![]() |
#5 |
![]() TELEVİZYONCULUĞA TGRT `de başlamıştım, bir yeniyetme olarak.
Yıllar önceydi ve henüz ülkemiz `Açılıp, saçılmak` anlamında kullanılan `TGRT `leşmek` tabiriyle tanışmamıştı. Açılıp saçılmak da ne demek! O dönemde acayip `tutucu` bir yayın çizgisi izleniyordu bu ekranda. Biraz `milliyetçi`, biraz `mukaddesatçı `, çokça `devletçi` bir yayın çizgisi. Milliyetçilikleri `Ceddin deden, ceddin baban / Hep kahraman Türk Milleti ` vurgusuyla belirginleşirdi. Yani yoksul gecekondularda hayat mücadelesi verenleri, `Bilmem kaç kıtada at koşturan atalar` ile avuturlardı. Devletçilikleri `Mehmetçik ` programları ve fazla vurgulu şehit edebiyatının yer aldığı haberlerle öne çıkardı. Mukaddesatçılıkları ise evliya menkıbelerine endekslenmişti. Keramet sahibi ulu kişilerin sırlarla dolu `zararsız` öyküleriyle mukaddesatçı kimliklerini ortaya koyduklarını sanırlardı. Ayrıca... Dini konularda fazlasıyla arkaik takılıyorlardı. Onlara göre `İçtihat kapısı sımsıkı kapalıydı`. Bütün fetvalar, asırlar önce yeryüzüne gelen yüce şahsiyetler tarafından verilmişti ve bize de o fetvaları tekrar etmek düşüyordu. Mesela `Dini müzikte enstrüman kullanılamaz` diyorlardı. Bu nedenle meşhur `Huzura Doğru ` programlarında söylenen ilahilerde tef dışında hiçbir enstrümana yer verilmiyordu... Bir de iflah olmaz bir şekilde `Öztürkçe ` düşmanıydılar. 9 kişiden oluşan `Denetimci abiler` kadrosu, program kasetlerini izler , bırakın programcıyı, konuklardan biri diyelim ki `olanak` ya da `olasılık` türünden bir sözcüğü telaffuz etti, o sözcüğün montajla sansürlenmesini emrederlerdi. İşte böyle bir televizyondu `Mümin TGRT `. *** Ama olmadı, olamadı. Çünkü `Durakta beklerken gelen ilk otobüse binmesiyle meşhur` Enver Abi , yaklaşan tehlikeyi sezmişti. Madem ki `yeşil sermaye` falan denilerek bir silindir gibi üzerinden geçilmesi mukadderdi. O halde duraktan geçen 28 Şubat otobüsüne atlamanın ve gevşemenin vaktiydi. Gevşedi de... Seda Sayan `a cip hediye etmeler, Sibel Can `a elleriyle pasta yedirmeler, `Ben sizin bildiğiniz dincilerden değilim` mesajının altını çizmeler falan... Dönem `din-iman ` dönemi değil, malı kurtarma dönemiydi. Malı kurtarmanın yolu da alemin ünlü kadınlarının yoluna gül dökmekten geçiyordu. O da öyle yaptı. O gül döktükçe de dönemin irtica konusunda fazlasıyla duyarlı çevreleri, `Yahu bu adamın bildiğimiz dincilerle ilgisi yok. Baksanıza adam Sibel Can `a elleriyle pasta yediriyor. Daha ne yapsın` dediler. Yani kurtarmıştı Enver Abi . *** Dincilikten kurtardı ama bankacılıktan kurtaramadı. İhlas Finans `a el konmasıyla başlayan sürecin sonunda işte bakın TGRT , ABD `nin `neo -con ` sermayesine satılıyormuş! Ne diyelim, hayırlı olsun. Ama şu noktayı belirginleştirmeden de geçmeyelim: Bir süre önce `Gazeteciliğin dinamikleriyle dindarlığın dinamikleri arasında maalesef iflah olmaz çelişkiler vardır, bu yüzden `dindar gazete` çok zor` demiştik ya. Aynı saptamayı, biraz daha kuvvetlendirerek televizyonculuk için de yapabiliriz: `Dindar televizyon` olmadı, olamıyor, olamaz. Çünkü televizyon, eninde sonunda `öldüren eğlence`dir ve aletin yapısal durumu dindarlığa pek izin vermemektedir. Nasıl versin ki, `dindarlık` neyi emrediyorsa, `televizyonculuk` aksini emrediyor. Üstüne üstlük sen daha `İslam `da neşe` meselesine doğru dürüst bir yanıt geliştirememişsin, nasıl televizyonculuk yapacaksın? Bütün bunlara `reklam düzeni`nden, `reyting sistemi`ne başka dinamikleri de eklediğimizde durumun umutsuzluğu daha da belirginleşir. Yani Enver Abi üzülmesin. Malı kurtarma zorunluluğu olmasaydı da o yayın çizgisini sürdüremezdi. AHMET HAKAN /HÜRRİYET |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|