![]() |
#1 |
![]() İsmet Bozdağ, “Zor bir işti” dediği görevi boyunca en fazla da radyoda, “Allah” bile demenin suç sayıldığını anlattı
İsmet Bozdağ ismi hiç şüphesiz en fazla tarihle, özellikle de, yakın tarihle özdeş. Cumhuriyet ilan edildiğinde 7 yaşında olan Bozdağ bir asıra yaklaşan hayatında nelere tanıklık etmemiş ki? Daha 1930'lu yıllarda Devletin tek radyosunda metinleri inceleme amiri olan Bozdağ, Demokrat Parti'nin ( DP) kurucuları arasında yer almış. Gazetecilikten siyasete, oradan Türkiye'nin yakın tarihine ışık tutan onlarca esere imza atmış. Dolu dolu geçen hayatını şimdilerde İstanbul'da anılarını yazmakla sürdürüyor. 92 yaşını geride bırakan Bozdağ, konuşurken eski günlere dalıp gitmekten de kendini alamıyor. Gazetemiz yazarlarından muhterem Metin Hasırcı'yla birlikte ziyaret ettiğimiz “Yaşayan Tarih”le 4 saatlik sohbette gerçekten çok önemli şeyler dinliyoruz. İşte cumhuriyetten daha yaşlı bir tarihçinin gözüyle yaşananlar ve günümüz Türkiye'si... RADYODA DİNİ SÖZ YASAKTI Devlet Radyosunun 1930'lu yıllardaki metinler kontrol şefliğini yapan tarihçi İsmet Bozdağ, “Zor bir işti” dediği görevi boyunca en fazla da radyoda, “Allah” bile demenin suç sayıldığını anlattı. Bozdağ, “Bir de söz yayınları vardı. Bunların raportörlüğünü ben yapardım. Onay vermediğim sözler yayınlanamazdı. Tabii belalı bir iştir. Devletin bir politikası vardır, buna dikkat etmeliydiniz. Kontrol çok ciddi vardı. Devlet kendisinin aleyhinde söz istemiyordu. O zamanlar dini söz de olamazdı. Dinden bahsettirmezlerdi. Kur'an ve mevlid mübarek gecelerde dahi yasaktı. Katı bir şekilde yasaktı.
1935'te İstanbul ve Ankara radyoları şöyle teşekkül etmişti. Başta bir müdür vardı. Türk ve Batı müziği ayrı ayrı elemanla idare edilirdi. Bir de söz yayınları vardı. Bunların raportörlüğünü ben yapardım. Onay vermediğim sözler yayınlanamazdı. Tabii belalı bir iştir.
Devletin bir politikası vardır, buna dikkat etmeliydiniz.
Kontrol çok ciddi vardı. Devlet kendisinin aleyhinde söz istemiyordu. O zamanlar dini söz de olamazdı. Dinden bahsettirmezlerdi.
Tabii. Katı bir şekilde yasaktı. Cami mi ora canım ne işi var!
Laik bir devlette böyle bir şey söz konusu değildi. Devlet radyosunda dini yayın olmaz. Mantıksız zaten böyle olması.
Mustafa Kemal'in, dinle ilgili çalışması var ki ben bunu yazdım. Çok doğru bir iş yapmıştır Mustafa Kemal. (Kitabını gösteriyor, “burada var diyor.”)
Çağdaş devletin hem dine, hem bilgiye tarafsız kalması lazım. Böyle bir toplum olması lazım.
İşte soru bu!.. Niye yürümedi, bunun siyasi yanı, sosyal yanı, dini yanı var. Ama, belirli bir şey söylemek mümkün değil, birçok sebep var. Yürümedi. Mustafa Kemal'in hikayesi bu.. Olamazdı yav.
Din üzerinde belirli söz söylemen için, ya ilahi nasibin olacak, ya da din bilgini olacaksın. Din bilgini değilsin, dini vazifen yok başaramazsın. Bunlar eksikti Mustafa Kemal'de. Ama din toplum içinde vazife görüyor. Devlet adamı olarak, dinin vazifesini toplum içersinde tayin etmek de devletin görevi. BUHRANI UNUTTURMAK İÇİN DİNDE REFORM ORTAYA ATILDI
Din meselesine bulaşması tabii ilginç. Bana göre, yapacak başka işi kalmamıştı. 1929'da büyük buhran gelmiş yerleşmiş, açlık hat safhada. 5 yumurtayı 1 kuruşa veriyorlardı. İnsanlar aç.. Hükümet çaresiz. Yapacakları bir şey yok. Din meselesini kullanmış.
Hem buhranı kapatmak, hem de değişiklik yapmak için. Dinde kendi görüşüne göre değişiklik istiyordu. Zaten bizzat kendisi ilgileniyor... Tabii tabii, kendisi ilgileniyor.
Nazik bir mesele, sıkıntı vardı tabii. İsmet Paşa ürküyor. İnönü, Şükrü Kaya'yı gönderiyor, “Kemal'e anlatın durumu, çok tepki alırız” diye. Ama M. Kemal aldırmadan İstanbul'da çalışmalarına devam ediyor. VAHDETTİN ATLARININ PARASINI BİLE M.KEMAL'E VERDİ
Bir kere kesin. Kanaatim o ki; Mustafa Kemal'i mukavemet kurması için kullandı.
Kendisi söylemiyor ama vazifelendirme var.
O lazım tabii (gülüyor) İnsan, mahkûm olduğu insandan kurtulmak için yapar o tür eleştirileri. O da yapıyor.
Kesinlikle para verdi. Atlarını satıp, parasını Mustafa Kemal'e verdi. Mustafa Kemal kabul etmiyor ama maalesef öyle..
Kabul etse kahraman olamaz. Olur mu öyle şey. FETHİN MÜHRÜ KIRILDI
Doğru. Ben yazdım bunu. Kitaplarımda var.
Boyun eğmeyen kim var? Herkes bir birine boyun eğer. Türkiye şimdi ABD ve Avrupa'ya karşı boyun eğmiyor mu?
Devlet bu, eğer tabii.
İslâm'da ilk Cuma namazının kılındığı yer mukaddestir. Kiliseye gider, namaz kılar, ora mukaddestir. Fatih Sultan Mehmed Cumaya kadar bekledi, Cuma namazını orada kıldı. Mühürledi. Sen şimdi ibadete kapatarak fethin bu mührünü bozuyorsun. Kapalı olmasının başka anlamı var mı? Ama endişem o ki, cami olmasını geçtik, Allah kahretsin ama kilise olmasın yeter deme noktasına geldik. AB'nin “kilise olsun” dayatmalarına boyun eğilmez umarım. Fethin mühürü Ayasofya. Fetih ancak bununla tanımlanır yani. HALİFE MECLİS'TE YAŞIYOR
Ne kadar İslâm ülkesi varsa dolaştım. Mısır'a geçince El Ezher müftüsü vardı, aynı zamanda bakandı. Onunla konuştuk. Dedim ki, “Siz Arapça konuşuyorsunuz, Müslümansınız, Türk devletleri de var Müslüman, bir türlü bir araya gelemiyorsunuz” dedim. Bana dedi ki, “Halifeyi ne yaptınız” dedi. Ne yapmışız dedim “yok ettiniz” dedi; “olsaydı bu coğrafya böyle olmazdı” dedi. Ben, “Halife Meclis'te yaşıyor” dedim. O bana, “Eğer o halife olsaydı biz şimdi böyle olmazdık, şimdi birleşemiyoruz herkes baş olmak istiyor” dedi. OSMANLI'YA SON DARBEYİ MASONLAR İNDİRDİ
Cinayetin şekli belli, Meclis'te birtakım muhalif hareketler var. Mustafa Kemal'i çok rahatsız ediyor bu hareketler. Düzeltmek için başlanmış iş, biri bir şey söyleyince karışıyor. Girmeyin bu konuya.
Sakat, bir konu.
Öyle.. Falih Rıfkı doğru söylüyor.
Bakın anlatayım. Söyleyeceğim şey çok önemli. 2 güç Osmanlı'yı parçalamak için çarpışıyordu. Yok etmek istiyorlardı. Selanik'te bir mason locası vardı. O Almanların güdümündeydi. Bir de İngilizlerin güdümünde bir mason locası vardı. İngilizler tahrik etti. Tahriki başlatan İngilizler. Almanlar zannettiler ki, bu İngilizler işi bitirecek. İngiliz locası masonları Başvekil yapacakları adamı bile getirmişler, hazırlamışlar. Vapurda bekletiyorlar. Alman güdümündeki masonlar bunu ele geçiriyor. Rezillik. Plan oralarda yapıldı. Çünkü mason localarından başka yerde konuşamıyorsunuz ki, duyuluyor. Sadece mason localarında plan konuşulabiliyordu. NAZIM'IN SOSYALİSTLİĞİ LAFTAYDI
Nazım Hikmet, sosyalistti ama onun sosyalizmi laftaydı. Sosyalist sosyalist gibi yaşar. Hem burjuva gibi yaşa, hem de sosyalist ol. Olmaz. Bursa'da hapisteyken, tutuklulara tezgah verildi. İş yapsınlar, para kazansınlar diye. Gelmiş tezgahların 2 tanesini alıyor ve 2 kişiyi çalıştırıyor. Kendi çalışmıyor. Parasını yarı yarıya paylaşıyor. İyi de bu nasıl emekçilik.
Bursa'da Vatan gazetesinin muhabiriydim. Patron Ahmet Emin Yalman aradı, “Haber müdürünü gönderiyorum, ona yardımcı ol da Nazım'la görüşecek” dedi. Savcıdan izin aldım Nazım'la görüştük. Ama bu görüşme beni asıl işimden etti.
Gazetecilik yaparken, aynı zamanda Bursa Belediyesi'nin yazı işleri müdürüyüm. Başkandan sonra, en üstteyim, encümene ben giriyordum. Nazım'la görüşmenin ertesi sabahı, “tahakkuk memurluğuna tayin edildiniz” diyen bir tebliğ aldım. Nazım'la görüştüğüm için tenzil-i rütbe yapıyorlar. Tesadüfen, daha önce yaptığım radyo iş başvuruma da aynı gün cevap geldi, işe kabul edilmiştim. Spikerlik için başvurmuştum. Çağırmaları o güne denk geldi. Gittim Ankara'ya..
Spikerlik için başvurmuştum ama, yazılı metinler tetkik müfettişliği yaptım.
1946 seçimlerinde ben müşahittim. Oylar sayılacak biz geziyoruz. Müşahidiz ama bizi oy sayılan yere almıyorlar. Tabii oyların sayısını değiştiriyorlar, milletin gözü önünde.
Hiç.. Hiç farkımız yok. Hiç kimsenin farkı yok. Birisi halka rağmen, birisi halkla beraber hallediyor. Ama aynı şeyi yapıyorlar. Halka rağmen ve halkla beraber aynısı. Bugün de öyle değil mi yav..
Çok. O zamanki CHP nerde yav, o zaman CHP devlet demek. Fark ne demek. Devletle uğraşılır mı? Bugün de devletle halk birleşmiş değil ama. CHP'nin gücü az. Ama bugün de, Devlet halka rağmen halkçı. Memleketin çıkarlarına rağmen var.
Asker halktan yana görünür. Daima halkın taleplerini yapıyormuş gibi gözükerek kendi düşüncelerini empoze eder. Osmanlı'da nasıl askerin devlete müdahalesi varsa, şimdi de var. İkinci Mahmut Yeniçeri'yi kaldırdı. Ama kurdurduğu ordu, Abdulaziz'i tahttan indirdi. Askerin müdahalesi meselesi, bir hak olarak duruyor.. Benim hakkım var dediğim zaman, kanunlara dayanıyorum kanunlar benim çıkarıma çalışıyor demektir. Dolayısıyla işim sağlamdır. Türkiye'de hiçbir zaman halk iktidar olamamıştır. Halk adına bazı insanlar egemenlik kurdular. DP zamanında da, CHP zamanında da. Bugün de öyle değil mi?! 27 MAYIS HAKKINDA BİLİNMEYEN AYRINTI
Size bir şey söyleyeceğim. ABD'nin bir yapısı var. Çok orijinal bir yapı. Ama orada hakim olan halk değil, Yahudiler. Gazeteler dernekler.. Bir adamın bir yere gelmesi için Yahudilerle iyi olması lazım. ABD'de Yahudi karşıtlığı yürümez. Ortadoğu'da bir Yahudi devleti var. Yahudi devletine daha yakın güç İran'dı Şah zamanında. İran'da İslâm devrimi olunca sıra Türkiye'ye geldi. Demokrat Parti zamanında bir ara Menderes şaşırdı. ABD'ye para istemeye gitti. ABD; “Sana para veririm ama devletten devlete para vermem” dedi. Menderes kabul etmedi ve üzgün döndü. Bu defa Ruslar, “İstediğin parayı biz verelim” dedi. Ve Rusya parayı verdi. Menderes de, teşekkür için Rusya'ya gidecekti. Moskova'ya gideceği haber olunca, Ruslarla İngilizler bir de sento kurmuşlardı. İşte 27 Mayıs ihtilali o sırada oldu. Delil istiyorsanız delil şu; ihtilali yapacakları günden bir gün evvel, bütün sefirleri bir gazeteci arıyor. Bir tek ABD sefiri, “Her şey çok iyi gidiyor, sağlam memnunum” diyor.
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|