Ali Karahasanoğlu "Sedat’ın 6 günde taktığı 2 şapka!"

**Ertuğrul ÖZGÜL** · 06-11-2009, 09:22

İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, Arena ekibinden Nedim Şener’in yazdığı bir kitap sebebi ile dün yargılaması varmış!
Onlar bir tane, biz yüz tane davada yargılanıyoruz. Ama Anadolu Ajansı dahil, bizim 100 yargılandığımız dava haber olmuyor, Arena’nın davası hemen haber oluyor.
Hatta şunu da söyleyebilirim; bizim davalarımızı haber yapsalar, mutlaka bir pundunu getirip, aleyhimize ifadeler kullanıyorlar..
Onların haberleri ise “Basın özgürlüğü kısıtlanıyor” başlığı altında veriliyor.
Bu “çifte standart”; ajanslardan tutun da, medya kuruluşlarına kadar hepsine hakim durumda..
Kurumsal çifte standartlarda, herkes topu birbirine atabiliyor: “O gün nöbetçi arkadaş sizin haberinizi atlamış..”
Veya “Arkadaş, yoğunluktan dolayı haberi gözünden kaçırmış. Bir dahaki sefere kesinlikle bu hata olmaz..”
Kurumsal çifte standartların hepsini, “önyargı ve kasıt yoktur” düşüncesiyle es geçebiliriz.. “Yutmadık” der, ama es geçebiliriz!
Peki bir gazeteci, çok kısa bir süre içinde, bir gün eleştirdiği tavrı, ertesi gün destekleyebilir mi?..
Hikâye anlatmayalım. Konuyu uzatmayalım.. Sizi de sıkmayalım.
Dün İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Arena ekibiden Nedim Şener’e, Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin destek çıkmış; duruşmada hazır bulunup, “Nedim Şener’e verdiğimiz destek, sadece kendi kurumlarımızda çalışan bir gazeteciye sahip çıkma değil, Türkiye’de basın özgürlüğüne sahip çıkmanın bir gereğidir. Biz basın özgürlüğünü hayata geçirmek istediğimiz için bu dayanışmayı gösteriyoruz” demiş!
Ne demiştik, kurumsal çifte standartlarda, herkes topu bir diğerine atar!
Peki Sedat Bey ne yapacak? “Benden içeri, bir başka Sedat Ergin daha var” mı diyecek? “Geçen haftaki telefon dinlemeyi eleştirdiğim, telefon dinlemelerin basına sızdırılmasının, yayınlanmasının eleştirildiği yazı benim değil, benim ikizim olan diğer Sedat Ergin’in yazısıydı” mı diyecek?
Gerçekten merak ediyorum, Sedat Bey nasıl çıkacak bu işin içinden?
Evet; Sedat Bey, daha 6 gün önce, köşesinde bir yazı kaleme almıştı.. Başlığı şöyle idi: “Telefon dinlemede, gözler Sarıyer Savcılığı’nda”
Yazı içeriğini de kısaca özetleyelim..
Biliyorsunuz, Doğan Grubu’nun mali işlerinden sorumlu Soner Gedik isimli elemanı, Gelirler İdaresi Başkanı ile, patronunun katrilyonluk cezası konusunda muhabbetler yaptığı, bir internet sitesinde yayınlanan konuşma kaydı ile ortaya çıkmıştı. Soner Bey “Araştırmaları diğer yıllara da götürmeyin” diye rica ediyor, “Diğer yılları da araştırırsanız, biz hapı yutarız” anlamında hatırlatmalarla, muhatabından istekte bulunuyordu.. Muhatabı da Soner Bey’e, “katrilyonluk ceza”nın “çerez parasına indirilmesi” yönünde müjdeler veriyordu!
Konuşma kayıtları ortaya çıkınca, Doğan Grubu hemen “Özel görüşme” gerekçesine sığınıp, “telefonlar dinleniyor” başlığı altında saldırıya geçti..
Uğur Dündar’ın, “İspat edin istifa edeyim”’ deyip, ispat edilince de, “Kişisel verileri elde ettiler” diye savcıya koştuğu gibi, bunlarda hep iki şapka vardır. Kimi zaman “özel hayat” deyip, haberlerin yayınlanmasının önüne geçmeye çalışırlar. Kimi zaman ise, “basın özgürlüğü” deyip, “Ne yani, basını sansür mü edeceksiniz?” derler..
İki şapkadan hangisi o gün gerekli ise, o şapkayı takarlar.
İşte Sedat Bey’in yazısı da; o gün için, “Özel konuşmanın kaydedilmesi, basına sızdırılması suçtur” şapkası ile yazılmıştı.. “İki kişi arasındaki konuşmaları dinleyenleri bir an önce cezaevine tıkın” isteğinde bulunuluyordu..
O gün Sedat Bey’in aklında, ne basın özgürlüğü vardı, ne de dayanışma fikri.. Telefon kayıtlarının dinlenmesini de, açıklanmasını da, cezalandırılmasını istiyordu Sedat Bey..
Şu ifadeler; Sedat Bey’in, bir hafta önce Milliyet’te yayınlanan o yazısından: “Bu olay teknik takip ise, vergiyle ilgili suçlar CMK 115’te dinleme yapılabilecek suçlar arasında sayılmıyordu. Ayrıca resmi bir dinlemenin internete sızdırılması zaten suçtu.”
Bu beyefendilerin telefonları internette yayınlanırsa, bu suç.. Sarıyer Savcılığı, bu suçu özel olarak takip etmeli, sorumluları cezalandırmalı idi. Hatta bunun için, basın baskısı kurmak gerekir, Milliyet’in genel yayın yönetmeni de özel bir yazı kaleme almalıydı. Aldı da..
Ama Arena ekibinden, aynı zamanda Milliyet’te de çalışan Nedim Şener, bir telefon görüşmesini kitabında yayınlarsa, o zaman hemen şapka değiştirilip, “Basın özgürlüğü gereklidir. Bu konuda basın mensupları dayanışma içinde olmalıdır” şapkası takılmalıdır.
Sedat Bey bu işte.. Sedat Bey de, Uğur Bey de.. Diğerleri de..
Ellerinin altında iki şapka var..
Biri “basın özgürlüğü” şapkası.. Kendileri her türlü haberi yapabilmeleri için gerekli bu.. Karı ile kocanın özel konuşması bile, onlar için haberdir ve özgürlük kapsamında olmalıdır.
İkinci şapkaları ise, “özel hayat korunmalıdır” şapkasıdır. Bu şapka da, sadece kendileri için bir haktır.. Onlardan başka hiç kimse bu şapkayı takamaz. Takmak isteyenleri, mahkemeler cezalandırmalıdır.
Şimdi gelin de sormayın Sedat Bey’e: “Siz kendinizi uyanık, herkesi enayi mi sanıyorsunuz?”

vakit

06-11-2009, 09:22	#1
Kullanıcı Adı Ertuğrul ÖZGÜL	Ali Karahasanoğlu "Sedat’ın 6 günde taktığı 2 şapka!" İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, Arena ekibinden Nedim Şener’in yazdığı bir kitap sebebi ile dün yargılaması varmış! Onlar bir tane, biz yüz tane davada yargılanıyoruz. Ama Anadolu Ajansı dahil, bizim 100 yargılandığımız dava haber olmuyor, Arena’nın davası hemen haber oluyor. Hatta şunu da söyleyebilirim; bizim davalarımızı haber yapsalar, mutlaka bir pundunu getirip, aleyhimize ifadeler kullanıyorlar.. Onların haberleri ise “Basın özgürlüğü kısıtlanıyor” başlığı altında veriliyor. Bu “çifte standart”; ajanslardan tutun da, medya kuruluşlarına kadar hepsine hakim durumda.. Kurumsal çifte standartlarda, herkes topu birbirine atabiliyor: “O gün nöbetçi arkadaş sizin haberinizi atlamış..” Veya “Arkadaş, yoğunluktan dolayı haberi gözünden kaçırmış. Bir dahaki sefere kesinlikle bu hata olmaz..” Kurumsal çifte standartların hepsini, “önyargı ve kasıt yoktur” düşüncesiyle es geçebiliriz.. “Yutmadık” der, ama es geçebiliriz! Peki bir gazeteci, çok kısa bir süre içinde, bir gün eleştirdiği tavrı, ertesi gün destekleyebilir mi?.. Hikâye anlatmayalım. Konuyu uzatmayalım.. Sizi de sıkmayalım. Dün İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Arena ekibiden Nedim Şener’e, Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin destek çıkmış; duruşmada hazır bulunup, “Nedim Şener’e verdiğimiz destek, sadece kendi kurumlarımızda çalışan bir gazeteciye sahip çıkma değil, Türkiye’de basın özgürlüğüne sahip çıkmanın bir gereğidir. Biz basın özgürlüğünü hayata geçirmek istediğimiz için bu dayanışmayı gösteriyoruz” demiş! Ne demiştik, kurumsal çifte standartlarda, herkes topu bir diğerine atar! Peki Sedat Bey ne yapacak? “Benden içeri, bir başka Sedat Ergin daha var” mı diyecek? “Geçen haftaki telefon dinlemeyi eleştirdiğim, telefon dinlemelerin basına sızdırılmasının, yayınlanmasının eleştirildiği yazı benim değil, benim ikizim olan diğer Sedat Ergin’in yazısıydı” mı diyecek? Gerçekten merak ediyorum, Sedat Bey nasıl çıkacak bu işin içinden? Evet; Sedat Bey, daha 6 gün önce, köşesinde bir yazı kaleme almıştı.. Başlığı şöyle idi: “Telefon dinlemede, gözler Sarıyer Savcılığı’nda” Yazı içeriğini de kısaca özetleyelim.. Biliyorsunuz, Doğan Grubu’nun mali işlerinden sorumlu Soner Gedik isimli elemanı, Gelirler İdaresi Başkanı ile, patronunun katrilyonluk cezası konusunda muhabbetler yaptığı, bir internet sitesinde yayınlanan konuşma kaydı ile ortaya çıkmıştı. Soner Bey “Araştırmaları diğer yıllara da götürmeyin” diye rica ediyor, “Diğer yılları da araştırırsanız, biz hapı yutarız” anlamında hatırlatmalarla, muhatabından istekte bulunuyordu.. Muhatabı da Soner Bey’e, “katrilyonluk ceza”nın “çerez parasına indirilmesi” yönünde müjdeler veriyordu! Konuşma kayıtları ortaya çıkınca, Doğan Grubu hemen “Özel görüşme” gerekçesine sığınıp, “telefonlar dinleniyor” başlığı altında saldırıya geçti.. Uğur Dündar’ın, “İspat edin istifa edeyim”’ deyip, ispat edilince de, “Kişisel verileri elde ettiler” diye savcıya koştuğu gibi, bunlarda hep iki şapka vardır. Kimi zaman “özel hayat” deyip, haberlerin yayınlanmasının önüne geçmeye çalışırlar. Kimi zaman ise, “basın özgürlüğü” deyip, “Ne yani, basını sansür mü edeceksiniz?” derler.. İki şapkadan hangisi o gün gerekli ise, o şapkayı takarlar. İşte Sedat Bey’in yazısı da; o gün için, “Özel konuşmanın kaydedilmesi, basına sızdırılması suçtur” şapkası ile yazılmıştı.. “İki kişi arasındaki konuşmaları dinleyenleri bir an önce cezaevine tıkın” isteğinde bulunuluyordu.. O gün Sedat Bey’in aklında, ne basın özgürlüğü vardı, ne de dayanışma fikri.. Telefon kayıtlarının dinlenmesini de, açıklanmasını da, cezalandırılmasını istiyordu Sedat Bey.. Şu ifadeler; Sedat Bey’in, bir hafta önce Milliyet’te yayınlanan o yazısından: “Bu olay teknik takip ise, vergiyle ilgili suçlar CMK 115’te dinleme yapılabilecek suçlar arasında sayılmıyordu. Ayrıca resmi bir dinlemenin internete sızdırılması zaten suçtu.” Bu beyefendilerin telefonları internette yayınlanırsa, bu suç.. Sarıyer Savcılığı, bu suçu özel olarak takip etmeli, sorumluları cezalandırmalı idi. Hatta bunun için, basın baskısı kurmak gerekir, Milliyet’in genel yayın yönetmeni de özel bir yazı kaleme almalıydı. Aldı da.. Ama Arena ekibinden, aynı zamanda Milliyet’te de çalışan Nedim Şener, bir telefon görüşmesini kitabında yayınlarsa, o zaman hemen şapka değiştirilip, “Basın özgürlüğü gereklidir. Bu konuda basın mensupları dayanışma içinde olmalıdır” şapkası takılmalıdır. Sedat Bey bu işte.. Sedat Bey de, Uğur Bey de.. Diğerleri de.. Ellerinin altında iki şapka var.. Biri “basın özgürlüğü” şapkası.. Kendileri her türlü haberi yapabilmeleri için gerekli bu.. Karı ile kocanın özel konuşması bile, onlar için haberdir ve özgürlük kapsamında olmalıdır. İkinci şapkaları ise, “özel hayat korunmalıdır” şapkasıdır. Bu şapka da, sadece kendileri için bir haktır.. Onlardan başka hiç kimse bu şapkayı takamaz. Takmak isteyenleri, mahkemeler cezalandırmalıdır. Şimdi gelin de sormayın Sedat Bey’e: “Siz kendinizi uyanık, herkesi enayi mi sanıyorsunuz?” vakit

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)