FarukARSLAN.
01-29-2009, 03:42
Basın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddialı tüm tazminat davaları, Yargıtay’daki 4. Hukuk Dairesi’ne gider.
Hemen hemen bu davaların çok büyük bir çoğunluğu da “takdire” dayalı kararlarla sonuçlandırılır.
Bir kişi, diğerine “haydi oradan” demiş.. Denilen kişiye, diyen kişiye, denilen ortama vesair bağlı olarak, kimi zaman bu ifadeye tazminat hükmedilir, kimi zaman hükmedilmez.
Genel kurallar belirlenmiş gibi görünüyor ise de, bu konuda pek standart kararlar verildiği de söylenemez.
Bu tür davaların neredeyse % 70’inin, Yargıtay ilgili dairesince bozulması, neredeyse % 10’unun da HukukGenel Kurulu tarafından başka yönde sonuçlandırıldığı gerçeği karşısında, konunun ne kadar subjektif bir alan olduğu ortadadır..
Ben, başımdan geçen bir olay aktarayım..
Doğu Perinçek’in, PKK elebaşısı Abdullah Öcalan ile Bekaa Vadisi’nde görüştüğüne ilişkin ayrıntılı fotoğraflar, 1990’lı yılların sonlarında bulunduğum gazetede yayınlanmıştı. O fotoğraflar için Perinçek dava açtı.. “Fotoğraflar doğru olsa bile, aktüel değildir.Üzerinden 9 sene geçmiştir” dedi, tazminat istedi.
Mahkeme de, Perinçek’in beyan ettiği üzere, “Fotoğraflar doğrudur. Haber gerçektir. Ama aktüel değildir” diyerek tazminata hükmetti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de bu kararı onadı.
Fakat bir başka olayda, farklı karar verildi..
1995 yılı idi. BBP Milletvekili Adayı Ökkeş Şendiller aleyhinde, bazı basın organlarında kampanya başlatılmıştı. Amaç, Ökkeş Bey’in adaylığını engellemekti.
Öne sürülen gerekçe de, 1980 öncesindeki Kahramanmaraş’ta yaşanan olaylarla ilgili olarak, Ökkeş Bey’in yargılanıp beraat ettiği dava idi.
Neymiş, “Maraş olaylarında, Ökkeş bey de sorumlu” imiş!
Hemen belirtelim, aslında Ökkeş bey, o davadan beraat etmişti.
Ama beraat de, kartel basınının hızını kesememişti. Onlar beraate rağmen, o kararı gizleyerek, yargılamayı haber yapıyor, ve kafalarda şüphe doğurarak, Ökkeş Bey’in adaylığını engellemeye çalışıyorlardı. Sonuçta bu yayınlar da Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin önüne gitti.
Verilen karar mealen şöyle idi: “Davacı politik bir kişidir. Yakın tarihimizde yaşanan bir olay sebebi ile, politik kişiler eleştirilere katlanmalıdır.”
Perinçek için verilen kararın tam zıttı bir karar idi bu.. Çünkü Perinçek davasında yayınlanan fotoğraflar ile çekilme tarihi arasında sadece 8-9 yıl varken, bu süre aktüellik için uzun süre olarak yorumlandı.. Ama Şendiller davasında, olayın üzerinden 15 yıl geçmiş olmasına rağmen, “yakın tarihimiz” tesbiti yapıldı..
Üstelik; Şendiller beraat ettiği halde, o beraat kararı gizlenerek haber yapılmıştı.
Ökkeş bey için getirilen “politikacı kimliği”, aslında Perinçek için de geçerli idi. Zira o da bir siyasi partinin genel başkanı idi.
Ökkeş Bey’de “siyasi kişilerle ilgili davalarda, aktüellik şartının daha esnek uygulanması” kuralı, Perinçek de siyasi bir kişi olduğuna göre, onda da uygulanması gerekirken, uygulanmamıştı.
Sonuçta; Perinçek’in gerçek resimlerini yayınlayan bizim gazetemiz mahkûm olurken, Ökkeş bey hakkında yayın yapan kartel basını mahkûm olmamıştı.
Çok somut bir farklı iki karar bu!
Ama gelin görün ki, temyiz incelemelerinden de geçen iki kararın sonuçları böyle çelişkili idi. Sonrasında da, ne Perinçek kararı, Şendiller kararına uyumlu hale getirildi. Ne de tersi yapıldı..
Bunları niçin anlattım?
HukukMuhakemeleri Usûlü Kanunu değiştiriliyormuş!
Değişiklik sırasında da, hakimlerin yanlış verdikleri karar sonrasında, devletin ödemek zorunda kaldığı tazminat olursa, kararı veren hakimin bunu ödemesi için gerekli bir düzenleme yapılması düşünülmüş.
Bu değişikliğe, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi Başkanı Ülkü Aydın karşı çıkmış!
Karşı çıkmış ve şöyle demiş: “Hakimleri memurlaştırma ve kararlarından ötürü, tazminat ödeme ile karşı karşıya bırakma, onları görevlerini yapamaz hale getirir. Hakimler, gelecek endişesi olmadan kararlarını verebilmelidir.”
Temel ilke olarak, Ülkü hanıma katılmamak mümkün değil.
Ama, bir de karşı pencereden bakılmalı olaylara.. Mağdur olan vatandaşlar, yıllarca uğraşıp, kararlardaki yanlışlığı tespit ettirip, tazminata hak kazandıklarında, bir de bu tazminatı devlete ödetirsek, sonuçta yine vatandaş mağdur olmuyor mu? Devletin ödediği tazminat, vatandaşın cebinden çıkmıyor mu?
Yanlışı yapan kim ise, onun zararı karşılaması gerekmez mi?
“Hakimlerin aldıkları ücreti artıralım” diyebilirsiniz..
“Hakimler ne ücret alıyorlar ki, bir de yanlış karar verdiklerinde, onun tazminatını ceplerinden ödesinler” diyebilirsiniz..
Ama; “Hakimler, yaptıkları yanlıştan dolayı, devletin ödemek zorunda kaldığı tazminatı ödemeye mecbur edilirse, görev yapamaz hale düşerler” diyemezsiniz..
Yapılması gereken; hakim ve savcıların, vazifeleri karşılığında aldıkları ücreti yükseltmek, ama yukarıda verdiğim örnekteki gibi, yanlış veya çelişkili karar verildiğinde de, uğranılan zararları tazmin etmelerinin yolunu açmaktır..
Ancak bu durumda; hakimler de, dosyaları daha titiz, daha az hatalı, daha adil bir sonuca ulaştırmanın gayreti içinde olacaklardır..
Verilen kararların bozulma oranları, daha aza inecektir.. Yargıdaki kalite, daha da artacak, vatandaş da haksız şüphelerden arınacaktır.
Hemen hemen bu davaların çok büyük bir çoğunluğu da “takdire” dayalı kararlarla sonuçlandırılır.
Bir kişi, diğerine “haydi oradan” demiş.. Denilen kişiye, diyen kişiye, denilen ortama vesair bağlı olarak, kimi zaman bu ifadeye tazminat hükmedilir, kimi zaman hükmedilmez.
Genel kurallar belirlenmiş gibi görünüyor ise de, bu konuda pek standart kararlar verildiği de söylenemez.
Bu tür davaların neredeyse % 70’inin, Yargıtay ilgili dairesince bozulması, neredeyse % 10’unun da HukukGenel Kurulu tarafından başka yönde sonuçlandırıldığı gerçeği karşısında, konunun ne kadar subjektif bir alan olduğu ortadadır..
Ben, başımdan geçen bir olay aktarayım..
Doğu Perinçek’in, PKK elebaşısı Abdullah Öcalan ile Bekaa Vadisi’nde görüştüğüne ilişkin ayrıntılı fotoğraflar, 1990’lı yılların sonlarında bulunduğum gazetede yayınlanmıştı. O fotoğraflar için Perinçek dava açtı.. “Fotoğraflar doğru olsa bile, aktüel değildir.Üzerinden 9 sene geçmiştir” dedi, tazminat istedi.
Mahkeme de, Perinçek’in beyan ettiği üzere, “Fotoğraflar doğrudur. Haber gerçektir. Ama aktüel değildir” diyerek tazminata hükmetti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de bu kararı onadı.
Fakat bir başka olayda, farklı karar verildi..
1995 yılı idi. BBP Milletvekili Adayı Ökkeş Şendiller aleyhinde, bazı basın organlarında kampanya başlatılmıştı. Amaç, Ökkeş Bey’in adaylığını engellemekti.
Öne sürülen gerekçe de, 1980 öncesindeki Kahramanmaraş’ta yaşanan olaylarla ilgili olarak, Ökkeş Bey’in yargılanıp beraat ettiği dava idi.
Neymiş, “Maraş olaylarında, Ökkeş bey de sorumlu” imiş!
Hemen belirtelim, aslında Ökkeş bey, o davadan beraat etmişti.
Ama beraat de, kartel basınının hızını kesememişti. Onlar beraate rağmen, o kararı gizleyerek, yargılamayı haber yapıyor, ve kafalarda şüphe doğurarak, Ökkeş Bey’in adaylığını engellemeye çalışıyorlardı. Sonuçta bu yayınlar da Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin önüne gitti.
Verilen karar mealen şöyle idi: “Davacı politik bir kişidir. Yakın tarihimizde yaşanan bir olay sebebi ile, politik kişiler eleştirilere katlanmalıdır.”
Perinçek için verilen kararın tam zıttı bir karar idi bu.. Çünkü Perinçek davasında yayınlanan fotoğraflar ile çekilme tarihi arasında sadece 8-9 yıl varken, bu süre aktüellik için uzun süre olarak yorumlandı.. Ama Şendiller davasında, olayın üzerinden 15 yıl geçmiş olmasına rağmen, “yakın tarihimiz” tesbiti yapıldı..
Üstelik; Şendiller beraat ettiği halde, o beraat kararı gizlenerek haber yapılmıştı.
Ökkeş bey için getirilen “politikacı kimliği”, aslında Perinçek için de geçerli idi. Zira o da bir siyasi partinin genel başkanı idi.
Ökkeş Bey’de “siyasi kişilerle ilgili davalarda, aktüellik şartının daha esnek uygulanması” kuralı, Perinçek de siyasi bir kişi olduğuna göre, onda da uygulanması gerekirken, uygulanmamıştı.
Sonuçta; Perinçek’in gerçek resimlerini yayınlayan bizim gazetemiz mahkûm olurken, Ökkeş bey hakkında yayın yapan kartel basını mahkûm olmamıştı.
Çok somut bir farklı iki karar bu!
Ama gelin görün ki, temyiz incelemelerinden de geçen iki kararın sonuçları böyle çelişkili idi. Sonrasında da, ne Perinçek kararı, Şendiller kararına uyumlu hale getirildi. Ne de tersi yapıldı..
Bunları niçin anlattım?
HukukMuhakemeleri Usûlü Kanunu değiştiriliyormuş!
Değişiklik sırasında da, hakimlerin yanlış verdikleri karar sonrasında, devletin ödemek zorunda kaldığı tazminat olursa, kararı veren hakimin bunu ödemesi için gerekli bir düzenleme yapılması düşünülmüş.
Bu değişikliğe, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi Başkanı Ülkü Aydın karşı çıkmış!
Karşı çıkmış ve şöyle demiş: “Hakimleri memurlaştırma ve kararlarından ötürü, tazminat ödeme ile karşı karşıya bırakma, onları görevlerini yapamaz hale getirir. Hakimler, gelecek endişesi olmadan kararlarını verebilmelidir.”
Temel ilke olarak, Ülkü hanıma katılmamak mümkün değil.
Ama, bir de karşı pencereden bakılmalı olaylara.. Mağdur olan vatandaşlar, yıllarca uğraşıp, kararlardaki yanlışlığı tespit ettirip, tazminata hak kazandıklarında, bir de bu tazminatı devlete ödetirsek, sonuçta yine vatandaş mağdur olmuyor mu? Devletin ödediği tazminat, vatandaşın cebinden çıkmıyor mu?
Yanlışı yapan kim ise, onun zararı karşılaması gerekmez mi?
“Hakimlerin aldıkları ücreti artıralım” diyebilirsiniz..
“Hakimler ne ücret alıyorlar ki, bir de yanlış karar verdiklerinde, onun tazminatını ceplerinden ödesinler” diyebilirsiniz..
Ama; “Hakimler, yaptıkları yanlıştan dolayı, devletin ödemek zorunda kaldığı tazminatı ödemeye mecbur edilirse, görev yapamaz hale düşerler” diyemezsiniz..
Yapılması gereken; hakim ve savcıların, vazifeleri karşılığında aldıkları ücreti yükseltmek, ama yukarıda verdiğim örnekteki gibi, yanlış veya çelişkili karar verildiğinde de, uğranılan zararları tazmin etmelerinin yolunu açmaktır..
Ancak bu durumda; hakimler de, dosyaları daha titiz, daha az hatalı, daha adil bir sonuca ulaştırmanın gayreti içinde olacaklardır..
Verilen kararların bozulma oranları, daha aza inecektir.. Yargıdaki kalite, daha da artacak, vatandaş da haksız şüphelerden arınacaktır.