taya
07-23-2008, 00:24
Değerli misafirler, değerli milletvekili arkadaşlarım, hanımefendiler, beyefendiler…
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Bugünkü grup toplantımız anlamlı bir yıldönümüne rastlıyor.
22 temmuz seçimlerinin birinci yıldönümü.
Bundan tam bir yıl önce bugün, milletimizin seçim sandıklarına giderek "AK parti'ye
yeniden güçlü bir yetki verdiği, 'durmak yok, yola devam' dediği bir gün.
5 yıldır iktidarda olan bir siyasi parti olarak, hem geçmiş icraat ve
politikalarımızı onayladığını gösterdi; iktidarımızdan memnuniyetini ortaya
koydu; hem de oylarımızı artırmak suretiyle demokrasi tarihimizde sadece Demokrat
Parti'ye nasip olan güçlü bir destekle bizi taltif etti.
Seçim meydanlarında, 'marifet iltifata tabidir' demiştik.
Milletimiz, partimize yönelik büyük teveccühüyle icraat ve politikalarımıza
iltifatını böylece göstermiş oldu.
Biz de, bunun hakkını daha çok çalışarak, ülkemize ve milletimize daha çok
hizmet ederek vermek üzere hiç durmadan yolumuza devam ettik, yolumuza devam ediyoruz.
Hatırlarsanız, 22 Temmuz akşamı, genel merkezimizin balkonundan yaptığım
konuşmada, milletimizden aldığımız güçlü desteğin, omuzlarımıza daha ağır bir
sorumluluk yüklediğini söyledim.
Kazanan sadece AK parti değil, kazanan demokrasi olmuştur, kazanan güven ve
istikrar olmuştur, kazanan birlik ve beraberliğimiz olmuştur, kazanan
topyekün milletimiz olmuştur, memleketimiz olmuştur, demiştim.
Yine dedim ki, sadece bize oy verenlerin değil, bize oy vermeyen, farklı
siyasi tercihlerde bulunan vatandaşlarımızın da mesajını anlıyorum, alıyorum demiştim.
İradelerini, tercihlerini saygıyla karşılıyorum.
Tercihleri ne yönde olursa olsun, bütün vatandaşlarımız bizim için birdir,
beraberdir; herkesin tercihi bizim için kutsaldır, aynı derecede önemlidir, değerlidir.
Hepsinin meselesi bizim meselemiz, derdi bizim derdimizdir.
Partimiz kurulduğu gün böyle kuruldu, bu düşünceyle kuruldu. 22 temmuz seçimlerinden sonra da aynı noktadayız. Aynı anlayışla, aynı düşünceyle yolumuza devam ediyoruz.
Milletimize, hiçbir ayrımcılığa gitmeden bir ve bütün olarak kucaklamak suretiyle, hizmet ettik.
Bizim hareket noktamız milletimizdir; birlik ve beraberliğimizdir; hep
birlikte kazanmaktır.
Zira bütün bir tarihi tecrübe göstermektedir ki, hep birlikte kazanmayı
başaramayan milletler, hep birlikte kaybetmeye mahkumdur.
Biz, herkes için özgürlük, herkes için adalet, herkes için demokrasi, herkes
için refah diyerek yola çıktık.
İnanıyorum ki, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizi daha da yükseklere taşıyacak olan da bu birlik ve beraberlik ruhumuzdur.
Değerli Arkadaşlar;
Ak Parti hükümetini kurduğumuz ilk günden itibaren belli başlı ülke
meselelerinin birbiriyle doğrudan irtibatlı olduğunu, çözümün de ülke
meselelerini birbirinden koparmadan ele almakta olduğunu söyledik.
Bir tarafı düzeltirken diğer tarafı bozmamak gerektiğini, bir alanda
ilerlerken diğer alanlarda geriye gitmemek gerektiğini vurguladık.
Demokrasiye yatırım yaparsanız ekonomik güven ve istikrar kök salar, içeride
ülkenin siyasi istikrarını sağlarsanız dışarıda ülkenin itibarını
sağlarsınız, dedik.
Bu hedefi yakalamak için bütün politikalarımıza daima ülkemizin bütün
meselelerine eş zamanlı çözüm üretmenin gereği üzerinde durduk.
Bazı meseleleri erteleyen, 'şimdi zamanı değil' diyerek bazı meseleleri halının
altına süpüren o eski siyaset tarzını asla benimsemedik.
Türkiye geçmişte ne çektiyse esas meselelerini halının altına süpürme
siyasetinden çekmiştir.
Bazı meseleleri çözümsüz kabul ederek, bazılarıyla birlikte yaşamaya
vatandaşı alıştırmak suretiyle, bazı sorunları öteki sorunlarla yedeklemek suretiyle,
toplumsal karşıtlıklar üzerinden siyaset yaparak, çözümü güçleştirmek,
çözümü adeta imkansız göstermek Türkiye'ye büyük bir zaman ve enerji
kaybettirmiştir.
Biz iktidara geldiğimizde Türkiye'nin çözülemeyecek meselesi olmadığını,
sorunlarımız halının altına süpürülmezse, meselelerimizle yüzleşmekten
kaçınmazsak Türkiye'nin bütün ağırlıklarından kurtulacağını söyledik.
Türkiye ağırlıklarından kurtulmazsa gelişemez, büyüyemez dedik…
Bugün de aynı şeyi söylüyoruz.
Türkiye'nin -değerli arkadaşlarım, değerli konuklar- çözümsüz hiçbir meselesi yoktur, bunu
böyle bilelim.
Yeter ki, birbirimize güvenelim.
Yeter ki, aynı cumhuriyet idealleri, aynı gelecek hedefleri etrafında
kenetlenelim.
Yeter ki, güven ve istikrarın sürekliliğini sağlayalım.
Yeter ki, açık ve şeffaf bir demokrasiye inanalım.
Biz, toplumsal ihtilaflardan beslenen, birleştirici olmak yerine ayrıştırıcı
bir dil kullanan o eski kolaycı siyaset yolunu benimsemedik.
70 milyon vatandaşımıza konuşurken hepsine aynı dili kullandık.
Öyle yapmasaydık, bölgesel adaletsizlikle mücadele edemezdik.
Öyle yapmasaydık, Türkiye'nin doğusuna ayrı batısına ayrı bir dil
kullansaydık, Türkiye'yi bir ve bütün olarak kucaklamasaydık, 22 Temmuz'da
Türkiye’nin 80 vilayetinden milletvekili çıkaran bir parti olamazdık.
Değerli kardeşlerim eğer öyle yapmasaydık devlet-millet bütünleşmesine bu derecede katkı
sağlayamazdık.
Eğer içe kapanmacı, Türkiye'yi dünyanın gerçeklerinden tecrit eden bir
yaklaşımı savunsaydık, Türkiye bugün ne Avrupa Birliği'ne katılım sürecinde
olurdu, ne de bölgesel sorunların çözümünde bu kadar tayin edici bir misyon
yüklenebilirdi.
İşte bütün bu gelişmeler Türkiye'nin meselelerinin çözümsüz olmadığına -özellikle bunun altını çiziyorum- çözümsüz olmadığına olan inancımızla, bütün meseleleri eş zamanlı olarak ele alışımızla değerli arkadaşlarım doğrudan ilgilidir.
Açıkça şunu ifade etmek istiyorum:
AK Parti'nin bugüne kadar ekonomiden uluslar arası ilişkilere, demokratik
reformlardan sosyal politikalara kadar bütün alanlarda yürüttüğü siyaset,
ülke bütünlüğümüzün muhtaç olduğu siyasettir.
Bundan sonra da siyasetimiz, birlik ve bütünlüğümüzü esas almaya devam
edecektir.
Değerli Arkadaşlar,
Tabi ki bunlar kısa bir yolculuk değil. Bunlar akşam yatıp sabah kalktığınız zaman olacak bir
iş değil. Bakınız cumhuriyetin kuruluşu 1923, o günden bugüne 85 yıl geçti. 85 yılın 80
yılında nereye geldik ve 5 yılda hamdolsun nereye geldik. Bunu bütün alanlarda düşünmeye mecburuz.
Bütün alanlarda düşündüğümüz zaman, bir şeylerin olup olmadığını aklı selim zaten kabul
edecektir.
Bugün çok sayıda meseleyi bir arada konuşmamız, zaman içinde müzminleşen
birçok meseleyle yeniden yüzleşmemiz, esasen toplumdaki değişim iradesinin
olgunlaştığını gösteriyor.
Türkiye, bazıları farkında olmasa da geniş boyutlu bir değişim yaşamaktadır.
Tesis ettiğimiz demokratik istikrar ortamı, Türkiye'nin ufkunu büyütmüş;
demokrasi ve özgürlükler alanında kaydedilen gelişmelerle toplumdaki değişim
iradesi, kendini ortaya koyabilecek uygun bir zemine kavuşmuştur.
Yani ülkede, Türkiye’de, siyasi ve sosyal alanda, ekonomik alanda, adeta hergün
güncellemesini yapabilen bir irade mevcuttur. Bu çok çok önemlidir.
Demokraside güncelleme, hukukta güncelleme, temel hak ve özgürlüklerde güncelleme,
ekonomide, uluslar arası ilişkilerde kaydedilen gelişmeler hep bir güncellemenin neticesidir.
Türkiye'deki yerleşik alışkanlıkları hamdolsun artık değiştirdik.
AK PARTİ'nin siyaseten öncülük ettiği "istikrar içinde değişim" arayışı,
artık toplumsal bir talep olarak daha güçlü bir şekilde kendini
duyurmaktadır.
Asıl memnuniyet verici husus, milletin, toplumun siyaseti tayin etme
İradesidir, bunu yakaladık.
Esasen bu durum, vatandaşlık, yurttaşlık şuurunun ifadesidir._
Hepimiz bu değişime, bu dönüşüme ayak uydurmak, uzlaşma içinde, güven içinde,
birlik ve beraberlik içinde bu süreci sürdürmek durumundayız.
Ama, buradan çok söyledim, yine söyleyeceğim. Uzlaşma dediğiniz zaman bu bir düşünce
üzerinde yüzde yüz bir mutabakat anlamına asla gelmemelidir. Eğer toplumun kahir
ekseriyeti, büyük bir çoğunluğu, bir düşünce üzerinde mutabakat sağlıyorsa, orada uzlaşma
temin edilmiş demektir. Gönül arzu eder ki, bu yüzde yüz olsun. Ama olamıyorsa, geri vitese
takacak halimiz yok. Mutabakat kahir ekseriyetle varsa, o zaman “Durmak yok, yola
devam” diyeceğiz. Ülkenin buna ihtiyacı var.
İnşallah aynı azim ve kararlılıkla ülkemizi büyütmeye, güçlendirmeye,
kalkındırmaya devam edeceğiz…
Dünyanın hiçbir ülkesinde -gelişmiş ülkeleri kastediyorum- hiçbir ülkesinde arkadaşlar,
iktidar-muhalefet sürekli kavga halinde olmaz. İktidarın beyaz dediğine muhalefet siyah, aynı
şekilde muhalefetin beyaz dediğine de iktidar siyah demez. Bizim ülkemizde bu varsa -ki var-
o zaman bizim burada bir çıkmazımız var. Demek ki taraflarda eksiklikler var. Bunları
beraber giderlim! Giderelim.
Ama siz bir araya gelmeye muhalefet eder bundan kaçarsanız, o zaman da kusura bakmayın
iktidar bu işi nereye kadar kovalayacak? Bir kere olur, iki kere olur. Aman biz yine devam
edelim, devam edelim.
Devam edilsin ama, geneli itibariyle bu devam yine devam eder. Ama asıl buluşma, asıl
birleşme nerede olacak? Tabanda, halkta olacak.
Eğer halkta bu bütünleşme varsa, mesele bitmiştir. Halkta uzlaşma varsa, mesele bitmiştir, biz
buna bakalım. Onun için de kimse bu makamlarda kalıcı olduğunu iddia edemez. Bu
makamlar gelip geçicidir. Hepimiz gelip geçiciyiz. Kimse buraya kalkıp da çivi çakıp “Ben
buradayım” diyemez. Demokrasi budur. Siyaseti de böyle yaptığınız sürece halk sizi yüceltir.
Ama böyle yapmazsanız, o zaman da indirir. Onun için bizler, bunun anlayışı içerisinde bu
yolculuğumuzu sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Bütün bunlardan sonra hafta sonunda bildiğiniz gibi 8 Bakanımız ve bazı milletvekilli
arkadaşlarımla birlikte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne bir ziyaret gerçekleştirdik.
Bildiğiniz gibi, 20 Temmuz tarihi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Barış ve
Özgürlük Bayramı olarak kutlanıyor.
34 yıl önce, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bildiğiniz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
gerçekleştirdiği Barış Harekatı'nın yıldönümü olarak kutlanmaktadır. Bu anlamlı bayram
gününü Kıbrıs’taki Türk kardeşlerimizle, Kıbrıs Türk’üyle, aynı heyecan içinde ortak biz
coşkuyla, ortak bir sevinçle, aynı zamanda büyük bir gururla hep birlikte kutladık.
Bugün grup toplantımız vesilesiyle, bir kez daha, sizlerin huzurunda,
Kıbrıs'taki kardeşlerimizin Barış ve Özgürlük Bayramı'nı tekrar kutluyorum, tebrik ediyorum.
Kuzey Kıbrıs'ın özgürlüğü ve bağımsızlığı için büyük bir mücadele ortaya
koyarak şehit veya gazi olan Mehmetçiklerimizi bir kez daha rahmetle,
şükranla yadediyorum.
İki gün süren Kuzey Kıbrıs programımızda Cumhurbaşkanı Sayın Talat'la,
Meclis Başkanı Sayın Ekenoğlu'yla, Başbakan Sayın Soyer'le, Anamuhalefet
Partisi Lideri Sayın Ertuğruloğlu ile ve diğer parlamentoda grubu bulunan bütün siyasi
partilerin genel başkanlarıyla görüşmeler yaptık.
Kıbrıs'ta, Hükümetimizin de desteğiyle yapılmış bazı tesislerin açılışını
gerçekleştirdik.
Yakındoğu Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin yeni binasının, Girne Amerikan
Üniversitesi Teknopark binasının açılışını yaptık.
Kumköy -Serhatköy İsale hattını, Lefkoşa -Güzelyurt yolunun ikinci etabını
hizmete açtık.
Turizm açısından önemli yatırımlar olan, yine bu arada Girne amfi tiyatrosunun açılışını
yaparak, tüm Kıbrıslı Türk vatandaşlarımızın ve turistlerin hizmetine sunduk.
Değerli arkadaşlarım,
Kıbrıs'taki törenler sırasında vurguladım.
Burada bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum:
20 Temmuz 1974'te gerçekleştirlen Barış Harekatı, Kıbrıs Türkü'nün
soykırıma uğramasını engellemiş, büyük bir trajediye son vermiştir.
Barış Harekatı, toplu mezarlarda ağıtlar yakan kardeşlerimizin gözyaşını
dindirmiştir.
Barış harekatı, çocuklara kadar yönelen şiddeti, kini, öfkeyi ve insanlık
dışı vahşeti durdurmuştur.
Barış harekatı aynı zamanda, Anavatan'ın, yani Türkiye Cumhuriyeti'- nin, her
ne pahasına olursa olsun, Kıbrıs halkını koruduğunun ve korumaya devam
edeceğinin de, dosta düşmana ilanı olmuştur.
Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri'mizin uluslararası hukuk ve anlaşmalardan
kaynaklanan haklarımızı kullanarak gerçekleştirdiği Barış Harekâtı, Kıbrıs
Türk Halkını özellikle özgürlük ve barışa kavuşturmuştur.
Bunu tüm dünya doğru anlamalıdır…
Bunu anlamayanların, anlamamakta direnenlerin de er geç anlayacaklarını ben şu anda görüyorum, buna inanıyorum.
Bakınız, biz, Kıbrıs'ta başından beri barışın taraftarı olduk.
Harekatın öncesinde de, sonrasında da barıştan yana, diyalogdan yana tavır ortaya
koyduk.
Bugün de bu tutumumuzu muhafaza ediyoruz.
Biz hep şuna inandık:
Kapsamlı çözüm, ancak Ada'daki gerçekler temelinde mümkün olabilecektir.
Kapsamlı çözüm, Kıbrıs Türk halkının, Kıbrıs Türk Devletinin kurucu ve eşit
olarak yer alacağı yeni bir ortaklıkla mümkün olacaktır.
Bu yeni ortaklık, altını burada çizerek ifade etmek istiyorum: İki kesimlilik,
siyasi eşitlik ve Türkiye'nin etkin garantörlüğü gibi vazgeçilemeyecek
ilkeler üzerine inşa edilecektir.
Bundan taviz vermemiz, bundan geri adım atmamız asla ve asla sözkonusu
değildir.
İktidarımızı bu konuda farklı düşünmekle itham edenler şunu bir daha bilsinler ki, bu çatının
altından konuşuyorum, eğer bizi itham edenler bu işe çok değer veriyorlarsa ben isterdim ki,
-sordum da- özellikle, hep birlikte 34. barış ve özgürlük kutlamalarında onlar da orada olsunlar.
Ama biz onları göremedik. İsterdik ki orada siyaset değil, orada hep birlikte iktidarıyla
muhalefetiyle beraber olalım ve dünyaya oradan bir mesaj verelim. Bunu isterdik. Tabi
burada bir şeyi daha söyleyeceğim. Buradan Kuzey Kıbrıs’la ilgili bu tür değerlendirmeleri
yaparak orayı yorumlamak suretiyle ahkam kesenler, aynı şekilde Kuzey Kıbrıs’tan Türkiye
ile ilgili olarak ahkam kesenler, şunu çok iyi bilmelidir: Eğer böyle bir adım atılacaksa bunları
başa baş otururuz konuşuruz ve aynı sesi, aynı dili konuşuruz. Çünkü buna muhtacız. Ne
KKTC ile ilgili ne de Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili farklı sesleri sorumluluk mevkiinde
olanlar konuşmamalıdır, konuşamaz. Böyle düşünüyorum.
Hiç kimse, ama hiç kimse, Kıbrıs Türk halkının kendi yönetiminden, eşit statü
ve eşit ortaklıktan vazgeçmesini beklemesin.
Hiç kimse Kıbrıs Türk halkından azınlık olarak yaşamayı kabul etmesini
beklemesin.
Hiç kimse boş hayaller kurup bu parametreleri değiştirme hevesinde olmasın.
AK Parti iktidarından da kimse böyle bir şey beklemesin.
Bunu burada söylemiyorum. Bütün uluslararası toplantıların kayıtlarında bunlar var. Bunları
Ben de söyledim, dışişleri bakanı arkadaşlarım da söylüyor, cumhurbaşkanımız da söylüyor.
Aynı dili hep birlikte konuştuk, konuşuyoruz, konuşacağız. Zaten bunu sağlarsak başarıyı elde
ederiz. Eğer bunu sağlayamazsak orada başarı olmaz. Artık bütün dünya kimin
barış istediğini, kimin işi yokuşa sürdüğünü çok iyi biliyor.
Bugün, dost da, düşman da kimin yapıcı, kimin bozucu olduğunu, kimin masaya
geldiğini, kimin masadan kaçtığını çok iyi biliyor.
Her zaman bir adım önde olacağız dedim. Aynı şeyi yine söylüyorum. Bunu anlayamayanlar
önce kendilerini bir çek etsinler. Niye? Her zaman bir adım önde olmak, barıştan yana
olmaktır. Her zaman bir adım önde, özgürlükten yana olmaktır. Her zaman bir adım önde
olmak, çözümden yana olmaktır. Ama yok, oturduğun yerde kalmak, çözümsüzlüktür.
Oturduğun yerde kalmak, barışa tehdittir. Oturduğun yerde kalmak, özgürlüklerin karşısında
olmaktır. Lafla bu iş olmuyor. Bizim çözüme ihtiyacımız var, çözümsüzlüğe değil. Bunu çok
iyi bilmemiz lazım.
İşte Rum tarafı ise, son yıllarda, yıllardır süren o politikalarıyla bizim iktidarımız
dönemimizde artık tamamiyle çıkmaza girmiştir. Uzlaşmaz bir siyaset tarzı güttüğünü bu
dönem, bu iktidar ispatlamıştır.
Bu siyasetinin bedelini de Kıbrıs Türkü'ne ödetmeye kalkan, Güney Kıbrıs Rum yönetimi,
Kusura bakmasınlar, biz ne haksızlık yaparız, ne haksızlığa göz yumarız. Böyle bir beklenti
içerisinde iseler boşuna bekliyorlar. Çünkü Türkiye bu işi kantarda iyi tartıyor ve biz onlara
karşı "kazan-kazan" derken, "her zaman bir adım ileride olacağız" derken,
hakkaniyet üzere, adil bir çözüm için çaba gösterdik.
Her zaman iyi niyetli olduk ve değerli arkadaşlarım 24 Nisan referandumunda da bunu çok
açık, net ortaya koyduk ve çözüme destek verdik.
Bunu da herkesin çok iyi bilmesini, çok iyi anlamasını, çok iyi kavramasını bizler bekliyoruz.
Bakınız, barış yönündeki tüm çabalarına, uzlaşma yönündeki tüm yapıcı
girişimlerine rağmen, Kıbrıs Türk halkı, uygulanan haksız tecritle
cezalandırılmaya çalışılıyor.
...
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Bugünkü grup toplantımız anlamlı bir yıldönümüne rastlıyor.
22 temmuz seçimlerinin birinci yıldönümü.
Bundan tam bir yıl önce bugün, milletimizin seçim sandıklarına giderek "AK parti'ye
yeniden güçlü bir yetki verdiği, 'durmak yok, yola devam' dediği bir gün.
5 yıldır iktidarda olan bir siyasi parti olarak, hem geçmiş icraat ve
politikalarımızı onayladığını gösterdi; iktidarımızdan memnuniyetini ortaya
koydu; hem de oylarımızı artırmak suretiyle demokrasi tarihimizde sadece Demokrat
Parti'ye nasip olan güçlü bir destekle bizi taltif etti.
Seçim meydanlarında, 'marifet iltifata tabidir' demiştik.
Milletimiz, partimize yönelik büyük teveccühüyle icraat ve politikalarımıza
iltifatını böylece göstermiş oldu.
Biz de, bunun hakkını daha çok çalışarak, ülkemize ve milletimize daha çok
hizmet ederek vermek üzere hiç durmadan yolumuza devam ettik, yolumuza devam ediyoruz.
Hatırlarsanız, 22 Temmuz akşamı, genel merkezimizin balkonundan yaptığım
konuşmada, milletimizden aldığımız güçlü desteğin, omuzlarımıza daha ağır bir
sorumluluk yüklediğini söyledim.
Kazanan sadece AK parti değil, kazanan demokrasi olmuştur, kazanan güven ve
istikrar olmuştur, kazanan birlik ve beraberliğimiz olmuştur, kazanan
topyekün milletimiz olmuştur, memleketimiz olmuştur, demiştim.
Yine dedim ki, sadece bize oy verenlerin değil, bize oy vermeyen, farklı
siyasi tercihlerde bulunan vatandaşlarımızın da mesajını anlıyorum, alıyorum demiştim.
İradelerini, tercihlerini saygıyla karşılıyorum.
Tercihleri ne yönde olursa olsun, bütün vatandaşlarımız bizim için birdir,
beraberdir; herkesin tercihi bizim için kutsaldır, aynı derecede önemlidir, değerlidir.
Hepsinin meselesi bizim meselemiz, derdi bizim derdimizdir.
Partimiz kurulduğu gün böyle kuruldu, bu düşünceyle kuruldu. 22 temmuz seçimlerinden sonra da aynı noktadayız. Aynı anlayışla, aynı düşünceyle yolumuza devam ediyoruz.
Milletimize, hiçbir ayrımcılığa gitmeden bir ve bütün olarak kucaklamak suretiyle, hizmet ettik.
Bizim hareket noktamız milletimizdir; birlik ve beraberliğimizdir; hep
birlikte kazanmaktır.
Zira bütün bir tarihi tecrübe göstermektedir ki, hep birlikte kazanmayı
başaramayan milletler, hep birlikte kaybetmeye mahkumdur.
Biz, herkes için özgürlük, herkes için adalet, herkes için demokrasi, herkes
için refah diyerek yola çıktık.
İnanıyorum ki, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizi daha da yükseklere taşıyacak olan da bu birlik ve beraberlik ruhumuzdur.
Değerli Arkadaşlar;
Ak Parti hükümetini kurduğumuz ilk günden itibaren belli başlı ülke
meselelerinin birbiriyle doğrudan irtibatlı olduğunu, çözümün de ülke
meselelerini birbirinden koparmadan ele almakta olduğunu söyledik.
Bir tarafı düzeltirken diğer tarafı bozmamak gerektiğini, bir alanda
ilerlerken diğer alanlarda geriye gitmemek gerektiğini vurguladık.
Demokrasiye yatırım yaparsanız ekonomik güven ve istikrar kök salar, içeride
ülkenin siyasi istikrarını sağlarsanız dışarıda ülkenin itibarını
sağlarsınız, dedik.
Bu hedefi yakalamak için bütün politikalarımıza daima ülkemizin bütün
meselelerine eş zamanlı çözüm üretmenin gereği üzerinde durduk.
Bazı meseleleri erteleyen, 'şimdi zamanı değil' diyerek bazı meseleleri halının
altına süpüren o eski siyaset tarzını asla benimsemedik.
Türkiye geçmişte ne çektiyse esas meselelerini halının altına süpürme
siyasetinden çekmiştir.
Bazı meseleleri çözümsüz kabul ederek, bazılarıyla birlikte yaşamaya
vatandaşı alıştırmak suretiyle, bazı sorunları öteki sorunlarla yedeklemek suretiyle,
toplumsal karşıtlıklar üzerinden siyaset yaparak, çözümü güçleştirmek,
çözümü adeta imkansız göstermek Türkiye'ye büyük bir zaman ve enerji
kaybettirmiştir.
Biz iktidara geldiğimizde Türkiye'nin çözülemeyecek meselesi olmadığını,
sorunlarımız halının altına süpürülmezse, meselelerimizle yüzleşmekten
kaçınmazsak Türkiye'nin bütün ağırlıklarından kurtulacağını söyledik.
Türkiye ağırlıklarından kurtulmazsa gelişemez, büyüyemez dedik…
Bugün de aynı şeyi söylüyoruz.
Türkiye'nin -değerli arkadaşlarım, değerli konuklar- çözümsüz hiçbir meselesi yoktur, bunu
böyle bilelim.
Yeter ki, birbirimize güvenelim.
Yeter ki, aynı cumhuriyet idealleri, aynı gelecek hedefleri etrafında
kenetlenelim.
Yeter ki, güven ve istikrarın sürekliliğini sağlayalım.
Yeter ki, açık ve şeffaf bir demokrasiye inanalım.
Biz, toplumsal ihtilaflardan beslenen, birleştirici olmak yerine ayrıştırıcı
bir dil kullanan o eski kolaycı siyaset yolunu benimsemedik.
70 milyon vatandaşımıza konuşurken hepsine aynı dili kullandık.
Öyle yapmasaydık, bölgesel adaletsizlikle mücadele edemezdik.
Öyle yapmasaydık, Türkiye'nin doğusuna ayrı batısına ayrı bir dil
kullansaydık, Türkiye'yi bir ve bütün olarak kucaklamasaydık, 22 Temmuz'da
Türkiye’nin 80 vilayetinden milletvekili çıkaran bir parti olamazdık.
Değerli kardeşlerim eğer öyle yapmasaydık devlet-millet bütünleşmesine bu derecede katkı
sağlayamazdık.
Eğer içe kapanmacı, Türkiye'yi dünyanın gerçeklerinden tecrit eden bir
yaklaşımı savunsaydık, Türkiye bugün ne Avrupa Birliği'ne katılım sürecinde
olurdu, ne de bölgesel sorunların çözümünde bu kadar tayin edici bir misyon
yüklenebilirdi.
İşte bütün bu gelişmeler Türkiye'nin meselelerinin çözümsüz olmadığına -özellikle bunun altını çiziyorum- çözümsüz olmadığına olan inancımızla, bütün meseleleri eş zamanlı olarak ele alışımızla değerli arkadaşlarım doğrudan ilgilidir.
Açıkça şunu ifade etmek istiyorum:
AK Parti'nin bugüne kadar ekonomiden uluslar arası ilişkilere, demokratik
reformlardan sosyal politikalara kadar bütün alanlarda yürüttüğü siyaset,
ülke bütünlüğümüzün muhtaç olduğu siyasettir.
Bundan sonra da siyasetimiz, birlik ve bütünlüğümüzü esas almaya devam
edecektir.
Değerli Arkadaşlar,
Tabi ki bunlar kısa bir yolculuk değil. Bunlar akşam yatıp sabah kalktığınız zaman olacak bir
iş değil. Bakınız cumhuriyetin kuruluşu 1923, o günden bugüne 85 yıl geçti. 85 yılın 80
yılında nereye geldik ve 5 yılda hamdolsun nereye geldik. Bunu bütün alanlarda düşünmeye mecburuz.
Bütün alanlarda düşündüğümüz zaman, bir şeylerin olup olmadığını aklı selim zaten kabul
edecektir.
Bugün çok sayıda meseleyi bir arada konuşmamız, zaman içinde müzminleşen
birçok meseleyle yeniden yüzleşmemiz, esasen toplumdaki değişim iradesinin
olgunlaştığını gösteriyor.
Türkiye, bazıları farkında olmasa da geniş boyutlu bir değişim yaşamaktadır.
Tesis ettiğimiz demokratik istikrar ortamı, Türkiye'nin ufkunu büyütmüş;
demokrasi ve özgürlükler alanında kaydedilen gelişmelerle toplumdaki değişim
iradesi, kendini ortaya koyabilecek uygun bir zemine kavuşmuştur.
Yani ülkede, Türkiye’de, siyasi ve sosyal alanda, ekonomik alanda, adeta hergün
güncellemesini yapabilen bir irade mevcuttur. Bu çok çok önemlidir.
Demokraside güncelleme, hukukta güncelleme, temel hak ve özgürlüklerde güncelleme,
ekonomide, uluslar arası ilişkilerde kaydedilen gelişmeler hep bir güncellemenin neticesidir.
Türkiye'deki yerleşik alışkanlıkları hamdolsun artık değiştirdik.
AK PARTİ'nin siyaseten öncülük ettiği "istikrar içinde değişim" arayışı,
artık toplumsal bir talep olarak daha güçlü bir şekilde kendini
duyurmaktadır.
Asıl memnuniyet verici husus, milletin, toplumun siyaseti tayin etme
İradesidir, bunu yakaladık.
Esasen bu durum, vatandaşlık, yurttaşlık şuurunun ifadesidir._
Hepimiz bu değişime, bu dönüşüme ayak uydurmak, uzlaşma içinde, güven içinde,
birlik ve beraberlik içinde bu süreci sürdürmek durumundayız.
Ama, buradan çok söyledim, yine söyleyeceğim. Uzlaşma dediğiniz zaman bu bir düşünce
üzerinde yüzde yüz bir mutabakat anlamına asla gelmemelidir. Eğer toplumun kahir
ekseriyeti, büyük bir çoğunluğu, bir düşünce üzerinde mutabakat sağlıyorsa, orada uzlaşma
temin edilmiş demektir. Gönül arzu eder ki, bu yüzde yüz olsun. Ama olamıyorsa, geri vitese
takacak halimiz yok. Mutabakat kahir ekseriyetle varsa, o zaman “Durmak yok, yola
devam” diyeceğiz. Ülkenin buna ihtiyacı var.
İnşallah aynı azim ve kararlılıkla ülkemizi büyütmeye, güçlendirmeye,
kalkındırmaya devam edeceğiz…
Dünyanın hiçbir ülkesinde -gelişmiş ülkeleri kastediyorum- hiçbir ülkesinde arkadaşlar,
iktidar-muhalefet sürekli kavga halinde olmaz. İktidarın beyaz dediğine muhalefet siyah, aynı
şekilde muhalefetin beyaz dediğine de iktidar siyah demez. Bizim ülkemizde bu varsa -ki var-
o zaman bizim burada bir çıkmazımız var. Demek ki taraflarda eksiklikler var. Bunları
beraber giderlim! Giderelim.
Ama siz bir araya gelmeye muhalefet eder bundan kaçarsanız, o zaman da kusura bakmayın
iktidar bu işi nereye kadar kovalayacak? Bir kere olur, iki kere olur. Aman biz yine devam
edelim, devam edelim.
Devam edilsin ama, geneli itibariyle bu devam yine devam eder. Ama asıl buluşma, asıl
birleşme nerede olacak? Tabanda, halkta olacak.
Eğer halkta bu bütünleşme varsa, mesele bitmiştir. Halkta uzlaşma varsa, mesele bitmiştir, biz
buna bakalım. Onun için de kimse bu makamlarda kalıcı olduğunu iddia edemez. Bu
makamlar gelip geçicidir. Hepimiz gelip geçiciyiz. Kimse buraya kalkıp da çivi çakıp “Ben
buradayım” diyemez. Demokrasi budur. Siyaseti de böyle yaptığınız sürece halk sizi yüceltir.
Ama böyle yapmazsanız, o zaman da indirir. Onun için bizler, bunun anlayışı içerisinde bu
yolculuğumuzu sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Bütün bunlardan sonra hafta sonunda bildiğiniz gibi 8 Bakanımız ve bazı milletvekilli
arkadaşlarımla birlikte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne bir ziyaret gerçekleştirdik.
Bildiğiniz gibi, 20 Temmuz tarihi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Barış ve
Özgürlük Bayramı olarak kutlanıyor.
34 yıl önce, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bildiğiniz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
gerçekleştirdiği Barış Harekatı'nın yıldönümü olarak kutlanmaktadır. Bu anlamlı bayram
gününü Kıbrıs’taki Türk kardeşlerimizle, Kıbrıs Türk’üyle, aynı heyecan içinde ortak biz
coşkuyla, ortak bir sevinçle, aynı zamanda büyük bir gururla hep birlikte kutladık.
Bugün grup toplantımız vesilesiyle, bir kez daha, sizlerin huzurunda,
Kıbrıs'taki kardeşlerimizin Barış ve Özgürlük Bayramı'nı tekrar kutluyorum, tebrik ediyorum.
Kuzey Kıbrıs'ın özgürlüğü ve bağımsızlığı için büyük bir mücadele ortaya
koyarak şehit veya gazi olan Mehmetçiklerimizi bir kez daha rahmetle,
şükranla yadediyorum.
İki gün süren Kuzey Kıbrıs programımızda Cumhurbaşkanı Sayın Talat'la,
Meclis Başkanı Sayın Ekenoğlu'yla, Başbakan Sayın Soyer'le, Anamuhalefet
Partisi Lideri Sayın Ertuğruloğlu ile ve diğer parlamentoda grubu bulunan bütün siyasi
partilerin genel başkanlarıyla görüşmeler yaptık.
Kıbrıs'ta, Hükümetimizin de desteğiyle yapılmış bazı tesislerin açılışını
gerçekleştirdik.
Yakındoğu Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin yeni binasının, Girne Amerikan
Üniversitesi Teknopark binasının açılışını yaptık.
Kumköy -Serhatköy İsale hattını, Lefkoşa -Güzelyurt yolunun ikinci etabını
hizmete açtık.
Turizm açısından önemli yatırımlar olan, yine bu arada Girne amfi tiyatrosunun açılışını
yaparak, tüm Kıbrıslı Türk vatandaşlarımızın ve turistlerin hizmetine sunduk.
Değerli arkadaşlarım,
Kıbrıs'taki törenler sırasında vurguladım.
Burada bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum:
20 Temmuz 1974'te gerçekleştirlen Barış Harekatı, Kıbrıs Türkü'nün
soykırıma uğramasını engellemiş, büyük bir trajediye son vermiştir.
Barış Harekatı, toplu mezarlarda ağıtlar yakan kardeşlerimizin gözyaşını
dindirmiştir.
Barış harekatı, çocuklara kadar yönelen şiddeti, kini, öfkeyi ve insanlık
dışı vahşeti durdurmuştur.
Barış harekatı aynı zamanda, Anavatan'ın, yani Türkiye Cumhuriyeti'- nin, her
ne pahasına olursa olsun, Kıbrıs halkını koruduğunun ve korumaya devam
edeceğinin de, dosta düşmana ilanı olmuştur.
Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri'mizin uluslararası hukuk ve anlaşmalardan
kaynaklanan haklarımızı kullanarak gerçekleştirdiği Barış Harekâtı, Kıbrıs
Türk Halkını özellikle özgürlük ve barışa kavuşturmuştur.
Bunu tüm dünya doğru anlamalıdır…
Bunu anlamayanların, anlamamakta direnenlerin de er geç anlayacaklarını ben şu anda görüyorum, buna inanıyorum.
Bakınız, biz, Kıbrıs'ta başından beri barışın taraftarı olduk.
Harekatın öncesinde de, sonrasında da barıştan yana, diyalogdan yana tavır ortaya
koyduk.
Bugün de bu tutumumuzu muhafaza ediyoruz.
Biz hep şuna inandık:
Kapsamlı çözüm, ancak Ada'daki gerçekler temelinde mümkün olabilecektir.
Kapsamlı çözüm, Kıbrıs Türk halkının, Kıbrıs Türk Devletinin kurucu ve eşit
olarak yer alacağı yeni bir ortaklıkla mümkün olacaktır.
Bu yeni ortaklık, altını burada çizerek ifade etmek istiyorum: İki kesimlilik,
siyasi eşitlik ve Türkiye'nin etkin garantörlüğü gibi vazgeçilemeyecek
ilkeler üzerine inşa edilecektir.
Bundan taviz vermemiz, bundan geri adım atmamız asla ve asla sözkonusu
değildir.
İktidarımızı bu konuda farklı düşünmekle itham edenler şunu bir daha bilsinler ki, bu çatının
altından konuşuyorum, eğer bizi itham edenler bu işe çok değer veriyorlarsa ben isterdim ki,
-sordum da- özellikle, hep birlikte 34. barış ve özgürlük kutlamalarında onlar da orada olsunlar.
Ama biz onları göremedik. İsterdik ki orada siyaset değil, orada hep birlikte iktidarıyla
muhalefetiyle beraber olalım ve dünyaya oradan bir mesaj verelim. Bunu isterdik. Tabi
burada bir şeyi daha söyleyeceğim. Buradan Kuzey Kıbrıs’la ilgili bu tür değerlendirmeleri
yaparak orayı yorumlamak suretiyle ahkam kesenler, aynı şekilde Kuzey Kıbrıs’tan Türkiye
ile ilgili olarak ahkam kesenler, şunu çok iyi bilmelidir: Eğer böyle bir adım atılacaksa bunları
başa baş otururuz konuşuruz ve aynı sesi, aynı dili konuşuruz. Çünkü buna muhtacız. Ne
KKTC ile ilgili ne de Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili farklı sesleri sorumluluk mevkiinde
olanlar konuşmamalıdır, konuşamaz. Böyle düşünüyorum.
Hiç kimse, ama hiç kimse, Kıbrıs Türk halkının kendi yönetiminden, eşit statü
ve eşit ortaklıktan vazgeçmesini beklemesin.
Hiç kimse Kıbrıs Türk halkından azınlık olarak yaşamayı kabul etmesini
beklemesin.
Hiç kimse boş hayaller kurup bu parametreleri değiştirme hevesinde olmasın.
AK Parti iktidarından da kimse böyle bir şey beklemesin.
Bunu burada söylemiyorum. Bütün uluslararası toplantıların kayıtlarında bunlar var. Bunları
Ben de söyledim, dışişleri bakanı arkadaşlarım da söylüyor, cumhurbaşkanımız da söylüyor.
Aynı dili hep birlikte konuştuk, konuşuyoruz, konuşacağız. Zaten bunu sağlarsak başarıyı elde
ederiz. Eğer bunu sağlayamazsak orada başarı olmaz. Artık bütün dünya kimin
barış istediğini, kimin işi yokuşa sürdüğünü çok iyi biliyor.
Bugün, dost da, düşman da kimin yapıcı, kimin bozucu olduğunu, kimin masaya
geldiğini, kimin masadan kaçtığını çok iyi biliyor.
Her zaman bir adım önde olacağız dedim. Aynı şeyi yine söylüyorum. Bunu anlayamayanlar
önce kendilerini bir çek etsinler. Niye? Her zaman bir adım önde olmak, barıştan yana
olmaktır. Her zaman bir adım önde, özgürlükten yana olmaktır. Her zaman bir adım önde
olmak, çözümden yana olmaktır. Ama yok, oturduğun yerde kalmak, çözümsüzlüktür.
Oturduğun yerde kalmak, barışa tehdittir. Oturduğun yerde kalmak, özgürlüklerin karşısında
olmaktır. Lafla bu iş olmuyor. Bizim çözüme ihtiyacımız var, çözümsüzlüğe değil. Bunu çok
iyi bilmemiz lazım.
İşte Rum tarafı ise, son yıllarda, yıllardır süren o politikalarıyla bizim iktidarımız
dönemimizde artık tamamiyle çıkmaza girmiştir. Uzlaşmaz bir siyaset tarzı güttüğünü bu
dönem, bu iktidar ispatlamıştır.
Bu siyasetinin bedelini de Kıbrıs Türkü'ne ödetmeye kalkan, Güney Kıbrıs Rum yönetimi,
Kusura bakmasınlar, biz ne haksızlık yaparız, ne haksızlığa göz yumarız. Böyle bir beklenti
içerisinde iseler boşuna bekliyorlar. Çünkü Türkiye bu işi kantarda iyi tartıyor ve biz onlara
karşı "kazan-kazan" derken, "her zaman bir adım ileride olacağız" derken,
hakkaniyet üzere, adil bir çözüm için çaba gösterdik.
Her zaman iyi niyetli olduk ve değerli arkadaşlarım 24 Nisan referandumunda da bunu çok
açık, net ortaya koyduk ve çözüme destek verdik.
Bunu da herkesin çok iyi bilmesini, çok iyi anlamasını, çok iyi kavramasını bizler bekliyoruz.
Bakınız, barış yönündeki tüm çabalarına, uzlaşma yönündeki tüm yapıcı
girişimlerine rağmen, Kıbrıs Türk halkı, uygulanan haksız tecritle
cezalandırılmaya çalışılıyor.
...