Ertuğrul ÖZGÜL
01-01-2010, 10:05
Yarbay Mustafa Dönmez’de cephanelik çıkıyor..
Savunması basit: “Cephanelikleri polis koydu oraya.”
Emekli Albay M.Levent Göktaş’ta Yargıtay üyelerine şantaj için çekilmiş görüntülerin DVD’si çıkıyor..
Savunma klasik: “Benim değil onlar. Polis koymuş olabilir.”
Emekli Binbaşı Serdar Öztürk’ün bürosunda, Albay DursunÇiçek imzalı, “hükümeti yıkma, bazı cemaatlere suç iftirasında bulunma amaçlı çalışma ile ilgili belge” çıkıyor..
Savunma aynı: “Belgeyi büroma, polis koydu..”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın evini izlerken yakalanan albay, cebindeki kağıdı yutmaya çalışırken engelleniyor.
Albayın yaptığı açıklama, bildik türden: “Kağıt benim değildi. Kağıdı cebime polis koydu.”
Dün ajanstan, “Özel Harp Dairesi’ndeki kozmik odada belgeleri inceleyen hakimi izleyen iki araçta yapılan aramada, askerî personel kimlikli sivil şahıslar çıktı” haberi geçince, hemen gardımı aldım..
Polis yine, askerî personele bir suç isnat edecek.. Araçlarına ya silah koyacak, ya kroki.. Arkasından da “hakime suikast son anda önlendi” gerekçesi ile yeni aramalar, yeni gözaltılar yaşanacak..
Ben bu gelişmeleri beklerken, askerî personel, hiçbir tartışma olmadan, araçlarına silah falan da konulmadan, “silah bulundu” açıklamaları da yapılmadan, Merkez Komutanlığı’na teslim edildiler.
Gerçekten hakimi izliyorlar mıydı, yoksa yine bir yanlış anlaşılma mı vardı, o da ayrı bir mesele..
Askerî personel, hakimin gittiği yoldan ne diye gider, amacı nedir, ayrı mesele..
“Biz başka bir görevde idik, hakimi izlemiyorduk” açıklaması ne derece doğrudur, ayrı mesele..
Ama benim şimdi merak ettiğim; “polisin suç atma yeteneği, acaba sekteye mi uğradı?”
Evet soru şu: “Son olayda, sekteye uğrama mı var? Yoksa, polise yüklenen o isnatlar, zaten birer iftiradan mı ibaretti?”
Öyle ya..
Eve cephanelik yerleştiren... Büroya yüksek hakimlerin gizlice çekilmiş görüntülerini içeren DVD’leri koyan... Gizli belgeleri avukatlık bürosuna yerleştiren... Albayın cebine Arınç’ın ev adresi yazılı kağıdı koyan... Şimdi kozmik odayı inceleyen hakimin hemen ardından gelen araçtaki askerî personele bir iyilik niye düşünmemiş? Düşünememiş!
Bunu kim cevaplandırabilir?
Önceki aramalarda, kendilerine ait olmayan suç delillerini, polisin eve, büroya, cebe yerleştirdiğini iddia edenler, cevaplasın bakalım!
Evet Yarbay Dönmez.. Albay Göktaş. Binbaşı Öztürk.. ve son olaydaki albayımız..
Buyrun söyleyin, polis böyle bir fırsatı, dünkü olayda niye kaçırdı?
Yoksa sizin yaptığınız isnatlar mı palavra?
Polisin kimseye bir iftirada bulunduğu yok, sizler kendi suçlarınızı örtbas etmek için mi polise iftira ediyorsunuz?
Bu tür savunmaları, anarşinin kol gezdiği yıllarda, terör örgütü üyelerinin sorgularında sık sık görürdük.
Hücre eve baskın yapılmış, evde silahlar yakalanmıştır. Sorarlar örgüt üyesine: “Bu silahları nereden temin ettiniz?”
Cevap aynıdır: “Silahlar bizim değil. Polis koydu oraya.”
Her baskın sonrasında yapılan sorgulamalarda, savunmalar bu çizgidedir..
Şimdi soruşturulan subaylar da, aynı taktiği sergiliyorlar..
Tabii ki şunu demiyorum: “Bu savunmaların yüzde yüzü yalandır. Hiç istisnasız, polis kesinlikle hiçbir olayda, hiçbir tarihte böyle bir yanlışı yapmamıştır. Bu savunmaların tamamı palavradır.”
Tabii ki bunu diyemeyiz..
Bir-iki istisnai örnek olabilir..
Biz de, aynı kuşku ile, yıllarca hep kontrollü yaşamayı öğrendik. Polis olmasa da, kötü niyetli birileri, “yakınımıza bir şey bırakır” endişesi ile, hep tedirgin olduk.. Hep teyakkuzda olduk..
Ama lütfen yani..
Yukarıda saydığım olaylardan birisinde, hadi diyelim zanlının savunması doğrudur.
Ya ikincisinde? Ya üçüncüsünde?
Ya dördüncüsünde?.
El insaf yani..
Bu olayların hepsinde de, polis koyuyorsa o delilleri, aranan yerlere.. O zaman ben de sorarım: “Dün, hakimi izleyen araçlara, polis niye birer suikast silahı koymadı?”
Böyle kolayca; herkesin evine, bürosuna, cebine bir şeyler koymak mümkün ise, bu olay öyle tek tük değil de, her gün tekrar edilegelen bir alışkanlık ise... Dün de bir örneğini daha, rahatça görebilirdik hani..
Niye görmedik?
Artık akl-ı selimin hakim olması gereken günlere geldik.
Durduk yerde, hiç kimsenin başkasına suç isnat etmeyeceğine inanmamız gerekir.. Albayın cebinden adres, evindeki ajandadan Ergenekon üyesinin kitabının özeti çıkıyorsa..
Lütfen yani..
Lütfen beyler, lütfen!
Savunması basit: “Cephanelikleri polis koydu oraya.”
Emekli Albay M.Levent Göktaş’ta Yargıtay üyelerine şantaj için çekilmiş görüntülerin DVD’si çıkıyor..
Savunma klasik: “Benim değil onlar. Polis koymuş olabilir.”
Emekli Binbaşı Serdar Öztürk’ün bürosunda, Albay DursunÇiçek imzalı, “hükümeti yıkma, bazı cemaatlere suç iftirasında bulunma amaçlı çalışma ile ilgili belge” çıkıyor..
Savunma aynı: “Belgeyi büroma, polis koydu..”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın evini izlerken yakalanan albay, cebindeki kağıdı yutmaya çalışırken engelleniyor.
Albayın yaptığı açıklama, bildik türden: “Kağıt benim değildi. Kağıdı cebime polis koydu.”
Dün ajanstan, “Özel Harp Dairesi’ndeki kozmik odada belgeleri inceleyen hakimi izleyen iki araçta yapılan aramada, askerî personel kimlikli sivil şahıslar çıktı” haberi geçince, hemen gardımı aldım..
Polis yine, askerî personele bir suç isnat edecek.. Araçlarına ya silah koyacak, ya kroki.. Arkasından da “hakime suikast son anda önlendi” gerekçesi ile yeni aramalar, yeni gözaltılar yaşanacak..
Ben bu gelişmeleri beklerken, askerî personel, hiçbir tartışma olmadan, araçlarına silah falan da konulmadan, “silah bulundu” açıklamaları da yapılmadan, Merkez Komutanlığı’na teslim edildiler.
Gerçekten hakimi izliyorlar mıydı, yoksa yine bir yanlış anlaşılma mı vardı, o da ayrı bir mesele..
Askerî personel, hakimin gittiği yoldan ne diye gider, amacı nedir, ayrı mesele..
“Biz başka bir görevde idik, hakimi izlemiyorduk” açıklaması ne derece doğrudur, ayrı mesele..
Ama benim şimdi merak ettiğim; “polisin suç atma yeteneği, acaba sekteye mi uğradı?”
Evet soru şu: “Son olayda, sekteye uğrama mı var? Yoksa, polise yüklenen o isnatlar, zaten birer iftiradan mı ibaretti?”
Öyle ya..
Eve cephanelik yerleştiren... Büroya yüksek hakimlerin gizlice çekilmiş görüntülerini içeren DVD’leri koyan... Gizli belgeleri avukatlık bürosuna yerleştiren... Albayın cebine Arınç’ın ev adresi yazılı kağıdı koyan... Şimdi kozmik odayı inceleyen hakimin hemen ardından gelen araçtaki askerî personele bir iyilik niye düşünmemiş? Düşünememiş!
Bunu kim cevaplandırabilir?
Önceki aramalarda, kendilerine ait olmayan suç delillerini, polisin eve, büroya, cebe yerleştirdiğini iddia edenler, cevaplasın bakalım!
Evet Yarbay Dönmez.. Albay Göktaş. Binbaşı Öztürk.. ve son olaydaki albayımız..
Buyrun söyleyin, polis böyle bir fırsatı, dünkü olayda niye kaçırdı?
Yoksa sizin yaptığınız isnatlar mı palavra?
Polisin kimseye bir iftirada bulunduğu yok, sizler kendi suçlarınızı örtbas etmek için mi polise iftira ediyorsunuz?
Bu tür savunmaları, anarşinin kol gezdiği yıllarda, terör örgütü üyelerinin sorgularında sık sık görürdük.
Hücre eve baskın yapılmış, evde silahlar yakalanmıştır. Sorarlar örgüt üyesine: “Bu silahları nereden temin ettiniz?”
Cevap aynıdır: “Silahlar bizim değil. Polis koydu oraya.”
Her baskın sonrasında yapılan sorgulamalarda, savunmalar bu çizgidedir..
Şimdi soruşturulan subaylar da, aynı taktiği sergiliyorlar..
Tabii ki şunu demiyorum: “Bu savunmaların yüzde yüzü yalandır. Hiç istisnasız, polis kesinlikle hiçbir olayda, hiçbir tarihte böyle bir yanlışı yapmamıştır. Bu savunmaların tamamı palavradır.”
Tabii ki bunu diyemeyiz..
Bir-iki istisnai örnek olabilir..
Biz de, aynı kuşku ile, yıllarca hep kontrollü yaşamayı öğrendik. Polis olmasa da, kötü niyetli birileri, “yakınımıza bir şey bırakır” endişesi ile, hep tedirgin olduk.. Hep teyakkuzda olduk..
Ama lütfen yani..
Yukarıda saydığım olaylardan birisinde, hadi diyelim zanlının savunması doğrudur.
Ya ikincisinde? Ya üçüncüsünde?
Ya dördüncüsünde?.
El insaf yani..
Bu olayların hepsinde de, polis koyuyorsa o delilleri, aranan yerlere.. O zaman ben de sorarım: “Dün, hakimi izleyen araçlara, polis niye birer suikast silahı koymadı?”
Böyle kolayca; herkesin evine, bürosuna, cebine bir şeyler koymak mümkün ise, bu olay öyle tek tük değil de, her gün tekrar edilegelen bir alışkanlık ise... Dün de bir örneğini daha, rahatça görebilirdik hani..
Niye görmedik?
Artık akl-ı selimin hakim olması gereken günlere geldik.
Durduk yerde, hiç kimsenin başkasına suç isnat etmeyeceğine inanmamız gerekir.. Albayın cebinden adres, evindeki ajandadan Ergenekon üyesinin kitabının özeti çıkıyorsa..
Lütfen yani..
Lütfen beyler, lütfen!