fatih kısaparmak balon baskılı balon ALLAH tan korkulur mu? - Siyaset Forum

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : ALLAH tan korkulur mu?


kariyb
12-18-2008, 20:22
Münevver ve olgun bir zât bana mektup yazdı.
Mektubunda güzel bir üslûp ile mühim, vehleten garip görünen bir sual soruyor.
Fakat muhterem zâtın, bu mektubu, islâm mecmuasına yazıp, o vasıta ile sormasını çok arzu ederdim.
Doğrudan doğruya bana yazmış.
Bu hususu açıklayarak, mecmuaya olan hürmetim dolayısiyle o kanaldan cevap vermeğe çalışacağım, isminin açıklanmasını istemeyen bu zâtın ve beni islâm mecmuasının gayesi çerçevesi dahilinde, büyük islâm edeb ve nezaketinin, mazur göreceğini ümit ederek, sualinin cevabına geçiyorum...

Muhterem efendim!
“ALLAH’tan korkulur mu?” sualinize:
“Herkesin evet cevabını verdiğini” buyuruyorsunuz.
Bu suali sormanıza sebep nedir?
Acaba başka bir şey mi düşünüyorsunuz da bu sual ortaya çıktı?
Cenab-ı ALLAH bir çok şeyleri men buyurmuştur.
Bu menhiyatı yapanlara da azap vereceğim, cehenneme atacağım, belâ vereceğim diye tehdit ediyor.
O hâlde bir korku vermek muradındadır.
Korku vermek muradı niçindir?
Bunu hiç düşündünüz mü?
Size bir sual sorayım:
“Bir doktor hastayı muayene ediyor, ilâcını veriyor.
Bir avukat suçluyu müdafaa etmek için bu işi üzerine alıyor..
Acaba Doktor hastayı iyi etmek için mi ilâç veriyor?
Yoksa buna mukabil para almak için mi?
Avukat bu suçluyu müdafaa ediyor.
Onu kurtarmak için mi?
Yoksa para almak için mi?.
Siz ibadet ediyorsunuz.
Cennete girmek için mi?
Yoksa cehennemden, azaptan korktuğunuz için mi?”

kariyb
12-18-2008, 20:23
Bu suallere hemen cevap vermeyiniz.
Uzun saatler, günler, aylar belki senelerce düşünmek icabeder..
Her iki taraftan da evet veya hayır cevabını verirseniz doğrudur, hilaf yoktur..
Fakat bir mertebede bunların evet'i de hayır'ı da hepsi, külliyen doğru değildir.

Sizi yormak istemiyorum; beni dinleyin!
Her şeyi şefkat, merhamet, mağfiret ve kudretiyle muhit olan ALLAH'tan korkulmaz...
Bu muazzam, müteal kudret ve varlık karşısında duyulan sevgi ve şükürden büyük bir edeb duyulur..
Korku bu edebin dışına çıkmak endişesinin insan sözüne ismidir. Bu edeb duygusu çok ince bir noktadır..
Bunu anlamak çok hem de çok güçtür.
Bu nokta üzerinde bir müddet tefekkür ediniz!
Kuvvetle zannediyorum ki, manevî olgunluk noktasına yanaştığınızda derhâl fehm edeceksiniz.
Bu nokta Velî ile nası yekdiğerinden ayırt eden hududdur.
Bu işte acele yok.
Tasavvur ediniz; bir genç moda diye saçlarının beyazlanmasını arzu ediyor. Kemâl yaşını beklemesi lâzımdır.
Yok acele ederse boyaması icabeder.
Boya ile tabiî renk arasındaki fark nedir?
Bunu idrak etmek lâzımdır.

Esmâların muhtelif varlıklarda tecellî miktarına göre tecellîyat muhtelif mertebeler arzeder.
Meselâ HAYY esmâsının tecellî şiddetine göre küçük bir şey anlatayım. Fakat çok derinden değil ve sual de sormayınız.
Çünkü çok nazik mıntıkalarda dolaşıyoruz.
http://www.bilgininefendisi.net/forum/Themes/ApolloBB/images/icons/modify_inline.gif

kariyb
12-18-2008, 20:24
HAYY esmâsı Er REZZAK esmâsına daima galiptir.
Er REZZAK, HAYY’ın emrindedir.
Bunların böyle oluğu, bir hikmet için, insanlara bazı hakikatten öğretmek içindir.
Bunların anlaşılması, kapalı ve güç bir nev'i âyat ve kısas gibidirler..
Bu hayvanların etleri yenmez..
ALLAH namütenahi kudret tezahürlerini, gizli hazinesini göstermek için ilk defa HAYY ile tecellî etti.
HAYY’ın birinciliğine hürmet muradı ilâhidir.
Er REZZAK onun emrinde olduğu için, Er REZZAK esmâsının HAYY’a takaddümü arzuyu ilâhi dışında kalır...
Dikkat ediniz bütün haram hikâyeleri, bu noktadan menşeini alır.
Dönüp dolaşıp emri nehiy hâlinde kullara intikâl eder

Domuz da ALLAH’ın bir mahlûkudur.
Zira ALLAH'ın esmâlarının tecellî mahâlleri bize hem mübârektir, hem de edeble ta’zime kulu mecbur eder.
Bu ince noktaya göre haram yiyecekler tefrik edilmiştir. Hay’ın devâmı için Er REZZAK esmâsını Cenab-ı ALLAH, HAYY’ın emrine verdi.
Vücud topraktan halk edildiği için, Errez-zak esmâsının tezahür yeri olan toprağın terkibi aynen vücudda da mevcuddur...
http://www.bilgininefendisi.net/forum/Themes/ApolloBB/images/icons/modify_inline.gif

kariyb
12-18-2008, 20:25
Riyâzat, Vücuddaki Er REZZAK’ın, HAYY’a hürmetinin son haddinin tezahürüdür...
Vücud bir nev'i aslına dönmek gâyetinde demektir.
Bu, ind-i ilâhîde makbuliyet kesbeder.

Çok yemek, bu hürmetten uzaklaşmak demektir.
Nesil idame ettirmek, HAYY’ın tezahürüne karşı bir nevi zikir ve hürmettir,. Bu zikre hürmeten ALLAH cimayı mubah kılmıştır.
Zina emirin hilafında şehvanî hislerin esiri olarak bu zikri başka bir düşünce altında yapmaktır.
Hürmetsizliktir de, ondan haramdır.
Haramiyeti kulun İyiliği düşüncesiyle değildir.
ALLAH’ın kendi esmâlarına kendisinin hürmet ye ta'zîmi içindir.
Bu bir nev'i kendi kendilerini tenzihtir..
Hay’ın mevkii ve kıymetinin tenzil edilmemesi için, daima HAYY esmâsını ikinci dereceye bırakan bir mahluk halk etmiş, bu mahlukla bu ince noktayı kullara anlatmak arzu buyurmuştur.
O hayvan da domuzdur.
Bununla rızıklanmayınız emrini çıkartmıştır.
Domuzu ince bir mes’eleyi izah için vesile yapmıştır.
Bu kadar ince, gizli olmasının sebebi nedir?
Gayba inanmak derecesinin kulda, ölçüsünü bilmek içindir.
Bunun böyle olması kullara mağfiret için yer hazırlamaktır.

kariyb
12-18-2008, 20:26
Domuz dişisini kıskanmaz.
Etinden hastalık geçer hikayeleri ince mânâlara varmak kabiliyeti olmayan düşüncelerin yanlış izahlarından doğmuştur..
Her sırrın bahanesiz ve bahasız kullara verilmesine izn-i ilâhî yoktur... Onun için Cenab-ı Resûl (s.a.):
“Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz,” buyurmuştur.
Bu ilim, doğrudan doğruya bu ince manâlar ilmidir.
Dünyaya gelen, zâten, diğer ilimleri öğrenmek say-i fıtrîsine mâliktir. Zâten bu ilimleri yapmadan, diğer ilimleri öğrenmek güçtür.
Manevî ilimleri anlamak için, zâhiri ilimleri bilmek, hem de çok kuvvetli bilmek lâzımdır.
Zâten zâhiri ilimler, bâtınî ilimlerin, tezahür etmiş kısımlarıdır.
Bâtını çevirseniz zâhir olur, zâhiri çevirirseniz batın olur..
Bir çınar tohumunu düşününüz..
Tohuma bakarsanız, çınar içinde gizlidir.
Çınara bakarsanız, içinde tohum gizlidir.

Esmâlar zikredilirken, bir sıraya tabi’dirler.
Bu sıra, kul tarafından tertip edilmiş değildir.
Lâmekandan, kullara, bu sıra ile bildirilmiştir.
Bunlarda büyük hikmetler gizlidir.
Bir çok insanlar, esmâları tesbihat yaparlar.
Bir çokları esmâları tefsir ederler.
Bunlar zâhirî bir takım güzel adet ve izahlardır, iç tarafı, hakikat tarafı bambaşka; her insanın normal düşünce ve itikadını, vehleten inhiraf ettirecek mahiyette görülür.
Çünkü bu mıntıkada insan ruhu tamamen şeytanla birliktedir.
Şeytan bir nev'i tel'in edilmesine rağmen ilâhi bir emirle, gizli hududlara kulları sokmamak için, bir bekçi vazifesi görür.
O hâlde şeytanın da insanlara bir çok faydaları vardır.
Şeytan ne kadar tel'in edilmiş olursa olsun, saray-ı ilâhînin edebini kaybetmemiştir.

kariyb
12-18-2008, 20:26
Şaka değil, Meleklerin hocasıdır...
Şeytan, aynı zamanda kulların mağfiret ve şefaate erişmeleri için, çok ince bir iş görür.
Lâmekânm tel'ini bile bir iltifât, bir nev'i rahmettir.
Şeytan rahmet-i llâhiyenin kullara dağılmasına yardım edenlerin başında gelir.
Şeytan ile manevî nezaket dahilinde arkadaş olmak lâzımdır.
Şeytan, Resûlullâhtan kaçarmış, sebeb, Rahmetenlilâlemîn olan Resûl-i Ekremin rahmet pınarı olduğunu kıskandığındandır.
Bu kıskanma da yine bir sebebe bağlıdır.
Günahkâr olmazsa, şefkat bir mânâ ifâde etmez...
Velhasıl muhterem dostum işler karmakarışıktır.
Fakat bu karışıklık, Hindistan cevizi sütünü saklamak için etrafını berbat bir bağ ile sarmaş dolaş ettiği gibi bir karışıklıktır.
Perde perde üstüne, perdenin altında tekrar bir çok perdeler mevcuddur. Perdeler bittiği yerde gayb hududu başlar.
Gayb hududunu aşarsanız, lâmekân, gelir.
Lâmekânda akıl, söz hep duraklar.
O zaman hep O ve yine O görünür.
Bu mıntıka da sözle ifâde edilmek istenirse, fenafillah hudududur.
Velhasıl iş karışıktır.
Fakat bu karışıklığı ben yapmadım.
Bunu çözmek için bir çâre vardır.
O da: Nas ve Velîlik arasında dolaşmamak...
İnsanlar bâzan nas tarafına, bâzan Velîlik tarafına meylederler, bu iş değildir.
Buna bocalama derler.
Ya bu taraf ya o taraf...
Şüphesiz, şeksiz olarak; Ya “Rızake matlubu” veya “Rızake maksudi” başka türlü bu işin içinden çıkmağa imkân yoktur.
Birincide büyük bir sabır ve edeb içinde acele etmeden kulluk yapmak lâzımdır, ikincide bahane aramak lâzımdır.
Bunda da bir mürşide kendini söz söylemeden beğendirmek ile bahanenin yollarını öğrenmek icab eder.
Bazı bahaneleri insanlar haberi olmadan yaparlar.
Bunlar o kulun bir kısım günahlarının haberi olmadan silinmesine sebeb olur.
O bahaneleri aramanız, gaflet ile uyanıklık arasında, içten gelme bir hissî emirle zevk duyarak yapmanız icabeder.
http://www.bilgininefendisi.net/forum/Themes/ApolloBB/images/icons/modify_inline.gif

kariyb
12-18-2008, 20:27
İnsan herhangi bir şefkat hissi gösterirken mukâbelesiz olarak yaparsa ALLAH’a daha çok yanaşır.
O işi ALLAH hesabına yapmış olur.
O anda tehlike olsa bile ya Hafız esmâsı yanındadır...
İbrahim’i ateş bundan dolayı yakmadı.
Hakiki şehid olanlar bu gibi ahvalde mertebe kazanmaları için ecelleri tacil edilmişlerdir...
Öyle ruhî, ilâhî bir arzu içinde bulunurken, Cenab-ı Rabbülâlemin büyük bir memnuniyet duyar, derhâl kendisinde erimesi muradı tezahür eder.
Bütün esmâlar derhâl çekilirler. O kül derhâl aslına rücu’ eder.
Ve ismine şehid denir.
Fakat bu hakihi şehidliğin târifidir, insanların uydurduğu teselli edebiyatı ile süslenmiş mânâlardaki değil...
Târifimiz ALLAH'ın târif ettiği şehidliktir.
Bu mertebelerin öyleleri vardır ki, Ruh yed'-i ilâhî ile kabzedilir, araya El KABIZ esmâsının memuru Azrail bile giremez.
Bu hâl ân-ı vahidde fenafillâh olup, eriyip derya-yı vahdete dalmak demektir.
Hem de giderek değil çekilerek...
“Bunlar ölmemişlerdir. Daima diridirler..”
“Âyeti Kerimeyle sabittir...”
Diri olmaları, bütün esmâların silinip yed'-i ilâhî ile kabz edilen ruhlarının ya HAYY olan Cenab-ı ALLAH’ta erimeleri ve HAYY esmâsına bürünmeleridir.
HAYY'da eriyen daima HAYY'dır, diridir.

Ölüp dirildikten sonra hesap vardır, ölmeyene daima diri olana hesap yoktur, fânilere aittir.
Böyle bizim ölüm dediğimiz hududa diri gidenlerin bazılarının inanabilirseniz cesedlerine toprak dokunmaz.
Zira toprağa HAYY girince toprak topraklıktan çıkmıştır.
Ancak hatıra olarak cesedin terkibinde, kimya bakımından terkib olarak kalmıştır.
http://www.bilgininefendisi.net/forum/Themes/ApolloBB/images/icons/modify_inline.gif

kariyb
12-18-2008, 20:28
Gıda diye alınan bütün şeyler bu terkibi Er REZZAK ile takviye ve yıkamaktır.
Cesedin hastalıklarında şifâ için verilen edviye, HAYY’ın emrine verilen Er REZZAK’ın cilâsıdır.
“Tedavi olunuz” emri “bu edebi bırakmayınız demektir.
“Hastanın iniltisi bir nevi ibadettir” demek de bu edebe verilen ind-i îlâhîyedeki kıymetin derecesidir.
“Hastaları ziyâret ediniz” emr-i Peygamberisi de bu edebin daima görünmeyen tecellîsini anlayamazsınız, fakat bilmeden göre göre belki bunu anlamak lütfuna uğrarsınız, demektir.

Hasta, hastalık, ilâç, inlemek, sabır ve isyan etmeden tahammül, kadrosu içinde ne kadar büyük ilâhî bir tecellî ve cilve olduğunu anlayan kimse büyük bir lutf-u ilâhîye mazhar olmuştur ki, arif, velîlerden olur.
Bu hâlleri bilenler bayram yerine gider gibi temizlik, güzellik ve sevinç içinde ölüme giderler.
“Herkes ölümün zaikasnıı tadacaktır” demek bu demektir.
Zaika tatmak hassası demektir.
Tatmakta, daima hoşluk, güzellik gizlidir.
Acı, ızdırap, fenalık yoktur.
Bu sonuncular tadılmaz, tadılamaz, duyulur hissedilir.
O hâlde ölümü bilenler dünyada çok azdır, ölüm, bilgisizlik, körlük, cehâlet diyarından bilgi, hakiki görme diyarına gitmek demektir, ölümden korku da, bu işi sezmek fakat şüphe içinde olmak demektir.
“Ölmeden evvel ölün” sözü bu işi anlamağa çalışın demektir. Bunları anlamak, şek, şüpheden ârî, gayba inanmak hasletinin insanda husulünden sonra başlar.
Bu perdeler, açık ve kapalı lâkırdılar - insan, havasıyla anladığı hakikatlara nasıl itiraz etmeyip inkıyat ediyorsa - onların gayba şüphesiz inanmak hasletlerini de yoğurup kemâle ulaşmaları için söylenmiştir.
http://www.bilgininefendisi.net/forum/Themes/ApolloBB/images/icons/modify_inline.gif

kariyb
12-18-2008, 20:28
Zindana atılmış bir mahpusun sessiz ve sabırla, bir çivi parçasiyle koskocaman zindan duvarını senelerce uğraşıp delmesi, onu hürriyete kavuşturur.
Acele edip şamata eden mahpus ise daha kuvvetli hücrelere, zincirlere bağlanır. Böylelikle küçük kurtulma imkânları da elinden gider...
Zamanla artık ümit ve hürriyete kavuşmak hisleri bir hayal olur.
Gayba sudan inanan, şüpheli inanan zâhire saplanır kalır. Hırs, para, dünya ve madde peşinde koşar durur.
Huzur bunlarda yoktur.
Olamaz da..
Bu gibiler daima küfre, zulme giderler.
En keskin ateş bile sonunda küle inkılâp eder.
Kül toprak değildir.
Dikkat et..
Ateşte, toprakta, suda, havada yaşıyan mahluk vardır.
Külde mikrop bile yaşamaz, kül olma bir şey ifâde etmez bir şey değildir. Bu olayda da bir şey gizlidir.
Bir hikmet olmasa, bir şey gizli olmasa bu olmazdı.
Biraz bu külü eşeleyiniz bakalım.
Fakat tavuğun bitlerini dökmek gayretiyle eşeler gibi değil.
Kül bir çok ateşleri gizler.
Bir çok şeylerin çürümesine mani olur.
O hâlde külde bir temizlik gizlidir.
Mikrop yoktur. Ama bu lâkırdılar çıplaktır.
Bir şey söylemek arzusundayız fakat söyleyemiyoruz..
Külde ümitler söner.
Kül bir bakımdan, bir çabalamanın, bir işin sonunda, teşekkül eder. insanların konuştuğu bir çok dil ve lisanlar vardır.
Bu niçin böyledir.
Bir sır bir dildeki izahlarla tamamiyle perdelenir.
Diğer bir dilde o sır açığa çıkar.
Başka birinde kaybolur.
Gül (gülmekten), gül (çiçek), kül (ateşin sonu), kül (bütün) kelimelerinde neler vardır.
Bu isimler uydurma değildir.
Tesadüfi de değildir.
Hele hele dostum, sen biraz bu külü eşeleyiver bakalım, belki sonu boş veya dolu çıkar..
http://www.bilgininefendisi.net/forum/Themes/ApolloBB/images/icons/modify_inline.gif

kariyb
12-18-2008, 20:29
Yangın yerlerinde, kül arayan, eşeleyen bir çok kimseler vardır, orada bir çok şeyler bulurlar. Yangın yerlerinde, küllerde, bir çok hazineler gizlidir. Bu hazineleri arayanlar her zaman, her diyarda bulunur.

Yangın yerlerindeki küllerde altın bile rengini değiştirerek senelerce saklı kalır. Her türlü hazine kül altındadır.

Sözlerimiz biraz kapalı söylendi gibi... Size hayal değil, geçmişte olmuş bir ALLAH dostunun kahramanı olduğu bir hikâye anlatayım:

Bu hikâyedeki ana fikrin yokluğu, bu günkü beşer neslini, şuûrlu bir mesaiden ziyâde zamanın hikmetine tabi’ otomat bir hâle sokmuştur.

Buyurun dinleyin:

Tüyleri dökülmüş, vücudu yara içinde, zayıflamış, güçlükle yürüyen bir köpek..
Açlık ve susuzluktan dili dışarda, bütün kasaba halkı hayvana nefretle bakıyor, taş atıp uzaklaştırmak istiyorlar...
Hayvan acı acı bağırıyordu..
Bir lokma ekmek, bir yudum su esirgeniyor bu hayvandan..
Zorla, sürüne sürüne, korkarak çeşme yalağına yanaştı.
Orada su dolduranlar hayvana taş atıp uzaklaştırdılar.
Yan tarafta ellerinde ekmek yiyen çocuklara baktı.
Bir parça ekmek atan bile yok.
Çocuklar da taş atmağa başladı.
Tüyleri dökük, yaralı, çıplak vücudunu süsleyen yalnız iki adet koyu kahverengi sadakat timsali gözlerini şefkatle çocuklara çevirdi.
Çeşmeye baktı sonra güçlükle döndü, sürüne sürüne uzaklaşmağa bağladı, bu insan sürüsünden.
Yine taş attılar, yine nefret nidaları yükseldi.
Açlık, susuzluk, hastalık ve insan merhametsizliğinin yenemediği sadakat timsali koyu kahverengi gözlerini ayırdı, ümit beklemeden ve sürüne sürüne uzaklaşmağa başladı...
http://www.bilgininefendisi.net/forum/Themes/ApolloBB/images/icons/modify_inline.gif

kariyb
12-18-2008, 20:30
Oradan geçiyordu, köpeğe yaklaştı.
Hayvanı kucağına aldı.
Elleri yaralardan akan cerahatli sularla ıslandı.
Hayvan bu sırada dili ile o zâtın mübârek ellerini yalıyordu.
Beraber kıra, gölgelik bir yere gittiler, kırk gün hayvana baktı; ilaçladı, yıkadı, doyurdu, içirdi, hem de elleri ile..
Hayvan iyileşti.
Tüyleri geldi, güzelleşti.
ALLAH’ın her mahlukta tecellî eden bütün güzel esmâları gülmeğe başladı bu hayvan vücudunda..

Bir gün beraber şehre indiler.
Bütün kasaba halkı hayretle etrafını sardılar:
İleri gelen yaşlılar mübârek zâta ve hayvana bakıyorlardı:
İçlerinden biri:
“Efendim bu köpeğe bu kadar niçin itina ettiniz?” diye sordu.
Mübârek gözlerini onlara doğru çevirdi.
Ağır ağır, lâhuti bir ahenkle:
“Evet itina ettim. Zira Cenab-ı Hakkın yarın yevmü kıyamette, huzurunda, bu köpeğe niçin merhamet etmedin.. Onu giriftar ettiğim belâya seni de uğratmaklığım ihtimalini düşünmedin mi? İtab-ı ilâhisinden korktum da ondan böyle yaptım!” dedi..
Ortalığı derin bir sükût kapladı..
Kalabalığı yararak ağır ağır yürümeğe başladı.
Arkasından koyu kahverengi gözleriyle etrafa bakıp kuyruğunu sallayarak köpek geliyordu.
Bu sahne âdeta bir âyetin dile gelmiş ve şekillenmiş hâli idi.
“İyi işler işleyip kendilerini ALLAH'a teslim edenler ALLAH indinde mükafata kavuşur, onlar için hiç korku yoktur, onlarar mahzun da olmazlar.”
http://www.bilgininefendisi.net/forum/Themes/ApolloBB/images/icons/modify_inline.gif

kariyb
12-18-2008, 20:30
Halk, hayran, mahcub, yaşlı gözlerle onları bir müddet takip ederek; epeyce gittiler..
Gözden kaybolacakları bir köşe başında mübârek zâtın tekrar köpeği kucağına aldığını gördüler.
Onla, da böylece yollarına devâm ettiler.

Sadakat, merhamet, şefkat ve Velîlik uzaklaşıyordu insan kitlelerinden...
Dedemin dedesinin devrinde her kasabada iyi insanlar, her mahâllede merhamet, şefkat timsali, nûrlu bir ihtiyar, her bölgede bir ALLAH dostu bulunurdu.

İnsan kitlelerine deniz feneri gibi fasılalarla şefkat, merhamet, doğruluk ışıklarını akıtan bu mübârek simalar, gün geçtikçe gizlendiler.
Beşer kitleleri bugün maddeye tapan ağaçsız, susuz, medenî diye vasıflandırılan, mâmure çölde kaldılar...
Dış mâmureler kuruldu güya...
İç mâmureler yok oldu beşer neslinden.
Yıldızlara seyahat, semâların derinliklerine nüfuz merakı, sür'atle ilerliyor. Uzak mesafeler yakınlaştı.
Asıl ruhun, kalbin ince derinlikleri bırakıldı. insan kitleleri, bugün, yekdiğerini korkutmak ve birbirini yok etmek için, bütün kabiliyet ve hünerlerini, korkunç yok etme çârelerine sarfediyorlar.
Eskiden bâtını geniş, zengin, dışı gösterişsiz, iyi insanlar vardı.
Bugün gösterişli, maddesi zengin, bâtını bomboş insanlar var.
Bu garip ve münakaşayı davet edecek bir mevzu’dur.
Fakat müsaade buyurun bir sualim var:
Suçlu bir insan öldürülür..
Suçsuz bir insan öldürülür.
Burada ölüm var, fakat iki türlü.
Hangi ölüm iyi?
Muhakkak suçsuz ölmek, daha iyidir.
http://www.bilgininefendisi.net/forum/Themes/ApolloBB/images/icons/modify_inline.gif

kariyb
12-18-2008, 20:31
Bundan binlerce sene evvel, Sokrat, baldıran zehirini içerken çocukları etrafında ağlıyordu.
Karısı hıçkırıklarını tutamadı.
Sokrat :
“Be kadın ne ağlıyorsun?” dedikte, kadın :
“Suçsuz öldürülüyorsun!” diye mırıldandı.
Sokrat:
“Suçlu ölmek daha mı iyi be kadın?” dedi...
“İyi ve tatlı bir söz, iyi bir dilek, minnet ve eza ile verilen sadakadan hayırlıdır.” buyuran Hazreti ALLAH su müjdeyi veriyor:
“Şu hakikati unutmayınız ki, ne bu dünyada ne de öldükten sonra, iyi insana, hiç bir fenalık gelmez ve ALLAH, o adamı ihmal etmez.”

Edviye : (Devâ. C.) İlâçlar, devâlar.


dr. münir derman k.s.
http://www.bilgininefendisi.net/forum/Themes/ApolloBB/images/icons/modify_inline.gif

Akl-ı Selim
12-18-2008, 20:50
Aramıza hoş geldiniz.

Güzel bir paylaşım oldu emeğinize sağlık efendim

Daimi olmanız temennsyle

kariyb
12-19-2008, 19:53
hoşbulduk,teşekkür ederim.

Duygu'Seli~
12-20-2008, 00:53
Emeğinize sağlık..
(+)