Gölge
07-27-2009, 00:57
http://img2.blogcu.com/images/s/e/v/sevgialemi/1223664006allah7.jpg
Ey mağrur ve mütekebbir yürüyen adam! Boşuna kibirlenme, gururlanma!
Zira sen şu aczinle, zaafınla, ne bir dağı yerinden oynatır, ne de boyunu dağın tepesine çıkaracak derecede uzatabilirsin!... Elinle ekmek yersin: ama karnından başka şey çıkar... Ağzınla su içersin; ama burnundan başka şey akar... Lezzetle yersin; ama elemle çıkarmaya mecbur kalırsın. Yediklerini çıkaramazsan durumun yüz karası, ibret aynası...
Öyle ise neye kibirleniyor, neye gururlanıyorsun? Senin kendi malın sandığın maharetlerin, kabiliyet ve istidatların senin malın ve faziletin değildir. Neden ihsan edeni unutuyor da kendine mal ediyor-sun? Bu bir haksızlık ve gasp değil midir?
Bu halinle nasıl inkişaf edecek, ne yüzle Rabbinin diğer lütuflarmı bekleyeceksin? Çünkü edilen ihsan ve ikramları nefsine mal ediyorsun. Sahibini inkâr ettiğin ikram davacı olmaz mı sen-den? Kendinde var olduğunu sandığın meziyet ve faziletlerin tümünde, aczini, fakrını, zaafını ve çaresizliğini anlayan bir tevazu içine girmedikçe, halinde hayır yoktur se-nin.
Gel, kibri, gururu bırak, aczi, zaafı madalya olarak tak! Sende var olduğunu sandığın kabiliyet ve istidadlann hepsinin de sahibini bil, ikram edeni bul. O'na kul ol! Bak, bütün ikram ve ihsanların sahibi olan Rabbimiz sevgili kulu Bayezid Veli'sine nasıl hitab ediyor:
— Ey Bayezid! Benim huzuruma gelirken hazinemde bol bol bulunan ibadetlerle, ikramlarla, ihsanlarla, faziletlerle gelmeyi kâfi bulma. Bunların yanında benim hazinemde olmayanlarla gel!...
Bayezid-i Veli düşünmeye başlar. En sonunda feryad eder:
— Ey Rabbim! Senin hazinende olmayan var mı ki, ben o olmayanlarla geleyim?
Şöyle cevap gelir Sultanul ârifın'e:
— Evet, ey Bayezid! Benim eşsiz zenginlikteki ha-zinemde olmayanlar da vardır. O, olmayanlar, acz, fakr, zaaf ve çaresizliktir! Sen de aczinle, zaafınla, fakrın ve çaresizliğinle gel. Kendini bunlarla bil. Bunları giydiğin elbise, sarındığın gömlek, örtündüğün cübbe gibi benimse. İşte o zaman seni haddini bilmiş, durumunu anlamış, makamını tayin ve tesbit etmiş bir kul olarak kabul eder, huzuru izzetime buyur ederim!...
Evet, aziz dost! Sen de öyle yap. Büyük veliye vaki olan hitabı kendi nefsine yapılan hitap bil, aczi, zaafı, fakrı, ve çaresizliği sırtındaki gömlek, bedenindeki elbise, başındaki takke gibi benimse, onunla yat, onunla kalk. İşte o zaman kudreti sonsuzun karşısında makamını bilmiş, yerini bulmuş, aczini anlamış olacaksın...
Belki Rabb-i Rahim'in yeni ikram ve ihsanına liyakatin sözkonusu olacaktır. Sırtını sonsuz kuvvet ve kudrete dayamış olacaksın ...
Ey mağrur ve mütekebbir yürüyen adam! Boşuna kibirlenme, gururlanma!
Zira sen şu aczinle, zaafınla, ne bir dağı yerinden oynatır, ne de boyunu dağın tepesine çıkaracak derecede uzatabilirsin!... Elinle ekmek yersin: ama karnından başka şey çıkar... Ağzınla su içersin; ama burnundan başka şey akar... Lezzetle yersin; ama elemle çıkarmaya mecbur kalırsın. Yediklerini çıkaramazsan durumun yüz karası, ibret aynası...
Öyle ise neye kibirleniyor, neye gururlanıyorsun? Senin kendi malın sandığın maharetlerin, kabiliyet ve istidatların senin malın ve faziletin değildir. Neden ihsan edeni unutuyor da kendine mal ediyor-sun? Bu bir haksızlık ve gasp değil midir?
Bu halinle nasıl inkişaf edecek, ne yüzle Rabbinin diğer lütuflarmı bekleyeceksin? Çünkü edilen ihsan ve ikramları nefsine mal ediyorsun. Sahibini inkâr ettiğin ikram davacı olmaz mı sen-den? Kendinde var olduğunu sandığın meziyet ve faziletlerin tümünde, aczini, fakrını, zaafını ve çaresizliğini anlayan bir tevazu içine girmedikçe, halinde hayır yoktur se-nin.
Gel, kibri, gururu bırak, aczi, zaafı madalya olarak tak! Sende var olduğunu sandığın kabiliyet ve istidadlann hepsinin de sahibini bil, ikram edeni bul. O'na kul ol! Bak, bütün ikram ve ihsanların sahibi olan Rabbimiz sevgili kulu Bayezid Veli'sine nasıl hitab ediyor:
— Ey Bayezid! Benim huzuruma gelirken hazinemde bol bol bulunan ibadetlerle, ikramlarla, ihsanlarla, faziletlerle gelmeyi kâfi bulma. Bunların yanında benim hazinemde olmayanlarla gel!...
Bayezid-i Veli düşünmeye başlar. En sonunda feryad eder:
— Ey Rabbim! Senin hazinende olmayan var mı ki, ben o olmayanlarla geleyim?
Şöyle cevap gelir Sultanul ârifın'e:
— Evet, ey Bayezid! Benim eşsiz zenginlikteki ha-zinemde olmayanlar da vardır. O, olmayanlar, acz, fakr, zaaf ve çaresizliktir! Sen de aczinle, zaafınla, fakrın ve çaresizliğinle gel. Kendini bunlarla bil. Bunları giydiğin elbise, sarındığın gömlek, örtündüğün cübbe gibi benimse. İşte o zaman seni haddini bilmiş, durumunu anlamış, makamını tayin ve tesbit etmiş bir kul olarak kabul eder, huzuru izzetime buyur ederim!...
Evet, aziz dost! Sen de öyle yap. Büyük veliye vaki olan hitabı kendi nefsine yapılan hitap bil, aczi, zaafı, fakrı, ve çaresizliği sırtındaki gömlek, bedenindeki elbise, başındaki takke gibi benimse, onunla yat, onunla kalk. İşte o zaman kudreti sonsuzun karşısında makamını bilmiş, yerini bulmuş, aczini anlamış olacaksın...
Belki Rabb-i Rahim'in yeni ikram ve ihsanına liyakatin sözkonusu olacaktır. Sırtını sonsuz kuvvet ve kudrete dayamış olacaksın ...