Ertuğrul ÖZGÜL
01-20-2010, 20:48
DP Konya teşkilatının toplantısına katılan genel başkanları Cindoruk, demokrasi üzerinde uzun bir konuşma yaptı... Şimdilik iktidarda tam kapasitede bir varlık gösteremiyor da olsa, hükümet olarak Tayyip Erdoğan ve arkadaşları bulunuyor... ‘Fırat kıyısında kaybolan keçinin’ tazmin mükellefiyeti bu iktidarın...
Hüsamettin Cindoruk, ‘Hangi demokratik memlekette yüzde onluk bir seçim barajı var’ diye keçisi çalınmış bir çoban öfkesiyle haykırıyor...
Aynı Cindoruk, bu kez dönüyor, Demokrat Parti ve devamındaki Demirel’li AP iktidarlarının ve dahi alt yapısını Demirel’in hazırlayırp askeri idarenin Özal’a devrettiği ‘yeni sağ’ politikasının ANAP eliyle Konya’da gerçekleştirdiği hizmetlerinden iftiharla bahsediyor... Mesela, Seydişehir Alüminyum tesisleri, şeker fabrikaları, vs, vs...
Şimdi bunların hepsinin yerinde yeller esiyor... Bunların özelleştirme yoluyla milletin ortak mülkiyetinden koparılıp özel sermayeye satılmasına ne kadar öfkelense, az bile...
Konya’daki özelleştirme tensikatlarına Tekel işçilerinin sokaklara taşmasını da ekleyelim, Cindoruk’un haklı öfkelerine biz de gönüllü olarak katılacağız... İşte tam da şu kertede de hükümet olarak Ankara’da yine AKP bulunuyor...
Amma ne çare, Hüsamettin Cindoruk ile bizim ortak paydalı öfkelerimizin arasına, kendilerinin politikacı, bizim ise makam mansıp ve politikayı umursamaz rindmeşrep karakterimizin arasına, belki de tepeden zembille indirilircesine kalın ve yüksek duvarlar örülüyor...
Duvarı gören bir kişi olarak, duvarın hakkını teslim etmek istiyoruz... Ve diyoruz ki, Fırat kıyısında kurulu alüminyum, çimento, şeker ve benzeri bacalı kalkınma unsurlarının kamu mülkiyetinden çıkarılmasında, yani buradaki özelleştirmelerin istihdamda kendi ölçeğince meydana getirdiği işsizlik artışının ‘keçi hırsızlıklarında’ mesuliyet, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarında değildir...
Yüzde onluk antidemokratik baraj duvarlarının yaratıcısı da bunlar değil...
Hiç kimsenin, siyaset pazarındaki eski zaptiyelerin göz yumduğu, hatta ocağının altını bizzat ateşledikleri bu hırsızlıklardan ötürü, Fırat kıyısının şimdiki zaptiye şefini suçlama hakkı yoktur...
Bu kabilden hareketlerin ahlaksızlık olup olmadığını Hüsamettin beye soralım...
•
Hüsamettin Cindoruk, duvarın dibine kadar bizimle birlikte geliyorlar... Amma ne çare, politikacıdır, kendileri... Eşyanın tabiatı gereği politikacı, duvarlara kör bakar..
İçinde bulunduğu günlere has tüm fotoğrafların, Fırat kıyılarındaki eski karakol zabıtlarına bakmaksızın, silah olarak kullanılmasında, genellikle fayda mülahaza ederler...
Bu silah kuşanma tarzının, politik fayda maliyet analizine yaptığı az gelişmiş ülkelere has etki gücünden olsa gerek, muhtemelen Hüsamettin Cindoruk da, eski zaptiyelerin eseri olan Fırat kıyısı kayıplarını teker teker zikredip öfkelendiğinde, duvarların gölgesinde beyinleri efsunlanan dinleyici ve seyirciler de, bu kayıpların sorumluluğunu, Ankara’nın şimdiki hükümetine maledecek...
Politikacının, seçmenini şaşırtması, algısını saptırtması genel ahlak ilkeleriyle ne derecede paraleldir?.. Bunları da sormak gerek...
•
DP’nin Konya toplantısında partisinin mahalli liderleri, genel başkanları Cindoruk’a bir teşekkür plaketi sundular...
Armut’un dibine düşmesi gibi, Hüsamettin Cindoruk da Demirel’in sankim hınk demiş burnundan düşmüş gibi idi. Eskilerin Demirel’e verdikleri gibi yeniler buna da aynisini verdiler...
Kur’an olduğu ifade edilen, Mushaf görüntüsünde bir kitap...
Demirel sahneden kayıp gitti ve boşalttığı yerini, kendisine takdim edilen politika aracını alıp üç kez öperek başına koyan Cindoruk doldurdu...
Kitabın içinden bir de bayrak çıkaran Hüsamettin Cindoruk’un bu politika aracını defalarca öperek başına koyması, gerçekten alkışlanmayı hak ettiren üstün bir performans oluşturdu...
Eline verilen kitabın, muhtemelen abdestsiz olabileceği düşünülen eller arasında bir o yandan bir bu yana dolaştırılmasını uygun görmedikleri için, Kur’an-ı Kerim süsü verilmiş bir cilt kütüğü olup olmadığını bilmiyoruz...
Amma madem ki kendisine kılavuz edinmesi için temel ahlak kitabı olarak Kur’an-ı Kerim’i gerekli görmüş arkadaşları, bundan böyle atacağı adımları için yön yöntem araştırmasını, bunun muhtevasında araması, halisane temennilerimizdir...
Hüsamettin Cindoruk, ‘Hangi demokratik memlekette yüzde onluk bir seçim barajı var’ diye keçisi çalınmış bir çoban öfkesiyle haykırıyor...
Aynı Cindoruk, bu kez dönüyor, Demokrat Parti ve devamındaki Demirel’li AP iktidarlarının ve dahi alt yapısını Demirel’in hazırlayırp askeri idarenin Özal’a devrettiği ‘yeni sağ’ politikasının ANAP eliyle Konya’da gerçekleştirdiği hizmetlerinden iftiharla bahsediyor... Mesela, Seydişehir Alüminyum tesisleri, şeker fabrikaları, vs, vs...
Şimdi bunların hepsinin yerinde yeller esiyor... Bunların özelleştirme yoluyla milletin ortak mülkiyetinden koparılıp özel sermayeye satılmasına ne kadar öfkelense, az bile...
Konya’daki özelleştirme tensikatlarına Tekel işçilerinin sokaklara taşmasını da ekleyelim, Cindoruk’un haklı öfkelerine biz de gönüllü olarak katılacağız... İşte tam da şu kertede de hükümet olarak Ankara’da yine AKP bulunuyor...
Amma ne çare, Hüsamettin Cindoruk ile bizim ortak paydalı öfkelerimizin arasına, kendilerinin politikacı, bizim ise makam mansıp ve politikayı umursamaz rindmeşrep karakterimizin arasına, belki de tepeden zembille indirilircesine kalın ve yüksek duvarlar örülüyor...
Duvarı gören bir kişi olarak, duvarın hakkını teslim etmek istiyoruz... Ve diyoruz ki, Fırat kıyısında kurulu alüminyum, çimento, şeker ve benzeri bacalı kalkınma unsurlarının kamu mülkiyetinden çıkarılmasında, yani buradaki özelleştirmelerin istihdamda kendi ölçeğince meydana getirdiği işsizlik artışının ‘keçi hırsızlıklarında’ mesuliyet, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarında değildir...
Yüzde onluk antidemokratik baraj duvarlarının yaratıcısı da bunlar değil...
Hiç kimsenin, siyaset pazarındaki eski zaptiyelerin göz yumduğu, hatta ocağının altını bizzat ateşledikleri bu hırsızlıklardan ötürü, Fırat kıyısının şimdiki zaptiye şefini suçlama hakkı yoktur...
Bu kabilden hareketlerin ahlaksızlık olup olmadığını Hüsamettin beye soralım...
•
Hüsamettin Cindoruk, duvarın dibine kadar bizimle birlikte geliyorlar... Amma ne çare, politikacıdır, kendileri... Eşyanın tabiatı gereği politikacı, duvarlara kör bakar..
İçinde bulunduğu günlere has tüm fotoğrafların, Fırat kıyılarındaki eski karakol zabıtlarına bakmaksızın, silah olarak kullanılmasında, genellikle fayda mülahaza ederler...
Bu silah kuşanma tarzının, politik fayda maliyet analizine yaptığı az gelişmiş ülkelere has etki gücünden olsa gerek, muhtemelen Hüsamettin Cindoruk da, eski zaptiyelerin eseri olan Fırat kıyısı kayıplarını teker teker zikredip öfkelendiğinde, duvarların gölgesinde beyinleri efsunlanan dinleyici ve seyirciler de, bu kayıpların sorumluluğunu, Ankara’nın şimdiki hükümetine maledecek...
Politikacının, seçmenini şaşırtması, algısını saptırtması genel ahlak ilkeleriyle ne derecede paraleldir?.. Bunları da sormak gerek...
•
DP’nin Konya toplantısında partisinin mahalli liderleri, genel başkanları Cindoruk’a bir teşekkür plaketi sundular...
Armut’un dibine düşmesi gibi, Hüsamettin Cindoruk da Demirel’in sankim hınk demiş burnundan düşmüş gibi idi. Eskilerin Demirel’e verdikleri gibi yeniler buna da aynisini verdiler...
Kur’an olduğu ifade edilen, Mushaf görüntüsünde bir kitap...
Demirel sahneden kayıp gitti ve boşalttığı yerini, kendisine takdim edilen politika aracını alıp üç kez öperek başına koyan Cindoruk doldurdu...
Kitabın içinden bir de bayrak çıkaran Hüsamettin Cindoruk’un bu politika aracını defalarca öperek başına koyması, gerçekten alkışlanmayı hak ettiren üstün bir performans oluşturdu...
Eline verilen kitabın, muhtemelen abdestsiz olabileceği düşünülen eller arasında bir o yandan bir bu yana dolaştırılmasını uygun görmedikleri için, Kur’an-ı Kerim süsü verilmiş bir cilt kütüğü olup olmadığını bilmiyoruz...
Amma madem ki kendisine kılavuz edinmesi için temel ahlak kitabı olarak Kur’an-ı Kerim’i gerekli görmüş arkadaşları, bundan böyle atacağı adımları için yön yöntem araştırmasını, bunun muhtevasında araması, halisane temennilerimizdir...