Orijinalini görmek için tıklayınız : Bülent Akyürek'ten Seçmeler
İntifada
06-05-2011, 01:13
Sabah saatlerinde kullanıcıların başlattığı "AKP'ye oy vermeyeceğim çünkü..." temalı twitler, sosyal paylaşım sitesi Twitter'da dünyada en çok konuşulanlar (Worldwide Trending) listesinde birinci sıraya oturdu. An itibariyle kullanıcılar neden AKP'ye oy vermeyeceklerini yazmaya devam ediyorlar.
Müsadenizle ben de olaya katılmak ve birkaç twit geçmek istiyorum:
- AKP’ye oy vermeyeceğim çünkü: Söze “Ben AKP’ye hiç oy vermedim ama diyenlere yav kardeşim öyleyse kim veriyor bu kadar oyu?” diye AKP’li aramaktan bıktım usandım…
- AKP’ye oy vermeyeceğim çünkü: benim oyuma ihtiyaçları yok, ben bu yı oyumu ihtiyaç sahiplerine vermek istiyorum…
- AKP’ye oy vermeyeceğim çünkü: ne gofret, ne çikolata, bilemedin dondurma bile söz vermediler.
AKP’ye oy vermeyeceğim çünkü; noktanın izdüşümü yadsınamaz.
AKP’ye oy vermiyorum çünkü ıspanakta demir yokmuş!
İntifada
06-05-2011, 01:14
HAKAN ALBAYRAK OLMAK İÇİN…
Biliyorsunuz Hakan Albayrak’ın babası sevgili Ziya Amca iki hafta kadar önce vefat etti.Ziya Amca 1 hafta beyin kanamasından dolayı bitkisel hayattaydı. Arkadaşlarımız o günlerde hastane bahçesini doldurup boşalttılar gerçekten. Allah hepsinden razı olsun.
Bizler oradayken, Kaddafi’nin bombardımanıyla sakat kalmış yüzlerce Libyalı da bahçede kolsuz, bacaksız durumda hüzünle dolaşıyorlardı.
Hakan’ın babası için umutlar tükenmişti ama bir şey dikkatimi çekti: Hakan, gelen giden herkese birkaç kez utanarak şöyle dedi: “Libyalı Müslüman kardeşlerimize de Selamun Aleyküm deyin, gurbette olduklarını hissetmesinler. Dil bilmiyorsanız bile Selamun Aleyküm deyin...”
Libyalılara, Hakan’a, bir de kendi insanlığıma bakıp ağlamak için oradan kardeşlerimize “Selamun Aleyküm” diyerek uzaklaştım.
Evet, Hakan kendi babasının başını beklerken bile ümmeti düşünüyordu, aklı fikri onlardaydı, bunu sezmiştim.
İşte şimdi önce kendime sonra da size Hakan Albayrak olabilmenin ilk şartını söylüyorum: Başka Müslümanların dertlerini kendi acınızdan büyük göreceksiniz…
İntifada
06-05-2011, 01:19
İKİ YILGIN TÜRK DİYALOGU…
- Evleneceğin kız açık mı abicim?
- Kapalı abi kapalı, sadece başı açık...
İntifada
06-05-2011, 01:21
BEN MEVLANA DEĞİLİM ADAM OL DA GEL!
Gel, gel, edepli olacaksan yine gel
Ben Mevlana değilim, adam ol da gel!
İster Fenerli, ister Cimbomlu, küme düşünce de gel,
Bizim ligimiz şampiyonlar ligi değildir,
Kırmızı kart yemiş olsan da yine gel…
Şu çorbaya biraz tuz ekmeliyiz
Uzun Samsun’u ortadan kırıp paylaşmalıyız biz
Dolmuşla gel, halk otobüsü, yaya, nereye kadar şu soyluluk?
Madem ki ben benim, sen de sen, niceyedir şu kasis, frikik, artislik?
Öldükten sonra mezarımı yerde aramayınız
Bizim mezarımız Gogıl’ın arama motorundadır…
"İLAHİ BÜLENT ABİ SEN ADAMI ÖLDÜRÜRSÜN" İLAHİSİ…
Sordum Sarı Çiçeğe
SSK’n, BAĞKUR’un var mıdır?
Çiçek dedi, Derviş Baba
- Bazen çok kırıcı olabiliyoossuuunn!
ŞEYH MAĞLUP (Bülent Akyürek)
güzelmişş yav son paylaşım hariç.
çünkü Mevlana hazretlerinin müthiş sözünü alay konusu yapması hoş olmamış bence..
İntifada
06-05-2011, 01:36
ARTIK MAVİ MARMARA GEMİSİ’NİN DIŞINDAKİ HER YER CEHENNEMDİR!
HUD SURESİ 42 ve 43.ayetlerde Rabbimiz buyuruyor ki:
“Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, "Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma" diye seslendi.
O, "Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım" dedi. Nûh, "Bugün Allah'ın rahmet ettikleri hariç, onun azabından korunacak hiç kimse yoktur" dedi. Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu.”
2. Filo, son hız hazırlıklarına başladı. Kafamız karışık olabilir, siyasi tercihlerimiz farklı olabilir ama zulme karşı inatla direnen İHH’yı bugünlerde daha çok desteklemek gerekiyor. Yardım edenlere, binip de gidecek olanlara dua etmek de yeterlidir inanın. Bir destan yazılıyor Allah’ın izniyle, İsrail geri adım atarsa Filistin bu yüzyıla başka bir şekilde girerse hepimiz o destanın canlı şahitleri olacağız, ne büyük heyecan değil mi?
Bülent Yıldırım ağabey diyor ki: “ Gemiyle gitmek için form dolduranlar, o gemiye binmiş sayılacaktır.” Mesele bu! Kimse bizden bir şey istemiyor.
Zulme direnen Hz. Donanma’ya karadan dua ederek ya da maddi olarak bir çift çorap koyarak da binebiliyoruz. Yeter ki “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” Demeyelim, çünkü inanın yeryüzünün en yüksek dağı şu an filodaki gemilerdir! Haydi Bismillah, geri sayım başladı…
İntifada
06-05-2011, 01:37
boŞlar HUKUKU
Çay ocağı ve kahvelerde boş bardaklar üzerinden bir ahlâk geliştirilmiştir: Eğer masanızda biriken boş bardaklar uzun müddet alınmıyorsa o mekânda istenmiyorsunuzdur. Eğer kahveciyle tanışıklığınız olmadığı halde boşları kendiniz götürüyorsanız kahveci abi bu hızlı iletişimden rahatsız olabilir ve bunu şöyle ifade eder: “Siz oturun hocam, ben toplarım bardakları.”
İstediğiniz zaman boşları götürüyor veya: “Abi boşları topla hele” diyebiliyorsanız aranızdaki samimiyet ilerlemiştir ve siz oraya “Dükkan bizim.” diyebilirsiniz.
Boş bardak deyip geçmeyelim beyler, her şeyin bir hukuku var…
Bende bülent Akyürek'ten bir yazı paylaşayım dedim..
PEYGAMBER EFENDİMİZİN EVİ OTOPARK OLUYORMUŞ!
Yeşilçam Sineması’nın çok kullanılmış hikâyelerinden biri de zenginlerin fakir kızlara olan sevdasıdır. Hatırlayın lütfen; fabrikatörlerin yakışıklı çocuklarının trikoda, fabrikada çalışan veya tezgâhtarlık yapan fakir mahalle kızlarına yaptıklarını.
Tüm yaşam çeşitlerini tüketen zengin oğlan, pahalı arabalar ve tüm imkânlarıyla kıza dadanır. Daha sonra kız üstü açık arabaya bindirilir, saçların tokadan kurtulup açılışı, Boğaz’ın rüzgârında savruluşu, yüksek sesli ecnebi müzik, arkasından içkili bir ortam…
Kız, içkiden ilk yudumu almamakta kararsız görünse de nihayet içer…
İçkiden ilk kez içenlerin suratları ekşir, kusacak gibi olurlar, çünkü ilk kez şeytanla gargara yapıyorlardır. Oğlan, emeline ulaşınca film başlar!
Biz, eskiden bu sahnelerde “Film Yeni Başlıyor Abi” derdik.
Sabrın bittiği, silahların çekildiği yerde koltuğumuzda zıplar, tırnaklarımızı yer heyecanla beyaz perdeye kilitlenirdik.
Film başlar ve artık kahraman hiç yenilmezdi!
Hepimiz çok yenildik, azarlandık, horlandık ve nihayet yavaş yavaş ayağa kalkıyor, normalleşiyoruz, film yeni başladı ama sanki tokalar çıkartıldı gibi! Yumuşatılmış İslâm, damarlarımızda kol geziyor, hatta şeytanla gargara yapanlar bile var aramızda, gidişat çok iyi değil.
Kafelerimizdeki bozulmalar dikkat çekici.
Zevklerimiz, beklentilerimiz, modamız komikleşti.
Hele de bazı Müslüman bayanların giyim tarzları çok ***! Bunu aşağılamak için söylemiyorum. Evet, moda zevk işidir, kafa işidir. Modada referans önemlidir. Kumaşınızı çöl düşünerek kesseydiniz başka bir yere ulaşırdınız ama elinizdeki makası şeytan tuttu başka bir yere vardınız. İslâmi moda tüm zekâsını tesettürü aşmak için kullandı. Doğrudur, örtünüyorsunuz ama sanki daha fazla kumaş kullanarak bir mankenden daha soyunuk görünme gayreti içindesiniz!
Bunu başardınız! Örtünerek soyunmayı becerdiniz, helal olsun sizlere…
Kadın, erkek ayrımı yapmıyorum. Tesettür konusunda kafamız karışık, uçurumun kenarındayız. Tam da film yeni başlamışken, bizi iğdiş edenlerle hesaplaşacakken Tutunamayanlar okumaya başladınız…
Kâbe’deki peygamber efendimizin 6 yaşına kadar yaşadığı ev yıkılıp otopark oluyor, haberiniz var mı?
Artık pahalı arabalarınızı peygamberimizin otoparkına koyar ve Hz. Ebubekir’in arsasına dikilen 31 katlı lüks otelde DR. HOUSE izlersiniz. Bize müstahak! Kâbe, Zemzem Towers’ların arasında siyah bir nokta gibi duruyor.
Bir kara delik oldu şimdi. Kâbe, kıyametin küçük, kara deliği oldu… Cehennem koridoru gibi, bizi yutup ateşe fırlatacak… Suudi Arabistan Elçiliği’nin önünde niçin yokuz? Neden halen oturuyoruz?
Bakın, Anıtkabir’in civarında ondan daha yüksek bina yapmak yasak, yapamazsınız, yaptırmazlar… Atatürkçülere kızıp Kâbe’nin adım adım yok oluşuna tanık oluyoruz bu nasıl bir rezilliktir?
“One Minute” demenin zamanı değil mi?
Taraf Gazetesi’nin manşet yapmasını mı bekleyeceğiz? Vay halimize! Vay televizyon, gazete, dergi ve radyolarımıza…
Kafayı İsrail’e, Amerika’ya taktığımız kadar Suudi Arabistan’a takmanın zamanı değil mi?
Otopark! Vay be…
“EL Emin Otoparkı…”
Arabanız güven içinde olsun… Gel, ne marka olursan ol yine gel… İster Bmw, ister Audi, ne olursan ol…
Kâbe, kara delik olup hepimizi yutacak. Beş vakit gözümüzü oraya dikip kıldığımız namazlar artık bizi kurtarmayacak. Gökdelenlerin arasında bir marul kurdu gibi duruyor. Hepimiz utancımıza dönmüş namaz kılıyoruz, vay anam vay!
Her şey tokanın çıkartılmasıyla başladı.
Saçlarımızı savurduk rüzgârda ve şeytanla gargara yaptık.
Örtündükçe soyunuyor ve izliyoruz zengin çocuğun mavi gözlerini, tam da film başlamışken…
Rabbim affetsin hepimizi!
İntifada
08-14-2011, 07:35
Dut ağacı; Elazığ, Malatya, Ankara gibi bol güneşli ve yaz ayları kurak geçen yerlerde yetişir. Toprağın taban suyu, dut ağacının köklerine uzak olmalıdır. Biliyorsunuz; suya uzak olan ağaçlar dipten köklerini geliştirmek zorundadır. Biz buna bacak kaslarını geliştirmek diyelim isterseniz!
Suya ulaşmak için gayret eden dutun kökleri geliştikçe toprağının dibi demir ağlarla örülmüş gibi betonlaşır. Anadolu’da: “Dut ağacından düşen iflah olmaz.” demelerinin sebebi budur.
Dut ağacının odunu çok dayanıklıdır. Bu yüzden takunyalar onunla yapılırdı. Şöyle ki: Eskiden dut ağacından yapılmış olan takunya bugün çok dayanıklı olan Adidas’a denk geliyordu.
Düşünün, böylesine sert ve dayanıklı olan bir ağacın yapraklarıyla dünyanın en hassas hayvanı olan ipekböceği besliyorsunuz ve o da yeryüzünün en yumuşak kumaşını yani ipeği üretiyor! Öyleyse unutmadan ilk tefekkürümüzü yapalım: Suyu arayan kökler sertleşiyor, bu ağacın yaprakları ipekböceğini besliyor, ipek elde ediyorsunuz. Takunya veya ipeğiniz oluyor. İpek, erkeğe haram. Elde var takunya! (Elde var takunya, kim demiş matematikten anlamıyor diye?)
Müslüman, dut ağacı gibi olmalıdır. Zor zamanlarda zemzem ararken köklerini geliştirecek, tabanı takunya gibi sert olacak ama yapraklarıyla yumuşak kumaşlar dokuyan böcekleri besleyecek!
İpekböceği larva dönemindeyken dört defa deri değiştirir. Deri değiştirmelerde 24 saat hareketsiz kalır. Bu uyku devreleri onun için gereklidir. Onun her yaşı, bir uyku devresiyle ölçülür. Uyku devrelerinde sessizlik isterler. Çıtır çıtır dut yaprağı kemirirken muhteşem bir senfoniye şahit olursunuz. İşte Rabbimiz… (Şaka şaka! Aklım, Samanyolu Tv belgesellerine gitti bir an…)
İpekböceğini inceleyen gâvurlar kumaş fabrikalarını kurmuşlardır, inanmazsınız ama kumaş fabrikaları demirden yapılmış ipekböcekleridir! Sanayi devriminden sonra ilerleyen vakitlerde fabrika işçileri aşka gelip daha çok çalışsınlar diye “Rock, metal” müzik çeşitleri bulundu. Fabrika seslerinden esinlenerek yapılan bu müzik şu an barlarda çalıyor ya ona yanarım! Dikkat ederseniz, bu kez kök yumuşak yapraklar sert!
Neyse; Birçok ağacın meyvesini sırıkla döverek veya taşlayarak toplarsınız, mesela ceviz gibi, ama dut taşlanarak toplanmaz. Onun dallarını silkeleyerek meyvelerini aşağıdaki hasavana düşürürsünüz. Müslüman, dallarını esnek tutarsa meyvelerini başkası yer. (Of, mesaja bak, mesaja…Evimde kombi var ama kombinin zararlarını anlatıyorum diye bana eleştiri getiren arkadaşlar şimdi bahçende dut ağacı var mı diye soracaklar, oturduğum sitenin bahçesi çam ağaçlarıyla dolu, ne yapacağım şimdi ben?)
Uzun zaman önce az ücretle fabrikalarda çalışan işçiler, ayaklarındaki dut ağacından yapılmış saboları makinelerin dişlilerine sokup grev yaptılar. Çarklar durdu, aletler bozuldu, işçiler zam aldılar, sendikalar kuruldu… Sabotaj buradan geliyor arkadaşlar… (Ayaklarımızdaki takunyalarla her zaman düzeni değiştirebiliriz diyorum yaanee…)
Geliyoruz; dut yemiş bülbül deyimine…
Bülbül, dut yiyince dili damağına yapışır, gırtlağındaki şeker sesine bent olur ötemez. Bu deyim Anadolu’da susmak, keyifsizlik anlamında kullanılır. (Bu paragrafın mesajını yazmıyorum, onu da siz bulun yanee…)
Neler öğrendik tekrar göz atalım:
1- Dut ağacı suya koşarken bacak kası geliştirdiğinden dolayı dibi sert olur, bu sebeple dut ağacından düşen ölür veya iflah olmaz.
2- Kendisi sert, yaprakları yumuşak olur. İpekböcekleri onunla beslenir ve ince ipek kumaşlar yapılır… Sertten yumuşak, yumuşaktan sert olmak mümkündür. Bazı cemaatler yaprak ve yumuşaklık kısmını abartmış olsalar da doğru yoldadırlar.
3- Dut yiyen bülbül albüm çıkartamaz.
4- Dut ağacından takunya yapılır, dayanıklıdır. Takunya, sabo demektir. Saboyla sabotaj yapılmış ve işçiler zam almışlardır.
5- Bahçesinde dut ağacı olan adam dışarıdan yumuşak görünse de özünde serttir! Dikkat edelim!
FABRİKATÖR OLDUK AMA SOMALİ’DE SU KUYUSU OLAMADIK YA RAB!
Somali ve Afrika kıtlıktan ölüyor.
İnsan ve hayvanlar kemikleri tutmadığı için yerlerde sürünüyor.
Ümmeti Muhammed’in jeeplerinin yedek depoları ve kiralık kasalarında altınları birikirken Afrika’da, Somali’de annelerin sütleri kurudu.
Onların kuruyan sütleri gibi imkânları olup da yardım etmeyenlerin elleri kurusun…
Bu ümmetin taş kalbi yeşerseydi, Afrika kurumazdı.
Batılılar bir küçük su karşılığında yüzleri ak, derileri kara Müslüman kardeşlerimizi dinlerine çağırıyorlar.
Milyonlarca Müslüman, bir Bilal’i kurtaramaz oldu.
Öküzlerin dışkısını yere düşmeden yiyen Somalili kardeşlerimizin fotoğraflarını gördüm. Hayvan idrarını içerek yaşamaya çalışıyorlar. Bir hayvan gübresi kadar olamadık onlara, kuruyoruz hepimiz.
Müslüman, dinsiz, ateist kardeşlerim; hepimizi kıyameti olacak Afrika!
Bir paket makarna verdiğinizde şükür namazı kılıyor Somalili kadınlar. Söyleyin bana, hangimiz bir paket makarnaya şükür namazı kılabildik? Hangi kadın kocasının getirdiği rızka şükrediyor?
Müslüman kadının tarifini soruyorsunuz bana! Müslüman kadın, Somalili gibi bir paket boru makarnaya şükür namazı kılabilen kadındır, daha ne diyeyim?
Aşk olduk, sevgi olduk, zengin olduk, aydın olduk, yazar olup kelimelerle oynadık ama Somali’de bir su kuyusu olamadık ya Rab!
Somali’ye bakıp halimize şükrediyoruz ve niyedir bir paket makarnaya şükür namazı kılamıyoruz.
Somali’de bir su kuyusu olamadık ya Rab, Zülfikâr nasıl olalım?
Kemiğinin üstünde derileri kurumuş kardeşlerimizin, ben artık kime “zayıf “ diyeyim?
Afrika Sıratımız oldu velhasıl. Ya geçeriz bu köprüden ya düşeriz ateşlerin içine, vesselam…
ÇOK ÖNEMLİ BİR NOT: 10 Ağustos günü KANALTÜRK sahur programında Sevgili, Dr. Senai Demirci ile benim kahverengi paltoyu yardımsever zenginlerden birine satıp Somali’ye göndermeye çalışacağız inşallah… Eğer 45.ooo TL’ye alıcı bulursak 10 tane su kuyusu açtıracağız Somali’de.
NOT: 5 TL’lik kontör yardımı yapmaktan ileri gidemiyoruz, yine de yapmaya çalışalım. İHH.org sitesinden konuyla ilgili şeyleri öğrenebilirsiniz. Kermesleri destekleyin arkadaşlar. Durum ciddi. Allah razı olsun hepinizden.
Sadece 5 TL karşılığında bir SMS... AFRİKA yaz 5601 - ( Diyanet )
AFRİKA yaz 2868 - ( Kızılay )
AFRİKA yaz 3072 - ( İHH )
ACLIK yaz 5777 - ( Kimse Yok Mu ? ) 'ya gönder.
( Tüm operatörler için geçerlidir.)
İntifada
09-07-2011, 03:52
Bir adam, Hz. Ömer’e gelip kendi tarlasını şikâyet eder: “Ya Ömer, sen halifemizsin, ben rızkımı tarlamdan kazanıyorum, beş çocuk ve karıma tarlamı ekip biçerek bakıyorum ama tarlam bana birkaç yıldır ürün vermiyor…”
Hz. Ömer, onu dinler ve elindeki kâğıda bir şeyler yazarak katlar, adama verir. “, Sakın yazdıklarımı okuma ve tarlana göm bu kâğıdı.”
Adam yıllar boyunca tarladan yüksek verim alır ve bir gün o kâğıtta ne yazıyor diye çıkarıp bakar: “ Ey toprak, helalinden çalışan bu çiftçiye eğer rızkını vermezsen, seni satın alıp Yahudi mezarlığı yaparım… ”
Görüyorsunuz, mübareklerin sözü taşa, toprağa, dağa, hayvana geçiyordu ama bizim sözlerimiz çocuklarımıza bile geçmiyor, halimiz harap, affa ihtiyacımız var.
Cenabı Allah, suyu toprağı yarattıkları rızıklansın diye yarattı. Şimdi toprak demek, arazi demek. Yıllarca biriktirip arazi alıyor ve oradan İMAR geçene kadar bekliyoruz. Yazık ki arazilerimizden İmar geçene kadar da yüreğimizde İMAN kalmıyor! Rabbim acısın bizlere…
Cumanız hayr olsun…
İntifada
09-07-2011, 03:54
Namazlarını kılan Müslüman biri askerlikte, devlet dairesinde, büyük şirketlerde yükselemez. İmam Hatip’liyse puanı kırılır ki iyi bir üniversite okuyamasın, başörtüsü yasağı vardır ki okula gidemesin, adam olamasın ama bir adam hademe, odacı, şoför, bahçıvansa büyük bir hoşgörü vardır, ona karışmazlar, namazını kılar, orucunu tutar…
Bu yüzden adam olamadık, iyi yerlere gelemedik, memleketin yarısı oy verdi iktidar olamadık…
Sanki birileri bizim güdük kalmamız için 90 yıl uğraştı. İslâm, küçük görev adamlarının, zararsızların, yetkisizlerin dini oldu.
Bizi böyle aşağıladılar yıllarca.
Makama gelemedik, yönetemedik.
Kıs kıs güldüler. Hesaplar değişiyor şimdi, değişecek, çünkü İslâm; sadece Satı Hanım’ın, Bayram Efendi’nin dini değildir, bunu öğrenecekler…
İntifada
09-07-2011, 04:05
Cehennemin yan etkileri genellikle yüksek ateş olarak görünür!
-B.Akyürek
İntifada
09-07-2011, 04:07
İsraille ilişki diplomatik zinadır !
-B.Akyürek
İntifada
09-07-2011, 04:09
Erkekler ister ki bayram sabahı önce kendi babasının evine gidebilsin, ailesine halen erkek olduğunu ispat edebilsin ama kadınlar da tam aksine evlendiği adamı nasıl bir köleye çevirdiğini göstermek için mübarek bayram fırsatlarını kaçırmazlar.
İki gün önceden sesli olarak bayram planları yapan erkeklerin ortak cümlesi şudur: “ Önce babamlara gider, oradan da filanca yola çıkarak sizinkilere uğrarız…”
Bu cümleler hiç gerçekleşmez…
İki gün sonra, erkeğimiz bayram namazından itibaren kadının ailesinde söze karışmadan oturup akşam eder.
İkinci gün, karısının ikindide uyanmasını bekler, babasına gider bir kahve içimi oturup dönerler.
Çünkü, ya trafiğe kalmayalım diyordur kadın veya migreni tutmuştur ama Kurban Bayramı’ysa mutfağa gidip et doğramak bahanesiyle parmağını kopartan gelinlere de rastlanmıştır…
Aile kavgalarının çoğu bayramlarda çıkıyor. Umut, önümüzdeki bayramlara saklanıyor, küskünlükler inanılmaz rakamlara ulaşıyor fakat sonuç değişmiyor.
Sırf bu yüzden bile evlenmemekte hayır var…
“Yok abi, ben farklıyım, kodum mu oturturum, hata sizde” diyorsanız, evlenin biraz da size gülelim.:)
İntifada
10-10-2011, 21:14
ÇAY VER LA TÜRKÜSÜ
Yine bu sabah
çay ocağında
çay ver la, çay ver la, çay ver la, çay çay çay
afyonum patlamış
ciğerim sökülmüş
burdayım duman altında.....
Sen ey ocakçı, karnım acıktı
çay ver la, çay ver la, çay ver la, çay çay çay
sözümüz geçmiyor karılarımıza
doyarım ben pohaçayla...
Eğer ölürsem, ben nikotinden
çay ver la, çay ver la, çay ver la, çay çay çay
sen içmelisin benim yerime
öksür gel mezarıma...
İntifada
10-18-2011, 21:02
SEBZE YEMEKLERİ ILIMLI İSLAM PROJESİDİR!
Dikkat ediyorsanız son on yılda diyetisyenler, doktorlar etten uzak durmamızı ve sebze yemekleriyle meyve yememizi öğütlüyorlar. Oysa “İnsan, yediğidir.” denildiğini bilirsiniz.
Budistler sabah akşam pırasa, elma filan yerler. Bu yüzden pasif direnişin, sabrın timsali olmuşlardır.
Batı; Müslüman ülkeleri sebzeye yönlendirip çelimsiz bireyler oluştururken kendileri domuz yiyip saldırgan oldular.
Kırmızı etten korkan bu ümmet çok zayıfladı… Yediğimiz sebzeler kadar yumuşak ve hazmı kolay bireyler olduk.
Hunlular, Selçuklular et yiyorlardı. Et yemek için göçebe yaşadık, göçebe yaşadıkça fetih duygularımız gelişti.
Lütfen, sözlerime kulak veriniz ve gücünüz yettikçe et yiyiniz ki tekrar güçlenip kuvvetlenelim.
Domuz yiyip İslam ülkelerine saldıran Batı’yı taze fasulye yiyerek yenemeyiz.
Et yemeye devam, kollestrol mollestrol hikâye, numaraya gelmeyin…
İntifada
01-17-2012, 01:44
Adamlar bizi konu edinmeden kendilerine "Amerikan başkanı" seçemiyorlar.
Milyar dolar harcayıp film veya albüm yapıyorlar biz korsanını çıkartıp köşe oluyoruz.
Mars’a gidiyorlar biz fotoğraflarına bakıyoruz.
İcat yapıyorlar çakmasını üretiyoruz.
inanılmaz laboratuarlarda hastalıklara çare buluyorlar biz hasta oluyoruz!
Batınca para veriyorlar.
Çıkınca “Teğet geçti” diyoruz.
İyi ki varlar. Amerika’yı seviyoruz…
İntifada
01-17-2012, 01:45
Kunduralar ayakta ölür !
xhidayet
01-17-2012, 16:30
Muhteşem ötesi..Bülent Akyürek'le tanışma fırsatı bulmuştum.
Terk ettiğim kitap okum alışkanlığımı bana tekrar kazandıran, adam gibi bir adam o..;):D
"İsraille ilişki diplomatik zinadır !"
-B.Akyürek
işte bu :)
vBulletin v3.8.4, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.