Gönülden
10-09-2008, 10:06
Haydi buyurun; siz bu açıklamaları yapan kuvvet komutanına ve Genelkurmay Başkanlığı’na tam bir güven duyun..
Mümkün değil.
Önyargıdan falan kaynaklanmıyor itirazım..
Bütün iyi niyetimle yazıyorum işte.
Yalan diyorlarsa, buyursun yalanlasınlar. “Önyargılısın” diyebiliyorlarsa, buyursun söylesinler.
Hava Kuvvetleri Komutanı, dünkü devlet gazetesinde, eleştirileri cevaplıyor: “Şehidlerimizin haberi bana o gün doğal olarak anında ulaşmadı ama sonrasında başlatılan her harekâtın emrini Ankara ile koordine ederek bizzat ben verdim. Her aşamada her harekât detayını ilgili arkadaşlarımla koordine ettik.”
Bu ifadeden ne anlaşılıyor?
Komutanımız, Antalya’da iken, saldırıdan anında haberdar olmamış ama, bir müddet sonra haberdar olmuş ve Ankara ile irtibata geçerek, harekât emrini bizzat vermiş!
“Bir müddet sonra” da, öyle bir gün sonrası değil..
Genelkurmay 2. Başkanı Hasan Iğsız’ın, “Olaydan hemen sonra bölgeye dört taarruz helikopteri ile iki F-16 sevkedildi” açıklaması ile kuvvet komutanının açıklamasını birleştirirseniz, Aydoğan Babaoğlu’nun, Cuma günü çatışmadan haberi olması gerekir. Çünkü kuvvet komutanımız, zamanı tam söylemese de, “Harekât emrini ben verdim” diyor.
Zamanı da Iğsız Paşa’dan öğreniyoruz; “Olaydan hemen sonra”.. Yani Cuma günü saat 12.00’den hemen sonra..
Peki; kuvvet komutanının yaptığı bu açıklamadan sonra, Genelkurmay Başkanlığı’nın dün akşam saatlerinde yayınladığı açıklamada ne deniliyor:“Hava Kuvvetleri Komutanımızın Antalya’da bulunduğu sırada, 4 Ekim 2008 Cumartesi günü akşam saatlerine kadar olan sürede, Bayraktepe bölgesinde meydana gelen çatışma sonucunda verilen şehidler hakkında bir bilgisi olmamıştır.”
Şimdi bu açıklamaları yan yana koyduğunuzda, net bir çelişki ortaya çıkmıyor mu?
Genelkurmay, kuvvet komutanını savunmak için, kendisinin, Cumartesi akşamına kadar baskın ve 15 şehid olayından haberinin olmadığını ileri sürüyor. Komutanın bizzat kendisi ise, Antalya’dan da harekâtı yönettiğini ileri sürüyor! Iğsız Paşa’nın açıklamasını da dikkate alırsanız, Cuma günü F-16’ların harekete geçme emrini Aydoğan Babaoğlu’nun verdiği sonucunu kabul etmeniz gerekiyor.
Sonuç: Aydoğan Babaoğlu, Cuma günü olayı öğrendiğini kabul ediyor. Genelkurmay ise, Cumartesi akşam öğrendi diyor.
Böyle tenakuz görülmüş şey değildir.
Hemen söyleyeyim, gerek kuvvet komutanının ve gerekse GenelkurmayBaşkanlığı’nın açıklaması, aralarında böyle bir çelişki olmasa bile, apayrı skandalları da içeriyor.
Babaoğlu’nun açıklaması doğru ise, şehid haberlerine rağmen golf turnuvasına devam ettiği için başlı başına bir skandal.
Genelkurmay açıklaması doğru ise, Cumartesi sabah saat 9.30’da tüm Türkiye’nin radyolardan, televizyonlardan, internetten öğrendiği bir olayın, o gün akşam saatlerine kadar kuvvet komutanının öğrenemediğini iddia etmesi açısından skandal..
İzinde olsun, tatilde olsun, nerede olursa olsun.. Bu kadar büyük bir kayıp verilen olaydan, kuvvet komutanı nasıl 30 saat sonra haberdar olur?
Genelkurmay, kuvvet komutanını savunayım derken, bence çok daha büyük bir gaf yapıyor..
Tüm Türkiye’nin acılara garkolduğu olaydan, sadece kuvvet komutanı değil, Karpuzkaldıran Askeri Dinlenme Tesisleri’ndeki hiç kimsenin haberi olmaması gerekir ki, kuvvet komutanına haber vermemiş olsunlar!
Resmi bilgilendirmeden bahsetmiyorum.
O dinlenme tesisinde görevli subaylardan, dinlenmeye gelen askerlerden bir tanesi bile, Cumartesi günü hiç televizyona bakmamış mıdır, radyo dinlememiş midir, internetten haberleri okumamış mıdır ki; komutanımızı da, resmi bir görev anlamında olmasa da, bir insanî duygu ile haberdar etmesin!
Neresinden bakarsanız bakınız, Genelkurmay açıklaması da, kuvvet komutanının açıklaması da, yaşanan skandalı örtbas etme amaçlıdır. Ama gerçek örtülememektedir..
Ve daha önemlisi, ortada çok somut bir şekilde, bir generalin hatası varken, onu savunalım derken, hatanın kurumsallaşması söz konusudur.
Golfü, şehid askerlere tercih eden bir generalin hatasının, giderek kuruma yansıması tehlikesi ortaya çıkmaktadır.
Genelkurmay, hata yapan mensubunu, er de olsa, general de olsa; hesaba çekme, hesaba çekemiyorsa en azından kusurunu örtmeme tavrını gösteremiyorsa, bunun sonu nereye varır?
Sadece soruyorum, nereye varır?..
Mümkün değil.
Önyargıdan falan kaynaklanmıyor itirazım..
Bütün iyi niyetimle yazıyorum işte.
Yalan diyorlarsa, buyursun yalanlasınlar. “Önyargılısın” diyebiliyorlarsa, buyursun söylesinler.
Hava Kuvvetleri Komutanı, dünkü devlet gazetesinde, eleştirileri cevaplıyor: “Şehidlerimizin haberi bana o gün doğal olarak anında ulaşmadı ama sonrasında başlatılan her harekâtın emrini Ankara ile koordine ederek bizzat ben verdim. Her aşamada her harekât detayını ilgili arkadaşlarımla koordine ettik.”
Bu ifadeden ne anlaşılıyor?
Komutanımız, Antalya’da iken, saldırıdan anında haberdar olmamış ama, bir müddet sonra haberdar olmuş ve Ankara ile irtibata geçerek, harekât emrini bizzat vermiş!
“Bir müddet sonra” da, öyle bir gün sonrası değil..
Genelkurmay 2. Başkanı Hasan Iğsız’ın, “Olaydan hemen sonra bölgeye dört taarruz helikopteri ile iki F-16 sevkedildi” açıklaması ile kuvvet komutanının açıklamasını birleştirirseniz, Aydoğan Babaoğlu’nun, Cuma günü çatışmadan haberi olması gerekir. Çünkü kuvvet komutanımız, zamanı tam söylemese de, “Harekât emrini ben verdim” diyor.
Zamanı da Iğsız Paşa’dan öğreniyoruz; “Olaydan hemen sonra”.. Yani Cuma günü saat 12.00’den hemen sonra..
Peki; kuvvet komutanının yaptığı bu açıklamadan sonra, Genelkurmay Başkanlığı’nın dün akşam saatlerinde yayınladığı açıklamada ne deniliyor:“Hava Kuvvetleri Komutanımızın Antalya’da bulunduğu sırada, 4 Ekim 2008 Cumartesi günü akşam saatlerine kadar olan sürede, Bayraktepe bölgesinde meydana gelen çatışma sonucunda verilen şehidler hakkında bir bilgisi olmamıştır.”
Şimdi bu açıklamaları yan yana koyduğunuzda, net bir çelişki ortaya çıkmıyor mu?
Genelkurmay, kuvvet komutanını savunmak için, kendisinin, Cumartesi akşamına kadar baskın ve 15 şehid olayından haberinin olmadığını ileri sürüyor. Komutanın bizzat kendisi ise, Antalya’dan da harekâtı yönettiğini ileri sürüyor! Iğsız Paşa’nın açıklamasını da dikkate alırsanız, Cuma günü F-16’ların harekete geçme emrini Aydoğan Babaoğlu’nun verdiği sonucunu kabul etmeniz gerekiyor.
Sonuç: Aydoğan Babaoğlu, Cuma günü olayı öğrendiğini kabul ediyor. Genelkurmay ise, Cumartesi akşam öğrendi diyor.
Böyle tenakuz görülmüş şey değildir.
Hemen söyleyeyim, gerek kuvvet komutanının ve gerekse GenelkurmayBaşkanlığı’nın açıklaması, aralarında böyle bir çelişki olmasa bile, apayrı skandalları da içeriyor.
Babaoğlu’nun açıklaması doğru ise, şehid haberlerine rağmen golf turnuvasına devam ettiği için başlı başına bir skandal.
Genelkurmay açıklaması doğru ise, Cumartesi sabah saat 9.30’da tüm Türkiye’nin radyolardan, televizyonlardan, internetten öğrendiği bir olayın, o gün akşam saatlerine kadar kuvvet komutanının öğrenemediğini iddia etmesi açısından skandal..
İzinde olsun, tatilde olsun, nerede olursa olsun.. Bu kadar büyük bir kayıp verilen olaydan, kuvvet komutanı nasıl 30 saat sonra haberdar olur?
Genelkurmay, kuvvet komutanını savunayım derken, bence çok daha büyük bir gaf yapıyor..
Tüm Türkiye’nin acılara garkolduğu olaydan, sadece kuvvet komutanı değil, Karpuzkaldıran Askeri Dinlenme Tesisleri’ndeki hiç kimsenin haberi olmaması gerekir ki, kuvvet komutanına haber vermemiş olsunlar!
Resmi bilgilendirmeden bahsetmiyorum.
O dinlenme tesisinde görevli subaylardan, dinlenmeye gelen askerlerden bir tanesi bile, Cumartesi günü hiç televizyona bakmamış mıdır, radyo dinlememiş midir, internetten haberleri okumamış mıdır ki; komutanımızı da, resmi bir görev anlamında olmasa da, bir insanî duygu ile haberdar etmesin!
Neresinden bakarsanız bakınız, Genelkurmay açıklaması da, kuvvet komutanının açıklaması da, yaşanan skandalı örtbas etme amaçlıdır. Ama gerçek örtülememektedir..
Ve daha önemlisi, ortada çok somut bir şekilde, bir generalin hatası varken, onu savunalım derken, hatanın kurumsallaşması söz konusudur.
Golfü, şehid askerlere tercih eden bir generalin hatasının, giderek kuruma yansıması tehlikesi ortaya çıkmaktadır.
Genelkurmay, hata yapan mensubunu, er de olsa, general de olsa; hesaba çekme, hesaba çekemiyorsa en azından kusurunu örtmeme tavrını gösteremiyorsa, bunun sonu nereye varır?
Sadece soruyorum, nereye varır?..