merve
12-02-2010, 02:01
28 Kasım 2010’da. Haydarpaşa Garı’nın çatısına alevden bir taç takmış kader... Ah, kader. Sendelerken alnında taşıdığı 120 yıllık ihtiyar saat... Kıyametin alamet-i farikası gibiydi. Haydarpaşa Gar’ı yanıyordu... İçinden geçerek geldiğimiz bütün istasyonları tarihin ve tüm duraklarıyla bizi biz yapan asırlık yolculuğumuzun, yangını gibi bir his...
Sandım ki; ta Medine’den Marmara’ya bakan eski bir alınyazısı yanmaktadır... Sandım ki; raylarına pamuk döşenmiş Hicaz’dan çakan son ayna ışıltısı tutuşmuş... Son Sürre Alayı’nı taşıyan kederli o son katardır yanan... Medine Müdafaası’na and içmiş Fahrettin Paşa’yı bedbaht eden melaldir tutuşan... Sandım ki; Şam İstasyonundan İstanbul’a gelin binen kızların, serçe parmağındaki kınasıdır yanan ... Amman’dan naneli çay kokusu, Lut Gölü’nden felaketli kıssalar yanmaktadır sandım...
Sandım ki; Kurtalan’ın o dinmez, kederli ama bıçkın uğultusudur tutuşan... Kemah’taki İstasyonda, bekleyen mahçup ortaokullu kızların hatıra defteridir yanan... Yıldızeli’nde solan gül, Bilecik’te batan seher yıldızıdır tutuşan... Sandım ki İzmit İstasyonu’nda bekleyen Babaannem’den kara haber çıkmıştır. Erenköy İstasyonu’nda unuttuğum İdare Hukuku kitabından, bütünlemeye kalışımdır... İçimden kalkan tüm trenler tutuşmaktadır sandım.
Ah! Haydarpaşa Garı... Ve içinden geçerken, içimden geçen bütün istasyonlar... Ankara’da tahta bavul, matara, karargah... Fikriye Hanım’ın platonik aşkı Gazi’ye ve kalbe sıkılmış bir el kurşun, browning marka tabancadan, işte o mermiyi yanıyor sandım... Ve İstanbul’da kazma, kürek, işçi pazarı ve Menderes’li rüyaları taşıyan bütün kompartımanlarda, taşında toprağında altın aranan şehrin tüm çıkmaz sokaklarında, bir alev, bir ateş, bir kırat, bir sehpa hatırası... İşte yanıyor, Haydarpaşa Garı’nın çatısında...
Haydarpaşa Garı... Yanıyor! Binenler ve inenlerle, sandım dünya yanıyor... Sen boğazımdaki düğümsün. Sen merdivenlerinde ağladığım... Sen masal. Sen rüya. Sen; onlar ermiş muradına, sen; hayırdır inşallah. Sen çıkılmadık kerevet. Sen içte kalan ukde...
Gelmeler ve gitmeler üzerine yazılmıştır kaderin Haydarpaşa! Med-Cezir’isin tüm Doğu’ların... Sallanan her veda mendilinde, asker taburlarının tekmilinde, Karaköse’den Silistre’ye, vatan yahut aşk!
Yine sen yine sen...Yanıyor Hicaz Seferi.
Yanıyor son güvercinlerin evi. Yanıyor tahta bavullar, büyük umutlar, İstanbul’un merdivenleri.
Denizi içmeye yanaşmış Doğu’nun susuz dudakları yanıyor...
Nice bin hayalin suya değen ayakları, Haydarpaşa Garı yanıyor...
Meleklerin ve kaderin dilini tercümeye yok mecalim. Bunu Türkçe söylüyorum: Ah!
Haydarpaşa Garı yanıyor...
Sibel Eraslan - 1/12/2010
Sandım ki; ta Medine’den Marmara’ya bakan eski bir alınyazısı yanmaktadır... Sandım ki; raylarına pamuk döşenmiş Hicaz’dan çakan son ayna ışıltısı tutuşmuş... Son Sürre Alayı’nı taşıyan kederli o son katardır yanan... Medine Müdafaası’na and içmiş Fahrettin Paşa’yı bedbaht eden melaldir tutuşan... Sandım ki; Şam İstasyonundan İstanbul’a gelin binen kızların, serçe parmağındaki kınasıdır yanan ... Amman’dan naneli çay kokusu, Lut Gölü’nden felaketli kıssalar yanmaktadır sandım...
Sandım ki; Kurtalan’ın o dinmez, kederli ama bıçkın uğultusudur tutuşan... Kemah’taki İstasyonda, bekleyen mahçup ortaokullu kızların hatıra defteridir yanan... Yıldızeli’nde solan gül, Bilecik’te batan seher yıldızıdır tutuşan... Sandım ki İzmit İstasyonu’nda bekleyen Babaannem’den kara haber çıkmıştır. Erenköy İstasyonu’nda unuttuğum İdare Hukuku kitabından, bütünlemeye kalışımdır... İçimden kalkan tüm trenler tutuşmaktadır sandım.
Ah! Haydarpaşa Garı... Ve içinden geçerken, içimden geçen bütün istasyonlar... Ankara’da tahta bavul, matara, karargah... Fikriye Hanım’ın platonik aşkı Gazi’ye ve kalbe sıkılmış bir el kurşun, browning marka tabancadan, işte o mermiyi yanıyor sandım... Ve İstanbul’da kazma, kürek, işçi pazarı ve Menderes’li rüyaları taşıyan bütün kompartımanlarda, taşında toprağında altın aranan şehrin tüm çıkmaz sokaklarında, bir alev, bir ateş, bir kırat, bir sehpa hatırası... İşte yanıyor, Haydarpaşa Garı’nın çatısında...
Haydarpaşa Garı... Yanıyor! Binenler ve inenlerle, sandım dünya yanıyor... Sen boğazımdaki düğümsün. Sen merdivenlerinde ağladığım... Sen masal. Sen rüya. Sen; onlar ermiş muradına, sen; hayırdır inşallah. Sen çıkılmadık kerevet. Sen içte kalan ukde...
Gelmeler ve gitmeler üzerine yazılmıştır kaderin Haydarpaşa! Med-Cezir’isin tüm Doğu’ların... Sallanan her veda mendilinde, asker taburlarının tekmilinde, Karaköse’den Silistre’ye, vatan yahut aşk!
Yine sen yine sen...Yanıyor Hicaz Seferi.
Yanıyor son güvercinlerin evi. Yanıyor tahta bavullar, büyük umutlar, İstanbul’un merdivenleri.
Denizi içmeye yanaşmış Doğu’nun susuz dudakları yanıyor...
Nice bin hayalin suya değen ayakları, Haydarpaşa Garı yanıyor...
Meleklerin ve kaderin dilini tercümeye yok mecalim. Bunu Türkçe söylüyorum: Ah!
Haydarpaşa Garı yanıyor...
Sibel Eraslan - 1/12/2010