fatih kısaparmak balon baskılı balon İbretlik hadiseler - Siyaset Forum

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İbretlik hadiseler


ümitli_bekleyis
10-04-2007, 03:58
EVİMİZDEN KOKU GELİYOR..

Mevlâna Celaleddin–i Rumi Hazretleri her gün hizmetçisine:
–Bugün evde yiyecek var mı? diye sorardı. Hizmetçisi:
–Efendi Hazretleri, bugün yiyecek bir şeyimiz yoktur. Mevlana:
–Hamd olsun, bugün evimiz, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in evine benziyor, dedi. Eğer hizmetçi:
–Bugün evimizde ihtiyacımız kadar var, dediği gün:
–Bugün evimizden Firavunun evinin kokusu geliyor, derdi.

600 BİN HACININ HACCI KABUL OLDU

Allah dostu Abdullah bin Mübarek bir hac mevsiminde Mekke'de görevlerini ifa ettikten sonra, Harem'de uyuya kalır. Rüyasında semadan iki melek iner. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
–Bu sene 600 bin kişi haccetti. Hepsinin haccı, Şam'da Ali bin Muvaffak ismindeki bir ayakkabı tamircisinin yaptığı amelin hürmetine makbul oldu. Bu kişi hacca gitmeğe niyet etti, lakin gidemedi. Onun yaptığı bir amel hürmetine bu kadar müminin haccı kabul edildi.
Abdullah bin Mübarek uyanınca, merak ve hayret içindedir. Ali bin Muvaffak'ı yakından tanımak için Şam'a gitti. Sorup soruşturarak Ali bin Muvaffak'ı bulur:
–Sen hacca gidemedin. Hacca niyetlendikten sonra yaptığın amelleri bana anlatır mısın?
Ali bin Muvaffak, Abdullah bin Mübarek gibi meşhur bir zatı karşısında görünce çok heyecanlanır. Hac niyetini çok uzun yıllar öncesi yaptığını söyler ve anlatmaya başlar:
–Otuz senedir hacca gitmeyi arzu eder dururdum. Bu zaman içinde eskicilikten 300 dirhem para biriktirdim. Hac yolculuğuna niyet ettim. Hacc yolculuğuna çıkacağım güne yakın bir gündü. Evimizi et kokusu sardı. O sıralar hamile olan eşim bana:
–Komşudan et kokusu geliyor; canım çekti bana bir parça et ister misin? dedi.
Komşuma gittim. Durumu anlatınca komşum ağlamaya başladı:
–Yedi gün oldu ki, çocuklarım açtır. Yolda ölü bir hayvan buldum. Ondan bir parça kestim, sabahtan beri kaynatıp onları avutuyorum. Helal bir gıda bulamaz isem, mecburi onu yedireceğim. İsterseniz vereyim, ancak bu kaynayan et, bize ölümle burun buruna geldikleri için helaldir, size ise haramdır, dedi.
Ali bin Muvaffak der ki:
–Komşumun anlattıkları içimden bir parça kopardı. Bin bir zorlukla biriktirdiğim 300 dirhemi ona verdim; "Ya Rabbi, hac niyetimi kabul et! Diye Rabbime iltica ettim, dedi.
Bunun üzerine Abdullah bin Mübarek:
–Rabbim bana rüyada bu hakikati gösterdi! dedi.

BUNDAN DAHA BÜYÜK KERAMET Mİ OLUR?
Azîz Mahmûd Hüdâyî bir gün, Sultan Ahmed ile sarayda sohbet ediyordu. Bir ara abdest tâzelemek istedi. İbrik ve leğen getirdiler. Pâdişâh hocasına hürmeten ibriği eline aldı ve abdest suyunu döktü. Sultan Ahmed'in annesi Valide Sultan da kafes arkasında havluyu hazırlamış, ismini duyduğu bu Allah dostunu merak edip duruyor ve içinden şöyle geçiriyordu:
"Bu Allah dostunun bir kerametini görseydim."
Bunun üzerine Mahmûd Hüdâyî, Vâlide Sultan'ın gönlünden geçenleri anlamış olacak ki; "Hayret! Bâzıları bizim kerâmetimizi görmek isterler, Halîfe–i rûy–i zemîn'in elimize su döküp, muhterem vâlidelerinin havlu hazırlamasından daha büyük kerâmet mi olur?" buyurdu.

DOĞRUNUN YARDIMCISI ALLAH'TIR
Zamanın birinde zalim bir vali vardı. Hasan–ı Basrı'nın vaazı nasihatleri valiyi rahatsız ediyordu. Vali daha fazla tahammül etmez ve bir gün adamlarına Hasan Basri Hazretleri'ni tutuklamaları için emir verdi. Hasan–ı Basri'yi armaya çıkan, görevliler onu evinde bulamazlar. Hasan–ı Basri bir vakit ders verdiği talebesi Habib–i Acemi Hazretleri'nin kulübesine gelip saklanır. Valinin adamları her tarafı aradı, son olarak Habib–i Acemi'nin kulübesine gelip dayanırlar:
–Hasan Basri'yi gördün mü? diye Habib–i Acemi'ye sorarlar. Oda sakın bir ifade ile:
–Gördüm, dedi.
–Nerede?
–Kulübemde...
Görevliler kulübeye girip her tarafı aramalarına rağmen Hasan Basri Hazretleri'ni bulamayınca Habib–i Acemi'ye çıkıştılar:
–Ey şeyh Efendi! Niçin yalan söylüyorsun?
–Ben yalan söylemedim, siz göremediyseniz, benim suçum ne?
Bunun üzerine tekrar kulübeye girdiler, fakat yine bulamadılar. Bu defa görevliler hiçbir şey söylemeden oradan uzaklaştılar.
Tehlike geçince Hasan Basri Hazretleri:
–Ey Habib! Biliyorum ki Rabbim senin hürmetine beni onlara göstermedi. Fakat yerimi niçin söyledin, üzerinde hocalık hakkım yok mudur? dedi.
Habib–i Acemi mahcup bir şekilde:
–Üstadım! Sizi bulamamaları benim hürmetime değil, doğru söylediğimizdendir. Çünkü bilirsiniz ki, Doğruların yardımcısı Allah'tır. Eğer yalan söyleseydim, sizi de beni de götürürlerdi, dedi.

BİZ SENİ UNUTMADIK
İmam–ı Azam Hazretlerinin genç bir komşusu vardı. Her gece evine içkili gelir, çıkardığı gürültü ile imamı çok rahatsız ederdi. İmam, bu durumdan hiç şikâyetçi olmaz, komşusunun haline tahammül ederdi. Bir gün başkalarının şikâyeti üzerine genci hapse attılar. Durumdan haberi olmayan Ebu Hanife gencin sesini duyamayınca, başına bir iş mi geldi diye bir başka komşusuna gidip sorar:
–Genç komşumuzun sesi kesildi başına bir iş mi geldi, haberiniz var mı? diye sordu.
–Efendi Hazretleri, o sarhoşu hapse attılar.
Ebu Hanife ertesi sabah doğruca valinin konağına gitti. Komşu ve talebeleri, hocamız her halde valiye teşekkür edecek, diye düşünüyordu. Vali, Ebu Hanife'yi hürmetle karşıladı:
–Ya imam! Hoş sefalar getirdiniz, siz pek buralara gelmezdiniz, sizi buraya getiren bir sebep var mı?
Ebu Hanife'de komşusu olan gencin serbest bırakılmasını için geldiğini söyledi. Vali:
–Efendim, böyle ehemmiyetsiz bir mesele için niye zahmet ettiniz? Haber gönderseydiniz emriniz derhal yerine getirirdik.
Delikanlı serbest bırakıldı. Hadiseden haberdar olan delikanlı Ebu Hanife ile karşılaştığında oldukça mahcuptur. Ona verdiği rahatsızlıkları düşününce mahcubiyeti daha da arttı. Delikanlının mahcubiyetini gören Ebu Hanife:
–Evladım biz seni unutmuyoruz, sözleriyle ona iltifat etti.
Kısa zaman sonra, delikanlı tövbe etti ve Ebu Hanife'nin talebeleri arasında katıldı.


YİRMİ SANİYEDE
Şeytan hizmetçi kılığına girmiş ve yirmi sene Cüneyd–i Bağdadî Hazretleri'nin yanına gidip gelmişti. Bir türlü gönlüne vesvese vermeye, ona istediklerini yaptırmaya muvaffak olamamıştı. Bir gün:
–Ey Üstad! Yoksa siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? dedi.
Cüneyd Bağdadî:
–Sen lanetli İblissin. İlk geldiğin andan beri seni tanıyorum, buyurdu.
Şeytan:
–Ey Cüneyd! Sizin kadar yüksek dereceye ulaşan başka bir büyük zat tanımıyorum. Yirmi senedir size hiçbir isteğimi yaptırmaya muvaffak olamadım, dedi.
–Defol mel'un! Şimdi de beni kendini beğenme hastalığına düşürerek mahvetmek mi istiyorsun! Yirmi senede yapamadığını yirmi saniyede mi yapacaksın? Yıkıl karşımdan! diye bağırdı.



KERPİCİN ETKİSİ

Ulemadan bir zata bir inkârcı, üç soru sorar:
1–Allah varsa bana göster.
2–Mademki; her işi Allah yaratıyor o halde suçlular neden
ceza görüyor?
3–Şeytan ateşten yaratıldığı halde ona cehennem ateşi nasıl
etki yapabilir?
Âlim bu soruları soğukkanlılıkla dinledikten sonra da yerden bir ker*** parçası alıp inkârcının başına şiddetle vurur. Başı yarılan inkarcı soluğu mahkemede alır. Hâkim, âlime sorar:
–Bunun başına ker*** vurmuşsun doğru mu?
–Doğrudur, bana üç soru sormuştu, ben sorularına cevap olarak başına kerpici vurdum.
–Nasıl olur?
–Anlatayım. 'Allah varsa bana göster demişti' başının ağrıdığını iddia ediyor, göstersin de inanalım. İkinci olarak da 'her şeyi Allah yaratıyorsa suçlu neden ceza görsün' demişti, beni niçin beni mahkemeye verdi. Üçüncü olarak da 'ateşten yaratılan şeytana cehennem ateşi nasıl etki yapar' diye sordu. Kendisi topraktan yaratıldı, yine topraktan olan ker***le ona vurdum, ker*** kafasına nasıl etki yaptı?



SERVETLE ÖVÜNME

Harun Reşit ile Şakik–i Belhî Hazretleri sohbet ediyordu.
Bir ara Şakik–i Belhî:
–Ey Halife! Farz et ki büyük bir çölde kaybolmuşsun.
Susuzluktan ölmek üzeresin. O anda birisi gelip elindeki su dolu
kırbayı sana satmak istese kaç para verirsin? diye sordu.
Halife gülerek:
–Ne kadar isterse veririm, dedi.
–Peki, o suya karşılık servetinin yarısını istese verir misin?
–Veririm.
Şakik–i Belhî Hazretleri:
–Doğru söyledin, dedi ve devam etti:
–Ey Halife! Diyelim ki servetinin yarısı ile o suyu alıp içtin ve bir
müddet daha yaşama imkânı buldun. Fakat az sonra içtiğin suyu çıkarman gerekir. Ama buna muvaffak olamasan, bütün uğraşmalarına rağmen idrarını yapamasan ve adeta ölecek hale gelsen, o anda yine birisi karşına çıkıp: "Seni tedavi edebilirim, ancak servetinin öbür yarısını isterim dese, ne dersin?
Halife hiç düşünmeden:
–Elbette razı olurum, dedi.
Bunun üzerine Şakik–i Belhî:
–Öyleyse Ey Emirü'l Mü'minin! Önce içtiğin, sonra da idrar yolu ile dışarı attığın bir yudum su kıymetinde bile olmayan servetine sakın güvenme! Hiç kimseye karşı mal, mülk ve servetinle övünme, buyurdu.

serkan yücel
10-04-2007, 06:22
paylaşım için teşekkürler.. +1

CAGLAR
10-23-2007, 22:17
PAYLASIMIN ICIN TESEKURLER