Orijinalini görmek için tıklayınız : İslam büyükleri
murataltug1985
01-17-2018, 08:45
EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR
ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ
ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*
Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım
Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
murataltug1985
01-17-2018, 08:45
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
ŞEYH ŞÂMİL (1797-1871) KAFKAS KARTALI
*Ruslara direnişiyle tanınan Dağıstanlı lider ve mücahid.şamil Dağıstan’ın Gimri köyünde dünyaya geldi. Babası Avarlar’dan Muhammed, annesi Avar beyi Pîr Budak’ın kızı Bahu Mesedu’dur. kendisine dedesi Ali’nin adı verildi. Ancak sürekli hasta olduğundan ad değiştirmenin iyi geleceğine dair geleneksel inancın etkisiyle ailesi adını Şâmil olarak değiştirdi.ilk eğitimini dayısından aldı. Nakşibendî şeyhi Cemâleddin Gazi-Kumukī’den dinî ilimleri tahsil etti *Kuzey Kafkasya müslümanlarının XVIII. yüzyılda Ruslar’a karşı başlattıkları, müridizm, gazavât direnişinde lider İmam Mansûr’un ölümüyle Nakşibendî şeyhi İsmâil Şirvânî’ye biat etti Şâmil’in arkadaşı Molla Muhammed 1829’da gazavât liderliğine seçildi ve Kafkasyada Rus direnişiyle cihad yeniden başladı. Şâmil Molla Muhammed’in en önemli yardımcısı oldu.
*Molla Muhammed ve Şâmil 1830’da Hunzak Kalesi’ne taarruz etti ancak başarı sağlanamadı Hazar sahilindeki Tarku’ya saldırdılar, ancak
geri çekildiler. Tarku ele geçirilip Derbend ve Kızılyar kuşatıldı. 1832’de Ruslar’ın Çeçen ve Avar topraklarında ilerleyip Gimri’ye geldiler Yapılan savaşta Molla Muhammed şehid düştü Şâmil ağır yaralı olarak kurtuldu (20 Kasım 1832).
*Molla Muhammed’in yerine imam Hamzat kafkas mücadelesini sürdürdü Hamzat suikastle öldürüldü 19 Eylül 1834 te Şâmil, Avarlarca imam seçildi. Şâmil, Avaristan’ın tamamını kontrol altına aldı. Rus kuvvetlerinin kumandanı General Lanskoy, Gimriyi tahrip etti. Ruslar Hunzak’a sefer düzenleyip Akuşa ve Girgil’i ele geçirdi Kuzey Kafkasya Rus hâkimiyetine girdi.
*Şeyh Şâmil, Dağıstan’da güçlendirmeye çalıştı. Çeçenistan’da Hacı Taşov ile anlaşarak Dağıstan ve Çeçenistan’da hâkimiyet sağladı. Ruslar, Rus hükümetine sadık müslüman din âlimi Kazanlı Tâceddini bölgeye gönderdi Şâmil’i ortadan kaldırmak için Çeçenistan ve Dağıstan’a askerî harekâta karar verdiler. Zandak ve İrgin’i ele geçirildi Aşilta’da büyük kayıp verdiler; Avremenko ve Pisaref adlı kumandanlar öldürüldü.
*Rus General Fészé, Ocak 1837’de Grozni’ye ve Çeçenistana iki sefer yaptı. Mayıs 1837’de Dağıstan seferinde Hunzak, Ensal ve Aşilta’yı ele geçirdi. Şâmil’in direnişiyle Ruslar Hunzak’a geri çekildiler. Şâmil çara Kafkasya’daki hâkimiyetini tanımayacağını, vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmasa bile özgürlüğü esarete tercih etmeyeceğini bildirdi.
murataltug1985
01-17-2018, 08:46
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
ŞEYH ŞÂMİL (1797-1871) KAFKAS KARTALI
*1839 da General Grabbe, Ruslara baskınlar düzenleyen Hacı Taşo’yu etkisizleştirmek için 30.000 kişilik ordusuyla Şeyh Şâmil üzerine sefere çıktı. Şâmil, Ruslar’ı durduramayıp geri çekildi Ruslar 13.000 kişiyle Ahulgoh’u kuşattı 4000 kişiyle Ahulgoh’u savunan Şâmil ateşkes istedi ruslar Şâmil’in oğlunu Ahulgoh’un teslimini ve silâhları istedi Şâmil reddetti. Seksen günlük bir çarpışmadan sonra Ruslar 4 Eylül 1839’da Ahulgoh’u ele geçirdiler ve binlerce kayıp verdiler.
*Ahulgoh savunması Kafkas direnişinin dönüm noktasıdır Kuşatmadan yedi müridiyle kurtulan Şeyh Şâmil önce İçkeri Küçük Çeçenistan a gitti. Nâibleri Şuayb Molla, Hacı Taşov da geldi. Şâmil itirazsız itaat edilmesi şartıyla İçkeri yönetimini kabul etti Çeçenistan’ı dört nâibiyle paylaştırdı. Nâibleri Ahverdil Muhammed ile Şuayb Molla Nazran, Gurzul ve Grozni’ye saldırdı şamil Kuzey Dağıstanda Rus kuvvetlerini İşkarti ve İrpili yakınlarında ağır bir yenilgiye uğrattı
*Rus General Grabbe, Aşağı Çeçenistan ile Büyük Çeçenistan’a iki sefer düzenledi, başarılı olamadı. hanları kendi yanına çeken Şâmil, 1841 yılını Çeçenistan ve Dağıstan’da Ruslar’a saldırı hazırlıklarıyla geçirdi. nâ-ibleri Kibid Muhammed ile Cevad Han doğudan, Hacı Murad batıdan Avaristan’a, kendisi de Kasım 1841 de Dağıstan’a girdi. Ruslar, Şâmil’in saldırılarına cevap veremedi. 1842 de Şâmil, Çeçenistan ve Dağıstan’ın tek hâkimi oldu. *General Grabbe’nin Mayıs 1842’de 10.000 kişiyle Dargi harekâtını başlattı ancak Şuayb Molla’nın baskınları karşısında başarı sağlayamadı. Rus generalinin başarısızlığı Kuzey Kafkasya’da Şâmil’in gücünü sağlamlaştırdı. 1843 Eylülünde Şâmil, bir günden daha az bir zamanda 70 kilometre yol katederek Ensal’i ve Avaristan’daki Rus kalelerini fethetti.
*Şeyh Şâmil, General Dolgurukov’un Avaristan’a gelmesiyle geri çekildi yaptığı harekâtlarda Rusları yenilgiye uğrattı. Ruslar, Kafkas ordularına Gurko’yu getirdiler. Ancak Gurko Şâmil’in Girgil ile Tarku’yu ele geçirmesini önleyemedi. Şâmil 1844 te Kuzey Dağıstan’ın hâkimi idi. Çar I. Nikola, 1843’te General Neidhardttan Şâmil’in ordularının dağıtılmasını istiyor, ve 45.000 ruble gönderiyordu.
*Çar özellikle, Şâmil’in hocası ve kayınpederi Şeyh Cemâleddine Rus tarafına çekilmesini söylüyor, güçlü bir orduyla Kafkasya’ya saldıracağını bildiriyordu. Avaristan’a yönelik Rus harekâtı Şâmil’in savunmasıyla başarılı olamadı.
General Neidhardt görevden alındı yerine Prens Vorontsov, Kafkas valisi tayin edildi. 8 Nisan 1845’te Prens Vorontsov kafkas saldırılarına başladı 15 Haziran’da 21.000 asker, kırk top ve bir roket bataryasıyla Gertme’den ilk kafkas seferini başlatdı. *Ruslar Şâmil’in terkettiği Terengul’u aldı. Salatav ile Gumbet arasındaki Kırk Geçidi’ni geçti 4000 asker ve on topla Andi Geçidi’ni aşan prens Vorontsov Şâmil’in idarî merkezi Dargiye’ye girdi. Ruslar’ın büyük gücü karşısında savunma yapmanın uygun olmayacağını düşünen Şâmil, Dargiye’yi direnmeden terketti. Çeçenistan’a çekilip baskın hareketlerine yöneldi. üç general, 195 subay ve 3000’den fazla askeri öldürdüler.
murataltug1985
01-17-2018, 08:46
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
ŞEYH ŞÂMİL (1797-1871) KAFKAS KARTALI
*1846 Nisanında Şeyh Şâmil, Kabartay bölgesindeki Çerkezler’le birleşip Kafkas birliğini sağlamak amacıyla 14.000 asker ve sekiz sahra topunyla Şali’ye yürüdü. Kabartay’daki Kupra nehrine ulaştı. Ruslar gelince öğrenince geri döndü. 1847 yılının ilk Vedeno karargâhında geçirdi Şâmil, Gergebil önlerinde Prens Vorontsovun Rus kuvvetlerine kahramanca direndi gösterdi. Ruslar büyük kayıplar verdi *Ekim 1847’deki Prens Vorontsov’un Şalti harekâtı, Haziran 1848’de Gergebil, 1849 yazındaki Kibid Muhammed’in Çoh kuşatmaları ve Kırım savaşının patlak vermesiyle Şeyh Şâmil, Mart 1853’te Sultan Abdülmecid’e bir mektup yazarak kuvvet istedi Dağıstan’da Rus askerî yığınağına saldırdı Zakartala tepesiyle Meseldeger’e hücum etti. Şâmil’in Güney Kafkasya’daki eylemlerinin amacı, Osmanlı-Rus savaşına karşı Ruslar’ın askerî yığınak yapmasını önlemekti.
*Osmanlılar 1853’te, Şeyh Şâmil’e yardım gönderdi. 1853’te Kırım savaşının başlamasıyla Osmanlı Kafkasya ile ilgilenmesini zorunlu hale geldi. Sultan Abdülmecid 9 Ekim 1853’te Şeyh Şâmili Ruslar’a karşı cihada çağırdı Şeyh Şâmilin teklifleri Osmanlı Devleti’nce reddedildi 1854’te, Dağıstanlı Halil Bey’in teklifiyle Şeyh Şâmil’e Dağıstan serdar-ı ekremi unvanını verildi. Oğlu Gazi Muhammed, Danyal Sultan ve İsmâil Paşa mirlivalık, Şemhal Hanı Ebû Müslim feriklik rütbesiyle ödüllendirildi. *Şâmil, Temmuz 1854’te Gürcistan’ın Kaheti bölgesine girdi. Osmanlı-Batum ordusu Özürgeti bölgesindeydi. Şeyh Şâmil, Osmanlı ordusunun Tiflis’e hareket etmesini sağlayamadı ve Dargiye’ye çekildi.İngiliz Amirali Rusya’yı barışa zorlamak için Kafkasya’nın fethedilmesinin, bunun için Çerkezler ve Şeyh Şâmil ile antlaşmanın gerekli olduğunu söylüyordu.
*Paris Antlaşması’ndan (30 Mart 1856) sonra Rusya’nın Prens Baryatinsky’i Kafkas başkumandanlığına ve Kafkas valiliğine tayin etti, rus Prens Kafkas kuvvetlerini beş gruba ayırdı Haziran 1857’de 8500 piyade, 1400 süvari ve on toptan oluşan güçleriyle Salatav’ı ele geçirdi. Zandak ve Dilim bölgesi talan edildi. Baron Vrevsky, üç hafta içinde Kafkas sıradağlarını aşarak Didolar’ın ülkesini tahrip etti. Çeçenistan kumandanı Yevdokimov, 28 Ocak 1858’de Argun Geçidi’ni ele geçirdi nisan Aşağı Çeçenistan’daki 15.000 kişiyi itaat altına aldı. on beş Çeçen topluluğu Ruslar’a teslim oldu.
murataltug1985
01-17-2018, 08:47
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
ŞEYH ŞÂMİL (1797-1871) KAFKAS KARTALI
*1859 da Şâmil kafkasyada savunmaya geçti ruslar 21 Şubat 1859’da yeni Dargiye’yi kuşattı. 26 Temmuz’da büyük bir saldırı başlattılar. Şâmil, ailesi ve 400 müridi Gunib’e çekildi. Ruslar 21 Ağustos’ta 70.000 kişiyle Gunibi kuşattı .Şâmil ile görüşmek istediler ancak reddedildiler. Şeyh Şâmil vuruşarak ölmeyi düşündü*Şeyh şamil ve oğulları Gazi Muhammed ve Muhammed Şâfiî teslim olmak zorunda kaldı 6 Eylül 1859 da rus karargâhına götürüldü Şeyh Şâmil saygıyla karşılandı Şâmil Saint Petersburg ve Kaluga’ya götürüldü. Çar Aleksandr onunla kucaklaşdı 1869’da Şâmil, Ruslar’ın izin vermesiyle hac amacıyla 31 Mayıs 1869’da İstanbul’a gitti. sadrazamla görüştü, şeyhülislâm ve Dâhiliye nâzırını ziyaret etti. 15 Ağustos 1869’da Sultan Abdülaziz tarafından Koska köşküne yerleştirildi
*Sultan Abdülaziz, Şeyh Şâmil’e ve ailesine maaş bağlattı. Hac farîzasından sonra İstanbul’da Zarif Paşa Konağı kendisine tahsis edildi. 15 Ocak 1870’te Sultan Abdülaziz’e veda ziyaretinde bulunup 25 Ocak’ta İstanbul’dan ayrılan Şeyh Şâmil hac görevinin ardından 1871 de Medine’de vefat Cennetü’l-bakī‘ mezarlığına defnedildi.
*Şeyh Şâmil’in oğullarından Gazi Muhammed, Osmanlılar’ın hizmetine girip 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslar’a karşı savaştı Muhammed Şâfiî, Rus ordusunda tuğgeneralliğe yükseldi Moskova’da ve Kazan’da yaşamıştır. Küçük oğlu Muhammed Kâmil’den olan torunu Said Şâmil 1920 de Dağıstan’ın bağımsızlığı için Ruslar’la savaşmıştır.*Nakşibendî şeyhi Şâmil imam seçilince güçlü hitabeti, askerî ve siyasî dehasıyla Dağıstan’da Kafkasya’da idarî ve dinî otoriteydi. yazışmalarında imam ve emîrü’l-mü’minîn unvanlarını kullanmıştır hükmündeki bölgelerde idareyi düzenlemiştir. Ülkeyi nâibliklere ve vilâ-yetlere ayırarak başlarına idarî ve askerî nâibler vermiştir. Her nâibin müftüsü vardır başlıca naib ve müritleri Hacı Taşov Danyal sultan Hacı Murad ile Gazi Muhammeddir*Şeyh Şâmil ordusu idarî ve askerî yapısıyla Ruslar’a Dağıstan ve Kafkasya’da yirmi beş yıl büyük direniş göstermiştir. Rus İmparatorluğu’nun güçlü ordularına karşı unutulmaz ve destanî bir mücadele vermiş Şeyh Şâmil adını Kafkas kavimlerine nakşeylemiştir.
murataltug1985
01-17-2018, 08:47
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI
*ŞEYH ŞAMİL Meşhûr Kafkas kahramanıdır âlim ve velîdir Rusların, Kafkasya’dan kaldırmak istediği İslâmiyeti, korumak ve yaymak için uğraşmıştır Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz simasıdır Rus ordularını dize getiren büyük mücâhiddir 1797 de Dağıstan Gimride doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. hastalığa yakalanınca Ali’ye, âdetlere uyularak, Şâmil ismini verdiler ve o isimle çağırdılar.*Şâmil, otuz yaşına kadar; tefsîr, hadîs, fıkıh gibi ilimleri, edebiyat, târih ve fen bilgilerini öğrendi büyük bir âlim, ve velî oldu. Rusların, Kafkas müslüman ve Türklerini esârete almak, îmânı sökmek ve İslâmı yok etmek için uğraşıyordu şamil îmân ve cihâd aşkıyla ortaya atıldı. Kafkas Türkleri, onu İmâm ve rehber seçti İmâm Şâmil, kabileleri saflarına katarak, küçük bir ordu kurdu. yirmibeş sene, İslâmiyeti yok etmek, isteyen Ruslara kan kusturdu. Nice generali harpte öldürüp, nicelerini küçük düşürdü, onları âciz bıraktı. Eşsiz bir mücâdele ile hayâtından sonra Şeyh Şâmil, 1876 Medîne-i münevverede vefât etti.
*Şeyh Şâmil, arkadaşları ile Bağdatta Mevlânâ Hâlid hazretlerinden ders aldı. tefsîr, hadîs, fıkıh, edebiyat, târih, ilimleri öğrendi hocasının eşsiz teveccühleri ile büyük bir velî oldu. Mevlânâ Hâlid-i hazretleri, kıymetli talebesine halifelik vererek, Allahü teâlâya kavuşmak arzusuyla yanan âşıkların kalblerine bir kıvılcım sunması için memleketi Kafkasya’ya gönderdi. Şamil zâhirî ilimleri Sa’îd Herekânî’den, kalb ilimlerini Cemâleddîn Kumûkî hazretlerinden öğrendi.*Şeyh Şâmil, otuz yaşlarında geldiği iki metreyi aşkın boyu, geniş omuzu, levent endamı, ilmî kudreti, sarsılmaz îmânı ve keskin bakışları ile muhteşem bir şahsiyet idi. Şeyh Mansûr ile başlatılan hürriyet ve cihat mücâdelesinde yerini aldı. Mansûr’dan sonra, Gazi Muhammed, Kafkaslıların başına geçerek İmâm oldu. gönül sahibi bir velî idi. Şeyh Şâmil’in çocukluk arkadaşıydı *Gazi Muhammed, Ruslarla yaptığı Gimri muharebesinde şehid oldu ölmeden “Kardeşim Şâmil! savaşta şehîd olmak isterim Benden sonra Hamzat İmâm olacak. Ondan sonra sen başa geçecek, Kafkasya’ya hükmedeceksin. Nâmın cihanı tutacak. Çarı perişan edeceksin. mezarımı düşman çizmeleri altında bırakma inşâallah” demişti.Şeyh Şâmil elindeki kılıcı ile Kılıç tutan eli makina gibi işliyor, her vuruşta bir kâfiri saf dışı ediyordu.
*Ruslar dehşet içinde gerilerken, imam şamil “Allah Allah” nidalarıyla hücum ediyordu. süngü, Şâmil’in mübârek göğsüne saplandı, Şâmil süngüyü eliyle düşmanlarını öldüre öldüre karanlığa karıştı. Şeyh Şâmil’in yarasını gören Gimri müezzini onu Şâmil yaralanmış, kaburga kemikleri ve köprücük kemiği kırılmıştı.göğsünde ve sırtı yaralıydı kan her tarafını kıpkırmızı etmişti.*tedâvi edilen Şeyh Şâmil, yirmibeş gün baygın hâlde yattı. annesini baş ucunda görünce, güçlükle; “Anacığım! Namazımın vakti geçti mi?” diye sordu. Namazlarını kılarak, aylarca yatakta yatan Şâmil’in yaraları kapandı, kırılan kemikleri kaynadı, sıhhate kavuştu.
*1832 de şehîd düşen Gazi Muhammed’in yerine, Hamzat Bey imamlığa seçildi. Hamzat 1835 de Hunzah Câmii’nde bir Cum’a günü şehîd edildi. Onun şehâdetiyle imamlık, ve liderlik vazîfesi Şeyh Şâmil’e teklif edildi. İri yapılı, sonsuz cesâreti ile bilgisi, ve silâh mahâretiyle şöhreti vatan sınırlarını aştı Şâmil , tevâzu ile imamlığa ehliyetli birinin seçilmesini istedi. âlimler ve milletin ileri gelen temsilcileri, her türlü yetkiyle Şâmili imâmlığa kabul ettirdiler.
murataltug1985
01-17-2018, 08:47
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI
*Otuzdokuz yaşındaki Şeyh Şâmil, hitâbet kudreti ve kılıcına sarıldı Kafkas hanlıklarını Rus esâretini kabûl eden müslümanları tek bayrakta toplamak için, köy köy, dolaşdı. Dağları, yaylaları uçurumları aştı kabileleri bir araya topladı rus esâretini ve rus mezalimini anlattı İslâmiyeti ortadan kaldırmayı, müslümanın namusunu kirletmeyi, çocukları kılıçtan geçirmeyi şeref sayan rus hâinlerinin alçaklığını anlattı.*Şeyh şamile göre rus ordularını dize getirmek ancak düzenli bir orduyla mümkündü dışardan hiçbir yardım gelmeyecekti, şamil hitâbetiyle halkı cezbediyor, müslümanlık aşkıyla yanan insanların kalblerine kıvılcım salıyordu. şehidlik mükâfâtının Cennet olduğunu bildiriyor, emir ve yasaklara uymanın hürriyet ile mümkün olacağını kalblere nakşediyordu. *Şeyh Şâmil gecelerini gündüzlere kattı istirahatları terk etti nizamlı bir ordu ve teşkilât kurdu nâiblerini ordu ve mülkîyenin başına getirdi. en meşhûr naibleri Taşof Hacı, nûr Muhammed, Hacı Murâddı Yararlık gösterenlere altın ve gümüş nişanlar veriyor nişanlara; “Sonunu düşünen cesur olamaz”, “Kuvvet ve yardım Allahü teâlâdandır” cümlelerini yazdırıyordu. Şeyh Şâmil’in nâibleri memleketin askeri birliklerin sevk ve idâresinde üstâd idiler.
*Güney Kafkasya ve Kafkas Türklerinin şanlı mücahidi Şeyh Şâmil, sâdece bir ilim adamı değil, mâlî, mülkî, askeri teşkilât ve savaş dehası idi başarılarını, dünyâya parmak ısırtan yiğitliklerini, sevk ve idâre kabiliyetini üzerinde taşıyordu. kudretli elinde, devlet; adâlet ve ahlâk temelleri bir makine intizâmıyla çalışıyordu*Şeyh Şâmil, akıncılarıyla Rus ordularına baskın yapıyor, rusları Kafkasya’dan def etmek istiyordu baskınlarıyla harplerde hep galip geldi. Düşmandan silâhlarını askerine dağıttı. Kısa zamanda ismi efsane haline geldi Çar Nikola, Kafkas savaşlarında başarılı olamadığını görünce, Şeyh Şâmil’i elde ederse, kafkasların teslim olacağına inanıyordu.
*Rus çarı Şeyh şamile Kafkas müslümanlarını toplamakdan vazgeçerse, kendisine en büyük makamların, verileceğini krallık tâcı giydirileceğini, Çarlık hazînelerinin ayaklarına serileceğini bildiriyor şeytanî teklifler hazırlıyordu Şâmil’i sarayına da’vet etti Generaller Şeyh Şâmil’i büyük bir saygıyla selâmladı İmâm hızla ayağa kalktı “Namazım geçiyor” General! O Nikola’ya git ve de ki: Senin yerinde şu anda kendisi olsa ve alçak teklifleri yapmak cesâretinde bulunsaydı, ilk ve son cevâbımı kırbacımla verirdim”
*hiddetlenen Şeyh Şâmil rus generaline seslenerek çarına söyle! Kahraman halkımın kalblerinde kök salan eşsiz zafer imanını kökünden kazımadıkça, mübârek vatan topraklarını en son kaya parçasına kadar müdâfaa etmekten bizi men edemeyeceksiniz. Dînim ve vatanım uğrunda, çocuklarımı kılıçtan geçirseniz, zürriyetimi kurutsanız, teb’amı öldürseniz, yek başıma son nefesime kadar sizinle savaşacağım. Çar Nikola’yı tanımıyorum. *Rus General Çar’ına durumu bildirdi.Kafkas başkumandanı General Feze’yi, İmâm Şâmil’e gönderdi. Şamilin cevabı şudur:
Ben, Kafkas müslümanlarının hürriyeti için silâha sarılan gazilerin en aşağısı Şâmil Allahü teâlânın himâyesini Çar’a feda etmemeye yemîn ettim müslümanım. Çar Nikola’yı tanımadım emirleri dağlarda geçersizdir Çarın da’vetine icabet etmeyeceğim fânî vücûdumun parça parça kıyılasa vatanımda taş üstünde taş bırakılmasa, kararımı değiştirmeyeceğim. Cevâbım budur çar Nikola’ya ve kölelerine ma’lûm ola
murataltug1985
01-17-2018, 08:48
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI
AHULGO MUHAREBESİ
*Çar Nikolaya lâyık olan cevâbı veren ve çara kıymet vermeyen Şeyh Şâmil’i ortadan kaldırmak üzere ordu kuran, General Grabe 1839 da kafkasyaya üç koldan ilerledi Şâmil, Ahulgoh kalesine karargâh kurdu Ahulgoh, iki yalçın tepeydi ortadan Koysu nehri geçmekteydi.nehrin üzerindeki köprüde Şeyh Şâmil, otuzbinlik Rus ordusuna karşı, onbin kişilik mücahit ordusu ile cihat bayrağını açmıştı *Rus General Grabe, kafkasyayı yakıp yıkarak, buğday tarlalarını çiğniyordu. Şeyh Şâmil, askerini üçe ayırdı. Üçbin kişilik bir akıncı birliğini Ali Bey kumandasına verdi. beşbin kişi ile düşmana baskın yapacaktı Şeyh Şâmil’in iki süvari birliğiyle yıldırım gibi kanatlandı, düşmanın üzerine atıldı. “Allah Allah” sesleri ile at kişnemeleri ortalığı çınlattı tüfek muharebesi ve göğüs göğüse kılıçla çarpışmalar başladı Şeyh Şâmili sol eli ve kılıcı makina gibi işlyordu, her kılıç çalışta bir baş düşürüyor askerlerine yardıma koşuyordu.
*Şeyh şamil Koman yiğitlerim”, “Vurun aslan gazilerim!” dedikçe, yiğit süvariler arslan kesiliyor, Rusları darmadağın ediyordu. General Grabe, otuzbin askerinin vaziyetini görünce ihtiyât kuvvetlerini devreye soktu imdat istedi. Şâmil geceleri bile çarpışıyordu. Naibi Ali Bey’in üçbin kişilik fedaisi, kuşatıldı çarpışa çarpışa orman içine çekildi düşmanlar ormanı ateşe verdi. top ateşleriyle Ali Bey’in akıncıları şehit veriyordu.
*Ahlugoh direnişinde Aman dilemektense ölmeyi tercih eden şey şamilin yiğit akıncıları çemberi yarmaya çalıştı. Fakat muvaffak olamıyorlardı. Arkada yüzlerce şehit vardı süvariler azala azala birkaçyüz süvari kaldı şeyh şamilin naibi Ali Bey, son bir gayretle çemberi yarıp, Ahulgoh kalesine ulaştı. Şeyh Şâmil düşmana ağır zayiat verdirerek geri çekildi. ikibin yiğit şehit verilmişti
*İmâm Şâmil, yaşlı, kadın ve çocuklarla ellibin kişilik kuvvetleriyle ahlugoh kalesini yiğitçe müdaafa etti General Grabe, top atışlarıyla kaleyi döğmeye başladı. Kalenin etrâfında kırkbin Rus askeri vardı karınca gibi kaynıyordu top ateşleri muhasarayı Şâmil’in aleyhine geliştiriyordu. su ve yiyecek sıkıntısı vardı rusların top ateşleri ile, Ali Bey ve ikibin yiğit şehâdet şerbetini içti mübârek rûhları Cennete uçtu. *kalede mermi kalmadı. düşman cesâret edip kaleye giremiyorlardu. General Grabe, Şeyh Şâmil’i, hile ile teslim almanın yolunu aradı. beyaz bir bayrak gönderdi. Heyet kan dökülmeden Şeyh Şâmil’in teslimini istedi. Şâmil, “Ölüme sevgili gibi kucak açan ve şehîdliği hasretle bekleyen insanlara esîrlik teklifi boştur Generalinizin, insanlıktan nasîbi varsa, toplarına hedef yaptığı müdafaasız kadın ve çocuklarımızı şehîdlerimize son vazîfemizi yapmak için onbeş günlük mütâreke yapalım. Teslimi sonra görüşelim” dedi.
murataltug1985
01-18-2018, 09:00
EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR
ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ
ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*
Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım
Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
murataltug1985
01-18-2018, 09:00
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI
AHULGO MUHAREBESİ
*Rus General Grabe; “Şeyh Şâmilin oğlunu rehin istedi Aksi hâlde top ateşiyle kaleyi yıkıp, beşikteki çocukları öldüreceğini söyledi Bu şart bir ölümdü ve esâretten farksızdı müslüman Türkler ölüme severek gider esâreti canı pahasına da olsa kabûl etmezdi *Rusların elinde binlerce kafkas esiri vardı serbest bırakmak için şeyh şamilin çocuğunu esir almak istiyorlardi verilecek rehinin karşılığında, binlerce ma’sûm çocuk ve kadının hayatı,kurtulacaktı Şeyh Şâmil’in babalık şefkatiyle dolu merhametli kalbi susmuş ve sarsılmaz bir kaya gibi katılaşmıştı. oğlum Cemâleddîn’i götürün ruslara rehin verin ve kafkas çocuklarını kadınlarını kurtarın emrini verdi. Oniki yaşındaki Cemâleddîn’i alıp götürdüler.*Şeyh Şâmil, dkadınları çocukları yaralıları kendi çocuğunu ruslarda esir bırakarak kurtarmıştı şehîd olan yiğitlerin defnedilmesini emretti. Ruslar onbeş gün boyunca savaşmayacaklarına namus sözü vermişlerdi ancak namuslarını unutan General Grabe, topları ve tüfekleriyle ahulgo kalesine ateşe başladı sözü can ve şeref bilen Şeyh Şâmil ve yiğitleri, Rus namertlerine karşı savunmaya geçtiler. Atılacak barut ve mermi kalmamıştı. Açlık ve susuzluktan, bitkin hâle gelmişlerdi. *Şeyh şamilin mücahitleri şehîdlik şerbetini içinceye kadar çarpıştılar. İmâm Şâmil; “Ey şehâdete susamış yiğitlerim! nâmertlere yol veriniz. kaleye sokulsunlar, kılıç menziline girsinler son sözümüzü söyleyelim” diye emretti. Rus topçuları gülleleri savuruyordu silâhlar mermi kusuyordu. Her düşen gülle, kaleyi harabeye dönderdi rus General, kırkbinlik ordusuna hücum emretti. Toplar tüfekler rus piyadeler kan kusuyordu
*Ruslar kafkas Kalesi ahulgoya gelmek için Koysu ırmağını geçtiler. ölüm kalesi ahulgodan kafkaslar kocaman kaya yuvarlıyordu alçak Rusların üzerine taşlar, kayalar eli kılıç tutan mücâhidler, kadınlarıyla birlikte Allah Allah tekbîrleriyle top ve tüfeklerin üzerine atılıyordu kafkas kalesinde binlerce şehit verilmişti Yıldırım gibi saldıran Şeyh Şâmil ve yiğit mücâhidlerinin kılıçları şimşek gibi kalkıyor, binlerce rusun kafasını koparıyordu *gazi şamil düşmanı öldürmek azmiyle çarpışıyordu. General Grabe, ordusunun yok olduğunu görünce, ihtiyât birliklerini derhal bu ölüm-kalım savaşına soktu. Kale duvarlarına düşman askerini yerleştirdi müslüman Mücâhidler, yaralarına aldırmadan son nefeslerine kadar çarpışıyordu kadınlar amansız bir mücâdele veriyor. Yaşlılar, hastalar ve çocuklar esîr düşmemek tüm gayretleriyle mücâhid gazilere yardım ediyordu *Şeyh Şâmil’in elindeki kılıç görülmemiş bir sür’atle inip kalkıyor, çifte su verilmiş uzun kılıçdan şimşekler çakıyordu. Şamil şehîd edilen iki yaşındaki yavrusu Muhammed ile amcasının acısını kalbine gömmüştü. Akşam olmuş,yiğit askerler şehîd olmuştu. düşman rus askeri çocuk ve yaralıları katletti. Şeyh Şâmil, ağlayan iki yaşındaki oğlu Gâzî Muhammed’i sırtına bağlayıp, çarpışa çarpışa geçit vermez dağ yoluna yürüdü
*General Grabe,alçakça teslim aldığı ölüme bile gülümseyen mübârek şehîdlerin ölüsünü vahşice katletti şehâdete kavuşan kadın ve çocuklara saldırdı Şeyh Şâmili ölü veya diri bulmaya çalıştı. Şeyh Şâmil’in mektûbunda şunlar yazılıydı Ey General Grabe! Kafkasya’nın bağrında Ahulgoh gibi binlerce kale var. eceline susamış düşmanı, Allahü teâlâya duâ ederek bekliyoruz
*çarına haber ver. Silâhlarınızın vücûdumda açtığı yarayı, şifâ kaynağı Dağıstan otlarından ilâçlarla sararak, yeni bir harbe hazırlandım. Gönlümdeki evlât, eş yaralarının hiçbir ehemmiyeti yoktur. Geri kalan çocuklarımı Allahü teâlâya vatanım için feda ettim. Çarınıza herşeyi verebiliriz, fakat vatanın hürriyet ve şerefini asla! *Ahulgoh’da aldığınız kanlı ders yetmediyse hazînelerinizle tekrar geliniz. Yalanlarınızla askerlik şerefini lekelediniz Ormanlarımızı, ekinlerimizi yakıp, kavurunuz.tüm yaptıklarınız hürriyet aşkımızı körükleyecektir. Petro’larınız, Katerina’larınız Çarlarınız ölecek, gözleri arkada olacaktır. Kafkasya hürriyetine kavuşacaktır. Allahü teâlâ, hak ve vatan uğrunda çalışanlara yardımcı olsun.”
murataltug1985
01-18-2018, 09:01
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI
*Şeyh Şâmil, başı bulutlar arasındaki dağlara aşılmaz sarp kayalarıa yaralarına aldırmadan tırmandı. Sırtındaki küçük oğlu ile Çeçenistan’a geldi. Çeçenistan sarp bir bölgeydi. Halk, mübârek kahramanı görmek, duâsını almak ve hizmetiyle şereflenmek için sel gibi koştular. Şâmilin beyaz elbisesi al kan içinde kalmıştı Müslüman Çeçenler Şâmil’i görünce; “Allahü ekber! Allahü ekber!” diyerek tekbîr getirdiler *Şeyh Şâmil ve oğlu Gâzî Muhammed’in yaraları sarıldı. Kahraman İmâm’ın arkasında namaz kıldılar son nefeslerine kadar vatanı müdâfaa edip, Ruslarla savaşacaklarına söz verdiler. Şâmil, Çeçenistan’ın en sarp ve gür ormanı Dargo avuluna karargâh kurdu Dargo müstahkem kale hâline getirildi. Her taraf uçurum ve baş döndürücü yarlarla ayrıldı kulelerle donatıldı. Şâmil, dağlarda ve köylerde eli silâh tutan yiğitleri teşkilâtlandırdı.*Şeyh Şâmil yiğitlerini dinen ve ilmen yetiştirir, askeri eğitime önem veririrdi. Köylerdeki çocukların Kur’ân-ı kerîm okumasını sağlar, tefsîr, hadîs, fıkıh gibi ilimleri fen bilgilerine değer verirdi Din bilgisi olmayan câhillerin vatanını koruyamayacağını, esâret altında kalacağını, âhırette azâblara düçâr olacağını buyururdu.
her köy, kasaba ve şehirde medrese açtırır, din ve fen ilimleri için uğraşırdı. *İmam şamil medrese derslerine katılır, talebelere ders verir. Başarılı talebelerine silâh kullanmak, kılıç çekmek, ok atmak, ata binmek gibi eğitimler yaptırır, komutanlar yetiştirirdi.Şâmil, asker devlet reîsi, kumandanı ve İmâm idi. Kafkas müslümanları onu canı gibi sever her emrine itaat ederdi. Vatanı Ruslara karşı müdâfaa etmek şehîd olup Allahü rızâsını kazanmak, her Kafkasyalı mü’minin tek arzusu idi. *Kafkasyalılar Çocuklarını, Allah dostlarını sevmek düşmandan nefret edecek şekilde yetiştirirdi. Rusları sevmek kadar tehlikeli birşey yoktu. Her çocuğa, İmâm Şâmil’in ve âlimlerin muhabbeti, Ruslara düşmanlık anlatılırdı. “Hubb-i fillah ve buğd-ı fillah” îmânın asıl sebebi ve şartıydı bu olmadıkça ibâdetin cenâb-ı Hakkın katında makbûl olmazdı
murataltug1985
01-18-2018, 09:01
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI dargo muharebesi
*General Grabe, Çar Nikoladan raporda, Şeyh Şâmil’i yakalamak için yeni bir şans istedi onbin piyade, bin süvari, alarak, 1843 te Çeçenistan’daki Şeyh Şâmil’in üzerine yürüdü. Çeçenistan’ı tek hamlede tarumar etmek Şeyh Şâmil’i yakalamak istiyordu kurduğu hayâllerle Çeçenistana gitti ancak üç kilometrelik yol alabildi. tüfek atışlarıyla zayiatlar verdi. *Şeyh Şâmil, rus general grabe üzerine nâiblerinden Şuayb Molla’yı vazîfelendirdi askerler merkez d küçük çetelere ayırıldı, düşmana, merkeze gelinceye kayıp verdirmek üzere emir vermişti. Üç gün içinde aldığı yirmi kilometrelik yolun neticesinde İçkeri ormanlarına ulaşan General Grabe çeçen yiğitlerinin kurşunuyla pek çok askerini kaybetti sükût-u hayâle uğradı.
*dört bir tarafı Çeçen yiğitleriyle kuşatılan rus generalin hareket kabiliyeti azalmıştı. General, toplarını kullanamıyordu. Şuayb Molla, göğüs göğüse kılıç harbini emretti. Kendisi de dalkılıç tüm gücü ile düşmana saldırdı. Çeçenler, Rus ordusunu darmadağın etti General, grabe kaçtı rus ordusu kaçıyordu. *Şuayb Molla, askeriyle rusları kovalıyor ve öldürüyordu. General Grabe, askerinin yarısını kaybetti. topları, mühimmat, ve erzakları müslümanların eline geçti. büyük bir hezimete uğradı, Ahulgoh’taki katliamının bedelini ödedi. Kazanılan zaferle, Kafkas müslümanlarının yüzleri güldü. İmâm’larına olan i’timâd ve biatleri arttı, moralleri düzeldi.*Rus Çarı Nikola, Kafkasya’yı fethetmek, Şeyh Şâmil’i ele geçirmek istiyor tüm ordusu generalleriyle çeçenlere saldırdı Napolyon’u mağlub eden meşhûr generaller; Fraytag, Svarts, Klugenav, Argutinski çeçen Kalelerine dört koldan saldırdı*Şeyh Şâmil, düşmanın beşte birine denk, silâh gücüyle ordusunu gruplara ayırdı. akıncı birliklerinin başına Ahverdili Muhammed, Şuayb Molla, Hacı Murâd, Murtazâ Ali, nûr Muhammed, Kabet Muhammed gibi kahraman nâiblerini geçirdi. yedibinbeşyüz askerini kumandanlarına binbeşyüz süvârisiyle, savaşa hazırlandı. Şâmil ve nâibleri, müslümanları Kafkasya’dan silmek, isteyen Rus ordusunu parçalamak istiyorlardı
*Şeyh şamil Düşmana baskınlar yapıp, Rusları zayıf bırakıp, tüm güçleri ile şimşek gibi atılacaklardı. Karargâh merkezi Dargo idi.Şâmil, önce yalan haberler yaydırdı. yıldırım gibi, ruslara hücum etti. Ortalığı altüst etti Generaller âciz kaldılar. Şuayb Molla General Fraytag ve üzerine hücum etti Şâmil, binbeşyüz askeri ve iki topu ile bir günde yetmişbeş kilometrelik bir mesafe aştı kanatlanarak gelen Hâcı Murâd ve Kabet Muhammed, Şeyh Şâmil ile Unsokul’da birleştiler. *Şeyh Şâmil dargo kalesini kuşattı düşmandan gelebilecek tehlikeyi önledi. Allah Allah” nidalarıyla hücuma geçti Hacı Murâd’ın ve Kabet Muhammed’in üstün gayretleriyle dargo kalesi fethedildi rusların, topları ve cephâneleri alındı Düşmanın kaleden yararlanması için kale dinamitle havaya uçuuruldu*Rus kaynaklarında dargo muharebesi şöyle anlatılıyor Albay Veseliteski, toplarını hâkim bir tepeye yerleştirdi kaleye hücuma geçti.her tarafdan ateş yağmuru ile karşılaştı. müthiş bir süvari hücumuna uğradı. kaçmaya bile muktedir olamadı. Şeyh Şâmil yıldırım gibiydi Rus bataryalarını kuşattı tüm toplarını ele geçirdi üzüntü verici baskından birkaç kişi kurtulabildi.”
murataltug1985
01-18-2018, 09:02
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI
*Şeyh Şâmil, Haraçi köyüne İbrâhim Hâcı’yı gönderdi. Rus Binbaşı Passek kuvvetli bir imdat müfrezesiyle yardıma koştuysada, İbrâhim Hâcı’nın karşısına çıkmaya cesâret edemedi elindeki iki topu bırakarak kaçtı Şâmil, Balakan kalesindeki düşmanı parçalamak için Hâcı Murâd’ı Hunzah, Mûsâ Hâcı’yı Haraçi istihkâmına akıncılar, çok başarılıydı Şeyh Şâmil, Haraçideki rus kuvvetlerine yıldırım gibi saldırıp Balakan kalesini fethetti. *Balakan kalesinde yiyecek, giyecek, silâh, ve top ele geçirildi. Satanah kalesi fethedildi Hunzah kalesinde Şeyh Şâmil, kendisinden güçlü rus kalesini içerdekileri dışarı çektikten sonra hücum etmeyi Şeyh Şâmil, Ruslarla çarpışmayı göze alamadı şayiasını yaydı. Amacı rusları pusuya düşürmekti iki rus general hücuma geçti Şâmil, sahte bir geri çekilme ile, düşmanı pusuya çekti ve topların ateşe başlamasıyla, ruslar büyük bir zayiat verdiler. Şeyh Şâmil, ve Hâcı Murâd düşman rus ordusunu kuşattı yiğit süvariler, müthiş bir hücumla Rusları şaşkına çevirdi.rus birbirlerini çiğneyerek Hunzah kalesine kaçtılar
*Rus General Gurko raporunda şöyle demektedir “Şeyh Şâmil’in büyük muzafferiyetlere kavuşmasının tek sebebi, gücü, zekâsı atılganlığıdır Askerî tahsili olmayan bu zât büyük bir dehâdır Şeyh Şâmil üstünlüğüyle bizim en meşhûr kumandanlarımızı yenerek bizi içinden çıkılmaz hâllere düşürmüştür. Şamil rus kalesine yaptığı yıldırım yürüyüşüyle Akıl ve muhakemeye sığmaz sür’at bakımından fevkalâde olduğu kadar, askerlik gücu isâbetli kararlarıyla kıymetlerle doludur.*Şeyh Şâmil hedefine tereddütsüzce yürür, en ma’nevî kuvvetini sarsmadan şiddetli darbelerini her rus kumandanına darbesini indirir. Rus istihkamlarımızı üst üste zaptetmiştir. Daha da ileri giderek, Avaristan birliklerimizi her Hunzah kalesine sığınmaya mecbûr etmiştir. Dağıstan İmâm’ın eline geçmiştir. *İmâm Şâmil dâhiyane plânını mükemmel ve başarılı tatbik etmiştir bu her büyük kumandanın kârı değildir. Onun askerî kudretini, kumanda kabiliyetini, sevk ve idâre dehâsını takdîr etmemek elde değildir. para, silâh, cephâne ve mühimmattan sayısız yokluk içinde Şâmil’in güçlü ve teşkilâtçı şahsiyetini tanımamak ve takdîr etmemek mümkün değildir Dağıstandaki askeri harekâtın ölçüsünü ayarlamak lâzımdır.”
*Çar General Gurko’ya büyük yetkiler ve imdat kuvvetleri vererek, Şeyh Şâmil’in üzerine gönderdi. General Gurko rus kuvvetlerinin Hunzah’ta hapsedildiğini general Fraytag’ın ateş çemberini yaramadıklarını gördü. Yirmi Eylül’de büyük bir kuvvetle Hunzah kalesinde hapsedilen rus generallerinin yardımına koştu. *Şeyh Şâmil, baskınlarıyla General Gurkoyu alt-üst etti. Şâmil, düşman birliklerinin bir noktada yığılmasını ve Avaristan’daki Ruslara aldanan Türk kabilelerine nasihat etmek istiyordu. Hunzah’ı kuşatan nâiblerine, Temirhan yolunu açmalarını emretti. Şeyh Şâmil; Akuşa Ruslarla işbirliği yapan kabilelere Allahü teâlâ birdir ve herşeyin yaratıcısıdır. Hürriyet, kullara en büyük ihsândır. Hürriyetini kaybedenlerin hakkı köleliktir. Kahraman müslüman Türk milletini bırakıp, Rus çarına itaat edenler, dînine ve vatanına hainlik etmiş olurlar.
*Din kardeşlerinden ayrılan hâinlerin cezaları belimizdeki kılıçdır. tövbe edenler kurtulacakdır. Allahü teâlâ ve Resûlüne inananlar itaat etsin affedelim. Allahü teâlânın düşmanlarına dost olmak gibi büyük günaha tövbe edenleri, yalvaralım Rabbimiz affeylesin” buyurdu.
murataltug1985
01-18-2018, 09:02
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI
temirhan kuşatması
*her kabile tövbe ettiler. Ruslarla elbirliği yapmayıp, Şeyh Şâmil’e yardım edeceklerine söz verdiler. General Gurko’ya şöyle diyorlardı: “Dağıstan’ın âlimlerinden, beylerinden, beşikteki çocuklarına kadar bütün müslüman Türk halkından General Gurko’yu Beylerimiz reîslerimiz ihtilaflar yüzünden, da’vet etmişti. Rus idâresinde yaşadık.Çar’ınızın aldatmayacağını, Tatlı dilinizle defalarca aldandık*aldandık, en azılı İslâm düşmanlarıyla bize zulmettiniz, işkencelere tuttunuz. Çar’ınıza hizmet ettik. kandan ve candan olduk. mallarımızı ve mülklerimizi zorla aldınız. vicdanın ve insafsız işkenceler yaptınız. Gündüzü gece ettiniz. elem ve keder içinde, bekledik. Nihâyet Allahü teâlâya şükürler olsun gökte aradığımızı yerde bulduk. gafletten kurtulduk Allahü teâlânın gönderdiği kahraman İmâm’ın mübârek ellerine sarılmağa karar verdik.Allahü teâlâya yemîn ederiz ki, son nefesimize kadar çarpışacağız. Cenâb-ı Hak büyüktür ve hakk yolunda harb edenlere yardım eder.”
*Şeyh Şâmil, kabileleri tarafına çekti Hasayurt, Yenkiyurt ve Unezapni kalesinde ruslara saldırdı. General Gurko kuvvetlerini gönderdi. Şâmil, Gergebil kalesine hücum etti. kaleyi zaptetmek istiyordu. kale çok sağlamdı ateş sahası mükemmeldi. Kalenin etrâfı açıktı. Düşmanın ateşine yaklaşılamıyor, hücumlar netice vermiyordu Şeyh Şâmil, kalenin burçlarına ağaçtan kalecikler yaptırdı. yiğit serdengeçtiler Allah Allah” sedâlarıyla Gergebil kalesinde Rusları mağlup edip ruslar aman dilediler. *Gergebil kalesini kurtarmak için beş tabur askerle yardıma gelen rus General Gurko, Aymakin tepesinde Kabet Muhammed’in bin kahraman süvârisiyle karşılaşınca yenilmekten zor kurtuldu çâreyi kaçmakta buldu. Rus tarihçileri şöyle anlatmaktadır General Gurkonun Gergebilde Rus süngülerini gören kaledeki ruslar sevindiler, Bu heyecanla siperleri müdâfaa ettiler. sevinçleri kısa sürdü. Rusların büyük imdat kuvveti çirkin bir kararla geri dönüp, Gergebildeki insanlar terkedildi
*Şeyh Şâmil, Gergebil Kalesi’ni havayı uçurdu Temirhana yürüdü Temirhan Şûra, o zamanın en güçlü, korunan en sağlam kalesi idi. İç içe örülmüş kalın mazgallı duvarları vardı. Sıra hâlinde yapılmış siperleri ve engelleri, betondan mükemmelce yapılmıştı. Otuzbin asker, altmış yakın top, binlerce tüfek ve bol cephâne ile savunuluyordu.*Şeyh Şâmil’in ise oniki topu ve yedibin askeri vardı. Ruslara göre sayısı çok az idi. îmân dolu göğüsler Rusların çelik zırhlarını eritiyordu mücahitler Allahın dînini yaymak, cenâb-ı Hakkın mübârek ismini söylemek, çocuklara Kur’ân-ı öğreterek, emir ve yasaklara uygun yaşamak namusu korumak, vatanı düşman çizmelerinin çiğnemesine engel olmak için, Allah rızâsı için çarpışıyorlardı.
*Allah uğurunda ölenler şehîd olacaktı allahın, Cennetine gideceklerdi. Allahü teâlânın dîni uğrunda ölmeyi şeref bilenler, göz kırpmadan düşman üzerine atılırdı. sayı ve silâhın önemi yoktu efendimiz Bedr’de, Uhud’da sayıca müşriklerden çok az değil miydi Namazlarını kılan ve âmirlerine uyanlara galibiyet va’d edilmemiş miydi? *Şeyh Şâmil ve bir avuç yiğit ordusu. İ’lâ-yı kelimetullah için Rusların üzerine yürüyorlardı. Askerler, kahraman imamın en küçük arzusunu, emir kabûl ediyor, bunu şeref sayıyorlardı. Dillerinde, kalblerinde Allah Allah” nidaları ile Temirhan kalesine geldiler. Şeyh Şâmil kaleye geldi General Gurko, üstün kuvvetlerine rağmen imdat istedi. Kendisine Tiflis’ten cephâne gönderildi.
murataltug1985
01-18-2018, 09:03
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI
temirhan kuşatması
*Rus Yarbay Passek, Hâcı Murâd ile Kabet Muhammed’in iki topu ve binyediyüz süvarisi ile temirhan kalesinde kuşatılmıştı.Temirhan Şûraya hücum edilirse zayiatları hesâb eden Şeyh Şâmil, Düşmanın maksadını Allahü teâlânın izniyle evvelden keşfetti kahraman İmâm Hâcı Murâd’a yardım gönderdi. Naibleri Nûr Muhammed ve Abdürrahmân düşmana taarruza gönderdi. kış başlamıştı*Aralık ayında General Gurko, Şeyh Şâmil’in üzerine onbeşbin kişilik bir kuvvet ve oniki topla, Ziran kalesine Yarbay Passek’i kurtarmaya yürüdü. General Gurko’ya gelebilecek bir taarruza karşı General Fraytag sekiz top ve mühim bir kuvvetle geliyordu.Şeyh Şâmil, İdrîs Hacı ile Hacı Murâd’a kaleden çıkmalarına yol açın. Bütün birliklerine hücum edin emrini verdi. *Hacı Murâd, süvarilerini kale önünden çekip, rus yolunu açtı. General Gurko rusların imdâdına geldi rus yarbay Passek, İrganay istikâmetinde yola çıktı. hiçbir engele rastlanmadı, Hacı Murâd hücuma geçti rus artçı kuvvetlerini kılıçtan geçirdi başaarılı baskını dehşetle seyreden Passek Bozgun hâlinde kaçtı askerleri zayi oldu.
*kış bastırmış, şiddetli kar yağışları ve fırtınalar başlamıştı.rus General Gurko, ordunun hareket kabiliyetini kaybetmişti Hiçbir iş beceremedi Temirhan Şûra’ya perişan bir hâlde döndü Yirmi topu ve yirmibin askeri ile dönüşe geçen ordu, Şeyh Şâmilin çok az bir kuvveti ile Temirhan Şûra’ya kadar kovalamış, yıldırım sür’atiyle şeyh şamil yetiştiği yerde kılıçlarıyla ruslara pekçok zayiat verdirmişdi.*Şeyh Şâmil’ gibi bir kahramana harp târihinde ender rastlanırdı o kazandığı zafer ile, Avaristan düşmandan temizledi. Rus mevkiileri zapt edildi. İki bin Rus askeri esîr alındı , binlercesi öldürüldü. yenilmez sanılan Rus orduları îmân gücü ile perişan edildi *Rus kaynakları 1843 deki kafkas harpleri hakkında şöyle demektedir:Şâmil, Avaristan’da taş üstünde taş bırakmadı. Unsokul, Balakan Ahalçi, Gergebil, Gimri gibi en önemli üslerimizi, ele geçirip tahrib etti. Rusya’ya çok pahalıya mal olan Avaristan muharebelerindeki müthiş masrafları, verdiğimiz korkunç insan ve malzeme zayiatını hesâb edecek olursak, bu savaşın Kafkasya savaşlarınıın en kanlı ve zararlısıdır*savaşlarda Kafkas müslümanlarının ma’neviyâtı yükseldi. Ruslara müthiş bir direniş başladı. Şeyh Şâmil’e güven çoğaldı. Canla başla yardım edildi savaş, Çar Nikola’nın gurûrunu kırdı onu alt üst etti. Napolyon’a galip gelen Rus generaller büyük bir kuvvet ile Avaristan’a saldırdıkları hâlde, Şeyh Şâmil’in bir avuç ordusu karşısında tutunamadı felce uğradı ve ağır zayiatlar verdiler
murataltug1985
01-19-2018, 08:30
EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR
ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ
ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*
Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım
Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
murataltug1985
01-19-2018, 08:30
KAYNAK EHLİ SÜNNET BÜYÜKLERİ
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI DAĞISTAN ASLANI
*Rus çarı nicola Şeyh Şâmil’in karşısına Genaral Vorontsof’u çıkardı.Kafkas Orduları Başkumandanlığına getirdi ordularım ve Hazînelerim Kafkasya için ardına kadar açıktır. sizden Şeyh Şâmil’i ölü veya diri ele geçirmenizi Dargodaki yuvasını çiğnemenizi istiyorum” dedi.
*General Vorontsof, Kafkasya’yı fethetmek için altmışbin kişiyle harekete geçti. Şeyh Şâmil’in askeri çok azdı ruslar tüm cephânelerini, İmâm Şâmil’in sahte ve boş siperlerine atarak bitirdi. muharebeye girmeden cephânesiz kaldı.asker ve yiyeceğini, Şeyh Şâmil’in baskınlarında kaybetti. Dargo’da, Îsâyurt’da mağlup oldular Şeyh Şâmil’in iki aylık maharetli ve kanlı baskınlarında rus askerler ve üç general öldürüldü*Şeyh Şâmil rusları dize getirdi. Dargo Avaristan Çeçenistan ve Kafkasya’yı çiğnemek Şeyh Şâmil’i yakalayıp Çar’ına zafer armağanı vermek için yola çıkan kibirli rus General Vorontsof, müthiş bir hezimete uğradı Koskoca Rus İmparatorluğu bir tek adamın bir avuç insanla nasıl mücâdele ettiğini ve her defasında nasıl saldırdığını havsalama sığdıramıyorum” demekten kendini alamamıştır.
*General Vorontsofun Çar Nikolanın moralini yıkmamak için prenslikle mükâfatlandırdı.
Ruslar, Şeyh Şâmil’i ele geçirememedi hınç ile, köylere baskınlar yaptılar, müdafaasız köylülere işkence ederek korkuttular köylüler çok tehlikeli bir karar aldılar. kanlarının son damlasına kadar Şeyh Şâmil’e yardım edecekler din ve vatan için, Ruslarla harpe yemîn ettikleri hâlde, ruslarla anlaşma yapma, kararı aldılar*Kafkaslar aldıkları kararı Şeyh Şamil’e bildirmeliydiler ancak cesaret edemiyorlardı korkunç kararı gönül rızâsı ile kimse bildirmedi. kura çekildi iki kişi, Şamil’e durumu bildirecekti Nihâyet İmâm’ın annesine gidildi.İmâm Şâmil, annesini ikiletmez Ona aşırı saygısı vardı
Şâmil; gazâya hazırlanıyor, Rus katliamlarını işkenceleri, ve zulümleri anlatıyor, harpten yüz çevirip Ruslara gönül vermenin günah olduğunu Dînini yaşamak ve vatan korumanın en büyük ibâdet olduğunu, bu uğurda şehîd olanların Cennetteki en yüksek derecelere sahip olacağını anlatıyordu.
*İmam şamil efendimiz ve Eshâbın rahat yüzü görmediklerini, İslâmı yaymak için dolaştıklarını, çok az bir kuvvetle düşman sürülerine galip geldiklerini anlatıyordu. Halk dinliyor, o Allahü teâlânın düşmanı Ruslara karşı nefret artıyordu. annesi, Şâmil’i çağırdı. Annesinin arzusu şamil için bir emirdi imamın heybetli anası oğluna; “Evlâdım! Uzak Çeçen köylerinde Rus işkenceleri ve öldürülen yiğitleri öğrendim. Kendilerini müdâfaa edemeyen köylüleri boş yere kırdırmasan Ruslarla antlaşsan olmaz mı?” deyiverdi. *kahraman İmâm, beyninden vurulmuştu Şeyh Şâmil, vatanın selâmeti için Ruslarla kanının son damlasına kadar mücâdeleye karar vermiş insanlar ve incitilmesi büyük günahlar olan ana gibi iki müthiş ateş arasında kaldı.İslâm düşmanı Ruslarla mücâdele etmişti. yara almadık yeri kalmamıştı cihat uğurunda; eşi, hemşiresi, oğlu, amcası ve binlerce müslüman Türk şehîd olmamış mıydı? düşmanla anlaşanlar için kânunlar konulmuş, şiddetli cezalar verileceği bildirilmişti.
murataltug1985
01-19-2018, 08:31
KAYNAK EHLİ SÜNNET BÜYÜKLERİ
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI DAĞISTAN ASLANI
*Şeyh Şâmil’in annesinin rengi gül gibi soldu sanki kalbine bir hançer saplanmıştı oğluna yaptığı tekliften pişman oldu Dilim tutulsaydı oğluma teslimi teklif etmeseydim dedi Müslümanlar kâfirlere boyun eğmeyecektir Elbette oğlum bunu kabûl etmeyecektir. Yâ Rabbî! oğluma yardım eyle, beni affettiklerinin arasına al” dedi. kimsenin yüzüne bakamadan evine girdi. *İmâm Şâmil güç durumda allaha sığınıp namaza durur, yemeden içmeden o Allahü teâlâya duâ eder yalvarırdı. mescidde halvete çekilir gözyaşlarıyla namaza dururdu, Kur’ân-ı kerîm okuyup Allahü teâlânın sevgili kullarından, başta hocası Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî ve diğer büyüklerden yardım dilerdi. Onların vesilesiylr cenâb-ı Hakka niyazlarda bulunurdu.*İmâm şamilin korktuğu müslümanların kalbindeki düşmanla mücâdele azminin kaybedimesi, îmânın sarsılması idi. Halkın Ruslarla anlaşması demek, esâreti kabûl edip, İslâmın emirlerini yapamamak, yasaklardan kaçınamamak, i’tikâdın bozulması demekti. Din ve vatan için, bir değil binlerce ana, oğul feda olmalıydı.
*Şeyh Şâmil, günlerce Allahü teâlâya yalvardı, nefisi ile savaştı Sabırla halkının huzûruna çıktı. “Muhterem anam cezasını çekecektir!...” emrini bildirdi. Yaralı ana, adâlet dîvânına geldi. Halk nefes almadan bekliyordu.çünkü Mahkûm olan Kafkasyanın en büyüğü Şeyh Şâmil’in anasıydı. üzüntüsü ile rengi solan anne yürekleri parçalayan bir sesle; “Oğlum Allahü teâlânın emrinden kıl ucu kadar ayrılırsan, sütümü helâl etmem cezayı kabûl ediyor, adâletten zerre şaşmamanı istiyorum” dedi. *Herkes İmâm’ın kararını bekliyordu. Ana Yâ Rabbî Oğlum, merhamet duygusuyla doğrudan ayrılmasın” diye duâ ediyordu. Şeyh Şâmil in emri Yüz sopaydı ana, acaba bu cezaya dayanabilecek miydi generallere diz çöktüren İmâm’ın, anasının yanına diz çöktü ellerini öptü Dargolular’a şöyle seslendi “Anamın başkalasına şefaat etmekden başka hatâsı yoktur. hatâsını ızdıraplarla ödemiştir. cezayı oğlu çekecektir” buyurdu*Şamilin kararıyla herkes dona kaldı. İmâm hiçbir kararından dönmemişti. Anasının yiyeceği sopaya varis olmuştu belden üst tarafını soyundu Emri yerine getirmekte tereddüt edenlere yazıklar olsun.Bütün gücünüzle vurmanızı emrediyorum” diyerek sırtını döndü.
*Vazifeliler ilk sopayı vurdu herkesin gözleri yuvalarından fırlamıştı bağırmamak için kendilerini güç zaptediyorlardı. Her sopa İmâm’ın mübârek vücûdunda derin izler meydana geliyordu, sopa yerlerinden kan fışkırıyordu. Şeyh Şâmil dimdik duruyor, inlemiyor sakınmıyordu. rûhu yükselip, vilâyet makamlarında üstün derecelere kavuşuyordu. *Herkes şeyh şamilin nâibleri ileri atılarak şamile atılacak sopanın kendilerine vurulmasını istediler , Şeyh Şâmilden korkup geri çekildiler şeyhe yüz sopa vuruldu. Şâmil vücûdundaki kanlara bakarak, Allahü teâlânın sabır ve şükür secdesine kapandı. ellerini açtı ve Rus zulmünden müslümanların kurtulması için Hakka duâ etti. Halk ibretle ve gözyaşlarıyla izliyor, Allahü teâlânın adâletli mübârek bir zâtı İmâm yaptığına şükrediyorlardı. halk şahlanmış, Rus tehlikesini anlamıştı. Ruslarla mücâdelenin din ve vatan borcu olduğuna inanmışlardı.*Şeyh Şâmil, anasının cezalanmasına sebep olanları iki elçi geldi. Halk, onları linç etmek istiyor, edebe aykırı hareketten çekiniyorlardı. İmâm Köylerinize dönün Sizi gönderenlere anlatın Dînimizi yıkmak isteyen İslâm düşmanlarına verilecek cevâb budur” buyurdu.
murataltug1985
01-19-2018, 08:31
KAYNAK EHLİ SÜNNET BÜYÜKLERİ
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI DAĞISTAN ASLANI
*Şeyh Şâmil, Kafkasya’ya musallat olan Rus ordularına baskınlar yaptı, akınlar düzenledi. memleketinden çıkarmak için geceli gündüzlü çalıştı. Çar Nikola’yı can evinden vuruyor, hiç beklenmedik yerlere saldırıyor Hiçbir yardım görmeden, tam yirmibeş sene Ruslarla mücâdele ederek vatanını savunuyordu*Rus çarı Aleksandr başa geçtikten sonra, Şeyh Şâmili hâlledip Kafkasya’yı feth etmek için, Prens Baryatinski kumandanlığında beş ordu hazırlattı. Şeyh Şâmil’in karargâhını, ikinci Lezgi, üçüncü Hazer Denizi ve Çerkezistan’ı hedef aldı. Şâmil idi. beş ordu ile hücum edecekdi. *birinci rus ordusunu rus Başkumandan Prens Baryatinski idâre ediyordu. ellibine yakın seçme asker ve elli civârında top vardı Şeyh Şâmil beşbin süvârisiyle Ruslarla çarpışdı. Uzun ve kanlı çarpışmalarda Şeyh Şâmil, Gunip dağında beşyüz fedaisi ile birbuçuk ay koskoca ordu ile savaştı. barut ve yiyecek kalmadı. yiğit askerlerinden dörtyüz mücahit şehîd olmuştu. *Kafkas mücahitleri Yiyecek yerine karınlarına taş bağlamış düşmanla mücâdele ediyordu Başkomutan Baryatinski, Şeyh Şâmil’i canlı istiyordu. Şâmil’e beyaz bayrak gönderildi teslim olmasını istediler .Şâmil’in çocukları ve askerleri Şâmil’in de şehîd olacağını Kafkas Türklerinin başsız kalacağını düşündüler. teslim olurlarsa, , Allahü teâlânın imkânlarıyla tekrar hareket edebileceklerini Şeyh Şâmil’e bildirdiler.
*Şeyh Şâmil, dîn ve vatan için canını severek vermeğe hazırdı. Fakat, müslümanlara yardım etmek sağ kalmakla mümkündü.elçilerle anlaşıldı anlaşmada “Türklerin dinine karışılmıyacak, asker alınmayacak, vergi toplanmıyacak, Türkler iç işlerinde serbest olup, idârecilerini seçecekler. Şeyh Şâmil, ve çevresindekiler silâhları alınmadan Türkiye’ye gidebileceklerdi.”*1859 da ruslar ve imam şamil anlaştı silâhlar sustu. generaller ve Rus askerleri, yirmibeş senedir koskoca Rus ordusunu perişan eden, akla sığmayan menkıbeler sahibi kahraman Şâmil’i yakınen görmek istiyordu. Şeyh Başkomutan Baryatinski’nin çadırına gitti. Baryatinski, anlaşmadan dönmüş şamili esir almıştı şamil ve ailesi Çar Aleksandr’ın esîriydi, Sözünden dönen alçak Ruslara karşı yapılacak birşey yoktu.*Altmış dört yaşındaki Şeyh Şâmil ve oğulları Gâzî Muhammed, Muhammed Şefi ve ailesi esir edilip Moskova’ya gönderildi. Rus Çar’ı, Şeyh Şâmil’e hürmet gösterdi ve Kalugada emrine büyük bir konak verdi. Şeyh Şâmil Kaluga’da on sene kaldı kitaplarda teselli buldu. yaşlanmış, esâret hayatında çökmüştü Rus Çar’ına Hacca gitmek istediğini bildirdi. Rus Çar’ı oğullarını rehin aldı Şâmil, 1870 de İstanbul’a gitti.
*İstanbullular heyecanla İmâm şamili beklediler. Sultan Abdülazîz tüm hazırlıklarıyla Ruslara kan kusturan İmâm Şâmil hazretlerini bekliyordu . Kafkasya’da, İslâmı yok etmeğe çalışan Ruslara amansız mücadelesini iftihar gözyaşlarıyla ta’kib eden müslüman Türk milleti, Şeyh Şâmil’e hayran idi. Onun İstanbul’a geldiği gün, yer yerinden oynamıştı*Rus vapuru Dolmabahçe Sarayına demirlediğinde, Sultan Abdülazîz’in kayıkları, İmâm Şâmili saraya getirdiler Abdülazîz Hân, onu sarayda hürmetle karşıladı “Babam kabrinden kalksaydı ancak bu kadar sevinebilirdim” diyerek, çok iltifâtlarda bulundu.Sarayda Sultan Abdülazîz,” şeyh şamile her türlü emrine hazır olduğunu bildirdi. Şâmil; “Pâdişâhım Hayâtımın son günlerini aşkıyla yandığım Peygamberimin huzûr-unda geçirmek istiyorum. dedi. *Abdüllaziz han Rus sefirini saraya çağırttı. Rus Çar’ı Aleksandr kabûl edip, Şeyh Şâmil’in Rusya’ya dönmemesini bildirdi. Şâmil, İstanbul’da kaldı. Sultan Abdülazîz’in ve isranbulun misâfirperverliğine hayran oldu. Hicaz’a gitmek istedi Abdülazîz Hân onun için en mükemmel vapurunu hazırladı
murataltug1985
01-19-2018, 08:32
KAYNAK EHLİ SÜNNET BÜYÜKLERİ
ŞEYH ŞAMİL KAFKAS KARTALI DAĞISTAN ASLANI
*halk görülmemiş bir heyecanla Şeyh Şâmil’i karşılıyor, onun duâsı için yarışıyordu Mısırda Hidiv İsmâil Paşa, ona lâyık bir karşılama yaptı Cezayir’i Fransızlardan kurtarmak isteyen büyük âlim ve mücâhid gâzî, Abdülkâdir Efendiyle birlikte kaldılar İki kahraman âlimin sohbetleriyle Kâhire bahtiyarlığa kavuştu Peygamber ve Kâ’be hasretiyle yanan Şâmil’i Mekke emîri Şerîf Abdullah da, çok seviyordu onu büyük bir i’tibarla karşıladı. Hicaz’da, kahraman şamili görmek için herkes, can atıyordu.*Şeyh Şâmil, büyük bir i’tinâ ve titizlikle haccını yaptı sünnet-i yaymak için uğraştığı, Peygamber iki cihanın efendisi aleyhisselâmın huzûr-u şerîflerine gitmek için, nurlu Medîne yollarına düştü. Her an efendisine yaklaşıyor, içindeki fırtınalar şiddetleniyordu. Medîne-i münevvere göründüğünde heyecanlanan Şâmil, toprağa kapandı hocası Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî hazretlerinin şiirini terennüm etmeye başladı.
*Server-i âlem sana âşık olup da, yanarım!
Her nerede olsam o güzel cemâlin ararım.
Kabe tahtının sultânı sen, ben bir hiçim.
Misâfirinim dememi saygısızlık sayarım.
Herşey cihanda, senin şerefine yaratıldı,
Rahmetin bana da yağsa, o ân olur baharım.
Acıyıp bakınca, ölü kalbler dirilttin,
Sonsuz merhametine sığınıp, kapın çaldım.
*İyilik kaynağısın dermanlar deryâsısın!
Bir damla lütfet bana, derde devasız kaldım.
Herkes gelir Mekke’ye, Kâ’be, Safa, Merve’ye,
senin için, dağlar tepeler aştım.
Se’âdet tâcı giydirildi, rü’yâda başıma,
Ayağın toprağı serpildi yüzüme sanarım.
Ey Câmî hazretleri, sevgilimin bülbülü!
Şiirlerin arasından, şu beyti seçtim aldım:
“Dili aşağı sarkık, uyuz köpekler gibi,
Bir damlacık umarak, ihsân deryana vardım.”
*Ey günahlılar sığınağı, sana sığınmağa geldim!
Çok kabahatler işledim, sana yalvarmağa geldim!
Doğru yolu aydınlatan, ışık kaynağına geldim.
Uygun olur mu söylemek, canımı fedaya geldim.
Kalb yarama deva için, kapını çalmağa geldim.
Basmakla şeref verdiğin, toprağı öpmeğe geldim.
yükden ve siyâhlıkdan kurtulmağa geldim.
yüzüm gibi kara, amel defterimle geldim.
Kapına yüz sürebilsem, ey canımdan aziz cânân
*aleyhisselâma aşkından ve O’na kavuşmak heyecanıyla gözünden sel gibi gözyaşı akan Şeyh Şâmil, Resûlullahın huzûr-u na geldi. Medîne muhâfızları Hâfızlar, seyyidler, dünyânın dört bucağından gelmişti hacılar, şamili heyecanla ta’kib ediyordu. Efendimizin Kabr-i saadetlerinde Resülullah sevgisiyle Essalât-ü vesselâm-ü aleyke yâ Resûlallah! Essalât-ü vesselâm-ü aleyke yâ Habîballah! Essalât-ü vesselâm-ü aleyke yâ Seyyid-el evveline vel-âhirîn!” diyerek selâm verdiler
*Şeyh şamil medinede Resûlullahın selâmı ile şereflendi. uzun müddet duâ edip gözyaşı döktü hasretini giderdi, gönlündeki fırtınaları dindirdi.
Şâmil, Medîne de hastalandı.insanlarla vedâlaştı. Sultan Abdülazîz’e, Rus Çarı’ndaki çocuklarının kurtarılmasını, vazîfe bildirdi Kur’ân-ı kerîm tilâvetleriyle 1871 de Zilka’de ayının yirmibeşinci gününde Kelime-i şehâdet söyleyerek vefât edip, sevdiklerine kavuştu. Cennet-ül-Bakî’ kabristanlığına defnedildi.
murataltug1985
01-19-2018, 08:32
Kaynak habertürk.com
bedüzzamanın atatürke mektubu
*Bediüzzaman, mektubu Meclis ziyaretinden kısa süre sonra, 23 Kasım 1922’de yazmıştır Atatürk’e Napolyon gibi fıransız kahramanları değil Selahaddin-i Eyyubi gibi İslam kahramanlarını örnek alması söylemiştir Nursi, Sizin başarınızı takdir eder ve sizi destekler diye devam eder mektubun varlığı tartışmalıdır Bediüzzaman’ın Atatürk’e yazdığı ilk ve son mektuptur. İlk defa Habertürk’ün ulaşmıştır*Bediüzzaman’ın “Duacınız Said-i Kürdi” imzasıyla 23 Kasım 1922’de Atatürk’e yazdığı, Cumhurbaşkanlığı arşivindeki mektubuna Çok mühim bir mektup” notu düşmüştür mektubun Türkçesi ile sadeleştirilmiş hali.şöyledir*Şüphesiz namaz belli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır.(Nisa Suresi , 103) İslâm âleminin kahramanı Paşa Hazretleri’ne Ey şanlı Gazi, şahsiyetiniz ordunun ve yüce Meclis’in manevi kişiliğini temsil ediyor. kişilerin kusuru, manevi kişiliğine geçer. kişileri ve temsilcileri doğruya teşvik etmek, en önemli görevinizdir. İki cihanda mutluluk ve başarılarınızı can-ı gönülden dileyen bu fakirin, sözünü, tavsiyesini nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.
*Allah’ın verdiği olağanüstü başarılar, teşekkür ister nimetler şükür görmezse gider. Madem Allah’ın yardımıyla Kuran’ı düşman saldırılarından kurtardınız, Kuran’ı ve kesin emri namaz” gibi farzları yerine getirmeniz gerekir. namazın feyzi ilmi, bolluğu, hazzı şahane işleriniz için sürekli üstünüzde olsun *İslam dünyasını mutlu ettiniz, sevgilerini ve yakın ilgilerini kazandınız. ilgi, alaka ve sevginin devamlılığı, İslam ile olur. Müslümanlar, İslamiyet adına sizi severler. İslami yaşayın ahretinizi güçlendirin ve İslamiyet’e bağlılığınızı ortaya koyun*yüce şahsiyetiniz ve silah arkadaşlarınız olan kahramanlar Allah dostları olan gazi ve şehitlere komutanlık ettiniz. Kuran’ın emirlerini uygulamak ve uygulatmakla nurlu gruba önder olmak sizin gibi yardıma mazhar olanlara layıktır. Aksi takdirde burada kumandanken orada neferden yardım dilenirsiniz. Bu basit, boş dünya şan ve şerefiyle, madde değildir ki sizin gibi yüce karakterli insanları islam tatmin etsin gerçek amacınız kuraan olsun.
*millet Müslümanlar, ve cemaat namazsız kalsa, sapkın günahkâr olsa başındakini dini bütün görmek ister. Şarkdaki memurlara ilk önce sorulan şudur namaz kılıyor mu Namaz kılan memura güvenirler, kılmayan memur suçludur. Bir zamanlar “Beytüşşebap” aşiretlerinde isyan vardı. Dediler ki: “Kaymakam namaz kılmıyordu, rakı içiyordu. Öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?” diyenler de namazsız, ve eşkıya idiler.*Peygamberlerin çoğunluğu Doğu’dan, âlimlerin ise Batı’dan çıkması, ezeli bir kaderdir. Doğu’yu ayağa kaldıracak din ve kalptir, akıl ve felsefe değildir. Doğu’yu uyandırdınız, hak ettiği yere getirdiniz, tabiatına uygun davranınız. Aksi halde emeğiniz boşa gider başarılarınız yüzeysel kalır.*İslamiyet düşmanı melun ingilizler dine olan duyarsızlığımızdan istifade etti Yunan kadar İslam’a zarar verdi ihmalimizden faydalandı iç düşmanlarımızdır. İslamiyet’in faydası ve milletin güvenliği için İttihatçılar gayretli ve istikrarlı ve fedakâr olmuşlar İslam’ın uyanışına sebep olmuşlar ancak dinde kısmen laubalilik göstermişler ve millet onlardan nefret etmiş ittihatçıları değersiz görmüşlerdir. Dışarıdaki Müslümanlar İttihatçıların dini tahriplerini görmedikleri için hürmet gösterdiler gösteriyorlar.
murataltug1985
01-19-2018, 08:33
Kaynak habertürk.com
bedüzzamanın atatürke mektubu
*Küfür âlemi medeniyeti felsefesi ve misyonerleriyle islama saldırdı İslama galip sapkınlar İslam’a zarar vermek istedi İslamiyet direncini ve sağlamlığını sünnetini birliktelikle korudu sizin gibi yüce bir kahramanı İslam’ın koruyucusu ve savunucusu buldu laubali bir şekilde pis Avrupa medeniyeti gönlünüzde yer tutamaz. İslâm âleminde devrim yapmak, ancak İslamiyete teslimiyetle olur Aksi olamaz olmamıştır. Olsada sönüp gitmiştir.*Dini zayıflatan alçak Avrupa medeniyeti yırtılmaya yüz tuttu Kuran medeniyetinin ortaya çıkma vakti geldi lakayt ve ihmalkâr bir iş yapılamaz”; olumsuz ve yıkıma maruz kalan İslam muhtaç değildir. Napolyon’a değil Selahaddin-i Eyyubi gibi İslâm kahramanlarına tabi olmanız gerekir.*Sizin başarınızı ve hizmetinizi takdir eden ve sizi sevenler inananlardır halk tabakasıdır ki, bunlar Müslüman’dır Sizi sever, takdir eder, hizmetlerini size sunarlar Kuran’ın emirlerini uygulayın ona bağlanın bu İslam’ın yararınadır İslamiyet’ten soyutlanmış bedbaht, milliyetsiz Avrupa düşkünü, Batı taklitçilerini Müslüman halka tercih etmek İslam aykırıdır
*24 saatten bir saati işgal eden namaz gibi bir dini zorunlulukta yüzde 99 kurtuluş vardır. gaflette tembellikte zarar vardır. farzların terkinde doksan dokuz zarar vardır. Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve farzların terkine ne bahane olabilir? Onur ve haysiyet buna nasıl izin verir? Mücahit grubun ve yüce Meclis’in hal ve hareketleri halka örnektir Kusurlarını millet taklit edecektir ya Allah’ın hukuku tüm kulların haklarını kapsıyor.*delilleri dinlemeyen ve nefsin safsatalarını şeytanın vesveselerini kabul eden adamlarla hakiki ve ciddi bir iş görülmez. büyük inkılabın taşları sağlam olmalıdır düşmanlarınız, sapkınlıklarınız hasımlarınız, İslâm’ı tahrip ediyor mecburi göreviniz İslam’ı yaşatmak ve korumaktır. İslam’ı hafife almak, milletin zayıflığını gösterir, zayıflık düşmanı durdurmaz, cesaretlendirir.
Hasbunallahu ve ni’me’lvekîl, ni’me’l-mevlâ ve ni’me’nnasîr“Allah bize yeter. O ne güzel vekildir (Al-i İmran Suresi, 173). O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır (Enfal Suresi, 40).”
23 Kasım 1922 Duacınız Said-i Kürdi Meclis Riyaseti 5/3218 Evraka 2/12/338 Hıfzı
murataltug1985
01-19-2018, 08:33
Kaynak risaleajans.com
Bediüzzaman'ın II. Abdülhamid hana Mektubu
*Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, resmi sayfasından Bediüzzaman Said Nursi'nin II. Abdülhamid'e gönderdiği mektubu paylaştı. Bediüzzaman’ın İstanbul’a gelişi Kasım 1907’dir. 30 Mayıs’da Van Valiliğinde soruşturma açılmıştır Şark Gazetesi’nde istibdad devrinde Mabeyn’e mektup yazmışdır. yazıyı aynen yayınlamak istiyorum.mektupta bugün için de tesbitler vardır
KÜRDLER NEYE MUHTAÇDIR?*Osmanlı Milletinde önemli bir unsur olan Kürt halkının durumu hükumetçe bilinmektedir eğitim ve bilim konularında bazı isteklerimin arz ederim
*medeniyet asrında diğer kardeşleri gibi Kürdlerin de aynı seviyeye ulaşmaları için Hükumeti’n Kürd kasaba ve köylerinde okullar açtığı görülmektedir ancak bunlardan sadece Türkçe bilenler istifade etmektedir.Dil bilmeyenler, sadece medreseleri kaynak görmekte öğretmenler mahalli dili bilmemeleri sebebiyle eğitimden mahrum kalmaktadır*Bu keşmekeşte ve Avrupalıların uğursuz gayeleri davet edilmektedir. ahali vahşi ve ilkelliği taklid etmekte vehim ve şüphelerin etkisine kapılmaktadır Kürdlerin gerisinde kalanlar onlardan istifade etmektedir. gelecekte müthiş bir darbe hazırlandığını basiret sahipleri tahmin etmektedir
**teşvik için biri Beytüşşebab’da, Mutki ve Sasonda Van’da Medrese adı altında dini ve fen bilimlerinin okutulacağı Dar’üt-Ta’lim açılmalı ve masrafarı hükumetçe karşılanmalıdır. medreselerin ihyası Kürtlerin ihyasıdır. Böylece düşmanlar bertaraf edilecek bölge devlete büyük bir kuvvet teşkil edecek ve hizmet edecektir
murataltug1985
01-19-2018, 08:33
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
PÎR SULTAN ABDAL XVI. yüzyıl halk şairi.
*XVI. yüzyılda Sivas’ın Yıldızeli Banaz köyünde doğdu O ruh girdi bana Haydar dost dedi / Yaradandan nasîbini istedi” mısralarından asıl adının Haydar olduğu anlaşılmaktadır. soyunun Horasan’ın Hoy kasabasından geldiği, “Benim aslım Horasan’dan Hoy’dandır” mısralarıyla belirtilir. Ataları Horasan’dan Hoy’a, ve Sivas’a göç etmiştir. Şiirlerinde Pîr Sultan mahlasını kullanmışsa da Pîr Sultan Abdal diye tanınmıştır.
*Pîr Sultan Abdal koyun çobanlığı yaparken rüyasında elinde bâde, ve elma olan nur yüzlü bir ihtiyar görür, bâdeyi saygıyla içer, ihtiyarın elinde bir ben farkeder ve onun Hacı Bektâş olduğunu anlar. Hacı Bektaş ona “Pîr Sultan” mahlasını verir, şöhretinin her tarafa yayılmasını, sazının üstüne saz, sözünün üstüne söz gelmemesini dileyip kaybolur. Şair, “Pîr elinden bâde içtim / Doğdum elinize düştüm / Ak cenneti gördüm geçtim / Hünkâr Hacı Bektaş Velî” dörtlüğünde rüyayı dile getirmiştir. Pîr Sultan Abdal halk şairleri gibi rüyada bâde içip“bâdeli âşık” olmuştur.
*Gittikçe tanınmaya başlayan Pîr Sultan Şahkulu’nun Anadolu’daki Safevî-Şiî propagandasını benimser. Osmanlı Devleti’nin Kızılbaş-Râfizîlere sert önlemler aldığı dönemde düşünce ve inançlarını yayar , Alevî inanışına göre Sivas Valisi Deli Hızır Paşa’nın emriyle Banaz’dan Sivas Paşa Kalesi’ne hapsedilir. *Hızır Paşa, Pîr Sultan’ı Toprakkale’ye nakleder ve Osmanlı sarayına bildirir. Saraydan gelen emirle Sanayi Çarşısında Kesimevi’nin bulunduğu Surdibi’nde idam edilir. İdam edildiği yer Darağacı diye anılır. Mezarı mal pazarı olarak kullanılan alandadır. 1590 yılında Kanûnî Sultan Süleyman döneminde asılmıştır*Pir sultan Ca‘ferî-Alevî görüşlerine sahiptir Çeke sancağı götüre Şah İstanbul’a otura dörtlüğünden de anlaşıldığı gibi İran şahının İstanbul’a hâkim olmasını istemektedir bu çabaları onun idamına sebep olmuştur.
murataltug1985
01-19-2018, 08:34
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
PÎR SULTAN ABDAL XVI. yüzyıl halk şairi.
Hacı Bektâş-ı Velî, Seyyid Ali Sultan’ı saygıyla anıp Ca‘ferî olduğunu İmam Ca‘fer mezhebine uyarız Şeriat göğe çekildi Âlem zulm ile yıkıldı Kur’an’ın kilidi İhlâs-ı şerif, hac ve namaz Kâbe’nin yapısı binâ yapısı Îman etse âsilerin hepisi Beş vakit okunur Âyetü’l-kürsî” dizeleriyle imam cafere bağlılığını ifade eden Pîr Sultan şiirlerinde genellikle Hz. Peygamber, Ali, Hasan ve Hüseyin, on iki imam muhabbetini işlemiştir. *Kırmızı giymekle övünen Eğnimize biz kırmızı giyeriz Hâlimizce mâna duyarız demiştir öldürülse bile inançlarından vazgeçmeyeceğini söyleyen pirsultan bunu dizelerinde şöyle dile getirmiştir Kadılar müftüler fetvâ yazsa İşte kement işte boynum İşte hançer işte kellem keserse Dönen dönsün ben dönmezem pîrimden demiş Hz. Ömer’le hz Osman’ın kitapta yeri olmadığını Kur’an’da okunan Ali değil mi diyerek Sünnî görüşe karşı çıkmıştır
*Ölüm, aşk, dostluk, ayrılık, özlem ve haksızlıkları içeren şiirleri vardır, edebî yönü değil Halk şiirini iyi bilen Pîr Sultan’ın şiirlerinde saz şairlerinin nazım biçimi koşma önem vermiştir semâi nazımda güzel örnekler vermiştir. saz şairleri gibi yarım kafiyeyi tercih etmiş, bunu redif ses öğesini etkili kılmıştır.*Pir sultan Şiirlerini coşkuyla söylemiş ve halk konularına yer vermiştir, inançlarından tâviz vermemiş şiirlerinde konu bütünlüğünü korumuştur Pîr Sultan Anadolu Alevîleri’nin yedi büyük şairindendir şah Hatâî ve Kul Himmet’le en büyük üç şairden biridir. Pîrin en çok etkilendiği şair harai’dir; ikinci olarak Kaygusuz Abdaldan etkilenmiştir*Pîr Sultan şiirleri ilk defa Sadettin Nüzhet yayımlanmıştır 105 şiiri vardır Daha sonraki yıllarda şiirleri Abdallar’ın şiirleriyle karıştırılarak 400’ü aşmıştır. bunların 182’si Pîr Sultan’a aittir. Pîr Sultan adına vakıf, dernek ve cemevleri kurulmuştur. *Pîr Sultan Abdal’ın nefesleri Alevî-Kızılbaş Bektaşî âyîn-i cemlerinde okunagelmiştir. “Güzel âşık cevrimizi Çekemezsin demedim mi”; “Dağlar yâ Muhammed Ali çağırır” gibi nefesleri Sünnî tekkelerinde okunmuştur.
murataltug1985
01-20-2018, 09:15
EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR
ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ
ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*
Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım
Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
murataltug1985
01-20-2018, 09:15
Kaynak vikipedi Pir Sultan Abdal
*asıl adı*Haydar*olan,*16. yüzyıl,*Alevi-Türk halk şairi*ve*ozanıdır.sivas Banaz köyünde Pir Sultan*heykeli vardır Şair ve mutasavvıftır Yaşamının Sivas Yıldızeli*ilçesinin*Çırçır*bucağına bağlı*Banaz*köyünde geçmiştir.*Sultan Süleyman*ile İran Şahı*Tâhmasb*zamanında yaşamıştır İran şahının tahriki ile Osmanlı Devletine isyana katılmış ve İrana casusluk yaptığı gerekçesi ile Hızır Paşa tarafından Sivas'ta İdam edilerek öldürülmüştür*Pir Sultan Abdal'ın ölümünün, 1587-1590 yıllarında asılmışdır Pir Sultan şiirlerinde*Allah,*İslam hz ali Muhammed,**On İki İmam*ve*Ehl-i Beyt sevgisini işlemiş sosyal konulara yer vermiş sosyal uyarıları işlemiştir. Çoğu şiirini*nefestir Alevi*bir şairdir *Hak-Muhammed-Ali*motifini kullanmıştır.*Alevi gelenekleriyle ve dergâhda yetişmiştir.
*Pir sultan Aleviliğe ve tekke eğitimine çağırmıştır Medrese*öğrenimini*Erdebil'de görmüş Divan Edebiyatı'ndan etkilenmemiştir.Pir Sultan Alevilerce*Yedi Ulu Ozan'dan birisidir. Osmanlıya karşıttır Deyişlerinde eski*Türk kültürünü*ve Alevi inancını yansıtır. Ölümünün etkisiyle adına şiirler ve sözler oluşturulmuştur. Anadolu halk kültüründe efsaneleştirilmiştir sünniliğe hz ömer ve hz osmana*Pir sultan Kangı kitapta var o Ömer ile Osman Kur'an'da okunan*Ali*değil mi?" beytiyle* Ömer*ve*Osman'ın kitapta yeri olmadığını ve sünniliğe karşıt olduğunu ifade etmiştir.
Sivas'ın*Hafik*ilçesinde*Pir Sultandan feyiz alan Sivas Valisi olan*Hızır Paşa tarafından idam edilmiştir
murataltug1985
01-20-2018, 09:16
Kaynak tdv islam ansiklopedisi.info
İMADETTİN ZENGÎ, (عماد الدين زنكي)
*İmâdüddîn Zengîler’in kurucusu ve ilk hükümdarıdır 1087 de Halep’te dünyaya geldi. Babası Sabyu boyundan İl-Turgan oğlu Aksungur, Sultan Alparslan zamanında Selçuklu hizmetine girmişti. Aksungur, Sultan Melikşah’ın ölümüyle başlayan taht mücadelelerinde Tutuş’u terkedip Berkyaruk’un safına geçti. Tutuş tarafından öldürüldü. Babası öldüğünde on yedi yaşındaki tek oğlu İmâdüddin, Halep Kalesi’ndeydi Musul Emîri Kürboğa “kardeşimin oğlu” dediği İmâdüddin’i himayesine alıp Musul’a getirdi.*İmâdüddin eğitimini Musul’da sürdürdü. İlk savaşını Âmid kuşatmasında verdi. Emir Kürboğa’nın ölümüyle Musul -Cezîre (Cizre) hâkimi Çökürmüşe geçti. Çökürmüş Zengî’yi himayesine aldı. Onun halefleri Çavlı ve Mevdûd b. Altuntegin zamanında da ilgi gören İmâdüddin, Musul Valisi Mevdûd’un 1111 ve 1113 yıllarındaki Haçlılar’a karşı düzenlediği seferlere katıldı. Musulda Sultan Muhammed Tapar’ın oğlu Mesud ve atabeg Emîr Ayaba’nın hizmetine girdi. Musul Valisi Aksungur onu kendisi adına Vâsıt’a ve Basra’ya gönderdi Irak Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar 1124 te Vâsıt’ı ve Basra’yı ona iktâ etti.
*Abbâsî Halifesi Billâh, Selçuklu sultanlarına karşı savaştı. Sultan Sencer’in emriyle Bağdat’a girmek isteyen Irak Selçuklu sultanı hilâfet ordusunun direnişiyle karşılaştı. Bağdat’ı kuşatan Mahmûd Tapar, Zengî’nin yardımıyla şehre girdi. Zengî Vâsıt ile Basra’ya ilâveten Bağdat şahneliğine tayin edildi
*Sultan Mahmud, Musul ve diğer idaresindeki eyaletlerin valiliğine İmâdüddin Zengî’yi getirdi ve onu atabeg tayin etti. Zengî 19 Eylül 1127 de Musul’a geldi Musul Atabegliği Zengîlerin temelleri atıldı. Zengî Artuklu hâkimiyetindeki Cezîre Nusaybin, Sincar, Habur, Harran ve Halep’i ele geçirdi. Halep’e girince babasına hürmeten sevgiyle karşılandı Haziran 1128*Dımaşk Atabegi Tuğtegin, Haçlılar’la olan mücadelesinde Suriye’yi birleştirmek istiyordu; Haçlılar’a karşı savaş bu şekilde kazanılabilirdi. Zengî’nin yolun onunla kesişti Tuğtegin’in ölümüyle Zengî, Urfa Kontu Joscelin’le anlaştı Sultan Mahmud Zengî’ye “melikü’l-garb” unvanını verdi 1129*İmadettin Zengî Dımaşk Atabegi Böri’den Haçlılar’a karşı yardım istedi Böri, Hama valisi oğlu Sevinç’e kuvvetleriyle zengiye göndertti Ancak Zengî askerleriyle Halep’e gelen Sevinç’i hapse attırdı; böylece savunmasız bıraktığı Hama’yı ele geçirdi 24 Eylül 1130.
*Zengî, Antakya-Halep arasındaki Antakya Prinkepsliği’nin hâkimiyetindeki Esârib’i fethetti. Bu kale Halep ve yöresinin güvenliği bakımından çok önemli idi. Hârim’i kuşatan Zengî, Haçlılar’ın şiddetli direnişi ve Artuklu sınırındaki olaylar yüzünden kuşatmayı kaldırdı. Mardin-Nusaybindeki Serce’ye hücum etti. Dâvûd Sökmen in Timurtaş’ın 20.000 Türkmen askerini 4000 savaşçıyla mağlûp etti. Zengî Mardin’e bağlı Dârâ’yı zaptetti.*Abbasi Halifesi Billâh ile aralarında anlaşmazlık bulunan Hille Emîri Dübeys, Sarhadda atabeg Börinin kuvvetlerince yakalandı Halife Dübeys’in teslim edilmesini istiyordu. Ancak Zengî, Böri’ye 50.000 dinar ve oğlu ile kumandalarının serbest bırakılacağını söyledi. Böri dübeysi Zengîye teslim etti Dübeys Sultan Sencer’in emriyle serbest bırakıldı. *Sultan Mahmud’un ölümüyle 1131 de Irak Selçuklu tahtı mücadeleleri Halife Billâh’ın müdahaleleriyle şiddetlendi. Zengî’ Melik Alparslan adına hutbe okunması için abbasi halifesine başvurdu melikin yaşı küçüktü ve reddedildi. Sultan Mahmud’un yerine oğlu Dâvûd geçti. Muhammed Tapar kardeşi Selçuk Şah’a karşı Atabeg Zengî’yi kendi saflarında istiyordu. Zengî kabul etti Musul’dan yola çıktı. Atabeg Karaca ile yapılan savaşta Zengî yenildi.
murataltug1985
01-20-2018, 09:16
Kaynak tdv islam ansiklopedisi.info
İMADETTİN ZENGÎ, (عماد الدين زنكي)
*Sultan Sencer’in Rey’e gelmesiyle Mesud, halife ile kardeşi Selçuk Şah’a Sencer’e karşı birleşmeyi önerdi. yapılan anlaşmaya göre Mesud ırak selçuklu sultanı Selçuk Şah da onun veliahdı olacaktı, Irak abbasi halifesinin nâibi tarafından idare edilecekti Sultan Sencer’in adı hutbelerden çıkarıldı. Sultan Sencer, Zengî’den Bağdat’a yürümesini istedi. *halife, Zengî’yi etkisizleştirmek için Abbâsiye’de karargâh kurdu. Zengî halifeye hürmeten büyük bir kuvvete sahip olmasına rağmen Musul’a döndü. halife Musul’u kuşattı. Musul nâibi Nasîrüddin şehri başarıyla savundu Zengî hilâfet ordusunun ikmal yollarını kestii halife Bağdat’a dönmek zorunda kaldı. Zengî, Bağdat’a hediyeler gönderip halifeyle ilişkilerini düzeltmeye çalıştı
*Zengi Musul seferinde halifeyi destekleyenleri cezalandırmak istiyordu. Mardin Artuklu Beyi Timurtaş’la anlaştı Âmid yakınlarında Hasankeyf Emîri Dâvûd’u yenilgiye uğrattı 26 Nisan 1134 te Âmid’i kuşatıldı alınamadı. Halifeye yardım eden Emîr Humeydî’ye ait Akr ve Şûş kaleleri ele geçirildi. Âşib ve el-Cezîre’deki kalelerin hâkimi el-Hakkârî hediyeler gönderip eman diledi. *Sultan Sencer’in Irak Selçuklu tahtına tayin ettiği Sultan Tuğrul’un ölümüyle taht kavgaları alevlendi. Halife Müsterşid, Hemedan’da tahtındaki Mesudla Hemedan Dâymerc’deki savaşında mağlûp oldu esir düştü. Sultan Sencer’in emriyle savaş tazminatı ödedi serbest bırakıldi halife sultanın karargâhında Bâtınîlerce öldürüldü. *Ağustos 1135 te Humus’u kuşatan Musul’un yeni halife tarafından kuşatılmasıyla tekrar Musul’a döndü.Sultan Mesud yeni abbasi halifesi Billâh’tan savaş tazminatı istedi. Halife Bağdatta Mesud’a ittifak kurdu. Melik Alparslan adına hutbe okutacağı vaadiyle Zengî’nin desteğini sağladı. Ancak hutbeyi Dâvûd adına okutuldu Sultan Mesud, Haziran 1136 da Bağdat’ı kuşattı. Elli bir günlük kuşatmada halifenin ordusu dağıldı.Halife Billâh’ı yanına alarak Musul’a döndü.
*Sultan Sencer’in de onayı ile Halife Râşid azledilip Liemrillâh halife ilân edildi. Zengî abbasi Halifesi Râşide bağlı kaldı. Râşid-Billâh, Sultan Mesud’un kuvvetleri Musul’a ulaşmadan şehri terketti. Ancak İsfahan’da Bâtınîler tarafından. Zengî, Sultan Mesud adına hutbe okutarak Sencer’le olan anlaşmazlığa son verdi. Ve Humus üzerine yürüdü Mayıs 1137*Humusu alamayan Zengî, Haçlılar’ın elindeki Bârîn’i hedef aldı. Kudüs Kralı Fulk Zengî’nin baskınından güçlükle kurtarıldı Bârîn Zengî’ye emanla teslim oldu. Halep nâibi Savar, Kefertâbı ele geçirdi. Zengî, Dımaşk Atabegleri ile Artuklular’ın Haçlılar’a karşı mücadelesine ortak oldu Zengî, Dımaşk Atabegliği Börilere bağlı Humus’u kuşattı. imparator elçiliklerini iyi karşıladı emniyet içinde dönmelerini sağladı *İmparator Komnenos, Haçlılar’a vasallık yeminini hatırlatmak, Ermeniler’i itaat altına almak Zengî’yi bertaraf etmek için Antakya’yı kuşattı Çukurova’da Raimond ile anlaştı. Antakya imparatorluğa iade edilecek, Türkler’in elindeki Halep, Hama, Humus gibi şehirler zaptedilince Raimond’a bırakılacaktı. Zengî, Haçlılar’ı cezalandırmak için Sultan Mesud’dan yardım istedi düşmanın ilk hedefi Halep şehrini takviye etti. Haçlılar Halep’i üç gün kuşattıysa da alamadı 19 Nisan 1138
murataltug1985
01-20-2018, 09:17
Kaynak tdv islam ansiklopedisi.info
İMADETTİN ZENGÎ, (عماد الدين زنكي)
*Haçlılar Esâribi aldılar Şeyzer’e yürüyen Ioannes şehri kuşattı, Şeyzer hâkimi Ebü’l-Asâkir’in verdiği parayla ülkesine döndü. savaşlardaki düşmanlığa rağmen Artuklu Beyi Dâvûd ve Diyarbekir bölgesinden Türkmen kuvvetleri Zengî’ye büyük destek verdiler. Sultan Mesud’un gönderdiği 15.000 kişilik Selçuklu ordusu imparatoru bölgeden çıkarttılar*Zengî, Bizans ordusunun çekilmesiyle Dımaşk topraklarına girdi. Dımaşk hâkimi Atabeg Mahmud’un annesi Zümrüt Hatun’la evlenip Humus’u çeyiz olarak Musul’a bağladı kendi kızını Mahmud’la evlendirdi Mayıs 1138 Haçlılar’ın zaptettiği Kefertâb, Esârib ve Bizâa’yı aldı Ekim 1138 Dımaşk Atabegi Mahmud bir süre sonra kendi adamları tarafından öldürüldü.
*Zengî Dımaşk topraklarına girdi Karısı Zümrüt Hatun’un teşviki ve Dımaşk’tan gelen davetlerle harekete geçti. Ba‘lebekte teslim olanları öldürtmesiyle güveni sarsıldı. Dımaşk’ta ciddi bir direnişle karşılaştı ve geri çekildi Dımaşk Atabegi Muhammed’in ölümüyle Zengî’yi yeniden harekete geçdi. Vezir Üner 20.000 dinar ödemek ve Banyas’ı Zengî’den alıp Haçlılar’a vermek şartıyla Kudüs Kralı Fulk’tan yardım istedi
*Dımaşk-Haçlı müttefik orduları Banyas’ı ele geçirdi şehir Haçlılar’a terkedildi. Zengî, Dımaşk’tan Hama’ya çekildi 1139 da ele geçirilen Ba‘lebek şehri Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin babası Necmeddin Eyyûb’a iktâ edildi. Dımaşk’ı kuşatan Zengî gördüğü mukavemetle hutbenin kendi adına okunmasını istedi ve Musul’a döndü.*Zengî, Kıpçakoğlu Arslan Taş’ın elindeki Şehrizor’u topraklarına kattı Temmuz 1140 sonra Artuklu ve Haçlı anlaşmazlıklardan yararlanıp Musula yöneldi. Hasankeyf Emîri Dâvûd’a ait Behmerd’i aldı Mardin Beyi Timurtaş, Zengî’ye bağlılığını bildirdi zengi Hakkâriye ilerledi. Âşib Kalesi’ni yıktırdı kendi adına İmâdiye kalesini inşa ettirdi.
*Zengî’nin Musul nâibi Nasîrüddin Çakır Hezebânî Kürtleri’ndeki Bitlis ve Za‘ferân kalelerini fethetti. Van gölünün güneybatısındaki Hizan’ı, Âmid’e bağlı Mâden’i zapteden Zengî, Hasankeyf Artukluları’nı sıkıştırdı hasankeyf Zengî’ye karşı Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud ve Urfa Kontu Joscelin ile antlaştı. Zengî Habur Ergani, Çermük, Tulhum, Tel Mevzen, Tanza ve Siirt gibi yerleri hâkimiyeti altına aldı 1144
murataltug1985
01-20-2018, 09:17
Kaynak tdv islam ansiklopedisi.info
İMADETTİN ZENGÎ, (عماد الدين زنكي) urfanın fethi
*Zengî’nin asıl hedefi atabegliğin Halep ve Musul topraklarındaki Urfa Kontluğu idi.Artuklu arazisinde yoğun faaliyet içindeydi Irak Selçuklu Sultanı Mesud bazı Zengî’nin üzerine ordu sevketmeye karar verdi. savaşmak istemeyen Zengî büyük oğlu Seyfeddin Gazi’yi sultana rehin gönderdi, 100.000 dinar teklif etti. teklifi kabul eden sultan Mesud, Zengî’yi saflarına çekip Urfa’nın fethiyle görevlendirdi*Urfa Kontu II. Joscelin, Nusaybin Mardin Âmid’e Harran ve Rakka gibi geniş bir alanı tehdit etmekteydi. İmâdüddin büyük bir orduyla Urfa önlerine geldi. Şehirde zayıf bir garnizon vardı . Zengî’ Urfayı, Türkmen birlikleriyle şiddetli bir şekilde kuşatıdı. Surlar büyük mancınıklarla dövüldü 24 Aralık 1144 te urfa ele geçirildi hıristiyanlara adaletle muamele eden Zengî, Haçlılara çok şiddetli davrandı. Ali Küçük’ü Urfa valiliğine tayin edip emrine yedi kumandan ve kuvvetli bir garnizon verdi.*İmâdüddin Zengî, Urfa’ya girince şehri tahrip etmedi esirleri serbest bıraktı, ganimetleri iade etti Urfa’nın fethi Haçlılar’a indirilen darbelerin en ağırı ve en anlamlısı Urfa’nın hıristiyanlar için önemliydi Haçlılar’ın burada el-Cezîre ve Suriye müslümanlarına büyük zarar veriyorlardı urfa fethedilince İslâm dünyası bugünü bayram ilân etti İmâdüddin Zengî’-ye hediye ve unvanlar verildi
*Urfa’nın fethini Bedir Gazvesi’ne benzeten tarihçiler şehrin fethiyle ilgili kerametlerden bahsederler el-Cezîre ve Suriye arasındaki stratejik konumuyla Urfa’nın savunması Haçlıları yakından ilgilendiriyordu. Zengî urfayı, Haçlıların Bizans kavgalarını Urfa-Antakya kontları arasındaki gerginlikten yararlanarak Haçlılar’ın yardımlaşmasına imkân bırakmayacak bir zamanda fethetmiştir*Anadolu Selçukluları, Dânişmendliler, Artuklular ve Böriler Haçlılar’a karşı zaferler kazanmışlardı. Urfa-Antakya-Kudüs güzergâhının Haçlılarla birleşmesini engellemişti. Urfa’nın fethi bir dönüm noktasıdır Kudüs Krallığı ve Haçlı devletleri korktular Hıristiyanlar yok olacakları endişesiyle II. Haçlı seferini düzenledi.
*İslâm dünyasında urfanın fethiyle Haçlılar’ın Suriye’den sökülüp atılacağı ümidini doğdu.abbasi Halifesi Muktefî, Urfa’nın fethiyle Zengî’ye “el-Emîrü’l el-kebîr, Zeynü’l-İslâm el-Melikü’l emîri’l-mü’minîn” unvan ve lakaplarını verdi*Urfa’dan Suruç’a gelen Zengî şehri ele geçirdi Ocak 1145. Fırattaki Haçlı kalelerini fethetti Bireciki kuşattı. Kale düşmek üzereyken Musul nâibi Çakır Selçuklu Meliki Ferruhşah tarafından öldürüldü zengi kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Musul isyanı Selçuklu şehzadesince başlatılmıştı tehlikeli olabilirdi. Zengî atabegliğin ikinci merkezi Halep’e gitti.
*Zengi Urfa Valisi Ali Küçük’ü musul isyanında görevlendirdi. Ferruhşah, Zengî’ye bağlı kalması sebebiyle iç kaleyi ele geçiremedi. Ali Küçük Melik Ferruhşah ve musul isyanına karışan herkesi bertaraf etti Mayıs 1145 Zengî Musul’a geldi şehrin valiliğine Ali Küçük’ü tayin edildi Bu arada Ermeniler’in Urfa’yı Haçlılar’a teslim etmesini Ali Küçük önledi.ermeniler Zengî tarafından ibretlik olacak biçimde cezalandırıldı Ermeniler sürüldü.
*Urfa’yı fethederek Haçlılara korku salan Zengî, Suriye’yi birleştirmek ve Dımaşk üzerine yürümek istiyordu. Bunun içinde Ca‘ber Kalesi’ni alması gerekiyordu. Ali Küçük’ü Cezîre deki Fenek üzerine gönderdi, kendisi de Ca‘ber Kalesinde karargâh kurdu 17 Mayıs 1146 da Zengî kuşatmayı şiddetlendirdi ancak Frank asıllı kölelerinden Yarınkuş Zekevî tarafından yatağında uyurken öldürüldü *Zengi Sıffîn’de Muâviye’ye karşı Hz. Ali’nin safında savaşırken ölenlerin yanında toprağa verildi.köle Yarınkuş Zengî’yi öldürünce Ca‘ber’e kaçtı cinayeti caber kalesi adına işlemişti İmâdüddin Zengî sert mizaclı adaletliydi halkça seviliyor Haçlılar’a karşı kazandığı zaferlerden büyük saygı görüyordu. haksızlığa müsaade etmezdi. Harap toprakları mâmur hale getirdi ve nüfus artmıştı. Asker eşlerini himaye ederdi
murataltug1985
01-20-2018, 09:17
Kaynak türkçebilgi.com İmadeddin Zengi
*Zengî Musul Atabegliğinin kurucusudur. Babası Büyük Selçuklu Devletinin Halep Vâlisi Aksungur’dur. Babasının ölümünde yedi yaşındadır Zengî, Kür-Boğa, Mûsâ et-Türkmânî, Çökürmüş, Aksungur Porsukî gibi emirlerce yetiştirildi.*
1111 ve 1113 senelerinde Emir Mevdud’un Haçlılar seferlerine katıldı.büyük kahramanlıklar gösterdi*Zengi Musul valisi Aksungur Porsuki tarafından, Irak bölgesinde Selçuklu hakimiyeti için Vasıt’a gönderildi. Abbasi Halifesi billah’a isyan eden Hille Emiri Sadaka’nın kuvvetlerini bozguna uğrattı. Vasıt ve Basra kendisine ıkta verildi. Irak Selçuklu Sultanı Mahmud 1118-1131 yılında İmadeddin Zengi’yi oğlu Alparslan’ın atabegliği vazifesi ile Musul valiliğine tayin etti 1127 de Atabeg Zengi, Halep’i aldı.**Haçlılar, Akdeniz’in Suriye sahilini ele geçirmişlerdi. Şam Rakka ve Rahbe ticari yollarını kesmişti. Dımaşk Atabeği Tuğtegin’in ölümü, Müslümanları lidersiz bıraktı. Atabeg İmadeddin Zengi, Haçlıların Barin Kalesine yürüdü. Kudüs Kralı Fulk’u yenilgiye uğrattı. Trablus Kontu Raymond ve şövalyeleri esir aldı.Barin Kalesi fethedildi
*Zengi’nin faaliyetleri üzerine Bizans İmparatoru Yohannes, Antakyada Haçlı kuvvetleriyle birleşti Buzaa, Kefertab ve Esarib kalelerini zaptetti.Halep ve Şeyzer kaleleri kuşatıldı ancak netice alınamadı Haçlı komutanlarıyla anlaşmazlığa düşen Bizans Suriye’den çekildi. Atabeg Zengi, Antakya kontluğuna girerek kaybettiği yerleri kazandı.**Kuzey Irak, Suriye ve El-Cezireyi fetheden Musul Atabegi, 1140 da Irak Selçuklu Sultanı Mes’ud’un emriyle Haçlıların elindeki Urfaya yürüdü. Üç piskoposla Haçlı kalesi urfayı fethederek komutan Ali Küçük’ü buraya vali tayin edildi. şehre adaletle davranmasını emretti. 1146 da Caber Kalesini kuşatan İmadeddin, 14 Eylül gecesi hizmetkarlarınca uyurken öldürüldü. Rakka’da, Sıffin şehitleri yanına defnedildi.* *İmadeddin Zengi titiz, siyasi ve askeri kabiliyeti bir zattı. Haçlılarla yılmak bilmeyen mücadelesi, Barin ve Urfa’yı fethetmesi ile Müslümanların kahramanı oldu. Urfanın fethi Haçlıların bölgedeki ilk mağlubiyetiydi. Musul ve Halep’teki kolu Eyyubilerin hakimiyetini kabul etti Musul’daki kolu Moğol istilasına kadar devam etti.
murataltug1985
01-20-2018, 09:19
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
NÛREDDİN ZENGÎ, (نور الدين محمود زنگي)
*Dımaşk ve Halep atabegi 11 Şubat 1118 de Halep’te doğdu. Yazısı güzeldi çok okurdu, hadis ezberleyip rivayet etti fıkıh bilgisiyle ilgili rivayetlerde iyi bir eğitim aldı. Gençlik döneminde babası İmâdüddin Zengî’nin yanında
savaşlara katıldı. İmâdüddin Zengî, Ca‘ber Kalesi’nde öldürülünce 14 Eylül 1146 da Nûreddin emîrleriyle Halep’e hâkim oldu. *Nurettinin kardeşi Seyfeddin Gazi başşehir Musula hâkim olunca (1146-1149) İmâdüddin Zengî’nin devleti ikiye bölündü Kuzey Suriye ile Güneydoğu Anadolu Nûreddin’in eline geçti. Hükümdarlığında Vezir Kaymaz’dan yardım gördü.İmâdüddin Zengî’nin ölümüyle Ba‘lebek Dımaşk Atabegliği’ne geçti, şehrin yöneticisi Necmeddin Eyyûb Dımaşk hizmetine girdi. Kardeşi Şîrkûh ve Nûreddin Mahmud Artah ve Keferlâsa gibi şehirleri Haçlılar’ın elinden aldı.*Bizanslı Joscelin, İmâdüddin Zengî’nin ölümüyle Urfayı zaptetti. İslâm askerleri Nûreddin Zengî’den yardım istedi. Nûreddin Urfayı tekrar ele geçirdi Avrupa’da şanı yayıldı. Papa Fransaya mektup göndererek Haçlı seferi hazırladı. II. Haçlı Seferi’ne katılan ordular 1148 ilkbaharında Filistin’de Haçlılar’la birleşerek Dımaşk’ı kuşattılar.*Seyfeddin Gazi ve kardeşi Nûreddin dimaşka yardıma gitti. Haçlılar Halepe saldırmak istedilerse de Nûreddin Yağra’da haçlıları ağır bir yenilgiye uğratıldı ganimet ve esirler Seyfeddin Gazi, Abbâsî Halifesi Liemrillâh ve Irak Selçuklu Sultanı I. Mesud arasında paylaştırıldı.Musul Atabegi Seyfeddin Gazi ölünce 1149 da yerine kardeşi Kutbüddin Mevdûd getirildi.
*Sincar’ı ele geçiren Nûreddin Mahmud ile musul atabegi Mevdûd ile savaş eşiğine geldi. Vezir el-İsfahânî’nin çabalarıyla Sincar’ın Kutbüddine, Humus ve Rahbe ise Nûreddine bırakıldı barış sağlandı. Sincar hazinesi Nûreddine geçti Nûreddin Antakya ve çevresinde akınlarda bulundu. Haçlı askerlerini öldürdü, esir aldı.Hama yakınlarındaki Efâmiye Kalesi fethedildi
*Bizanslı Joscelin Nûreddine karşı ağır bir yenilgiye uğradı. Joscelin’in yakalanıp teslim edilmesi için Türkmenler’le anlaşıldı. Nûreddin teslim aldığı Mayıs 1150 de bizans imparatoru Joscelin’i ölünceye kadar Halep Kalesi’nde tuttu. Antep, Tel Bâşir, Bâre Hisarı, Dülûk ve Maraş gibi şehir ve kaleler Nûreddin Anadolu Selçuklu Sultanı Mesud ve Artuklu Beyi Timurtaş tarafından zaptedildi 1151*Nûreddin Haçlılarca kuşatılan Askalân’ı kurtarmak için Banyasa geldi, yapılan savaştan sonuç alınamadı. Sekiz ay boyunca direnen Askalân Haçlılar’ın eline geçti. Haçlılar Dımaşk’a göz dikti. Haçlılar’a üstün duruma gelebilmek ve Mısır yolunu açmak için Dımaşk’ın ele geçirilmesini zorunluydu Nûreddin, Dımaşk Emîrini kuşkuya düşürdü emir kumandanlarıyla şehirden uzaklaşınca Nûreddin dımaşkı ele geçirdi 1154
*Nûreddin Anadolu Selçuklu Hükümdarı II. Kılıcarslan’ın Dânişmendliler’le mücadelesini fırsat bilerek onun hâkimiyetindeki Antep ile Ra‘bân’ı ve zaptetti Kasım 1155 te II. Kılıcarslan, Nûreddinden topraklarını geri vermesini istedi sonuç alamadı. 1157 de Kudüs kralı ile Antakya prinkepsi iş birliği yaparak Nûreddin’in topraklarına saldırdı Nûreddin işgal ettiği toprakları Kılıcarslan’a verdi Halep’e çekildi.*Hama, Şeyzer, Efâmiye, Humus, Lazkiye, Trablus, Antakya ve Ba‘rîn gibi şehirlerde büyük can ve mal kaybına sebep olan 1157 deki depremin ardından Nûreddin, Haçlılar’ın saldırısına fırsat vermeden kaleleri tekrar yaptırdı. Halep’te ağır hastalanınca küçük kardeşi Nusretüddin yönetimi ele geçirmeye çalıştı. bu teşebbüs Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin amcası Şîrkûh un gayretiyle neticesiz kaldı. *Haçlılar, Nûreddin’in hastalığında Ba‘lebek ve Şeyzer’e saldırdılar Nûreddin iyileşince Harran’ı almak suretiyle kardeşi Nusretüddin’i cezalandırdı 1159 da Haçlılar’ın Hârim Kalesi kuşatıldı sonuç alınamadı. 1163 te Trablus kontluğuna sefere çıktı kalenin önünde ordusu Haçlılar’ın baskınına uğrayarak çok büyük kayıplar verdi, kendisi de yakalanmaktan kıl payı kurtuldu
murataltug1985
01-20-2018, 09:19
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
NÛREDDİN ZENGÎ, (نور الدين محمود زنگي)
*Fâtımî Halifesi Lidînillâh’ın veziri Şâver vezirlikten azledilince Suriyede Nûreddin’den yardım istedi vezir tayin edilirse ülkesindeki askerlerin masraflarını karşılamaya Mısır gelirinin üçte birini Nûreddin’e vermeye söz verdi. Nûreddin, Şîrkûh kumandasındaki bir orduyu Mısır’a göndererek Şâver’in makamına tekrar oturmasını sağlandı. Ancak Şâver sözünde durmadı Haçlılar’dan yardım istedi. Nûreddin, Haçlılar’a engel olmak amacıyla Hârim kalesini ele geçirdi Haçlılar’ın elindeki Banyas’ı fethetti Kasım 1164*Şîrkûh, Nil nehrinde Haçlı ve Fâtımî ordusunu askerî birlikleriyle yok etti İskenderiye şehrini ele geçirdi ve yeğeni Selâhaddin’i orada nâib bıraktı Fâtımîler ve Haçlılar iskenderiyeye yürüyünce Şîrkûh haçlılarla antlaşarak Suriye’ye döndü. Haçlılar, Fâtımîler’le Nûreddin’in Mısır’a girmesuni engelleyecek bir antlaşma yaptılar Nûreddin’in Mısır’ı ele geçiremedi ancak Nûreddin 1169 da Ca‘ber Kalesi’ni ele geçirerek en önemli hedefini gerçekleştirdi
*Mısır’ı işgal eden Haçlılar Kahirede karargâh kurunca Fâtımîler Nûreddinden yardım istediler . Kahiredekiler Haçlıları iyi ilişkilerle uzaklaştırmaya çalışıyordu. Haçlılar, 1 milyon dinar karşılığında geri çekildiler ancak parayı toplayamadılar. Nûreddin Şîrkûh kumandasında Mısır’a üçüncü defa 7000 kişilik süvari gönderdi Haçlı ordusu Mısır’dan eli boş döndüler Kahire’ye giren Şîrkûh Mısır’da idareyi ele geçirdi 8 Ocak 1169*Fatimi halifesi mısır emiri Şâver’i idam ettirdi yerine Şîrkûh vezir tayin edildi, Şîrkûh iki ay sonra ölünce yerine yeğeni Selâhaddîn-i Eyyûbî getirildi (25 Cemâziyelâhir 564 / 26 Mart 1169).Mısır’ın Türkler’in eline geçmesinden korkan Haçlılar, Avrupa’dan yardım alarak Aralık 1169 da Dimyat’ı kuşattı. Nûreddin Haçlılar’ın Suriyedeki bölgelerine akınlar yaptı Haçlılar kuşatmaya son verdiler*Nûreddin, Musul Atabegi Mevdûd’un ölümüyle Rahbe, Habur ve Nusaybin bölgelerini ele geçirdi, Musul’u da hâkimiyetine aldı (1170).
*Nûreddin 1171 de başkumandanı ve nâibi Selâhaddîn-i Eyyûbî’den Mısır’da hutbenin Abbâsî halifesi adına okutulmasını istedi. Selâhaddin, çıkacak karışıklıktan bunun ertelenmesini talep etti Nûreddin’in kesin emriyle Fâtımîlere okunan hutbeye son verildi hutbe Abbâsî halifesi adına okunmaya başlandı (10 Eylül 1171). *Birkaç gün sonra halife Lidînillâh’ın ölümüyle Fâtımîler yıkıldı ve Mısır Nûreddinin hâkimiyetine girdi Fâtımîlerin yıkılmasıyla Abbâsî halifesi Biemrillâh, Nûreddin’e saltanat alâmetleri gönderdi. Kuzey Irak, Güneydoğu Anadol Suriye, Mısır, Trablusgarp Kuzey Afrika, Sudan’ın Yemen Hicaz Nûreddin Mahmud zenginin hâkimiyeti altına girdi*Nûreddin ile Selâhaddîn güçlerini birleştirip Haçlılarla savaştılar. Selâhaddin ile Nûreddinin arasına bir soğukluk girdi nûreddin’in öldüğünde Selâhaddin Mısır, Libya, Yemen ve Sudan’ı nurettin
adına ondan bağımsız bir hükümdar gibi idare ediyordu.Nûreddin’le ilişkilerini kesmemişti Nûbe, Libya, Yemen seferlerine nurettinin izniyle girişilmişti.
murataltug1985
01-20-2018, 09:20
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
NÛREDDİN ZENGÎ, (نور الدين محمود زنگي)
*1172 de müslümanların ticaret gemilerine el koyan Haçlılar, Nûreddin’in saldırıya geçtiğini görünce ele geçirdiklerini geri verdiler Nûreddin Ermeni Kralı Leon’un oğlu Mleh’i hizmetine aldı ve onu kendi dindaşlarına karşı kullandı. Nûreddin Rumlar’ı yenilgiye uğrattı. Adana, Misis ve Tarsus’u zaptettiği ve ganimetler ele geçirildi, *Nûreddin 1173 te Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıcarslan ile savaştı Kılıcarslan’ın kardeşi Şâhinşah, Malatya hâkimi Feridun Nûreddin’e sığındı Dânişmendli Mardin Harput Artuklu ve Ermeniler Kılıcarslan’a karşı Sivas’ta toplandı. Nûreddin’in çabaları yarar sağlamadı. Dânişmend meliki İsmâil öldürülünce Zünnûn, Nûreddin’in yardımıyla Sivas yönetimini ele geçirdi. Kılıcarslan Kayseri yakınlarında Nûreddin’in karşısına çıktı. *iki müslüman devletin savaşmasının Haçlılar’ın işine yarayacağını söyleyen âlimler ve din adamlarının araya girmesiyle kılıçarslan be nurettin arasında anlaşma sağlandı Temmuz 1173 teki antlaşmaya göre Nûreddin ele geçirdiği topraklardan çekilecek, II. Kılıcarslan Zünnûn’u Sivas hükümdarı olarak tanıyacaktı. Abbâsî halifesi, Kemâleddin Nûreddin’e Musul, el-Cezîre, Erbil, Ahlat, Suriye, Mısır ve Konya sultanı olduğunu bildirdi.
*Nûreddin, Mısır’a giderken Dımaşk Kalesi’nde vefat etti 15 Mayıs 1174 te iç kaledeki bir odaya gömüldü, Havvâsin çarşısının girişindeki Hanefîlere yaptırılan en-Nûriyyetü’l-kübrâ adını taşıyan medresenin girişindeki türbeye nakledildi Yerine on bir yaşındaki oğlu Sâlih İsmâil geçti. Nûreddin adaleti ve dindarlığından “el-Melikü’l-âdil” Haçlılar’la yapılan savaşlarda şehid olmayı arzu ettiğinden “Şehîd” lakabıyla da anılmıştır
*Nurettin zengi Hanefî fıkhını iyi bilir, mezhep tutmazdı hadisle meşgul olur, geceleri zikir yapardı zikre kalkmak isteyenleri uyandırmak amacıyla Dımaşk Kalesi’nde davul çaldırırdı Nûreddin’den daha iyisi, daha adaletli ve merhametlisi yoktu
*Nûreddin İslâm mücahidi, dindar ve adaletli bir önderdi üstün nitelikli bir devlet adamıydı Siyasette büyük başarılar elde etti devleti ayakta tutan kurumlar kurdu onun islamda apayrı bir yeri vardır. Depremler dolayısıyla yıkımlara sahne olan Dımaşk, Humus, Hama, Halep, Şeyzer ve Ba‘lebek şehirlerin kale burçlarını yeniden yaptırdı
*yangın ve depremlerden yıkılan Halep Ulucamii’ni nurettin zengi inşa ettirmiş, Urfa Ulucamii’ni hükümdarlığının ilk yıllarında yaptırmıştır. Hama Âsi ırmağının kıyısındaki cami onun eseridir. Dımaşk’ta kendi adını taşıyan camsi bugün ayaktadır. Nûreddin’in en büyük ve en güzel eseri 1173 te yılında yaptırdığı Musul Ulucamii’dir
murataltug1985
01-20-2018, 09:20
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
NÛREDDİN ZENGÎ, (نور الدين محمود زنگي)
*NÛREDDİN ZENGÎ, Nizâmülmülk’ten sonra en çok medrese açan devlet adamıdır. Dımaşk, Humus, Hama, Ba‘lebek, Halep ve Urfa medreselerinin zengin vakıfları vardı. Dımaşk’taki en-Nûriyyetü’l-kübrâ ve en-Nûriyyetü’l suğrâ onun yaptırdığı medreselerin en güzel örnekleridir. Yetimleri korumaya almış alıp onlara okullar yaptırmıştır
*dul kadınları ve düşkünleri korumuş, topluma hayat güvencesi sağlamıştır. hanlar ribâtlar sebiller inşa ettirmiştir. Dımaşk’ta yaptırdığı Dârülhadis Medresesi Osmanlılar’a kadar ayakta kalmıştır medrese, 1893’te geçirdiği yangınla kuzey ve güney duvarları yıkılmıştır. Onun en değerli eseri günümüzde Dımaşk’ta müze olarak kullanılan NÛREDDİN ZENGÎ BÎMÂRİSTANI dır Nûreddin Mahmud bunun benzerini Halep’te yaptırmıştır.
*Haftanın belli günlerinde baş kadısı ve davalara bakan sultan İslâm’a aykırı davrananlara izin vermemiştir. eserlerini akıflarla desteklemiş, politikalarıyla halkın refahını yükseltmiştir. adaletli bir vergi politikası takip etmiş ve imar faaliyetleriyle ekonomiyi canlandırmıştır. sadaka olarak yıllık 200.000 dinar dağıtmıştır*Nûreddin Mahmud müderrislere hac yolcularına, fakir ve kimsesizlere, Ali evlâdına, gazi ve mücahidlere, müslüman esirlere, yardım ederek toplum sevgisini kazanmıştır. Dımaşk Halep, Musul, Humus ve Hama gibi şehirler onunla gelişmiştir.
*Nûreddin hedefi Suriye ve Sînâdaki devletlerini ortadan kaldırmak, Mısır Fâtımîlerine son vermek İslâmı Abbâsî halifeliğinde birleştirip ve İstanbul’u fethetmek istiyordu .Haçlı devletlerini ortadan kaldıramamışsa Kudüs’ün kurtarılmasına zemin hazırlamıştır. Kudüs’ün fethedileceğine inanmış Mescid-i Aksâ’ya konulmak üzere Halep’te ağaç minber yaptırmıştır. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Kudüs’ü fethedince Mescid-i Aksâ’ya koydurduğu minber 1969’da yahudilerin çıkardığı yangında yanmıştır.
murataltug1985
01-22-2018, 08:26
EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR
ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ
ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*
Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım
Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
murataltug1985
01-22-2018, 08:27
Kaynak vikipedi.org
Nureddin Mahmud Zengi Büyük Haleb*Atabeyi.
*Nureddin Mahmud Zengi Zengilerin Haleb Atabeyidir Zengiler Devleti, Nureddin Mahmud Zengi zamanında en geniş sınırlarına ulaşmış, onun ölümüyle dağılmıştır.Nureddin 1118 de dünyaya geldi.*1146*yılında babası*İmadeddin Zengi'nin ölümüyle devlet varisler arasında bölündü, Musul*Seyfeddin Gazi'ye haleb Nureddine bırakıldı.*Nurettin Türkiye Selçuklu Sultanı* Rükneddin Mesud'un kızıyla evlendi. *İmadeddin Zengi*1144'de*Urfa'yı fethetti Urfa Kontluğu'na son verilmesi. Haçlılara karşı kazanılan ilk önemli zaferdir. Urfa'nın kaybedilmesiyle Avrupa*ikinci bir Haçlı seferine hazırlanmıştır. *Ortaçağ İslam dünyasının en önemli ismi Nureddin babasının* Haçlı mücadelesini ağabeyi ve Musul Atabeyi Seyfettin Gazi'yle ve küçük kardeşi* Mevdud'le birlikte hareket ederek, Haçlılarla savaşmış . Haçlıları etkisiz hale getirmiştir *Nureddin, Haçlıların elindeki Urfa'yı 1146'da tekrar fethetti, Urfa Kontluğu'nu diriltme çabası sona erdi Artak ve civarı ele geçirildi ağabeyi. Seyfeddin Gazi ile Şamda Haçlılar ile savaştı ve II. Haçlı seferinde Harim kalesini ele geçirdi, Haçlıları Yağra'da bozguna uğrattı.*1149’da*Antakya Prensi* Raymond'u öldürdü Famiya kalesini zaptetti. Börilerden Şam'ı aldı.*
*1153'te Yukarı Mezopotamya Güneydoğu Anadolu ve Suriye’yi fethederek sultanlık ilan eden Nureddinin gücü Selçuklu hanedanı'nı gölgede bıraktı*1152*de Urfa kontu*Joscelin esir alındı ve Halep'te hapsedildi. 1154 te Şam’a alındı. 1156 da*Kudüs Kralı* Baudouin*ile yapılan barış Baudouin'in Türk ve Arap çadırlarına saldırmasıyla bozuldu. Şamdaki muharebeyi Nureddin kazandı Hristiyan esirleri*Banyas'ta müslümanları katlettikleri için kılıçtan geçirildi.*Nureddin 1157'de Kudüs Kralı III. Baudouin'i yendi.*1158'de Haçlılara yenildiyse de onları*1164'te Harim’de ağır bir bozguna uğrattı.Mahmud Zengi, Mısır'daki*Fatımilerin kaypaklığının farkına vardı ve*Selahaddin Eyyubi’yi*Mısır’a gönderip Fatımi Haçlı işbirliğinin önüne geçti Mısır'ın Kudüs Krallığı'na geçmesini önledi İslam dünyasında ikilik çıkaran Fatımi Halifeliği'nin* 1171'de yıkılmasını sağladı*Nurettin Selçukluların hayali olan İslam birliğinin gerçekleşmesine önayak oldu Selahaddin Eyyubi, Nureddin Zengi'nin ölümüne kadar Mısır'da naiplik yapmış ve O'nun emirleri dışına çıkmamıştır.Nureddin Mahmud* 1173’te* Maraş*ve *Göksun’u* Anadolu Selçukluları'ndan aldı, II. Kılıç Arslan*ile anlaşarak şehirleri teslim etti.*1174’te*Şam'da boğaz iltihabından vefat etti.
*Yerine oğlu*İsmail Zengi*geçti.Selahaddin Eyyubi*zengi topraklarını ele geçirdi Zengiler başarılı olamadı. İzzeddin Mesud ölünce 1181’de ölünce zengilerin Halep kolu sona erdi.Zengilerin Oğuzların*Avşar boyundandır Zengiler dağılınca Avşar boyları*Karamanoğulları Beyliğini*kurmuşlardır.*Nureddin Zengi, adil bir hükümdardır. Bu halkı el-Emir'ul-Adil*(Adil Hükümdar) lakabını vermiştir iyi bir eğitim alan Nureddin iyi bir diplomattır. siyasetiyle Müslüman birliğini sağlamış komutan*Selahaddinin Kudüs'ü Fethetmesini sağlamıştır.*Nureddin ileri görüşlüydü geleceği düşünürdü üç hayali vardı. İlki Müslümanları birleştirip İslam birliğini kurmaktı ikincisi Kudüsü fethetmek Son hayali ise*Konstantiniyye'yi fethetmek idi nurettin zengi islamı tek bayrakta toplamış selehaddin kudüsü fethetmiş konstantiyye ise genç fatih tarafından fethedilmiştir
murataltug1985
01-22-2018, 08:27
Kaynak vikipedi.org
Nureddin Mahmud Zengi Büyük Haleb*Atabeyi.
*Nureddin öğrenime çok önem vermiş Şam,*Halep, Hama, *Humus*ve*Baalbek* şehirlerinde öğrenim kurumları kurdu. İlk Darul Hadis'i kurdurdu, rasathanede güneş saati yaptırdı. Komutanlarına özel önem verdi Selahaddin gibi bir islam kumandanı yetiştirdi. yaptırdığı Şam'daki Nuriye Medresesi'ne defnedildi. Şam'da yaptırdığı hastane, devrin en meşhur doktorlarının hizmet verdiği sağlık müessesesiydi.**Hadis üniversitesi olan ilk*dar-ül-hadisi*kurdu kitaplar vakfetti. *Rasathane*kurdurup,*Güneş saati*yaptırdı. Dindar ve, ilim adamlarının öncüsüydü karargahında* Kur’an-ı Kerim*okutup, dinlerdi. ülkesini adaletle idare ettiği için “Melik-ül-adil” lakabıyla tanındı. Haftada iki gün halkın şikayetlerini dinlerdi. haksızlığı önlemek ve devletin menfaatleri için,haber alma teşkilatı kurdu. haberleşmede güvercinlerden faydalandı. Kendisi ve çevresinin ihtiyaçlarını şahsi malından karşılardı. helalden başkasını almaz, altın, gümüş kullanmaz ipek giymezdi.
*Nureddin Zengi Büyük Selçuklular’ın Halep Atabeyi.olup zengi hanedanındandır Nureddin 1118 de dünyaya geldi. 1146 da babası İmadeddin Zengi’nin ölümüyle devlet bölündü, Musul Seyfeddin Gazi’ye halep, Nureddine bırakıldı nurettin 1150 de Anadolu Selçuklu sultan Rükneddin Mesud’un kızıyla evlendi zengiler. Oğuzların Avşar boyundandır.*Nureddin Zengi, adil bir hükümdardı. halkı tarafından el-Emir’ul-Adil Adil Hükümdar lakabı verilmiştir iyi bir eğitim alan Nureddin iyi bir diplomattır müslüman birliğini sağlamış komutan Selahaddine Kudüs’ün Fethi için zemin hazırlamıştır.*Selçuklu Halep Atabeyi. Adalet, takva, hayırseverlik ve ileri görüşlülüğüyle iyi bir nam bıraktı Müslüman birliğini sağladı, Haçlı seferlerinde büyük başarılar elde etti, Kudüs’ün fethine zemin hazırladı. temiz ve ahlâklı, bir hayat yaşadı kendisine ‘El-Emîru’l-Âdil’ Genç yaşta ağır bir hastalıktan vefat ettiği içinse ‘Nureddîn-i Şehid’ denilmiştir
*Nureddin Mahmud Zengi... Kafirlerin elinden elliden fazla şehri geri aldı. Onun hayatı temiz ve iyiydi. yollar güvenli ve emniyetli idi. Övgüye değerdi Bağdat’taki Halifeliğe bağlı ve emrindeydi Karakteri yumuşak , şatafatsız ve alçak gönüllü idi. alimleri ve dindaşları severdi.„—İbn Cevzî*Sultanların hayatını inceledim.*Raşid halifeler*ve*Ömer Abdülaziz*hariç, Nureddin’den daha temiz yaşayan, ondan daha ahlaklı hayat süren adaletli bir Sultana rastlamadım.„—İbnü’l-Esir Cezer*Her ne olursa olsun sonuç ortadadır:*Arap*dünyasını*Frenkleri*ezebilecek bir güç haline Nureddin getirecek ve zafer meyverlerini sağ kolu olan*Selahaddin toplayacaktır.„—Amin Maalouf
murataltug1985
01-22-2018, 08:28
Kaynak vikipedi
Şeyh Bedreddin Simavnalı Bedreddin
*İslâm tasavvufunun*Vahdet-i Vücud*okuluna mensup Osmanlı* mutasavvıfı filozofu* ve* kazaskeri.*Şeyh Bedreddin isyanının lideri.
Şeyh Bedreddin'in atası Abdülaziz,*Osmanlının Rumeli*fethine katılmış ve*Dimetoka'daki savaşta hayatını kaybetmiştir. İzzeddin Keykavus'un kardeşi Abdülaziz'in*Musevi hanımından olan*İsrail*adındaki oğlu,*Rum*Beyi'nin kızı Melek Hatun*ile evlenmiş bu evlilikten Şeyh Bedreddin doğmuştur.*Şeyh Bedreddin, Edirnede Karaağaç*ile* Dimetokada Samona kalesinde doğduğundan "Samavna kadısıoğlu" diye tanınmış, Kütahya'nın* Simav*yerleşimiyle ilişkilendirilerek* Bedreddin Simavi denilmiştir.Şeyh Bedreddin Bursa'ya gelerek Bursa*kadısı Koca Mahmud efendiden, daha sonra da*Konya'da Allame Feyzullah'dan ders almıştır. Suriye ve Kahirede. Mübarekşahtan ilahiyat, felsefe ve mantık okuyarak yüksek eğitimini tamamlamıştır
*Şeyh Bedreddin,*Memlûk*sultanı Berkuk' un oğlu Ferenc'in hocalığına tayin edilmiş ve fıkıh eserleri yazmış ve*1397'de şeyhinin ölmesiyle şeyh olmuş ve Anadolu'da*tasavvufunu*yaymaya başlamıştır.
önce Karaman ve Germiyan Beylikleri topraklarına gitmiştir. Aydında en önemli müridi*Börklüce *ile Bursa'ya yaptığı yolculuğunda Torlak Kemal*ile tanışır.*Edirne'ye yerleşen Şeyh Bedreddin faaliyetlerini genişletir. Bedreddin'in faaliyetleri*fetret döneminde gerçekleşmiştir. İlim ve erdemi duyulunca Musa Çelebi* tarafından* 1411de* kazaskerliğe*tayin edilmiştir.*Çelebi Mehmet, kardeşi*Musa Çelebiyi tahttan indirince Şeyh kazaskerlikden alınmış, ilim ve erdemine saygı duyulduğundan maaş bağlanıp*İznik'te oturtulmuştur. *Şeyh Bedreddin müritleri*Börklüce Mustafa*ve*Torlak Kemal'in faaliyetlerini arttırdıklarını duyunca hac bahanesiyle Silistre,*Dobruca*ve*Deliormanda görüşlerini yayarak taraftar kazanmış ve ayaklanma merkezi olarak*Deliorman'ı seçmiştir. Börklüce Mustafa*ve*Torlak Kemal*isyanlarının bastırılmasıyla Şeyhin yanındakiler dağılmıştır. Şeyh Bedreddin, mehmet çelebi tarafından*1420 yılında*Serez'de idam edilmiştir
murataltug1985
01-22-2018, 08:28
Kaynak vikipedi
Şeyh Bedreddin Simavnalı Bedreddin
*Şeyh bedrettinin Kazaskerliğinde kethüda olarak yanına aldığı*Börklüce Mustafa, Bedreddin'in sürgüne gitmesiyle Aydın'a döner. Osmanlı idaresinden memnun olmayanları toplayarak isyan eder. İsyan merkezi*Karaburun Yarımadası'dır. İsyancıların sayısını İdris-i Bitlisî*10.000 olarak verir. İsyanı bastırmaya gönderilen Saruhanlılar bozguna uğrar*Çelebi Mehmed*in*oğlu*1. Murat*ile veziri Beyazıt Paşa isyanı bastırır isyancılar*Börklüce Mustafa'nın önünde kılıçtan geçirilir.*Börklüce Mustafa*bir deve üzerinde çarmıha gerilerek öldürülür ve şehirde dolaştırılır.*Manisada Torlak Kemal isyanı şiddetle bastırılır ve isyancılar öldürülür.Börklüce Mustafa*ve*Torlak Kemal*Bedreddin'in müritleridir müritleri öldürülen Bedreddin Sinopdan Rumeli'ye kaçar ve* Deliorman* bölgesinde Alevi Türkmenleriyle propaganda yürütür. Ve osmanlıya isyan eder Şeyh Bedreddin yakalanır*I. Mehmed'in Bedreddin'i infaz etmeden ulemadan fetva ister. karar idamdır Şeyh Bedreddin*1420'de*Serez çarşısında idam edilir *Vahdet-i Vücud*etrafındaki tartışmaları Şeyh Bedreddin için de yapılmıştır. Kimileri kendisini bâtıl kimileri de büyük sûfî olarak görmüştür Aziz Mahmud Hüdayi*bedrettini batıl görmüş *Niyazi Mısri*ve *Melamî*şeyhi*Seyyid Muhammed ise şeyhi büyük bir sufi olarak değerlendirmiştir *Ölümünden sonra bedrettinin eserleri gizlenmiş ve kaybolmuştur. 48 yapıtı vardır. Yapıtları günümüze ulaşmamıştır. En iyi yapıtı Varidat'tır.Letâifu'l-İşârât,*Camiu'l-Fusuleyn*ve*et-Teshiladlı eserleri 2012'de*Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı*tarafından yayınlandı.*daha sonradan kendisinin Ehl-i Sünnet Mezhebi’nde, kâmil ve mükemmel bir mürşid olduğu, isyânla, sosyalizmle Osmanlı düşmanlığıyla alâkadar olmadığı ispatlanmış Kemalpaşazade gibi Ehl-i Sünnet âlimleri kitaplarına Şeyh Bedreddînden alıntılar yapmışlar ve onun tezlerini çürüten kitaplar yazmışlardır
murataltug1985
01-23-2018, 09:37
EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR
ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ
ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*
Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım
Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
murataltug1985
01-23-2018, 09:38
Kaynak tdv islam ansiklopedisi.info
ŞEYH BEDRETTİN
*Simavna Kadısı Bedreddin Osmanlı mutasavvıfı, isyan ve ihtilâl hareketinin başlatıcısıdır
Edirnede , bugün Yunanistan topraklarındaki Simavnada Doğum yılı olarak 1339 ile 1368 gibi değişik tarihler gösterilir. Babası Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus’un torunu olduğu söylenir annesi ise Rum asıllı bir hıristiyandır*Babası Simavna Kadısıdır Edirne’nin Osmanlılarca fethedilmesyle 1362 de ailesiyle buraya yerleşti. Bedreddin’in babası Hacı İlbeyi’nin yanında Dimetoka ve çevresini fethe giden gazilerden biridir *Bedrettin İlk tahsiline babasının yanında başladı Mevlânâ Yûsuf gibi alimlerden ders aldı Mûsâ Çelebi ile astronomi ve matematik alanında büyük şöhreti olan Koca Efendi’den ders aldı Konya’da Mevlânâ Feyzullah’tan mantık ve astronomi okudu. Bedreddin Mescid-i Aksâ’da İbnü’l-Askalânî’den hadis okudu. ilmî sohbetleri çok beğenilmişti Mübârek Şah’ın gözde öğrencisi oldu mantık ve felsefe gibi aklî ilimler tahsil etti.
*Mübârek Şah 1383’te hac için Mekke’ye giderken Bedreddin’i de yanına almıştı.Bedreddin Mekke’den Medine’ye geçti Bedreddin’in başarısını öğrenen Sultan Berkuk, oğlu Ferec’i eğitmesi için onu saraya davet etti; Bedreddin üç yıl bu görevde kaldı.*Bedreddin Mısır âlimleriyle tanıştı Sultan, kendisini hocası olan Ahlatlı Şeyh Seyyid Hüseyin ile tanıştırdı Bedreddin’i câriyesi Câzibe ile, Ahlatlı Hüseyin’i de onun kardeşi Meryem ile evlendirdi. Bu ilmî ve fikrî hayatında bir dönüm noktası oldu. tasavvufun aleyhinde olan Bedreddin tasavvufî sohbetler üzerine tavrını değiştirerek Ahlatlı Şeyh Hüseyin’e katıldı*Bedrettin hastalanarak yemeden içmeden kesildi. şeyhi seyahati tavsiye etti. 1403’te gittiği Tebriz’de Timur’un takdirini kazandı. Bir rivayete Timur onu kızıyla evlendirip şeyhülislâm yapmak istedi bedrettin şeyhi Ahlatlı Hüseyin’e gitmek istediğinden Timur’un arzusunu yerine getirmedi Kahirede çilesini dolduran Bedreddin şeyhinin ölümüyle şeyhlik makamına geçti.
*Kahire’deki şeyhlerle arası açılan bedrettin memleketi Edirne’ye döndü Konyalılar onu çok sevdi tekke kurmak istedilerse de şeyhin teklifi kabul edilmedi. Tirede isyan liderleri Dede Sultan diye anılan Börklüce Mustafa ile tanıştı Sakız adasının hıristiyan yöneticisinin Müslümanlığı benimseyip müridlerine katılmasını sağladı
*Bedrettin Kütahyada isyan elebaşısı Torlak Kemal ile tanıştı. Bursa ve Geliboluda ailesinin yanına gitti Edirne’ye döndü ve münzevi bir hayat yaşadı.
Fetret devrinde Mûsâ Çelebi’nin Edirne’yi ele geçirmesiyle 1411 de Bedreddin kazaskerliğe tayin edildi ve siyasî hayatı başladı*Mûsâ Çelebi kardeşi Mehmed Çelebiye yenilince Şeyh Bedreddin 1413’te ailesiyle İznik’e sürüldü göz hapsine alındı; ve 1000 akçe maaş bağlandı. Bedrettin ihtirasları sebebiyle durumu kabullenmedi ve dinî kullanarak siyasî teşkilâtlanmayı sağlayarak osmanlıya isyan etti
murataltug1985
01-23-2018, 09:38
Kaynak tdv islam ansiklopedisi.info
ŞEYH BEDRETTİN
*Bedrettin propaganda faaliyetleriyle geniş bir mürid ve sempatizan topladı. Börklüceyi Aydın da propagandayla görevlendirdi. Çıkacak isyandan sorumlu tutulacağından kaygılanan şeyh, göz hapsinden 1416’da İznik’ten kaçar İsfendiyar Bey’e sığınır. Tatar iline ulaşmak için Sinop Limanı’ndan gizlice Rumeli yakasına geçti.Zağra Silistre, Dobruca ve Deliormanda taraftarlarını arttırdı ve propaganda alanını genişletti.*Şeyh Bedreddin ve müridlerinden Börklüce Mustafa, Torlak Kemal gibi ihtilâlcileri önlemek için Çelebi Mehmed şeyhin üzerine büyük bir kuvvet gönderdi. Karaburun’da Börklüce Manisa’da Torlak kemalin kuvvetleri yenildi. Bayezid Paşa kumandasında şeyhin adamları dağıtıldı ve bedrettin ele geçirildi Şeyh Serez’de padişahın huzuruna götürüldü. Padişah,ilim adamlarından heyet kurdurtu. şeyhin faaliyetleri bir isyan niteliğindeydi malı ve ailesi korunmak şartıyla kendisinin idama karar verildi.Bedrettin idam kararına itiraz etmedi 1420’de Serez’de idam edilerek defnedildi.
*1924’te Türkiye ile Yunanistan nüfus mübadelesinde İstanbul’a getirilen şeyhin kemikleri çeşitli yerlerde saklandı 1961 de Sultan Mahmud’un Divanyolu’ndaki türbesine defnedildi. Şeyh Bedreddin adına Edirne’de bir zâviye, Konya’da bir mescid inşa edildi*Bedreddin İslâmî ilimlerde ve fıkıhta bir âlimdir Simâvî ününü siyasî faaliyetleri ve tasavvuf felsefî görüşleriyle yapmıştır. Zikir, ve tasavvufa önem vermiş, tasavvufi hayat yaşamaya itina etmiştir. Vâridâta göre tasavvuf ancak Allah’a yönelme, kalbin arındırılması ve peygamber yolundan gitmekle gerçekleşebileceğini belirtmiştir*Şeyh Bedreddin vahdet-i vücûdcudur sınırların ötesindeki sırf ve gerçek varlık Allah’tır. Allah küllî ve cüz’î bir varlık değildir Allah her türlü alâkadan münezzehtir. Hak’ta zuhûra meyil vardır; bu sebeple, “Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim ve bilineyim diye halkı yarattım” buyurmuştur. *yaratma zuhûrdur Gerçek varlık Hakk’ın varlığıdır başkalık ve zıtlıklar zuhûrun mertebeleridir nisbî ve itibarîdir. Her şey Hakk’ın zâtında ve Hakk’ın zâtı her şeydedir ve O’nun zâtı vâcibdir. Bedreddin filozofların görüşlerine de karşı çıkmış imkânın görünüş ve bir hayalden ibaret olduğunu belirtmiştir. Allah tecellisiyle mutlak ve vâcibdir. tecellisiyle görünür olan Allah’tır.
*Şeyh mutasavvıfların hulûl ve ittihad iddialarına da karşı çıkmıştır. hulûl ve ittihad iki ayrı varlık meydana varlıkta yalnız birlik vardır; âlem Hakk’ın zuhûrudur âlem yaratılmamıştır. Kuraan ayetlerine karşı çıkmış Kur’an’daki Allah’ın irade ve dilemesiyle ilgili âyetlerden, “Allah nasıl dilerse öyle yapar” anlamında değil, “Allah âlemin istidatlarına uygun şekilde diler ve ister” tarzında farklı görüşler savunmuştur (Vâridât, s. 76).
*Bedreddin bedenlerin dirileceği inancına karşı çıkmış ve eleştirmiştir. Ona göre beden çürüyüp toprağa karıştıktan sonra parçaları yeniden teşekkül etmeyecektir. o beden-ruh ayırımına taraftar değildir. insan bedeni ruh, ve hak olup sûretlerin birikmesiyle yoğunluk kazanmıştır. Sûretler ortadan kalktıkça beden letâfet kazanır ve bir olan ve ortağı bulunmayan Hakk’ın kendisi kalır. Ona göre bedenlerin haşri mümkün değildir Fakat Öyle bir zaman gelir ki insan kalmaz topraktan anasız ve babasız yeni bir insan doğar o nesillerle devam eder (Vâridât, s. 73).
murataltug1985
01-23-2018, 09:39
Kaynak tdv islam ansiklopedisi.info
ŞEYH BEDRETTİN
*Şeyh Bedreddin cennet ve cehennemi dinîmizden farklı bir şekilde açıklanmıştır. Vâridât’ta cennet dinî mâna ve te’vil yoluyla ulaşılan mânadır bedrettin cennet ve cehennem inancına önem vermemiştir. *Şeyhin bilhassa âhiret ile haşir hakkındaki yorumları tenkitlere uğramış âlimlerce eleştirilmiştir saraya yakın olan Aziz Hüdâyî I. Ahmed’e “asılmış olan ve Allah’ın gazabına uğrayan Şeyh Bedreddin” diye söz etmekte, Vâridâtta bedenlerin dirilmesini ve kıyamet ile ilgili sözleri inkâr edip saptığını, halkın itikadını bozduğunu, Ehl-i sünnet’e muhalefet ettiğini, kızılbaşlarla birlikte isyan ettiğini... belirtmektedir
*Aziz Hüdâyî devrindeki meşhur Celvetî şeyhi Bursalı İsmâil Hakkı Bedreddin’den övgüyle söz eder İdrîs-i Bitlisî de Heşt Bihişt eserinde şeyhin fıtratının “sülûk gösteriş ve “İblîs’in taati” gibi bencilliklere sebep olduğunu, kâmil bir mürşidden feyiz almadığını, böyle bir şeyhin etrafında toplanan müridlerinse şeytanın yoluna saptıklarını belirtmektedir
*Şeyhin müritleri ve Börklüce Mustafa özel mülkiyeti reddetmiş, her türlü mülkün halkın olduğunu savunmuş, kadın erkek içkili âyinler düzenlemiş İbâhîliği savunmuşlardır. Türkiye’deki Marksistler nefretinin müritlerine ait olan fikirleri Bedreddin mal ederek onu ve taraftarlarını devrimcilik hareketi şeklinde yorumlamıştır
*şeyhi savunanlar onun mâsum ve günahsız olduğunu, ihtilâl yapmadığını belirtmişlerdir. torunu onu temize çıkarmakta, başına gelenlerin sebebinin Börklüce Mustafa, Torlak Kemal gibi yandaşlarıyla ulemânın kıskançlığından kaynaklandığını ileri sürmüştür Taşköprizâde onun mâsumiyetine inanmış...haksız yere öldürüldü” demiştir *Şeyh Bedreddinin adı Bedriyye adlı bir tarikatta geçmişsede böyle bir tarikat kurulmamıştır onun sempatizanları Bedreddin sûfîleri” diye anılmış zamanla Alevî-kızılbaş kesime karışarak erimiştir. Bedrettinin müritleri “Bedreddin ocağını kurup geliştirmiş batıni bir inançla Bedreddin’in ölmediğine, günün birinde tekrar gelip âlemi nizama koyacağına inanırlar. şeyhin Şiîlik ve Alevîlik’le hiçbir ilgisi yoktur
murataltug1985
01-23-2018, 09:39
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
TÎMÛR HÂN EMİR TİMUR
*Dünyânın büyük fatihlerindendir âlim ve evliya dostudur cihangir fatih ve âlimdir. Moğol ırkındandır. Babası, Taşkend ve çevresinde hükümrân olan Moğol Barlas aşireti reisi Emir Turagay, annesi türk ırkından Tekine Hâtun’dur. 1336 da Türkistan’ın Şehr-i Sebz civarındaki Hoca İlgar köyünde doğdu.*Timur Hân’ın babası Emir Turagay, büyük evliya Emir Külal hazretlerinin talebesiydi temiz sâlih bir müslümandı. Emir Turagay Çağatay Hânlığı’nda hânı tahttan indirmiştir Âlimleri ve Allah dostlarını seven Emir Turagay, oğlu Timur’a âlim ve sâlihlerle olmasını, Allah dostlarını üzmemesini nasihat ederdi. Timur Hân’a Şeyh Şemseddîn Gülâl’i, hoca tâyin etti. Tîmûr, babasının vefat etmesiyle memleketteki anarşiden siyâsete karıştı. kuvvet’erini çoğaltıp, Belh emîri oldu.*mütevâzî, sâde ve dervişane yaşayan Tîmûr bir gün adamları ile âlimlerin üstünlüklerinden konuşuyordu. ötelerden geçenin Emîr Külâl hazretleri olduğunu öğrenen timur. Hemen kalktı edeble büyük velînin huzuruna vardı; “Efendim, himmet edip, meclisimizi şereflendirseniz diye yalvardı. Emîr Külâl; “Dervişlerin sözleri gizlidir Manevî bir işaret olmadıkça söyleyemeyiz. Hiç bir zaman kendinden söz söyleme gafil olma. buyurdu.
*Emir küllal hazretleri Evinde yatsı namazı kıldı talebelerinden Şeyh Mensûr’u çağırdı ve; “Hiç durma Emir Tîmûr’a git! derhâl Hârezme harekete geçsin. harekete geçsin, hiç durmasın. Çünkü onun ve oğullarının bütün memlekete hâkim olacağı bildirildi. Hârezm’i alınca, Semerkand’a yürüsün” dedi. *Timur Hân emir küllalın Haberiyle derhâl harekete geçdi.düşmanları Tîmûr un çadırına hücûm etti Tîmûr Hârezm’i aldı. Semerkandı çıktı fethetti. pek çok zafer kazandı ve işleri dâima iyi gitti.*Tîmûr Hân, Semerkand’da Emîr Külâl hazretlerine haber günderip Buhârâ’ya gelmemize müsâade ederler mi izin verilmezse, Semerkand’a teşrif etmelerini arzu ediyoruz. dedi. Emir Külâl; gelmesini ve gitmeyi kabul edemiyeceğini, sadece dua ettiğini söyledi. Emir Tîmûr Eğer Allahü teâlânın razı olduğu yolda yürümek istiyorsan, takva ile adaletten ayrılma ilahi rızayı şiar edin ki, kıyamet günü kurtulabilesin bizim ve talebelerimiz size dua etti dünyâya meyi eden, duanın faydasına kavuşamaz.” *Emîr Tîmûr Emîr Külâl hazretlerinin nasîhatlerinden takva ve adaletten ayrılmayacağına, dâima Allahü teâlânın rızâsını gözeteceğine söz verdi.Yedi senede Irak’ın kuzey ve güneyini zabtetti. Bağdâd’a müslümanların coşkun sevgi gösterileri ile girdi,
*halk, Moğol korkusundan Tîmûr u da önceki Moğollar gibi çapulcu ve zâlim zannediyordu Tîmûr sâlih bir müslüman, âlim ve evliya idi çok sevildi. Âlimleri topladı. Devrin büyükleri sarayında bir araya geldi. Zâlim Moğol Hülâgû tarafından yakılıp ortadan kaldırılan İslâm kitapları din bilgileri yeniden canlandı. Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî, Seyyid Şerîf Cürcânî gibi âlimler yetişti.*Tîmûr Hân, İslâm ülkelerini birleştirmek, ehl-i küfrü yok etmek, Allahü teâlânın dînini yaymak niyetiyle, müslüman hükümdarlara mektuplar yazdı itaat istedi. Hattâ bir para ve hediyeler gönderdi. Kendisini Moğol Devleti’nin vârisi görüyor Moğolların hâkim olduğu her yerde hâkk iddia ediyordu. *1389 senesinde kadar İran ve Gürcistan’a seferler düzenledi. Moğol prensi Toktamış’ı Altınordu Devleti’ne hükümdar yaptı. Toktamış ihanet edip, Tîmûr’un topraklarına saldırdı 1390 ve 1391 senelerinde Altınorduya iki sefer düzenleyen Tîmûr İtil ırmağına sâhib oldu. 1399’da Kuzey Hindistan’ı fethetti.
murataltug1985
01-23-2018, 09:39
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
TÎMÛR HÂN EMİR TİMUR
*İlme, âlimlere ve Allah dostlarına kıymet veren, ölü ve diriye hürmet gösteren, büyüklere hizmetle şereflenen Tîmûr İslâm düşmanlarını gizli Yahûdîlerin sapık fikirlerini İslâmiyet diye yaymağa kalkanları, haramlara helâl deyip, kendini tanrı îlân edenleri öldürttü, oğlu Mîrânşâh hurûfî tekkeleri ortadan kaldırıldı. Hurûfî sapıklarının merkezi Esterâbâd şehrini dağıttı. Tîmûr Hân’ın hayırlı hareketleri, Ehl-i sünnet müslümanlarca memnuniyetle karşılandı.*Sultan Yıldırımın ortadan kaldırdığı beylikler Tîmûra sığındı ve yıldırıma iftira attılar Tîmûrdan kaçan beyler Yıldırıma Tîmûr’u kötülediler. iki cihangir hükümdarın arasını açıldı Tîmûr Ankara Çubuk ovasındaki savaşta Osmanlı ordusunu yendi 1402 de Yıldırım Hân’ı esir etti. Ve çok iyi davrandı Ancak sultân Yıldırım hastalanarak Akşehir’de vefat etti.
*Tîmûr ankara savaşını kazanınca Anadolu’yu yıldırım hanın oğullarına verdi osmanlı ülkesini kardeşler arasında bölüştürdü osmanlı ülkesi bölündü kardeşler arasında yapılan savaşlar osmanlı devletini fetret devri denen 15 yıl sürecek olan bir iç karışıklığa sürükledi*Timur ankara savaşından sonra âlimleri de yanına alarak ülkesine döndü. Otuz beş senelik hükümdarlığınds Çin’e ve Dehli’ye kadar bütün Asya’yı, Irak ve Suriye’yi, izmir’e kadar Anadolu’yu aldı. iki yüz bin kişiyle Çin seferine çıktı. Otrarda hastalanıp, on sekiz gün sonra vefat etti (1405).bir Allah dostu; “Tîmûr öldü. İmânı da götürdü” Tîmûr Hân bütün müslümanların arzu ettiği îmânla göçmek nimetine kavuştu.*İlim sahibi ve âlimleri seven Tîmûr Hân fethettiği ülkelerden getirdiği âlimlere imkânlar sağladı medreseler yaptırdı. Başkent olan Semerkand’ı îmâr ederek san’at eserleri ile süsledi. kânun ve tüzüklerle devlet düzenini sağladı. târih yazdı. âdil dindar, temiz bir müslümandı Ancak Yıldırım Hân’la yaptığı savaştan dolayı haksız yere kötülenir
murataltug1985
01-23-2018, 09:40
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
TÎMÛR HÂN EMİR TİMUR
GAZİ BÂYEZÎD BAHÂDIR HÂN’A!..
Timur Hân ankara savaşı öncesi Yıldırım Hân’a mektup yazarak, dost olmayı arzu etmiş mektubunda şöyle yazmıştı
*Azamet ve saltanatı nurları her şeyin üzerinde ışıldayan, ihsanın eserleri kâinatın her tabakasını aydınlatan Allahü teâlâya hamd olsun! Mutlak olarak en şerefli din ile gönderilen, en yüksek fazilet ve en iyi ahlâk ile övülen Peygambere salât ve selâm olsun! Yüksek Âline, kerîm Eshâbına ve kıyamete kadar iyilikte onlara tâbi olanlara en iyi dualar olsun.*Emîr-i a’zam Timûr dan, Arab olmayan emirlerin en âdili Allah’ın kılıcı ve rahmeti, ile gönderilmiş Allah’ın beldelerinin koruyucusu, kullarının yardımcısı, düşmanı ve münkirleri ortadan kaldıran, gazi ve mücâhidlerin sığınağı, müslümanların hudûdlarını kollayan, Hakk’ın, dünyânın ve dînin celâli Gazi Bâyezîd Bahâdır Hân’aL*Zâtı âliniz ile dostluk ve ahbâblığımız, müyesser olmadı. Bize itaat uğrunda mücâhede edenlere elbette bize ulaşan yollarımızı gösteririz”*âyet-i kerîmesinin icâbı olarak, doğuda kâfirlerle gaza ile cihâdla meşgulüz. Dîni yüceltmek, Peygamberler efendisinin dînini uzak yerlere, yaymağa gayret ve cehd ediyoruz.
*batıda; sapık fırkalarla, dîn muhalifleriyle hakkı inkâr edenlerle Allah yolunda*kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever”meâlindeki Saf sûresi hükmünce, güzel çalışmalar, büyük gayretler gösteriyorsunuz. Tüm gayretinizi dîne islâma Allaha harcamışsınız *mü’minler emniyet ve huzur içinde, rahat ve isteklerine kavuşmuş hâlde yaşamaktadır güzel haberleri duymakla isteklerinize yardım edenler artmakta, rahatlık ve emellere kavuşma içerisinde huzurla yaşama imkânı artmaktadır. Muhakkak“Allah’ın islâm nuru ile kalbine genişlik verdiği kimse, nur ve hidâyet üzeredir”*İslâm’dan başka din arayanın dîni kabul olunmaz”*meâlindeki Âl-i İmrân sûresinin mânâsını kalbinde tutan her devlet Hak teâlâdan tevfîk saadet, yardım ve keramet görsün, hanedanı parlak ikbâl yıldızı yüksek olsun. cenâb-ı Hak, Hadîd sûresinde Muhakkak ki, iyilik ve üstünlük Allah’ın yed-i kudretindedir. Onu dilediğine verir”buyurmuştur.*memleketleri elinde tutana, en güzel duaların misk kokuları güzel temiz râyihalarını mukaddimeler, muhabbet ve şefkat çokluğunu bildiren birer hediyedir. nusret bağçesinin parlaklığı sebebiyle Sâlihlerin duası kabul olunur sâlih dualar dilîmizdedir. Kabul, tevfik ve inayet Allahü teâlâdandır.
*Mükemmel bir müslümanlığın Sâdıklarla olun emrine uyarak, dostluk yollarında yürümek muhabbet zincirini harekete getirmek, muhakkak ki, iyilik ve faydadır.*“Doğru söz söyleyin ki, Allah işlerinizi düzeltip muvaffakiyet versin”*yazdıklarım dostluk ve sevgimiz sebebiyledir. iyi himmet ve gayretlerimize yardımcı olunuz. münâsebet ve rızâmı gözetiniz. Unutmayınız. elçiler ve mektuplar gönderin. zât-ı şerîflerinizin sıhhat haberlerini ve devlet işlerinin intizâmını bildirmekle bizleri sevindirin, dostluğumuzu pekiştirin Vesselam, aleddevâm, evvelen ve ahıren.”
murataltug1985
01-23-2018, 09:40
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM (Ebû Hanîfe)
*İslâm âleminde Eshâb-ı kiramdan sonra yetişen büyük âlimdir Ehl-i sünnetin reîsidir. dört hak mezheb imamlarından birincisi ve Hanefîlerin imamıdır. İsmi, Nu’mân bin Sabit Kûfi’dir. 699 senesinde Kûfe’de doğdu. 767 de yetmiş yaşında Bağdât’da şehîd edildi. Lakabı İmâm-ı a’zam, Künyesi Ebû Hanîfe’dir. “Ebû” baba demektir. “Hanîf doğru inanan, İslâmiyete sarılan kimse demektir.*Ebû Hanîfe müslümanların babası ve imâmı demektir. İmâm-ı a’zamın Babasının adı, Sâbit’dir. Acemistan’ın ileri gelenle soyu Fârisoğullarındandır Dedesi Zûta, İslâm dinini kabûl etmiş ve Hazreti Ali’ye ikramda bulunmuştur. İlim sahibi, sâlih ve kıymetli babası Sabit, Hazreti Ali ile görüşmüş, kendisi ve zürriyeti için duâ almıştır.*İmâm-ı a’zam, Kûfe’de büyüdü ve yetişti. Ailesinden üstün bir terbiye ve din bilgisi aldı. Küçük yaşta Kur’ân-ı ezberledi ve Arapça şiir ve edebiyat öğrendi.Eshâb-ı kirâm’dan Enes bin Mâlik’i, Evfâ Eska’ı, Sâide’yi ve” Mekke’de vefât eden Tufeyliden hadîs dinlemiştir. *Kûfe, Irak’ın büyük şehirlerinden ve sahâbînin yaşadığı ilim merkezlerindendir Eski medeniyet yatağı Irak’da değişik din ve sapık i’tikâdlara mensûb kavimler yaşıyordu. i’tikâdı bozuk şia ve mutezile burada ortaya çıkmış, çölde hariciler türemişti.Eshâb-ı kiramla görüşüp Ehl-i sünnet öğrenip, nakleden Tabiînin büyükleri de buradaydı hükümet güçlerini ele geçirmek isteyen fırkalarda çetin bir mücâdele sürüyordu. İmâm-ı a’zam böyle bir muhitte, ticâretle meşgûl olmaya başladı.
*âlimlerin meclisine gidiyor fitneleri ortadan kaldırmak için Ehl-i sünnet i’tikâdını yayıyordu sapık fırkalarla mücâdele edip fikirlerini çürütüyordu Kûfede münâzaralar meclislerden çarşıya pazara taşıyordu. İmâm-ı a’zam da, münâzaralara katılıyordu. O’nun üstün zekâsı, yüzünden okunuyordu. *ilim tahsili ikna kabiliyeti ve üstün başarıları, büyük âlimlerinin dikkatini çekti. Onun cevher olduğunu anlayan âlimler, onu ilime teşvik ettiler. O da ilim öğrendi İmâm-ı a’zam ilim tahsilini şöyle anlatır:*zamanın âlimlerinden Ebû Amr yanından geçiyordum,kimin dersine devam ediyorsun?” dedi. “Hiçbirinin dedim, “İlim ile uğraşmayı âlimler ile görüşmeyi ihmâl etme! Ben senin zekî, akıllı ve kabiliyetli olduğunu görüyorum” dedi. O’nun sözü bende te’sîr bıraktı. Çarşıyı, pazarı bırakıp, ilim yolunu tuttum. Allahü teâlânın yardımı ile sözününün bana çok faydası oldu.”*İmamı azam İmâm-ı Şa’bî’nin tavsiyesiyle ilme sarıldı, derslere başladı. önce kelâm ilmini münâzara bilgilerini öğrendi. ilimlerde parmakla gösteriliyordu İmâm-ı a’zamın talebesi Züfer şöyle demiştir: “Hocam Ebû Hanîfe der ki; önce kelâm öğrendim. dereceye ulaştım... fıkh ilmine başladım...”Fıkıh ilmine başlamam Allahü teâlânın tevfîk ve inâyeti iledir. O’na dâima hamd olsun.
*ilim öğrenmeye başladığımda tüm ilimleri göz önüne aldım. kısım kısım okudum. faydalarını düşündüm... fıkıh ilminde baktım. âlimler ile, bulunmak, onlar gibi ahlâklı olmak var. farzları işlemek, dini yerine getirmek var ibâdet etmek fıkıhı bilmelidir. Dünyâ ve âhıret onunla kaim... İbâdet etmek isteyen onsuz yapamaz. Fıkıh, ilimle ameldir.”*İmâm-ı a’zam, fıkıh ilmini Ebî Süleymân’dan öğrendi.derslerde ve huzûrda edebliydi her şeyi ezberlerdi. Hocası talebelesi için benim yanımda ders halkasının başına Nu’mân’dan başka kimse oturmayacak buyururdu.*İmâm-ı a’zam, sapık fırkalarla mücâdele etmiştir. Hint, İran ve Arap yarımadasına Basra’ya defalarca gidip, dehrî denilen inkarcılarla, Şia, Kaderiye ve diğer fırkalarla uzun münâzaralar yaparak Ehl-i sünnet i’tikâdını yaymıştır.*İmâm-ı a’zamın hocası Hammâd fıkıh ilmini Nehaî’den, bu da Alkamadan, buda Abdullah bin Mes’ûd’dan, bu da Peygamberimizden Hammâd derslerine yirmisekiz yıl devam edip emsalsiz bir derecedir fıkıhda meşhûrdur şöyle demiştir: “Ben ilim ve fıkıhda yetiştim. İlim erbâbıyla bulundum. Fıkıhda en değerli bir hocaya devam ettim.”demiştir *İmam azam Hocası Hammâd’ın dersine devam etti Hicaz Mekke ve Medine’de âlimler ile görüşür, hadîs dinler ve fıkıh müzâkereleri yapardı. İmâm-ı a’zam’ın hocalarından en meşhûru, fıkıh hocası olan Hammâd Süleymân’dır.
dostunuz
01-23-2018, 12:59
Timuru övün yakında M.Kemali de İslam alimi yapın tam olsun. Bi Cengiz bi Hülagu bi de Timur, şeytan üçlüleri. Allahın onun ateşini arttırsın, Hitlerin ve Stalinin yapmadığını yaptı o aşağılık yaratıklar
murataltug1985
01-24-2018, 09:05
EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR
ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ
ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*
Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım
Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
murataltug1985
01-24-2018, 09:05
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM (Ebû Hanîfe)
*İmâm-ı a’zam Mekke, Medîne, Basra gibi ilim merkezlerinde* âlimlerden ilim öğrenmiştir. hac için Mekke’ye gittiğinde meşhûr âlimlerden ilim öğrenmiştir. Ellibeş defa hac yapmıştır. *İmâm-ı a’zam* Ehl-i beytden, Zeyd bin Ali’den, Muhammed Bâkır’dan ilim öğrendi. Muhammed Bâkır ona Ceddimin şeriatini bozanlar çoğaldığında sen onu canlandıracaksın, sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın. Şaşıranları doğruya çevireceksin. Allahü teâlâ yardımcın olacak buyurmuştur.*Tasavvuf ilmini Silsile-i âliyye denilen evliyâ büyüklerinden Ca’fer-i Sâdık’dan öğrendi. tasavvufda yüksek bir makama kavuştu.Hazreti Ali’den nakledilen ilimleri* öğrendi. İlimde hiç kimseye nasîb olmayan yüksek bir dereceye ulaştı.
*İmâm-ı a’zam Halife Mansûr’un yanına girdi. Oradakiler* Bugün dünyânın en büyük âlimi bu zattır” dediler. Halife Mansûr, “Ey Nu’mân, ilmi kimden aldın?” diye sorunca, Hazreti Ömer’den ilim alanlar vasıtasıyla Hazreti Ömer’den, Hazreti Ali’den Abdullah bin Mes’ûd’dan aldım.” Halife Mansûr, “Sen işini gayet sağlam tutmuşsun, ilmi asıl menbâından almışsın” dedi. *İmâm-ı a’zam Eshâb-ı kiramın büyüklerinden dörtbin kişiden ilim öğrenip, ilimlerde en yüksek dereceye ulaşmıştır. Şöhreti her yere yayılıp müctehidler, âlimler, hattâ hıristiyanlar bile onu* medh etmiş, övmüştür.
*İmâm-ı a’zamın hocası Hammâd* vefât edince, hocasının talebeleri, ve halkın ileri gelenleri, onun yerini dolduracak âlimin, İmâm-ı a’zamın olduğunu görerek, hocasının yerine geçmesini istediler, o da “İlmin ölmesini istemem” buyurup, ilim kürsüsüne oturdu. Hocası Hammâd ın yerine müftî oldu ve talebe yetişdirdi*İmâm-ı a’zam, hocası Hammâd’ın yerine geçince, ilmi, vakarı, tevâzuu, takvâsı, ve güler yüzüyle herkes tarafından sevilen ve dînî mes’eleleri çözen yegâne müracaat kaynağı oldu. Irak, Horasan, Harezm, Türkistan, Tuharistan, İran, Hind, Yemen ve Arabistan’ın her tarafından gelen talebeler, fetvâ isteyenler ve dinleyicilerle etrâfı dolup taşıyordu.
*İmâm-ı a’zamın meclisinde sorulan suâllere cevap ve talebeler için dersler olmak üzere iki müzâkere yapılırdı. Her sabah namazı câmide kılınır sorulan suâlleri cevaplandırlır, fetvâlar verirdi. öğleden* sonra yatsıya kadar talebelere ders verilir Yatsıdan sonra dinlenilir, sonra* câmide sabaha kadar ibâdet edilirdi. *İmamı azam suâllere cevap vermeden müzâkere edilir, talebeler suâli cevaplamaya çalışırdı.* müzâkereden sonra, gerekli düzeltmeler yapılır ve konu cevaplandırılırdı. Cevaplardan sonra fetvâ yazdırılırdı. Bu yazılar fıkıh kaideleridir mes’ele cevaplandırılınca şükür tekbiri getirilirdi. Kûfe mescidi tekbir sadalarıyla çınlardı.
*Talebelere verilen dersler çok mükemmel bir usûl ile yürütülürdü. fıkh ve hâdiseler anlatılırdı geleceğe âit mes’eleler tesbit edilmiştir. İmâm-ı a’zamın ders halkasında çözülen mes’eleleri yarım milyona ulaşmıştır. Arap dilinin ve cebir ilimcileri hayranlıklarını ifâde etmişlerdir.fıkhî mes’eleler kısımlara fasıllara ayrılmıştır. ibâdetler, sulh, cihad ve devletler ve miras hukuku olmak üzere* fıkıh düzenlenmiştir.
murataltug1985
01-24-2018, 09:05
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com İMÂM-I A’ZAM
*İmâm-ı a’zam, fıkıh ilmini kollara ayırıp her branşa kitap yazmıştır.Eshâb-ı kiramın Peygamberimizden bildirdiği îmân,ve i’tikâd bilgilerini* yüzlerce talebesine bildirdi. îmân bilgilneri yetiştirdi. İmâm-ı Mâturidî kelâm bilgilerini kitaplara yazdı. Yetiştirdiği talebe sayısı dörtbine ulaştı yediyüz otuzu ilimde yükseldi,* kırk kadarı ictihâd derecesine çıktı *İmâm-ı a’zam ticâretle de uğraşdı. Talebelerinin ihtiyâçlarını kendi kazancından karşılardı.* son derece şefkatliydi, ilimde titizlik gösterdi. Talebelerini* mükemmel yetiştirdi İmâm-ı a’zam talebelerine, “Sizler benim kalbimin sevinci, hüznümün tesellisisiniz” buyururdu.*İmâm-ı a’zamın ( radıyallahü anh ) Emevîler ve Abbasîler zamanında yaşadı Ömrünün elli yılı Emevîler, on sekiz yılı Abbasîler devrinde geçdi. dîni öğrendi ve öğretti. Diğer taraftan da, sapık fırkalarla mücâdele etti. Bunların başında Şia, Haricîler, Mürcie, Mutezile, Cebriyye gibi fırkalar gelmekte idi.
*İmamı azamın yanına ellerinde kılıçlarıyla girip münâzara edenler, ikna edici cevaplar karşısında, doğru yola giriyorlar verecek cevap bulamayınca perişan bir halde çekip gidiyorlardı.*Emevî vâlisi, İmâm-ı a’zama devlet idâresinde* vazîfe vermek istemiş Fakat İmâm-ı a’zam bu vazîfeyi asla kabûl etmeirmiştir. hapsedilerek işkence yapıldı. serbest bırakılınca,* 747 yılında Mekke’de altı yıl kaldı. Mekke’de de talebelere ders ve fetvâ verdi Abbâsîlerin* kuvvetlenmesiylen Kûfe’ye döndü.derslerine* ölünceye kadar devam etti.*Otuz yıl boyunca verdiği derslerde yetişen talebeleri İslâm dünyâsının her tarafına yayıldı Müftîlik, kadılık gibi* vazîfelerle büyük hizmetler yaptı.Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) bildirdiği yol Ehl-i sünnet i’tikâdını ve fıkıh ilmini her tarafa yaydılar ve kıymetli kitaplar yazdılar. İnsanlara doğru yolu gösterip se’âdete kavuşturdular. İslam hizmetini* asırlara aksettirdiler.*İmâm-ı a’zam ( radıyallahü anh ) din ilimlerinde en üstün derecede âlim idi. Kelâm ilminde ve i’tikâd bilgilerinde Ehl-i sünnetin reîsidir.Fıkıh ilmindeki geniş bilgisini ve kıyasdaki harikulade kuvvetini ve akıllara hayret veren üstünlüğünü bildiren kitaplar sayılamayacak kadar çoktur.
*Tefsîrde, müfessirlerin başı, üstadı, idi. Âyet-i kerîmelerde bildirilen hükümleri ve derin incelikleri anlamak ve anlatmakda müctehidlerin en başta gelenidir. tefsîr ilminde yüksek derecededir. Kur’ân-ı kerîmde i’tikâda, ibâdetlere, muamelata ve binlerce meseleyi anlamakta en başta gelen müfessirînden biri İmâm-ı a’zam dır.
*fıkh ilminde mütehassıs olmak isteyen, Ebû Hanîfe’nin kitâblarını okusun/imam şafii
Fıkıhta* Ebû Hanîfe gibi mütehassıs görmedim.”abdullah ibn.mübarek
Büyük âlim Mis’ar, Ebû Hanîfe’nin karşısında diz çöker bilmediklerini öğrenirdi. “Bin âlimden ders aldım. Fakat, Ebû Hanîfe’yi görmeseydim, Yunan felsefi bataklığına kayacaktım” demiştir.
*Hadîs ilminde Ebû Hanîfe gibi derin bilgi sahibi olanı görmedim. Hadîs-i şerifleri açıklamakta onun gibi âlim yoktur./ebu yusuf*Bizler, Ebû Hanîfe’nin yanında, doğan kuşu yanındaki serçeler gibi idik. Ebû Hanîfe, âlimlerin önderidir.” süfyan-ı servi
*Yezîd bin Hârûn/Bin âlimden ders aldım. Ebû Hanîfe gibisini ve O’nun aklı kadar çok olanını görmedim.” *İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe buyurdu ki, “Resûlullahın hadîs-i şerîfleri başımızın tacı ve gözümüzün nûrudur. Eshâb-ı kiramın sözlerini arar, seçer ve onlara uyarız. Tabiînin sözleri ise, bizim sözlerimiz gibidir.”*Mezhebsizler Ebû Hanîfe’nin hadîs bilgisi zayıf idi diyor. Bu sözleri câhil olduklarını ve hasedliklerini göstermektedir.” İmâm-ı Zehebî buyuruyorlar ki; İmâm-ı a’zam hadîs âlimi idi. Dörtbin âlimden hadîs aldı.üç yüzü Tabiînin hadîs âlimi idi.”
murataltug1985
01-24-2018, 09:06
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM* EBU HANİFE
*İmâm-ı Şa’rânî, “İmâm-ı a’zamın müsnedlerinin Hepsi, Tabiînin meşhûr âlimlerinden rivâyet edilmiştir.” Mezhebsizlerin, müctehid imamlara ve* bunların önderi Ebû Hanîfe’ye hasedleri, kalblerini kör ve vicdanlarını yok etmiştir İslâm âlimlerinin güzelliklerini, üstünlüklerini inkâr ediyorlar. Kendilerinde bulunmayanların sâlih kimselerde bulunmasını istemiyorlar.din imamlarımızın üstünlüklerini inkâr ediyorlar. kendilerini hased hastalığına kapdırıyorlar. *İmâm-ı a’zam* hadîs-i şerîfleri yazardı. Yazdığını sandıklarda saklardı. sandığı yanında taşırdı. Az hadîs rivâyet etmesi, ezberlediği hadîslerin az olduğunu göstermez. Bunu ancak din düşmanı kimseler söyliyebilir. Onların taassubları* İmâm-ı a’zamın kemâline şâhiddir nâkısların kötülemeleri, âlimlerin kemâllerini gösterir. *Büyük bir mezheb kurmak ve yüzbinlerle suâli, âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şeriflerle cevâblandırabilmek, tefsîr ve hadîs bilgilerinde ihtisas sahibi olmayanın yapacağı iş değildir. mezheb kurmak İmâm-ı a’zamın tefsîr ve hadîsdeki vukûfunu, ihtisasını açıkça göstermektedir.
*İmamı azam İnsan gücünün üstünde çalışarak, bir mezheb ortaya koydu hadîs-i şerîfleri* bildirmeye, vakit bulamadı bu yüce imâmı, hadîs bilgisi zayıf idi gibi göstermeğe ona hased taşları atmak ve lekelemeğe sebeb olamaz. dirayet olmadan rivâyet* makbûl değildir Dirayetsiz rivâyet, kıymetli olsaydı, çöpçünün hadîs söylemesi, Lokmân’ın aklından üstün olurdu *İbn-i Hacer şâfi’î âlimlerindendir* diyor ki, “Büyük hadîs âlimi A’meş, İmâm-ı a’zam dan birçok mes’ele sordu, İmâm-ı a’zam, suâllerin her biri için hadîs okuyarak cevap verdi. A’meş, İmâm-ı a’zamın hadîsdeki derin bilgisini görünce, Ey fıkh âlimleri! Sizler* tabîb, biz hadîs âlimleri eczacı gibiyiz! Hadîsleri biz söyleriz. siz anlarsınız dedi. *büyük hadîs âlimi A’meş’in yanında* Birisi A’meş düşündü İmâm-ı a’zama sorup cevâb istedi. İmâm-ı a’zamın cevabına. A’meş, hayran olup, yâ İmâm Bunu hangi hadîsden çıkardın dedi. İmâm-ı a’zam, hadîs-i şerîf den çıkardım. İmâm-ı Buhârî, üçyüzbin hadîs ezberlemişdi. yalnız onikibinini yazdı. Çünkü, “Benim, söylemediğimi hadîs olarak bildiren, Cehennemde çok acı azâb görecektir.” hadîs-i şerîfinin dehşetinden çok korkardı. *İmâm-ı a’zamın vera’ ve takvâsı çoktu hadîs için çok ağır şartlar koymuştu. Ancak bu şartlarda* hadîs-i şerîfi nakl ederdi. Ba’zı hadîs âlimlerinin şartları hafif olduğu için, çok sayıda hadîs rivâyet etmişdir.
*hadîs âlimi, âlimleri küçültmemiştir. Eğer Böyle olmasaydı, İmâm-ı Müslim, İmâm-ı Buhârîyi incitirdi. İmâm-ı a’zam ın ihtiyâtı ve takvâsı çoktu* rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler on yedi adet değil on yedi kitaptır* her birine “Müsned-i Ebû Hanîfe” adı verilmiştir.
murataltug1985
01-24-2018, 09:06
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM VE MEZHEP ANLAYIŞI
*Ehl-i sünnetin dört hak mezhebinden biri de İmâm-ı a’zamın ( radıyallahü anh ) kurduğu Hanefî mezhebidir.* Mezheb; bir müctehidin dînî kaynaklardan çıkardığı hükümlerdir Müctehid âlim tarafından, îmân amel ve ibâdetde Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için müslümanlara gösterilen yoldur. Bir Mezheb, lügatte gitmek, tâkib etmek, gidilen yoldur. görüş, doktrin, akım ma’nâlarına da kullanılmıştır.*İslâm dîninde, îmânda mezheblere ayrılmak yoktur. müslümanlardan* efendimizin* inandığı ve bildirdiği gibi îmân etmelerini istemektedir. Peygamberimiz bir tek îmân bildirmiş Eshâb-ı kiram gibi inanmış, i’tikâd ve inançta ayrılık olmamıştır. Peygamberimizin vefâtıyla insanlar, İslâmiyeti Eshâb-ı kiramdan işiterek ve sorarak öğrendi Hepsi aynı îmânı bildirdiler. Peygamberimizden nakille bildirilen îmâna “Ehl-i sünnet i’tikâdı” denilmiştir.
*Eshâb-ı kiram îmân bilgilerine, kendi düşüncelerini, nefsânî arzularını, siyâsi görüşlerini asla öğretmediler* Eshâb-ı kiram, Allahü teâlâyı tereddütsüz kabûl edip inandılar âyetleri ve îmânlarını Peygamberimizden işittikleri gibi muhafaza ettiler. İslâmiyetteki îmân esaslarını insanlara, saf, berrak ve aslıyla tebliğ ettiler,
*Eshâb-ı kiramın Resûlullahtan bildirdikleri tebliği hiç birşey eklemeden çıkarmadan kabûl edip,* inanıp, onların yolunda olanlara “Ehl-i sünnet vel cemâat” fırkası,doğru ve hakîkî İslâmiyet yolundan ayrılanlara da bid’at fırkaları (dalâlet fırkaları, bozuk, sapık yollar) denildi.*Allahü teâlâ, tüm müslümanlardan tek îmân istemektedir. İslâmiyette, îmânda, ayrılığa izin verilmemiştir. Resûlullah efendimizin ( aleyhisselâm ) inandığı bildirdiği ve gibi îmân eden müslümanlara “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat” veya “Sünnî” denir.
*Sünnî müslümanlara, mezheb imâmı olan büyük İslâm âlimleri* Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde hükmü bildirilmemiş olan ibâdetlerin ve günlük muâmelelerin tarif ve yapılışını gösteren ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan yollara amelî mezhebler denilmiştir. Mezheb imâmı âlimlerin ictihâd ayrılıklarına dîn sahibi izin vermiş ve bu müslümanların İslâmiyete* uymalarını temin ederek müslümanlara rahmet olmuştur. hadîs-i şerîfte,“Âlimlerin mezheblere ayrılması rahmettir” buyurulmuştur.*İslâmiyet, tüm hayatı içine alan bir hayat dinidir.* insan ömründe islamın mutlak bir hükmü vardır. İslâmiyet, müslümanlardan her an ve her zaman Allahü teâlânın rızâsını istemektedir. Bu* îmân* i’tikâdın doğruluğu ile olur. îmân ve i’tikâdlı müslüman, Ehl-i sünnet ve’l-cemâat yolundadır.* sâlih ve kâmil bir müslümanlık için her harekette Allahü teâlânın rızâsını gözetir. Ameli mezhebler, Ehl-i sünnet müslümana* Allahü teâlânın râzı olduğu usûlleri, yolları gösterir
murataltug1985
01-24-2018, 09:07
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM VE MEZHEP ANLAYIŞI
*Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde insanlara îmânı sâlih amellerle rızâsını kazanmalarını istemektedir. Eshâb-ı kiram îmân ettikten sonra,* büyük bir hassasiyetle rızâyı ilahiyi aradılar. emirleri eksiksiz olarak kalben yerine getirdiler. yasaklardan ve haramlardan şiddetle kaçındılar.*efendimiz Kur’ân-ı kerîmi, hadîsleri ile açıklayarak doğru anlaşılmasını temin etti. Eshâb-ı kiram, Kur’ân-ı kerîmden anlayamadıklarını efendimize sorar,* Kur’ân da bildirilmeyen husûslarda, efendimiz nasıl yapıyorsa tatbik ederlerdi. Eshâb-ı kiram Kur’ân-ı kerîm ve Resûlun sünnetine uymamaktan korkar, ürperir ve şiddetle kaçınırlardı. *Ashab âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf ile* bildirilmeyen bir işte* Allahü teâlânın rızâsını araştırır hadis ve kitab uygunuluğa göre amel ederlerdi. efendimiz, vâli ve kadılara Kur’ân-ı kerîm ve hadîste hükmünü bulamadığı mes’elede* ictihâdı emir buyurdu.Muaz bin Cebel’e şöyle buyurdu Yâ Muaz neye göre hüküm vereceksin?-Allah’ın kitabı resûlullahın sünneti ile.ya resulullah-Ya sünnetimde hüküm bulamazsan-ictihâd ederim, yâ Resûlullah
Peygamberimiz ( aleyhisselâm )Resûlünün elçisini, muvaffak kılan Allaha hamd olsun” buyurdu.
*vahiy ile bildirilmeyen işlerde Resûlullah ve Eshâb-ı kiram ictihâd ediyorlar, Eshâb-ı kiramın ictihâdı Resûlullahın ictihâdına uymuyordu. Meselâ; Bedir’de esîrlerinde* efendimiz ile Hazreti Ebû Bekir fidye ile salıverilmelerini, Hazreti Ömer öldürülmelerini ictihâd etmişdi. Allahü teâlâ, Hazreti Ömer’in ictihâdına uygun olanı, vahiy ile bildirdi.*Eshâb-ı kiramın müctehid idi din bilgilerini Resûlullahtan ( aleyhisselâm ) aldılar. O’nu bizzat görmenin, O’nun sohbetinde bulunmanın ma’nevîyat ve kemâline erdiler. Nefisleri ihlâs, edeb, ilim ve irfandı Eshâbdan olmayanların ulaşamayacağı üstünlüklere kavuştular. hidâyet yıldızları hadîs-i şerîfle bildirildi.imânı, i’tikâdı bir idi. *Haklarında nass âyet ve hadîs bulunmayan mes’elelerde ictihâd ettiler. Her biri, amelde mezheb sahibi idiler. ictihâdları birbirine benzerdi. İctihâdları toplanıp, kitablara geçirilmediği için mezhebleri unutuldu. İslâmiyeti Eshâb-ı kiramdan öğrenen büyük imamlar yetişti. Bunlar da amelde mezheb sahibi idi ve her birinin ictihâdına kendi ismi verildi mezhebleri kitaplara geçirilmedi ve unutuldu.*dört büyük imâmın ictihâdları, talebelerince kitaplara geçirilererek muhafaza edildi* müslümanlar arasında yayıldı. müslümanlara doğru yolu gösteren ve İslâm dînini bozulmaktan koruyan dört imâmın birincisi İmâm-ı a’zam* ikincisi İmâm-ı Mâlik Üçüncüsü İmâm-ı Şafiî, dördüncüsü Ahmed Hanbel’dir.
*Ehl-i sünnette dört imâmdan İmâm-ı a’zam yoluna Hanefî Mezhebi İmâm-ı Mâlik’in yoluna Mâlikî İmâm-ı Şafiî’nin yoluna Şafiî İmâm-ı* Hanbel’in yoluna da Hanbelî Mezhebi denilmiştir. müslümanın Allah rızâsına uygun ibâdet* yapabilmesi, dört mezhebden birine uymak ile mümkündür. Her müslümanın ictihâd yaparak Kur’ân ve hadîsden hüküm çıkarması İslâm âlimi, olması mümkün değildir, Hicrî dördüncü asırdan sonra âlim yetişmemiştir. *Kur’ân-ı kerîme herkesin ma’nâ verip, hüküm çıkarması yasak edilmiştir. Hadîs-i şerîfte; “Kur’ân-ı kerîmden ma’nâ çıkaran kâfir olur.” buyuruldu. Kur’ân-ı kerîmden müctehid ve din âlimleri hüküm* çıkaramazlar efendimiz, Kur’ân hükümlerini hadîs-i şeriflerle açıklamıştır. Kur’ân-ı kerîmi ancak Resûlullahın Eshâb-ı ve müctehid imamlar açıklamışlardır. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîm Enbiyâ sûresinde; “Bilmiyorsanız, zikir ehline sorunuz” ve Ey akıl sahipleri! Akıl erdiremediğinizde bilen ve ermiş olanlara tâbi olunuz!” buyurmaktadır. *Hadîs-i şerîfte; “Bilmediklerinizi bilenlerden sorunuz. Cehâletin ilâcı sorup öğrenmektir.” buyuruldu. âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler ibâdetleri bilmeyenlerin bilenlerden sorup öğrenmelerini emretmektedir. İmâm-ı a’zam İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Şafiî ve İmâm-Hanbel, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden ictihâd ederek, İslâm dinindeki emir* yasak, helâl ve haramları açıkladılar.
murataltug1985
01-24-2018, 09:07
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM VE MEZHEP ANLAYIŞI
*İslâmiyette tüm din bilgileri dört kaynaktan çıkmıştır. Bunlar Kur’ân* Hadîs- İcmâ ve Kıyasdır. müctehidler, bir işin nasıl yapılacağını, Kur’ânda bulamazlarsa, hadîse bakarlar. Hadîsde* bulamazlarsa, icmaya başvururlardı* İcmâ’ sözbirliğidir. Eshâb-ı kiramın hepsinin ağız birliği yapmasıdır* ashabdan sonra gelen Tabiîn icmâı delîldir, senettir. Daha sonrakilere icmâ denmez.
*Bir işi yaparken, icmâ ile kıyâsa başvurulmalıdır İmâm-ı Mâlik, Medîne-i münevvere ahâlisinin sözbirliğine senet dedi. âdetleri, Resûlullahtan öğrenmiştir. senet, kıyastan daha sağlamdır, dedi. Fakat üç mezhebin imamları, Medine ahâlisinin âdetini senet almadı.*İctihâd,* insan gücünün yettiği kadar, zahmet çekmek ve çalışmaktır. Dînî bir terim olarak; Kur’ân ve hadîsde, bildirilmemiştir İctihâd yolu ikidir: Biri, Irak âlimlerinin yolu olup, re’y yolu Ya’nî kıyas yoludur. nasıl yapılacağı, Kur’ân ve hadîsde bildirilmemiştir kıyasta işin nasıl yapıldığı aranır, bulunur. Ve onun gibi yapılır Eshâb-ı kiramdan sonra, müctehidlerin reîsi, İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe’dir.
*İkinci yol, Hicaz âlimlerinin yolu* Rivâyet yoludur Medine-i münevverenin âdetleri, kıyastan üstündür rivayet müctehidlerinin büyüğü, İmâm-ı Mâlik’dir ki, Medîne-i münevverede oturuyordu. İmâm-ı Şafiî ile Ahmed Hanbel de, İmâm-ı Mâlik’in ve İmâm-ı a’zamın yolu birleştirdi. Ayrı bir ictihâd yolu kurdular. İmâm-ı Şafiî, âyet-i kerîme ve hadîslere bakıp, kuvvetli tarafa göre iş görürdü. kuvvet bulamazsa, o zaman, kıyas yolu ile ictihâd ederdi. *Ahmed Hanbel de, İmâm-ı Mâlik’in yolunu öğrendi İmâm-ı a’zamdan* kıyas yolunu aldı pek çok hadîs-i şerîf ezberledi hadîs-i şeriflerin birbirini kuvvetlendirmesine bakarak, ictihâd etti ve üç mezhebden ayrılmıştır.*dört mezhebin hâli, bir şehire benzer bir işin nasıl yapılacağı kanunda bulunmazsa, o şehir toplanıp, o işi kanundaki benzeriyle yaparlar. devletin maksadı, beldeleri tamir ve insanların rahatlığıdır rey ve fikirleri kanunun maddesidir.Hanefî mezhebine benzer. Bazıları hareketlerini devlet merkezindeki memurların hareketlerine benzetir Bunlar da, Mâlikî mezhebine benzer. Ba’zıları kanunun ifâdesine, yazının gidişine bakarak, o işi yapma yolunu bulur. Bunlar da, Şafiî mezhebi gibidir. Bir kısmı kanunun başka maddelerini toplayıp, birbiri ile karşılaştırır ve, doğruyu ararlar Bunlar da, Hanbelî mezhebine benzer.
*şehrin ileri gelenleri bir yol bulur ve hepsi, yolunun doğru ve kanuni* olduğunu söyler. Kanunun istediği dört yoldan biri olup, diğer üçü yanlıştır. kanundan ayrılmaları, kanunu tanımadıkları için, devlete karşı olmayıp, hepsi kanunu, ve emrini yerine getirmek
İstediğinden suçlu görülmezler. uğraş ve çabaları beğenilir. doğrusunu bulan mükâfat alır. Dört mezheb budur Allahın istediği yol, tektir Dört mezhebde, biri doğruysa diğerleri* yanlıştır her mezhep imâmı, doğruluk için çalıştığından, yanılanlar af olur sevâb kazanır. Peygamberimiz Ümmetime, yanıldığı ve unuttuğu için ceza yoktur.” buyurdu. *Dört mezhebin ayrılıkları dînin temellerinde ve inanılacak şeylerde,değildir dini esas ve inançta* birlik vardır, Ehl-i sünnet* olduklarından birbirini sever ve asla kötülemezler. dört mezhebin Ehl-i sünnet’ten milyonlarca seveni vardı Dört mezheb birbirine yanlış demez, Doğru yol, dört mezhepdir, her Müslüman; “Benim mezhebim doğrudur. Yanlışlık ihtimâli de vardır. Diğer üç mezhebte bu konu yanlıştır ancak doğruluk olmak ihtimâli* vardır” demeli ve öyle inanmalıdır*Dört mezhebin amellerde, ibâdetlerde ayrılmaları, müslümanlar için rahmet ve kolaylıktır. Hadîs-i şerîfte; “Ümmetimin âlimlerinin ihtilâfı rahmettir.” buyuruldu *Hadislerde amellerdeki* ayrılık bildirilmektedir. Îmânda ve i’tikâdda ayrılık felâkettir ve yasaktır. Allahü teâlâ ve Peygamberi, mü’minlere merhametli oldukları için, ba’zı işleri Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirmedi. Açıkça bildirilse idi, farz olurdu. Yapmıyanlar günaha girer, kıymet vermeyenler kâfir olurdu. Mü’minlerin hâli güç olurdu. böyle işleri mezheb imamları açıkça bildirilenlere benzetmektedir ba’zen ayrılırlar
murataltug1985
01-24-2018, 09:08
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM VE MEZHEP ANLAYIŞI
*Bir Müslümanın, dört mezhebden birini öğrenmesi ve uyması lâzımdır. Bir mezhebe uyan müslüman, imamının Kur’ân ve hadîsdeki emir ve hareketlerine uymaktadır. değildir. Amellerde asıl olan, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf ezberlemek değil, Allahü teâlânın rızâsına uygun yapmaktır. Mezheb imamları, ömürlerini vererek, rızâ-i ilâhiyye yolunu araştırmışlar, tüm müslümanlara haber vermişlerdir. *Müslümanlar, asırlardır dört mezhebe uymakta uygulamaktadır. bir işin yapılmasında, zorluk varsa kendi mezhebine göre yapmasına imkân yoksa diğer üç mezhebten biriyle yapması caizdir . *mezheb imamları arasında farklılık olmasaydı, müslümanlar şaşkın, çaresiz ve sıkıntıda kalacaktı. eski ümmetlerde hüküm bir tane idi. hükme uyanlar kurtuldu, uyamayanlar sıkıntıya düştü. ümmetlerde İmâm-ı a’zam gibi âlimlerin yetişmemesi şeriatlerinin+ kısa zamanda bozulup yok olmasının sebeplerinden biridir
*nikâh, talâk, zekât, gusül, abdest, namaz, ve diğer mes’elede sıkıntıya düşen mezheb müslümanları, diğer mezheblere uyarak İslâmiyete uygun yaşarlar zarûret olmadan kendi mezhebinden, başkasına uymak keyfince başka bir mezhebe uymak yasaktır ve İslâmiyette buna “telfîk” veya “mezhepsizlik” denir. Böyle bir kimse Allahü teâlânın rızâsını değil, kendi arzusunu düşünüyordur Buda dîni, insan oyuncağı hâline getirmektedir*İslâm mezhebsizliğin, dinsizliğe giden bir köprü olduğunu bildirmiştir İslâm âlimlerine uyulmalıdır Hadîs-i şerifler âlimler hakkında; “Din âlimleri, peygamberlerin vârisleridir.”, “Talebesi arasında âlim, ümmeti arasında peygamber gibidir.” “Fıkıh âlimleri kıymetlidir. Onlarla beraber bulunmak ibâdettir.” “Ümmetimin âlimlerine saygılı olunuz. Onlar yeryüzünün yıldızlarıdır.” buyuruldu.*İslâm âlimlerine uymak, dört mezhebden birinde bulunmaktır. tüm İslâm âlimleri dört mezhebden birinden ders alarak yetişmişlerdir dört mezhebe uymuşlardır. Ehl-i sünnet âlimlerinin, hükümleri eksiksiz kayda geçirilmiş , her müslüman tarafından işitilip bilinmişlerdir islam alimleri dört hak mezhebe uymadan yapılan amelin bâtıl olacağını bildirmişlerdir.
*Mezhebleri beğenmeyen, onlardan birine uymayan veya mezheblerin kolaylıklarını birleştirmeye çalışan müslümanın yolundan ayrılmış, kendi başına yeni bir yol tutmuştur Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîm Nisa sûresinde Mü’minlerin yolundan ayrılanı Cehenneme atarız.”buyurmaktadır.
*Dört mezheb imamının ve yetiştirdiği âlimlerin çözdüğü mes’elele sayısı milyonları aşmaktadır. yalnız İmâm-ı a’zam hazretleri 500 binden fazla fıkıh mes’elesini çözmüştür Dört mezhebin imamları ve müctehidleri, her işin dindeki hükmünü bildirmişlerdir. her türlü cevâb dört hak mezhebde vardır. cevapsız mes’ele yoktur Âhırette kurtulmak için müslümanlar, mezheblerini Ehl-i sünnet âlimlerden sorarak veya okuyarak öğrenmelidirler.
*hıristiyan papazlar peygambere inanmayan filozoflarının kitaplarında dört hak mezhebe yakan ve iftiralar atılmıştır savaşlar yapıldığı söylenmiştir İslâm târihinde hiçbir devirde 4 hak mezhep arasında mezhep ayrılığı nedeniiyle en küçük bir sürtüşme olmamıştır. Dört mezheb birbirini hürmet ve sevgiyle yâd etmişlerdir*birbirlerinin asla yanlış dememişler ve kötülememişlerdir. Siyâsete karışmamışlardır. dört mezhebe uyan din kardeşleri birbirini sevmişler, asırlar boyu bir arada huzûr ve rahat içinde yaşamışlardır. Müslümanları bölüp birbirleriyle çatıştıran iddia ve iftiralar, İslâmiyeti kuvvetli, kültürlü müslümanlar arasında hiçbir itibar görmemekte, dört hak mezhepteki müslümanlar, birbirlerini severek, sayarak, kardeşçe, huzûr içinde yaşamaktadırlar.
murataltug1985
01-25-2018, 08:38
EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR
ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ
ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*
Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım
Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
murataltug1985
01-25-2018, 08:39
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam ve mezhep anlayışı
*İşte İmâm-ı a’zam mükemmel çalışmaları ictihâdı ve fıkıh bilgileri ile müslümanların İslâmiyete uymak için takip edecekleri yolu gösterdi bu yola “Hanefî Mezhebi” denildi.*İmâm-ı a’zam fıkhı, “Leh bilmek, tanımak” diye tarif etmiştir. fıkhı tesbit için, Edille-i şeriyyeye başvururdu. Bunlar Kur’ân-ı Kerîm Sünnet aleyhisselâm ın sözleri, Eshâb-ı kiramın sözbirliği ve Kıyâs-dır. İmâm-ı a’zam, bir işin Kur’ân da bulamazsa, hadîse bakardı. Peygamberimizin sünnetine bağlıydı, hadîsleri senet olarak almıştır.
*Bir iş hakkında hadîs-i şeriflerde de hüküm bulunmazsa, o iş için icmâ yapılırdı İcmâ’, sözbirliğidir Eshâb-ın ağız birliği yapmasıdır İmâm-ı a’zam, Eshâb-ın sözlerini, kendinden üstün tutmuştur. Peygamberimizin yanında, bulunmak şerefi kazanılan derecelerin en büyüğüdür
*Bir iş icmâ ile veya sahabe sözü ile bilinemezse, kıyas yapılarak hüküm verilir. kıyas yoluna, re’y yolu veya ictihâd denir. Kıyas; Kur’ân-ı kerîm ve hadîsde hüküm bulunmayan bir işi, hüküm bu lunan bir diğer işe benzeterek hükme bağlamaktır.
*İmâm-ı a’zam, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde icmâ ve kıyastan başka istihsân ve örfler ile de hüküm verirdi. örf islamiyetin yasak ve hükmüne aykırı olmazdı İstihsân kuvvetli görülen bir husûsdan bir benzer hükme dönmektir. dînen muteber olan bir tercihi bir delîli aykırı düşen başka bir delîlden üstün tutup, hüküm vermektir.
*Hanefî mezhebinin üç yoldan gelmiştir.
1. Si Usûl dür Hanefî mezhebinin sahibi İmâm-ı a’zamdan ve talebesinden gelen haberlerdir. İmâm-ı Muhammed’in altı kitabı ile bildirilmekdedir. kitabları güveni lir kimseler getirdiği için Zâhir haberler denilmişdir. Usûl haberlerini ilk toplıyan Hâkim şehîd Muhammeddir.
*2. Nevadir haberleri olup, imamlardan gelen haberlerdir. haberler, kitâbta bulunmayıp, İmâm-ı Muhammed’in başka kitabları ile bildirilmiştir. kitablar tahribe uğradığından, bu haberlere Zâhir olmıyan haberle denir. başkalarının kitabları ile bildirilmiştir Meselâ, İmâm-ı a’zamın talebesinden Hasen bin Ziyâd’ın Muharrer kitabı buna örnektir
*3. Vâkı’at haberleri ın talebelerinden sonraki talebelerin ictihâd ettikleri mes’elelerdir. haberleri, ilk toplıyan Semerkandîdir Osmanlı Şeyhülislâmlarının hazırladığı Fetvâlar kanunlaştırılmış Ahmed Cevdet Paşa başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanan Mecelle Hanefî mezhebinin fıkhî hükümlerini bildirmektedir.Osmanlı Devletinde yetişen fıkıh âlimlerinden Emîn Efendi’nin hazırladığı en muteber fıkıh kitaplarındandır Hanefî mezhebinin en kıymetli kaynağıdır
*İmâm-ı a’zamın yetiştirdiği talebe sayısı 4000 civarındadır. ictihâd derecesine yükselmiştir. Oğlu Hammâd, talebelerindendir İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed, iki yüksek talebesi olup “İmâmeyn” lakabı ile meşhûrdur. İmâmeynin ictihâdı, İmâm-ı a’zamın ictiâdı ile eşit tutulurdu.
*Hanefî mezhebindeki müftî, İmâm-ı a’zamın sözüne uygun fetvâ verir. Aradığını onun sözünde bulamazsa, İmâm-ı Yûsuf’un sözünü alır. Onda bulamazsa, İmâm-ı Muhammediin sözlerini alırdı İmâm-ı Züfer, Hasan bin Ziyâd gibi Her asırda Hanefî mezhebinde çok yüksek âlimler yetişmiştir. Şâziliyye, Rabbânî... Fenârî, Gürânî, Ebussuûd gibi mollalar hanefi âlimlerden ba’zılarıdır.*Hanefîlik Abbasî, Selçuklu ve Osmanlı devletinde yayılmıştır. müslümanların yarıdan fazlası ve Ehl-i sünnetin Hanefî mezhebine göre ibâdet etmektedir.
*Âlimler mezheplerin hak olduğunu, fakat Hanefî mezhebinin daha doğru olduğunu söylemişlerdir. İslâm memleketlerinin çoğunda Hanefî mezhebi yerleşmiştir. Türkistan Hindistan’ın ve Anadolu’nun hemen hemen hepsi Hanefî’dir.*İslâmî hükümlerin dörtte üçü İmâm-ı a’zamındır. Kalan dörtte birinde ortaktır. İslâmiyyette ev sahibi, aile reîsi O’dur. Diğer bütün müctehidler mezheb âlimleri O’nun çocukları gibidir.*İmâm-ı Şafiî şöyle buyurmuştur: “Bütün müslümanlar İmâm-ı a’zamın ev halkı, çoluk çocuğu gibidir” bir adam çoluk çocuğunun nafakasını kazandığı gibi, İmâm-ı a’zam da insanların muhtaç oldukları din bilgilerini meydana çıkarmış, herkesi kolaylığa ve rahata kavuşturup güçlük ve zorluktan kurtarmıştır
murataltug1985
01-25-2018, 08:39
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında söylenenler
*İmâm-ı a’zam, Allahü teâlândan başka düşüncesi olmayan büyük bir âlimdi.İslâmiyeti şekliyle bildirir, allah yolunda hiçbir şeyden çekinmezdi. kitaplarına, derslerine fetvâlarına hiç bir siyâsi düşünce ve güç, nefsânî arzu menfeat, şahsî dostluk ve düşmanlık gibi unsurlar asla girmedi
*İmâm-ı a’zam nefsine hâkimdi. Lüzumsuzlukla uğraşmazdı. yüksek İslâm ahlâkı ile insanların kurtuluşuna çırpınırdı.sabır, güler yüz, tatlılık ve sükûnetle davranır, heyecan ve telâşa kapılmazdı. Keskin bir firâset sahibi idi. insanların içlerine nüfuz eder ve olayların sonuçlarını sezerdi.
*kuvvetli şahsiyeti, keskin zekâsı, üstün aklı, engin ilmi, heybeti, muhakeme muhabbeti ve cazibesi ile herkese te’sîr eder, gönülleri mes’eleleri, derin mütâlâadan sonra, bazılarını ânında misalleriyle cevaplandırırdı. En inatçı ve peşin hükümlü muarızlarını kolayca cevaplandırırdı hayret verici sayısız menkıbeleri meşhûrdu*İmâm-ı a’zam İslâmiyetin müslümanlardan doğru bir Ehl-i sünnet i’tikâdı amel ve güzel bir ahlâk istediğini bildirmiş, ömrü boyunca kurtuluşu anlatmıştır. Vefâtından sonra da talebeleriyle kitaplarıyla asırlar boyunca müslümanlara ışık tutmuş ve rehber olmuştur.
*İmâm-ı a’zam, hizmetleriyle İslâmiyeti duyurmuş, müslümanları fitne ve propagandalarla parçalamak İslâm dinini yıkmak ümidine kapılanları hüsrana uğratmış, i’tikâdda birlik ve beraberliği sağlamış; ibâdetlerde, Allahü teâlânın rızâsına uygun hareket tarzını tesbit etmiştir. ikinci hicri asrın müceddidi dinin yayıcısı ünvanını almıştır.*hadîs-i şerîfte, “Îmân Süreyya yıldızına çıksa, Farisoğullarından biri elbette getirir” buyuruldu. İslâm âlimleri, bu hadîs-i şerîfi İmâm-ı a’zam hakkında olduğunu bildirmiştir. Buhârî ve Müslim’de “İnsanların en hayırlısı, benim asrımda bulunan müslümanlar Ya’nî Eshâb-ı kirâmdır Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir (ya’nî Tâbiîndir). Onlardan sonra da onlardan sonra gelenlerdir... (ya’nî Tebe-i tâbiîndir)” buyuruldu. İmâm-ı a’zam hadîs-i şerîfle müjdelenen tabiînden en üstünlerindendir.
*Hayrât-ül-Hisan, Mevdu’ât-ül-ulûm ve Dürr-ül-Muhtâr’daki olan hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Âdem (aleyhisselâm) benimle öğündüğü gibi ben de ümmetimden bir kimse ile öğünürüm. İsmi Nu’mân, künyesi Ebû Hanîfe’dir. O, ümmetimin ışığıdır.”*“Peygamberler benimle öğündükleri gibi ben de Ebû Hanîfe ile öğünüyorum. Onu seven beni sevmiş olur. Onu sevmeyen beni sevmemiş olur.”
*Ümmetimden biri, şeriatimi canlandırır. Bid’atleri öldürür. Adı Nu’mân bin Sâbit’tir.”*Her asırda ümmetimden yükselenler olacaktır. Ebû Hanîfe zamanının en yükseğidir.”*Hazreti Ali Size Kûfe şehrinde bulunan, Ebû Hanîfe adında birini haber vereyim. Onun kalbi ilim ve hikmet ile dolu olacaktır. Âhir zamanda kıymetini bilmeyenler helak olacaktır. Nitekim, râfizîler de, Ebû Bekir ve Ömer için helak olacaklardır” buyurdu.*İmâm-ı a’zamdan sonraki İslâm âlimleri onu medh etmişler, büyüklüğünü bildirmişlerdir. Ebû Hanîfe, İmâm-ı Mâlik’in yanına geldiğinde İmâm-ı Mâlik ayağa kalkıp hürmet gösterdi. yanındakilere, “Bu zâtı tanıyor musunuz? Bu zât, Ebû Hanîfe Nu’mân bin Sâbit’tir. Eşu ağaç direk altındır dese isbât eder, dedi.” *Hasen bin Ammâre Ebû Hanîfe’ye şöyle diyordu: “Allahü teâlâya yemîn ederim ki fıkıhda senden iyi konuşanı, senden sabırlısını ve senden hazır cevap olanını görmedim. sen fıkıhda söz söyleyenlerin efendisi ve reîsisin. Senin hakkında kötü söyleyenler sana hased edenler, seni çekemeyenlerdir.”*Hâfız Muhammed der ki: “Ebû Hanîfe’nin zamanında ondan ârif ve fakîh yok idi. Yemîn ederim ki, onun mübârek ağzından bir söz duymağa yüzbin dinar veririm.”*Dâvûd-i Tâî’ Ebû Hanîfe Karanlıkta kalanlar onunla yol bulur, hidâyete kavuşur.” *Hâfız Abdülazîz der ki, “Ebû Hanîfeyi seven, Ehl-i sünnet vel cemâat mezhebindedir. O’na buğz eden, bid’at sahibidir. Ebû Hanîfe insanlar arasında ölçüdür O’nu sevenin, O’na yüzünü dönenin Ehl-i sünnet olduğunu; buğz edenin bid’at sahibi olduğunu anlarız.”
murataltug1985
01-25-2018, 08:40
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında söylenenler
*İbrâhîm İbn-i Muâviye-i der ki, “Ebû Hanîfe’yi sevmek sünnetin tamamındandır. Ebû Hanîfe adâleti gözetir, insafla konuşur, ilmin yollarını insanlara beyân eder ve herkesin müşküllerini çözerdi.” *İshâk Ebû Fedâ’dan nakil olunur: “İmâm-ı Mâlik’i gördüm, İmâm-ı a’zamla el ele yürürlerdi. Câmiye gelince İmâm-ı a’zamın girmesini beklerdi.” Hakîkat evliyâsı imamı azamı Mûsâ ve Îsâ aleyhimüsselâmın kavimlerinde bulunsaydı doğrudan ayrılıp, dinlerini bozmazlardı” buyurmuştur.*Süfyân-ı Sevrî: İmâm-ı a’zamın yanından gelen bir kimseye “Yer yüzünün en büyük âliminin yanından geliyorsun” demiştir.
*İmâm-ı Şafiî: “Ben Ebû Hanîfe’den daha büyük fıkıh âlimi bilmem, fıkıh öğrenmek isteyen onun ilim meclisinde otursun, onlara hizmet etsin.” buyurmuştur. *İmâm-ı Mâlik’e, İmâm-ı çok medh ediyorsunuz dediklerinde: “Evet öyledir. Çünkü, insanlara ilmi ile faydalı olmakta, onun derecesi diğerleri ile mukayese edilemez.ismi geçince, insanlar ona duâ etsinler diye hep methederim” buyurmuştur, *İmâm-ı Gazâlî: “Ebû Hanîfe çok ibâdet ederdi. Kuvvetli zühd sahibi idi. Ma’rifeti tam bir ârif idi. Takvâ sahibi olup, Allahü teâlâdan çok korkardı. Dâima Allahü teâlânın rızâsında bulunmayı isterdi” buyurmuştur.
*İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurur ki: “İmâm-ı a’zam abdestin edeblerinden bir edebi terk ettiği için kırk senelik namazını kaza etmiştir. Ebû Hanîfe takvâ sahibi, sünnete uymakta ictihâd ve istinbatta öyle bir dereceye kavuşmuştur ki, diğerleri bundan acizdir *İmâm-ı Rabbânî hazretleri şöyle buyurur: Büyüklerin en büyüğü olan İmâm-ı ecel ve en olgun önder Ebû Hanîfe’nin yüksek derecesinden takdîr edilemeyen şânından ne yazayım.Müctehidlerin en vera’ sahibi idi. En müttekîsi O idi. Şafiî’den de, Mâlik’den de, İbni Hanbel’den de her bakımdan üstün idi.”*İmâm-ı Rabbânî buyurdular ki: “Îsâ aleyhisselâm gibi ulülazm bir peygamber gökten inip İslâm dîni ile amel edince ve ictihâd buyurunca, ictihâdı İmâm-ı a’zamın ictihâdına uygun olacaktır. Bu da İmâm-ı a’zamın büyüklüğünü, ictihâdının doğruluğunu gösteren en büyük şahittir.”*kâmil, mahir, ve büyük âlim Seyyid Arvâsî buyurdu ki: “İmâm-ı a’zam, İmâm-ı Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed de, Abdülkâdir-i Geylânî” gibi büyük evliyâ idiler. neyi bildirmek icâb ettiyse onu bildirmişlerdir, İmâm-ı a’zam zamanında fıkıh unutuluyordu. Bunun için hep fıkıh üzerinde durdu. Tasavvufda konuşmadı. Ebû Hanîfe Ca’fer-i Sâdık hazretlerinin huzûrunda varidât-ı ilâhiyyeye kavuşmuştur ki, Ca’fer-i Sâdık’dan tasavvufu alıp, evliyâlığın en son makamına kavuşmuştur. Ebû Hanîfe, efendimizin vârisidir.
*Hadîs-i şerîfte, “Âlimler peygamberlerin vârisleridir” buyuruldu. İslâm âlimleri, İmâm-ı a’zamı bir ağacın gövdesine, diğer âlim ve evliyâyı ağacın dallarına benzetmişler, O’nun büyük ve üstün olduğunu, diğerlerinin ise kemâlâta erdiklerini belirtmişlerdir.
*İslâm dünyâsında ilimleri ilk defa tasnif eden O’dur. Din bilgilerini(Kelâm, Fıkıh, Tefsîr, Hadîs gibi kısımlara ayırarak ilimleri tesbit etti. Yunan felsefesi tercüme edilerek kitaplardaki bozukluklar sapkın fikirler bertaraf edildi.
*islâmiyetin ilk yıllarında ilimlerin tasnife ihtiyâç duyulmadı sâlih ve temiz müslümanların ilimleri, başta din bilgileri son derece berrak ve mükemmel idi. Ancak İslâm âlimlerinin sözlerinde, eserlerinde ve günlük hayatda ehemmiyet sırası vardı. En mühim olan îmân ibâdet ve ahlâk bilgileri idi. Yunan, Hıristiyanlık, Yahudilik, Hint inançları, İslâmiyeti yıkmak istedi din bilgilerinin tasnif edilerek kitaplara geçirmesi mecbûriyet hâlini aldı. İmâm-ı a’zam hazretleri bu mühim vazîfeyi mükemmel bir şekilde yerine getirdi
*İmam ı azam Şia, Mu’tezile, Mücessime, Cebriyye, Kaderiyye gibi sapık fırkalara cevap vermiş müslümanların İslâmiyeti her bakımdan doğru ve berrak öğrenmelerini inanmalarını temin etmiştir. insanlığa dünyâ ve âhırete yaptığı mühim hizmetler İmâm-ı a’zamın zamanındaki ve sonraki mezhep imamları, İslâm âlimleri, tarafından şükranla yâd edilmiştir, Ehl-i sünnetin reîsi İmâm-ı a’zam en büyük imâm adıyla anılmıştır.
murataltug1985
01-25-2018, 08:40
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında menkıbeler
*İmâm-ı a’zam ticâretlede uğraşdı.kanaatkârlığı, cömertliği ve takvâsı ticârette de dâima kendini gösterdi Tacirler ticârette onu Hazreti Ebû Bekir’e benzetirdi. Ticâreti, ortakları ile yapar
kazancını fakîrlere dağıtırdı Âlimlerin ve talebelerinin ihtiyâçlarını karşılar tevâzu ile şöyle buyururdu: “ ihtiyâcınız olan yere sarf edin Allaha hamd edin.verdiğim mal benim değildir, sizin nasîbiniz Allahü teâlânın ihsân ve kereminden benim elimden size gönderdiğidir.”*ilim ehlini, maddî bakımdan başkalarına minnettar bırakılmaz, rahat çalışmaları temin edilirdi. Kendi evine bol harcar, fakîrlere bol sadaka verirdi. Zenginlere hediyeler verirdi. Her Cuma anasının, babasının rûhu için fakîrlere yirmi altın dağıtırdı. Meclisine devam edenlerden birinin elbisesini çok eski gördü.o kimseye,seccadenin altındakileri al, kendine güzel bir elbise yaptır” buyurdu. *İmâm-ı a’zam yolda giderken bir adam, başka yola saptı. Hemen adamı çağırıp, neden yolunu değiştirdin diye sordu. Adam size onbin akçe borcum var. ödeyemedim ve dedi. İmâm-ı a’zam, “Sübhanallah, ben parayı sana hediye ettim. Beni görüp sıkıldığın ve utandığın için hakkını helâl et!” dedi.
*ortağına, sattığı mallarda kusurlu bir elbise olduğunu söyledi bunu satarken özrünü göstermesini tenbîh etti. ortağı elbisenin kusurunu unuttu. İmâm-ı a’zam öğrenince o mallardan doksan bin akçe sadaka dağıttı. Çünkü elbisenin parası bütün elbiselerin parasına karışmıştı. Müşteri fakîr veya ahbab olursa kâr almaz, malı aldığı fiyata verirdi.*ihtiyâr bir kadın ben fakîrim, bana şu elbiseyi maliyetine sat dedi. Dört dirhem ver, al deyince, elbisenin daha fazla olduğunu tahmin eden kadın “Ben, ihtiyâr bir kadıncağızım. benimle böyle alay mı ediyorsun?” dedi. “Hayır, alay yok” deyip elbiseyi ihtiyâr kadına dört dirheme verdi. *Bir malı, satın alırken de, satarken de hakka riâyet ederdi. Birisi satmak ürere elbise getirdi. Fiyatını sordu. yüz akçe istediğini söyleyince, İmâm-ı a’zam bunun değeri yüz akçeden fazladır dedi. Satan kişi arttırarak dörtyüze çıktı. Hayır daha fazla deyip, bir tüccâra, fiyat takdîr ettirdi ve elbiseyi beşyüz akçeye satın aldı.*İmâm-ı a’zam, kırk sene yatsı abdesti ile sabah namazını kıldı. Elli beş defa hac yaptı. Son haccında Kâ’be-i muazzamada iki rek’at namaz kıldı. Namazda bütün Kur’ân-ı kerîmi okudu. Yâ Rabbi Sana lâyık ibâdet yapamadım. senin akıl ile anlaşılmayacağını anladım. Hizmetimdeki kusurumu bağışla!” diyerek duâ etti. bir ses işitildi Ey Ebû Hanîfe, sen beni iyi tanıdın ve hizmet ettin! Seni ve kıyâmete kadar senin mezhebinde gidenleri af ve mağfiret ettim.” buyuruldu.
murataltug1985
01-25-2018, 08:40
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında menkıbeler
*Her gün ve her gece Kur’ân-ı kerîmi hatmederdi,
Geceleri namaz kılar, ağlamasını yakınları işitirdi. Göz yaşlarının hasır üzerine yağmur gibi düştüğü duyulurdu.*Küfe şehrini haydutlar basıp koyunları çalmışlardı. İmâm-ı a’zam, koyunlar şehirde satılır düşüncesiyle koyunun yedi sene yaşadığını bildiği için yedi sene koyun eti yemedi. *bir genç vardı. Her gece içki içerdi Birgün onu hapse attılar. İmâm-ı a’zam, “Komşumun sesi kulağıma gelmez oldu” deyip vâliye gitti. Vâli, onu ayakta hürmetle karşıladı.zât-ı âliniz buraya zahmet ettiniz, diyerek genci serbest bıraktı. İmâm-ı a’zam gence, “Bak biz seni unutmuyoruz” diyerek akçe verdi.genç, tövbe edip, İmâm-ı a’zamın derslerinde ve fıkıh ilminde âlim olarak yetişdi.*İmâm-ı a’zam talebeleri arasındayken bir akrep soktu Talebeleri akrebi öldürmek isteyince, “Onu öldürmeyiniz, kendimi tecrübe etmek istiyorum, bakalım hadîs-i şerîfte, “Âlimlerin kanı zehirdir.” buyurulan âlimlere dâhil miyim?” dedi. Talebeleri akrebe baktılar, kıvrandı, büzüldü ve öldü.*İmâm-ı a’zamı hased eden biri, O’nu ve talebelerini ziyâfete da’vet etti. İmâm-ı a’zam kabûl edip talebelerine ben ne yaparsam siz de yapın, diye tenbîh etti. İmâm-ı a’zam ve talebeleri nehire gitti. döndüklerinde, bir kedi tabaklardaki yemeklerden yiyip zehirlendi talebeler yemeğin zehirli olduğunu ve hocalarının kerâmetini anladılar sünnete yemekten önce el yıkamak gibi bir sünnete uymanın bereketine kavuştular. da’vetçi yaptığına pişman oldu. Özür dileyip, onu sevenlere katıldı.*İmâm-ı a’zam, rü’yâsında Peygamberimizin kabrini açmış, mübârek bedenine sarılmıştı. Uyanınca Tabiînin büyüklerinden İbni Sîrîn’e anlattı. İbn-i Sîrîn, “Bu rü’yânın sahibi sen değilsin,Ebû Hanîfe olsa gerek”sırtını aç göreyim dedi. Sırtını açınca bir ben gördü Sen o kimsesin ki, Peygamberimiz senin hakkında “Benim ümmetimde, iki omuznda bir ben bulunan biri gelir. Allahü teâlâ dînini onunla kuvvetlendirir, ihyâ eder.” buyurdu, dedi.
*Bir gece yatsı namazını cemâatle kılıp çıkarken, bir ayağı kapının dışında, bir ayağı mescitde iken talebesi Züfer ile sabah ezanına kadar konuşup, diğer ayağını çıkarmadan sabah namazını kılmak için tekrar mescide girmiştir.*Allahü teâlâyı inkâr eden bir dehri dinsizine şöyle demiştir: “Sana birisi, kasırgası ve dalgası şiddetli bir denizde, kaptansız ve mürettabatsız doğru istikamete giden bir gemi gördüm dese, acaba doğru dermisin?” Dehrî: “Hayır, akıl ve mantık kabûl etmez, bu mümkün değil! Onu sevk eden olması lâzımdır” deyince, İmâm-ı a’zam, o halde muazzam kâinatın ve mükemmel hâdiselerin yaratanı olan Allahü teâlâyı nasıl inkâr edersin? dedi.*Ebû Yûsuf’un şöyle anlatıyor Babam öldüğünde küçük idim. Annem san’at için beni terziye terziyi bırakıp İmâm-ı A’zamın ilim meclisine gittim. Annem hocama Bu çocuğun senden başka üstadı yok mudur? o bir yetimdir.” dedi. Hocam buyurdu ki; “Sen onu bırak! O, burada tereyağı, fıstık, badem ezmesi yemesini öğreniyor.” dedi *dâima hocamın yanında bulunur, hizmetinden ayrılmazdım. Allahü teâlâ bana ilim nasîb eyledi. bana kadılık vazîfesi verdiler. Bir gün halife Hârûn Reşîd ile oturuyordum. Sofraya tereyağı, fıstık getirdiler. Hârûn Reşîd Bundan ye, her zaman bize yemek vermezler Niçin gülüyorsun?” dedi. İmâm-ı a’zamı anlattım. Hârûn Reşîd ilim insanı yükseltir” deyip, imamı azama rahmet ile duâ etti ve onun kalb gözü açık ve dâima huzûr idi. İnsanların göz ile göremediklerini o kalb gözü ile görürdü.” dedi.
murataltug1985
01-25-2018, 08:41
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azamın vefatı ve vasiyeti
*İmamı azamın Ömrünün sonunda abbasiler içinde karışıklıklar başladı İmâm karışıklıklara rağmen ders verip talebe yetiştiriyordu. 762 de Halife Mansûr, onu Kûfe’den Bağdâd’a getirtti reîslik verdi İmâm-ı a’zam tüm zorlamalara rağmen siyâsete karışmak istemedi Halife Mansûr, İmâm-ı a’zamı hapsettirip işkence yaptırdı. Hergün sopa adedini arttırdı. halkın hücumundan korktu. imâm-ı a’zam zehirlenmek sûretiyle, 767 de yetmiş yaşında iken şehîd edildi. *Vefât ettiğinde Kur’ân-ı kerîmi yedibin kere hatim etmişti. Vefât ederken secde etti. Vefâtı büyük üzüntü ve gözyaşıyla karşılandı. Cenâzeyi Bağdâd kadısı Hasan Ammâre yıkadı. şöyle dedi: “Allahü teâlâ sana rahmet eylesin! Otuz sene oruç tuttun. Kırk sene uyumadın. En fakîhimiz sendin en çok ibâdet edenimizdin En iyi sıfatları toplayan sendin*cenâze namazını kılanlar ellibinden fazla idi. Gelenler çok kalabalıktı cenâze namazı ikindiye kadar. Altı defa kılındı. Sonuncusunu oğlu Hammâd kıldırdı. Bağdâd’ta, Hayzeran kabristanına defn edildi. İnsanlar günlerce kabrine duâ ettiler. Vefâtıyla ilim gitti İlim ışığı söndü, onun gibisini bulamazlar” dedi
*İmâm-ı Şafiî buyurdu ki, “Ebû Hanîfe ile teberrük ediyorum. Onun kabrini ziyâret edip faydalara kavuşuyorum. Bir ihtiyâcım olunca iki rek’ât namaz kılıp, Ebû Hanîfe’nin kabrine gelerek onun yanında Allahü teâlâya duâ ediyorum ve duâm hemen kabûl olup isteklerime kavuşurum.”*Mezhebi, İslâm alemine yayıldı. Selçuklu Sultanı Melikşah İmâm-ı a’zamın kabrine mükemmel bir türbe ve medrese yaptırdı. Osmanlı padişahları bu türbeyi defalarca tamir ettirdi.*İmâm-ı a’zam ( radıyallahü anh ) vefâtına yakın eshâbına şöyle vasıyyet etti Kıymetli dostlarım, azîz kardeşlerim Biliniz ki, Ehl-i sünnet ve’l-cemâat mezhebi haktır ve oniki haslet üzeredir.oniki husûsiyeti kabûl edip uyanlar bid’atten uzaktır. Bu hasletlere riâyet ediniz, ayrılmayınız ki, efendimizin şefaatine nail olasınız.
*Îmân, kalb ile tasdîk, dil ile ikrâr etmektir. sâdece dil ile ikrâr etmek, değil dir. dil ile ikrâr îmân olsaydı, münâfıklarda mü’min olurdu. Sadece bilmek îmân olmaz. sadece bilmek îmân olsaydı, yahûdiler ve, hıristiyanlar da mü’min olurdu. Îmânda çoğal ma ve azalma yoktur îmânın çoğalması, küfrün azalması ile, küfrün çoğalması îmânın azalması iledir
*Bir kimseye bir anda hem mü’min ve hem kâfir nasıl denilebilir. İmânda şüphe caiz değildir. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde: “İşte onlar hak mü’minlerdir; diğerleri de tam kâfirlerdir.” buyuruyor. efendimizin tevhîd sahibi ehl-i kıble ümmeti, günah sebebi ile kâfir değillerdir, *îmân, amelden başkadır. Amel îmândan ayrıdır. amel ba’zı vakitlerde emr olunmuş, ba’zı vakitlerde ise istenmemektedir. Hayz ve nifas hâlinde kadının namaz kılmaması, oruç tutmaması, fakîrin zekât vermemesi böyledir. îmândan muaf yoktur. Fakîre îmân lâzım değildir denemez. Hayz ve nifas sahibi, oruçları kaza eder. İmânı kaza edemez. Hayr ve şer Allahü teâlâdandır. şerrin, kötülüğün takdîri başkasından bilniirse, müşrik olunur*Ameller üç kısımdır: Farz, Fazîlet, Günah.Farz, Allahü teâlânın emri, muhabbeti, rızâsı, kazası, kaderi, yaratması, hükmü, ilmi mahfûza yazması iledir.Fazîlet; Allahü teâlânın emri ile değil irâdesi, sevgisi, rızâsı, kazası, kaderi, ilmi ve Levh-il-mahfûza yazması iledir.Günahlar Allahü teâlânın emri Sevgisi, rızâsı, teşviki ile değil irâde kaza kaderi ve Levh-il-mahfûza yazması iledir. kulun fi’li iledir.
*Arş yerleşme ve oturma değildir. Allahü teâlâ zamandan, mekândan münezzehidir. Arş mahlûkdur. Önceden yok idi. Sonradan yaratıldı.
Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlânın kelâmı, vahyi, ve sıfatıdır. kendisi değildir, Mushaflarda yazılıdır, dillerde okunur, gönüllerde saklanır.
murataltug1985
01-25-2018, 08:41
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azamın vefatı ve vasiyeti
*mürekkep, kâğıt, harfler, kelimeler cümleler kullar ihtiyaçlar Kur’ân’ın âletleridir. Allahü teâlânın kelâmı mahlûk ve sonradan olma değildir. Zâtı ile kâimdir. Ma’nâsı,her yerdedir Kur’ân-ı kerîm mahlûktur diyen kâfir olur.*ümmetin Peygamber efendimizden sonraki en en üstünleri Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, ve Hazreti Ali’dir üstünlükleri hilâfetteki sıralarına göredir. Allahü teâlâ onlar hakkında Vâkı’a sûresinde; “İşte onlar Sâbikûndur, onlar mukarreblerdir” buyuruyor. O halde içlerinde en esbâkı, en önde gelenidir Onları seven her mü’min muttaki, onlara düşman olan ise, münâfık ve şakîdir.*Kul, bütün fiilleri, yaptıkları ile mahlûktur. Amelleri, ikrârı, bilmesi de mahlûktur. Fail, işi yapan mahlûk olunca, yaptıkları elbette mahlûk olur.Yaratıcı ve rızık verici Allahü teâlâdır. Rûm sûresinde Sizi yaratan, rızık veren, sonra sizi öldüren ve dirilten Allahü teâlâdır.” buyuruyor. İlim helâldir. Helâldan para kazanmak helâl, haramdan kazanmak ise haramdır,
*insanlar üç kısımdır:Biri, mü’minler; biri kâfirler, üçüncüsü de, nifakçı münâfıklardır. Allahü teâlâ, mü’mine amel ve ibâdeti, kâfire imânı, münâfıka ihlâsı farz etmiştir. Ayetlerde “Ey insanlar! Rabbinize ibâdet ediniz.” Ey mü’minler! Tâat ve ibadet ediniz” ve“Ey kâfirler! îmân ediniz, ey münâfıklar ihlâs üzere olunuz” Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç değildir. buyuruyor*Mest üzerine mesh caizdir. Mukîm için müddeti yirmidört saat, misâfir için üç gün üç gece, yetmişiki saattir. Hadîs-i şerîf böyle bildirmiştir. Bunu inkâr edenin kâfirliğinden korkulur. Yolculukta dört rek’atli farzları iki rek’at kılmak ve oruç tutmak, Kur’ân-ı kerîm ile sabittir. Allahü teâlâ;: “Seferi olduğunuzda, namazı iki rek’at kılmakla, zorluk kaldırıldı” başka bir âyetde hasta olursanız, yahut seferde olursanız, oruçlarınızı sonra tutun” buyurur.
*Allahü teâlâ kaleme yazmayı emredince, kalem, yâ Rabbi ne yazayım dedi. “Kıyâmete kadar olacak her şeyi” emr-i ilâhisi geldi. Allahü teâlâ Kamer sûresinde; işledikleri herşey defterlerindedir.” buyuruyor.*Azâb vardır ve olacaktır. Münker ve Nekir’in kabirde suâl sormaları haktır. Hadîs-i şerîflerde bildirilmektedir. Cennet ve Cehennem yok olmaz Allahü teâlâ Cennet “Mü’minlere hazırlanmıştır”, Cehennem“Kâfirlere hazırlanmıştır” buyuruyor. Allah Cennet ve Cehennemi mükâfat ve ceza için yarattı. İkisi de devamlıdır geçici değildir. Ebedidir
*Mîzân haktır. Allahü teâlâ: “Kıyâmet gününde amellerin tartılması için terazi kurulur” buyuruyor. Herkesin amel defterinin okunması haktır. Âyet-i kerîmede: “Bugün senin hesabın için, sana kitabını, amel defterini okuman kâfidir.” buyuruldu.*Allahü teâlâ insanları, öldükten sonra, kıyâmette diriltecek. Bir araya toplayacak. O günün hesab günü ellibin yıldır. Sevâb, azâb ve hakların görülmesi içindir. Allahü teâlâ; “Uzunluğu ellibin sene olan günde” buyuruyor. Bir âyet-i kerîmede de: “Allahü teâlâ kabirler de olanları diriltir buyuruyor
*Cennettekilerin Allahü teâlâyı bilinmiyen, bir şeye benzetilmeden ve cihetsiz, görmeleri haktır. Bir âyet-i kerîmede: “Bütün yüzler, Rablerine bakınca parlar” buyurulmuştur.*Muhammed Mustafâ’nın şefaati haktır, Cennetlik mü’minlere ve büyük günâhı olanlara şefaat edecektir. Hazreti Âişe, Hadîce-i Kübrâ’dan sonra bütün kadınların üstünü ve mü’minlerin anneleridir. Cennet ehli Cennette, Cehennemdekiler de Cehennemde sonsuz kalır. Allahü teâlâ mü’minler için “Onlar Cennetliklerdir, orada ebedi kalacaklardır” buyurdu.*İmâm-ı a’zamın ( radıyallahü anh ) vasıyyeti budur. Bu i’tikâd üzere olan Ehl-i sünnet ve Cemâat mezhebindendir Bu i’tikâd üzere ölünürse kurtulmuşlar zümresinden olunur
murataltug1985
01-25-2018, 08:42
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretleri buyurdu ki:
*Allah bize, insanların mü’min olanlarını sevmemizi, onlara karşı saygı beslememizi ve asla kırıcı olmamızı kalblerinde ne sakladıklarını bilemiyeceğimizi, hareketlerimizi buna göre ayarlamamızı emir etmiştir.”
*Allahü teâlâ, kendisine şükür ismini vermiştir. Çünkü Allahü teâlâ, iyiliği mükâfatlandırır. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”
*Kulların birbirlerine karşı işledikleri suçlar, kendileri için bir zulümden ibârettir.”
*İnsan, her şeye şifâ veren tek varlığın Allahü teâlâ olduğuna inanır; bununla beraber derdine deva olması için ilâç kullanır. Çünkü ilâç bir sebeptir. Şifâsını verecek olan ise Allahü teâlâdır.
*Mü’min, Allahü teâlâdan korktuğu kadar hiç bir şeyden korkmaz. Şiddetli bir hastalığa yakalanır veya feci bir kaza veya belâya uğrarsa, gizli veya aşikâr “Yâ Rabbi, bana bu belâyı neden verdin?” diye şikâyetçi olmaz. Bilâkis hastalığa, belâya ve kazaya rağmen Allahü teâlâyı zikir ve şükreder.
*Mü’min, Allahü teâlânın kendisini devamlı murâkabe ettiğini bilir. Kimsenin bulunmadığı bir yerde veya herkesin yanında olsun, mutlaka Allahü teâlânın onu kontrol ettiğine inanır. Krallar ve sözde büyük adamlar ise, ne gizli ve ne de aşikâr bir yerde herhangi bir şahsı murâkabe edemezler.”
*Din ilminde konuşan kimse, Allahü teâlânın kendisine: “Benim dînimde sen nasıl fetvâ verdin, nasıl söz söyledin?” suâlini sormayacağını zannediyorsa, kendisine ve dînine gevşeklik etmiş olur.”
*Bir kimse fıkıh bilmez, fıkhın kıymetini ve fıkıh âlimlerinin değerini bilmezse, böyle âlimlerle oturmak kendisine ağır gelir.”
*Mâsiyeti, günahları zillet; günahı terk etmeği mürüvvet gördüm ve bildim.”
*Bir kimsenin ilmi, kendisini Allahü teâlânın yasaklarından menetmiyorsa, o kimse büyük tehlikededir.”
*Şaşarım şu kimselere ki, zanla konuşurlar ve onunla amel ederler!”
*Dînin alış-veriş kısmını bilmiyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibâdetlerin sevâbını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azâba yakalanır ve çok pişman olur.”
*Din ilminde konuşan kimse, Allahü teâlânın kendisine: “Benim dînimde sen nasıl fetvâ verdin, nasıl söz söyledin?” suâlini sormayacağını zannediyorsa, kendisine ve dînine gevşeklik etmiş olur.”
Ebû Hanîfe talebelerine şu tavsiyelerde bulunmuştur*
*halk sizi karşılayacak, ziyâret ve tebrik edecek. Herkesin değerini tanı, ikramda bulun, ilim sahiplerine hürmet et, yaşlılara saygı, sevgi göster, halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş, iyilerle otur kalk, Sultanı küçümseme, hiç kimseyi hafife alma. kusur etme, sırrını açma, kimsenin arkadaşlığına güvenme, cimri ve alçak insanlarla ahbablık kurma, kötü bildiğin hiç bir şeye ülfet etme!..”
*Seninle başkaları arasında bir toplantı akdedilir insanlar mescitde senin etrâfını sarıp mes’eleler görüşürse, hemen muhalefet etme. bir şey sorulursa cevap ver! Seni dinleyen halk senin değerini, hem de başka türlü düşünenleri tanır Onlar, verdiğin cevâbı benimserlerse senin kadrini iyi bilir ve mevkiine hürmet ederler...”*Seni ziyârete gelenlere ilim öğret ki, faydalansınlar herkes öğrettiğini tatbik etsin.Onlara güven ver, şakalaş ve ahbablık kur. dostluk, ilme devamı sağlar. ikram et. İhtiyaçları temin et, değer ve itibarlarını tanı, kusurlarını görme. Halka yumuşak muâmele et, bıkkınlık gösterme; onlardan biri imişsin gibi davran.”
murataltug1985
01-26-2018, 08:49
Rabbim kafirler, müşrikler, münafıklar topluluğuna karşı bizlere yardım eylesin. Nusretini üzerimizden eksik eylemesin. Bizler şehitliğin ne olduğunu biliriz. Rabbim bizlere de şehadet nasip eylesin. Şu an mücadele veren, harp içinde olan ordumuza Rabbim yardım eylesin, güvenlik güçlerimize muvaffakiyetler nasip eylesin, muzafferiyetler ihsan eylesin. Bu hakkın batıla karşı büyük bir micadelesidir.*
Ebrehe'nin ordusunu yerle bir eden yüce Mevla'mız Esma'ül hüsna'sı kuvvetine ebabillerin ağzından düşen çamur taneleri gibi ordumuzun silahından çıkan her bir kurşunu isabetli olarak yerine nasip eylesin. Rabbim güvenlik güçlerimize, kahraman Mehmetçik'imize muzafferiyetler nasip eylesin. Düşmanlarımızı mağlup eylesin. Onları Kahhar ism-i şerifi hürmetine kahreylesin, perişan eylesin. Devletimizin, milletimizin üzerinde en küçük dahi bir parçasında gözü olanların gözünü kör eylesin, kalbini mühürlesin. Onlara fırsat vermesin. Şu an Suriye'de ordumuza karşı kurulmuş olan her türlü tuzağı düşmanların kendi başlarına makuz eylesin. Birliğimizi, dirliğimizi Rabbim daim eylesin."
murataltug1985
01-26-2018, 08:49
Kaynak türktarihim.com
Bayezid - Timur Mektupları
*Timur'un Sivas Kalesini almadan her iki devletde ihtilaf olmuştur. Timur ordusunu Anadolu'ya Bayezid ise İstanbul kuşatmasını kaldırarak savaş hazırlıklarına başlamıştır. Sivas Kalesinde mektuplaşmışlar savaş kaçınılmaz hale gelmiştir.
Timur ve Bayezid'in düşmanlığı sulh ile halletmeye çalışmış. ancak mektuplar Karahanlılarca saklanarak Bayezid'e ulaştırılmamıştır
*mektuptan haberi olmayan Bayezid Timur'un topraklarına göz diktiğini düşünerek hakaret etmiştir Timur'un mektubu Bayezid'e ulaşsaydı belkide sulh olacak, Ankara Savaş yaşanmayacaktı Bayezid, durumun farkına varıp özür dilediyse de Timur'a başkaldırıp isyancıların teslim etmemesi Bayezid'in sulh istememesiyle savaştan geri adım atılmamıştır.
*Timurun yıldırıma mektubu Rum diyarındaki melik Yıldırım Bayezid biz kudret ve iktidarımızla insanlık alemini tab'amız haline getirmiş bir hükümdarız. Bunu tek başımıza yaptık, senin gibi babamızdan ülkeler kalmadı Aklını başına topla ve Kara Yusuf'la Ahmet Celayir'i kov. Emirlerimize karşı gelen hükümdarların akıbetini duymuş olmalısn o hükümdarların arasına girmekten sakının...*kendini Allah yolunda cihad eden, bizi haksız kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme saymışsın. ben kırk yıl nefsimi cihada adamışım. cihatlarda kaleler ve ülkeler feth ettim beldeleri kurtardım. çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda can feda etmiştir. niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göstermiyorsunuz? yaşça senden büyüğüm. Bu güne kadar nereye gittiysem, ele geçirdim. *Sivas’ı da kısa zamanda elde ettim. Sen Malatya’yı elde edemedin ve geri döndün Sinop Kale’sini elde edemedin. tehdit ve gurura kapılma, akıldan uzak sözlere cesaret etme. Müslümanı rencide etmek, han ve mallarını harab etmek uygun değildif uygun cevap ver ülkeni harap etmekten kurtar
*Bayezidın timura mektubu*cihan sultanı Timur-i Köregen (Damat),e Sivasta yerleşmeyi Tebrîz’e yöneldiğimize benzeterek tuhaf kıyaslamada bulunmuşsun. biz, Kefe’den Şirvan’a asker çıkarsak, kim mani olabilir? Kıpçak halkı sizden bıkıp usandı bizi tercih etdi. Malatya ve Sinop ta Bazı sebeplerden muhasaradan vazgeçilmiştir. *bil ki, atam Ertuğrul Han üç yüz gazisiyle beraber, Hülâgû Tatar’ından onbin Tatar’a vurup, mağlup etmiştir. devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hil‘at verilerek, Allâh’ın lutfu ile idareyi elde tutması nail olmuştur. Osman Bey kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir.*saltanat yıldızımız dördüncü tabakaya erişmiş fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı sultanların hayalini geçmiştir. nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, Allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar değeri yoktur.
*Osmanlı askerine Abdullâh oğlu demekten zevk duyarız. bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri Müslüman oldular. Böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler. *Sivas’ı harap idüp, ehl-i İslâm’ın ırzını pâyimâl etdiniz suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i Osman, hile ile ülkeleri mülk edinmemiştir. Mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişârelerle yazılmıştır.
murataltug1985
01-26-2018, 08:50
Kaynak türktarihim.com
Bayezid - Timur Mektupları
*Timurun yıldırıma mektubu Bizimle anlaş özür diley aramızda dostluk ve sevgi olsun Frenk kâfirine fırsat verme, biz de, Sivas’tan çekilelim niyetimiz sizi zayıf düşürüp kefereye dinine yardım etmek değildir. Bizi kâfir, dinsiz, sapık mezhepsiz bir çirkinlikle itham etme. askerimiz babadan ataya Müslümandır Osmanlı’nın askerleri kâfirlerden devşirmedir Davamız cihangirliktir, saltanatımıza hutbeler okunup, sikkeler basılır Müslümanların ûlü’l-emriyiz soyumuz, İlhân-ı Âlişân’dır. samimi selâmınızla yumuşama ve sevgi olur. kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve’s-selâm*Siz küffârla bizde Gürcü kâfirlerle savaşıyoruz. mutluyuz. sayısız faydaları var Yapdıklarımızda şüphe olamaz. Mısırın aramızda elçi olması reddedilmiştir.Çünkü Mısır Vâlisi, elçilerimizi haksız yere öldürdü. hapsettiklerini serbest bırakmadı isteğimi yerine getirmedi günahsızları endişe duymadan katletti. *Mısır Vâlisine oğlumuzdur demen ve Sultânu’l-Harameyn diye anmanız doğru olmaz. Mücâvirü’l-Harameyn demeye lâyık değillerdir. Bize dost olmayanı, kendinize dost etmeyiniz. Saltanat nezâkettir Dikkat edilmelidir Biz arzu etsek Mısır’ı fethe her zaman kadiriz.
*Şimdiye kadar sulh için çalıştım ve Sivas’a geldim Kâfire fırsat vermemek için İslam diyarlarını harap etmekten endişe edip, Şams giderek Mısırdan intikam aldık. hastalığınızı fırsat bilmedik siz valimizi rencide ettiniz. Adamımız Taharten pişman olduğunuzu yazmıştır. güvendik sulh için mektuplar gönderdik. siz katı bir tutum içerisindesiniz askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz her yerde söylenir
*Elçileriniz yanımızdadır İslam inancımızı biliyorlar. Hedefimiz Kefe ve Kırım yönünde iken, Erzincana varmak icap etti. Semerkand’da oğlum askeri ile bana katılacaktır. İsteğimiz askerimiz şehirlerinize girmeden Sivas, Malatya, Elbistan, Erzincan ve Kemâh’ın bize bırakmanızdır Sulha bağlıyım sulhun sûreti Mekke-i Mükerreme’de muhafaza olunsun kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın.
Bayezidın timura mektubu*. Ahmet Celâyir ile Kara Yusufu teslim etmemi istemişsiniz. Hûlâgu iranı ele geçirdiğinde halifenin amca çocukları Kâhire Vâlisi Baybars’a sığındılar Hülâgu’nun Bağdat Vâlisi Noyan, Baybars’la cenk ettiler. Halifenin amcasını şehit ettiler. Kaçanlar Kâhire’de kaldı ve Hülâgû onları istemedi Şimdi dostunuz felek tokadını yemişleri himaye etmekle hatırınızı kırılamaz. Hülâgû cüz’i şeylerden vaz geçmiştir. Muradımız Sivastan elinizi çekmenizdir. Bu güzel bir işarettir Allah’ın takdirinden kaçılmaz ve kimseden korkumuz yoktur...*Timûr-i köregen hazretleri, mektubunuz, Sivasta ulaştı.sulha muhalif bir başka mektup Karaman fesatlçıları tarafından verildi antlaşmamızı geciktirdiler Karaman ocağımızın düşmanıdır elçimizi öldürüp, fitneye sebep oldular mektubunuzu sakladılar. rezillikleriyle bizi şüpheye düşürdüler Bu durum yaltaklanma değildir *asla düşmandan yüz çevirmedik Sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olana aittir. bir kimse fitneye sebep olursa, Allah’u Teâlâ onun cezasını versin.
murataltug1985
01-26-2018, 08:50
Kaynak vikipedi imam Şafii
*İmam İslam hukuku*bilgini ve Şafii mezhebinin* kurucusudur. 767 de Gazzede doğup 19 Ocak 820 de Kahirede ölmüştür Dedesinin dedesi Şâfiî,*Kureyş kabilesinden*ve*sahabe'den olduğu için, Şâfiî adı ile meşhur olmuştur. 54 yaşında vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığında türbe*içindedir. Doğumundan sonra babası vefat etmişt Annesi onu iki yaşında,memleketi Mekke'ye götürmüş ve büyütmüştür.*Yedi yaşında Kur'an'ı ezberledi.Mekke'de tanınmış âlimlerden ders almıştır Kendisi bu günleri için Kur'an ezberledikten sonra Mescid-i Haramda fıkıh ve hadis âlimlerinden istifade ettim. çok fakir idik, bir yaprak kâğıt almaya gücümüz yoktu. Derslerimi ve öğrendiğim meseleleri yazmakta sıkıntı çekerdim.”demiştir.*İmam Şafii daha sonra*Arapça öğrenmek için,*Hüzeyl kabilesine gitti. Ben Mekke'den çıktım. Çölde Hüzeyl kabilesinin yaşayışını öğrendim. birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı öğrendim. Mekkede rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip oldum demiştir.*Gençliğinin ilk yıllarında Mekke'de İslam hukuku öğrendi. Hadis,*fıkıh,*lügât*ve*edebiyatta*yükseldi.
İmam-ı Malik'e talebe oldu İmam-ı Malik'in yanına geldiğinde yirmi yaşlarındaydı. İmam-ı Malikten dokuz yıl hadis öğrendi*İmam-ı Şafiiye Yemen*valisi, Yemende kadılık verdi. Beş yıl bu görevi yaptı Bağdatta *Ebu Hanife'nin talebesi*İmam Muhammed'den ders aldı.İmam-ı Muhammed fıkıh ilmini ve rivayetleri Şafii'ye öğretti.
*İmam Şafii Mekkede inceleme ve araştırmalar yaptı, talebelerine dersler verdi.ilim adamları ondan ilim öğrendi. Mekke'deki ikameti dokuz yıl kadar sürdü. Bağdat'a döndü. Bağdat*İslam âleminin önemli bir ilim merkezi idi. Ahmed bin Hanbel*talebesi oldu Ders ve fetva usulu usul-i fıkıh*ilmi idi. Bağdat'ta el-Kitab-ül Bağdadiyye" eserini yazdı. rivayet ettiği hadisler,*Müslim Tirmizi,* Buharide yer almıştır.
*İmam-ı Şafii, Bağdattaki siyasi ve fikri kargaşalar sebebiyle, ömrünün sonuna kadar mısırda kaldı Müslümanlara yol gösterdi. Onun usulüne ve hükümlerine, Şafii Mezhebi*denildi.*Ehl-i sünnet*itikadında olan müslümanlardan, amellerini ibadetlerini, bu mezhebe göre yapanlara Şafii denir
*İmam şafii Kahire'de*el-Mukattam dağının* eteğinde*Benû Abdülhakem türbesine* defnedilmiştir.*Eyyûbi sultanlarından*El-Melik kabre, 1211de kubbeli* bir*türbe* yaptırmıştır Selahaddin-i Eyyubi*tarafından türbenin yanına büyük bir*medrese*yaptırılmıştır.*İmam Şafii Hadisçi ve nakil ehlidir Şafii'ye göre*hadisler* Kur'ana yakın bir kaynaktır.şöyle demiştir:"Kur'anda kesinlikle yabancı kelime yoktur", buna delil olarak Kur'anın anlaşılsın diye apaçık Arapça ile gönderildiğini söyleyen ayeti (Yusuf: 2) göstermiştir.
murataltug1985
01-26-2018, 08:50
Kaynak dinimizislam.com İmam-ı Şafii*
*Cennet ile müjdelenmiş Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden Şafii*mezhebinin reisidir.
Adı, Muhammed bin İdris’tir. Dedesinin dedesi Şafi, Kureyş kabilesinden ve eshab-ı kiramdandır Şafii adı ile meşhurdur. Şafi dedesinin adı ile anılmıştır
*767 de Gazze’de doğdu. 820 de Mısır’da vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığındadır beşikte iken babası vefat etmiştir. Annesi iki yaşında onu memleketleri Mekke'ye getirdi. Yedi yaşında Kur'an-ı kerimi ezberledi. Ve ilim öğrendi*küçük yaşta Mekke'de derslere devam etti ilim öğrendi şöyle demiştir: "Kur'an-ı kerimi ezberledikten sonra Mescid-i harama gidip, fıkıh ve hadis âlimlerinden istifade ettim. çok fakir idik, kağıt almaya gücümüz yoktu. Derslerimi ve öğrendiklerimi yazmakta çok sıkıntı çekerdim."*Mekke'deki tahsilinden sonra Arapça öğrenmek için, Huzeyl kabilesine gitti şöyle demiştir:*Mekke'den çıktım.Huzeyl kabilesinin yaşayışını ve dilini öğrendim. Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasihi idi. Onlarla gezdim, ok atmayı öğrendim. Mekke'ye döndüğümde rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip olmuştum."
*on yaşında iken, meşhur âlim imam-ı Malik'in "Muvatta" adlı hadis kitabını, dokuz günde ezberledi Gençliğinde kendini ilme verip, ilim tahsil etti. Hadis, fıkıh, lügat ve edebiyatta yükseldi. Mekkeli gençler arasında, ilimde parmakla gösterildi ve dereceye ulaştı.
*Tahsilindeki en önemli safha, imam-ı Malike talebe olmasıdır. imam-ı Malik'den ders almasını şöyle anlatmıştır:*İlk zamanlar Medine'de bulunan Malik bin Enes'in büyüklüğünü ve imamlığını öğrendim meşhur eseri Muvatta"nın bir nüshasını, dokuz günde ezberledim. imam-ı Malikin Uzun boylu ve heybetli bir görünüşü vardı. *ilim öğrenmek istedim Adın nedir, dedi. Muhammed'dir dedim. Ey Muhammed, dedi, ileride şânın olacak, Allahü teâlâ senin kalbine nur vermiştir. Onu masiyetle söndürme! Muvatta'yı ezberledim,imam-ı Malik'e okudum ne zaman, okumayı bıraksam, onu hayretler içerisinde bırakır, ey genç daha oku derdi. Kısa zamanda Muvatta'yı bitirdim."
*İmam şafii İmam-ı Malik'in yanına geldiğinde yirmi yaşlarındaydı. İmam-ı Malik in himayesinde dokuz yıl ilim öğrendi. İlimde yüksek bir dereceye ulaştı Yemen valisi, onu Yemende kadılıkla görevlendirdi Beş yıl bu görevi yaptı Bağdat’a giderek, imam-ı a'zamın talebesi imam-ı Muhammed'den ders aldı. fıkıh ilmini ve rivayetleri öğrendi, imam-ı Muhammed ayrıca İmam-ı Şafii'nin üvey babası idi. İmam-ı Şafii onun ilminden ve kitaplarından istifade etti
*İmam-ı Şafii'İmam-ı Muhammed'den öğrendiğim ilimle, bir deve yükü kitap yazdım. o olmasaydı ilim kapısının eşiğinde kalmıştım. insanlar ilimde, Irak âlimlerinin, Irak âlimleri de Kufe âlimlerinin çocuklarıdır. Onlar da Ebu Hanife'nin çocuklarıdır." bir babanın çocukları beslemesi gibi, imam-ı a’zam hazretleri de kendinden sonrakileri böylece ilimle beslemiş ve doyurmuştur.**İmam-ı Şafii, Bağdat’taki dersleri tamamlayıp, Mekke'ye döndü. talebelere ders verdi. ilim adamlarına ilim öğretdi. Mekke'deki ikameti dokuz yıl sürdü.tekrar Bağdat’a gitti.Bağdat islamın ilim merkezi idi. âlimler, imam-ı Şafii'ye hürmet göstermiş ve ilim talebeleri onun etrafında toplanmıştır. Bağdat âlimleri ondan ders almışlardır. *imam-ı Şafii den hadis dinleyen Hanbel onun talebesi olmuş, ona hayran kalmıştır. Herkes onun dersine koşuyor ve verdiği fetvalara hayran kalıyordu. Ders ve fetva usulu, kaynaklardan hüküm çıkarma usulü olan, usul-i fıkıh ilmi idi.*Güzel konuşması, ifade tarzı, tesir bakımından güçlü idi. İmam-ı Şafii Bağdat’ta el-Kitab-ül Bağdadiyye eserini yazdı. *İmam-ı Şafii hazretleri, ilim, zühd, marifet, hafıza ve nesep bakımlarından âlimlerin en üstünü idi. Onüç yaşında Harem-i şerif de "Bana istediğinizi sorunuz" derdi. Onbeş yaşında iken fetva verirdi. üçyüz bin hadis-i ezbere bilen imam-ı Hanbel, ondan ders alırdı *imam-ı hanbel imam şafi için, "onu görmeseydim, ilim kapısında kalacaktım. O, dünyayı aydınlatan güneştir, ruhlara gıdadır" Fıkıh kapısını Allahü teâlâ, kullarına imam-ı Şafii ile açtı" İslamiyet’e, Şafii'den çok hizmet eden birini bilmiyorum" Allahü teâlâ her yüzyılda bir âlim yaratır dinini, herkese öğretir*hadis-i şerifinde bildirilen âlim, imam-ı Şafii'dir.
murataltug1985
01-26-2018, 08:51
Kaynak dinimizislam.com İmam-ı Şafii*
*Hadis-i şerifte*Kureyş'e sövmeyiniz. Zira Kureyşli bir âlim, yeryüzünü ilimle doldurur*buyuruldu. İslam âlimleri bu hadiste, imam-ı Şafii'nin geleceğini bildirmiştir *İmam-ı Hanbel'in oğlu, babasının imam-ı Şafii'ye dua ettiğini görerek sorunca: "Oğlum, imam-ı Şafii'nin insanlar arasındaki yeri, gökteki güneş gibidir. O, ruhların şifasıdır" Eline kalem kağıt alan herkesin imam-ı Şafii'ye şükran borcu vardır" demiştir.*İmam-ı Şafii hazretlerinin rivayet ettiği hadisler, Müslim'de, Ebi Davud, Tirmizi, buhari de yer almıştır.*Şafii hazretleri, Bağdat’a gitdikden sonra, Bağdat’taki kargaşalıklar sebebiyle Mısır'a gidip, ömrünün sonuna kadar kalmıştır. İmam-ı Şafii, imam-ı Malik'in ve imam-ı a'zamın talebesi imam-ı Muhammed'in derslerine devam ederek, ictihad yollarını birleştirdi ictihad yolu kurdu. âyet-i kerime ve hadise bakıp, kuvvetli tarafa göre hüküm verirdi, *kıyas yolu ile ictihad ederdi. ibadetlerde yol göstermiştir. Şafii Mezhebi" denildi. Ehl-i sünnet itikadında olan müslümanlardan, amellerini ibadet ve işlerini, bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara "Şafii" denir.
*Süfyan-ı Sevri İmam-ı Şafii'nin aklı, zamanındaki insanların yarısının akılları toplamından fazladır."*
*Abdullah-i Ensari İmam-ı Şafii'yi çok severim. Çünkü evliyalıkta hangi makama baksam, onu herkesin önünde görüyorum."*İmam şafii Az yer, az uyurdu. "On altı sene yemek yemedim" buyurdu. Sebebi sorulunca, yemek ağırlık verir, kalbi zayıflatır, idraki azaltır, uyku getirir insanı ibadetten alıkoyar. Kulluğun başı az yemektir" buyurdu.
*İmam-ı Şafii'nin siması, gayet güzel ve sevimli idi. Üstün bir zekaya ve kabiliyete sahip idi. efendimizin sünnetine son derece riayet ederdi, ilmi, tevazusu, heybet ve vakarı kalblere tesir ederdi. Kur'an-ı kerim okurken dinleyenler kendinden geçerdi.Orta halli giyinirdi. Heybetliydi yanındakiler su dahi içemezlerdi. Yüzüğünde, (el-bereketü fil-kana'ati) Bereket, kanaat etmektir yazılı idi.*Harun Reşid, Bizansdan vergi alırdı imparator, âlimlerle ruhbanlar gönderdi: "Halife, İmam-ı Şafii'ye ruhbanlara sen cevap ver dedi. Herkes Dicle kenarında toplandı. İmam-ı Şafii seccadeyi omzuna alıp nehre atıp üzerine oturdu ve, "Benimle münakaşa etmek isteyenler gelsin" dedi.
ruhbanların hepsi müslüman oldu. Bizans imparatoru, adamlarının imam-ı Şafii'nin elinde müslüman olduğunu öğrenince; "İyi ki buraya gelmedi. Yoksa herkes müslüman olurdu, dinlerini bırakırlardı" dedi.*ders verirken, on defa ayağa kalktı. Sebebini sorduklarında,Seyyidlerden bir çocuk, kapı önünde oynuyor. Kapının önünde kendisini gördüğüm zaman, hürmeten ayağa kalkıyorum. Resulullahın torunu ayaktayken oturmak reva değildir."
*İmam-ı Şafii hazretleri, İslam uğrunda tükettiği hayatının son anlarını, Kur'an-ı kerimle geçirdi, ömrünün sonuna kadar her gün bir hatim olmak üzere, ayda otuz hatim okurdu. Ramazan-ı şerifte gece ve gündüz birer hatim olmak üzere, altmış hatim okurdu. *vefatının yaklaştığında takatsiz düştü,hatim okuyamadı. okuyan birinden dinlemek arzu ediyordu. Talebesinden huşu içinde dinliyordu. Son nefesini verirken, Dünyadan göçüyorum. Artık ayrılıyorum. Ümit şerbetini içiyorum. Kerim olan Rabbime gidiyorum" buyurdu. Vefatı İslam âleminde büyük bir kayıptı. üzüntü ve gözyaşıydı Kabrinden misk kokusu yayıldı.kokunun tesirinde kalanlar, kendilerinden geçtiler.
*Kahire'de el-Mukattam dağının eteğinde Kurafe kabristanına defnedildi. kabrine bir türbe yapıldı. Türbesindeki muhteşem kubbe, Eyyubi sultanlarından el Kaim tarafından 1211 de yapılmıştır. Selahaddin Eyyubi tarafından türbesinin yanına büyük bir medrese yaptırılmıştır.
murataltug1985
01-26-2018, 08:51
Kaynak dinimizislam.com
İmam-ı Şafii*sözleri ve nasihatleri
*Allahü teâlâyı bilen necat (kurtuluş) bulur. Dininde titizlik gösteren, kötülüklerden kurtulur. Nefsini ıslah eden saadete kavuşur.”
*Kim üç şeyi yaparsa imanı kâmil olur 1- Emr-i bil-maruf Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yaymak.2- Nehy-i anil-münker yapmak, yani Allahü teâlânın yasaklarını yapmamak ve yapılmaması için uğraşmak.3- Her işinde Allahü teâlânın dinde bildirdiği hudutlar içinde bulunmak.”*
“Dünyada zahid ol, dünya malına bağlanma! Ahireti isteyici ol, onun için çalış! Her işinde Allahü teâlâyı hatırla. Böyle yaparsan, kurtulmuşlardan olursun. Ruhsat ve teviller ile uğraşan âlimden fayda gelmez.”
“İnsanları tamamen razı ve memnun etmek çok zordur. Bir kimsenin bütün insanları kendinden hoşnut etmesi mümkün değildir. Bunun için kul, daima Rabbini razı ve memnun etmeye bakmalı, ihlas sahibi olmalıdır.”
"İlmi, kibirlenmek, kendini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri felah bulmuş değildir. Ama ilmi tevazu için, âlimlere ve insanlara hizmet için isteyen, elbette felah bulur, kurtulur."
"Senden daha çok malı ve parası olan kimseyi kıskanma. O malına ve parasına hasretle ölür. İbadeti ve taatı çok olan kimselere gıpta et. Yaşayanlar da sonunda ölecekleri için, onların dünyalıklarına özenmeye değmez."
"Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düşmanı olmasın. Madem ki böyledir, o halde Allahü teâlâya itaat edenlerle beraber bulun, onları sev."
"İlim, ezber edilen şey değil, ezber edilen şeyden temin edilen faydadır."
"Resulullahın ve Eshabının yolunda olmayanı havada uçar görsem, yine doğruluğunu kabul etmem."
"Herkese akıllı denmez. Akıllı kimse, kendisini her türlü kötülükten koruyandır."
"Kalbine ilahi bir nur penceresinin açılmasını isteyen şu dört şeyi yapsın:
1- Günün belli bir vaktinde yalnız kalsın ve huzura dalsın.
2- Midesini pek fazla doyurmasın.
3- Sefih kimselerle düşüp kalkmayı bıraksın, kötü kimselerle düşüp kalkmasın.
4- İlimleriyle yalnız dünyalık arzu eden kimselere yaklaşmasın."
“Dünyayı ve Yaradanını bir arada sevdiğini söyleyen kimse yalancıdır.”
"Hiç bir vakit yoktur ki, ilim mütalaası, hüzün ve kederi yok etmesin, ilmi mütalaa, kalbin en ince ve en gizli noktalarını harekete geçirir, insanda yüce duygular uyandırır.”
Sadık dost, arkadaşının hüzün ve sevinçte ortağı olandır."
"İki kişinin, darıldıktan sonra birbirinin ayıplarını ortaya çıkarması, münafıklık alametidir."
"Haksız sözleri tasdik eden, dalkavuk ve iki yüzlüdür."
"Sadık dost, arkadaşının ayıplarını görünce ihtar eder, ifşa etmez."
"İbret almak istersen, hata sahibi kişilerin akıbetlerine bak da kalbini topla."
"Dünya sevgisi ile Allah sevgisini bir arada toplarım iddiasında bulunmak, yalandır."
"Âlimlerin güzelliği, nefslerini ıslah etmeleridir, ilmin süsü, şüpheli şeylerden sakınmak, yumuşak olup, sertlik göstermemektir."
"Dünya işlerinde bir darlığa ve sıkıntıya düşen kimse, ibadete yönelmelidir."
"Gururlanıp böbürlenmek, adi ve bayağı kimselerin vasfıdır."
"Hizmet edene, hizmet edilir."
"Dostlar ile yapılan sohbetten sevimli bir hareket yoktur. Dostların ayrılığı kadar da gam ve keder veren şey yoktur."
"İlmi sevmeyende hayır yoktur. Böyle kimselerle dostluk ve bağlılığını kes. Çünkü, ilim kalblerin hayatı, gözlerin aydınlığıdır."
"Sadık dost ve halis kimya az bulunur, hiç arama!"
"Bütün düşmanlıkların aslı, kötü kimseler ile dostluk etmek ve onlara iyilik yapmaktır."
"İlim öğrenmek, nafile ibadetten üstündür."
Kaynak dinimizislam.com
İmam-ı Şafii*sözleri ve nasihatleri
"Kendini bilmeyene ilim öğreten, ilmin hakkını zayi etmiş olur. Layık olandan ilmi esirgeyen de, zulmetmiş olur."
"Resulullahtan sonra insanların en üstünü Hazret-i Ebu Bekir, sonra Hazret-i Ömer, sonra Hazret-i Osman, sonra Hazret-i Ali'dir.” (radıyallahü anhüm)
"İlim öğrenmek için üç şart vardır: Hocanın maharetli, talebenin zeki olması ve uzun zaman."
"Kimin düşüncesi, arzusu, maksadı yemek içmek (dünya) ise; kıymeti, bağırsaklarından çıkardığı kazurat kadardır."
"Dünyada en huzursuz kimse, kalbinde haset ve kin taşıyanlardır."
"Başkalarını senin yanında çekiştiren, senin bulunmadığın yerde de seni çekiştirir."
"Kanaatkâr olmak, rahatlığa kavuşturur."
"Sırrını saklamasını bilen, işinin hakimidir."
"Günlerin beraberinde getirdiği hadiseler, seni tesiri altına almasın. Sen iyi bir insan olmaya bak. Zaman içerisinde gelen musibetler ve belalardan dolayı sabırsızlık gösterme. Dünyanın bela ve musibetleri devamlı değildir.*
*İnsanlar arasında hata ve ayıbın çok olsa bile, ahlakın; iyilik, cömertlik ve vefa (sözünde durmak) olsun, iyilik ve cömertliğin ile, hata ve ayıplarını ört. Cimriden iyilik bekleme. Çünkü Cehennemde, susuz kimseye su yoktur.*
*Dünyanın sevinci de, kederi de, bolluğu da, darlığı da devamlı değildir. Kanaatkâr bir kalbe sahip olduğun zaman, sen ve dünyaya sahip olan kimse eşitsiniz.
*Ölüm, kimin yanına gelirse, artık onu ölümün elinden kurtaracak ne yer ve ne de gök vardır. Gerçi Allahü teâlânın yarattığı şu yeryüzü geniştir. Fakat, bir kere Allahü teâlânın hükmü gelince, feza bile dar gelir. Ölümün asla devası (ilacı) yoktur."
"Başımda ağaran saçların ortaya çıkmasıyla, nefsimin ateşi sönüp gitti. Başımda beyaz saçların yanmasıyla, benim gecem oldu. Çünkü bunlar, ölümün habercileri idi. İhtiyarlığın habercileri yanaklarıma indikten sonra, ben nasıl rahat yaşarım,
*insanın ömrünün en iyi kısmı, ihtiyarlıktan öncekidir. Halbuki, gençliği yok olan bir nefs, yok olmuş demektir, insanın rengi sararıp, saçları ağardığı zaman, güzel ve tatlı günleri de, o güzellik ve tatlılığını kaybeder.
*Yeryüzünde büyüklenerek yürüme. Çünkü, bir müddet sonra bu yer, seni de içine çekip alacaktır."
"Sefih ve cahil bir kimse konuşunca ona cevap verme. Sükut, ona cevap vermekten daha hayırlıdır."
"Öğrenmenin acısını bir müddet tatmayan, hayatı boyunca cehaletin zilletini yudumlar."
"Bütün düşmanlıkların sevgiye dönüşmesi umulur. Fakat hasetten dolayı olan düşmanlık böyle değil."
"Allahü teâlâyı sevdiğini söylersin, halbuki, Ona isyan edersin. Böyle sevgi olmaz. Eğer sevginde samimi olsaydın, Allahü teâlâya itaat ederdin. Çünkü seven, sevdiğine itaat eder."
"Senden görüşünü istemeyene, görüşünü verme. Çünkü böyle yaparsan, övülmediğin gibi, görüşün de o kimseye fayda vermez."
"Müslümanların önderi imam-ı a'zam Ebu Hanife, memleketleri ve içerisinde yaşayanları, ilmiyle verdiği hükümlerle süsledi. Doğuda, batıda ve Kufe'de onun bir eşi yoktur. Allahü teâlâ ona rahmet eylesin."
"İlim öğren, kimse âlim olarak doğmaz, ilim sahibi ile cahil bir olmaz."
"Bir kavmin büyüğünün ilmi yoksa, herkes ona yönelip geldiği zaman o küçüktür. Kavmin makam ve mertebe sahibi olmayan ve ilim sahibi olan küçüğü, ilmi meclislerde kavmin büyüğüdür."
"Sana gelene sen de git. Sana kötülük ve eziyet edene sen eziyet etme."
"Ey insan, dilini muhafaza et, seni sokmasın. Çünkü o, büyük bir yılandır. Kabirlerde, kahraman ve cesur kimselerin bile kendileriyle karşılaşmaktan çekinip, dilinin kurbanı giden nice kimseler vardır."
"Hakkı doğruyu kim söylerse söylesin kabul ediniz."
murataltug1985
01-27-2018, 08:01
Rabbim kafirler, müşrikler, münafıklar topluluğuna karşı bizlere yardım eylesin. Nusretini üzerimizden eksik eylemesin. Bizler şehitliğin ne olduğunu biliriz. Rabbim bizlere de şehadet nasip eylesin. Şu an mücadele veren, harp içinde olan ordumuza Rabbim yardım eylesin, güvenlik güçlerimize muvaffakiyetler nasip eylesin, muzafferiyetler ihsan eylesin. Bu hakkın batıla karşı büyük bir micadelesidir.*
Ebrehe'nin ordusunu yerle bir eden yüce Mevla'mız Esma'ül hüsna'sı kuvvetine ebabillerin ağzından düşen çamur taneleri gibi ordumuzun silahından çıkan her bir kurşunu isabetli olarak yerine nasip eylesin. Rabbim güvenlik güçlerimize, kahraman Mehmetçik'imize muzafferiyetler nasip eylesin. Düşmanlarımızı mağlup eylesin. Onları Kahhar ism-i şerifi hürmetine kahreylesin, perişan eylesin. Devletimizin, milletimizin üzerinde en küçük dahi bir parçasında gözü olanların gözünü kör eylesin, kalbini mühürlesin. Onlara fırsat vermesin. Şu an Suriye'de ordumuza karşı kurulmuş olan her türlü tuzağı düşmanların kendi başlarına makuz eylesin. Birliğimizi, dirliğimizi Rabbim daim eylesin."
murataltug1985
01-27-2018, 08:02
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
Sirhindi İMÂM-ı RABBÂNÎ(إمام ربّاني)
Nakşibendiyye tarikatının Müceddidiyye kolunun kurucusudur 26 Mayıs 1564 Doğu Pencap’taki Serhind de doğdu. Nakşibendiyye tarikatındandır İmâm-ı Rabbânî ilâhî bilgilere sahip âlim ve “müceddid-i elf-i sânî” hicrî II. binyılın müceddidi unvanlarıyla tanınır.*Soyunu hz ömere dayanır Kâbil asıllı bir aileye mensuptur. babası Çiştiyye ve Kādirî şeyhi idi.Ahmed-i Sirhindî öğrenimine babasının yanında başladı. Çiştiyye ve Kādiriyye tarikatlarına katıldı vahdet-i vücûdu eleştirdi hadis, tefsir, ve aklî ilimler okudu. Öğrenimini tamamlayıp memleketine döndüğünde on yedi yaşında idi. *Bâbürlü Hükümdarı Ekber Şah’ın sarayına girdi. Feyzî-i Hindî ve Ebü’l-Allâmî adlı iki kardeşle dostluk kurdu. Ebü’l-Fazl’ı, peygamberden şüpheye düştüğü için eleştirdi. Fazl’ın Sünnî âlimlere hakaret etti Sirhindî ilk eseri nübüvve’yi kaleme aldı. Şeyh Sultan’ın kızıyla evlendi. İbnü’l-Arabî’nin eserlerini okudu. Babasının öldüğü yıl 1598 de hacca gitmek üzere Sirhind’den ayrıldı.
*Delhi’de, Nakşibendiyye tarikatını Hindistan’da yayan Hâce Bâkī-Billâh ile karşılaştı. Sirhindde inzivâya çekildi. Bu hal zâil olunca Bâkī-Billâh ile mektuplaşmaları Mektûbât eserini oluşturdu Mektûbât’ta Bâkī-Billâh’a yazılmış yirmi altı mektup vardır Bâkī-Billâh oğullarının mânevî eğitimi için onu görevlendirdi ve vefat etti. Rabbani kısa bir sürede şeyhin en önemli halifesi konumuna geldi.
*Rabbani Bâbür Hükümdarı Cihangir tarafından, mânevî makamının yüksekliği ve ilk üç halifeyi aştığından dolayı sorgulanmak üzere Agra’ya getirtildi. Cihangir, onu Gevâliyâr Kalesi’ne hapis etti rabbani iftira ve kötülemelere maruz kalmıştı baskıları kabul etmedi Sirhindî hükümdar Cihangir tarafından kibirle suçlandı tüm baskı ve işkencelere rağmen rabbani, hükümdar önünde secde etmedi*İmamı rabbani Sirhindî, hapse girdikten sonra kendi arzusu ile sultanın sarayında kaldı. sultanla İslâm’ın prensiplerinden “bir kıl kadar ayrılmadan olağan üstü sohbetler yaptı. aklı, âhireti inancı, peygamber ve müceddidleri konuşdu saraydan ayrıldıktan sonra kendisini sultanın “dua ordusu”nun değersiz bir neferi olarak tanımlayarak sadakatini ifade etmiştir *20 Kasım 1624 te vefat eden imamı rabbani Ahmed-i Sirhindî Sirhind’de defnedildi. Ardında sayısız halife, ve Nakşibendîliğin Müceddidiyye kolunu yaydı. Sirhindî’nin Nakşibendiyye tarikatına katılması maneviyatının temelini oluşturdu tarikatın üstün yanlarını saydı*Nakşiler Hz. Ebû Bekir’e ulaşan bir silsileye sahiptir Hz. Ebû Bekir, Sirhindî’ye göre peygamberden sonra en mükemmel insandır; onun temsil ettiği sıddîkıyyet makamı en yüksek velâyet makamıdır en yüksek makam nübüvvet makamı ile bağlantılıdır.
*Hz peygambere vahiy yoluyla gelen her şey hz ebu bekir sıddîka ilhamla gelir.vahiy melek yoluyla getirildiği için hatasızdır, ilham ise zannîdir; kalp hata ve fesada müsaittir nefisle bağlantılıdır. sıddîk, peygambere yakınlığından ulaşamayacak bir ruhaniyete sahibidir. Ebû Bekir, Sıddîklığını ve ruhaniyetini mânevî nesli Nakşibendîler’e miras bırakmıştır *ruhî uyanıklık Nakşibendî dervişine semâı, ve mevlid okumayı terkettirir Sirhindî Nakşibendîler’in bu fiilleri yaptıklarını, halvet derencümen” ilkesine aykırı olan kırk gün çileye girdiklerini söyleyerek onları eleştirmiştir *Başlangıçta Sirhindî vahdet-i vücûd ve tevhîd-i vücûdî anlayışına bağlıydı. Sirhindî bunu babasından öğrenmiş, Nakşibendîlerce kabul edilen tasavvuf anlayışını iyice sindirmişti: mübarek tarikata intisaptan sonra tevhîd-i vücûdî bana tamamen âşikâr oldu ... Şeyh İbnü’l-Arabî’nin mârifetinin incelikleri bana zâhir oldu tecellî-i zâtî ile şereflendirildim ki bu makam mânevî terakkînin son mertebesidir; onun ötesinde sadece hiçlik vardır”
murataltug1985
01-27-2018, 08:02
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
Sirhindi İMÂM-ı RABBÂNÎ(إمام ربّاني) görüşleri
*Sirhindî vahdet-i vücûd anlayışını tasavvuftaki ileri mertebelerden görüp uzaklaşmış Vahdet-i vücûd makamını aşıp hâdisleri Allah tarafından yaratılmış gölgeler makamına geçtiğini, birçok büyük şeyhin makamın ötesine geçmede isteksiz olduğunu söyler. Ona göre tassvvuf makamı vahdet-i vücûda benzemektedir. *Sirhindî kemâlin bu makamda olduğunu Allah’ın inâyetiyle makamın üstünde abdiyet makamına eriştiğini, makamın mükemmelliğini gördüğünü, tövbe ettiğini, abdiyetin en yüce makam olduğunu, Kur’an ve Sünnet yoluna erenlerin keşişleriyle ispatlandığını yazar Sirhindî, vahdet-i vücûd ve zılliyyet makamında bulunmaktan ötürü tövbe etti
*vahdet-i vücûd ve diğer makamlar sûfînin tecrübesine bağlıdır makamlar sûfînin abdiyet makamına ermesiyle hükümsüz kalır. Bu sebeple hata, vahdet-i vücûd makamından değil ondan ilerideki makamları algılayamamaktan kaynaklanır. Sûfînin birleştiriciliği şühûd meselesidir. vahdet-i şühûd vahdet-i vücûddan daha doğru bir ifadedir İlâhî sıfatlar zâhirde değil gerçektir allah zâtın gölgeleridir, ondan farklıdır. Kâinat sıfatı diğer sıfatlardan farklı bir varlığa sahiptir
*Sirhindî hiçbir zaman İbnü’l-Arabî muhalifleri arasında sayılamaz. “Biz Muhammed-i Arabî sözlerine muhtacız, Muhyiddin İbnü’l-Arabî veya Sadreddin Konevî sözlerine değil; biz nassa bakarız, fassa değil; fütûhât-ı Medeniyye bizi el-Fütûĥâtü’l-Mekkiyye’den müstağni kılar” sözleri, İbnü’l-Arabî’ye tutkunluklarından dolayı onun eserlerini yüceltip Kur’an ve Sünneti ihmal edenlere yöneltilmiş bir eleştiridir*Sirhindî, İbnü’l-Arabî hakkında, “Allah’ın evliya ve makbul kullarındandır; nasıl olur da o hatadan dolayı reddedilebilir?” diyip İbnü’l-Arabî’den sonraki tasavvuf hakkında eserler kaleme aldı Sirhindî de onun kelimelerini sıkça kullanmıştır. Sırf bundan dolayı İbnü’l-Arabî mektebinden sayılabilir.*Sirhindî’nin tasavvuf anlayışında nebî aynı zamanda velîdir. Nübüvvet velâyettir Velîlik nebîliğin içindedir. Peygamber, Allah’a yakınlığı ve zikri sebebiyle velî, insanlarla muamelesinde ise nebîdir. *velînin velâyeti nebînin velâyetinden farklıdır nebînin Allah’a yakınlığında çabasında ilerlemesinde değişim ve eksilme söz konusu değildir. rüya ve keşifler nebîler ve velîlerde ortaktır nebîlerin kendilerine has bir vahiy alış şekli vardır; bu dinin temelini oluşturur. Bundan dolayı nebî olan velî nebî olmayan velîden üstündür.
*Sirhindî’den önceki mutasavvıflara göre nebînin davranış kaynağı insanlarla ilişkileri, velînin kaynağı Allah’a yakınlığıdır. Sirhindî bu yaklaşımı reddetmiştir. Ona göre nebî, nebîliği nedeniyle sadece insanlarla değil aynı zamanda Allah ile ilişki içersindedir; iç dünyasında Allah ile, dış dünyasında insanlarladır. *Sadece insanlara yönelenler nasipsiz lânetlilerdir, halbuki peygamberler mahlûkatın en hayırlılarıdır. nübüvvet kül, velâyet ise onun içindeki bir cüzdür peygamber tarafından getirilen şeriat her şeyi kuşatır tabiat ve tarikattan üstündür
*tarikat şeriatın özü ve derecesidir bir mertebedir tarikat şeriattan üstün değildir tarikat şeriatın hizmetçisidir Şeriatın üç kısmı vardır: İlim, amel ve ihlâs. Bunlar bir arada bulunmadıkça şeriat tatbik edilmez. *Sûfîleri toplumdan ayıran tarikat şeriatın bir hizmetçisidir görevi ihlâsı kemâle erdirmektir. Tarikata intisap etmekten maksat yalnızca şeriatı mükemmelce yaşamaktır, şeriata ilâve ve yeni şeyler ortaya koymak değildir
murataltug1985
01-27-2018, 08:03
Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
Sirhindi İMÂM-ı RABBÂNÎ(إمام ربّاني) görüşleri
*Ebû Dâvûd’un her asrın başında Allah’ın ümmete dinini ihya edecek birisini göndereceğini ifade eden hadis.Sirhindî’ye göre asrın müceddidi başka, binyılın müceddidi başkadır fark yüz ile bin arasındaki fark gibidir ve fark büyüktür buna göre her binyılda ülü’l-azm bir peygamber gönderilmesi gerekirdi şimdi ihtiyaç duyulan, ümmetlerdeki ülü’l-azm peygamberlerin yerini tutacak mârifeti tam olan bir âlim ve âriftir *Kendi zamanını tam bir karanlık olarak gören Sirhindî’ye göre karanlık, Hz. Peygamber’in velâyetini nübüvvetinden üstün gören ve şeriattan ayrılanlarca temsil edilmektedir bininci yılın müceddidine duyulan ihtiyaç, bozulmadan ve olgunlaşmadan kaynaklanmaktadır. Çünkü I. binyıl II. binyılın müceddidine namazın kemâlâtı” peygamberlerin nurundan istifadeyi ve ilim elde edilmesini mümkün kılmıştır.
*müceddidin vazifesi, zamanın geçmesi sebebiyle aşınmış veya bozulmuştur mücehhit dini tahrip etmeden nebevî bilgi yoluyla izah etmelidir. ilimlere ve mârifete sahip olan binyılın müceddididir; ispata gerek kalmadan ilâhî zâtı sıfatlar, fiiller, onun mânevî hallerini anlatır tecelliyat ve zuhûrattaki ilmi sûfîleri ve âlimleri aşarak geride bırakır; onların ilmi müceddidin ilmiyle mukayese edildiğinde çekirdeğe nisbetle kabuk gibi kalır *Sirhindî, Hz. Peygamber’in ümmeti hakkında söylediği şu hadisi söyler: “Ümmetimin evveli mi âhiri mi daha hayırlıdır bilmiyorum.” Kendisini sonuncularla özdeşleştiren Sirhindî’ye göre sonunculuk” Hz. Îsâ’nın ve Mehdî’nin de şehâdet ettiği gibi II. binyılın girmesiyle başlamıştır *Sirhindî Kimse Hz. Muhammed’e has olan ululuğa ortak olamaz o bunu ümmetinden birine bahşetmiştir Sirhindî kendisini “nübüvvet sofrasının bakiyesinden beslenen bir tufeyli” olarak tanımlar.
*Hindistan’a peygamberler gönderildiğine inanan Sirhindî, nübüvvet nurunun meşaleler gibi parladığının farkedilebilmekte olduğunu söyler. Ona göre peygamberlerden bir kısmının ümmeti yoktu, diğerlerinin ise mütevazi takipçileri olmakla birlikte ümmet oluşturmak için asgari sayı olan dörde ulaşamamıştır. *Hindistan’da küfrün önde gelenlerinin taşkınlığı nübüvvet nurunndan beslenmiştir; çünkü lânetlilerin kör akılları ilme ulaşmaktan âcizdir. Onların yaratıcı hakkındaki bilgileri hurafeyle karışmıştır
*Sirhindî, İslâm’a girmeden önce Nakşibendîye katılmak isteyen bir Hintli’ye tevhidi açıklamış tevhidin Hindû şirki ile hiçbir şekilde telif edilemeyeceğini söylemiştir.Hindûlar’la münazaraya girmemiş vonları hidayete er-dirmek çabasında olmamıştır
*Sirhindî, kendisini Nakşibendiyye’nin ihya edicisi görmüş ve tarikatı fikirleriyle zenginleştirmiştir. Müceddidiyye’nin kolay yayılmasına tesir eden en önemli husus, şeriatın başka bir şeye ihtiyaç duymamasıdır Bu vurgu tarikatın ulemâsına cazip gelmeiş medrese ve tekke kaynaşmıştır.
*Orta ve Batı Asyada Sirhindî’ye gösterilen ilgi vahdet-i şühûdu ile değil Sirhindî’nin mirası metinleri silsilesi ve Nakşibendiyye tarikatının Müceddidiyye koluna dayanır Halifeleri ve oğlu Muhammedin çabalarıyla Müceddidiyye batıda Haremeyn’e, Suriye’ye, Osmanlı topraklarına ve kuzeyde Mâverâünnehir’e yayılmıştır. Müceddidiyye, Nakşî geleneğinin kollarındandır
*Birçok çağdaş müellif, Mektûbât’ta Sirhindînin müceddidlik rolünü siyasî ve sosyal reform olarak yorumlamıştır. Bu yorum, Sirhindî’nin tasavvufî ile sonraki dönemlerde ortaya çıkan ıslah kavramlarının karıştırılmasındandır bunlar Nakşibendîliğe katılmasından öncedir. zamanımızdaki bir zalim” olarak bahsettiği Ekber Şah’ı ulemâya zulmetmek, Hindistan’da inek kesmeyi yasaklamak, müslüman camilerini mahvetmek ve kâfirlerin mâbed ve bayramlarını onurlandırmakla suçlamıştır. *Cihangir 1605 te tahta çıkmasını yeni bir dönemin başlangıcı görmüştür. Sirhindî, küfre ve özellikle onun tezahürü olan Hinduizm’e düşmandır. zaruret hali dışında kâfirlerle her türlü muameleden kaçınılmalıdır
murataltug1985
01-27-2018, 08:03
Kaynak vikipedi.com
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî
*İmâm-ı Rabbânî*Hindistan'da yaşamış*İslâm*âlimi*ve*tasavvuf önderidir
26 Mayıs 1564 te Serhendde doğmuş,*Babür İmparatorluğu zamanında 20 Kasım 1624 te
Serhend Pençap, Hindistan ta ölmüştür
Hz Hattab'ın soyundan geldiği için 'el-Fârûk' lakabını almıştır. 1624 te 60 yaşında vefat etmiştir. Nakşibendî*tarikatının mensubudur Kadiriyye,*Çeştiyye*gibi tarikatlarda saygın bir yeri vardır.*Nakşbendiyyenin Müceddidiyye*kolundandır.
*Babası ve*Bâkî Billâh*gibi âlimlerden dersler aldı İslâmî konular ve tasavvufu öğrendi *şeriatsız*bir tasavvuf anlayışı olamaz şeriat kuralları yerine getirilmelidir derdi. Yirmi yaşlarında Bâkî Billâh'ın müridi oldu. Kendisine Bâkî Billâh tarafından* icazet*ve*halifelik*verildi.*Ekber Şah'ın İslâm'a karşı tahrip ve yeni din oluşturma çabasına karşı mücadele verdi ve Ekber Şah'ın Dîn-i İlâhî*adlı oluşumunun yaygınlaşmaması İmam-ı Rabbânî'nin başarısıdır Ekber Şahın oğlu*Cihangir Şah, ordudaki mürit*sayısı artan Rabbânî'yi hapse attırdı bir sene sonra hapisten çıkararak sohbetine aldı.
*imam Rabbânî, mürşitler*yetiştirdi Hindistanda halkı irşat etti.*Ehl-i Sünnet*inancıyla tasavvufu*genişletti. Mektuplarıyla tecrübeleriyle sûfîlere*kaynak oldu Rabbânî, ikinci bin yılın*mücedditi*ve*müçtehit*kabul edildi İslâm hükümleri ile tasavvufu birleştirdiğinden kendisine 'Sıla' ismi verilmiştir.*İmam Rabbânî, Dünya ve Âhiret'teki kurtuluşun ancak Ehl-i Sünnet'e uymakla olduğunu bildirmiştir. ilim tahsilini emretmiş,* yobazlıkla mücadeleye önem vermiş, dîni cahillerden öğrenmeyi men etmiştir. kitap okumayı, ilim ve fıkıh öğrenmenin gerekliliğini anlatmıştır.*iman ve Kur'an ahlâkını , Allah'ın varlığını, birliğini, sıfatlarını, ihlası, ruhu, şeytanla*ve nefsle cihadı peygamberler ve dört halifeyi anlatmış Müminlerin bölünmüş olduğunu sadece Ehl-i Sünnet'e uyanların kurtulacağını söylemiştir. Birlik olunması ve Müslümanlığın yayılması üzerinde durmuştur.*Ehl-i Sünnette ikinci bin yılın yenileyicisi kabul edilmiştir. 63 yaşında doğduğu şehirde vefat eden Ahmed Sirhindî'nin türbesine bölgesinde*Ravzayı Şerif denir.Mektûbât adlı eserinde Kelam* ve*fıkıh* bilgilerini, tasavvufun mârifetlerini açıklamıştır. Mektubat Necip Fazıl Süleyman Teymuroğlu Hüseyin Hilmi Işık tarafından türkçeye çevrilmiştir Ehli sünnete aykırı olan Râfızîliği reddetmiştir
murataltug1985
01-27-2018, 08:03
Kaynak tatlıaşkım.com
Hun İmparatoru başbuğ Attila
*Büyük Hun İmparatoru 395 te doğdu. Hun Devleti kurucularından Muncuk'un oğludur. 434 te kardeşi Bledu ile taç giydi kardeşinin öldürülmesiyle Tunadan Çin Seddi'ne imparatorluğun tek hâkimi oldu. 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti. Orleans'ı kuşattı. Kuzey İtalya'yı silindir gibi ezip geçti. Avrupa'yı titreten bir cihangir oldu. 453 yılında öldü.*Büyük İskender gibi dünyaya hâkim olmak ihtirası ile doluydu büyük emelini gerçekleştiremedi. tarihin tanıdığı en ünlü cihangirdi Gençliğinde barış için Roma'da rehin tutuldu Roma kültürünü karakterlerini ve Latince'yi de öğrendi önce Bizansa yürüdü. aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağladı. *Vergisini ödemeyen bizans imparatoruna, bunu pahalıya ödetti. Balkanlardan Mora'ya, İstanbul kapılarına kadar tüm bölgeyi ele geçirdi. Bizanslıların vergisini iki katına çıkardı İstanbul'u kuşattı Bizans İmparatoru III. Valentinianus, Attilâ'yı öldürtmeye teşebbüs etti. Kuşatma sonuçsuz kaldı. İmparator suikastçinin kafasını kestirip Attilâ'ya gönderdi
*Valentinianus'un evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşini , rahibe olarak kapatdığı manastırdan Attilâ'ya bir nişan yüzüğü ile gönderdi Avrupa'ya dehşet saçan Attilâ, çeyiz olarak Batı Roma İmparatorluğunun yarısını istedi. Valentinianus, kara kara düşüncelere daldı.Bizans'ı kapladı. Doğu Romada tükenmek bilmeyen korkulu günler ve aylar başladı,**Attilâ'nın emeli Batı ve Doğu Romanın birleşmelerini önlemekti. İki cephede savaşmak istemiyordu. Batı Roma'ya yürüdü. hallaç pamuğu gibi attı, Papa III. Leon, Attilâdan ricada bulundu. yalvardı. Papanın bu yalvarışıyla Romalılar ağır bir vergiye bağlandı.Sekiz yıl içinde Avrupayı istila etti Avrupaya korku ve dehşet saldı son derece âdil bir hükümdardı*Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü. Attilâ bir istilâcı değil yaman ve mükemmel bir hükümdardı. Tarih milletine düzen verdi dünyada posta teşkilatını kurdu .Attilâ'nın ilk eşi ve Arıkan idi. bir kaç kadınla daha evlendi Macaristanda İlkido adında genç bir kızla evlendi. Elli sekiz yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetli idi. Evlendiği gecenin Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu. *Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu. Ölümünün şiddeti kanamadan mı, hastalıktan mı, yoksa bir suikastlemi olduğu anlaşılamadı.*
Cenazesi, büyük bir törenle kaldırıldı. Cesedi altın bir tabuta kondu demir bir mahfazanın içinde toprağa verildi.kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi. Bunu, vasiyet etmişti. mezarını kazıp kendisini toprağa verenler okla vurularak öldürüldü.
murataltug1985
01-27-2018, 08:04
Kaynak tatlıaşkım.com
Hun İmparatoru başbuğ Attila
*Attila Hunlar'ın başına geçtiğinde 40 yaşındaydı babası Muncuk erken öldüğü için amcası Rua'nın yanında yetişmişti. Onunla seferlere katılmış devlet yönetimini, Hun siyasetini öğrenmişti. Amcası Rua 434'de ölünce devleti büyük kardeşi Bleda ile yönetti *Bleda, eğlenceye düşkün ve liderlik, devlet adamlığı özellikleri az birisi idi. ikinci plânda kalmış 445'de ölünce devlet idaresi çok güçlü bir asker, devlet adamı ve lider olan Attila'nın eline geçmiştir. *Amcası Aybars devletin doğusunu, Oktar batısını yönetiyorlardı.*İç isyanlar çıkınca Attila'dan yardım istediler . İsyanlar Hun birliklerince bastırıldı. Belçikaya saldıran Cermen asıllı Burgond'lar Hunlar tarafından püskürtüldü. Hunlarla Burgondların mücadelesi Alman destanlarında anlatıldı *hunlar 436 da Almanya'yı hakimiyetlerine aldılar devletlerinin sınırlarını Kuzey Denizi'ne ve Atlas Okyanusu'na kadar genişlettiler.**440'da Bizans Hun kaçaklarına sahip çıkıyor, yüksek makamlara getiriyordu. Bizanslı tacirler ticaretde Hunları aldatıyorlar Türk mezarlarını açtırarak mezarları soyuyorlardı tüm bu sebeplerden Attila Bizansın üzerine yürüdü 442 de Belgrad Niş Trakyadaki bizans kalelerini ele geçirdi
*Balkanlar'da Hunlar'a karşı durabilecek güçler ortadan kaldırıldı 445 yılında Bleda'nın ölümüyle Hun İmparatoru olan Attila gücünün doruklarında yükseliyordu Batı Asya ile Orta Avrupa'nın tek hâkimi Attila idi.**Bizans, anlaşmalara uymadı Attila, ikinci Balkan Seferine 447 de çıktı. Attila ve Avrupa Hun ordusu; Sofya; Filibe, Breslav, Lüleburgaz gibi şehirleri ele geçirdi. Teselyadan Büyük Çekmeceye ulaştı. Bizans kuşatma tehdidi altındaydı.İmparator Theodosios, Attila'dan barış istedi. Anatolios Barışı 447 de yapıldı.**Balkanları ve Bizans'ı kontrole alan Attila, siyasetini değiştirerek, Batı Romaya yöneldi.Roma ordusunu güçlendiriyordu. Attila Roma'ya karşı Vandallarla anlaştı. kendisiyle evlenmek isteyen Romalı Prenses Hanoria'nın isteğini kabul etti Honaria ile evlenince Roma'nın yarısı kendisine verilecek yönetime ortak olacaktı. *Attila'yı oyalayan Romalılar, onun teklifini kabul etmedi Bunu savaş sebebi sayan Attila, 200 bin kişilik ordusu ile Ren Nehrinden Galya'ya girdi. savaşta kimin gelip geldiği belli olmadı ancak Attila büyük bir başarı kazandı Galya'yı Roma ordusundan temizledi kral Aetyus Roma'da otoritesini kaybetti. Attila İtalya seferine çıktığı zaman karşısında duracak Roma ordusu kalmamıştı.*Attila 452 yılında 60 yaşında şüpheli bir şekilde Öldü, Yerine sırasıyla oğulları İlek, Dengizik ve İrnek, Hun Hakanı oldular. önceki Hun hakanları gibi başarılı olamadılar. 470 yılında Avrupa Hun İmparatorluğu dağılmıştı.
murataltug1985
01-30-2018, 08:49
EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR
ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ
ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*
Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım
Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
murataltug1985
01-30-2018, 08:50
Kaynak kırmızılar.com Başbuğ Attila Dönemi
*Rua'nın ölümüyle*Attila*ve*Bleda, Hun İmparatorluğu'nun başına geçti. Attila, babası Muncuk'un ölümüyle amcası Rua'nın yanında yetişti savaşlara katıldı,* yönetimde tecrübe kazandı. *Attila ve Bleda Doğu Romadaki Hun kaçaklarıyla ilgili görüşmeler yapılmaktaydı. Attila ve Bledanın elçileri*Roma*konsülü*Sırbistan'da karşıladılar. Görüşmeyi at sırtında yapmak isteyen Attila ve Bleda'ya karşı Roma elçileri at sırtında uzun süre oturmamış Roma elçilerinin zor halleri, Attila ve Bleda için alay konusu olmuştur.Doğu Roma ile Hunlular arasında Margos Antlaşması** imzalanmıştır. *Margos Antlaşmasına göre Doğu Roma Hunlara ödediği vergiyi iki katına çıkaracak Hunların düşmanlarıyla antlaşma yapmayacak, ticari ilişkiler devam edecek.Hun esirleri iade edecek.adam başına 8 Solidus altın ödeyecek.Attila ve Bleda Margos antlaşmayla Hun İmparatorluğunun doğusuna* yapılacak seferlerde Bizans tehditlerini* ortadan kaldırmıştır.
*Margos antlaşmasından sonra,*atilla bizanstan Hun kaçakları alarak idam etmiştir, Bizans'dan gelen altınlarla da İskitya Seferine hazırlanmıştır. 435*yılında Attila ve Bleda, Volgada* Bizans'ın teşvikiyle isyan eden*Akatlar*ve*Ak-Oğuzlar'ın üzerine yürümüştür. edilen galibiyetle* oğlu*Ellak'ı Akatların başına şef tayin etmiştir. *Hun orduları*Orta Asyadan* Kara Denize ve* Baltık sahillerine inmiş her yerde düzen ve istikrar sağlanmıştır Attila ve Bleda ordularıyla hun imparatorluğu*435-440*yıllarında en geniş sınırlara ulaşmış* 4 milyon km²'lik bir coğrafyaya hükmetmiştir.*441*yılında Romada barbar istilaları başlamıştır Vandallar,*Batı Romanın*Afrika* eyaletlerini istila etmiş*Kartaca'yı ele geçirmiştir. Doğu Roma ise*Sasanilerin*Ermenistan'ı istilası, Anadoludaki isyanlarla zor zamanlar geçirmektedir. Attila ve Bleda, margos antlaşmasını değiştirmek istemiştir romanın* karşı koyamayacağı bir saldırıyla daha fazla ganimet istenmiştir Saldırının bahanesi* ise Doğu Romanın Margos Antlaşması'na uymaması ve Hun mezarlarını talan etmesidir
*Hun orduları Attila ve Bleda önderliğinde, roma şehrini yerle bir etmiş* Margus kalesinde Piskopos teslim olarak canı bağışlanırsa orduyu kaleye* sokma teminatını verir. Attila ve Blade Margus kalesini fetheder. sefer sonunda Doğu Roma* Hun ordularına karşı koyamayacağını anlamıştır.*443*yılında* Attila ve Bleda ordusunu koçbaşları ve mancınıklarla donatarak Balkanlara hakim olmak için ordusunu Nis,*Sofya,*Filibe ve Lüleburgaz şehirlerine sırayla göndermiştir.çıkan anlaşmazlıklar üzerine, Attila ağabey'i Bleda'yı*445*te öldürerek Hun İmparatorluğunun tek hakimi olmuştur.*Bizansı itaat altına almak için*446*da ordularını harekete geçireren Attila Bizans ordularını imha etmiştir. ordularını Yunanistan'a gönderen Attila, Constantinopolis ve Termopylae'ye kadar birçok yeri tahrip etmiştir 447*yılında Hunlular ile Bizanslılar arasında Anotolyos Antlaşması yapılmıştır *antolyos antlaşmasına göre Doğu Roma yıllık* vergiyi 3 katına 700 pound altından 2.100 pound altına çıkaracak.Doğu Roma savaş tazminatı olarak 6.000 pound altın ödeyecek Tuna nehrinin güneyinde asker bulundurmayacak. Hun esirlerini iade edecek kaçak adam başına 12 Solidus altın ödeyecek.*Hunlara ödenen vergiler sonucunda asilzadeler varlıklarını kaybetmiş, halk isyan etmiş ve bizansta birçok insan açlıktan ölmüş veya intihar etmiştir.
murataltug1985
01-30-2018, 08:50
Kaynak kırmızılar.com Başbuğ Attila Dönemi
*Batı Romadan çeyiz olarak imparatorluğun* yarısını isteyen attila, teklifi kabul edilmeyince Batı Romaya yürüdü.*Katalon Ovası'nda Attila,200 bin kişilik bir ordu Roma ordusu da* 200 bin kişi ile* gelmişti. Hun düşmanları bizans*ordusuyla birleşmişlerdi.*20 Haziran*451*de iki dünyanın savaştığı.*Katalon Savaşı 24 saat sürdü *Katalin savaşında* büyük kayıplar verildi. Roma ordusu dağıldı. Roma'yı destekleyenlerin ordusu dağıtıldı kralları savaşta öldürüldü Attila Romaya Galya'ya tüm dünyaya yenilmezligini kabul ettirdi*450*de başlayan*Galya*seferi Katalon savaşıyla kapandı.*Constantinopolis'de tutsak olan*romalı Valentinianus'un kızkardeşi*Honoria,*Attila'ya kendisini kurtarıp evlenmesi için bir yüzük yolladı.* Valentinianus, Attila'nın isteğini reddetti Honoria'yı Romada üst düzey bir valiyle evlendirdi. Attila,*451*de ordularıyla İtalya harekatına çıkmıştır.
*Hun İmparatoru Attila,*italyada bir kale-şehir olan*Aquilia'nın surlarına ulaşmıştır
Bu şehir,*Batı Roma sınırlarındaydı Şehir çok sağlamdı, muhafızları Gotlardan oluşturulmuş tecrübeli askerlerdi ve komutanları Got*Prensi Antala*idi. şehir yaklaşık 3 ay direndi ve yağma yapan Hun ordusu, yiyecek sıkıntısı çekiyordu Attila durumun sakıncasını Görüyor, böyle* kuvvetli bir kaleyi geride bırakmayı düşünmuyordu. *Geri çekilmek bizans karşısında aciz ve beceriksiz görülmektir. kararsız kalan Attila,bir leylek sürüsünün Aquilia şehrini bırakıp gittiğini görür. askerlerini cesaretlendirmek için askerlerine hitap eder "Üstün* yaratılan kuş sürüsü, şehrin güvenlik sağlamadığına kanaat getirerek yuvasını bırakıp gitmektedir. Bu şehri kuvvetten ve imkandan mahrum olduğunun işaretidir. düşmanlarımız kuşatmamıza* dayanamayacaktır.demiştir.
*Attila'nın sözleri askerleri etkilemiş Hun askerleri, koçbaşları ve mancınıklarla saldırıya geçmiştir. Surlarda açtıkları gedikten şehrin içine giren ordu, şehri yağma etmiş ve bizanslıları affetmeyerek öldürmüştür. Batı Roma nın en korunaklı şehiri haritadan silinmiş bizans İmparatorluğu doğu kapısı ortadan kaldırılmıştır.
*Aquilia şehri düştükten sonra Attilanın ordusu İtalya'ya girmiş Altinum,*Padova,*Vicenza,*Verona, Brixia**Bergamo*şehirlerini harabeye çevirmiştir. Pavia*ve*Milan* şehirleri razılıkla boyun eğip,evleri her türlü zarar ve ziyandan kurtulmuştur. Hunlar başeğmeyenlere karşı acımasızdırlar *Hunların*yaptıkları karşısında tüm avrupa'yı dehşet ve korku kaplamıştır. Kimse zafer ihtimali görmediğinden, Hunlarla savaşmayı kabul etmemiştir. Bizanslılar ve barbar kabileler Attila'dan çekinmişler* Roma imparatorluğuna* asker göndermeyi reddetmiştir. Durum ümitsizdir
*İmparator*Valentinianus**Roma'ya kaçmış kendini güvende hissetmemektedir. İmparatorluğun kurtulması için elçilerini Attila'ya göndermiştir Hun Hakanı'nın yatıştırılmış, avrupa* istilasından vazgeçirilmiş avrupa başeğerek ve ezikliği kabul etmiştir*Piskopoz ve Aziz*Sixtus'un Gök Tanrısı adına Attila'dan, Roma'yı bağışlamasını talep etmiştir. Attila, Papa'ya su sözleri söylemiştir Siz şaşırmışsınız. Tanrı'nın oğlu mu olur? O tektir.”
Papanın* hitapları İmparator*Valentinianus'un hediyeleri Attila'nın İtalya'yı işgalini önlemiştir Attila ganimetleri evlenenlere* çeyiz vermiştir italya seferi veba salgını nedeniyle yarım kalmıştır
*Kuzay İtalya'dan topladıkları ganimet Roma seferindeki orduda patlak veren* memnuniyetsizliğin karşılığı olmuştur. İtalya bu seferden kurtulmuştu Hun ordusu sapasağlamdı, saldırı gücü şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da dehşet ve ihtişamını koruyordu.
*Attila İtalyadan gitmeden önce,*prenses Honoria*kendisine gönderilmez ve düğün hediyesi* 500.000*Solidus*altın verilmezse, İtalya'ya döneceğini, acımasız davranacağını söyledi İsteği yerine getirildi Attilanın Konstantinopolis'e gönderdiği elçiler Bizans'dan*haraç* istedi İmparator*kuşatılmamak için yüklüce altını Hun İmparatorluğu'na göndermiştir.*453'de Attila öldü ve tahta büyük oğlu*İlek*geçti. oğulları* Dengizek* ve*İrnek*savaştı hun kabileleri ayrıldı ve devlet dağıldı Attila'nın ölümünden* sonra Hunlar*Nedao Muharebesi'nde yenildi. İlek'in yerine* geçen Dengizik de*469'da öldü ve bu Hun İmparatorluğu'nun sonuydu *Attila'nın en küçük oğlu İrnek Hun budunlarıyla doğuya* göç etti. Karadeniz'in kuzeyindeki Türklerle bugünkü*Bulgarların*ataları oldular "Bulgar" kelimesi"bulgalanmak = bulanmak = karışmak" kelimelerinden türemiştir karışan anlamındadır
murataltug1985
01-30-2018, 08:51
Kaynak aytisan.com Bleda’nın Ölümü
*Türk tarihinde önemli kardeş hükümdarlar ve komutanlar vardır. Bumin Kağan ile İstemi Yabgu, Bilge Kağan ile Kül Tigin, Çağrı ve Tuğrul Beyler, Attila ve Bleda* bunların örnekleridir. İkili yönetim taht kavgaları için değil, büyük coğrafyaları yönetmek içindir. taht bir hedefti nice taht kavgaları verildi. Taht için nice kanlar döküldü
*kardeşi İbrahim’i öldüren I. Murat, tahta geçtikten sonra kardeşi Yakup Çelebi’yi boğdurtan Yıldırım Beyazıt fetret devrindeki felaketi önlemek için kardeşi İsa Çelebi ve Musa Çelebi’yi öldürten Çelebi Mehmet, devletin devamı için bedeller ödemek zorunda kalan nice hanlar hakanlar nice bedeller ödendi taht için devletin devamı ve ilahi kelimetullah için*Türk tarihindeki ikili yönetim, Doğu ve Batı olarak ayrılan devletin yönetimini kolaylaştırmak içindir. Miras için mücadeleye girişmeyen bu kardeşler, devleti beraber yönetdi. Rua’nın ölümüyle oğlu Bleda, Hun tahtına çıktı, Tuna prensi Attila devletin işlerini yönetmekteydi.Bleda’nın vefatı 445 e kadar iki kardeş Hun Hükümdarlığı’nı idare etti.
*Attila, Bleda’nın vefatıyla ölüm tarihi 453 e kadar tek başına hükümdar oldu. Hunlar Orta Avrupa’da rakipsiz hale geldiler.Attila’nın gayesi büyük bir Hun İmparatorluğu kurmaktı. kavimleri itaat altına alıp hükümdarlığını Hun ırkıyla kuvvetlendirmek istedi* ırkını ve budununu .Tarihimizdeki Türk hükümdarlar gibi, tek çatı altında toplanmak istedi
*Bleda’nın ölümü hakkındaki en muhtemel iddia, kardeşi Attila tarafından öldürülmüş olmasıdır. Bleda, zevk ve sefasına düşkünlüğünden 10 yıl süren hükümdarlığında etkisizdi keyfi kararlar verdi. “Rivayete göre Bleda Tuna kenarında bir şehir yaptırmış ve şehre Buda demişti Macaristan’ın başkenti Budapeşte isminin Bleda’dan geldiği tahmin edilmektedir. *
*Bleda’nın eşinin kendine ait bir köyü vardı.”Bunların hepsinin Attila’nın kardeşi Bledanın öldürmesine sebep olduğu öne sürülmektedir, ölümü hakkında yorumlar vardır* Macar şairleri Bleda’nın Attila tarafından sihirli kılıç ile öldürdüğünü yazmıştır. Bir kısmıda Attila ile Bleda’nın düellosunda Bleda zehirli ok kullanmış ancak Attila’ kazanmıştır
murataltug1985
01-30-2018, 08:51
Kaynak türktarihim.com Başbuğ Attila Dönemi
*434 yılında, Rua’nın ölümüyle yönetim, Rua’nın kardeşi Muncuk’un iki oğluna kaldı. Bleda ve kardeşi Attila, hun yönetimine geçtiler. Yaşça büyüktü ve yönetim Bleda daydı Bleda, etkisiz kaldı savaşları Attila yönetiyordu. Attila, Ağabeyi Bledanın başarısız idaresi nedeniyle kardeşi Attila ile mücadeleye girdi. İmparatorluk 10 yıl kadar bu şekilde yönetildi. Attila, 445 yılında ağabeyi Bledayı öldürerek yönetimi tek başına eline aldı.**Attila’nın amacı, hem Doğu hem Batı Romayı egemenlik altına almaktı. Doğu Roma ile ilişkiler kötüydü. Doğu Roma baskı altına alınmış ve Doğu Roma Hunlara vergi ödüyor ve Hunlar üzerindeki oyunları devam ediyordu. Ruanın ölümüyle Attila, Doğu Roma üzerine yürüdü ve savaşı kazandı Margos antlaşması imzalandı. vergi iki katına çıkartıldı.*
*Doğu Roma, margos antlaşmasına uymuyordu. Attila, 441 de Doğu Roma’nın üzerine yürüdü. Trakyaya ilerledi vergi üç katına çıkartıldı.Balkan yolu açıldı*Doğu Roma, Hunlarla yaptığı antlaşmaya aykırı hareket ederek Hunlara bağlı kavimleri isyana teşvik etti. Ticareti bozdu* Attila, Doğu Romaya iki koldan saldırdı Yunanistandan* Tselya’ya kadar ilerledi. Sofya, Lüleburgaz, Flibe şehirlerini ele geçirdi.Büyük Çekmece yakınlarına ulaştı. Doğu Roma ile Antolyos antlaşması imzalandı vergi üç katına çıkartıldı, savaş tazminatı ödetildi Tuna Doğu Roma askerlerinden arındırıldı.*
*Attila, 451 de Batı Roma imparatorunun kızıyla evlendi çeyizi olarak Batı Romanın yarısını istedi.* büyük bir savaşa girildi. Attila ordusunu Galya’ya gönderdi.kendiside 200 bin kişilik bir ordusuyla kendisine denk bir kuvvetle romayla Katalon ovasında savaştı Savaş 24 saat sürdü.çok şehit verildi savaş henüz sonuçlanmamıştı Batı Roma Askerleri, yenilgiyi kabul etti. Attila, Galyayı işkal ederek yenilmezliğini tüm dünyaya kabul ettirdi *Attilanın amacı Doğu Romayı fethetmekti* 452 yılında sefere çıktığında kendisine* karşı koyacak kimse* yoktu. ordusuyla Alpleri aştı* İtalyanın kuzeyini ele geçirdi Papa* Attiladan Hristiyanlık merkezi olan* Roma’nın yıkılmamasını istedi Veba* sorunu vardı. Doğu Roma egemenlik altına alındı Attila, 453 yılında karısı tarafından zehirlendi
murataltug1985
01-30-2018, 08:51
Kaynak vikipedi.com Başbuğ Attila Dönemi
*Hun imparatoru, Bizans tarihçisi*Priskos'un tasvirine göre kısa boylu, hafif çekik gözlü ve yanık tenli resmedilmiştir.434–453 te hunlara hükmetmiştir ülkeyi kardeşi Bleda*ile yönetmiştir kendisinden sonra Çocukları İlek,*Dengizik*İrnek geçmiştir Babası Muncuk Handır 395 te doğmuş 453 te 58*yaşında ölmüştür*Babası*Boncuk Han ölünce Amcası*Rua, onu yanına almıştır.* Vizigotlara*karşı*Roma ile* ittifak yapan Attila bir süreliğine*Roma'ya*Flaviusun davetlisi olarak gitmiştir. kardeşi Bleda ile Hun İmparatorluğu'nun yönetmiştir Bleda*445 te ölünce, Attila*tek başına Hun hükümdar olmuştur. aşık olduğu esir kız Nakara ile evlenen Attila'nın bir oğlu olmuş, eşi Nakara doğum sırasında ölmüştür*Batı*ve*Doğu Roma imparatorluğuna*seferler düzenleyen Attila Orta Çağ*batı kaynaklarında ve bizansda acımasızlığı ile anılır. Kendine Avrupa'da Tanrının Kırbacı denir *Cermen ve Alman efsanelerinde Attila, çok büyük ve iyiliksever bir hükümdardır. Attila'nın sarayında Germen hükümdarlar yaşar. Nibelungen Destanı, Hun-Germen mücadelelerini anlatır Attila, Etzel adında büyük otoriter, barışsever asilere karşı kılıç kuşanan asil ruhlu bir hükümdardır.
*Avrupa Hun İmparatorluğu'nun başkenti* Etzelburg atilla adından gelmektedir. Katalon Savaşında*Roma ordusu dağılmış, Batı Got kralı ölmüştür. 1380 yılında Attila.Batı Roma seferindeyken*Papa Leo'nun araya girmesiyle* Roma seferini durdurdu* Romalıları haraca bağladı. rivâyete göre, Attila, son eşi*İldiko tarafından öldürülmüştür.*Mezarının yeri bilinmemektedir. Cenazesine katılanlar, mezarın* bilinmemesi için öldürülmüştür.* tarihçiler*Tuna Nehri'nin altına gömüldüğüne,inanmaktadır Nehir uzundur birçok ülkeden geçmektedir kazılarda bürokratik sorunlar çıkacağından kazı çalışması yapılamamaktadır.
*Bizanslı tarihçi*Priskos*Attila'yı şöyle açıklıyor:
"Kısa boylu, geniş göğsü olan, gözleri küçük, burnu yassı ve ince grimsi sakalları olan, bronz tenli."
Attila'nın isminde tartışmalar vardır Türk kaynaklarında Volga Nehri'nin eski ismi olan Atıl/İtil/Atal kelimelerine oralı anlamı veren illa kelimesiyle birleşmesi sonucu Attila ismi oluşmuştur. *at/atıl/atılmak anlamına gelir. Atillaya Türk efsanelerinde Atlı Han da denirdi.*Macarcada yargı*anlamına gelen Ítélet kelimesinden türemiştir.İngilizce'ye Etele, Etla Almanca'da ise Etezel olarak geçmiştir.*Macaristan'daki kullanımı Attila iken*Türkiye'de Atilla veya Atila şeklindedir.
*Anthony Quinn**Sophia Loren'in yer aldığı sinema filmi.Civilization Rome Total War: Age of Empires The Conquerors: Attila Total War: Attila adlı bilgisayar oyunları vardır
murataltug1985
01-30-2018, 08:52
Kaynak gizliilimler.tr.gg Başbuğ Attila Dönemi
*Attila, 5.yüzyılda Avrupa'da yaşamış Hun hükümdarıdır. 406 yılında Macaristan'da İtil kıyılarında doğdu. Adının manası,*“İtil’de doğandır. Babası, Avrupa Hun Devleti'nin kurucusu* Muncuk Han'dır.Amcası Rua, babası ölünce onu yanına aldı. Vizigotlar'a ve Romayla beraber cenk ettiler uruş yaptılar*Attilla Roma'ya kral Aetius'un davetlisi olarak gitti. Amcası Rua'nın ölünce kardeşi Bleda ile birlikte doğuda Hazar Denizine batıda Alpler ve Baltık Denizi'ne 4 bir tarafa diyardan diyara bir uca uzanan Hun İmparatorluğu'na ortak hükümdar oldular*Attila, Kurnaz bir savaşçıydı. Acımasız ve gururluydu. göçebeleri, Türkler'i, Moğollar'ı, Ru ve Avrupa kavimlerini toplayarak büyük bir savaş devleti kurdu.dünyanın hâkimi olmak istiyordu Büyük İskender gibi tüm dünyaya hâkim olmak ihtirası ile dolan Attila, büyük emelini* gerçekleştiremedi. Ancak tarihin tanıdığı en büyük cihangiri oldu*445'te, İlk iş olarak imparatorluğun batısını idâre eden ağabeyi Bleda'yı öldürttü tek başına Hun hükümdarı oldu. aşık olduğu Nakara adlı esir bir kızla evlendi Attila'nın bir oğlu oldu, doğum sırasında eşi Nakara öldü
*Attila, Gençliğinde barış için rehin olarak Roma'da tutuldu Roma kültürünü ve zaaflarını inceledi Latince'yi ana dili gibi öğrendi Hükümdar olunca** Romalılar hakkındaki bilgilerini en iyi şekilde değerlendirdi*Atilla Avrupa kıtasına hakim oldu devlet sınırları Asya'ya taştı. orduları ile Batı ve Doğu Romayı istila etti* bizansda acımasızlığı ile tanında Avrupa'ya korku ve dehşet saçtı Avrupada*"Tanrı'nın Kırbacı", "Tanrı'nın Gazâbı"olarak nam saldı*Germenler ve Almanlar atillaya* efsaneler yazdılar destanlar çığırdılar* Attila, çok büyük ve iyiliksever bir hükümdardı. sarayında Germen hükümdarlar yaşadı meşhur alman efsanesi Nibelungen Destanı, Hun-Germen mücâdelelerini anlattı kendisine almanlar etzel adını verdi* Etzel büyük bir otoriter barışsever ve yalnız âsilere karşı kılıç kuşanan asil bir hükümdardır. *Avrupa Hun İmparatorluğu'nun başkenti Etzelburg adı atilladan gelmektedir.Katalon Meydan Savaşı'nda, Roma ordusunu dağıttı Got kralları öldürüldü Attilanın ordusu tüm avrupaya yayıldı dünya imparatorluğu için Bizans'a* saldırdı.* 500.000 kişilik orduyla İtalya'ya yüründü. Avrupa, Attila'ya karşı birleşti. kesin bir netice alınamadı. birçok avrupa şehri ele geçirildi *Attilanın hedefinde Doğu Roma vardı Bizans kuşatıldı aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağlandı. vergi* ödemeyen imparator, bunu pahalıya ödedi. Balkanlar ve Mora ele geçirildi. Bizans vergisi iki misline çıkartıldı Bizans İmparatoru Valentinianus, suikastçiler* göndererek Attila'yı öldürtmeye teşebbüs etti. teşebbüsü sonuçsuz kaldı. İmparator suikastçinin kafasını kestirip Attila'ya gönderdi
murataltug1985
01-31-2018, 08:40
Rabbim kafirler, müşrikler, münafıklar topluluğuna karşı bizlere yardım eylesin. Nusretini üzerimizden eksik eylemesin. Bizler şehitliğin ne olduğunu biliriz. Rabbim bizlere de şehadet nasip eylesin. Şu an mücadele veren, harp içinde olan ordumuza Rabbim yardım eylesin, güvenlik güçlerimize muvaffakiyetler nasip eylesin, muzafferiyetler ihsan eylesin. Bu hakkın batıla karşı büyük bir micadelesidir.*
Ebrehe'nin ordusunu yerle bir eden yüce Mevla'mız Esma'ül hüsna'sı kuvvetine ebabillerin ağzından düşen çamur taneleri gibi ordumuzun silahından çıkan her bir kurşunu isabetli olarak yerine nasip eylesin. Rabbim güvenlik güçlerimize, kahraman Mehmetçik'imize muzafferiyetler nasip eylesin. Düşmanlarımızı mağlup eylesin. Onları Kahhar ism-i şerifi hürmetine kahreylesin, perişan eylesin. Devletimizin, milletimizin üzerinde en küçük dahi bir parçasında gözü olanların gözünü kör eylesin, kalbini mühürlesin. Onlara fırsat vermesin. Şu an Suriye'de ordumuza karşı kurulmuş olan her türlü tuzağı düşmanların kendi başlarına makuz eylesin. Birliğimizi, dirliğimizi Rabbim daim eylesin
murataltug1985
01-31-2018, 08:40
Kaynak gizliilimler.tr.gg Başbuğ Attila Dönemi
*Bizans imparatoru Valentinianus evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşi, rahibe Attila'ya nişan yüzüğü göndererek evlenmeye hazır olduğunu bildirdi. Avrupa'ya dehşet saçan Attila, Bizansa sert bir mesaj göndererek, nişanlısının kapatıldığı manastırdan serbest bırakılmasını ve çeyiz olarak Batı Romanın verilmesini istedi. *Büyük Türk-Hun İmparatoru'nun karşısında avrupa kara kara düşüncelere daldı. huzursuzluk ve korku Bizans'ı kapladı. Doğu Romada bitip tükenmeyen korkulu günler ve aylar başladı, *Batı Roma seferinde Papa Leon ve ordusu Attila'nın önünde diz çöküp af dilemiştir.salgın hastalıklar yüzünden Attila, Roma'yı istilâ etmekten vazgeçti.ve vergiye bağladı.*tüm Avrupayı kasıp kavuran Attila avrupayı korku ve dehşet içinde bıraktı son derece âdil ve cihangir bir hükümdardı Avrupa, kendisini barbar gözüyle gördü. zalimlere karşı tanrının kırbacı ünvanıyla nam saldı
*Attila, istilâcı değil yaman bir komutan mükemmel bir hükümdardı. milletine medenî bir düzen verdi dünyada ilk posta teşkilatını kurdu
*Attila, bir kahramandı Türk ve Macarların atasıydı zalimler ona barbar dedi avrupalılar onu zâlim, acımasız ve çirkin olarak tanıttı. Attila barbar değildi uygarlığın koruyucusu ve bekçisiydi
*Attila'nın kendisini bizzat gören Priscus adlı bizanslı tarihçiye, göre Kısa boylu, geniş göğsü ve başı olan, gözleri küçük, burnu yassı ve ince grimsi sakalları olan, bronz tenli.sert ve acımasız Batılılar kendisine Tanrının Kırbacı"*ismini verdi. ihanet edenleri kazığa otururdu*Attila'nın ismi Türk kaynaklarında göre Volga Nehri'nin eski ismi olan*"Atıl/İtil/Atal"*kelimelerine*"oralı"*anlamı veren*"illa"*kelimesiyle birleşmesi sonucu Attila ismi oluşmuştur. at/atıl/atılmak anlamına gelir. Türk efsanesinde kendisine Atlı Han' denirdi.
*Macar kaynaklarında yargı ve adalet anlamına gelen Ítélet kelimesinden türemiştir. İngilizce'ye Etele, Etla Almanca'da ise Etezel olarak geçmiştir. Macaristan'daki kullanımı Attila Türkiye'de ise Atilla veya Attila şeklindedir.
murataltug1985
01-31-2018, 08:41
Kaynak gizliilimler.tr.gg
Başbuğ Attila ölümü ve mezarı
*Attila, 453 te İldiko adlı bir kadınla evlendiği gerdek gecesinde içtiği içkiyle şüpheli şekilde öldürüldü Elli sekiz yaşındaydı son derece dinç ve kuvvetli idi. Zifaf gecesinde Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu. Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu. Ölümünün nedeni anlaşılamadı. *Cenazesi, ölüm gününde çok büyük bir törenle kaldırıldı. Ceset altın bir tabuta konulmuştu.tabut, gümüş, ve demir bir mahfazanın içine yerleştirilmiş ve toprağa verilmişti.Attila, ölümünden sonra, rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi. Bunu, vasiyet etmişti.
*mezarını kazıp kendisini toprağa verenler, vurularak öldürüldü. mezarının yanından geçen çayın yönü değiştirildi. Sular başka tarafa, akıtıldı. büyük cihangirin son arzusu yerine getirildi ve koca imparatorluk, dağıldı
*Attila'nın mezar yeri bilinmemektedir. Cenazesine katılanlar, mezarın bilinmemesi için öldürülmüştür. Tuna Nehri'nin yatağının değiştirilmiştir hazineleriyle birlikte Attila'nın nehrin altına gömülmüş, nehir yatağı tekrar eski haline getirilmiştir. Nehir aşırı uzundur ve bir çok ülkeden geçtiği için bürokratik sorunlar çıkacağından kazı yapılamamaktadır.*Attila'nın mezarının başında strava denilen cenaze yemeği yenmiş ve define başlanmıştır. Attila'nın cesedi altın, gümüş, ve demir tabutlara konmuştur bu gücünü göstermek içindir. Demir, kavimleri yendiğinin, altın ve gümüş Roma imparatorluğunda kazandığı mevkinin işaretidir*Gömme geceleyin ve gizlice yapıldı silâhları krallığını gösteren eşyalar onunla birlikte mezara kondu. İnsana has aç gözlülükten dolayı, hazine çalınmasın ve, kabrin yeri bilinmesin diye mezarı kazanlar öldürüldü.
*5000 köle Attilanın mezarı için Tizsa nehrinin yatağını değiştiriyor. kuru nehir yatağında bir çukur açılıp tabut içine indiriliyor. baş şaman tarafından beyaz kutsal toz ile üzerleri kaplanan okçular köleleri öldürüyorlar. Temizlik bitince okçulara 24 saat mezar artlarında kalacak şekilde at koşturmaları emrediliyor. bentler yıkılarak nehrin yatağına akması sağlanıyor.*Macarlara göre Attila'nın mezarının bulunması mümkün değil. Fakat onun zaferleri paylaşılamıyor. Macar ovasının güneyindeki Zsadany köyünde Kral Arpad'ın kalesinin bulunduğu 500 m.lik bir tepe Attilanın kalesi imiş.Bu tepe Dobogóko yerleşiminin yakınlarında Tápiószentmártonda atillaya ait kalıntılar 1993 te bulunmuş. Ören yeri Sovyetlerce askeri hava alanı olarak kullanılmış. Varşova paktı çökünce kampda parçalar bulunmuş.
murataltug1985
01-31-2018, 08:42
Kaynak ehlisünnetbüyükleri .com
CELÂLEDDÎN MUHAMMED RÛMÎ MEVLANA
*Evliyânın büyüklerindendir Kadirîdir Babası Muhammed Behâeddîn-i hazretleri; efendimizin rü’yâda medhettiği ve “Sultân-ül-ulemâ Âlimlerin sultânı” dediği kıymetli bir âlim ve evliyadır Hazreti Ebû Bekr ’ın soyundandır. Annesi Mü’mine Hâtun, sâliha bir hanımdır Asıl ismi Muhammed, lakabı Celâleddîndir. Horasan’ın Belh şehrindendir Rum diyârından Anadolu’ya hicret etmiş “Rûmî’ diye anılmıştır Mevlâ” efendi, “Mevlânâ ise efendimiz demektir.*Molla Hünkâr” 1207 de Belh’de doğdu. Beş yaşlarında melekler ve evliyâ kulları kendisini ziyâret ederlerdi. Onlarla konuşur, arkadaşlık ederdi. mübârek benizleri sararıp solardı. Babası Sultân-ül-Ulemâ, evliyâların oğlunu ziyâret etmelerinden memnun olur şöyle buyururdu Oğlum Muhammed’e görünen şahıslar, Allahü teâlânın velî kullarıdır. Şefkat ve merhametleriyle oğlumla sohbet ediyorlar. ona öğretiyorlar, melekler âlemini gösteriyorlar. oğlum küçüktür.onun heyecanlanmasına engel olun.”
*Sultân-ül-Ulemâ hazretlerinin talebeleri şöyle anlatır: “Hocam Muhammed Behâeddîn-i Veledin mübârek el yazısında şöyle yazılıydı: Belh’te, oğlum Celâleddîn Muhammed beş yaşında Cum’a günleri evlerin damlarında dolaşır, Kur’ân-ı kerîm okurdu. her Cum’a . Namaz vaktine kadar sohbet ederdi
*Birgün bir çocuk “Gel damdan dama atlayalım” diye bahse tutuşurlar. Mevlana şöyle cevap verir “Ey kardeşler! Bu thareketi, kedi, köpek ve diğer canlılar da yapar. Allahü teâlânın şerefli kulu olan insana, hiç böyle şeyler yakışır mı? rûhanî kuvvetiniz ve candan isteğiniz varsa, gelin göklere uçalım, Melekût âleminin konaklarını dolaşalım” diye cevap verir. *Mevlana hazretleri maneviyatı yüksek bir insandı maddi dünyaya önem vermezdi ruhen ve maneviyaten gökyüzünde melekut alemine çıkardı toplulukta onun gözden kaybolduğunu görenler ruhen sarsılır feryat ederdi Bütün çocuklar, Celâleddîn’e hayrandı
*Mevlana arkadaşlarına şöyle seslendi beni aldılar Gökyüzünde dolaştırdılar melekler âlemini gösterdiler. çığlığınız gelince,beni buraya getirdiler” “Eğer sizin üzüntünüz ve babamın şefkati olmasa idi, bu alçak âleme dönmezdim” dedi.*Babası Sultân-ül-Ulemâ, ve üçyüz yakınıyla Belh’ten ayrılıp, Nişâbûr’a yola çıktılar. Nişâbûr’da Ferîdüddîn-i Attâr hazretleri onları karşıladı. ikramlarda bulundu. beş yaşında olan Celâleddîn Rü’yâsında nûr yüzlü bir ihtiyâr, gördü ona altı tane dalı olan bir gül verdi.rü’yâyı babasına anlattı Sultân-ül-Ulemâ rü’yâyı şöyle ta’bîr etti: “Altı tane dalı olan gül, altı cildlik bir kitap yazacağına işârettir.” dedi
*Ferîdüddîn-i Attar hazretleri“Altı dallı güle kavuşuncaya kadar kitap ile meşgûl olursunuz” diyerek, Celâleddîn’e kitap hediye etti. Mevlanaya rü’yâsında gül veren Ferîdüddîn attar hazretleri idi Ferîdüddîn-i Attâr, Mevlânâ’yı sevdi kendisine çok duâ etti.*Mevlana ve ailesi Nişâbûr’dan Bağdad’a gelip, Müstensıriyye Medresesi’ne yerleştiler . medresenin kapıları her gece kilitlenirdi. Mevlânâ abdestini alıp, medrese kapısına geldiğinde Allahın izni ile kapı açılır, ibriğini cennetin nehrinden abdest için babasına getirirdi. Medresenin kapıcısı bu hâdiseye nail oldu. Mevlânâ’nın babası konuyu kimseye açma, yoksa helak olursun” dedi.*Bağdad’dan, Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvereye gelen rumi ailesi. Şam Erzincan Larende’ye yerleştiler.Larende beyi Emîr Mûsâ, kendilerine medrese yaptırdı. Sultân-ül-Ulemâ zâhirî ve bâtınî ilimlerde mevlanayı yükseltti.onu Seyyid Şerâfeddîn Semerkandî hazretlerinin kerîmesi Gevher hanımı nikâh ederek evlendirdi. *Larende’de, Mevlânâ’nın annesi Mü’mine hâtun ve ağabeyi Muhammed Alâeddîn vefât etti. Mevlânâ’nın, Sultan Veled ve Alâeddîn Çelebi adlı iki oğlu dünyâya geldi. Larende’de yedi yılda, Sultân-ül-Ulemâ hazretlerinin ismi, Selçuklunun her köşesinde duyuldu. Konya’daki Sultan Keykûbâd, Sultân-ül-Ulemâ’yı Konya’ya da’vet etti. Mevlânâ’nın babası, 1230 da Konya’ya hicret etti.
murataltug1985
01-31-2018, 08:42
Kaynak ehlisünnetbüyükleri .com
CELÂLEDDÎN MUHAMMED RÛMÎ MEVLANA
*Sultan Alâeddîn, Konya’da mevlana ailesine medrese yaptırdı. Mevlânâ hazretleri, burada babasından ilim öğrendi. Konya’daki iki sene sonra babası büyük âlim Sultân-ül-Ulemâ vefât etti. Mevlânâ yirmiyedi yaşında idi. *Mevlânâ’nın çocukluk yıllarında kendisini zâhirî ve bâtınî ilimlerde yetiştirdi Seyyid Burhâneddîn mevlananın babası Sultân-ül-Ulemâ’nın talebesiydi. Tirmîzde yaşardı. Eyvah! Hocam Sultân-ül-Ulemâ vefât etti. Haydi namaz kılalım” diyerek, talebeleriyle gıyaben hocasının cenâze namazını kıldı gecelerden birinde, rü’yâda hocasını gördü. Hocası Sultân-ül-Ulemânın Burhâneddîn Oğlum Celâleddîne ilim öğret emriyle, yollara düştü. *Mevlânâ, Konya’da tahsiline devam etti Seyyid Burhâneddîn, onu dereceye yükseltmek için Mevlânâ’yı, ilmde riyâzet ve mücâhede yaptırdı Haleb ve Şamdaki âlimlerden ilim öğrenmesi gerektiğini anlattı. Mevlânâ’yı Haleb’e ve Şam’a gönderdi. *Mevlânâ Nusaybin’de hıristiyan papaz toplantısına rastladı. Papazlar Mevlânâ’yı görünce, bir oğlanı havaya attılar Oğlan, havadayken “Beni kurtarın, yoksa düşüp öleceğim” dedi. Papazlar çâre bulamadılar. oğlan; yanınızdaki zâtın yardımı olmazsa, muhakkak helak olurum” dedi.Mevlânâ; “Onu ancak Kelime-i şehâdet kurtarır” buyurdu. Oğlan hemen Kelime-i şehâdet getirdi ve yere indi. Bu hâli gören papazların hepsi de müslümanlıkla şereflendiler.*Haleb’de ve Şam’da; Muhyiddîn-i Arabî, ve Kirmânî gibi zamanın âlim ve evliyâsıyla sohbet edip, ilim öğrenerek. teveccüh kazanan Mevlânâ Şam Medresesi’nde Hızır aleyhisselâm ile görüştü. Hızır ona yardım etdi mevlanaTefsîr, hadîs, fıkıh, mantık, usûl, edebiyat, matematik, gibi zâhirî ilimlerde mütehassıs oldu.
*Gündüzleri ilim öğrenir, gece ibâdet eder, Allahü teâlâyı zikreder, Kur’ân-ı kerîm okurdu vakitlerde tövbe ve istiğfar ederek ağlar, gözyaşları sel gibi akardı. Allahü muhabbeiyle yanar, O’na kavuşmak arzusuyla tutuşurdu. Tasavvufta ilmde büyük derecelere kavuştu*Mevlânâ hocalarından icâzet alıp, Kayseri’ye hicret eden Seyyid Burhâneddîn hazretlerini ziyâret etti. feyz ve teveccühlerini , duâsını aldı. Konya’ya döndüler.Seyyid Burhâneddîn, Mevlânâ’nın tahsilde ilerlemiş olduğunu gördü. *Buyurdu ki; “Karnınızı aç tutunuz. oruç tutunuz. oruç, hikmet hazînelerinin anahtarıdır. Oruç tutmak; Kalb gözünün açılmasına, kalbin rikkate gelmesine sebeb olur.”
*Seyyid Burhâneddîn hazretleri sürekli oruç tutar, onbeş gün ağzına lokma koymazdı Nefsini engellemek için köpeklere hazırlanan yemek artıklarının yanına gider, nefsine; “Ey nefs! Beni emrin altına almak mı istiyorsun? istiyorsan, yemek artıklarını ye, ve beni kabûl et!” diyerek nefsiyle mücâdele ederdi. nefsini rûhuna köle ederdi. Mevlânâ hazretleri, işte böyle bir rehberin terbiyesi ile yetişiyor olgunlaşıp pişiyordu. *Mevlânâ hazretlerinin olgunlaşınca Seyyid Burhâneddîn Evlâdım! bildiğim ne varsa hepsini öğrettim. senin olgunlaşman, büyük mertebelere kavuşman Tebrîz’li Şems’in gelmesine bağlıdır. Onun şefkat kanatları engelleri aşar, ma’nevî hâllere kavuşursun. O, seni tasavvufun mahrem noktalarına çeker, sen ona, âlemi anlatırsın. birbirinizi tamamlar yeryüzünün en büyük iki dostu olursunuz. buyurdu.
*Mevlânâ hazretleri hocasına, Kayseri’ye gitme diye ısrar ettiyse de kabûl ettiremedi. Mevlânâ, Seyyid Burhâneddîn hazretlerini Kayseri’ye uğurladı. Kayseri’de Seyyid abdestini alıp hizmetçisine; kapıyı kapa Seyyid Burhâneddîn vefât etti” diye bağır” buyurdu. Hizmetçi dışarı çıktı *Seyyid secdeye kapandı Yâ Rabbî! Seni ve Resûlünü çok seviyorum. Sana kavuşmak arzum son haddîne ulaştı. Beni sevgime ve arzuma bağışla. Lâ ilahe illallah, Muhammedün Resûlullah” dedi ve rûhunu teslim etti. *Kayseri bir anda ana-baba gününe döndü. Mevlânâ hazretlerine haber salındı. Hocası seyyid burhanettin hakka kavuşmuştu Cenâze hazırlıkları yapılıp kefenlendi. Mevlânâ Kayseri’ye gitti. Hocasına Kur’ân-ı kerîm okudu Seyyid in kitapları Mevlânâ’ya teslim edildi. kitaplarda Şems-i Tebrîzî’nin meşhûr “Makâlât” isimli eseri vardı.*Mevlânâ hazretleri, Konya’daki kelâm ve tasavvuf âlimi Sadreddîn-i Konevî hazretlerinden ilim öğrendi. feyz ve teveccühlere mazhar oldu, ma’nevî yolda yükseldi derecelere kavuştu. Sadreddîn-i Konevî anlatır: “Rü’yâmda Fahr-i kâinat efendimizi gördüm. Yanlarında Eshâb-ı ile medreseye teşrîf etmişlerdi. Sofanın ortasına oturdu Mevlânâda geldi efendimiz Mevlânâ’ya iltifât ettiler *Efendimiz Hazreti Ebû Bekr’e dönerek, “Yâ Ebâ Bekr! Ben Celâleddîn ile, öğünürüm onun ilimi ameli feyz ve nûru ile ümmetimin gözleri aydın olur. O benim oğlumdur” buyurdular. *Sadrettin konevinin rüyasında Mevlânâ’ efendimizin sağına oturdu. aleyhisselâm Mevlânâ’nın derecesinin yüksekliğine işâret buyurdular. Sadrettin konevi rüyasını talebelerine anlattı ki, mevlananın hatırını gözetip, ilminin yüksekliğini anlasınlar.”
murataltug1985
02-01-2018, 09:29
EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR
ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ
ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*
Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım
Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
murataltug1985
02-01-2018, 09:30
Kaynak ehlisünnetbüyükleri .com
MEVLANA VE ŞEMS İKİ AŞIK
*büyük bir ilim meclisi kurulmuştu Konya’nın büyükleri toplanmışlardı. Sadreddîn-i Konevî seccade üzerindeydi Mevlânâya seccadeye oturmasını söyledi. Mevlânâ; “Terbiyesizlik edip seccadenize oturursam, kıyâmette hesabını nasıl verebilirim?” deyince, Sadreddîn Senin oturmakta fayda görmediğin seccade bize de yaramaz” buyurup, seccadeyi kaldırdı.*Mevlânâ hazretlerinin hocalarından biri de Şems Şems-i Tebrîzî=Tebrîz’in Güneşi”, demektir şems seyahat eder uğradığı memleketlerde iyi bir dost için duâ ederdi. rü’yâsında, Konya’daki Celâleddîne gidip onun yetişmesiyle emrolundu Şems-i Tebrîzî, Allahü teâlâya şükür ederek; “dosta canım feda olsun” dedi. *Şems Konyada. Şekerciler hanına geldi
Günlerini orada geçirirken, kapıda Allahü teâlânın mahlûkâtı hakkında tefekkür ediyordu. Mevlânâ hazretleri Şems hazretlerine selâm verdi bu yabancıyı hiç görmedim. nurlu bir yüzü var” diye düşündü, atının yularını bir el tuttu Mevlânâ elin sahibinin o yabancı nur yüzlü şems olduğunu gördü*Buyurunuz dedi.şems “İsminiz dedi, o da; “Mevlânâ Muhammed” dedi. Şems aleyhisselâm mı, yoksa Bâyezîd-i Bistâmî mi büyüktür?” diye sordu. Mevlânâ hazretleri, “Elbette ki efendimiz büyüktür. Bütün mahlûkât ve Bâyezîd, O’nun hürmetine yaratıldı” buyurdu
*Şems-i Peki aleyhisselâm, “Biz seni lâyıkıyla bilemedik yâ Rabbî!” dediği hâlde, niçin Bistâmî; “Sübhânî” “Benim şânım yücedir” dedi. Bunun hikmetini nedir Mevlânâ şöyle cevap verdi: efendimizin mübârek kalbi bir derya idi ona ne kadar aşk-ı ilâhî tecellî etse, muhabbetle , Allahü teâlânın sevgisi ile dolsa onu kuşatırdı. O da Yâ Rabbî! verdiğin ni’metleri arttır” diye dua ederdi*Bâyezîd-i Bistâmî’nin kalbi, geniş olmadığı için, ilâhî feyzlere tahammül edemiyerek tecellî ile taşardı”. Şems Allah” diyerek yere yığıldı. Mevlânâ hazretleri, Şems-i kaldırdı. nûr yüzlü zâta o kalbinde muhabbet hâsıl olmuştu onu hürmet ve edeble evine götürdü. *Mevlananın hocası Seyyid Burhâneddîn hazretleri şemsin geleceğini söylemişti mevlana Şemse Muhterem efendim! evimiz size lâyık değil zât-ı âlînize sâdık bir köle olmaya çalışacağım. Kölenin nesi varsa efendisinindir. bu ev sizin, çocuklarım evlâtlarınızdır” diyerek hizmetine koştu*Gece-gündüz yanından ayrılmıyor sohbetlerini büyük bir zevkle dinliyordu. Ondan ayrılmıyor, talebelerine insanlara câmiye gitmiyordu. Yanlarına sadece oğlu Sultan Veled giriyordu Hergün Şems- ile sohbet eder Allahü teâlânın yarattıklarına tefekkür ederler, namaz kılarlar, cenâb-ı Hakkı zikrederek muhabbetlerini tazelerlerdi.
*Birgün Şems-i hazretleri, Mevlânâ ile sohbet ediyordu. Şems Mevlânâ’nın kitaplarını havuza attı. Mevlânâ kitapları suda görünce üzüldü keşke hocası Ferîdüddîn-i Attâr ın hâtırası ıslanmasaydı” ah etti. Bunun üzerine Şems kolunu sıvayarak havuza soktu. Kitabın birisini çıkardı. Çıkan kitap hocasının kitabı idi ve hiç ıslanmamıştı. *Mevlânânın Yanında kitaplar vardı. Şems kitapları sordu. Mevlânâ; “Sen anlamazsın” diyince Şems, kitapları suya attı. Mevlânâ; “Ah! Babamın bulunmaz yazıları gitti!” diyerek üzüldü. Şemseddîn, elini uzatıp sudaki kitapları aldı. Hiçbiri ıslanmamıştı. Mevlânâ sorunca şems Sen anlamazsın.” buyurdu. Mevlânâ, Şems-in kerâmetini görünce bağlılığı arttı sarsılmaz, bir kale oldu. *Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled, şöyle anlatır: “Ansızın Şems hazretleri babam ile görüştü. Babamın gölgesi, onun nûrundan yok oldu. Onlar birbirlerine öyle muhabbetliydi ki, etrâfı görmüyorlardı. Şems Allahü teâlânın sıfatlarından bilgilerinden muhabbettinden bahsediyor, babam büyük bir haz ile dinliyordu. *Eskiden herkes babama uyardı, şimdi babam Şems’e uydu. Şems, babamı muhabbete da’vet ettikçe babam. Allahü teâlânın muhabbetiyle yanıp kavruldu. Babam onsuz yapamıyor, yanından ayrılmıyordu. aylarca sohbet ettiler. babam, büyük ma’nevî derecelere yükseldi.”
murataltug1985
02-01-2018, 09:30
Kaynak ehlisünnetbüyükleri .com
MEVLANA VE ŞEMS İKİ AŞIK
*Mevlânâ ile Şems-i hazretlerinin sohbetini hazmedemiyenler, Şemse hakaret ettiler Bu söylentiler, Mevlânâ’nın kulağına geldi. Diyorlardı ki: “şems Konya’ya geleli, Mevlânâ bizden uzaklaştı. Gece-gündüz sohbet ediyorlar bize iltifât göstermiyorlar. Yanlarına kimseyi almıyorlar. Mevlânâ, Sultân-ül-Ulemâ’nın oğludur Tebrîz’de ne olduğu belirsiz bir kimseye gönül bağlasın. bize sırt çevirsin. Hiç Horasan ile Tebrîz bir olur mu?
*Horasan toprağı kıymetlidir.denince Mevlânâ şu cevabı verdi Hiç toprağa i’tibâr olunur mu? Bir İstanbullu, bir Mekkeliye galip gelirse, Mekkelinin İstanbulluya tâbi olması ayıp sayılır mı?” *Şems hakkındaki söylentiler durmayınca mevlananın yanında duramayarak Konya’daki kıymetli dostunu, mübârek ahbabını bırakarak Şam’a gitti. Mevlânâ çok üzüldü. ayrılık acısına sabredemiyordu. Ayrılık, onda takat bırakmıyordu. Şems’in muhabbeti ile yanıyordu. “Şems, Şems!” diyer yakıp kavuran kasideler söylüyordu
*Mevlana şemsinden ayrılmış gözyaşları pınar olmuş akıyor pınarlar kağıtlara damlıyordu mevlana gözü yaşlı mektûplarımımı Şamdaki mübarek Şems-ine gönderiyordu. “Şems’inden yalan dahi olsa haber getirene üzerindeki elbisesini verirdi. *birisi; “Şems-i Tebrîzî’yi Şam’da gördüm.dedi. Mevlânâ, herşeyini ona verdi. Arkadaşları, yalan söylüyor” deyince, Mevlânâ Ona verdiğim yalan haberinin müjdesidir. Onun hakîkî haberini getirene canımı veririm” diye cevap verdi.
*aylar geçti. Mevlânâ, dayanamadı oğlu Sultan Veled’i Şam’a gönderdi. Oğlunu çağırıp, “Sür’atle Şam’a git orada. Şems-hazretlerinin gören biri var Onu küçümseme O, Allahü teâlânın sevdiği evliyâ kutuplarındandır selâmımı ve duâlarımı bildir, vaziyetimi, hasretimi istirhâm et!” dedi. *Sultan Veled hazırlıklarını tamamlayıp yola çıktı. Şam’da, Şems-i buldu. Ayrılığa sebep olanların tövbesini ve Mevlânâ’nın nasıl bir harap hale geldiğini sözyledi. Şems, Konya’ya gitmek üzere ata bindi, Şems-i Sultan Veled’in ata binmesi için ısrar ettiyse de O; “Sultânın yanında, hizmetçinin ata binmesi yakışık almaz. Hizmetçilerin, efendisinin arkasında yürümesi gerekir diyerek ata binmedi.
*Sultan Veled, şemsle Konya’ya yaklaştıklarını babasına bildirdi. Mevlânâ müjdeyi getireni zengin etti. Konya’da tellâllar Şems’in Konya’ya teşrîf ettiğini çığırdı. sultan vezirler hâkimler tüm halk Büyük bir bayram havası ve coşku içinde, mübârek velî Şems hazretlerini karşılamaya çıktılar. *Şems ile Sultan Veled konyaya geldi. Sultan Veled atın yularından tutmuş, ağır ağır ilerliyorlardı. muhteşem manzarayı seyredenler heyecana kapıldılar. Mevlânâ atın dizginlerine yapıştı. Göz göze geldiler. Şems’in Mevlânâ, üstadının ellerini sevinç gözyaşlarıyla öptü. yanık sesli hafızlar Kur’ân okudu. Herkes büyük bir hazla Kur’ân-ı dinledikten sonra, sıra Şems hazretlerinin ellerini öptü.*Şems-i Tebrîzî. Sultan Veled’i Mevlânâ’ya anlattı. Mevlana çok memnun oldu ve “Benim bir serim birde sırrım vardır. Başımı sana feda ettim. Sırrımı oğlum Veled’e verdim. Sultan Veled’in bin yıl ömrü olsa hepsini ibâdetle geçirse, ona verdiğim sırra evliyâlıkta ilerlemesine sebep olduğum derecelere kavuşamaz” dedi.
murataltug1985
02-01-2018, 09:30
Kaynak ehlisünnetbüyükleri .com
MEVLANA VE ŞEMS İKİ AŞIK
*Mevlânâ ile Şems-i odaya çekilip sohbete başladılar. dışarı çıkmadan, yanlarına oğlundan başkasını almadan, ma’nevî âlemde kendilerinden geçtiler. Halk, Şems gelince Mevlânâ’nın sâkinleşip, kendilerine nasihat edeceğini, sohbet edeceklerini ümîd ederken, tam tersine mevlana eskisinden fazla Şems’e bağlandı muhabbetleri ziyâdeleşti*Şems-i hazretleri, Mevlânâ’yı evliyâlığın en yüksek derecesine çıkarmak için elinden geleni yapıyor riyâzet ve mücâhede yaptırıyordu. halk, Mevlânâ’nın görünmemesinden Şems’e kızdılar. Şems Sultan Veled’e dedi ki; “Ey Veled! Hakkımda sû-i zana başladılar. Beni, Mevlânâ’dan ayırmaya söz ettiler. Bu seferki ayrılığımın acısı çok derin olacak!” *1247 senesinin Aralık ayının Perşembe gecesiydi. Mevlânâ ile Şems sohbet ediyor, Allahü teâlânın muhabbetinden ve evliyâlıkdan anlatıyorlardı. Bir kapı çalındı Şems hazretlerine hücum ettiler. Şems-in “Allah!” diyen sesi duyuldu. Mevlânâ dışarı çıktı. kimse yoktu. Yerde kan lekeleri vardı.
*Sultan Veled’i uyandıran mevlana şemsini sordu tüm aramalara rağmen, Şems- hazretlerinin mübârek cesedini bulamadılar. Sultan Veled, rü’yâsında Şems-in cesedinin kuyuya atıldığını gördü. yanına en yakın dostlarını alarak, kuyuya gittiler. Cesed hiç bozulmamıstı. Cesedi Mevlânâ’nın medresesine defn ettiler.
*Şems-in den ayrılan, Mevlânâ çok üzüldü. Ayrılık hasreti ile beyitler, kasideler söyledi. Ayrılığı Evliyâlık hâlleriyle, nazımlarıyla öyle güzel anlattı o zamana kadar öylesini kimse söyleyemedi. Hazreti Ali’den gelen feyz ve bereketleri, onun kadar güzel anlatan olmadı. Şems-e olan muhabbetini eserlerinde “Şems” ve “Hâmûs” kelimeleriyle anlattı*Mevlânâ şemsinin ölümüyle talebeleri arasına karıştı, dersler verdi evliyâlar yetiştirdi en meşhûru, Hüsâmeddîn Çelebi idi. Câmilerde nasihatler etdi İnsanların hasta kalblerine, tatlı, serin şerbetler vererek şifâ oldu*İlim ve faziletiyle şöhret oldu ki, ilim talebeleri, her taraftan huzûruna geldi Her zaman etrâfında beşyüz dinleyici olurdu. Suâller sorar, müşkül çözerdi.*Mevlânâ, kitâb ve sünnetten zerre kadar ayrılmadı, tasavvufda üstün oldu. Binlerce talebesini büyük bir i’tinâ ile yetiştirdi. talebe sayısı arttı, medreseleri çoğaldı. Büyük âlimler yetiştirdi*Şems anlattı ki: “Hocam Sellebâf hazretlerinin hizmetinde çok yüksek kerâmetlere nail oldum. benim sırrımdan hocam âciz kaldı. ben de Mevlânâ hazretlerinin gizli hâllerini bilmekte âciz oldum. evliyâlar, keşke biz de Mevlânâya yetişmiş olsaydık diye arzu ederlerdi.”*Şems anlatır: “Her kim*“Âlimler, peygamberlerin vârisleridir”*hadîs-ine vâkıf olmak isterse. Mevlânâ’nın hareketlerine, ahlâkına, davranışlarına baksın. Onun gibi olmaya çalışsın. Onu sevsin. Onda enbiyâ ve evliyânın vasıfları toplanmıştır. emsalsizdir. Cennet onun rızasında, Cehennem onun gazâbındadır. Fakat Mevlânâ’nın sırrı, âlemde gizli kaldı, onu kimse keşfedemedi.
*Mevlânâ nın talebelerinden Selâhaddîn Zerkûb kuyumculuk yapardı. Mevlânâ, dükkândan geçerken, altına şekil veren her çekicin; “Allah, Allah!” dediğini kalb gözüyle anladı. dükkân sahibini medreseye da’vet edip, iltifâtlarda bulundu. Selâhaddîn, Mevlânâ’nın sohbetlerinden haz, duydu kuyumculuğu bıraktı. hergün medreseye gidiyor, hocası Mevlânâ’nın sözlerini sahrada susuz kalan kimse gibi, içiyordu.
*Mevlânâ yeni talebesi zerkubiyi çok sevdi feyz ve teveccüh etti Selâhaddîn evliyâlğa yükseldi Sultan Veled’e, Selâhaddîn’in kızını istedi ve akraba oldu. Selâhaddîn, on sene Mevlânâ sohbetiyle şereflendi, Mevlânâ’nın sağlığında vefât etti.
*Selâhaddîn’in vefâtıyla Mevlânâ hazretleri, Çelebi Hüsâmeddîni yetiştirdi. Çelebi ı Mesnevî’yi yazdı Mevlânâ Mesnevî’nin ilk onsekiz beytini kendisi diğer beyitleri ise, kendisi söyleyerek Çelebi Hüsâmeddîn’e yazdırdı. Böylece bir benzeri yazılmamış olan Mesnevî-i şerîf meydana geldi.
murataltug1985
02-01-2018, 09:31
Kaynak ehlisünnetbüyükleri .com
MEVLANA VE MENKIBELER
*Şemseddîn Attâr anlatır: Mevlânâ câmide va’z ederken, mevzû; Hızır ile Mûsâ aleyhimesselâmın kıssasına geldi. Bu kıssayı, bir fesahat ve belagatla anlatıyordu ki, herkes nefesin kesip, can kulağı ile dinliyordu. yanımdakiler şöyle diyordu Sanki hızır yanımızda sen Hızırsın, ne olur, ihsân eyle!”
*Hızır aleyhisselam şöyle buyurdu hazret-i Mevlânâ varken, benim ihsânda bulunmam deniz yanında teyemmüm gibi olur. müşkilleri o halleder” deyip, gözden kayboldu. Ben Mevlânâ hazretlerinin yanına gittiğimde, Ey Attâr. Hızır aleyhisselâmın sözleri doğrudur” diyerek sözümü kesti.*Mevlânâ bir gencin, bir ihtiyârın üstüne oturduğunu görür. Ve hazret-i Ali’nin sabah namazında önde yürüyen yahudî bir ihtiyârı, yaşına hürmeten geçmediğini, namaza geç kalınca, Cebrâil aleyhisselâmın Resûlullahın sırtına lutf ile elini koyup durdurduğunu ve hazreti Ali’nin namaza yetiştiğini anlatır*Yahudi ihtiyâra hürmet edilince, müslüman ihtiyâra daha çok hürmet edilir. ömrünü dîne uymakla geçirmiş ihtiyârlara saygı ve hürmet gösteren gençler. Allahü teâlâ katında yüksek mertebe kazanacağını düşünmelidir .gençler nasihatleri dinlemeli mükemmel bir ders alıp, ona göre hareket etmelidir
*Bir yerde büyük bir cemiyette Âlimlerden biri, bugün Mevlânâya, karşı geleceğim dedi. Sadreddîn Konevî nasihat etti Mevlânâ kapıdan girince La ilahe illallah Muhammedün Resûlullah, söylüyince. Bana karşı çıkıyorsan çık, ters cevap veriyorsan ver” kibirli adam, tövbe edip Mevlânâ’nın elini öptü, sâdık talebelerinden oldu.*Sultan Rükneddîn’in hanımı anlatır: Mevlânâ hazretleri aniden bu evden çıkın, evi boşaltın” buyurdu. Çıkar çıkmaz ev yıkıldı. Hepimiz kurtulduk. Mevlânâ’nın şükrânesi olarak. Sultan Rükneddîn, bin altını Mevlânâ’nın talebelerine dağıttı.beyler, Sultan Rükneddîn’i Aksaray’a da’vet etti Mevlânâ gitme dedi. Ancak o gitti ve öldürüldü.*İmâm İhtiyârüddîn anlatır: “Birgün Mevlânâ Hüsâmeddîn Çelebi’ye gidiyorduk. Mevlânâ’nın bir arşın yükseğe çıktı Hayretimden kendimden geçtim. Ayıldığımda Mevlânâ hazretleri gitmişti kendilerine yetiştim. Bana “İnsan oğlu bir kuştan daha mı âciz ki, havaya kalkmasına hayret ediyorsun?” buyurdu. *Bağ. Sohbetinde Mevlânâ, Hüsâmeddîn Çelebi’ye; Şeyh ziyâeddîn’in dergâhı Çelebi’nin olsun” buyurdu. Çelebi; “Efendim! Başkalarının makamında gözüm yoktur” dedi. Mevlânâ, “benim gönlümden geçti” buyurdu. sohbet bitince.Şeyh Ziyâeddîn’in dergâhında öldüğü haberi getirildi ve Hüsâmeddîn Çelebi oraya müderris ta’yin edildi.”
*Mevlânâ, Allahü teâlânın yarattığı mahlûkâta merhametliydi. Nefîsüddîn Sivâsî’ye bir ekmek aldırdı. Ekmeğiyle bir viraneye gitti. Mevlânâ ekmeği yavrulamış bir köpeğe kendi elleriyle yediriyordu. Mevlânâ dedi ki; “Bu hayvan yedi gündür açtır ve yavrularına şefkatle bakmış ve hiç yanlarından ayrılmamıştır.
*efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde;*“Merhametlilerin en büyüğü olan Rahmân, kullarından merhametli olanlara merhamet eder. Ey ümmet ve Eshâbım Siz de O’nun yarattıklarına merhamet ediniz ki, size de semâ ehli merhamet etsin”*buyurdu. *Mevlananın sözleriyle talebesi Nefîsüddîn ağlayarak Mevlânâ’nın ellerini öptü hayvanlara bile merhametli olan siz, ahbâb ve dostlarınıza da merhamet edersiniz” dedi. Mevlânâ; “Evliyâullahın merhameti çoktur; tüm mahlûkâta ve ahbâblarına şüphesiz merhamet eder” buyurdu.*Mevlânâ’yı dostlarından kırk kişi evlerine da’vet etti O da davete icabet edip sohbetlerde bulundu Ertesi sabah Mevlânâ hazretleri bizde idi ve sohbet etti dediler. Hâlbuki Mevlânâ, kendi husûsî odasında sabaha kadar ibâdetle meşgûl idi.
murataltug1985
02-02-2018, 08:22
Rabbim kafirler, müşrikler, münafıklar topluluğuna karşı bizlere yardım eylesin. Nusretini üzerimizden eksik eylemesin. Bizler şehitliğin ne olduğunu biliriz. Rabbim bizlere de şehadet nasip eylesin. Şu an mücadele veren, harp içinde olan ordumuza Rabbim yardım eylesin, güvenlik güçlerimize muvaffakiyetler nasip eylesin, muzafferiyetler ihsan eylesin. Bu hakkın batıla karşı büyük bir micadelesidir.*
Ebrehe'nin ordusunu yerle bir eden yüce Mevla'mız Esma'ül hüsna'sı kuvvetine ebabillerin ağzından düşen çamur taneleri gibi ordumuzun silahından çıkan her bir kurşunu isabetli olarak yerine nasip eylesin. Rabbim güvenlik güçlerimize, kahraman Mehmetçik'imize muzafferiyetler nasip eylesin. Düşmanlarımızı mağlup eylesin. Onları Kahhar ism-i şerifi hürmetine kahreylesin, perişan eylesin. Devletimizin, milletimizin üzerinde en küçük dahi bir parçasında gözü olanların gözünü kör eylesin, kalbini mühürlesin. Onlara fırsat vermesin. Şu an Suriye'de ordumuza karşı kurulmuş olan her türlü tuzağı düşmanların kendi başlarına makuz eylesin. Birliğimizi, dirliğimizi Rabbim daim eylesin
murataltug1985
02-02-2018, 08:23
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANA VE MENKIBELER
*Mevlananın Hanımı anlatır: “Birgün Mevlânâ kayboldu. bulamadık. Uyandığımda Mevlânâ’yı namazda gördüm. Mübârek ayakları tozlu idi. ayakkabılarında kırmızı kumlar gördüm. Mekke’de bir velî dostum vardır. onunla sohbet ettim. O kum, Hicaz’ın kumudur” buyurdu. kısa zamanda nasıl gittiği aklıma geldi. O da şöyle buyurdu “Allahü teâlânın velî kulları gönül gibi, bir anda her yeri dolaşabilir.” *Oğlu Sultan Veled anlatır: “Birgün babamla halvethânedeyken, yeşil cübbeli üç kişi selâm verdiler Bunlar çok nâzik ve nurlu kimselerdi babama; bunlar kimdi” dedim. Buyurdu ki: “Bunlar ricâl-i gayb denilen evliyâların kırklar zümresindendirler. birisi vefât etmiş, bizim sakayı istediler, o günden sonra sakayı göremedim. Babamın vefâtında saka başsağlığına geldi ve yine kayboldu.”*Mevlânâ’yı sevenler vasıyyetlerinde Mevlânâ hazretlerinin kabirde, Kur’ân okumasını istirhâm etti. Mevlânâ kabirlerde Kur’ân okudu. Vefât edenlerden çocuklarının biri, rü’yâsında babasını görünce; “Babacığım Bu dereceye nasıl vâsıl oldunuz?” diye sordu. Babası Beni kabre koyunca Münker ve Nekir melekleri suâl sordular ve oraya çok güzel bir melek geldi. Onlara; “Allahü teâlâ bu zâtı Mevlânâ’ya bağışladı. Onu bırakınız! dedi. O günden beri hamdolsun hâlim iyidir *Mevlânâ’nın talebelerinden Muhammed anlatır: “Konya’nın soğuk kış günlerinde, herkes evinden çıkmaz iken, hocam Mevlânâ medresede sabaha kadar namaz kılardı. elleri ve ayaklar soğuktan çatlar ve kanardı. talebeleri üzülür hocalarına ağlarlardı.
*Mevlânâ’nın mübârek hanımı anlattı: “Mevlânâ hazretleri, namaza durdu. Sükûnet ve tevâzuyla Kur’ân-ı kerîm okuyor, gözlerinden yaşlar akıtıyordu. hayretle ona bakıyorduk. Namazdan sonra tesbihini çekip, cenâb-ı Hakka yalvarıp yakararak duâsını yaptı. bu hâli bana çok te’sîr etti, ağlamaya başladım. *Mevlananın hanımı“Ey efendi! Dünyâda ve âhırette günahkârların ümîdi sensin. ibâdetde korkar, ağlar, yalvarırsan, biz tenbel hâlimizle kıyâmetde ne yaparız?” diye sordum. buyurdu ki: “Allahü teâlânın verdiği ni’metlerin,ve ihsânların yanında benim yaptığım ibâdet ve yalvarışlar kusur ve eksiklikten başka birşey değildir. *Bütün korku ve yakarışlarımla; “Ey Kerîm olan Allahım! Benim gibi bir âcizin, bir çaresizin kuvveti ve takati ancak bu kadardır, ma’zûr buyur yâ Rabbî” demek istiyorum.sana lâyık ibâdeti kim yapabilir?”*Mevlânâ hazretleri, müslim veya gayr-i müslim herkese yaptığı iyilik ile meşhûrdu. Konstantiniyye’de meşhûr bir hıristiyan papaz, Mevlânâ’yı görmek için Konya’ya geldi. Papaz Mevlânâ’ya hürmet gösterdi. Mevlânâ da tevâzu gösterdi. iltifâtta bulundu. Papaz ve hıristiyanlar, Mevlânâ’nın iltifâtı tevâzusu ve olgunluğuna dayanamayıp, Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu*Mevlânâ, oğlu Sultan Veled’e buyurdu ki: “Oğlum! Cennette olmak istersen, herkes ile dost geçin, kin tutma, tevâzu göster. alçak gönüllü olmak asıl sultanlıktır.”
*Mevlânâ, ezân-ı şerîf ayakta veya dizi üstünde huşû’ ile dinlerdi. ezân-ı şerîf duâsını okuyup, salevât-ı şerîfe söylerdi. namazda talebelerine, namazı vaktinde kılmalarını tavsiye ederdi. Buyururdu ki: Belhde bir kimse ezan zamanı işini bırakır, iki dizi üstüne oturur salevât-ı şerîfe getirir, ezan duâsını okurdu.vefât etti. Cenâzesinde ezân-ı şerîf okununca . Cenâze doğruldu, ezan bitinceye dek diz üstü oturdu Sonra tekrar yattı. *Cenâzeyi kabre koyduklarında, suâl melekleri geldiler. Bu sırada Allahü teâlâdan bir hitâb geldi ki: O kulum. İsmim anıldığı zaman. İsmimi azîz tutarak hürmetle beklerdi. Siz de onu ziyâret edip azîz tutun.”*Selçuklu Sultânı Rükneddîn, Mevlânâ’ya beş kese altın gönderdi Mevlânâ’ya altınları arz edilince; “Beni seviyorsanız, altınları çamurun içine atın” buyurdu. *Talebeleri mevlananın emriyle altınları çamurun içine atdılar dünya malına tamah edenlet çamurun içine girdiler üstleri, başları, yüzleri çamurdu ve pislikti kirden görünmez bir hâle geldiler. *Mevlânâ, insanların vaziyetlerini göstererek altınlar, dünyâ ehlinin üstünü başını batırır âhıret ehlinin kalbini karartır, kirletir. günahlara sevkedip, ibâdetden alıkoyar. Dünyâ için çalışın ancak Dünyâ malını kalbinize koymayın
*Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâya, yarın ölecekmiş gibi âhırete çalışın Burada dikkat edilecek nokta; hırs yapmadan kanâat edin.âhıret saadeti için çalışıp kazanın niyetinizi düzeltin. İslâmiyet, insanlara faydalı olmayı emreder. *En büyük saadet, en büyük sermâye, helâlinden kazanıp, hayır ve hasenatı âhırete göndermektir. asıl sermâye, mal, mülk, para sahibi olmak değil, ilim, amel, ihlâs ve güzel ahlâk sahibi olmaktır” buyurdu.
murataltug1985
02-02-2018, 08:23
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANA VE MENKIBELER
*Mu’înüddîn Pervane, Konya’nın hatırı sayılır zâtlarını yemeğe da’vet etti. Hocası Mevlânâ hazretleri de mecliteydi. Yemekten sonra, sohbete Herkesin önüne, bir tabak içinde bir mum konuldu. Mevlânâ’ya altınla süslenmiş bir mum koydular. Mevlânâ; “Önüme mumun yerine küçük bir mum getirin” dedi.Mevlânâ; “Bu küçük mum, sizin iri mumlarınızdan iyidir onların canıdır, diyerek Küçük mumdan sonra herkesin mumları sönüverdi. Mevlânâ; “Meraklanmayın, tekrar yakarız” diyerek elini salladı ve mumların hepsi yandı*Emîr Ahmed anlatır: “Mevlânâ’nın ismine vasıflarına âşık olmuştum. Hergeçen gün ona olan kavuşma arzum artıyordu Bir gece iki rek’at namaz kılıp, Allahü teâlâya çok duâ ve niyazlarda bulundum.En’âm sûre-i şerîfini okuyarak uyudum.
Rü’yâmda Mevlânâ hazretlerini gördüm.
*Simâsıyla aynen oydu. Rüyamda mevlana Bizim eve gelmişti. koşarak huzûruna yaklaştım hürmetle ellerinden öptüm. Beni kucakladı ve alnımdan öptü. Eline aldığı makas ile alnımdan saçımı keserek; “Bu, Mesnevî âlimi olacaksın ” buyurdu. Uyandığımda, saçlarım ve makas yastık üzerindeydi rü’yânın te’sîri altında idim.
Annem ve babamın izini ile Konyada Mevlânânın talebesi olmakla şereflendim.Kısa zamanda Mesnevî hakkındaki her soruyu cevaplandırdım
*Bedreddîn Tirmizî simya ile uğraşırdı, Mevlânânın ziyâretine geldi. oğlu Sultan Veled’e Altın vereceğini va’d eyledi. Mevlânâ cevap vermedi. Birkaç gün sonra Bedreddîn’in laboratuvarına gitti. Mevlânâ, demirden ve diğer madenlerden yapılmış eşyaları Bedreddîn’e vermeğe başladı. Bedreddîn, her eeşyanın en yüksek som altından yapılmış olduğunu hayretle gördü. *Mevlânâ, talebesi Bedreddîne simya ile uğraşmayı bırak. Çünkü âhırete gidince, simya dünyâda kalacaktır. öyle bir simya ile uğraş ki, seninle âhırete gitsin. İşte o dîn ilmidir. Bu, kalbden mâsivâyı çıkarıp. Allahü teâlânın beğendiğini kalbe doldurmakla olur” buyurdu.*Hafız Muhammed anlatır: “Hacca gidip vazîfemizi yaptık Hacı arkadaşlarımızı zaman zaman Mevlânâ’ya götürüyor, sohbetlerine teşvik ediyorduk Birgün mevlana şöyle bir cevap verdi: “Hacda bir konakda uyumuştum. kâfilem beni unutmuştu yol bilmiyordum. Cenâb-ı Hakka yalvararak göz yaşlarıyla istikâmete yürüdüm büyük bir sahrada heybetli kimseler helva pişirmekteydiler kime pişiriyorsun? diye de sordum. Bana; “Bu helvayı Sultân-ül-Ulemâ’nın oğlu Mevlânâ için pişiriyorum. Hergün buradan geçer Birazdan gelir. Sabredersen görürsün” dediler
*Kaybolmuş ve kafilemden ayrılmıştım Mevlânâ geldi. İkram edilen helvadan yedi, kerem sahibi Mevlânâ hazretleri bana tebessüm ederek; “Hiç merak etmeyiniz, yalnız gözünüzü yumup biraz sonra açınız” buyurdular. gözlerimi Açtığımda kâfilenin yanındaydım, işte Mevlânâ hazretlerini sevmemin arkadaşlarıma tavsiye etmemin sebebi
*Mevlânâ’yı sevenlerden biri ticârete İstanbul’a gitmek için Mevlânâ’dan izin istedi. Mevlânâ hazretleri izin verdim İstanbul’da şu adreste bir kilise ve içinde şu vasıflarda bir zat bulacaksın. selâm söyle” buyurdu. Tüccâr; emredileni yaptı O Mevlânâyı gördü.ve bayıldı. Kendisine geldiğinde, kilisede sâdece selâm getirdiği zat vardı.
*Ayrılmak için izin istedi o zât da; “Mevlânâ’ya selâm söyledi Tüccâr oradan ayrılıp, Konya’da Mevlânâ’nın huzûruna gitti, uzaktan selamını getirdiği zat Mevlânâ’nın önünde diz üstü oturuyordu tüccar bayıldı Ayıldığında, Mevlânâ; “Ey tüccâr! gördüklerini, kimseye söyleme” buyurdu. tüccâr, tüm malını İslâma harcadı ve Mevlânâ’nın talebesi olmakla şereflendi. Dünyâ ve âhıret saadetine kavuştu
murataltug1985
02-02-2018, 08:24
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANA VE MENKIBELER
*Eflâtun kilisesinde bir kimse Üzerine rahip elbisesi giyer, kilisede İslâmiyetin üstünlüğünü anlatır, insanların müslüman olmasına vesile olurdu Mevlânâ hazretlerinin talebelerin çok saygılı davranırdı. sebebi nedir diye sordular. O da Biz Mevlânâ’nın kerâmetlerini gördük,isterseniz anlatayım. *Birgün kırk papaz, Mevlânâ’ya suâl için giderken, kendisiyle bir fırında karşılaştık. biri; “Kur’ân-ı kerîm Meryem sûresinde yetmişbirinci âyetde İçinizden, hiçbiri istisna edilmemek üzere, müslüman ve kâfir herkesin Cehennemden geçeceği bildiriliyor. Madem herkes Cehenneme girecek, o zaman İslâmiyetin üstünlüğü nerededir dedi. Mevlânâ; Âyet-i kerîmede herkes Cehenneme uğrayacaktır. Mü’minler Cehenneme uğradığında, Cehennemin ateşi te’sîr etmiyecektir. Cehennem; “Ey mü’min, çabuk geç, nûrun ateşimi söndürüyor” diyecektir. *Mevlana şöyle buyurdu ateş, Allahü teâlânın emriyle ateş kâfiri yakacaktır. şimdi size göstereyim” diyerek elbiselerimizi çıkarmamızı istedi. hırkasını çıkarıp, bizim gömleklerimizi sardı. fırına attı. fırının kapağını açıp, elini aleve soktu. hayretler içindeydik Hırkada en ufak bir yanık yoktu, bizim gömleklerimiz yanıp kül oldu
*Mevlânâ Ey rahipler biz ateşe böyle uğrarız. Siz de uğrarsınız” deyince, insanlar insaf edip, Kelime-i şehâdeti getirerek müslüman olduk.İslâmiyet için çalıştılar, hıristiyanların doğru yola gelmesi için uğraştılar İşte Mevlânâ ve talebelerine hürmet ve iltifât edilmesinin sebebi budur.”
*Mevlânâ’nın Celâleddîn isimli talebesi vardı “Birgün Mevlânâ hazretleri bir at hazırlamasını emretti. O da atların en güçlüsünü eyerlemek için huzûrdan ayrıldı. at huysuzdu eğerlenemiyordu Mevlânâ’nın yanında, at sakinleşti, huysuzluğu kalmadı. Mevlânâ ata binip, kıble istikâmetinde yola çıktı. *Mevlana atın üzerinde ter içindeydi Atı çok zayıflamıştı Cesâret edip sebebini soramadık. Ertesi gün bir at daha emretti. Akşama geldiğinde; “Elhamdülillah! Ey cemâat’ Müjdeler olsun ki, kâfir, Cehennemin dibini boyladı” dedi. *Şam tarafından bir kâfile müslümanlar ile Moğolların savaşını anlattılar. Dediler ki; “Düşman çoktu. Müslümanlar mağlup olmak üzere idi Mevlânâ hazretleri, bir atın üzerinde savaş meydanında göründü. En ön saftaydı; “Allah, Allah” nidalarıyla düşmana hücum edip önüne geleni tek vuruşta ikiye bölüyordu.
*Müslümanlar, Mevlânâ’nın akıl almaz yardımıyla morali düzeliyor yapılan hücumlarla düşman püskürtülüyirdu. Mevlânâ hazretleri düşman komutanını öldürdü, kâfirler kaçmaya başladılar.”
*haberi işitince, hocam Mevlânâ’nın huzûruna çıktım. Beni görünce Ey gözümün sultânı Müslüman askerlere yardım ederek zafere kavuşturan süvari kimdir?” deyince, mübârek ellerini öptüm. Lütfedip buyurdular ki: “Ağlama ey Celâleddîn! Bize cân-ı gönülden hizmet edenler, dünyâda ve âhırette gam ve kederden kurtulur.”
*Kâdı Sirâceddîn talebelerine; “Bugün Mevlânâ’yı soru yağmuruna tutalım. Ve hiç birisine cevap veremesin” dedi. Mevlânâ hazretleri tecessüm etti. Kâdı Sirâceddîne bakıp kayboldu. Kâdı, Mevlânâ geldi” talebeler; görmedik efendim” dediler. Sirâceddîn’in düşüncelere daldı. Mevlânâ tekrar göründü. kadı ve talebelerine selâm verip ayrıldı. kadı ve talebeleri, odaya çıktıklarında, odada yazılar gördüler, , Mevlânâ’ya soracağı soruları ve cevaplarını yazmış idi. *Kâdı Sirâceddîn ve talebeleri,mevlananın karşısında hayretden dona kaldılar. büyük âlim ve evliyânın hakkındaki kötü düşüncelerinden pişman oldular. Hep birlikte Mevlânâ’nın talebesi olmakla şereflendiler.
*Salâhaddîn Malatî anlatır: “Gençliğimde İskenderiyye’ye ticârete gitmiştim. Gemimiz girdaba yakalandı, kurtulmamız imkânsızdı. Korku içinde idik.adaklar adadık Tövbeler ettik Helâllaşip. kurtuluş duaları duâları ettik *Konyalı olmam sebebiyle, aklıma Allahü teâlânın evliyâ kulu Mevlânâ hazretleri geldi. Hemen; “Yâ hazret-i Mevlânâ! İmdâdımıza yetişmen için yalvarıyorum” diye seslendim.herkesin gözü önünde, Mevlânâ hazretleri gemimizin yanıbaşındaydı Gemimizi girdaptan kurtardı ve kayboldu. * Mevlânâ’nın huzûruna çıktığımızda bize; “Elhamdülillah. Allahü teâlânın sevdiği kullarından birine tâbi olanlar, dünyâda da âhırette de halâs olur, kurtulurlar” buyurdu. hepimiz Mevlânâ’ya talebe olmakla saadete kavuştuk.”
murataltug1985
02-03-2018, 09:06
Rabbim kafirler, müşrikler, münafıklar topluluğuna karşı bizlere yardım eylesin. Nusretini üzerimizden eksik eylemesin. Bizler şehitliğin ne olduğunu biliriz. Rabbim bizlere de şehadet nasip eylesin. Şu an mücadele veren, harp içinde olan ordumuza Rabbim yardım eylesin, güvenlik güçlerimize muvaffakiyetler nasip eylesin, muzafferiyetler ihsan eylesin. Bu hakkın batıla karşı büyük bir micadelesidir.*
Ebrehe'nin ordusunu yerle bir eden yüce Mevla'mız Esma'ül hüsna'sı kuvvetine ebabillerin ağzından düşen çamur taneleri gibi ordumuzun silahından çıkan her bir kurşunu isabetli olarak yerine nasip eylesin. Rabbim güvenlik güçlerimize, kahraman Mehmetçik'imize muzafferiyetler nasip eylesin. Düşmanlarımızı mağlup eylesin. Onları Kahhar ism-i şerifi hürmetine kahreylesin, perişan eylesin. Devletimizin, milletimizin üzerinde en küçük dahi bir parçasında gözü olanların gözünü kör eylesin, kalbini mühürlesin. Onlara fırsat vermesin. Şu an Suriye'de ordumuza karşı kurulmuş olan her türlü tuzağı düşmanların kendi başlarına makuz eylesin. Birliğimizi, dirliğimizi Rabbim daim eylesin."
murataltug1985
02-03-2018, 09:07
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANA VE MENKIBELER
*Tebrîzli bir tüccâr, ticârete Konya’ya gelmişti. evliyâdan biri var mıdır? dedi. Ona Mevlânâdan bahsettiler. Tebrîzli Mevlânâyı duymuştu. huzûra çıktı“Efendim, namazımı kılıyor, Allahü teâlânın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınıyorum. Hayır-hasenât yapıyor, kimseye zararım olmuyor. kalbimde ibâdetlere bir soğukluk var. Huzûrum yok. Sebebini bulamıyorum. yardım etmenizi istirhâm ediyorum” *Mevlânâ, şöyle buyurdu“Ey Tacir Allahü teâlânın velî kullarından biriyle karşılaştın. Onu beğenmedin, ona hakaret ettin. huzûrsuzluğun sebebi budur. Tüccâr duvara baktığında, duvardan pencere gibi bir boşluk meydana geldi boşluktan velî bir kul içeri girdi. Mevlânâ huzûrsuzluğun çâresi odur gidip, özür dile, affına kavuş buyurdu. *Mevlânâ, Muhakkak o kulu bul, hakkını helâl ettirip duâsını al. selâmımızı söyle” dedi. Tacir; “Peki efendim” deyip mübârek zâtı buldu. özür dileyip Mevlânâ’nın selâmını söyledi. Affedip hakkını helâl etmesini istirhâm eyledi. mübârek zât; “Öyle bir kapıya sığınmışsın, öyle bir kimseden yardım taleb etmişsin ki, reddetmek mümkün değil. Seni Mevlânâ hazretleri hürmetine affettim.
*Mevlânâ’nın talebelerinden biri, hac yapmaya Hicaz’a gitti. hanımı, Arefe gecesi bir tepsi helvayı , Mevlânâ ve talebelerine gönderdi. Mevlânâ, helvayı talebelerine dağıttı tepsiden hiçbir şey eksilmedi. Alanlar doyuncaya kadar yediler, yine eksilmedi.
*Mevlânâ mübârek elleriyle helva tepsisini sahibine gönderdi ancak helvayı getiren hanım, tepsisini bulamadı. hanımın beyi Kâ’be’den dönünce tepsi, eşyalarının arasındaydı Kadın hayretden dona kaldı. *Kadın Beyine; “Ben Arefe gecesi bir tepsiyi Mevlânâ’nın talebelerine göndermiştim. Tepsiyi bulamadım.deyince, hacdan gelen kocası Arefe gecesinde hacı arkadaşlarımla sohbet ediyorduk. çadırın kapısından bir el tepsiyi uzattı. elin sahibini araştırmadık. tepsiyi eşyaların arasına koydum. Bu Mevlânâ’nın bir kerâmetiydi *Mevlânâ’nın talebesi hacca gitti. Hicaz’da her yerde Mevlânâ ile karşılaştı. Kendisine yardımda bulundu. Mekke-i mükerremede, Kâ’be-i muazzamada, Medîne-i münevverede, Minâ’da, Arafatda, ziyâretlerde, her tarafta yanındaydı hac bitince talebesi Konya’ya döndü. Ve mevlana şöyle buyurdu Sen Hicazda giderken izin istedin ve himmet rica ettin. Biz de her tarafta görünerek yardımda bulunduk” buyurdu.*Mevlânâ “Ey Emîr! Allahü teâlânın sevdiği kulları olan velîler, Hakkın kudret deryasında balık gibidirler, istedikleri zaman, istedikleri yere giderler. sevenler ve talebeleri yardım talebinde bulunursa, imdata yetişir, müşkülden kurtarırlar.
*Mevlânâ’yı sevenlerden biri, Mısır’a ticâret için gitmeye hazırlandı. Akrabası gitmemesi için çok zorladı ise de, o vazgeçmedi. yakınları, Mevlânâ’dan onu engellemesi için rica ettiler. Mevlânâ o kimseyi dinlemedi yola çıktı. Gemisine bir küffâr gemisi saldırdı. genç de esîr alındı *büyüklerinin sözünü dinlemeyen genç esir alındı Memleketinden uzak diyarlarda çalıştırıldı başındaki felâketlerin sebebini Allahü teâlânın sevdiği kulunun sözünü dinlememekten olduğunu anlayıp,pişman oldu, kırk gün kırk gece tövbe etti.
*Tövbe eden genç rü’yâsında Mevlânâ’yı gördü. Ona; “Yarın senden şeyler soracaklar. sorulara biliyorum, de” ve. Bir ilâç ta’rîf etti. Genç sevince gark olup, sabahı iple çekti. Sabahleyin ona“Doktorlukla ilgin var mı?” diye sordular. Genç Var” deyince, onu hükümdâra götürdüler.
*hükümdâr hastalıktan kurtulamamıştı genç, şu otlardan getirin” dedi. Genç, hepsini karıştırdı Hasta, Allahü teâlânın izniyle şifâ buldu. Hükümdâr şifâya kavuşunca, gence; “Bir muradın varsa söyle, Mal, mülk dedi genç; “Ben, hiçbir şey bilmeyen bir kimseyim. Ailemden izinsiz para için evden çıktım. Beni esîr getirdiler. tövbe ettim ve af diledim. kurtulmam için Allahü teâlâya vesile eyledim. *hocam Mevlânâ, sizi kurtarmam için ilaç ta’rîf eyledi. Gördüğünüz himmeti ve bereket iledir Hükümdâr Mevlânâ’nın büyük bir velî olduğunu anladı. Esirleri serbest bıraktı. Çok parayla zengin eyledi, memleketlerine gönderdi. Mevlânâ’ya da pekçok hediyeler verdi.
murataltug1985
02-03-2018, 09:07
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANA VE MENKIBELER
*Mevlânâ, talebeleriyle beraber cellâda rastladı cellâda olan iltifâtlarına talebeleri şaşırdı. Efendim! Bu kimse insanların ölümüne sebebtir Onunla ilgilenmenize hayret ettik. Acaba hikmeti nedir?” diye sorunca Mevlânâ Bu kimse, Allahü teâlânın sevdiği ve insanlar arasında gizlediği evliyâ kullarındandır. Evliyâ olduğunu kendisi bilmemektedir. iltifât etmemin sebebi budur” diye cevap verdi. Talebeler, cellâda durumu bildirince cellat Şükür secdesine kapandı. Mevlânânın talebesi oldu
*Moğolların Anadolu vâlisi Noyan Hân, Konya’yı muhasara etti. Konyalılar ızdıraplı günler yaşadı. Mevlânâya Efendim merhamet ediniz. Noyan, Konya’yı kuşattı Çoluk- çocuk Korkuyoruz. yardım etmezseniz, sonumuz felâket olur. Çünkü Noyan, halkı kılıçtan geçirip, malları yağmaladı tedbir istiyoruz” dediler. *Mevlânâ; Allahü teâlâya tevekkül edin.i’tikâd ile cenâb-ı Hakka duâ edin. İnşâallah sıkıntınız def olur” buyurdu.*Mevlana meydanın ortasında Kıbleye dönerek namaz kıldı. binlerce Moğol askeri vardı. Askerler noyana koşup; “Şehirden yaşlı biri çıktı. Mavi kaftanlı, gri sarıklı, heybetli biri” Meydanda namaz kıldı. Hiç bir korkusu yoktu yanına yaklaşmaya cesâret edemedik..” dediler. *Noyan, mevlanayı “Ok yağmuruna tutarak derhal öldürün!” dedi. okçular ellerini sadaklarına attıklarında kolları yerinden kalkmaz hâle geldi. Hiçbiri ok atamıyordu. Noyan, süvarilere; “Atlarla kılıçlarla saldırın!” emrini verdi. fakat atların ayakları toprağa battı. atlar, askerleri çekemez hâle geldiler*Noyan’ın okunu çekip yayını gerdi. Nişan alarak Mevlânâ’ya fırlattı. Attığı üç ok da kendi önüne düştü. Vâli Noyan, iyice öfkelenip atını emretti. Atını bir türlü hareket ettiremedi. Hiddetlenen noyan mevlanaya hücum etmek istedi. Fakat ayakları tutulup yüzüstü düştü. Konya halkı hep bir ağızdan tekbîr getirdiler. *Noyan Mevlânâ karşısında acizliğini anlayınca; “Bu hiç bir insana benzemiyor. Bu Allahü teâlânın himâyesindedir Bu kadar askerî gücüm var ve, kendisiyle mücâdele edemedik bir adım bile atamadık. bununla iyi geçinmekte, anlaşma yapmakta fayda vardır” diyerek, askerini toplayıp konya muhasarasından vaz geçti.
*Mevlananın Celâleddîn isimli talebesi anlatır: “Hocam Mevlânâ, beni Kayseri’de Emîr Pervaneye gönderdi tenbîh eyledi. Huzûrdan ayrıldığımda Emîr Pervaneye cevap verme. Sâdece ağzını aç, gerekeni senin ağzından biz konuşuruz” buyurdu. Emîr, gönderilen mektûbu okudu sonra Mübârek hocamızı sordu sâdece ağzımı açtım. sonrasını hatırlamıyorum, Ayıldığımda, Pervane ve talebeleri ağlıyordu Mevlânâ hazretlerinden uzak kalmak, hizmetiyle şereflenememek ne kötü, yazıklar olsun bize” dediklerini işittim. *Emîr Pervane bana; “Ey Celâleddîn! Seninle sözlerinin bu kadar te’sîr ettiğini hiç hatırlamıyorum. sözlerinde müthiş bir kuvvet var. sebebi nedir?” diye sorunca. anlattıklarıma. hayret ederek; “Allah! Allah! Mevlana Konya’dan uzak diyarlara sesleniyor binlerce yıl ötesinden bugüne sesi ulaşıyor Rabbimizin sevdiği kulunu, bizim gibi yarım akıllı kimseler anlıyabilir mi? Onun üstünlüğünü ta’rîf edebilir mi?” dediler.
murataltug1985
02-03-2018, 09:07
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANANIN VEFATI
*Mevlana Buyurdu ki: “Ey bizi sevenler! Sevgili Peygamberimizin gittiği Ehl-i sünnet yolundan yürüyüp, bu yolu ihyâ etmelidir. Allahü teâlânın sevdiği ameller ve ibâdetler ile, helâl yoldan rızk kazanarak, râzı olunan kullar zümresine dâhil olmalıdır. *Hep helâli istemeli, helâl yiyip, içmeli ve helâlinden giymelidir. Söylediklerimiz, dinlediklerimiz, düşündüklerimiz helâl olmalı. Her hareketimiz efendimizin hareketlerine uymalıdır
*Herkes, san’ata sahip olmalı din ilimlerini öğrenmelidir. Talebelerimden bunu istiyorum. Bizim yolumuzda olanlara, kıyâmet günü bu yol yardımcı olur, yüzlerin ak olmasına çalışırız. Ancak, edebe riâyet etmeyenler ve Ehl-i sünnet yoluna muhalefet edenler, kıyâmet gününde huzur göremiyeceklerdir.”*Mevlanaya Birbirine dargın olan iki kişi getirdiler şöyle buyurdu Allahü teâlâ, insanları su gibi latîf, mütevâzi, yumuşak huylu, ba’zılarını da toprak, taş gibi sert mizaçlı yarattı. *Su, toprağa karışır, meyvelerin büyümesini, canlıların içerek hayatlarına devam etmesini sağlar. sulardan rûhlara ve bedenlere gıda te’min edilip, menfaat sağlanır. Su toprağa gitmese, topraktan ve sudan istifâde edilemez. *Ey Nûreddîn! arkadaşın toprak hükmünde olup, yerinden kalkmaz ve barışmaz ise, sen su gibi tevâzu üzere olup, anlaş. iki küs olan kimseden hangisi önce davranırsa, Cennete önce girecek sevâb kazanacaktır. Dolayısiyle, barışdan herkes istifâde edecektir.Bunu dinleyen iki küs sevâb kazanmak gayretiyle hemen barıştılar.
*Bir kimse, geçiminden şikayet etti Mevlânâ hazretleri a’zâlarından birini kesip, yerine bin altın verseler râzı olur musun?” diye sordu. Hayır, dedi Mevlânâ buyurdu ki: “Ey kardeşim! Madem ki râzı olmazsın, niçin şikâyet edersin Fakirim diyorsun, altından kıymetli a’zâların var ve vücûdun sıhhatte iken bunları bedavadan ihsân eden Allah'a niçin şükretmiyorsun? Allahü teâlâ; “kulum ni’mete şükrünü eda ederse, ben ni’meti arttırırım” buyurdu.
*Mevlana hastaydı birisi gelerek, “Döşeği kaldırın” buyurdu. Talebeler hayret etti Çünkü hoca hasta idi. Siz kimsiniz ki, hocam hasta iken yatağından kaldırıyorsunuz size ne eyledi?” diye sordular. O da; “Ben Azrail’im. Rabbimizin emrini yerine getirip Mevlânâ’yı âleme da’vete geldim” dedi.
*Mevlana“Rabbimiz. hazretleri bizi kendi yanına da’vet ediyor. gitmek zamanı gelmiştir. Yâ Azrâil Beni Rabbime çabuk kavuştur!” deyip, şehâdet getirdi.fânî hayâta gözlerini yumdu.”
*Mevlânâ vefât edince, Gasl gördüklerini şöyle anlatır: “Mevlânâ’nın mübârek cesedini yıkadım. ayrılık acısıylan ağlamaktan kendimi alamadım. hareket etmeye kadir olamadım. vücûduna sarılınca. Mevlânâ’nın eli bileğimi tuttu. Korkumdan aklım gitti. Bayılmışım.*Mevlana Diyordu ki: “Nûr, nûra karıştı. Âşık, Ma’şûka kavuştu. endişe yoktur. Çünkü, Allahü teâlânın velî kulları için, korku yoktur onlar mahzûn olmazlar. Mü’minler ölmezler, fânî âlemden, sonsuz âleme nakil olunurlar.” *Mevlânâ’nın vefâtında, köylerden, şehirlerden, kadın-erkek, gayr-i müslim, yahûdiler ve hıristiyanlar, her mezhebten mahşeri bir kalabalık Konya’ya toplandılar. herkes cenazede hazır oldular. Herkes kendi inancıyla cenâzeye hizmet ediyordu
murataltug1985
02-03-2018, 09:08
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MEVLANANIN VEFATI
*Mevlânâ’nın vefatında kitapları, güzel sesle okunup ağlanıyordu insanlar göğüslerini yumrukluyor elbiselerini yırtıyor cenâzenin etrâfında dolanıyorlardı. bu hâl müslümanları rahatsız etti Mu’înüddîn Pervane halka şöyle seslendi Mevlânâ; müslüman, ilim ve irfan sahibiydi Sizin, çığırtkanlık yapmanızın sebebi nedir? halkı izdihama sokmanızın hikmeti nedir? Böyle bir kimseyle sizin uzaktan ve yakından ne münâsebetiniz vardır?” dedi. *Gayrı müslimler mevlanayı şöyle anlatır “O, bizim Peygamberlerimizin güzel huylarını, üstün sıfatlarını üzerinde taşıyan büyük bir güneş idi. Bütün âlem onun ışığı ile aydınlanıyordu. O, her düşküne, her çaresize yardımcı oluyordu.
*“Mevlânâ dünyâda bir ekmek gibi idi. Ekmekten vazgeçen, onu sevmiyen varmıdır biz Mevlânâ’dan vazgeçemeyiz. hasret acısına sabredemeyiz” dedi.
*Mevlânâ hazretlerinin tabutunu götürmek için halk hücum ediyordu. çiğnenenlerin haddi hesabı yoktu. Mahşerî kalabalık tabutu elden ele alıyordu. izdihamdan tabut parçalandı, yerine yenisi getirildi altı tabut değiştirildi. Nihâyet musalla taşına kondu.
*Şerâfeddîn-i Kayserî anlatır: “Sadreddîn-i Konevî hazretleri, Mevlânâ’nın cenâze namazını kıldırmaya geldiğinde, hıçkırık geçirdi. Mevlânâ’nın vefâtına çok üzülmüştü. Talebelerinden ba’zıları; “Efendim Namazdaki hâlinizin hikmeti nedir?” dediler. Ve o şöyle açıkladı “Namaz kıldıracağım vakit, meydanda meleklerin saf saf dizilip,efendimizin arkasında cenâze namazı kılmaktaydılar Gökteki meleklerin hepsi mavi elbiseler giyinmiş ağlıyorlardı” buyurdu.*Mevlânâ’nın talebelerinden Fahreddîn anlatır: “hocam Mevlânâ’nın emriyle kitab yazdım bana, hırkasını hediye etti. gönlüme; az değil mi?” gibi düşünceler geldi.düşüncemi Allahü teâlânın izniyle anlayıp bana Yanlış düşünüyorsun” diyerek bir hikâye anlattı*Bir zamanlar Bağdadlı biri geçimi için sepetiyle kapı kapı dolaşırdı birgün Sarayda sepetine,bir kâğıt koyuverdiler. İçinde yiyecek vardı hayret koskoca saraydan ufacık bir yiyecek diyerek çok kızdı pâdişâhın şânına yakışır mı?” dedi Kâğıdı açtığında pişirilmiş bir tavuk tavuğun karnına ise altın doldurulmuştu
*Mevlânâ hazretlerinin hikâyesini dinleyince utandım. pişman oldum. özür diledim. Bir daha kötü düşünmeyeceğime söz verdim. uzun yıllar geçti.hocam vefât etti. Konya’da kıtlık başladı Yağmurlar yağmadı, insanlar ve hayvanlar yiyecek bulamadı. Mahlûkâtlar perişan oldu. *Konyalılar yağmur duâsı için, Mevlânâ hazretlerinin hırkasını istediler. Duâ yerine vardıklarında, hoca, hırkayı giydi. Mevlânâ’yı vesile ederek Allahü teâlâya yalvardı, bereketli bir yağmur yağdı Günlerce devam etti. Kuraklık kalktı. Konyalılar Hırkanın bereketiyle çok zengin oldu*Mevlânâ’yı talebesi Fahreddîn vefât etmiş idi. Onu rü’yâda gördüler. Hâli iyi idi. “Bu mertebeye nasıl kavuştun?” diye sordular, “Mevlânâ’nın türbesi yapılırken bir direk lâzımdı. cân-ı gönülden yardım ettim istedikleri direği verdim, İşte bu sebeble Allahü teâlâ beni mağfiret eyledi” diye cevap verdi.*Muhammed Hadim şöyle anlatır: “Mevlânâya kırk yıl hizmet ettim. odasında yatak, ve yastık yoktu Bir gece bile, yatarken yan yattığını bilmiyorum. ezan sesini duyunca dizleri üzerine oturur veya ayağa kalkarak, ezan bitene kadar vaziyetini bozmazdı. ömründe ezan okununca hiç bir zaman ayağını uzatmamış ve yatmamıştır.”*Mevlânâ olgun, âlim ve velîydi tüm mezhepleri ve alimleri hayran bıraktı merhameti, insan sevgisi, gibi üstün vasıfları, İslâm dîninin emrettiği güzel ahlâkın nümûnesiydi. İslâm ahlâkının kemâli onda mevcûttu. Hazreti Mevlânâ’ya, yalnızca şâir demek Mevlânâ’yı çok eksik ve anlamaya, sebep olabilir. *Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân’ın kölesiyim.
Ben Muhammed aleyhisselâm yolunun tozuyum.
murataltug1985
02-03-2018, 09:08
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com MEVLEVİLİK
*Mevlânâ tasavvufta Hak âşığıdır, İlmi ve nasihatleri deryadan saçılan hikmet damlalarıdır. O, bir tarikat kurucusu değildir. Yeni usûller ve ibâdet şekilleri ihdas etmemiştir. Allahü teâlânın aşkı ile dolu, evliyâ Celâleddîn-i Rûmî ney ve çalgı çalmadı. Mûsikî dinlemedi raks etmedi. Kırkyedibinden ziyâde beyti ile dünyâya nûr saçtı
*Ney, rebap, tambur gibi çalgı âletleriyle yapılan törenler ve âyinler, ilk defa onbeşinci asırda ortaya çıkmıştır, ilk mevlevî besteleride bu döneme rastlar. Bu târih, Mevlânânın devirinden 3-4 asır sonrasıdır. Mesnevîde geçen “Ney” kelimesi, edebiyatçılar tarafından çalgı âleti ney şeklinde düşünülmüş yanlış olarak, kendisinin ney çaldığı veya dinlediği sanılmıştır.*“Mesnevîye her memlekette, açıklama ve şerhler yapıldı. Mrsnevinin en meşhuru Abdülmecîd Hân zamanında, 1847’de Matba’a-i Âmire’de bastırılan mevlana camii mesnevisidir Mesnevî’nin birinci beytinde Dinle neyden, nasıl anlatıyor, ayrılıklardan şikâyet ediyor derken ney kelimesiyle kastedilen kâmil, yüksek insan demektir. Bunlar herşeyi unutmuştur. Zihinleriyle Allahü teâlânın rızâsını aramaktadır.
*Ney, Fârisî dilinde, yok demektir. varlıkdan yok olmuştur. Ney çalgı, içi boş bir çubuktur Neyin üçüncü ma’nâsı, kamış kalemdir, ney derken insan-ı kâmil kasd edilir. Kalemin yazması kendinden olmadığı kâmil insanın hareketleri ve sözleri Allahü teâlânın ilhamı iledir.”*Abdülhamîd Hân zamanında Ankara vâlisi Abidin Paşa, Mesnevîde ney’in insan-ı kâmil olduğunu, isbât etmektedir. Mevlevîlik, câhillerin eline düşdüğünden, ney’i çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi şeyler çalmağa, dans etmeğe başlamışlar, ibâdete haram karıştırmışlardır. *Dînimizin ve Celâleddîn-i Rûmî’nin beğenmediği oyun âletleri, tekkelerden toplanarak, tasavvuf türbelerine konmuş türbeyi ziyâret edenlerden ise mevlananın çalgı kullandığını zan ederek aldatmaktadır hakîkat güneşini tanıyanlar, elbette aldanmayacakdır.
*Mevlana hazretleri Ney çalmaz, ilâhi okumaz oynayıp zıplamaz yüksek sesle zikr bile yapmazdı. Mesnevî”sinde sevgiliye kavuşmağı, cân-u gönülden iste. Dudağını ve damağını oynatmadan, Rabbin ismini kalbinden söyle!” demektedir.
*Mevlânâ’yı tanımıyanlar, ney, saz, def gibi çalgılar çalarak, gazel okuyup dönerek, dans ederek, nefslerini zevklendirmişlerdir. dînimize uygun olmayan hâllere ibâdet adını vermişler kendilerini din adamı olarak tanıtmışlar Mevlânâ böyle yapardı. Ve Biz mevleviyiz, onun yolundan gidiyoruz diyerek, asıldan uzaklaşmışlardır.
murataltug1985
02-03-2018, 09:09
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
Mevlana mesnevî ve hikayeler
Mesnevî’de 47 bin, Dîvân’da ise 50 bin beyit bulunmaktadır. Celâleddîn-i Rûmî Mesnevî”sini nazm şeklinde yazarak, düşmanların değiştirmesine imkân bırakmamıştır. Mesnevî’sinden başka; Dîvân-ı kebîr, Fîhi Mâfih, Mektûbât. Mecâlis-i Seb’a gibi kıymetli eserleri de vardır.Papağanın hürriyeti ve verdiği ders:Bir tüccârın, kafeste hapis mehâretli bir papağanı vardı.Tüccâr, Hindistan’a doğru gitmeye niyet etti.
köle ve câriyelerine ne istediklerini sordu. Ve
hepsine söz verdi.Papağana isteği sorulunca
Oradaki papağanlara benim hâlimi anlat.*Kafeste hapsedilmiş, zavallı papağan size âşıktır.O biçarenin size selâmı var. Âciz vücûdunun kurtuluşu nedir, ayrılıktan dolayı hasretinizle inlemem lâyık mıdır?*Sizin yeşil ağaçlarda dolaşmanız, benim hapis hayâtı yaşamam reva mıdır Ben mahpusum, siz ise gül-bahçelerindesiniz Bu mudur dostların vefası?
*İncîl’de Peygamber efendimiz ismi, safa denizinin incisidir O’nun pâk cemâl-i şerîfi, mübârek cismi ve güzel ahlâkını hiristiyanlar vasf etmişti. Peygamberimizin temiz ismiyle sevâba girmek niyetiyle,Nâmını yüceltirler, hürmet ederler yüz sürüp öperlerdi.*değersiz biri. Peygamber ismiyle alay ederken ağzı çarpıldı.Peygamberimizin huzûrunda yalvardı. Dedi ki; “Ey ma’rifet ilminde yücelmiş insan Ben, sana cahilliğimden kızıyordum. Şimdi halkın alay ettiği kimse oldum.”
*Allahü teâlâ bir kimseyi zelîl etmek isterse, önce ona sâlih kimseleri zemmettirir.*Eğer bir kula da iyilik murâd ederse, o sâlih kimsenin ayıplarını ve kusurlarını ona göstermez.*Hak teâlâ, kimin mağfiretini arzu ederse, onu acz ve tevâzu sahibi eyler.*Allah rızâsı için ağlayan göz ile, O’nun için yanan gönül ne güzeldir.*Her ağlamanın sonunda gülmek vardır. Âkıbeti görenler, zevk ve safânın kölesi olur.*Su bulunan yerde yeşillik olur. Gözyaşı, Allahü teâlânın rahmetine vesile olur.*Ağlayan göz ile kuyu dolabı gibi inle ki, can bahçen bahar gibi yeşersin.*Gözyaşı dök ki, ağlayanlara şefkatin olsun. Rahmet dilersen, zayıflara merhamet et.
*Bir kimse Azrailden korkup,Kuşluk vaktinde Süleymân aleyhisselâmın adâlet sarayına koştu.
Süleymân aleyhisselâm sordu O da; “Azrail bana heybetle baktı” Rüzgâra emredin,Beni Hindistan’a bıraksın! canımı kurtarabilirim” dedi.*Hz süleyman İnsanlar fakirlikten kaçarlar. Hırs ve emelleri için kavga ederler.*Sen fakirlik, gayret ve hırsını Hindistan kabûl et.Hz Süleymân rüzgâra emr etti.ve yanındaki zat bir anda Hindistan’a götürüldü.
*Süleymân aleyhisselâm, Azrail aleyhisselâma sordu nasıl heybetli göründün de,o zat gurbeti vatana tercih etti?*Ey Allahü teâlânın elçisi! heybetli olmanın sebebini söyler misin Bu nasıl bir hâldir ki, can korkusu verdi biçâreye evini yurdunu terk ettirdi.”Azrail aleyhisselâm; “Ey kemâl sahibi! O yanlış anladı.Ben ona hışımla bakmadım. teaccüb ettim.*Allahü teâlâ, Onun rûhunu Hindistan’da al” diye emretti. O Hindistan’a nasıl gider, diye düşündüm. Allahü teâlânın emriyle, onun canını orada aldım” dedi.*Dünyânın bütün işlerini, bilip kıyasla! Gözünü aç, iyi düşün.Kimden kaçıyorsun? İnsanın kendinden kaçması imkânsızdır. Allahü teâlâya teslim ve râzı olmak en güzelidir.
murataltug1985
06-15-2018, 10:04
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MİMÂR SİNAN
*Türk’e şeref, cihâna yüzlerce eser veren bir san’atkâr ve Osmanlı mîmârıdır Koca Sinân 1490 da Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu. Sultan Selîm zamanında devşirme olarak İstanbul’a geldi.
iyi bir eğitim ve öğretimden sonra acemi oğlanlar kışlasına verildi. Acemi oğlanlar çok sıkı bir askerlik eğitiminin yanında büyük inşâatlarda ve gemilerde hizmet eder askerlik ve meslek öğrenirdi. Sinân marangozluk öğrendi. Acemi oğlanlığı dokuz yılda tamamladı, 1521de Sultan Süleymân’ın Belgrad seferine yeniçeri olarak katıldı. kabiliyeti sebebiyle yeniçerilikte terfî etdi. 1522’de Rodos seferine atlı sekban olarak katılıp, 1526 Mohaç muhârebesinden sonra, takdir edilerek acemi oğlanlar bölük komutanına terfî ettirildi. Daha sonra kapıbaşı olup, 1534 Alman ve Bağdâd seferlerine zemberekçi başı oldu
*1533 te Sultan Süleymân’ın İran seferinde Van gölüne geldiklerinde, sadrâzam Lütfi Paşasahile gitmek ve düşmanı gözetlemek istedi. Mîmâr Sinân’a kadırga yapması emredildi. Sinân’ın iki haftada üç adet kadırga yaptı Lütfi Paşa, gemilerin idaresini ona verdi. büyük bir îtibâr kazandı. İran seferinden dönüşte, yeniçeri ocağında itibârı yükseltildi hasekilik rütbesi verildi.1537 Korfu, Pulya ve 1538 Kara Boğdan seferlerine katıldı.
batı ve doğunun mîmârîsini tedkîk etdi doğu ve batı üslûbunu birleştirerek orijinal eserler verdi. Kendisi şöyle anlatmaktadır: “Asker ocağına girdikten marangozluğa merak ettim, iyi ustalar yanında, yetiştim. Bıkmadan çalışarak san’atın inceliklerini öğrendim. Kendimi göstermek için fırsat gözledim
*ülkeler gezip görgümü arttırmak istiyordum. fırsat çıktı. Selîm Han’ın ordusunda Acem ve Arab diyarlarını gezdim. Mimarlığı öğrendim. Gördüğüm her binadan, harabeden ibretle dersler aldım.”
Kara Boğdan seferinde, ordunun Prut nehrini geçmesi için köprü yapılması gerekiyordu. bu işi kimse başaramadı. Lütfi Paşa, Sultan Süleymâna bunu ancak Sinân’ın yapabileceğini arzetti. Pâdişâh’ın verdiği emirle Sinân, ordudaki bütün mîmâr ve neccârları toplayarak on üç gün gibi kısa sürede köprüyü yapıp ordunun karşıya geçmesini sağladı.olaydan sonra, başmîmâr Acem Ali, ve vezîriâzam Ayas Paşa vefât ettiler. Ayas Paşa’nın türbesini yapmak için yeni başmîmâr Mîmâr Sinân tayin edildi. 1538 yılında Mîmâr Sinân, hassa başmîmârı oldu.*Mîmâr Sinân’ın, mîmârbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, onun san’atını gösterir ilki, İstanbul Şehzâdebaşı Câmii ve külliyesidir. Şehzâdebaşı Câmii, bütün câmilere öncülük etmiştir. Külliyede imâret, mutfak kervansaray ve medrese bulunur Süleymâniye Câmii, Mîmâr Sinân’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir. kalfalık eseridir Yirmi yedi metre çapındaki büyük kubbe, gayet nisbetli ve ahenklidir Sükûn ve asaleti ifâde eden sâde ve ahenkli görünüşü ile Süleymâniye Câmii, olgun bir mimarîyi temsil eder Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymâniye Câmii ve külliyesi, Fâtih’ten sonra şehrin ikinci üniversitesidir Mîmâr Sinân’ın en güzel eseri, seksen yaşında yaptığı ve ustalık eserim dediği Edirne’deki Selimiye Câmii’dir.
*Edirne’deki Selimiye Câmii için Mîmâr Sinân şöyle der: minareleri hem nâziktir san’attan anlayanlar takdir eder. Ayasofya kubbesi gibi bir kubbenin İslâm ülkelerinde yapılmadığını söyleyip duran kefere-nin mîmâr geçinen takımına cevâb olarak Allah’ın yardımı ile Selimiye kubbesinin bir zra’ ziyâde eyledim” mimarbaşı çok değişik konularla uğraştı. 1573’de Ayasofya’nın kubbesini onararak duvarlar yaptı. Bu günlere sağlam gelmesine sebeb oldu. Eski eserlerin görünümlerini bozan yapıların yıkılması onun göreviydi Zeyrek Câmii ve İstanbul hisarına yapılan ev ve dükkanların yıkımını sağladı.caddelerin genişliği, evlerin yapımı ve lağımlar ile uğraştı. yangın tehlikesine dikkat çekip ferman yayınlattı. *Hassa başmîmârı olarak çok değişik konularla ilgilendi Mîmâr Sinân, yapım işlerinin en ufak detaylarıyla bile ilgilenirdi. İslâm ahlakıyla ahlâklanmış mütevazı bir insan idi.Mühründeki El-hakîr-ül-fakîr Mîmâr Sinân” yazısı, bunun en iyi isbâtıdır Türk mimarîsinin ve, İslâm âleminin büyük mîmârı doksan küsür hayat sürdü. 364 yapıya imza attı. Eserlerinin büyük kısmı İstanbul’dadır. Osmanlı ülkesinde damgasını vurmadığı köşe yoktur. 1538’de vefât edip, Süleymâniye Câmii’nin yanında kendi yaptığı mütevazı ve sâde türbeye defnedilen Sinân, uzun bir ömre yüzlerce eserini İslâm âlemine yadigâr bıraktı Mîmâr Sinân dinlenmeden çalışıp, alın teriyle elde ettiği servetini bağışladı
murataltug1985
06-15-2018, 10:05
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
MİMÂR SİNAN
*Mîmâr Sinân’ın ailesini, mahalle ve çevresini, bütün müslümanları ve insanları düşündü köyü Ağırnas’da vakfettiği çeşme su içmeye gelen hayvanların dinlenmesi için çeşmenin etrafında geniş bir alanı kurdu Din ve dil eğitimini, dünyâ îmârının âhireti insanlar ve hayvanları ihmâl etmeyen Mîmâr Sinân, Allah rızâsının dışında bir şey düşünmeyip, ölümünden sonra rahmet ve hayır duâ ile anılmaktan başka bir şey gözetmediğini belirtir. Mîmâr Sinân, Avrupalı rönesans san’atçılarından farklı bir şekilde, İslâm san’atına bağlı kaldı tecrübe ve tekniğiyle mimarlığa çok önemli eserler kazandırdı. Arab, Selçuk, Roma, Bizans ve Orta Avrupa medeniyetlerini inceledi hassa başmîmârı olarak büyük bir teşkilâtı idare edti
*Mîmâr Sinân’ın başmîmârlığınfa Osmanlı Cihân Devletiydi Türk-İslâm devleti olarak dünyânın en güçlü devleti idi. kudretli devletin güçlü san’atçısı Sinân elli senelik mimarlık döneminde kendisine düşeni hakkıyla yerine getirdi. Mîmârî dehâsı disiplin kabiliyeti ile dünyânın hiç bir yerinde görülmeyen hassa mimarları teşkilâtını geliştirdi. teşkilât, devletin her tarafına mîmârî götürdü. Sarayda, mimarî atölyeler kurdu. atölyeleri mimarbaşı, hattatbaşı, doğancıbaşı gibi büyük devlet me’murları yönetti. Atölyelerden, Sultanahmed Câmii’ni yapan sedefkâr Ahmed Ağa ve Dâvûd Ağa gibi mimarlar yetişti Sinan, Selçuklu dönemini taş işçiliğini çok yakından bilir ve sentezlerdi
*her eserinde ayrı bir sisteme yöneldi. Eserlerinde iç mekân ferah, aydınlığa renkli cama yer verdi
Sinân, her mîmârî eserinde günümüzde de geçerli mimarlık ilkelerini bundan dört asır önce ortaya koydu. san’atı ile asırlar ötesi bir mîmârî dehâ olarak anıldı Mîmâr Sinân; seksen dört câmi, elli iki mescid, elli yedi medrese, yedi dârülkurrâ, yirmi türbe, on yedi imâret, üç dârüşşifâ, beş su yolu, sekiz köprü, yirmi kervansaray, otuz altı saray, sekiz mahsen ve kırk sekiz adet hamam olmak üzere üç yüz altmış dört eser vermiştir.
Kynak yunusemre.gov.tr
*Tapduk Emre, kesin olmamakla 1200 ile 1300’lü yıllarda Aksarayda İç Anadoluda yaşamıştır. Tapduk Emre, Hacı Bektaş Veli, Mevlâna ile çağdaştır hakkınfaki bilgiler çok azdır. Tapduk Emre, Yunus Emre’nin hocasıdır. Yunus Emre gibi bir Ulu yetiştirmiştir. dergâh sahibi pir, rehber ve mürşittir. Yunus Emre gibi gönül erenleri yetiştirmiştir. Tapduk Emre, Hacı Bektaş Veli ile ile ilişkiler geliştirmiştir. Rum erenleri, Hacı Bektaş Veli’ye giderken Emre’ye “haydi sen de gel”, dediler. Emre, çok güçlü idi “Dost divanında erenlere nasip veren Hacı Bektaş gibisini görmedik”, dedi ve Hacı Bektaş’a gitmedi. Emre’nin sözünü Hünkâr’a ilettiler. Hünkâr, Emre’yi çağırttı. Hacı Bektaş, “siz, dost divanında erenlere nasip veren Hacı Bektaş adında bir kimse görmedik demişsiniz, *siz nasip veren elin nişanesini bilir misiniz?”, diye sordu. Emre, “divanda perde vardı, bir el, bize nasip verdi. elin avucunda yeşil ben vardı, görsem tanırım”, dedi.Hacı Bektaş elini açtı. Emre, Hacı Bektaş’ın güzelim yeşil benini gördü “tapduk Hünkârım”, dedi. Bundan sonra adı, Tapduk Emre kaldı. Emre tacı Hünkâr’a teslim etti. Hünkâr, tacını tekbirle giydirdi. izin alıp makamına döndü. Tapduk Emre Anadolu erenidir. Ehlibeyt öğretisiyle derviş yetiştirmiştir. Bunlar arasında ünü günümüze gelen ve düşünceleri ile insanlığı kucaklayan Yunus vardır. Yunus çiftçilikle geçinen fakir bir adamdı Bir senelik kıtlıkta . fakirleşen Yunus, kerametlerini duyduğu Hacı Bektaş-ı Velinin dergahına geldi. Pirin ayağına yüz sürdü
*Hacı Bektaş-ı Veli yunusa lutf ile muamele edti misafir etti. Dervişler Pir’e Yunus’u anlattılar Gafil Yunus buğday istedi. Pir “isterse o alıca nefes edeyim dedi Yunus buğdayda ısrar edti. Hacı Bektaşi üçüncü kez isterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim dedi. Yunus buğday isteyince pişman oldu. kusurunu itiraf etti. Hacı Bektaş onun Tapduk Emre’ye gitmesini söyledi. Yunus himmete kavuşmak kırk yıl Tapduk Emreye hizmet etti. Yunus’u asırlardır gönül Sultanı yapan bu himmettir. Eli böğründe Yunus gider Tapduk’un kapısına. Tapduk’a kul olur. Yıllarca şeyhine odun taşır. ondan feyz alır. pişer. Yunus’un Şeyhine taşıdığı odunlarda hiç eğri bulunmaması Tapduktan kaçmaz. Yunus’a odunları gösterir:
*Yunus, der. Bakıyorum, dağdan kestiğin odunlar kuru, hepsi düz. Meraklandım. Ormanda hiç eğri odun yok mu?” Yunus Gülümser. Vereceği cevabı Öylece, dudaklarına geldiği gibi söyledi: “Ormanda eğri odun var var amma, Senin dergahından içeri odunun bile eğrisi giremez, efendim.” Yunus’un Sarıköy de yatmakta olduğu yazar, Onun gömülü olduğu yer Türk Milletinin ve bütün Müslümanların cefakar ve vefakar göğsüdür. Bu Yunusu anlayabilmek ve anlatabilmek için yeter bir kanıttır.
murataltug1985
06-15-2018, 10:05
Kaynak vikipedi
Ahmed Yesevi
*Tarihte bilinen ilk büyük*Türk*mutasavvıfıdır Tam adı:*Ahmed bin İbrâhim bin İlyâs Yesevîdir Yesevîlik*akımının mimârıdır" Hazret-i*Türkistan"* nâmıyla da meşhurdur müridi*Hacı Bektaş Veli gibi Alevi*âlimdir. öğretileriyle*Alevî-Bektâşî Tarikâtı*ile Sünni İslam'ı etkilemiştir. Kuvvetli bir medrese tahsili gördü din ilimleri ve tasavvufu öğrendi Babası*Ali el-Mûrtezâ'nın soyundan olan*"Şeyh İbrâhim",*mürşidi*ise*Hanefî*âlimlerinden*Nakşîbendî*Şeyhî *Yûsuf el-Hemedânî'dir.Anadolu'ya hiç gelmemesine rağmen Anadolu'da sevilen*"Hoca Yesevî", Mevlana Hacı Bektaş gibi Anadolu ekolleriyle Anadolu'daki tasavvufunda büyük tesirler meydana getirdi inandıklarını ve öğrendiklerini yerli halka ve göçebe köylülere anlattı*Karahanlılar'ın hüküm sürdüğü çağlarda* Orta Asyada önemli yer tutan,*Türkistan*şehri Sayram kentinde doğan Ahmed Yesevî,* Yesi'de*Arslan Baba'ya katıldı Menkıbeye göre*Arslan Baba Yesi'ye gelerek*Ahmed Yesevî*ile buluştu İslâm Peygamberi Muhammed sav ın kendisine teslim ettiği emanetleri vermesi, terbiyesi ile ilgilenerek onu irşat etmesi hz Muhammedin mânevî işaretine dayanmaktaydı. Babası Hace İbrâhim Şeyh ve mânevi babası*Arslan Baba'nın vefatlarıyla Nakşîbendiyye-*şeyhi Hâce Yûsuf el-Hemedânî'nin yanında eğitimini tamamladı Yesevi'nin*isimlerini zikrettiği şahsiyetleri Melâmetîyye Kalenderiyye* çevrelerine mensuptur müridlerden*Kutb'ûd-dîn Haydar, 12. yüzyıldan itibaren*Kalenderî kolu Haydarîliğin kurucusudur.*İmâm Muhammed Bakırın soyundan gelenlerin hepsine*Hâce*unvanı verilmiştir Ahmed-i Yesevî Kul Hâce Ahmed*olarak anılır
*Hâce Yûsuf el-Hemedânî'nin vefatı üzerine irşata önce*Berkî*daha sonra Şeyh Endâkî*Endâkî'nin ölümü üzerine Ahmed-i Yesevî irşad postuna oturur.[mürşidi*Hâce Yûsuf el-Hemedânî'nin olduğu talimatıyla irşat makamını Gucdevanî'ye devrederek*Türkistan'da*İslâmiyeti*yaymak maksadıyla*Yesi'ye döner. En büyük eseri*"Divan-ı Hikmettir Ahmet Yesevî,*Türklere*İslam'ı kolaylaştırarak benimsetmiştir. İslam inancını, Türk gelenek, ve yaşam tarzı ile sentezlemiştir Ahmed Yesevî,*Yesevîlik*tarikatı kurucusudur İslâm'ı yeni kabul etmiş Türk topluluklarına ifanı tanıtmıştır.
Türkistan*Türkleri'nin İslam’ı kabul ettiği 10. yüzyıl, Türk dünyası için tarihi bir dönüm noktasıdır Bu yüzyıldan itibaren Türkler İslamiyeti benimsemişdir. *Ahmed Yesevî, *İslâm*şeriatını öğretirken bir yandan da*İslâmiyet'i*Türklere sevdirmeyi,*Ehl-i Beyt âkidesini*yaymayı kendine gaye edinmiştir. Yesevî, Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen eserlerini Türkçe vermiştir. Edebiyatçı* Yahya Kemal ın Ahmet Yesevî hakkındaki yorumu şöyledir.Şu Ahmet Yesevi kim? Bir araştırın göreceksiniz. Bizim milliyetimizi asıl O'nda bulacaksınız Hoca Ahmed Yesevi Türbesi
Kazakistan'ın güneyindeki*Türkistan kentinde 1389 ile 1405 yılları arasında*Timur tarafından yapıldı. 2002 de UNESCO*tarafından dünya tarih eseri olarak kabul gördü. Ahmet Yesevî'nin türbesi Türkiye Cumhuriyeti tarafından TİKA marifetiyle tamir edilmiştir.Divan-ı Hikmet*şiirleri, Türk tasavvuf edebiyatının çok önemli en eski kitabıdır.Akaid, İslam esaslarının yer aldığı temel eseridir.Fakr-Nâme*öğrencileri tarafından yazılmıştır
murataltug1985
07-04-2018, 22:02
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
AHMED YESEVÎ
Türkistan’da yetişen büyük velilerden. İsmi, Ahmed bin İbrâhim bin İlyâs Yesevî olup, Pîr-i Türkistan, Hazret-i Türkistan,* Hâce Ahmed, Kul Hâce Ahmed diye tanınır. Babası Hâce İbrâhim’in nesebi Hazreti Ali’nin oğlu Muhammed bin Hânefiyye’ye ulaşır. Soyu, Hazreti Fâtıma vâlidemize dayanmadığı için seyyid değildir. Annesi evliyâdan Mûsâ isimli bir zâtın kerîmesi olup, sâliha, bir hâtun idi. Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ) yedi yaşında iken babası vefât etti. Yetim* büyüdü. Doğum târihi* bilinememektedir. 562 senesinde Yesi’de vefât etti. Kabri oradadır. Timur Hân, onun için muhteşem bir türbe yaptırmıştır. Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ),* çocuk iken kendisinde garîb hâller, yaşındı fevkalâdelikler meydana geliyordu. Hızır aleyhisselâm ile sohbet ediyordu.
Çok küçükken annesinin, yedi yaşında iken de babasının vefâtı ile, Gevher adındaki ablasının yanında yetişti.meydana gelen bir hâdise, Hâce Ahmed’in şöhretinin bütün Türkistan’a yaydı Türkistan’da Yesevî adlı bir hükümdâr hüküm sürmekte idi bütün velîleri toplatıp, onların duâsı ile önemli bir mes’eleyi halletmeyi düşünmüştü velilerin duâ ve niyazları neticesiz kalınca katılmayan velileri tespit ettirmiş. Hâce İbrâhim’in oğlu Ahmed’in,* çocuk yaşta olduğu için çağırılmadığını anlamıştı gelmesi istenmiş. Çocuğun ablası, “Babamızın vasıyyeti var, tanınma zamanını babamızın türbesindeki ekmek sofrası ta’yin edecektir. sofrayı açabilirsen, zamanın gelmiştir var git!” demiş. Türbeye giden Hâce , sofrayı* açmış,* hükümdârın istediği yere gelmiş.
Veliler kendisini hazır beklemekte imişler. Hâce Ahmed sofradaki ekmeği, duâ* için gösterince, veliler Fâtiha okumuşlar ekmeği paylaştırılmış hepsine kâfi gelmiş.veliler Hâce Ahmed’in büyüklüğünü ve mertebesini anlamışlar. Hâce Ahmed* sırtındaki babadan kalma hırkaya bürünerek, duâsının neticesini beklemiş. gök yüzünden seller boşanmış velîlerin seccadeleri su üstünde yüzmüş. Ahmed hırkasından başını çıkarınca, seller durmuş, güneş çıkmış. Karaçuk dağı ortadan kalkmış kerâmete şâhid olan hükümdâr, Hâce Ahmed’den, adının kıyâmete kadar bakî kalması için niyazda bulunmasını dilemiş. Hâce Ahmed hazretleri Âlemde her kim bizi severse, senin adınla bizi yâd eylesin” demiş. o günden beri ikisinin ismi birlikte, “Ahmed Yesevî” şeklinde anılır olmuş.
Hâce Ahmed, Yesi’li olduğundan, Yesevî diye kabûl edilmektedir.Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ), Baba Arslan hazretlerinin talebesidir. Onun kalblere hayat ve huzûr veren sohbetlerine teveccühlerine kavuşmakla, kısa zamanda çok yüksek makam ve derecelere kavuştu. Baba Arslan hazretlerinin vefâtıyla, onun ma’nevî işâreti ile, Buhârâ’ya gitti.* Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüğü Yûsuf-i Hemedânî’den* ilim tahsil etti. İnsanlara ilim öğretmek, doğruyu göstermek için icâzet aldı. O büyük zâtın halifelerinden oldu. Onun vefâtından sonra Buhârâ’da kaldı. Talebeler yetiştirdi talebelerin terbiye ve yetiştirilmesini, Yüsuf-i Hemedânî’nin en büyük talebesi Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerine havale edip, kendisi Yesi’ye döndü.
talebeleri .her geçen gün çoğalıyordu. Büyüklüğü ve şöhreti Türkistan, Mâverâünnehr, Horasan ve Harezm’e yayıldı. çocuk yaşta iken başlıyan evliyâlık dereceleri artıyordu. âlimlerin ve evliyânın en büyüklerinden, en üstünlerinden oldu. Hanefî* idi. bütün ilimlerde âlim idi. babası ve diğer velîler gibi, o da devamlı* Hızır aleyhisselâm ile görüşür, sohbet ederdi. Büyüklüğü ve kerâmetleri herkesçe* bilinirdi. Dîvân-ı hikmet eserinde, yedi yaşından elli yaşına kadar geçen zamanını anlatmıştır. Ahmed Yesevî hazretleri vakitlerinin* çoğunu Allahü teâlâya ibâdet ve, talebelerine ilim öğretmekle geçirirdi. kaşık ve kepçe yapardı. Bir öküzü vardı. öküzün sırtına bir heybe asar, içine* yaptığı kaşık ve kepçeleri koyardı. öküz pazara çıkar, istiyenler kaşık veya kepçe alır ücretlerini heybeye koyarlardı.
Ücretini vermeyen olursa, öküz kimsenin peşini bırakmaz, nereye gitse peşinden giderdi. Aldığı şeyin ücretini heybeye koymadıkça, o kimsenin yanından ayrılıp başka yere gitmezdi. Öküz, akşam olunca Hâce Ahmed hazretlerine gelirdi. Hâce hazretleri heybedeki paraları talebelerine* sarfederdi.Yesevî hazretlerinin şöhreti, kerâmetleri her tarafa yayılıp talebeleri yüz bine yaklaşınca, çekemeyenler, Allahü teâlânın evliyâsına düşman olanlar, ona iftira edip, sohbete örtüsüz kadınlar da geliyor, erkeklerle birlikte oturuyor dediler bunu yaydılar. makam sahipleri, durumu araştırdı Ahmed Her şeyin, herkese açık olduğunu kanunlardan* uygunsuz bir şeyin bulunmadığını Söylenilenlerin asılsız olduğunu, bu zâta iftira uydurulduğunu bildirdiler.
Hâce Yesevî ( radıyallahü anh ), kendisine iftira edenlere bders vermek istedi. meclise geldi. Elinde ağzı mühürlü bir kutu vardı. Orada bulunanlara Baliğ olduğu günden bu âna kadar, sağ elini avret mahalline hiç uzatmamış bir velî* istiyorum. Kim vardır? kutuyu ona teslim edeceğim” buyurdu. Hiç kimse çıkamadı.Yesevî’nin ( radıyallahü anh ) talebelerinden, Hâce Atâ isimli zât geldi. Hâce Ahmed kutuyu bu talebeye verip, kutuyu Horasan ve Mâverâünnehre götürmesini emretti.bildirilen âlimler ve Hâce hazretlerine iftira edenler geldi Herkes, kutuyu merak ediyordu. talebe, kutuyu açtı. Kutu açılınca, herkes donakaldılar. Kutuda bir miktar ateş ve pamuk vardı. Ateş kıpkırmızı* duruyor, pamuğa birşey olmuyordu.* herkes hayretler içindeydi Hâce hazretlerinin kerâmeti karşısında, onu sevenlerin muhabbeti* arttı. hatâlarını anlayıp tövbe ettiler. Hazreti Hâceye hediyeler gönderip özür dilediler. Vr Hâce hazretlerinin talebesi oldular.
Merv şehrinde Mervezî nâmında bir müderris vardı Ahmed Yesevî hakkındaki uydurma sözler onada gitmişti. Bu yalanlara aldanıp, kendisini* imtihan etmek,* niyetiyle, ma’iyyetine dörtyüz müşavir kırk müftü alarak yola çıktı.sohbetinde binlerce kişinin* bulunduğunu öğrenmişti. üçbin mes’ele ezberledim. Hepsine suâl sorar, onları imtihan ederim” diye düşündü. Ahmed Yesevî hazretleri talebelerinin hafızasından* mes’eleleri* sildi. Hâce hazretlerine“Allahın kullarını doğrudan ayıran sen misin?” dediler. Hazreti Hâce, misâfirimiz ol! buyurdu. Üç gün sonra* kürsü kuruldu. Mervezî kürsüye çıktı. Hâce Ahmed mes’elenin Mervezî’nin hafızasından silinmesini emretti. Mervezî, konuşmak istedi. Fakat hafızasında hiçbir mes’ele yoktu defterinden okumak istedi. defterinin* yazıların da silinmişti Mervezî, kusurunu anlayıp tövbe etti.* ma’iyyetiyle beş sene kaldı. Çok mertebelere, yüksek derecelere kavuştu. Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ) bunu, insanlara Allahü teâlânın dinini anlatmak vazîfesiyle Horasan’a gönderdi.* halkı irşâd ettiler
Horasan’daki evliyâlar, Ahmed Yesevînin büyüklüğünü,* bildikleri ve ona olan muhabbetlerinin artması için, kendisiyle görüşmek, istediler. Büyük bir toplantı tertîb ettiler. Allahü teâlâ, evliyâsını çok sevdiği için, onlara* insanların yapmaktan âciz oldukları birçok şeyi kolay kılmıştır., bir anda bir yerde, biraz sonra çok uzak bir yerde bulunabilirler. aynı anda başka başka yerlerde görülebilirler. Bu, Allahü teâlânın ihsânıdır, işte, Ahmed Yesevî hazretlerini toplantıya da’vet için yola çıkan velî, Allahü teâlânın izni ile turna misâli uçarak Yesi’ye geliyordu. Hâce hazretleri* yanına talebelerinden ba’zılarını aldı. Bunlar da turna şeklinde uçmaya başladı Nihâyet, Semerkandda karşılaştılar. aşağıda büyük bir tüccâr, nehirden geçerken akıntıya kapılıp, malı ve hayvanları suya gitti. tüccâr, sudan selâmetle kurtulması hâlinde, kalan malının yarısını Allah rızâsı için vereceğini adadı Hâce Ahmed Yesevî tüccârın sıkıntısını keşfederek aşağıya indi. tüccârı* sahile çıkardı. turna şeklinden, normal hâline döndü. tüccâr, kendisini kurtaran zâta sarılıp* teşekkür etti ve malının yarısını verdi.Hâce hazretleri istenilen yerde sohbet edip,* memleketine döndü. Nehirden kurtardığı tüccârın* parasını, talebelerine* sarfetti.
murataltug1985
07-04-2018, 22:05
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
AHMED YESEVÎ
Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ),* çocukluğundan itibâren, efendimizin sünnetine tâbi olmakta gevşeklik göstermedi. 63 yaşına geldiğinde* efendimiz* âhırete teşrîf etmişti yesevide 63 yaşından sonra yeryüzünde bulunmayı kendisine münâsip görmeyip yer altında bir hücre yaptırdı. Oraya merdiven ile inilirdi. Mezar misâli olan o yerde, vefât edinceye kadar, devamlı ibâdet Allahü teâlâyı düşünmekle meşgûl oldu. Talebelerine ilim öğretmeye orada devam etti. Kendisini vefât etmiş, kabre konmuş hissederek, huşû’ ile ibâdetlerini yaptı. evliyâlık yolundaki makam ve dereceleri kat kat arttı. 63 yaşından, vefât ettiği 125 yaşlarına kadar, orada ibâdet etti.
Zamanın hükümdârı Kazan Hân, Ahmed Yesevînin* Cum’a namazını nerede kıldığını merak edip, Hâce’nin talebelerine sordu* müezzinler Cum’a ezanı okuyordu Talebe, Hâce’nin huzûruna vardığında Gel elimden tut! Cum’a namazına, bugün seninle beraber gidelim” buyurdu. Talebe “hocasının elinden tuttu. kendilerini, büyük bir câmide safda gördüler. Talebe, namazdan sonra hocasını bulamadı. Câminin kayyımı, “Ey derviş! Burası Mısır’dır bu câmi Câmi-i Ezher’dir. Senin hocan, Cum’a namazlarını burada kılar” dedi. Talebe Ertesi Cum’a* hocası ile* bir anda Yesi’ye geldiler. Hâce hazretleri, talebesine gördüklerini Kazan Hân’a anlatmasını söyledi. Kazan Hân’ın kendisini Hâce hazretlerine gönderdiği sırada başlayan* ezan, henüz bitmemişti. Kazan Hân ve orada bulunanlar, Hâce hazretlerinin* kerâmeti karşısında birşey diyemedi Onun büyüklüğünü, anladılar.
Yesi şehrinde Sabran diye bir kasaba vardı. ahalisinin hıristiyan olup, müslümanlara ve Yesevî hazretlerine düşmandı.* Yesevînin büyüklüğü, kerâmetleri yayıldıkça ve ona bağlı olanlar arttıkça, Sabranlıların Hâceye düşmanlıkları artıyordu.
Ona iftira etmek istediler. içlerinden birinin öküzünü kestiler. ayaklarını bıraktılar. kadıya gidip Öküzlerinin çalındığını, kesildiğini, kan izlerini öküzlerinin Ahmed Yesevî tekkesine girdiğini* bildirdiler. Kâdı izin verip, Hâce’nin tekkesine girip, öküzlerini arayabileceklerini bildirdi Hazreti Hâce, kalb gözleri ile iftiracıların* tertîbini görmüştü içeri girmelerine izin verildi. İftiracılar, öküzün yanına vardılar.* maksatlarına kavuşmuş olduklarını zannediyorlardı , Hâce hazretlerinin kerâmeti ile, iftiracılar köpek oldular.öküz etine hücum edip* bitirdiler. Ve esas halleri anlaşılmış oldu.
birgün Hâce’yi hırsızlıkla itham etmeye karar verdiler. sığırı parçalayıp* gizlice Hâceye bıraktılar. Hazreti Hâceden başka kimse yapılanı farketmedi. Ertesi gün sığırı aramak behânesi ile, kasaba halkı tekkenin önünde toplandı Sığırlarını aramak için içeri girmek istediler. Hâce hazretleri ahmakların yaptıklarına çok üzüldü ve “Girin köpekler! Girin itler!” diye söylendi. Gelenler, Hâce hazretlerini üzmenin dünyâdaki çok ufak bir cezası olarak,* birer köpek şekline girip, parçalanmış sığır etine hücum ettiler.Bu hâle düştüklerine üzülüp, pişmanlıklarını bildirdiler. Hâce hazretleri bunları eski hâline çevirdi. Fakat* hainliklerine alâmet olmak üzere, vücûdlarında belirti kaldı. belirti hâli, onlardan çocuklarına* intikâl etti.
Emîr Timur Buhârâ’ya gitmek üzere yola çıktığında Türkistan’a uğradı. Timur* rü’yâsında Ahmed Yesevî’yibgördü. Kendisine; “Ey yiğit’ Buhârâ’ya çabuk git! İnşâallah* sana fetih nasîb olur. Senin başından çok hâdiseler geçse gerek.* oradaki insanlar enin gelmeni bekliyorlar” buyurdu. Timur müjdeye çok sevinip, Allahü teâlâya şükretti. Ve Ahmed Yesevî türbesi üzerine çok mükemmel bir türbe yaptırılması* emirini verdi. Bugün bu türbe bütün haşmetiyle durmaktadır.
İngiliz Schuyler’in yazdığı Türkistan seyahatnamesinde, Hâce Ahmed Yesevî’nin câmii ve Timur Hân ın kabri üzerine yaptırılan muhteşem türbesi hakkında diyor ki: “Bu büyük câminin arka kısmında türbeli ikinci bir mescid* ilâve edilmiş câminin dış avlu kapısı fevkalâde büyük ve kemerlidir. Kapının yanında penceresiz iki tane yuvarlak kule yükseliyor. Kapı büyük bir san’at eseri olarak işlenmiş kubbe, binayı daha da güzelleştirmektedir. Zelzelelerle dökülmüş, harabe hâline gelmiş bu muazzam bina, ilk hâlinde kimbilir ne kadar güzeldi?Câminin avlusunda çok güzel bir medrese var. Arka kısmında Arslan Babâ’nın, Ahmed Yesevî’nin ve hanım efendisinin türbesi var. Türkistan’ın her tarafından akın akın* Hâce hazretlerinin türbesi ziyâret edilmekte, Câmi-i hazret isimli bu câmide namaz kılınmaktadır.
Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ) halifelerinden Seyyid Mensûr Atâ ( radıyallahü anh ), Hâce hazretlerinin yer altındaki ve “Çilehânesini* görünce çok üzüldü. çok sıkıntılı bir hâldedir herhalde diye düşündü. birdenbire gördü ki, daracık zannettiği yerin bir ucu doğuda, diğer ucu* batıda. kalbinden geçirdiklerinin yersiz olduğunu anlayıp, dedi ki; “Allahü teâlâ, evliyâsına sıkıntı çektirmez. insanların onlarda sıkıntı görmeleri acı çekiyor zannetmeleri, hakîkatte onlar için bir ni’mettir. Bu saadet sahibleri, görünüşte çok acı zannedilen o sıkıntılardan öyle zevk ve tad alırlar ki, iyiliklerinde o tadı duymazlar. Allahü teâlâ,* mübârek veli kulu için, daracık* hücreyi çok geniş yapar. Ma’nevî bakımdan Öyle lezzetler, tadlar ihsân eder ki, zâhir olarak çektiği sıkıntılar, o lezzetler yanında hiç kalır. Onun rûhu, zevk ve neş’eden uçmaktadır. Vücûdunu bin parçaya bölseler ne gam...”
Hâce Ahmed Yesevî’nin talebelerin her biri bir memlekette İslâmiyeti yayıyordu. Hâce hazretlerinin talebelerinden olup Moğolların katliâmından kaçıp kurtulmak sûretiyle Anadoluya gelenler çok olmuş, onun yolu Anadolu’da da tanınmış ve yayılmıştır. Hâce hazretleri, herkese iyilik eder, kendisinden kimseye rahatsızlık gelmezdi. insanların saadeti, rahatları için gayret ederdi. Dergahı fakir ve yoksullar, yetim ve çaresizler için sığınaktı Anadolu’nun, Türklere yurt olması için büyük gayretler gösterdi. Telkinleri ile, Alparslan’ın Malazgirt zaferini, Anadolu’nun Müslüman Türklere yurt olmasını* hazırladı
Ahmed Yesevîye bağlananların Yeseviyye yolundaki müridin, riâyet etmeleri* lâzım olan belli başlı edebler şunlardır:
Kendisinden dinini öğrendiği üstadının, talebelerinden efdal olduğunu bilmek ve ona teslim olmak. Ona uymak, onun huzûrunda yemekler yemek, geceleri uyumak,, geceleri nafile namaz kılmaktan ve gündüzleri nafile oruç tutmaktan farksız hattâ daha fâidelidir. Çünkü birincisinde, teslimiyyet var. İkincisinde , kendi bildiğine göre hareket etmek vardır. Mürîd gayet uyanık, zekî ve dikkatli olmalı ki, hocasının sözlerinden,* işâretlerinden hemen anlıyabilsin. 3. Hocasının bütün sözlerinden ve işlerinden râzı ve* itaatkâr olmalıdır. 4. Hocasının husûsî hizmetinde bildirdiği, emrettiği bir hizmeti yaparken gayet atîk, dikkatli, ağırbaşlı olmalı, ağır canlı olmamalıdır. İsteksizlik, gevşeklik, hocasının rızâsızlığına sebeb olabilir. Onun rızâsızlığı ise, silsile yoluyla Peygamber efendimize, dolayısıyla Allahü teâlâya gider.
Sözünde sağlam, güvenilir ve va’dinde sâdık olmalıdır. Hocasının büyüklüğü husûsunda hiçbir zaman şek ve şüpheye düşmemeli* Allah korusun, bu hüsrana sebeb olur. Ahde vefa ve hocasına olan teslimiyyetinde çok sağlam olmalıdır. Hocasının ufak bir işâreti ile bütün mal ve mülkünü onun emrettiği yere feda etmeye hazır olmalı,* en ufak tereddüt hâli bulunmamalıdır. Hocasına âit* hâl ve sırları tutmasını bilmeli, bunları uygun olmayan şekilde ifşa etmekten çok sakınmalıdır.* Hocasının* hareketlerini, sözlerini ve nasihatlerini* ta’kib etmeli, bunlara uymakta kaçamak ve gevşeklik yapmamalıdır. ihmalkâr davranmanın zararlarını düşünmelidir. Allahü teâlâya kavuşmak yolunda, kendisini vesile, vâsıta yaptığı hocası için, her fedâkârlığı yapmağa hazır olmalıdır. Onu sevenlere dost olmalı Onu sevmeyenlere, onun sevmediklerine ve istemedikleri şeylere meyl ve muhabbet etmeyi öldürücü zehir bilmelidir.
Ahmed Yesevî hazretlerinin en mühim eseri, “Dîvân-ı hikmet”tir. sâde bir lisan ile ve manzûmeler vardır. manzûmelerin konuları* şunlardır: insanları müslüman olmaya teşvik edici, Muhammed aleyhisselâmı öven, tâbi olmakla derecelere kavuşmuş olan velilerin anlatıldığı kısımlardır. Muhammed aleyhisselâma ümmet olmanın büyük se’âdet olduğu, insanı se’âdet-i ebediyyeye kavuşturan İslâmiyet yolunun* kıymeti, Allahü teâlâyı ve O’nun dostlarını herşeyden çok sevmenin lüzumu, âhırete, Cennet ve Cehenneme inanmanın hazırlanmanın ehemmiyeti, dünyânın geçici olduğu, lezzet zevklere, mal, mevki, görünüş ve gösterişe aldananların zavallılıkları çok güzel dile getirilmiştir. Herkes tarafından anlaşılan şiirleri çok rağbet görmüş, kısa zamanda* uzaklara* yayılmıştı. Ahmed Yesevî hazretleri,* şiirleri* İslâmiyete çok hizmet etmiş, binlerce insanın müslüman olup saadete kavuşmasına vesile olmuştur.
Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ) buyurdu ki:
“Ey Dostlar! Sakın ola ki, câhil olanlarla dostluk kurmayınız.”
“Akıllı ve uyanık kimse isen, dünyâya hiçbir zaman gönül bağlama. Şeytan seni kandırıp, dünyâya meylettirirse seni idâresi altına alır* seni* felâketlere sürükler* haberin bile olmaz.”
“Himmet kuşağını çok kuvvetli bir şekilde beline sarmayan insan, dünyâya olan meyl ve muhabbetten kurtulamaz.
Allah yolunda göz yaşları dökerek ağlamadıkça, Allahü teâlâya âit ince sırlara kavuşamaz ve bu yolda hiç ilerlenemez.”
“İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymakta gevşek davranan kimse, insanı Allahü teâlâya kavuşturan yolda ilerleyemez.
Gönlü ve kalbi ile dünyâ düşüncelerinden sıyrılıp, yalnız Allahü teâlâya yönelmedikçe, hakîkat meydanında bulunmak mümkün değildir. Bunlar hakkı idrâk etmekten uzaktırlar.”
“Ey dostlar! Allahü teâlânın aşkı ile yanıp deryanın* mahir dalgıcı olmadıkça, derin olan vahdaniyet denizine girilemez. ona girmek için çok usta bir dalgıç olmak lâzımdır.”
“Gönlünde Allahü teâlânın aşkını taşıyanlar, dünyâ ile tamamen alâkalarını kesmişlerdir. Halk içinde Hak ile olurlar. Bir an Allahü teâlâyı unutmazlar.”
“Ahkâm-ı İslâmiyyeyi tam bilmeyen, tatbik etmeyen bir kimse, evliyâlık yolunda bulunmağa kalkarsa, bunun îmânını şeytan çalar.
Emîr ve yasaklara uymakta gevşek olanlar, sonra da evliyâlıkda ilerlediğini, zannedenler bu yanılırlar. hâllerinin rahmânî olduğunu zannederler. bilmezler ki, abdestte, namazda noksanları vardır ki, yediği içtiği haramdır. Kendisinde var zannettiği hâller, şeytanın oyunudur.
Şeytan onu idâresine almış, istediği gibi hareket ettirmekte, o ise velî olduğunu zannetmektedir. Bunlar ne kadar zavallı ve bedbahttırlar.”
günahlar sebebiyle, paslanmış gönüller için çâre şudur, Allahü teâlâya çok tövbe, istiğfar etmeli. Her zaman Allahü teâlâyı düşünmeli, O’nun râzı olduğu, beğendiği işleri yapmalı, hiçbir zaman O’ndan gâfil olmamalıdır.
Malının çokluğu dillere destan olan Karun bile, malının hayrını, fâidesini göremedi. Nihâyet toprak altında yok olup gitti.”
“Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma. Kalb kırmak, Allahü teâlâyı incitmek demektir.”
“Nefse uymak yolunda bulunan kimse rüsvâ olmuştur. Artık, yatarken, kalkarken onun yoldaşı şeytandır.”
“Garîblere merhamet etmek, Resûlullahın ( aleyhisselâm ) sünnetidir. Nerede bir garîb görsen, ona olan merhametinden dolayı gözyaşların akmalıdır.”
“Gönlü kırık, zavallı ve garîb birini görsen, yarasına merhem ol. Onun yoldaşı ve yardımcısı sen ol.”
murataltug1985
07-04-2018, 22:09
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
HARUN REŞÎD
Beşinci Abbasî halîfesi.* Ca’fer Mensûr’un oğludur. 765 ’de Rey’de Yemenli Cüreyşî kabîlesine mensup Hayzuran adlı bir kadından dünyâya geldi. Bir câriye olan Hayzuran, küçüklüğünde fıkıh ilmi okumuştur. Harun Reşîd, 786 yılında kardeşi Halîfe Hâdî’nin vefatı üzerine halîfe oldu. 809* yılında Tûs’da vefat edip orada defnedildi.Yetiştirilmesine büyük ihtimam gösterilen Harun Reşîd,* en mümtaz âlimlerden ilim öğrendi. Din ve fen tahsîl etti. Askerlik ve idarecilik* dersleri aldı. Kuvvetli şahsiyeti ile babasının takdirini kazandı. Genç yaşta Bizans seferinde orduya kumandan tâyin edildi. Onun komutasındaki İslâm ordusu, 780* yılında Üsküdar’a kadar geldi. Enbâr’dan başlamak üzere batı eyâletlerine vali tâyin edildi. 781 de* Bizans üzerine bir sefer daha yaptı. Kahramanlıklar gösterdi.
Harun Reşîd, 786 da halifelik makamına geçti. halifeliği Abbasîlerin en parlak devriydi. Halîfe olunca, hocası Yahya Bermekî’yi vezîr tâyin etti. Çok hürmet duyduğu* hocasına vezirlikle birlikte tam bir salâhiyet de verdi. Harun Reşîd’in halîfeliğinde her eyâletde* karışıklıklar ve isyanlar çıktı. ayaklanmalar bastırıldı ve ortadan kaldırıldı.
Harun Reşîd, İslâm Devleti’nin en büyük rakibi Bizansa her yıl sefer yaptı Mısır’dan Kıbrısa hareket eden Abbasî donanması, Antalya açıklarında Bizans* kumandanını esir aldı. 797* senesinde Harun Reşîd’in* katıldığı bir seferde, Orta Anadolu’da ki “Safsaf” kalesi alındı. Kumandanlarından Abdülmelik bin Salih, Niğde ile Aksaraydaki Melendiz* bölgesini* fethetti ve Ankara’ya ilerledi, hnparatoriçe İrene’nin sulh teklifi üzerine vergi* şartıyla anlaşma yapıldı.
imparator Nikeseros, anlaşmayı bozup, vergiyi kesti. Bunun üzerine Harun Reşîd, Nikeferos’a kulakların işitmeyecek, fakat gözlerin görecek!” demiştir.* 804senesinde ikinci* Bizans seferine çıktı. Ereğli üzerine yürüdü. İmparator Nikeferos, Harun Reşîdden sulh istedi. Haraç vermesi ve yıkılan Bizans kalelerini tamir etmemesi şartıyla sulh yapıldı. Nikeferos sulhu bozdu. Kalelerini tamir ettiği gibi, 805 de Tarsusu alıp, Aynzerba’yı yakıp yıktı.Harun Reşîd,* 806 da büyük bir ordu ile Bizansa yürüdü. Bir aylık bir kuşatmadan sonra Ereğliyi* aldı. Tuvana’yı fethetti cami yapılmasını emretti. kumandanlar ise Anadolu’da yedi Bizans kalesini fethetti
Balkanlarda, Bulgarlar tarafından tehdit edilen Bizans kralı Nikeferos, vergi ve sınırdaki kalelerini tahkim etmemek şartıyla anlaşma teklif etti. Harun Reşîd Bizans Devleti ile sulh yapdı.Abbasî donanması 805 te Kıbrıs üzerine yaptığı akında esir ve ganîmetler aldı. Kıbrıs halkı ile andlaşma yapıldı ve donanma döndü. 807 de Rodos adasına akın yapan donanma,* esir ve ganimetlerle döndü. Hazar cephesindeki sükûnet, Harun Reşîd zamanında bozuldu. Ermeniye’deki karışıklıkları hâlletmek için 797 de Sa’îd bin Selm, Ermeniye valiliğine tâyin edildi. Ermeni reisleri ve el-Bâb’ın kışkırtmasıyla Hazar halkı valiye cephe aldılar. 799 da Abbasî topraklarına giren Hazarlar, Kür nehrine* ilerlediler. köy ve kasabaları harap edilip, kadınlar ve çocuklar katledildi
Harun Reşîd Selm’i valilikten alıp yerine Mezyed’i tâyin etti. vali kuvvetli bir orduyla Ermeniye üzerine yürüyünce, Hazarlar geri çekildi Fakat savaş yapılmadı. Harun Reşîd, üstün bir otorite ve kuvvet sahibi idi. Yüksek bir medeniyeti ve kültürü temsil ediyordu. Batıda Fransa kralı Şarlman, düşmanı Bizans’a karşı Harun Reşîd ile dost geçiniyor* hediyeler gönderiyordu. Harun Reşîd meşhûr Avrupalı krala bir duvar saatini* göndermişti. medeniyet ve kültürde çok geri olan Avrupalılar,* saatin çalışmasını görünce, içinde şeytan var diye korkmuşlardı.Abbasî Devleti çok kuvvetlendi. itibârı arttı. komşu devletler tarafından üstünlüğü tartışılmaz şekilde kabul edildi. Devlet muazzam bir istikrara kavuştu. Adalet ve medeniyet yaygınlaştı. Halk refaha ve huzura kavuştu.
isyanlar, derhal bastırılıyordu. devletin sınırları çok genişledi. ilim ve san’at himaye ve alâka gördü İlim ve san’at ehli, çalışabilmek için her imkânı* buluyordu. Ticarî faaliyetler* çok gelişip, müslüman tüccarlar, Çin ve iskandinavya’ya* gidip ticâret yaptılar. devlet hazînesinin geliri görülmemiş bir derecede arttı. Harun Reşîd’e yardımcı olan kıymetli devlet adamları, komutanlar ve valiler vardı teydi. halîfenin ilim ehli devlet adamları fazla idi. İmâm-ı a’zam hazretlerinin iki büyük talebesinden biri olan büyük İslâm âlimi İmâm-ı Ebû Yûsuf, bu devrin kadısı idi. Mâlik bin Enes, İmâm-ı a’zam hazretlerinin meşhûr talebelerinden İmâm-ı Muhammed belli başlı âlimlerindendi.
Harun Reşîd, faziletli bir halîfe idi. İlim sahibi ve cömertti güzel konuşurdu. Halîfeliğinde bir sene hacca, bir sene de cihâda giderdi. Bir defasında* yaya olarak hacca gitmiştir. Günde yüz rek’at namaz kılardı. Çok cömertti. Hiç bir iyiliği karşılıksız bırakmazdı, ilim ve san’atı severdi. Edebiyata meraklı olup, âlimlere, edîblere ve fakirlere yardımda bulundu. Her gün bin dirhem sadaka verirdi. Âlimlere* alçak gönüllü idi. Nasîhatları ve vazları ibretle dinler ve ağlardı. Harun Reşîd, bir gün -Atâhiyye yi yemeğe davet etti ona; “Benim dünyâ nimetleri arasındaki hâlimi* anlat” dedi. Bunun üzerine Ebü’l-Atâhiyye; “Kavuştuğun nîmetlerle, yüksek köşklerin gölgesinde sağ salim yaşa” dedi. Halîfe; “Güzel söyledin, deyince, Ebü’l-Atâhiyye; “Ölüm döşeğinde can çekişeceksin! o zaman aldandığını yakînen anlarsın!” dedi. Halîfe ağlamaya başladı. Fâzıl* Yahya, Ebü’l-Atâhiyye’ye; “Halîfe seni kendisini sevindirmek için davet etti, sen onu üzdün” deyince, Hârûn Reşîd; “Bırak söylesin, o bizi gaflet içinde gördü ve gafletimizin* artmasını istemedi” dedi.
Zamanın meşhûr evliyası İbn-i Semmâk hazretleri, halîfeye gitmişti. Sohbette halîfe su istedi. Su getirilince İbn-i Semmâk halîfeye “Ey mü’minlerin emîri! Şayet suyu içemesen, içebilmek için* kaça satın alırsın?” Halîfe dedi ki: “Mülkümün yarısını veririm.” İbn-i Semmâk; “İç afiyet olsun” dedi. “Peki* içtiğin suyu vücûdundan atamasan, çaresiz kalsan, çâresine kadar verirsin?” Halîfe Mülkümün tamâmını veririm” dedi. İbn-i Semmâk hazretleri: “Bir içim su veya bu suyun vücûddan çıkarılması kadar kıymeti olan mülk ile övünülmez” dedi. Harun Reşîd çok ağladı.
İmâm-ı Ebû Yûsufun* Harun Reşîd’e* nasîhatleri
“Ey mü’minlerin emîri! Allahü teâlâ sana öyle bir vazife verdi ki, sevabı sevâbların, cezası* cezaların en büyüğüdür. Allahü teâlâ seni ümmetin işlerine me’mûr etti. vazifenin başına geçtikten sen, idarelerini emânet aldığın insanlar sebebiyle imtihana çekildin. Onların işlerini alarak ömrünü tüketmeye başladın. Bina; adalet ve doğruluk temelleri üzerine kurulmazsa işler adalet ve doğrulukla yürütülmezse Allahü teâlâ o binanın temellerini bozup, yapanların ve yardımcı olanların üzerlerine yıkar. Bu bakımdan Allah’ın sana ihsan ettiği vazifeleri ihmâl edip, hakların zayi olmasına sebeb olma! Çünkü bir işi yapmaya güç kuvvet veren Allahü teâlâdır.
Bugünün işini yarına bırakma, yoksa işleri ve hakları zayi edersin. İstekler bitmeden ecel gelir çatar. Ecel gelip çatmadan sâlih amel işle. Çünkü ecel geldikten sonra ölünce amel yapılmaz. Çobanlar sâhiblerine karşı sürülerinden sorumlu idarecilerde, idare ettiklerinden Allahü teâlâya hesap vereceklerdir. Allahü teâlânın sana ihsan ettiği vazifede bir saat bile kalsan hakkı yerine getir. Çünkü âhıret gününde Allah indinde idarecilerin en mes’ûdu, tebeasını mes’ûd eden idarecidir. Doğruluktan ayrılma, yoksa idare ettiğin kimseler* doğruluktan ayrılır. Nefsin isteğine göre emir vermekten ve kızgınlıkla iş görmekten sakın. âhıretin, diğeri dünyân ile ilgili iki işle karşılaşırsan, âhıret işini tercih et. dünyâ fânî, âhıret bakîdir. Allah korkusuyla titre,
Allah’ın emirlerinde insanlara farklı muamele yapma. Allahü teâlânın emirlerini yapmakta hiç bir kınayıcının kötülemesinden korkma Dâima temkinli ol. Temkinli olmak dil ile değil kalb iledir. Azabından korkarak ve rahmetini umarak Allahü teâlâya sığın. Sığınmak ve korunmak korku ve ümid iledir. Kim Allah’a sığınırsa, Allah onu korur. Dâima doğru yol, iyi bir akıbet, hakka ulaştıracak sağlam bir gidiş üzere ol. Zayi olmayacak bir iş ve herkesin gideceği âhıret için çalış. varılacak bu yer, kalblerin hopladığı, bahanelerin son bulduğu yerdir. O gün bütün mahlûkât, Allah’ın huzurunda baş eğer ve zillet içinde dururlar. O’nun hükmünü beklerler. Azabından korkarlar. Sanki her şey olmuş bitmiş gibidir.
Kıyamet gününü bilip de amel etmeyenin, o gün çekeceği hasret ve duyacağı pişmanlığın haddi yoktur. O, ayakların kaydığı, renklerin değiştiği, duruşun uzadığı ve hesabın çetin olduğu gündür.
O ne korkunç bir ayak kayması! O ne fayda vermez bir pişmanlıktır! Bu hayat gece ve gündüzün yer değiştirmesinden ibarettir. Durmadan biri diğerini* tâkib ediyor. Gece ve gündüz zaman her yeniyi eskitir, her uzağı yaklaştırır, vâd edilen her şeyi getirir. Allah herkesi ona göre cezalandırır. Allah’ın hesabı çabuktur, öyleyse Allah’tan kork, sakın! ömür az, iş mühim, dünyâ ve dünyâdakiler fânîdir. Âhıret devamlı kalma yeridir. Mahşerde, haddi aşanların yolunu tutarak, Allah’ın huzuruna çıkma Şunu iyi bil ki, kıyamet gününün hâkimi* Allahü teâlâ, kullarına mevki ve makamlarına göre değil, niyet ve amellerine göre hükmedecektir. dikkatli ol. boşuna yaratılmadığın gibi başı boş da bırakılmayacaksın.
Şüphesiz yaptıklarından hesaba çekileceksin. Nasıl cevap vereceğini düşün. Bil ki, kıyamet günü insanoğlunun ayakları, Allahü teâlânın huzurunda hesaba çekildikten sonra kayacaktır.Ey mü’minlerin emîri! suâllerin cevâbını hazırla! Çünkü bu gün amel defterine yazılan, dünyâda işlediğin, her şeyden yarın âhırette sana sorulacaktır. İşlediğin her şeyin şahitler huzurunda açığa çıkarılacağı günü hatırla Ey mü’minlerin emîri! Korunması emredilen şeyi koru, bakıp gözetilmesi emredileni gözet. Bu vazifeleri Allah rızâsı için yapmanı tavsiye ederim.Eğer bunları yapamazsan kolay yürünecek volda etrafı görmez olur, alâmetler, ortadan kalkar, gerçekler kaybolur. O geniş yol sana daralır... Nefsine karşı koy... Emrinde olanların zarar ve telefine sebep olma. Yoksa Allah onların haklarını senden alır. Sen de kendi hak ve sevabını kaybedersin... Allah’ın, idaresini sana emânet ettiği kimselerin* işlerini unutmazsan, sende unutulmazsın. Onlardan ve haklarından gafil olmazsan, sende aldatılmazsın. Şu fânî dünyâda kalbin ve dilin Allah’ı zikretmekten, Resûlüne salât ve selâm getirmekten nasibini alsın...”
GÖZLER KORKUDAN DİKİLİR KALIR!
Harun Reşîd bir gün insanlara şöyle hitâb etti: Nimetlerinden dolayı Allahü teâlâya hamd ederiz. O’na karşı muvaffak olmamız için, yardım isteriz. Düşmanlarına karşı, O’ndan zafer dileriz. O’na kâmil bir îmânla îmân ederiz, işlerimizi O’na havale eder. O’na güvenip dayanırız. şehâdet ederim ki, Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. ortağı yoktur. şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın kulu ve Resûlüdür. Allahü teâlâ O’nu Cennetle müjdeleyici ve Cehennemle korkutucu olarak gönderdi. Muhammed aleyhisselâm peygamberlik vazifesini tebliğ etti. Ümmete nasihat, Allah yolunda muharebe eyledi. Allahü teâlânın rızâsına uygun iş yapanlar için yaptığı iyi vâdleri ve emrine karşı gelenler için yaptığı tehdidleri bildirdi.
Vefatlarına kadar bu vazifeyi yerine getirdi.
Resûlullah efendimize salât ve selâm olsun. Ey Allah’ın kulları! Size tekvâyı tavsiye ederim. takva günahları örter, iyilikleri kat kat yapar. Takva, Cennet’i kazanmaya ve Cehennem’den kurtulmaya vesiledir. Sizi öyle bir günden sakındırırım ki, o gün gözler korkudan dikilir kalır, sırlar ortaya dökülür. Siz geçici dünyâ hayâtından, ebedî âhıret yurduna göçeceksiniz, öyleyse, tövbe etmek suretiyle, Allahü teâlânın mağfiretine, takva ile merhametine, Allahü teâlâya ve hidâyetine koşunuz. Allahü teâlâyı anmak; O’nun rahmetine, O’nun hidâyetine kavuşturur. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde buyuruyor:*“Rahmetim, dünyâda her şeyi kuşatmıştır. Fakat âhırette merhametim, yalnız benden korkarak kâfir olmaktan ve günah işlemekten kaçınanlara, zekâtını verenlere, Kur’ân-ı kerîme Peygamberlerime**inananlara mahsustur.”*(A’raf sûresi: 156).
şüphe yok ki ben, tövbe eden, îmân edip, sâlih amel işliyen, sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için gaffarım*bağışlayıcıyım Tâhâ sûresi Siz hâdiseleri biliyorsunuz. babalarınızı, dedelerinizi, dostlarınızı, ölüm, kapıverdi. ölüme mâni olamadınız. Onlar dünyâdan ayrıldılar. Ellerinde imkân kalmadı. dünyâ onları, hesapları görülmek üzere amelleri ile baş başa bıraktı. Dünyâda günah işlemiş, kötü işler yapmış olanlar, cezasını görecekler, amel-i sâlih işliyenler mükâfat göreceklerdir. Allahü teâlânın kitabı Kur’ân-ı kerîmdir. Allahü teâlâ, buyuruyor ki:*“Kur’ân-ı kerîm okunduğu zaman hemen O’nu dinleyin ve susun. Olur ki, merhamet olunursunuz.”*(A’raf sûresi).”
murataltug1985
07-04-2018, 22:10
Kaynak vikipedi.com
Mehmed Ebussuud Efendi,
"Ebū s-Su'ūd" veya "Hoca Çelebi" (d.*30 Aralık*1490,*İskilip*– ö.*23 Ağustos*1574,*İstanbul) Osmanlı Şeyhülislam'dır. Ailesi iskilipli olduğu için "İmadi" olarak da anılır 30 Aralık 1490 da Çorum İskilipde doğdu. Ebüssuûd Efendi’nin ailesi Irakta kalmış anne tarafından Ali Kuşçu'nun torunudur
1533'de İstanbul kadılığına atandı;*Bursa*kadılığına geçti ve 1537'de Rumeli*kazaskerliğine verildi. Sultan*I. Süleyman*devrinde 1545 de* Şeyhülislamlığa*getirildi .Başarılı olduğu için Sultan I. Süleyman'in ölümünden sonra,*II. Selim*devrinde de görevini sürdürdü.sultanlarla birlikte çalışarak verdiği fetvalarla I. Süleyman'ın*Yezidilere*karşı hareketlerini ve*II. Selim'in*Kıbrıs seferini destekledi Karagöz*oyunları ve kahve içilmesi ile ilgili fetvalarda verdi
Kanuni ve II. Selim devrinde önemli kanun hareketlerinde bulundu. Kanuni Sultan Süleyman'ın karşısında "padişah emriyle nâ-meşrû’ olan nesne meşrû’ olmaz" çıkışını yaptı Osmanlı topraklarında islam coğrafyasında itibar sahibiydi eserlerinin etkisi günümüze kadar devam etti.Kanunnameler hazırlattı alimler yetiştirdi ilmiye sınıfı zayıflamamıştır. Ebussuud aynı zamanda şairdi.
Kanuni döneminde, Osmanlı yasalarına yaptığı katkılara rağmen Ebussuud Efendi, Kızılbaşlara Türkmen Alevilerine acımasızdı Ebusuud Efendi 23 Ağustos 1574'te vefat etti.Mezarı Eyüp'te Daru'l Hadis'in yanında Ebussuud Haziresindedir.
22 adet eseri ile çeşitli risaleleri vardır. "İrşadü’l-Aklu’s-Selim Mezaye’l-Kitabü’l-Kerim" adlı tefsiri en önemli eserleridir 2011 de*Muhteşem Yüzyıl*adlı dizide*Tuncel Kurtiz*tarafından canlandırıldı.
murataltug1985
07-04-2018, 22:11
Kaynak beyaz tarih.com
Celaleddin Karatay: Devleti Savunan Adam
Kemal Ramazan HAYKIRAN
Tarih toplumda her dönem kahraman çıkarmışdır. Bu kahramanlar Milleti yükselten yeni ufuklara taşıyan büyük fetihlere imza atanlardır bilinir ve anılırlar. kahramanların en çok anılmayı ve övgüyü hak edenleri yükselişe imza atan milleti felaketlerden kurtarmayı başaranlardır Türk milleti için Moğol istilasında kendini gösteren Selçuklu devlet adamı Celâleddin Karatay önemlidir
Geldi Bağdat'ın kıyısına çöktü ağaç*
Ağlasın gayri ağlıyanlar
Nice yangınlar çıktı suyunda nice savaşlar*
Küle döndü sokaklarında güzeller, gül bakışlar
Yine ümit var* Gün dönecek yine Gelecek saadet
Rahmet inecek izbelere Saklıyor gamını şimdi cı
Bağdat bir kocakarı* Geçmiş gençliğinin baharı
Kayıp zamanlarda ara artık işveli yari ve tacı."
dokuzuncu yüzyılda Bağdat’ta yaşanan karışıklıların ardından yazılmıştı bu mısralar Bağdat büyük ve ağırlıklara maruz kaldı Bunların en büyüğü Moğol yıkımıydı. XIII. yüzyılda baş gösteren Moğol istilası Bağdat başta olmak üzere bütün İslam dünyasında yıkma yol açtı. Türkiye Selçukluları da 1243 Kösedağ yenilgisinden sonra Moğol tahakkümüne girerek Anadolu’nun dirlik ve düzeni bozuldu
kargaşa ortamında Selçukluyu korumaya çalışan sağduyunun timsali Selçuklu Devlet adamı Celâleddin Karatay’dır.*Türkiye Selçuklularının çöküşünde önemli işlere imza atan Celâleddin Karatay’ın doğumu bilinmiyor. Rum asıllı bir köledir Devrin Süryani tarihçisi Ebü'I-Ferec Karatayın Aaeddin Keykûbad'ın yetiştirmesi olduğunu ifade eder. Karatay Müslüman olmayan bir aileden gelmiştir Karatay, Keykûbad'ın tahta çıkışından ölümüne kadar sultanın hizmetinden ayrılmamıştır. Sultan tahta çıktığında önemli bir mevkidedir halife tarafından gönderilen elçileri uğurlayanların başındadır Alaeddin Keykûbad’ın saltanatı boyunca önemli yüksek memurluklarda bulunmuştur Karatay'ın devletdeki ağırlığı ve tesirinde
Keykûbadın ona verdiği mevkii ve sultandan edindiği tecrübe ve bilgilerin büyük rolü vardır
Keykûbad'ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Gıyaseddin 1243'te Kösedağ'da Moğollara karşı yenildi Celâleddin Karatay devlet adamlarıyla köşeye çekildi. tecrübesiz sultan ve genç komutanlar heyecan ve acemilikten ülkeyi tehlikeye sokmuşlardı. sultanın büyük bir ihtimam ile koruduğu ülkesi tecrübesiz yöneticilerin ve Moğol tehlikesinin içine düşmüştü. tecrübesiz kadro tecrübeli devlet adamlarını dinlemiyordu çıkar ve geleceklerini düşünen bazı devlet adamları Selçuklu Devletine ihanet ederek Moğol yöneticileri ile iş birliği yaptı.ihanet ve acemilik ülkeyi felakete sürükledi İşlerin kötüye gitmesi üzerine Şemseddin Muhammed ve Mühezzebüddin Ali gibi devlet adamları iş başına getirildi; Celâleddin Karatay Sultanın yanındaki eski görevleri ile birlikte hazine-i hassa emirliğine yani hazinenin başına getirildi Sultan Keyhüsrev'in ölümüne kadar bu görevde kaldı.
Sultanın ölümünden sonra üç oğlunun saltanat sürdükleri dönemde etkin bir rol oynamaya başlayacaktı.Karatay’ı tarih sahnesine çıktı Zayıf ve ihtiraslı hükümdarların elinde zayıflayan devlet çıkar hesaplarıyla Moğollara yaklaşan memurların ihaneti sarsıldı. II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Gürcü melikesinin kızından olan en küçük oğlu Alaeddini veliaht tayin etmişti. ölümünden sonra Vezir Şemseddin , Celâleddin Karatay, gibi devrin güçlü devlet adamları tahta büyük şehzade II. İzzeddin Keykavusu çıkarıldı. Karatay da naib-i saltanat görevine getirildi.Karatay, IV. Kılıcarslan'ın elçisinin katıldığı mecliste büyük kardeş dururken küçüğün sultan olmasının şeriata ve örfe uygun olmadığını, üç kardeşin birlikte tahta çıkarılmasının ve Kılıcarslan'la birlikte gelen 2000 Moğol süvarisinin geri gönderilmesinin gerektiğini söyledi.
Nihayet kardeşler ve beyler yatıştırıldı. Keykavus ile Kılıcarslan arasında anlaşmazlık çıktı. Kılıcarslan mağlup oldu, kardeşi onu affetti. Karatay, üç kardeşin birlikte saltanat sürmelerini temin ederek devletin parçalanmasını önledi. Bu Türk devlet töresinde olan bir şey değildi. Celâleddin Karatay fitneyi önlemek ve düzeni temin amacıyla böyle bir uygulamayı icat etmişti. Onun büyük devlet adamlığı en çok bu uygulaması ile anılacaktır. Karatay'ın, Keykavus'un cülusundan ortak hakimiyetin başladığı 1249 a kadar yürüttüğü saltanat naibliği bu dönemde fitneyi önlemek amacı ile atabeglik mevkiine geçti Ölümüne kadar kaldığı bu makamda kardeşler arasında geçimsizliğe meydan vermedi, devlet adamlarının onları menfaat ve ihtiraslarına vasıta kılmalarını önledi.
Onun sayesinde kardeşler birlikte hüküm sürmüş ölümünden sonra dirlik ve düzen bozulmuştur.
Celâleddin Karatay, Moğol hükümdarı Mengü Han'ın huzuruna çıkmaya Moğolistan'a hareket eden Keykavus'u yolcu etmek için gittiği Kayseri'de vefat etti. Sivas'ta durumu öğrenen Keykavus memleketin başsız kaldığını görerek döndü. Kendi yerine küçük kardeşi Keykûbad'ı devlet adamlarıyla gönderdi. Karatay ölümünün ardından medresesinin yanındaki türbede defnedildi. Celâleddin Karatay Moğol istilasının Anadolu’yu kasıp kavurduğu bir ortamda baskıların en yoğun olduğu dönemde devlete sahip çıkan ülkede dirlik ve düzeni sağlamaya çalı*şan önemli bir devlet adamıydı. Karatay'ın dindarlığı hayır severliği, ahlaki meziyetleri devlet adamlığını tüm tarih yazdı
ibadetle meşgul oldu zevkten sakındı Müslüman ve zimmi herkese ihsan ve iyilikte bulundu Mevlânâ'nın ona saygı duydu Karatay her tarafda mescid, medrese, kervansaray yaptırdı Kayseri Bünyan ilçesinde Karatay Kervansarayı, Konya'daki Karatay Medresesi ve Antalya’daki Darüssuleha'dan ibarettir. Moğollara boyun eğmek zorunda kalan Selçukluların son zamanlarındaki bozuk devlet mekanizması tecrübesiz devlet adamları birden yükselip yetki sahibi olmuştu Zayıf hükümdarlar vezir ve emirlerin sözüne bakar olmuşlar vezirlernçıkarlarını devletin üstünde tutarak Moğollar için çalıştı. İstila ve ihanetin Anadolu’yu kasıp kavurduğu çağda Celâleddin Karatay devleti savunmuş düzenin bozulmaması var gücü ile mücadele etmiş önemli sonuçlar almıştır.**
murataltug1985
07-04-2018, 22:12
Kaynak sorularlaislamiyet.com
Ömer Muhtar kimdir; İslam Tarihinde önemi nedir?
Ömer b. Muhtar (1862-1931). Libya bağımsızlık hareketinin önderlerindendir Butnân'da doğdu. Libya'daki en büyük Arap kabileleri arasında sayılan Gays ailesindendir. İlk eğitimini babasından aldı. tahsil için kardeşi Muhammed ile Senûsîler'in Zenzûr Zaviyesi şeyhinin himayesine girdi. Eğitimini burada tamamladı. Ömer -Muhtâr,*1912'de Osmanlılar'ın Uşi Antlaşması sonucunda kuvvetlerini çekmesinin ardından, geride kalan askerleri Mısır'a götürmek isteyen Aziz el-Mısrî ile ona engel olmak isteyen Şerif -Senûsî'nin adamları arasındaki çatışma sonrasında, Senûsî tarafından ara buluculukla görevlendirildi Berka bölgesinin kumandasını üstlendi.
I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Osmanlılar'ın Afrika grup komutanı Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa ile görüşmeye Butnân'a gitti. Ahmed -Senûsî'nin İstanbul'a götürülmesinin (1917) ardından, Osmanlı Devleti İdrîs Senûsî'yi onun halefi olarak kabul etmişti. İdrîs es-Senûsî'nin vekili sıfatıyla direniş kumandanlığına getirilen Ömer-Muhtâr, Cebelül ahdar'a geldiğinden itibaren, Enver Paşa ve Türk subaylarından aldığı bilgilerle emrine verilen gönüllüleri sayıları 100 ile 300 arasında değişen birliklere ayırdı. Kabileleri üç ayrı bölgede teşkilâtlandırdı her birine kaymakam ve kadı görevlendirdi, bunların tamamını kendine bağladı.
Enver Paşa'nın Trablusgarp savaşında askerî eğitim için İstanbul'a gönderdiği, burada yetiştikten sonra direnişe katılan yerli subaylar onun yanında yer aldı. İdrîs Senûsî tedavi gerekçesiyle 1922'de Mısır'a gitmiş yerine kardeşi Muhammed Senûsî'yi vekil bırakmıştı. 27 Şubat 1923'te Ömer Muhtâr son gelişmeleri görüşmek üzere bir heyetle Mısır'a gitti. Arap ve İslâm dünyasına çağrıda bulundu. İdrîs Senûsî, Mısır'da güven içinde hayatını sürdürmesi karşılığında, ülkenin İtalya ile anlaştığını ileri sürerek yardım konusunda bir şey yapamayacağını söyledi. Ömer Muhtâra İtalyanlar cihaddan vazgeçmesini Mısır'da yaşamasını, Berkada kendisine köşk tahsis edilerek maaş bağlanacağını bildirdiler. teklifleri reddeden Ömer-Muhtâr Ebyârülgubâ'da İtalyan saldırısına uğradıysa da kurtulmayı başardı*(23 Nisan 1923).*
Haziran ayında İtalyanlar'la Senûsîler arasında Ömer el-Muhtâr'ın da katıldığı büyük bir çarpışma oldun İdrîs Senûsî'nin kendisine ümit vermemesi üzerine Ömer Muhtâr, Ahmed Senûsî'ye 20 Şubat 1924 demektup gönderdi. İtalyanlar'ın İdrîs -Senûsî ile imzaladıkları anlaşmaların iptalini Trablusgarp halkının başsız bırakıldığını, düzensiz birliklerle Cebelül ahdar'da cihada devam edeceklerini bildirdi: kendilerine para, silâh ve erzak göndermesini talep etti. bütün bölgeleri gezerek Berka, Trablus ve Fizan'daki direnişleri tek idarede topladı Libya'da işgal edilmeyen şehirlerin ele geçirilmesi için sabırsızlanan Mussolini, 1925'te Bono'yu Trablusgarp sömürge valiliğine tayin etti.
Ömer el-Muhtâr'a destek sağlayan, Fizan ve Kufra gibi yerlerin Cebelül ahdar ile irtibatlarının kesilmesine karar verildi. Ahmed -Senûsî'nin kardeşi Safıyyüddin'in idarecisi olduğu Cağbûb'u İdrîs Senûsî'den aldığı emirle direnmeksizin 9 Şubat 1929'da İtalyanlar'a teslim etti Ömer -Muhtâr'ı büyük bir destekten mahrum bıraktı. Ömer Muhtâr İtalyanlar'a vur kaç taktiği uyguladı . İtalyan işgal ordusu ile direnişçiler arasındaki çarpışmaların ilki*Rahîbe'de meydana geldi ve çok sayıda İtalyan askeri esir alındı.İkincisi*Akiretü'l-Matmûra'da oldu. Ömer Muhtârın önemli adamları çarpışmada kaybederken, İtalyanlar büyük kayıplar verdi 22 Nisan 1927'de Derne'de Ömer Muhtâr İtalyan ordusunun yedinci taburuna büyük zayiat verdirdi
İtalyan işgalindeki bölgelerde Senûsî zaviyeleri camiler kapatılıp şeyhler tutuklandı. Bingazi işgal edildi Berka bölgesi direnişin merkezine dönüştü*İtalya 1928'de burayı işgale karar verdi.
Berka bölgesine 1923-1929 yıllarında Mombelli. Teruzi ve Sicilliani vali tayin edilmişti Ömer-Muhtâr karşısında başarısız kaldılar 1929'da Trablusgarp ile Bingazi birleştirildi sömürge genel valiliğine Pietro getirildi. Yeni vali ahaliye kıymaya kararlıydı. Muhammed Senûsî ve Şârif el-Garyânî. İtalyanlar adına 6 Nisan 1929*da Ömer Muhtâr ile görüştüler direnişten vazgeçtiği takdirde Hicaz'a veya Mısır'a gidebileceğini, kendisine para verileceğini söylediler. teklifler reddedildi
10 Ocak 1930'da sömürge genel vali yardımcılığı ve Sirenayka valiliğine tayin edilenlerin en acımasızı Graziani*getirildi. Ömer Muhtâr kumandasındaki mücahidlerin Libya'dan ve dış dünyadan yardım almalarını önlemek için *Fizan, Kufra ve Mısır*bağları koparıldı. 15 Ocak 1930 da Cebelülahdar'daki direniş siperleri uçaklarla bombalandı 24 Ocak günü Fizan'in merkezi Merzûk, 25 Şubat'ta ise buranın batısındaki Gât kasabası işgal edildi.1928 başında İtalya'ya sürgüne gönderilen*Muhammed Rızâ*serbest bırakılıp Bingazi'ye dönünce Ömer el-Muhtâr'a İtalyanlar'a teslim olmasını istedi. red cevabı aldı İtalyanlar Rızâ tarafından Cebelülahdar ahalisine yazılan mektubu uçaklarla yerleşim yerlerine attılar.
bölgenin halkını kamplarda topladılar. 23 Eylül 1930 da İtalyanlar'la yapılan Kerisse çarpışmasında muhtar ın yakın adamlarından kırk adamı şehid oldu. Trablusgarp direnişinin önemli bölgelerinden Kufra'nın merkezi Tâc köyü İtalyanlar'ın eline geçti (18 Ocak 1931).
Direnişe en büyük destek Mısır'dan geldi Graziani*Akdeniz sahilindeki Sellûmda deniz kıyısından güneydeki Cağbûb'a uzanan yaklaşık*270 kilometrelik* mesafeyi 2 m. yüksekliğinde ve 3 m. genişliğinde dikenli tellerle kapattırdı. mücahidlerin yardım temin ettikleri tek yön kesildi ahali Aynül gazâle kampına kapatıldı, dört ay sonra 1934 e kadar kalacakları*Akile, Makrûn, Suluk ve Berîka kamplarına*dolduruldular mücahidlerin yerlilerle irtibatı kesildi.
Verimli araziler İtalya'dan göç ettirilen ailelere verildi. Kamplarda bulunanların yarısı açlık ve hastalık yüzünden ölürken, bazıları mücahidlere bağlılıkları bahanesiyle idam edildi. Sadece Berîka kampında 1930-1932 yıllarında 30.000 kişi öldü.
Ömer Muhtâr yaşının ilerlediği ve Mısır'a gidip yerleşmesi tavsiyelerine karşılık mücadeleyi sürdürdü azminden ötürü kendisine*"çöl aslanı"*unvanı verildi Ancak 11 Eylül 1931 de adamlarıyla birlikte Seyyid Râfi'in kabrini ziyarete gittiklerinde İtalyan çemberinde kaldılar. Ömer-Muhtâr İtalyanlar'a esir düştü, mahkemede* isyankâr"*olarak yargılandı ve idama mahkûm edildi*(15 Eylül 1931). Suluk kampında tutulan 20.000 civarındaki halkın önünde asılarak idam edildi. Afrika'daki Avrupa sömürgeciliğinin karşısında en önemli direniş hareketlerinden birini ortaya koyan Ömer Muhtâr, Berka halkının Senûsiyye içinde kendi rızalarını kazananlara verdiği*"seyyid"*unvanı ile ve*"şeyhü'ş-şühedâ"*olarak anıldı. Hayatı ve faaliyetleri pek çok araştırmaya konu oldu.
Selam ve dua ile...
murataltug1985
07-04-2018, 22:14
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
HACI BEKTÂŞ-I VELÎ
Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında yaşıyan evliyânın büyüklerindendir. İsmi, Seyyid Muhammed bin İbrâhim Atâ olup, lakabı Bektâş’tır. Horasan’ın Nişâbur şehrinde 1281 senesinde doğdu. Hacı Bektâş-ı Velî’nin nesebi Hazreti Ali’ye dayanır. 1338 senesinde Kırşehir’e yakın bir yerde vefât etti. Türbesinin bulunduğu kasabaya Hacı Bektaş ismi verildi.Bektâş-ı Velî, çocukken ilim öğrenmesi için ailesi tarafından Şeyh Perende’ye teslim edildi. Lokmân-ı Perende, Ahmed-i Yesevî hazretlerinin halîfelerindendi, ilimde derinleşmişti Bektâş-ı Velî’nin çocukken kerâmetleri görüldü. Lokmân-ı Perende onun yanına girdiğinde odayı nûr dolu görünce şaşırdı. Bektâş-ı Velî’nin iki yanında, Kur’ân-ı kerîm okuyan iki nûrânî zât duruyordu. Lokmân-ı Perende onun yanına girince, kayboldu. Lokmân-ı Perende, Bektâş-ı Velî’ye onların kim olduğunu sordu. O da; “Birisi Server-i âlem efendimiz diğeri ise Hazreti Ali idi” dedi.
birgün Hacı Bektâş-ı Velî, hocasından ders dinlerken, namaz geldi. Hocası hizmetçisinden abdest için su istedi. Bektâş-ı Velî hocasına; “Bir nazar etseniz de, su buradan aksa, dışarıya gitmeye gerek olmasa” dedi. Hocası; “Benim kudretim buna yetmez” dedi. Hacı Bektaş, Allahü teâlâya duâ etti. Hocası “Âmin” dedi. medresenin ortasında latif bir su çıkıp, kapıya akmaya başladı. Pınarın başında çok güzel çiçekler açtı.
Lokmân-ı Perende hacca gitti. Arafat’da kıbleye döndükleri esnada, talebelerine; “Yârenler! Bu gün Arefe günüdür. Şimdi bizim evde yemekler pişirilir” dedi. Bu söz, Allahü teâlânın kudretiyle, Bektâş-ı Velî’ye ma’lûm oldu. Tam o sırada hocasının evinde yemekler pişiyordu. Bektâş-ı Velî hemen tepsi yemeği aldığı gibi, hocasına sundu. Hocası Nişâbûr’a dönünce, Bektâş-ı Velî’nin kerâmetini herkese anlattı. Ona Hacı lakabını verdi.
Horasan’da bulunan âlimler, Lokmân-ı Perende’ye hac mübârekesine geldiklerinde, medresedeki suyu görünce şaşırdılar. sebebini sordular. Lokmân-ı Perende; “Bu kerâmet, Hacı Bektâş’ındır” dedi. onun kerâmetlerini anlattı. Onlar bu kadar çok şeyin bir çocuktan zuhur etmesini tuhaf karşıladılar. Hacı Bektaş- âlimlere; “Ben, Resûl-i ekremin soyundanım. Bana bunları çok görmeyiniz. Bunlar, Allahü teâlânın bana ihsânıdır” dedi. Onlar, Hacı Bektâş-ı Velîye; “Eğer sır sahibi iseniz, nişanınız nerededir?” diye sordu Hacı Bektâş- elinin ayasındaki ve alnındaki iki yeşil beni gösterdi Hepsi hayret ettiler ve onun büyüklüğüne işâret olan benleri tasdik ettiler.
Hacı Bektâş-ı Velî, tahsilini tamamladıktan sonra Anadolu’ya geldi Halka doğruyu göstermeye başladı kıymetli talebeler yetiştiren Hacı Bektâş kısa zamanda tanınarak büyük rağbet gördü. Anadolu’da bağlı olduğu “Ahîlik teşkilâtı” ile büyük hizmetler yapan Hacı Bektâş Osmanlı sultanları tarafından sevildi hürmet gördü. Osmanlı devletine büyük hizmetleri ve himmetleri oldu. Orhan Gazi zamanında teşkil edilen Yeniçeri ordusuna duâ ederek, askerlerin sırtlarını sıvazladı. İslâmiyetten ayrılmamalarını nasihat etti. Hacı Bektâş-ı Velî’yi pir Yeniçeri ordusu, ma’neviyatını ona bağladı. Hacı Bektâş-ı Velî, asırlarca Yeniçeriliğin piri, üstadı bilindi Bu bağlılık ve muhabbet, Yeniçerilerin sulh tâlim ve harplerdeki gayret ve kahramanlıklarında çok müsbet neticeler verdi.
halk ile Yeniçeriler arasındaki yakınlık kuvvetlendi Yeniçeriler, dervişler gibi cihâd azmiyle kahraman ve fedakâr te’sîrler gösterdi Yeniçerilerin;
“Allah, Allah! illallah!
Baş Uryan, sine püryân, kılıç al kan,
meydanda nice başlar kesilir.
Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyân!
Kulluğumuz pâdişâha ayan!
Üçler, yediler, kırklar!
Pîrimiz, sultânımız Hacı Bektâş-ı Velî...”
diyerek savaşa başlamaları, bunun ifadesidir.
Hacı Bektâş-ı Velî, sık sık Hızır aleyhisselâm ile buluşurdu. Kayseri Saklan kalesinin batısında, Hacı Bektâş-ı Velî, Hızır (aleyhisselâm) ile buluştu. bir kişinin kavun ve karpuz ektiğini gördüler. Hızır (aleyhisselâm) ile Hacı Bektâş-ı Veli bir taşın dibine oturdular. Hacı Bektâş-ı Velî. İsmi Behâeddîn Çelebi olan bostan sahibine; “Kardeş!” diye hitâb etti. Bostan sahibi aNe buyurursunuz?” dedi. Hacı Bektâş-ı Velî Bostandan bir kavun koparıp getir, yiyelim” dedi. Bostan sahibi Behâeddîn Çelebi; “Başüstüne, olunca getiririm” deyince, Hacı Bektâş- “Diktiğin yeri kontrol et. Belki olmuştur” dedi. Bostan sahibi “İnşâallah” diyince verdiHızır (aleyhisselâm) Bir kere dolaş gör” buyurdu. Behâeddîn Çelebi bostana girdi. kavun kokusu geldiğini üç tane iri kavun olgunlaşmıştı birisini Hızır’a diğerini de Hacı Bektâşa verdi ve; “Ey erenler! birisini de çoluk-çocuğumuza götürelim” dedi. Hacı Bektâş-ı Velî kabûl etti. kavunları alıp Kayseri’ye döndüler. Bostancı, işiyle meşgûlken, aklına; “Bostan ekilirken kavun bittiğini cihanda kim gördü? O azîzler kerâmet ehli zâtmış. Bu iş onların kerâmetiyle oldu. yazıklar olsun ki, mübârek ellerini öpmedim” diye geldi ve üzüldü.
Bostan ekmekten vaz geçip, onları aradı. “Son pişmanlık fayda vermez” deyip, kalan kavunla evine gitti. kapısından içeri girince, Hızır (aleyhisselâm) ile Hacı Bektâş-ın misâfir odasında oturduklarını gördü. Selâm vererek girdi. Elindeki o kavunu ortaya koydu. onların mübârek ellerini öptü. Hacı Bektâş-ı Velî bostan sahibine; “Kavunları kes de yiyelim” dedi. Onlara vermiş olduğu iki kavun da duruyordu. Çelebi kavunları kesti, bir kısmını ailesine gönderdi. Kalanını misâfirleriyle yediler ve Allahü teâlâya şükrettiler. Ellerini yıkadıktan sonra, Behâeddîn Çelebi “Size kim derler? fakire himmet edin” dedi. Hacı Bektâş-ı Velî; “Bana Bektâş-ı Velî derler. Bu azîze Hızır aleyhisselâm derler” dedi. Hacı Bektâş-ı Veli, Behâeddîn Çelebi’yi yanına çağırdı. Hacı Bektâş-ı Velî, onun sırtını sıvazladı. hayır duâ etti. Hızır aleyhisselâm ile Hacı Bektâş-ı Velî, Behâeddîn Çelebi’ye veda edip çıktılar. Kapının önünde ikisi de gayb oldular.“Velîlerin nazarı kimyadır, Karataş, nazar ile yakut olur.” O saatte Behâeddîn Çelebi, yüksek merhaleler katedip, velîliğe ayak bastı. Kalb gözü açıldı. şarktan garba olan yerleri seyr eyledi. Kendisine Bostancı baba dendi. kerâmetler gösterdi. Türbesi Kayseri’de olup ziyâret yeridir.”
Hacı Bektâş-ı Velî, hergün gelip, dergâhında otururdu. Onu sevenler, “Galiba Hacı Bektâş- dergâh istiyor, o yüzden gelip buraya oturuyor” dediler. Daha sonra Hacı Bektâş-ı Velî’nin hizmetini gören Sarı İsmâil’e, Hacı Bektâş’ı sevenlerden biri, dergâh yaptırmaya niyet ettiğini söyledi. Sarı İsmâil durumu hocasına arz etti. Hacı Bektâş-ı Velî; “Ona söyle. usta getirsin. dâire çizelim. taş yonttursun, dedi. Sarı İsmâil, durumu bildirince, sevindi mimar getirdi. Hacı Bektâş mübârek eliyle dergâhın yerini çizdi. Taşların yontulması gecenin sabahı, herkes, dergâhın yapılmış olduğunu gördü. Dergâhı yaptıracak kimse, Sarı binanın yaptırılması için usta getirdim, taş getirdim ve sevâba kavuşmak istedim. Fakat kimse bir gecede yaptırmış” diyerek üzüntülerini belirtti Sarı İsmâil, durumu hocası Hacı Bektâşa bildirdi Hacı Bektâş-ı Velî; “Ey İsmâil! O beni sevene söyle, dergâh Allahü teâlânın izni ile bir anda yapıldı. Sevâbı onun amel deflerine yazılmıştır” dedi. O zât da Allahü teâlâya şükür secdesi yaptı.”
Hacı Bektâş-ı Velî’nin kerâmetlerini işiten kimseler, onu görmek için dergâha geldi. Akşehir’de bir velî vardı. İsmi Mahmûd Hayran Sultan idi. Hacı Bektâş-ın üstünlüğünü duyunca, bir aslana binip, eline kamçı bir yılan alıp, üçyüz talebesi ile Hacı Bektâş-ı Velî’yi görmek ve ziyâret için yola çıktı. durumu Hacı Bektâş-ı Velî’ye haber vererek; “Akşehir’den aslana binip, eline yılanı kamçı olarak almış bir zât, üçyüz talebesi ile geliyor” dediler. Hacı Bektâş O, canlıya binip bize geliyor ise, biz de cansıza binip, onu karşılamaya gidelim” dedi taşın üzerine seccadesini sererek üzerine oturdu “Allahü teâlânın izniyle bizi ziyârete gelenlerden yana yürü” buyurdu. taş, derhâl yerinden ayrılıp, kuş gibi görülüp, yürüdü.
Mahmûd Hayran Sultân ve talebeleri, Hacı Bektâş-ı taş üzerinde geldiğini görünce, hayretler içinde kaldı mahmûd Sultan, aslandan inip, yılanı serbest bıraktı. Hacı Bektâş-ı taşa; “Dur” diyerek işâret etti. Taş durdu. Seyyid Mahmûd Hacı Bektâş-ın elini öptü. Taşın dibine, ikisi beraber yan yana oturdular. Etrâflarını talebeleri sardı. Bir hafta sohbet ettiler. Seyyid Mahmûd Hayran Sultan, izin istiyerek Akşehir’e döndü. Hacı Bektâş-ı Velî’nin bindiği taş, “Tekin Kaya” ismiyle meşhûrdur.”
murataltug1985
07-14-2018, 22:20
Kaynak ismailağa.org
Bayram Ali Öztürk Hocanın Hayatı
Öztürk ailesi, Of’un Sivrioğulları sülalesindendir Türkmenistan’dan Konya Karaman’a Trabzon Akçaabat’a sonra Of ardından Sakarya’ya göç etmişlerdir. En eski büyükleri Azerbaycan’dan gelmedir.Bayram Ali Öztürk’ün dedesinin babası Kasım Öztürk, dedesi Hamit Öztürk, babası Mehmet Ali Öztürk’tür.dedesi Hamit Öztürk iki hanımla evlenmiştir. Bilal Öztürk ve kardeşleri Ülfi Hanım’dan, Mehmet Ali Öztürk ve dört kız kardeşi ise Ayşe Hanım’dan dünyaya gelmiştir.Hamit Öztürk’ün ikinci kez evlenmesi üzerine Mehmet Ali Öztürk dört kız kardeşini alarak 1940’ da Sakarya’nın Akyazı ilçesine göç eder. Hamit Öztürk Sakarya’ya gelerek ve çocuklarıyla görüşür Trabzon’daki hanımı ve çocuklarını alarak 1945 de o da yerleşir.
Mehmet Ali Öztürk ekonomik sebeplerden Akyazı’dan Karasu’ya göç etmiştir. Karasu’da ormandan ağaç kesip, odunculukla geçimini sağlar sözü dinlenen, sayılan, babayiğit, lider vasıflı Sakarya nehrinde ani bir taşkın olması üzerinede hayvanları nehirden sandalla kurtarmasıyla pehlivanlık yönü kuvvetli bir insan olduğu bilinmektedir. ibadetlerini yerine getirip, aksatmamaya dikkat ederdi. Mehmet Ali Öztürk’ün Hatice Hanım ile evliliğinden Havva, Zinnure ve Bayram Ali adında üç çocuğu olmuştur. Küçük yaşlarda Havva Sakarya nehrine, Zinnure ise turşu kazanına düşerek vefat etmişlerdir. Bayram Ali Öztürk 1 Mart 1952’de Sakarya Karasu’nun Konacık köyünde doğmuştur.
bayram günü yada dedesinin- ismi Bayramolması sebebiyle adı Bayram koyulur 5 ay sonra ağustosta babası Mehmet Ali Öztürk 22-23 yaşlarında irsî olan porfiria hastalığına yakalanmış, odun keserken bacağını kesip ağırlaşmış ve vefat etmiştir. Kabri Karasu’nun Konacık köyündedir. beş aylıkken yetim kalmasının ardından iki yıl sonra annesinin tekrar evlenip evden ayrılmasıyla yetim ve öksüz kalan Bayram Hoca’ya, üç yaşlarından itibaren çocukluk yıllarında Sakarya’da ikamet eden halası Kâniye Hanım ve babaannesi bakmıştır. On iki-on üç yaşlarından itibaren evlenene kadar şehirde okumak için yanında kaldığı amcası Hacı Bilal Öztürk babalık yaparak onu okutmuştur.
Kâniye Hanım Bayram Hoca’nın çocukluğunu şu şekilde ifade eder:*“Yaramaz bir çocuk değildi. Bir tek bana gelirdi. Annesi evlenince Bayram Hoca’yı vermediler ve babasının tarafında kaldı. Evlenene kadar yanımdaydı. Yazları yanımda kışları amcasının yanında kalırdı. Vefat ettiğinde içimde darlık oldu, bunaldım. Bana “halaların halası” derdi. Babası vefat ettikten sonra kafası eğikti. Garipliğini hissettirdi. Doğru düzgün güldüğünü görmedik.
Amcası oğlu Mahmut Öztürk, çocukluk yıllarını şöyle anlatır: “Hacı Bilal’in dört oğlu vardı. Bayram Hoca’yla birlikte beş erkek olup, kardeş gibi büyüdük. Annem bizi nasıl yıkıyorsa onu da yıkardı. Çok büyük emeği var. Hiçbir ayırım yapmadan büyüdük. Bayram Hocanın Sakarya’daki arkadaşları sayılıydı. Arkadaş edinme gibi bir durumu yoktu.
Okuldan gelir kitaplara gömülür kafayı kaldırır okula giderdi. İkili ilişkileri yoktu. Babam bize nasıl davranıyorsa ona da yapmasına, rağmen ondaki yetimlik izleri kalkmadı. havalı bir çocukluğu ve gençliği yoktu.kafası eğikti kimsenin işine karışmazdı. olağan bir çocukluk yaşadık. farklı, özel bir anımız yoktu 1966 da babamıza yardımcı olmak için ticarete atıldık. O okudu yemeklerde birlikte oluyorduk. oturup ders çalışırdı. “Kütüphane mi olacaksın” derdik, kütüphane oldu. Eşiyle halası vasıtasıyla tanıştırıldı ve evlendi. Çok iyi geçim sağladılar, evlilikleri oldukça sağlamdı.1971 de Adapazarı’nda askere gitmeden Fatma Hanım’la 19 yaşında evlendi Üniversiteyi bitirmeye yakın*Mahmut Ustaosmanoğlu’na mektup yazarak danışır ve İstanbul’a gelmesi tavsiyesine uyar. küçük bir pazarda vekil imamlık yapar
1978-85 yıllarında*Şehzadebaşı Damat İbrahim Paşa Camii’nde kadrolu göreve başlar. Görevini, lojmanı olmayan camisine Fener’de oturduğu evinden yürüyerek sabah namazında gidip yatsı namazından sonra dönerek yapmıştır. 30 yaşında çektiği yokluğa rağmen marul ekmek yiyerek hafızlığını da bitirmiştir. 1985 te tayinini ister İstanbul Karagümrük’teki*Draman*Kara Ali Camii’nde görev amaçlamasına rağmen 28 Şubat etkisiyle 2000’lerde tayini çıkar*Arnavutköy Hacımaçlı*köyünde göreve devam eder.sınava girerek tekrar tayin istemiş ve 2001’de* Küçükköy’deki Mevlana Camii’nde bir yıl kadar görev yapıp 2002’de emekli olmuştur.
Ayşe, Mahmut, Hümeyra olmak üzere üç çocuğu ve Betül, Metin Ali, Kevser Nur Bayram Ali, Mehmet Ali Muharrem Ali olmak üzere altı torunu vardır.
Çocukluğunda başlayıp ilkokuldan bu yana sürekli kitap biriktirmiştir. Evlilik takılarını bile kitap için satmaktan çekinmez. Annesi babası olmadan büyüdüğü için*“Kürsüde kükreyen sokakta kedi gibi olan”*tabiri lakabıdır. Üzerinde hakirliği, ezikliği hissetmiştir. Bayram Ali Öztürk,*3 Eylül 2006 Pazar sabahı 07.30’da İsmailağa Camii’nde verdiği vaazın ardından dua ederken, belirtilmeyen bir sebeple Mustafa Erdal adlı kişi tarafından kalbinden bıçaklanarak şehid edilmiştir. elli bin kişilik*cemaatle*Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından*Edirne kapı Sakızağacı* mezarlığına defnedilmiştir.
İlkokul ve liseyi Sakarya’da okuyup, İmam-Hatip lisesini dışarıdan bitirir. Mezun olduktan sonra Adapazarı Kuruçeşme köyünde vekil imamlık yapar. Evlendikten sonra 1973 te Erzurum Yüksek İslâm Enstitüsü’nü kazanarak üniversiteye başlar 1978’de mezun olur. Ahmet Vanlıoğlu, Ruhi Özcan, Halil Günenç, Mahmut Ustaosmanoğlu*gibi okul değerli hocalardan ders almıştır. Okul arkadaşları;*Mehmet Ali Şahin*gibi değerli hocalarımızdır.tefsir hadis okumasının yanı sıra kendi okumaları fıkıh üzerinedir. Tasavvufa yönelince İmâm-ı Rabbânî’(Kuddise Sirruhû)’nun Mektûbât’ını merkeze almış çalışmaları olmuştur.*Türkçe ve yabancı dillerde okumadığı kitap yoktur. Tefsir, hadis, tasavvuf, akaid, felsefe, psikoloji, coğrafya, edebiyat, tarih gibi alanlarda kitapları mevcuttur. Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca, Osmanlı Türkçesi ve kısmen Almanca bilmektedir. Yirmi sekiz bin cilt kitabın yer aldığı oldukça kapsamlı bir kütüphaneye sahiptir.
Kütüphanesini arşiv sistemi şeklinde, alanların farklılığına göre düzenler, kitabı 70°lik açıyla tutup*“kız çeyizi gibi davranın”*diyerek haftada iki hoca ve öğrencilerin müracaat kaynağı olmuş, üniversitelerden hocalar onun değerli kütüphanesinden istifade etmiştir. Aynısından iki tane olması şartıyla kitaplarını hediye etmeyi sever. Amca oğlu Mahmut Öztürk, Bayram Hoca’mızın kitabadüşkünlüğünü şu anısıyla anlatır: Okulu bitirmeden önce bir gün telefon açtı ve bize: kütüphane var, sahibi de vefat etti. para gönderin kütüphaneyi alayım” dedi. ve aldı.geri dönmesi için araba gönderdik. Arabanın üzerinde beş ton kitap kolisi doluydu.Babamdan birlikte harçlık alırdık. Biz parayı ıvır zıvırla bitirirdik o ise kitap alırdı.”
Bayram Ali Öztürk,*3 Eylül 2006 da kalbinden bıçaklanarak şehid edilmiştir. elli bin kişi onu defnedmiştir. Mahmut Ustaosmanoğlu*gibi alimlerden ders almıştır. Yirmi sekiz bin kitablık kütüphaneye sahiptir. kitaba kız çeyizi gibi davranın”*diyerek bakımlarını yapmış üniversite hocaları ondan istifade etmiştir Amca oğlu Mahmut Öztürk şöyle anlatır Bayram Hoca’m kitaba düşkündü köyüne beş tonluk kitap gönderdi biz. harçlığımızı. ıvır zıvıra verirken o ise kitap alırdı
Hocası Mahmut Ustaosmanoğlu Efendiyle tanışması şöyle olur:*Hacı Bilal Efendi Adapazarı’ndan İstanbul’a Mahmut Efendi’nin elini öpsün diye, Bayram Hoca’yı getirir. Mahmut Efendi başını okşar ve*“Bu çocuk büyüyecek ve İsmailağa’da Mektûbât okuyacak”*der.*Asıl intisabı üniversiteden mezun olduktan sonra Mahmut Efendi’nin isteğiyle 1978 de İstanbul’a yerleşip ve sil baştan medrese eğitimine başlaması ile olmuştur.İstanbul’a geldikten sonra İsmailağa Kur’an kursu’nda da dersler verir. Mektûbât’ı Arapçadan tercümelerle çok iyi şerh eder En büyük hizmeti 1990 dan sonra bildiklerini insanlara aktarmasıdır.*Hem medrese hem de üniversite mezunu olduğu için edebî mektupları en iyi şerh edebilecek kişilerdendir. O mektubatın bugüne verdiği mesajları çözebilmek için biçilmiş kaftandır.”
Osmanlı hayranı olan ve hürmette kusur etmeyen Bayram Hoca, Tefsir-Hadis bölümü mezunu olarak, lisans tezini Osmanlı âlimlerinden Girit’li Sırrı Paşa ve Tefsir İlmindeki Yeri”*konusuyla yapmıştır. Sırrı Paşa’nın hayatını ve tefsirini anlatan Bayram Hoca konuyu seçme sebebini şöyle açıklar“Bizler, gerçek hayat düzenini insanoğluna bahşeden bir dinin mümessilleri, her türlü takdiri ihraz etmiş olan bir milletin torunlarıyız. Ecdadımız ilim için camilerin kandil islerini mürekkep, zeytinyağı kandilini ışık olarak kullanırken, bizlerin onların yüce şahsiyetlerine ve asırlara hükmeden eserlerine yabancı kalmamız çok hazindir. Geçen günler geri gelmez, geçen geçmiştir, zararın neresinden dönülse kardır. uyanma devresinde, onların dünyasındaki benliğimizi tekrar elde edebilmemiz için, onların yürüdüğü yolda yürümekten başka çıkar yolumuz yoktur. O yol Kur’an ve Sünnet yoludur.
Hakkında çalışmaya karar verdiğim Sırrı-î Giridî de büyük bir zattır. İlmî gayret ve idari faaliyetleri ile her türlü tebcile layık görülen bu büyük şahsiyetin, ulemanın ihtilâfına medâr olmuş meseleler hakkında derin tahlil, tenkit ve tetkikleri mevcut olup, incelemeye değer hususlardır. bu mevzuyu tercih ile inceleme sebep budur.”
Şehit Bayram Ali Öztürk Hoca/ Bizler, gerçek hayat bahşeden bir dinin ve her türlü takdiri ihraz etmiş milletin torunlarıyız. Ecdadımız ilim için camilerin kandil islerini mürekkep, zeytinyağı kandilini ışık olarak kullanırken, bizlerin yüce şahsiyetlere yabancı kalmamız hazindir. Geçen geri gelmez zararın neresinden dönülse kardır. dünyadaki benliğimizi elde edmek için, onların yürüdüğü yolda yürümekten başka yol yoktur. yol Kur’an ve Sünnet yoludur.
Yeterli birikime ve kabiliyete sahip olmasına rağmen Bayram Hoca kitap yazmamasını şöyle açıklar Oradan buradan toplayıp, içinde kendine ait bilgi olmayan, sadece para için çıkarılan kitaplar mevcut. Sırf para için kitap yazılmaz Efendi Hazretleri varken benim kitap yazmam edebe aykırı olur. Diyerek bireysel kitap yazmamıştır. arkadaşlarıyla ortak yazdığı iki kitabı bulunur
Hanımlara Özel İlmihal Kadınlarla İlgili Kırk Hadis Şerhi ve Fetvalar 2 Mart 1981 de askerliğini Burdur’da yedek subay olarak 4 ay yapmıştır. Terhis tarihi ise 2 Temmuz 1981’dir Ailesi Bayram Hocayı şöyle anlatır Oğlu Mahmut Öztürk,“Babamın hiç boş vakti olmazdı. vakit bulursa kütüphaneden çıkar Sultanahmet’te kitapçıları gezerdi. Bir de sıla-i rahim yapar akrabalarını ziyaret ederdi.
Sakarya’da annesini amcasını ziyaret eder, tatile gitmezdi. kaplıcalara gitti umre ve hacca gitti. Onun tatili kitap okumaktı. Namaz ve sohbet dışında her vakti kütüphanede geçiriyordu. Çocukluğundan beri öyleydi hiç değişmedi. Namazı kıldırır gelir hemen kütüphaneye inerdi.”
Yolda kedi gibi sessiz yürür, kürsüde ise aslan gibi kükreyip, vaazlarını coşkulu yapardı.“İmamlar peygamber varisleridir”*diyerek, mesleğini de severek icra etti.Titiz ve temizdi her gün yıkanır. Abdestsiz toprağa basmazdı gözünü açar açmaz abdest alma alışkanlığına sahipti.Her şeyiyle bereketli olan Bayram Hoca bir ayakkabıyı altı yedi yıl, kıyafetlerini de değiştirmez uzun süre giyerdi. Sakalı, kıyafetleri her zaman düzgün olur, kuaförde sakalına fön çekilince “beni cici ettiler” derdi.
Kırmızı rengi sevmez, açık renkler tercih ederdi. Müslümanları, karşısındaki eleştirmesin, nefret etmesin diye temiz giyinirdi.Porfiria, şeker, hipertansiyon gibi çok hastalıkları vardı. yemek konusunda sıkıntı çekiyordu. Son zamanlarında şeker hastalığından vücudunda yaralar çıkmıştı.
sohbetlerinde rahatsızlandığı oluyordu. 1995’ten önce çok sağlıklıydı. Son zamanlarına doğru hastalıkları artdı.1995’teki hastalığından dolayı yirmi yedi kiloya düştü. gözleri bozuldu sinir sistemi yıprandı. Çok sabırlı, kimseyi kırmamaya ve azarlamamaya dikkat ederdi Günde üç saat uyuyup hastalanınca istirahat etmesi gerekti. Kitaplar benim ailem, çocuklarım”*diyerek okumaya devam etti.
Yemeğe besmeleyle başlar, yavaş ve düşünerek yer; hazır yemek yemezdi. Hastalıkta tatlıyı yiyemez elma, peynir yer; süt içerdi aldığı kömürleri, işçilere para vermeyip kitap alabilmek için beşinci kata kendi sırtında taşıdı Niye böyle yaptın dediklerinde “O kitabı almam gerekiyordu, o yüzden kendim taşıdım demiştir.”*1995’e kadar kendi kömürünü kendisi taşımıştır. Her gün gazetesi gelir dünyayı çok iyi takip ederdi.Başkasının derdiyle dertlenir, Sırbistan- Bosna savaşında Kardeşlerimiz orada yiyecek bulamaz, sıkıntı çekerken biz yiyemeyiz”*derdi. Filistin ve Lübnan savaşları için aynı şeyleri hissetti iştahı kaçıyor, yemek yiyemiyordu. Sırbistan savaşındaki umresinde sadece hurma ve zemzem yemiştir. Dönüşünde porfiria hastalığına yakalandı
Kadınlardan danışmak isteyenlerle konuşur, eşlerini şikâyet edenlerin aralarında hakemlik yapardı Her zaman tedbirli ve temkinliydi Allah’a tevekkülü tamdı. Şehit olmasından üç ay önce şehir dışına sohbetlere gitmesini istemeyen oğluna demiştir ki: “Sen işine bak Allah emretmedikçe yaprak kımıldamaz.”Çocukları çok sever, onlara vermek için cebinde şeker bulundururdu. Kendisi hem yetim hem de öksüz büyüdüğü için yetimleri en iyi anlayacak kişilerdendi. Onlara üzülür, korur gözetirdi.
Cemaat olarak herkese açıktı, hiç birini dışlamazdı. Necmettin Erbakan’ı beğenirdi.*‘’Önemli olan bizim başımızdaki insanın beş vakit namaz kılması değil, Müslümanlara sunduğu imkânlardır”, derdi.
parti belirtmez, Kur’an’a uygun düşeni seçerdi. Siyasetten ziyade ilmî faaliyetleri vardı. Siyaset tekliflerini kabul etmedi Fakir zengin diye ayırt etmezdi cemaatte fakirlerin hocası derlerdi. Zenginler veya çevreden insanlar ona emanet verdiklerinde yerine ulaştırırdı şöyle derdi “Beni riyakâr ve kibirli zenginler, kendisi kibirli olup konuşmalarımın dokunduğu hocalar, makam mevki sahibi bir zevat beni sevmez. Çünkü benim anlattıklarımla onların amelleri arasında dağlar kadar fark var.”Sert mizacı yoktu İslâm’a leke geleceğini düşündüğü zaman göz yummazdı. Yumuşak, dürüst, emin, sözünü tutandı Beni düğünlere derneklere çağırmayın, dertlilerin ağlayanların yanına götürün”*derdi.
Gideceği yere yürüyerek gider otobüse binerdi. Yolda dik ve seri yürürdü.Her işini kendi yapar kimseye minnet etmez, bugünün işini yarına bırakmazdı.Yorulunca mehter marşıyla motive olur, coşardı. Hastanede yattığı, çok ağrılar çektiğinde mehter marşı söylerdi.Telefonu, kredi kartı ve bilgisayarı yoktu, kullanmazdı.Efendi Hazretlerinin
Paradan uzak dur”, öğüdüne uyarak, paraya pula düşkün olmayıp uzak durur. Bayram Hoca insanlardan istemez. Ona fetva vermek kaydı ile önemli paralar teklif ettiler ancak kabul etmedi Bayram şöyle anlatır: “Beni toplantıya davet ettiler. kalburüstü kimseler katılmıştı. Benden fetva vermemi istediler. İstedikleri doğrultuda vereceğim fetva karşılığında büyük nakdi yardımlar yapacaklarını söylediler.” Bayram Hoca toplantıyı terk eder ve arkadaşına:*“İmanımızı para ile satın alacaklarını sandılar”*der.
pikniğe gidelim denilse dersim var, işim var der gelmezdi. götürüldüğünde, orada da boş durmaz, Mektûbâtını erkeklere, bayanlara ders anlatırdı. Denize girelim denildiğinde*“Beni kitapla baş başa bırakın elli yıl hiç durmadan kitap okusam bıkmam”derdi. Sünnete bağlılığı kuvvetliydi, teheccütü kaçırmazdı. Gece teheccüte kalktığında pijamayla hemen iki rekât kılıp yatayım düşüncesiyle geçiştirmez, merasime gidecekmiş gibi özenle cübbesini, şalvarını, sarığını bembeyaz giyer, sakallarını tarar namazını kılardı.63 yaşından sonra yaşamayı edepsizlik olarak görürdü. Allah’a, peygambere itaat edenlere, İslâm’a hizmet edenlere hürmet ve hizmet eder, “Osmanlı’ya küfredenin dininden şüphe ederim” derdi.
Lisede “Allah’ım bana güzel ses ve ilim ver” diye dua eder, sesi gür ve güzel olduğu için Kur’an okumaya önem verir. Hafızlık dersi almıştır. Her sabah namazından sonra günde bir cüz Kur’an okurdu Sık sık kabir ziyaretlerine gider Akifi Nasuhi Bilmen’i ziyaret ederdi. Ankarada ilk uğradığı yer Hacı Bayram-ı Veli Hz.’nin türbesidir. Talebelerine şöyle derdi Anlamadığınız takıldığınız yerlerde gidin Sultan Mehmet’ten himmet isteyin” talebeleri zaman zaman Bayram hocayı türbede elinde kitabıyla görmüşlerdir. Sadaka vermesini oğlu Mahmut Öztürk şöyle anlatır: Bizden habersiz sadaka verip ilgilendiği fakir aile ve talebeleri vardı. Şehit olduktan sonra ablalar gelip “Biz şimdi ne yapacağız, bize Bayram hoca bakıyordu, her ay belli bir miktar veriyordu”, demişlerdi.
Rızık endişesi olmazdı. 1986 da babasının toprakları satılmış Bayram Hoca da İstanbul’dan iki arsa almıştı (2001-2002). Birinin istimlâk olmasıyla babadan ayrı kız kardeşi “hiçbir şeyin yok bir de babadan kalan bu yerleri hiç araştırmadan gittin aldın istimlâk oldu” diye sitem ediyorlar. Bayram Hoca ise*“Ben arsayı alırken Allah bilmiyor muydu oraların park ve bahçe olacağını, rızkım bu kadarmış ne yapayım”*diyordu İkinci aldığı arsa kıymetlendi ve ona tepki göster ona gelip “Hoca’m bize de arsa al” diyorlardı
İslâm için sağlam adamlar ve hocalar yetişsin isterdi. medreseye giden öğrencilerine “Önce adam olun, hoca olursunuz ama adam olamazsınız” öğüdünde bulunurdu
cemaatin ileri gelenleri tarafından hacca ve umreye götürülürdü. İlk haccını sadece zemzem ve hurma yiyerek tamamlamıştı. En son 2005’te umreye gitmişti Sohbetlerindeki ağlayış ve yakarışlar orda başlamıştı, gönlünü açarak sohbete devam etti.Mekke ve Medine’de de ibadet ve kitapla meşgul olurdu.*“Beni kimse dünya işleri ile meşgul etmesin”*derdi. İnsanlar alışverişe giderdi. Bayram Hoca kitap satan dükkân arardı. her uğradığıbkitapçıdan onlarca kitap alırdı kafilede hurma, battaniye, elektronik giyime kadar her şey vardı. Bayram Hoca’da ise kitap, zemzem ve birazda hurma.Tatile çıkmadan son Mektûbât dersinde Bayram Hoca öğrencisine: “Sana bir soru, Hz. Mevlana nerde yatıyor?” deyince öğrencisi:*Hoca’m Konya’da meftun”deyince “Yok, yanlış biliyorsun. Hazreti Mevlana burada yatıyor” deyip kalbini göstererek Mevlana’nın beytini okumuştur: Vefatımdan sonra beni yerde arama,
Vefatımdan sonra benim kabrim ariflerin gönlüdür.
Meşhur Pazar sohbetlerini Yavuz Selim Camii’nde*“Mektubat okumaları”*şeklinde gerçekleştirir. 28 Şubat sürecinden ise sohbetler İsmailağa Camii’nde devam eder.Sohbetlerini hafız olduğu halde neden tercüme, ayet, hadis şeklinde sakin değil de; celalli, hiddetli yaptığı sorulduğunda “Ben sohbet etmiyorum orada cihad ediyorum, Rasulullah’ın kılıcı burada” diyerek insanlara ilim aktarmanın, irşadın önemini belirtir. Malezya’da üniversite kurulmasında görev verilmek istenmesine rağmen kabul etmeyip Mahmut Efendi’nin isteği üzerine İstanbul’da talebe okutur. Ailenin Mahmut Efendi’ye bağlılığındaki aracı Bayram Hoca’dır. Onun önderliğinde cemaate dâhil olmuşlardır.
Pazar sohbetinden sonra genç çocuklar gelip Bayram Hoca’ya “Hoca’m biz Tekirdağ’dan maddi durumumuz kötü olmasına rağmen geldik” demeleri üzerine Bayram Hoca Haftaya siz gelmeyin ben geleyim” demiş ve şahadetinden bir hafta öncesi Miraç kandilinin gündüzü gitmiştir. talebelerin tutumuna göre tavrını belirlerdi. Çalışkan, azimli veya pasif, tutarsızlarla göre konuşurdu.
“Allah-u Teâlâ bana cennete gir derse bakacağım kapıdan kitap var mı, kitap varsa gireceğim, yoksa girmeyeceğim” kitap sevgisini mecazen anlatır, “Sevdiğin bir şey için ölmüyorsan sahte sevgidir. Onun için uğraşma” derdi.Hiç boş yatmaz, yorulunca uyurdu gözünü açar açmaz abdest alır işiyle ilgilenir. Günde bin sayfa kitap okumayı hedefler, mutlaka bir cüz Kur’an okurdu.Ona maddi manevi yüksek mevkiler teklif edildi o adam yetiştirmenin çok önemli olduğunu söylüyor depolarda, atölyelerde insanlara, talebelerine ders okutuyordu.Sohbete, derslere gitmeden önce evde tekrar eder, öğrenciler derse geç kalınca çok kızardı. disiplinli, dakik bir insandı. Lafını esirgemez, kimseden çekinmezdi.
Son zamanlarında duygusaldı. Sana taş atana sen ekmek at” vasiyetidir. Hafız çocuklara –şitt lan buraya gel – tarzında edepsizce hitap edilmesine kızar Allah’ın kelamını taşıdıklarının hürmetine saygılı olunmasını tavsiye ederdi.edebiyata, Arap diline, divan edebiyatına ve şiire önem verir, vaazlarında okurdu. Onun düşüncesi: “ Şöyle büyük bir kütüphanem olsun, yanımda çalışan elemanlarım ve hocalarım olsun, fetvalar çıkaralım, hizmet edelim, kapalı durmayalım, akarsu gibi olup açılalım.”dır. Hiç boş durmayıp sürekli vaazlar verdi Dünyada pek bir şey yapamadım ama ahirette çok şeyler anlatacağım”, derdi.
Bir anne babanın çocuğuna, bir eğitimcinin, hocanın talebesine vereceği en kıymetli eğitim en kıymetli ders insanın mesuliyet sahibi bir varlık olduğunu ona anlatmaktır.
Dünyada en ağır şey mesuliyettir. Kaneviçe işler gibi işlenmelidir.
İstişare edecek, danışacak adam olmayınca kendi yağımla kavrulmaktan başka çarem kalmadı, kendimi kitaplara verdim.
Sen ilme varını yoğunu her şeyini feda etmediğin sürece ilim sana hiçbir şey vermez. Bu kadar nazlıdır.
İlmin alternatifi yoktur. Suya benzer varsa hayat vardır, yoksa hayat yoktur.
Eşine “Cennete sensiz girmem” deyip, küçüklüğünden beri aile sevgisine hasretlik çektiğinden, dizine yatar “Beni sev” derdi. Eşiyse “Ona çocuk gibi bakardım” demiştir.*Eşine karşı anlayışlıdır. Rahatsızlığı olmasına rağmen Gece 3’te bile olsa eşinin hastalığından dolayı dışarı çıkarıp gezdirdiği olurdu. Çocukları çok severdi. Namaz kılarken odaya kimsenin girmesine müsaade etmez torunları girdiğinde bir şey demez, önünden geçtikleri bile olurdu. Onları çok sever, öperdi. Kendisi gibi yetim olduğu için gelinine de özel değer verir, “cici kızım” diye severdi.Evde kimseyi rahatsız etmemek için parmak uçlarında yürürdü.Kimsenin hatasını yüzüne vurmaz, onu idare ederdi. Çevresine sürekli sohbet, vaaz, dersler verirdi.
Çevresindeki hırslı, borçlu kişilere: Azıcık aşım ağrısız başım, oğluna da “Oğlum imzayla iş yapma, paran varsa yap, yoksa yapma” derdi 2004 yılı ramazan ayında oğluna teravihlerde “İsmailağa’ya git, Mahmut Efendi’yi gör, gözün bir Allah dostu fotoğrafı çeksin, bu sana dünya ve ahirette en çok yarayacak olan şeydir” tavsiyesinde bulunur. 1 Eylül 2006’da Mahmut Efendi’yle görüşmüş Efendi Hoca’ya: “Sen İstanbul’un güneşisin.” demesinden dolayı çok mutlu olmuştur. Hayatında en çok önem verdiği kitapları ve Mahmut Efendi’ye sevgisidir. Kur’an-ı Kerim’i, her gün okumuştur. 1999 depremi olduğunda teheccüt namazı için abdest alıp kütüphaneye geçti yüksek sesle yasin-i şerif okudu. “Kur’an neyi emrediyorsa ben onu yapmaya çalışıyorum, kafama göre hareket etmiyorum.” derdi.
Son sohbetini dinleyenlerle ellerini açarak şahadeti istemiş, “Dedeler bedel verdi, bizim de bedel vermemizi nasip eyle Ya Rabbi!” diyerek bedeli kanıyla ödemiştir. İnsanlar arasında sürekli kütüphanesiyle ilgilenmesi, kitap okuması ve Mektûbât dersleriyle meşhur olduğu için “ayaklı kütüphane” lakabını alır. Evinin telefonları susmaz, sürekli insanlar soru sorardı Danışanlardan tekrar aramalarını ister, kitaplara bakar cevabını söylerdi.
Kürsüde neden sert konuştuğu sorulduğunda, “Ben bir kişi için konuşuyorum, anlattıklarımı bir kişi anlasın o bana yeter ve muhtemelen o da kadınlardan çıkacak” derdi sert ve celalli bir yapısının espri ve şaka yapmayı sever. Yoldan geçenlere takılır, manalı konuşurdu.
İnsanlar kürsüde yanına gitmeye korkarlardı ama o bambaşka bir insandı “Hayatta en çok korktuğum şey birinin kalbini kırmaktır. Kâbe’yi yık ama gönül yıkma” düşüncesiyle öfkesi bile farklıydı.Çevresine verdiği öğüt sürekli “Adam olun, okuyun bu yolda devam edin” sözünü söylerdi Abidin Bozyiğitbaşı Bayram Hoca’yla yaşadığı anısını şöyle aktarır: Bir gün telefon açtı, “Sultanahmet’te bir kitap var al, dedi. Ne kadardır diye soramadım. kitabı getirdim. Yeni baba olan bir adamın kucağına çocuğunu vermiş gibi aldı, Tamam oğlum, bunu ister zekâta ister fitreye ya da borca neye sayarsan say” dedi.
öldükten sonra arkamdan mehter marşı çalmalarını isterim” derdi. Bizde muallâkta kalmıştık. Bir âlim der ki öldüğümde eğer şeker dağıtılırsa bilin ki şahadet üzere gittim.” Bayram Hoca da vefat ettiğinde bunu istemişti. Biz de bayram havası gibi cenazesinde şeker dağıttık.*“Âlimin mürekkebi şehidin kanından ağır basacak”demişti sohbetinde. Bayram Hoca’mın kanı da var mürekkebi de var Mevla’m istediğini tartsın.
vBulletin v3.8.4, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.