fatih kısaparmak balon baskılı balon İslam'da Tesettür: Giyinme (Örtünme) // Diyanet \\ - Siyaset Forum

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İslam'da Tesettür: Giyinme (Örtünme) // Diyanet \\


Üç mevsim
04-24-2009, 14:32
GİYİNME


Canlılar içinde insana özgü bir davranış olan giyinmenin, örtünme ve güzel görünme şeklinde iki temel gayeye mâtuf olduğu görülür. Esasen tabii bir ihtiyacı ve yönelişi ifade eden örtünme ve süslenmenin dini ilgilendirmesi, insanların bu konuda taşıdığı zaafların, sapabilecekleri aşırılıkların ve olumsuz etkileşimlerin insanın aslî yapı ve kimliğini, cinsler ve insanlar arası münasebetlerin dengesini bozabileceği endişesidir. Bunun için de İslâm dininde, esasen serbesti ve mubah oluş temel kural olmakla birlikte, insanların zaaf ve temayüllerinin sapma noktasına varmasını ve toplumsal bünyenin bozulmasını önlemek maksadıyla örtünme ve süslenme ile ilgili bazı temel ölçüler ve kısıtlamalar getirilmiş, bunun dışında insanların kendi zevk, imkân ve kültürlerine göre giyinip kuşanmasına imkân verilmiştir. Bu yüzden de giyinme, örtünme ve süslenme konusunda fıkıh kültüründe yer alan bilgi ve önerilerin bir kısmı dinî metinlere dayalı hükümler iken bir diğer kısmı İslâm toplumlarının bu çerçevede oluşan ve asırlar boyu süregelen geleneğini, bilgi birikimini ve hayat tarzını yansıtır.

Örtünme

Genellikle, örtünmenin bütün canlılar arasında sadece insana mahsus bir meziyet olduğu söylenir ve bu doğrudur. Bazı uç ve münferit yönelişler hariç tutulursa çıplaklık her dönemde toplumsal vicdan ve sağduyu tarafından arsızlık ve hayasızlık olarak görülmüştür. Bununla birlikte birey ve toplumlar örtünme konusunda öteden beri farklı din ve kültürlerin, moda, dış tesir, yabancılaşma ve toplumsal çözülme gibi değişik sebep ve tesirlerin sonucu farklı ölçü ve anlayışlara sahip olmuştur. Bunun için de kılık kıyafet ve örtünme konusunda, bölgeler hatta aynı din ve ülke mensupları arasında farklı çizgilere rastlanması şaşırtıcı olmamaktadır.

İslâm dininin örtünme emri, ferdin ruh sağlığını, fıtrî yapı ve onurunu, toplumun genel ahlâkını koruma, cinsler ve insanlar arası münasebetlerde dengeyi gözetme, insan haysiyetine yakışır bir cinsî hayat ve aile hayatı kurma gibi çeşitli gayelere yöneliktir. Örtünmede erkekle kadının farklı hükümlere tâbi olması da iki ayrı cinsin yaratılış özellikleri gözetilerek yapılmış bir ayırımdır.

Vücudun açılması, gösterilmesi ve bakılması dinen haram olan yerlerine ve organlarına dinî literatürde avret tabir edilir. Setr-i avret tabiri erkek ve kadının namaz dışındaki örtünme vecîbesini de belirtmekle birlikte daha çok namaz esnasında belli uzuvların örtülmesini ifadede kullanılır. Namazda avret yerinin örtülmesi dinî bir görev ve namazın geçerlilik şartı olduğu gibi, namaz dışında da yine dinî bir vecîbe niteliğindedir. Ancak örtünmenin sınırı cinslere ve arada mahremiyetin (evlenme engeli sayılacak derecede yakınlığın) bulunup bulunmamasına göre farklılık taşıyabilir. Bunun için de fıkıhta örtünme; namazda örtünme, yakınlara ve yabancılara karşı örtünme şeklinde üç ayrı açıdan ele alınabilir.

Erkeğin namazda örtülmesi gereken yeri ile namaz dışında erkeklere ve karısından başka kadınlara karşı avret yeri, göbek ile diz kapağı arasında kalan bölgedir. İslâm âlimlerinin çoğunluğunun görüşü bu olup avret yerinin sınırı ve derecelendirilmesi konusunda aralarında bazı görüş farklılıkları vardır.

Kadınların kadınlara ve mahremlerine yani aralarında devamlı evlenme engeli bulunan erkek akrabasına karşı avret yeri, Hanefî ve Şâfiîler'e göre erkeğin erkeğe karşı avret yeri gibidir. Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde ağırlıklı görüş, kadının mahremi erkekler yanında el, yüz, baş, boyun, kol, ayak ve baldır hariç bütün vücudunun avret olduğu ve örtülmesinin gerektiği yönündedir.

Kadının yabancı erkekler yani mahremi olmayan erkekler karşısında avret yeri yüzü, el ve ayakları hariç bütün vücududur. Bu Hanefî mezhebinin görüşü olup diğer fıkıh mezheplerine göre kadının ayakları da avrettir. Ebû Yûsuf'tan, kadının dirseklere kadar kolunu avret saymayan bir görüş de rivayet edilir. Erkek ve kadının namazda ve namaz dışında örtünmesiyle ilgili fıkhın klasik doktrininde yerleşik görüş özetle böyledir

Erkeğin ve kadının örtünmesiyle ilgili Kur'an'da ve Sünnet'te yer alan hükümlere gelince; Kur'an'da konunun ilke bazında ve ahlâkî bir referansla ele alındığı ve özellikle kadınlar için bazı hükümler getirildiği, sünnette de ilâve bazı kurallardan söz edilip bazı ayrıntıların verildiği görülür. Kur'an konuyla ilgili olarak, erkeklerin gözlerini harama bakmaktan sakındırmaları, ırzlarını korumaları istenmekle birlikte (en-Nûr 24/30) namazda veya namaz dışında hangi uzuvlarını örtmeleri gerektiğinden söz edilmez. Aynı âyette ve devamında kadınların da namus ve iffetlerini korumaları, harama bakmaktan gözlerini sakındırmaları istenir ve ilâve olarak, "Görünen kısımlar müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine örtsünler. Kocaları, babaları... hariç başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar" hükmü yer alır. Bir başka âyette de (el-Ahzâb 33/59) kadınların bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman "dış örtülerini üstlerine almaları" istenir ve bunun "onların tanınması ve incinmemesi için en emin yol" olduğu bildirilir.

Erkeğin ve kadının namus ve iffetlerini korumaları ve kadının örtünmesi gereğinden söz eden bu âyetlerde, örtünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülür. Bu sebeple de Kur'an'ın bu anlatımından yola çıkarak kadınların ancak çarşaf ve peçe ile dışarı çıkabileceği, yabancı erkeklerin yanında ağız ve burnunu örtmesi, hatta bir gözünü kapatması gerektiğini söylemek isabetli olmaz. Dikkat edilirse konuyla ilgili Kur'an âyetleri, kadın ve erkeğin fitneye ve şüpheye sebep olmayacak, karşı cinsin arzusunu kışkırtmayacak, ağır başlılığını koruyacak tarz ve biçimde örtünmesini istemektedir. Bundan, vücut hatlarını gösterecek kadar dar ve ince elbiselerin giyilmesinin doğru olmadığı sonucu çıkar. Buna karşılık erkeklerin şalvar, kadınların etekleri yerlerde sürünen uzun etek ve pardösüler giymesi dinin gereği olarak değil de kişisel tercih ve zevk olarak görülmelidir.

Hz. Peygamber'in sünnetinde de örtünmenin dinî ve ahlâkî cephesi sürekli vurgulanmış, giyim ve kuşamda sadelik, tabiilik ve temizlik tavsiye edilmiş, elbisenin vücudun hatlarını belli etmemesi ve içini göstermemesi üzerinde durulmuş, cinsler arası farklılık ve diğer din mensuplarına benzememe ilke olarak benimsenmiş, erkek ve kadının örtünme sınırlarıyla ilgili olarak da fıkıh doktrinindeki görüşlere kaynaklık yapacak birtakım ölçü ve açıklamalar yer almıştır. Meselâ bir hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurur: "Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki, ben onları dünyada görmedim: Birincisi ellerindeki öküz kuyruğu gibi kırbaçlarla halkı kırbaçlayan kimselerdir. İkincisi giyinmiş çıplak, kalçasını oynatarak, kırıtarak, salınarak yürüyen, başları deve hörgücü gibi kadınlardır. Bunlar cennete giremezler, onun kokusunu da alamazlar. Halbuki onun kokusu çok uzun mesafelerden alınır" (Müslim, "Libâs", 125). Bir başka hadiste de Resûl-i Ekrem ince bir elbise giymiş olan baldızı Esmâ'ya "Ey Esmâ! Bulûğa erdikten sonra kadının -yüz ve ellerine işaret ederek- şu ve şundan başka yerlerinin görülmesi doğru olmaz" buyurmuştur (Ebû Dâvûd, "Libâs", 31). Sünnette yer alan belirlemelerde o günkü toplumun telakkilerinin, bölgesel şartların ve toplumsal ahlâkın belli bir payı bulunmakla birlikte, örtünme hadisesi ağırlıklı olarak insan tabiatıyla ve cinsler arası iletişim ve etkileşimle ilgili bir konu olduğundan konunun evrensel ve kalıcı boyutu da ihmal edilemez ölçektedir.

Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn döneminden itibaren de, müslümanlar, aralarında ayrıntı sayılabilecek bazı farklılıklar bulunmakla birlikte Resûlullah tarafından getirilen ölçü ve açıklamaları bütün asırlarda ve bölgelerde belli hatlarıyla korumuş ve yaşatmışlar, örtünmeyi ahlâkî ve insanî olduğu kadar dinî bir vecîbe olarak da görmüşlerdir. Örtünmenin iffet ve namusu korumak, tanınmayı ve incinmemeyi sağlamak gibi bazı hikmetleri, yani olumlu sonuç ve yararları bulunduğu doğru olsa bile örtünme vecîbesinin böyle bir gayeye kilitlenerek açıklanması, bu gayenin bulunmadığı veya başka yollarla elde edildiği durumlarda örtünmenin gerekmeyeceği görüşü doğru olmaz. Bunun için de, şekil ve ayrıntı yönüyle mahallî ve kültürel bazı özellikler ve farklılıklar taşıması dinen müsamaha ile karşılanmış olsa bile, esas itibariyle örtünmenin dinin emri ve gereği olduğu hususunda müslümanlar arasında bir görüş ayrılığı zuhur etmemiştir.

DİYANET - İSLAM VE TOPLUM / GİYİNME VE SÜSLENME

Adres: http://www.diyanet.gov.tr/turkish/default.asp

Üç mevsim
11-10-2009, 00:59
Bu yazıda ele alınan İslam'da tesettür konusu ülkemizin din alanında otorite konumunda bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 2003 tarihli son İlmihal'inden alınmıştır.

İslami ekoller elbette olacaktır ancak bazı tarikatların ve cemaatlerin din diye kabul ettirmek istedikleri Diyanet sentezinde incelenmelidir.

Duygu'Seli~
11-10-2009, 01:33
Diyanete katıyetle güvenmiyorum..
Öyle ki bunu sadece ben değil bir çok ehli sünnet alimi beyan ediyor günümüzde..Laiklik yönetimi ardındaki,laiklik kurallarına göre bir çok islami kuralın yada dini emirin yerine getirilmesine yardım edemeyen bir kurumunun nesine güvenebilirim ben..?

Daha dün camilere ırkçı mahya asılmasına (valilik dahi istemiş olsa) müsade eden bir diyanete nasıl güvenebilirim..?

Bizim diyanetimiz bu gün islami emir olan şeriatı bile laiklik korkusu ve yasaların dayatması yüzünden ifade edip ''evet öyledir'' diyemiyorsa nasıl itibar edeyim..

Şimdi örtünme için sadece üstü kapalı bazı ayetlerin konulması ve hadislerin ortak görünüşünün söz konusu edilmeyip,bu gibi dini fetvalara dahil edilmemesi ehli sünnet itikadına göre yanlıştır bunu bilmeniz lazım değil mi..?

Benim daha evvelde paylaştığım örtü hükmü konusunda bütün kaynaklar islam alimlerinin ortak görüşlerinden alınmış ve ayetlerinde dahil olduğu bir konu iken,ben sadece diyanetin ayetle süslediği ve kendi yorumunun çokluğu olan bir fetvaya nasıl güvenebilirm..?

Tarikat yada cemaat diyorsunuz..Bunu geçelim..İslam dininde her müslümanın örnek alıp,dini öğrenmesi gereken bir mezhep alimi vardır değil mi..? Dört büyük mezhep alimi imamda, bu örtünme sınırları konusunda hemfikir fetva vermiş ise ben diyanete değil,Peygambeirmin varisi olan bu dört büyük mezhep alimine itikad ederim..! değil mi..?

Diyanetimize kesinlikle itibar etmiyorum..Çünkü ülkemizdeki diyanet islamın asıl kurallarına göre hüküm veremiyor..Çünkü laiklik duvarı var! Cocacolanın içinden defalarca alkol bulundu,ama bizim laik devletimizin diyaneti bir kez olsun bunun için bir fetva çıkartıp,HARAMDIR İÇMEYİNİZ diyemedi..Devlete önlem alması adına uyarı yapmadı,çıkan ufak tefek sesler havada kaldı! Ben daha diyanetin hadislerden uzak(hadissiz islam,Efendimiz'siz islam yarımdır!) fetvalarına mı itibar edeyim..ASLA!

İslam dininde ayette bile peygamberlerden sonra alimlere tabii olun,onların vesilesiyle dini öğrenin,öğretin buyuruluyor.. Efendimiz ''alimler benim varislerimdir'' diyor.. Ben diyanet gibi büyük alimlerin sözlerini es geçip sadece ayetleri koyarak(bir çok insan ayet yorumlayamaz) fetva veren bir kuruma itibar etmem..

Büyük islam alimlerinin hepsinin ortak görüşünde örtünme kuralları aynıdır..Bunun tarikatlarla alakası yoktur..Zira imam rabbani hzleri,imam hanefi,imam şafii,imam hanbeli,imam maliki hz.leri bir tarikat mensubu değillerdi..

Duygu'Seli~
11-10-2009, 01:42
Bu yazıda ele alınan İslam'da tesettür konusu ülkemizin din alanında otorite konumunda bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 2003 tarihli son İlmihal'inden alınmıştır.

İslami ekoller elbette olacaktır ancak bazı tarikatların ve cemaatlerin din diye kabul ettirmek istedikleri Diyanet sentezinde incelenmelidir.

İslami ekoller,yani islami hükümlerimizi bahsettiğiniz,daha doğrusu suçladığınız tarikat liderleri veya cemaat liderleri beyan etmiyor ki..Bizzat Efendimiz'in hadisleri,büyük alimleirn ve en önemlisi dört büyük islam aliminin sözleri beyan ediyor.. Hepsini geçtim,Efendimiz'in sünneti seniyyesine uymak lazımken,onun sünnetlerini sadece nakleden bu alimlere itibar etmemek O'na muhalefet etmek değil midir..?

Valla kusura bakmayın ama Esra Elönü adına bir savunma çabasına girmeyin sizde günaha girersiniz..O giydiği dar badinin,bazen deve hörgücü gibi bağladığı baş örtüsünün,kısa badi altına giydiği kot pantolunun dinimizde yeri vardır diyorsanız size islami örtünme kısaslarını bir kez daha araştırmanızı öneririm..

Diyanetede mail atmayı düşünüyorum..Sizin değiminizle o tarzın bir sakıncası yoksa,siz alimlerden daha evla biliyorsanız eğer,o halde diyanet fetva versin ''gençler böyle giyinebilir'' desin bakalım..

Uymasamda,dört dörtlük olmasamda,dinimde var olan hadisle sabit olan bir emre muhalefet etmekten Rabbim'e sığınırım..

Duygu'Seli~
11-10-2009, 01:50
Bakın diyanetin yorumunda ne deniliyor..?


''Dikkat edilirse konuyla ilgili Kur'an âyetleri, kadın ve erkeğin fitneye ve şüpheye sebep olmayacak, karşı cinsin arzusunu kışkırtmayacak, ağır başlılığını koruyacak tarz ve biçimde örtünmesini istemektedir. Bundan, vücut hatlarını gösterecek kadar dar ve ince elbiselerin giyilmesinin doğru olmadığı sonucu çıkar. Buna karşılık erkeklerin şalvar, kadınların etekleri yerlerde sürünen uzun etek ve pardösüler giymesi dinin gereği olarak değil de kişisel tercih ve zevk olarak görülmelidir.''

Diyanet bile kesin hüküm şeklinde belirtmemiş dahi olsa bizimle aynı kanıya varıyor.. Bu tarz giyim dinin gereği değil,kişisel tercihtir diyor.. Kadının kişisel tercihine ses etmedik bizde,kişisel terchinin GÜNAH OLMADIĞINI belirtmesine ses ediyoruz.. Hala mı savunursunuz bu özgür kız,özgür çocuk tarzını bilemem.. Diyanete her zaman kızarım ama bu kısımda o bile bizden yana ise söyleyecek pek söz var mıdır,kalmış mıdır bilemiyorum..

Berr Ak
11-10-2009, 02:02
Bu konuda şunu ifade etme gereği duydum; dinimizi savunduğumuzu zannedip nefsimizi savunmayalım.Herkesin savunduğu düşünceye bir dayanak noktası vardır.Kimse kafasından uydurup bir şeyler yazmıyor.Birilerinin itibar ettiği şeye diğerleri itibar etmek zorunda değildir.Dinde sizlerin de ifade ettiğiniz gibi doğru tektir fakat o doğruyu algılayış biçimi alimlere göre bile değişiyorken, bizlerin bu konuda farklı düşüncelerre sahip olması normal.Ancak şu noktayı ifade etmekte fayda var; nasıl düşünüyorsak öyle yaşayalım.O zaman düşüncelerimiz karşımızdakinde çok daha büyük etki yaratacak ve dine bakış açıları işte o zaman sizlerin algılaadığı biçime dönüşebilecektir.Yani kısacası hal dili efendim...

Üç mevsim
11-10-2009, 02:13
Duyguseli söylediğiniz şeyleri yaşayarak bu yaşa geldim. Bizim de Diyanet'e ateş püskürdüğümüz zamanlar oldu, bizim de Diyanet'i beğenmediğimiz zamanlar oldu hala birçok yönünü beğenmiyor olabilirim ama Diyanet İlmihali'ni biraz incelersiniz, Diyanet'in, yazdıklarını uzaydan almadığını görersiniz.

Bakın buradaki en önemli ve asıl mesele şudur. Konuyu buradan anlayabilirisniz

Diyanet bir meselede Kuran, Sünnet, İcma, Kıyas yaptıktan sonra o meseleyle ilgili en katı görüşü, orta görüşü ve en hafif görüşü de insanlara sunar. Bundan sonra da tüm bunların dışında kendi sentezini yapar. İşte sizin kendi tarikatınız, Diyanet'in bu en katı, en hafif veya orta görüşünden sadece birinin savunucusudur.

Şimdi Diyanet'in ne olduğunu daha iyi anlamışsınızdır.

Üç mevsim
11-10-2009, 02:14
Bu durumda asıl güvenilemeyecek olanın kim olduğu ortaya çıkıyor. Diyanet'in siyasi konulardaki tavrına bakmayın siz ufkuna bakın.

Duygu'Seli~
11-10-2009, 02:17
Bu konuda şunu ifade etme gereği duydum; dinimizi savunduğumuzu zannedip nefsimizi savunmayalım.Herkesin savunduğu düşünceye bir dayanak noktası vardır.Kimse kafasından uydurup bir şeyler yazmıyor.Birilerinin itibar ettiği şeye diğerleri itibar etmek zorunda değildir.Dinde sizlerin de ifade ettiğiniz gibi doğru tektir fakat o doğruyu algılayış biçimi alimlere göre bile değişiyorken, bizlerin bu konuda farklı düşüncelerre sahip olması normal.Ancak şu noktayı ifade etmekte fayda var; nasıl düşünüyorsak öyle yaşayalım.O zaman düşüncelerimiz karşımızdakinde çok daha büyük etki yaratacak ve dine bakış açıları işte o zaman sizlerin algılaadığı biçime dönüşebilecektir.Yani kısacası hal dili efendim...


Evet bende bunu ifade etmeye çabalıyordum..Yalnız bir farkla..Dinimizi savunmak değilde,anlatmaya,öğretmeye çabalarken nefsimizi tatmin etmeyelim..
Ben bu gün nasıl düşünüyorsam öyle yaşayamam..Çünkü benim nefsim arsız,her şeyi arzuluyor.. Ona göre hareket edersem halim nice olur..
Zaman zaman ona yenik düşüp günaha girsekte,düştüğümüz yanlış durumu kendimizce halleyip,''sakıncası yoktur,günah değildir'' demiyoruz elhamdülillah..

''Düşüncenize göre yaşayınız'' sözünüzün kastınıda üzerime alınmıyorum..Çünkü şu an sanal bir ortamda hiç kimse benim nasıl yaşadığımı görmüyor.. Bilmem ifade edebildim mi..?

Duygu'Seli~
11-10-2009, 02:22
İşte sizin kendi tarikatınız, Diyanet'in bu en katı, en hafif veya orta görüşünden sadece birinin savunucusudur.

Şimdi Diyanet'in ne olduğunu daha iyi anlamışsınızdır.

Benim asla bir tarikatım olmadı özgün..Sadece görüşünü beğendiğim bir tarikat var oda nakşi tarikatıdır ki,şu anda ona bağlı olmuş olsaydım siyaset yapamaz,günümü rabıtalarla geçiriyor olurdum..
Kaldı ki tasvip etrmediğim cemaat liderleri bile benimle aynı görüşte..Ve diyanet bile benimle bu konuda hemfikir..

Diyanete güvenmiyorum ve aslada güvenmem.. Diyanetimiz kendi asıl isteiği ile değil laik sistemin dayatmalarıyla yürüyor..Bu gün diyanetin vereceği bir şerii fetva laiklik duvarına toslayıp geri döner.. Bunu sizde benim gibi iyi biliyorsunuz..

Berr Ak
11-10-2009, 02:42
Evet bende bunu ifade etmeye çabalıyordum..Yalnız bir farkla..Dinimizi savunmak değilde,anlatmaya,öğretmeye çabalarken nefsimizi tatmin etmeyelim..
Ben bu gün nasıl düşünüyorsam öyle yaşayamam..Çünkü benim nefsim arsız,her şeyi arzuluyor.. Ona göre hareket edersem halim nice olur..
Zaman zaman ona yenik düşüp günaha girsekte,düştüğümüz yanlış durumu kendimizce halleyip,''sakıncası yoktur,günah değildir'' demiyoruz elhamdülillah..

''Düşüncenize göre yaşayınız'' sözünüzün kastınıda üzerime alınmıyorum..Çünkü şu an sanal bir ortamda hiç kimse benim nasıl yaşadığımı görmüyor.. Bilmem ifade edebildim mi..?
Üzerinize alınacak bir nokta yoktur, söylediklerimi siz ya da başka biri değil olması gerektiğini düşündüğüm,herkes için geçerli noktalardır.

Kendi nefsimle konuşarak şunu ifade edeceğim.Nefsime kalsa sizlere çok güzel bir ders verirdim, bu konuda üstüme yoktur fakat konu din olunca işler değişiyor.Benim de sizler gibi diyanete kızdığım noktalar vardır fakat zaman zaman ilmihalini açar okurum ve diyanet de hadis ve ayetlerden yola çıkarak kaynağını göstererek hazırlamıııştır.Ancak fetva verecek kadar, şu şudur diyecek kadar cürreti kendimde göremiyorum, alimler bile çoğu zaman bu noktada birleşemiyorken.Üstelik başım açık, makyaj yapan biriyim,bu kızı farklı bir kefeye koyamam.o zman benim de çoook çoook daha farklı bir yere konmam gerekir ki en azından onun kolu başı kapalı.O yüzden kendimle kıyasladığım vakit örnek bile alabileceğim biri olarak görüyorum.Adem bey'in de ifade ettiği gibi başı açık gezmesinden iyidir.Yani benden iyidir.

LeyaL
11-10-2009, 10:10
Kur'an–ı Kerim'de örtünme ile ilgili âyetler iki sûrede yer almıştır. Bunlardan bir tanesi Nur sûresindeki:


"Mü'minkadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar,namuslarını korusunlar. Kendiliğinden görünen kısımları müstesna olmaküzere, ziynetlerini açmasınlar. Başörtülerini, yakalarının üzerinevursunlar…" âyet–i kerimesidir. Bir diğer âyet–i kerime ise, Ahzabsûresi 59 âyettir ki;
"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına vemü'minlerin hanımlarına söyle: (Evden çıkarlarken) üstlerinevücutlarını iyice örten cilbablarını (dış elbiselerini) giysinler. Bu,onların tanınıp eziyet edilmemelerine en elverişli olandır"buyrulmaktadır.

İslâm âlimleri, yukarıda mealleri yazılı âyetlereve bu konuyla ilgili hadislere dayanarak, kadınların tesettürünün nasılolması gerektiği konusunda pek çok beyanlarda bulunmuşlardır. Biz deâcizane, ulemânın bu beyanları ışığında "Kadının örtüsü nasıl olmalı?"konusunu şöyle bir gözden geçirelim. Malûmunuz geçen sayımızdakitesettürle alâkalı yazımızda, Nur sûresi 31. âyet–i kerimeyi izahaçalışmıştık. Yazımızın sonunda da, yine kadının örtünmesi ile alâkalıAhzab sûresi 59 âyet–i kerimeye kısaca değinmiş, âyet–i kerimedezikredilen "cilbab"dan muradın ne olduğunu bir dahaki yazımızda detaylıolarak izah ederiz demiştik. İnşallah bu yazımızda bu konuyu izahetmeye gayret edelim.

CİLBAB

Allahu Teâlâ bu âyet–i kerimedemümin kadınlara, evlerinden çıkarken yabancı erkekler karşısındavücutlarını iyice örten cilbablarını, dış elbiselerini üzerlerineörtünmelerini emretmiştir. Bu hicab âyeti, geçen yazımızda da ifadeettiğimiz gibi, kadınların avret mahallerini örtmeleri istikrarkazandıktan sonra nazil olmuştur. Demek ki, bu âyette emrolunantesettür, daha önce farz kılınan setr–i avretten başka fazla birörtünmedir. Dolayısıyla âyet–i kerimede geçen "Cilbab" kıyafetihakkında, müfessirler değişik yorumlarda bulunsalar da, mefhumdabirleşmişler ve "cilbab"dan maksadın; kadının elbiseleri üzerinegiyilen ve vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde bütün vücudu örtenbir elbise olduğunda ittifak etmişlerdir.
Allahu Teâlâ buradakadının örtünmesiyle alâkalı olarak pek çok elbise şekli emirbuyurabilecekken, acaba neden özellikle "cilbab" giyilmesiniönermektedir?.. Elbette bunun pek çok hikmetleri vardır. En önemlihikmeti ise, kadınların tesettüründe en ideal örtünme kıyafetiolmasındandır. Çünkü cilbab, kadını baştan ayağı kapatmakta ve fitneyesebebiyet verecek hiçbir açık kapı bırakmamaktadır. Böylece kadın ile,art niyetli, kötü düşünceli ve kalplerinde maraz olan kişiler arasınabir perde çekilmiş, bu tür ahlâksız kişilerin sataşmasına fırsatverilmemiş olacaktır. Nitekim bu maksat âyet–i kerimede de:
"Bucilbabı giydiğiniz zaman ki durumunuz tanınıp eziyet edilmemenize dahauygundur." şeklinde zikredilmiştir. Gerçi bu konuda eziyet etmeyi,kadınlara sataşıp tacizde bulunmayı bir huy edinmiş olan, alçakkarakterli bazı kanı bozukları, örtü engelleyecek değildir. Fakatimanlı, temiz kadınların, bu tür şehevânî ve kirli bakışlardanyuvalarında gizli inciler gibi korunmuş kalmalarına en uygun olan şekilde budur. Hâl böyle olunca, kadın bu konuda son derece suçsuz ve masum,onlara eziyet ve tacizde bulunacak olan nefsinin zebûnu kimselerin ise,çok açık bir vebal yüklenmiş oldukları ortaya çıkar.
Peki, kadınındış örtü örtmesi gerektiğinden söz eden bu ayet–i kerimede, örtünmeiçin belli bir şekil ve model var mıdır? Yani kadının dış örtüsü nasılve ne şekilde olmalıdır?..

KUR'AN–I KERİM'DE
ÇARŞAF GEÇİYOR

Efendim,tesettür emri ile alâkalı olarak Nur sûre'si 31. âyette geçen"başörtüsü" (hımar–humur) ve Ahzab sûresi 59. âyette geçen "Dış giysi"(cilbab–celâbîb) ifadeleri birlikte mütalaa edilince, kadın için ikiparçalı bir giysi şekli ortaya çıkıyor. Birincisi; saç, boyun vegöğüsleri örten ve omuzlara doğru yakaların üstüne serbest bırakılan"başörtüsü"dür. İkincisi ise: "Dış giysi" olup, bunun şekli de ikitürlü tarif edilmiştir. Başörtüsünün üstünden, bedeni aşağıya kadarörten büyük parça bir giysi veya başörtüsünün altında, boyundan aşağıtopuklara kadar örten dış giysi… Peki, ulemâ bu konuda ne diyor vehangisini tercih ediyor?
Ulemânın bu konudaki beyanlarına geçmedenönce, hazır yeri gelmişken bazı Müslüman kardeşlerimizin sıkça sorduğu"Kur'an–ı Kerim'de çarşaf geçiyor mu?!" sorusuna açıklık getirelim.
Evet, Kur'an–ı Kerim'de çarşaf geçiyor!
Çarşafınadresi ise, Ahzab sûresinin 59. âyet–i kerimesidir. Şayet, "Bu âyet–ikerime çarşaftan değil, cilbabdan bahsetmektedir." derseniz, şöyle açıklayayım. Evet, âyette "cilbab" kelimesi geçmekte ve "celâbîb" diyezikrolunmaktadır. "Celâbîb" kelimesi "cilbab"ın çoğuludur. Cilbab ise,Türkçe'de çarşaf mânasına gelir. Bu arada, "Kur'an'da çarşaf geçmiyor."diyenler, şayet birebir "çarşaf" kelimesinin geçmesini kastediyorlarsa,o zaman doğru söylüyorlar, Kur'an'da "çarşaf" kelimesi geçmez! Çünkü"çarşaf" Farsça bir kelimedir. Ama Türkçemizde de kullanılmaktadır.Oysa Kur'an–ı Kerim Arapça indirilmiştir. Yani bu mantığa göre, yanlışanlaşılmasın ama, Kur'an'da "namaz" kelimesi de geçmez, "oruç" kelimeside… Ya nasıl geçer? "Salât ve savm" şeklinde geçer.

TEFSİR ÂLİMLERİ
ÇARŞAF İÇİN NE DİYOR?

Bazıtefsirler ise "cilbab" kelimesini "milhafe" diye tefsir ederler ki,"milhafe" lügatta çar ve çarşaf mânasına gelir. Şimdi ulemânın buâyetle alâkalı yaptıkları tefsirleri zikrettiğimizde, tariflere enuygun kıyafetin çarşaf olduğu görülecektir.
Ulemâ âyet–i kerimede"cilbab" diye geçen, bu tesettürün nasıl olacağı hususunda birkaçgörüşe ayrılmışlardır. İnşallah şimdi bizler kenara çekilip onlarıngörüşlerine yer verelim.
Son devrin âlimlerinden Elmalılı, bu âyeti tefsir ederken "cilbab"ı şöyle tarif etmiştir:
"Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır."
"Tepeden tırnağa örten giysidir."
"Çarşaf ve peçedir."
Âyet–ikerimede geçen "İDNÂ" kelimesi: Yaklaştırmak demek ise de, âyette "Alâ"harf–i cerri ile kullanılması, kapsamak sûretiyle sarkıtmak mânasını daifade ettiğinden, üzerinden sıkıca örtmek demek olur. "Cilbab örtmek"tabirinde de iki şekil vardır. Bunlardan birincisi; cilbablarındanbirisiyle bütün bedenini örtmek; diğeri ise, cilbabın bir tarafıylabaşından yüzünü örtmek demek olur.
Elmalılı, âyet–i kerimede geçen"cilbab idnâsını", bu şekilde tarif ettikten sonra şöyle devam ediyor:"Bu beyanda da iki sûret vardır. Birisi kaşlarına kadar başınıörttükten sonra büküp, yüzünü de örtmek ve yalnız tek bir gözünü açıkbırakmak." Elmalılı bunu söyledikten sonra, "Bizler yetiştiğimiz zamanmemleketimizde validelerimizin tesettür tarzı bu idi." der. İkincisi dealnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra, burnunun üzerinden dolayıpgözlerin ikisi de açık kalsa bile, yüzün büyük bir kısmını ve göğsütamamen örtmüş bulunmaktır. Bu açıklamadan sonra da, "Hicri 1310'daİstanbul'a geldiğim zaman İstanbul hanımlarının bir peçe ilave edilmekve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları bu idi."demektedir.(1)

Evet, Elmalılı merhum "cilbab"ı böyle tarif ediyor.

Yinebu konuda Konyalı Mehmet Vehbi Efendi "Hulasatü'l–Beyan" isimlitefsirinde: "Kadınların ziynetlerini örtmeleri için çarşafabürünmelerinin lazım ve vacip olduğunu zikretmektedir."(2)
Ömer Nasuhi Bilmen Efendi de kendi tefsirinde "Cilbab"ı çarşaf olarak tefsir etmişlerdir.
Gördüğümüzgibi son devrin âlimlerinden, herkesçe tanınan ve kabul gören üç tanetefsir âliminin "cilbab" hakkındaki görüş ve yorumları bu şekildedir…Şimdi de diğer ulemâ bu âyeti nasıl tefsir ediyor ona bakalım:
Taberî, İbn Sîrîn'den şöyle rivayet eder:
"Abidees–Selmani'ye, "…Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle…"âyetinin mânasını sordum. O hemen büyük bir çarşaf alarak onunla bütünvücudunu örttü. Başını da kaşlarına kadar kapattı. Yüzünü de tamamenkapattı. Yalnız sol gözünü açık bıraktı. Böylece âyeti fiili olaraktefsir etti."(3)
Taberî ve Ebû Hayan, İbn Abbas'tan şöyle rivayet etmişlerdir:
"Kadıncilbabını alnının üzerine indirir ve oradan sıkar. Alttan da burnununüzerine kadar kapatır. Yalnız gözleri dışarıda kalmalıdır. Yüzününkalan kısmı ile göğsünü tamamen kapamalıdır."(4)
Ebu's–Suûd Efendi:"Cibab"tan maksat, çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başınıörttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Bunagöre âyetin mânası, 'Kadınlar dışarıya veya yabancı bir erkeğinkarşısına çıkacakları zaman, bu örtüyle yüzlerini ve bütün vücutlarınıörtsünler.' olur." demiştir.
Cevherî de "Cilbab"ı çarşaf diye tefsir etti. Ve "Cilbab çarşaftır." denildi. (5)
Ümmü Seleme annemiz şöyle demiştir:
"Cilbablarındanüzerlerini sıkı örtsünler' âyetinin nüzulünden sonra ensar kadınlarısiyah çarşaflara büründüler. Öyle bir ağırbaşlılık ile çıkmışlardı ki,sanki hepsinin başına birer karga konmuştu."

ÖRTÜNMEK KADININ
OLMAZSA OLMAZIDIR

Verilenkaynaklardan da anlaşıldığı üzere İslâm âlimlerinin çoğunluğu çarşafüzerinde durmakta ve tesettürün çarşafla daha güzel olacağınıbelirtmektedirler. Açıkça "çarşaf" demeyen müfessirler ise, âyet–ikerimede geçen "cilbab" ile, kesintisiz bütün bedeni baştan aşağı örtengeniş bir elbiseyi tarif etmektedirler ki, bu tarife en uygun olankıyafet çarşaf, ferace ve cardır. Bu kıyafetler, Türkiye'nin çeşitliyörelerinde, "ehram, peştamal–dolama, şalvar–atkı" gibi farklıisimlerle de zikredilmektedir. Tabi-î bu kıyafetlerin kumaşınınkalitesi, ince veya kalın oluşu örfe, beldelere ve mevsimlere göredeğişiklik gösterebilir. Ancak dikkat edilecek husus, kadının boynu,omuzu, göğüs, kol, koltuk altı, bel gibi, kısaca vücut hatlarının belliolmaması gerekmektedir. İçini gösterecek kadar şeffaf, vücut hatlarınıbelli edecek kadar ince ve dar olmamalıdır. Çünkü kadınlarınörtünmesinden maksat bütün şüpheli yolları kesmek, erkek ve kadınlarınkalplerinde dolaşan vesveseyi bertaraf etmektir.
Bu arada, âyet–ikerimede örtünmenin, "iffet ve namusu koruması, tanınıp eziyetedilmemesine daha uygun olması" gibi bazı hikmetlerinin açıklanması, bugayenin bulunmadığı veya başka şekilde elde edildiği durumlarda,örtünmek gerekmez gibi yanlış bir düşünce hatıra getirmemelidir. Çünküesas itibariyle örtünmek, Allah'ın emri ve dinin gereğidir.

Evli kadınların örtünmesinden kocaları sorumlu olduğu gibi, kız çocuklarının evleninceye kadar örtünme ile ilgili problemlerinden birinci derecede babası sorumludur. Çocukla uzun süre birlikte olan, onun eğitim ve terbiyesi ile yakından ilgisi bulunan anne de ikinci derecede sorumluolur. Âyet–i kerimede Allahu Teâlâ bizleri şöyle uyarmaktadır:

"Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun"(6)

BlueMoon
11-10-2009, 10:27
Örtü ile ilgili emirler gayet açık ve nettir. bu konuda tartışmanın bir gereği yoktur. Kuran-ı Kerimde ayetlerde "Müslüman kadınlarınıza söyleyin, dışarı çıkarken örtülerini üzerlerine alsınlar" diyor. bu birçok hadiste de kadınların bileklerinden yukarısı, saç bitiminden yukarısı, ayak bileğinden yukarısının gösterilmesi haramdır diyor...

LeyaL
11-10-2009, 10:37
Örtü ile ilgili emirler gayet açık ve nettir. bu konuda tartışmanın bir gereği yoktur. Kuran-ı Kerimde ayetlerde "Müslüman kadınlarınıza söyleyin, dışarı çıkarken örtülerini üzerlerine alsınlar" diyor. bu birçok hadiste de kadınların bileklerinden yukarısı, saç bitiminden yukarısı, ayak bileğinden yukarısının gösterilmesi haramdır diyor...


Tefsir Âlimleri de bu yüzden var zaten.. Onlar açıklıyor bizlere de kabul etmek düşüyor Olcay..
Yoksa Kur'an da namaz kılın yazıyor ama nasıl kılacağımız yazmıyor..Oruç tutun diyor ama nedir bu oruç ?
Elbette Kur'an'ın yanında hadislere de baş vururuz ancak; Tefsir Âlimleri de boşuna yok değil mi..

Netice-i kelam;
Kur'an da tek bir örtünme şekli vardır..Her ne kadar nefse ağır gelip uygulamasakda bu böyledir..

Bize düşen ise ; O'ndan gelene âmennâ demekdir..

BlueMoon
11-10-2009, 11:09
Tefsir Âlimleri de bu yüzden var zaten.. Onlar açıklıyor bizlere de kabul etmek demek düşüyor Olcay..
Yoksa Kur'an da namaz kılın yazıyor ama nasıl kılacağımız yazmıyor..Oruç tutun diyor ama nedir bu oruç ?
Elbette Kur'an'ın yanında hadislere de baş vururuz ancak; Tefsir Âlimleri de boşuna yok değil mi..

Netice-i kelam;
Kur'an da tek bir örtünme şekli vardır..Her ne kadar nefse ağır gelip uygulamasakda bu böyledir..

Bize düşen ise ; O'ndan gelene âmennâ demekdir..

işte benim de bahsetmek istediğim konu bu..

Dinimizde bizim için önemli olan kaynaklar şunlarıdır.

1- Kuran-ı Kerim
2- hadisler
3- Fıkıh Alimlerinin tavsiyeleri
4- Gerçek islam kaynakları ve kitapları

bunun dışında tv de radyo da vs.. medya organlarında, örtü ile, islam ile ilgili hiçbir bilgiye sahip olmayan cahil insnaların milleti yönlendirmesini asla sindiremiyorum ve kabul edemiyorum.. bazılarına göre neymiş kalbin temiz olsa yeterliymiş baş örtmeye gerek yokmuş. bu kadar cahilce bir söz olamaz..

ishakyilmaz
11-10-2009, 11:47
Hak örtünme biçiminin hangi şekilde olacağına dair forumda açılan onlarca konu ile a-z ye kadar irdelenmiş,tartışılmıştır!Kaldı ki,dinimizin tesettür ile ilgili kesin ve net hükmünün bulunmasına rağmen,peygamber efendimizin hadis-i şeriflerinde açıkça dile getirmesine rağmen bu konuyu defalarca ağızımızda sakız gibi çiğnenmesini doğru bulmuyorum.Şahsende aynı lafları tekrarlayıp durmaktanda sıkıldım!Açın forum arşivini tesettür ile ilgili ''onlarca''konuya rastlayacaksınız...

depare
11-10-2009, 13:27
Yüzbinlerce tefsir aliminin örtü hakkında ki ayetleri nasıl tefsir ettiği gayet açık hepside bu görüşte ortak ihtilaf yok...
Nasıl namazın 5 vakit olduğunda yoksa bunda'da yok tesettürler coğrafi şartlara göre değişkenlik gösterebilir doğu bölgelerimizde tesettür olarak çoğu yerde ihram giyilir,Arabistan'da cilbab,Orta doğu ülkelerinde çarşaf,peçe vs...
Hiçbirinin tesettürün aslına muhalif yanı yoktur...
Şimdi uzun,uzun bunları yazmayalım araştıran bulur..
Bu yüzden başka otoritelerin fikirleri büyük İslam Müfessirlerine,Fıkıh Alimlerine uyduğu nispette değer taşır yoksa Diyanet olmuş,cemaat olmuş uymuyorsa bir kıymeti harbiyesi yoktur...
Ayrıca hiç bir cemaatin kendine göre din motifi sunmaya hiç bir şekilde hakkı yoktur din bir tanedir emirler,yasaklar ortadadır değişmez cemaatler,tarikatlar İslamı daha olgun bir şekilde yaşayabilmek için vardır yoksa kendi kafalarından din üretmek için değil...!
Eğer varsa öyleleri istisnadır ve onlar kendilerini her haliyle belli ederler kimse'de onlara itibar etmez zaten edenler cahildir..
Ama birilerinin din anlayışı farklıysa cemaate'de saldırır yeri gelir diyanete'de saldırır...
Çok şükür bizim alnımız ak varsa sıkıntısı olan işte hodri meydan..!

DadaşAkp
11-10-2009, 13:31
ülkemizin yasalarında neden başörtüsü örtünmeye hakaret yada suc işleyen bir kimselere ceza yok varda benmi bilmiyorum inancımızda sucdur

Duygu'Seli~
11-10-2009, 14:37
Ancak fetva verecek kadar, şu şudur diyecek kadar cürreti kendimde göremiyorum, alimler bile çoğu zaman bu noktada birleşemiyorken.

Evet bizde aynen savunduğunuz o hanım için bunu ifade ediyoruz.. HİÇ KİMSE KENDİ BAŞINA FETVA VEREMEZ! O hanım kendi nefsince fetva vermiş ama bakın ''yaptığımın günah olduğunu sanmıyorum'' diyor.. Farkında değilsiniz belki ama o savunduğunuz hanım bu dediğinizin aynısını yaptığı için karşı çıkıyoruz..Başı kapalıdır diye her dini söylemi doğru mudur..?Tabiki değil..Bu gün başı açıkta olsa dinini çok iyi bilen kardeşlerimizde yok mu..?
Yoksa kimsenin imanını sorgulamak haddimize değil..Ne benim nede sizin asla değil..
;;)

Berr Ak
11-10-2009, 20:57
Ben bu kadının fetva verdiğini düşünmüyorum. Sizin de ifade ettiğiniz gibi "sanmıyorum" diyor. Kesinlikle günah değildir demiyor.Biz de bilmiyoruz Allah’ın takdirini:)Bu noktada fetva veren birileri varsa bu kızcağızın sözlerinin ardından konuşanlardır.Sırf "sanmıyorum" dediği için mahkum edenlerdir.

Ayrıca başı açık dinini çok iyi bilen kardeşlerimiz olabilir ama ben yaşayanları örnek almayı tercih ederim

İslamı anlatalım derken İnsanların günahına girdiğimizi düşünüyorum.

Üç mevsim
11-10-2009, 22:07
Siyasi konulardaki pasifliğini bir yana bırakıyorum bu, devletin kurumu olmasından kaynaklanıyor.. Burayı geçtikten sonra asıl meseleye geliyorum.

Diyanet bu ülkede İslami İlimler sahasında bir deryadır. Muazzam bir ufka sahiptir. Bu bahsettiğim en son çıkan Diyanet İlmihalini yazanlar bu ülkenin saygın ilim adamları, büyük hocalarıdırlar. Bu İlmihal bu üç alimin öncülğünde hazırlanmıştır. Bu İlmihalin sadece Önsöz kısmını okumak dahi insana çok şeyler kazandırır.

Prof. Dr. Hayreddin Karaman
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu
Prof. Dr. H. Yunus Apaydın

Diyanet, öyle mahiyeti bilinmeden başından sonundan ortasından kırpılarak herkesin kafasına göre bir konuya monte edilen ayet, hadis ve mezhep imamlarının sözlerinin büyük bir cehalete ve yanlış yönlendirmeye rehber edilmesini önler. Bu çok önemlidir. Bu, İslam'ın kirlenmesini önler. Sadece bunu sağladığı için bile Diyanet'in önemi büyüktür. Diyanet adeta İslami ekollerin islamiyete uygunluğunun dengelendiği yerdir. Bugün Cübbeli Ahmet Hoca'ya da sorsanız, Mustafa İslamoğlu'na da sorsanız, Fethullah Gülen Hoca'ya da sorsanız Diyanet'in İslami İlimler alanındaki yetkinliğini tasdik edeceklerdir. Zaten bu son ilmihalin denetimcisi Hayrettin Karaman.

Diyanet, İslam ilimleri çalışmalarında kendi içerisinden olsun olmasın kendini ispatlamış gerçekten ehliyetli din bilginlerine yer verir. Bugün tvlere çıkıp şov-medya maymunluğu yapan şarlatanları kitaplarından uzak tutar.

Diyanet, İlahiyat Fakülteleri aracılığıyla; İslam Hukuku (fıkıh), Tefsir, Hadis, Kelam, Tasavvuf gibi tüm İslami İlimlerin öğretiminde bugün bu ülkenin en yetkin müessesesidir.