Fasl-ı Gül
04-05-2008, 01:18
Kalbinizi dişliler kaptı! Aklınızı yumaklar aldı! Size ne kaldı?
Aydınlanma felsefesinin inşa ettiği "modern bakış", insanın kâinat ile olan ilişkisini, Yaratıcısı ile olan ilişkisini temelden sarsıp değiştirdi. Zaman artık kendinden önce başlayıp devam etmiş bin yıllık zamanlardan kopan bir zaman.
Yaratıcıyı kâinatın dışına iten modern anlayış, ahlakı dini dokusundan arındırarak seküler bir payandaya oturtmaya kalktı. Seküler ahlak daha insan bireyler değil, daha az insan bireyler yarattı.
2000 yılına girerken, "milenyum" çığlıklarını ne adına kim adına attığını bireyler bilmiyordu ama; "yeni dünya düzeni" nin inşacıları, 2000'li yılların kişilerin kendini "birey" zannederek çevresinden kopuk, merkeze bağlı mikroorganizmaya dönüşeceğinin planlarının yapıyordu.
Yeni Dünya Düzeni varlığını, mikro organizmaya dönüşmüş insanlar ile mikro devletler üzerinden sürdüreceğe benziyor.
Evet yeni bir döneme girdik. İmparatorluk öncesinin beylikler dönemine benzeyen bir dönem mikro devletler dönemi.
Her devir döneme uygun zihin, algı oluşturur inşa eder. Ya da her zihin kendi dönemini. Mikro devletler dönemini inşa eden zihnin, insan ile makine arasındaki hiyerarşik durumun değişmesi üzerinden oluştuğunu söylemek mümkün. Artık bir tarafta akıllı makineler var bir tarafta da duygularını dolayısıyla kemalatını yitirmiş insanlar.
İnsan olmanın ne kadar değişip başkalaştığını anlamak için, yüz yıl öncesinin "insan" ı ile, günümüz "insan"ını tanımlayan kavramlara bakmak lazım.
Bir eliyle meleklerin, bir eliyle şeytanın elinden tutan insan gitmiş, makineleştiği ölçüde "değerlenen" yeni bir insan türü gelmiştir. İnsan "kalbiyle" değerli değil artık. Çünkü hiyerarşik olarak bizden üstün tuttuğumuz makinelerin kalbi yok ama beyinleri var.
Bu durumda biz de terminolojimizi beyne göre yeniden düzenliyoruz. Bütün klasik kaynaklarda, kutsal kitaplarda insanın kalbine yapılan vurgu modern zamanlarda önemini yitiriyor. Modern tıp bize kalbin sadece bir et parçasından ibaret olduğunu söylüyor.
Neden?
Organ naklini meşru hale getirebilmek için vücudun merkezi kalpten alınıp beyne bahşediliyor. Beyin ölümü tabiri organ nakline imkan tanımak için 1960'ların sonunda giriyor bir kavram olarak hayatımıza. Beyin ölümü ile birlikte fişe takılan bedenin ısısı korunarak organların bozulması engellenmiş oluyor. Arada kalan bedenler için aile fişini çekmeye karar veriyor ya da veremiyor. Fiş.
Makinelerin fişi.
Hayatın merkezi kalpten alınıp beyne verilince,"Ahlak önce beyinde başlar anlayışı" giriyor devreye. Kalplerin kararması derdimiz olmaktan çıkıyor. Kalbimizde bir nur yok. Nur olmadığı için kararıp kararmadığı da önemsizleşiyor.
Önce yürek sonra gönül ve en sonunda kalp bizi terk ediyor. Kalp terk ederken kalp gözünü de beraberinde götürüyor. Bir sürü şiir; mısralarından yere düşen, yürek, gönül, kalp yüzünden güve yeniği bir peçeye dönüşüyor.
Bedenlerimize makinelerden ödünç kelimelerle yaklaşırken, mekanlarımıza da benlik atfediyoruz. Artık akıllı mekanlar, akıllı aletler var. Sunucuya örgüsünü gösteren yaşlı kadın bile elindeki yün için "akıllı bu yün" diyor. Neden akıllı? Kadın anlatıyor."Bak ben örüyorum. O deseni kendisi yapıyor. Onun için akıllı." "Deseni kendisi yapıyor." Kendisi!?
Yünler, yumaklar akıllı. Makineler akıllı. Öyleyse akıl bize ne lazım."Ortak akıl" filan.Öküz öldü ortaklık bozuldu çoktan.
Azala azala yaşıyoruz. Biz hayatiyetimizi makinelere veriyoruz, makineler de bize metal yorgunluğunu veriyor. Böyle bir alış veriş içindeyiz işte!
Bütün bunların gündem ile alakası var? Çok alakası var çokkkk.
Alakayı kalbi olanlar kurar elbet.
Kalbi olmayanların "v kayışı" atabilir pek ala yazının sonunda.
Fatma K.Barbarosoğlu 04.04.08
Aydınlanma felsefesinin inşa ettiği "modern bakış", insanın kâinat ile olan ilişkisini, Yaratıcısı ile olan ilişkisini temelden sarsıp değiştirdi. Zaman artık kendinden önce başlayıp devam etmiş bin yıllık zamanlardan kopan bir zaman.
Yaratıcıyı kâinatın dışına iten modern anlayış, ahlakı dini dokusundan arındırarak seküler bir payandaya oturtmaya kalktı. Seküler ahlak daha insan bireyler değil, daha az insan bireyler yarattı.
2000 yılına girerken, "milenyum" çığlıklarını ne adına kim adına attığını bireyler bilmiyordu ama; "yeni dünya düzeni" nin inşacıları, 2000'li yılların kişilerin kendini "birey" zannederek çevresinden kopuk, merkeze bağlı mikroorganizmaya dönüşeceğinin planlarının yapıyordu.
Yeni Dünya Düzeni varlığını, mikro organizmaya dönüşmüş insanlar ile mikro devletler üzerinden sürdüreceğe benziyor.
Evet yeni bir döneme girdik. İmparatorluk öncesinin beylikler dönemine benzeyen bir dönem mikro devletler dönemi.
Her devir döneme uygun zihin, algı oluşturur inşa eder. Ya da her zihin kendi dönemini. Mikro devletler dönemini inşa eden zihnin, insan ile makine arasındaki hiyerarşik durumun değişmesi üzerinden oluştuğunu söylemek mümkün. Artık bir tarafta akıllı makineler var bir tarafta da duygularını dolayısıyla kemalatını yitirmiş insanlar.
İnsan olmanın ne kadar değişip başkalaştığını anlamak için, yüz yıl öncesinin "insan" ı ile, günümüz "insan"ını tanımlayan kavramlara bakmak lazım.
Bir eliyle meleklerin, bir eliyle şeytanın elinden tutan insan gitmiş, makineleştiği ölçüde "değerlenen" yeni bir insan türü gelmiştir. İnsan "kalbiyle" değerli değil artık. Çünkü hiyerarşik olarak bizden üstün tuttuğumuz makinelerin kalbi yok ama beyinleri var.
Bu durumda biz de terminolojimizi beyne göre yeniden düzenliyoruz. Bütün klasik kaynaklarda, kutsal kitaplarda insanın kalbine yapılan vurgu modern zamanlarda önemini yitiriyor. Modern tıp bize kalbin sadece bir et parçasından ibaret olduğunu söylüyor.
Neden?
Organ naklini meşru hale getirebilmek için vücudun merkezi kalpten alınıp beyne bahşediliyor. Beyin ölümü tabiri organ nakline imkan tanımak için 1960'ların sonunda giriyor bir kavram olarak hayatımıza. Beyin ölümü ile birlikte fişe takılan bedenin ısısı korunarak organların bozulması engellenmiş oluyor. Arada kalan bedenler için aile fişini çekmeye karar veriyor ya da veremiyor. Fiş.
Makinelerin fişi.
Hayatın merkezi kalpten alınıp beyne verilince,"Ahlak önce beyinde başlar anlayışı" giriyor devreye. Kalplerin kararması derdimiz olmaktan çıkıyor. Kalbimizde bir nur yok. Nur olmadığı için kararıp kararmadığı da önemsizleşiyor.
Önce yürek sonra gönül ve en sonunda kalp bizi terk ediyor. Kalp terk ederken kalp gözünü de beraberinde götürüyor. Bir sürü şiir; mısralarından yere düşen, yürek, gönül, kalp yüzünden güve yeniği bir peçeye dönüşüyor.
Bedenlerimize makinelerden ödünç kelimelerle yaklaşırken, mekanlarımıza da benlik atfediyoruz. Artık akıllı mekanlar, akıllı aletler var. Sunucuya örgüsünü gösteren yaşlı kadın bile elindeki yün için "akıllı bu yün" diyor. Neden akıllı? Kadın anlatıyor."Bak ben örüyorum. O deseni kendisi yapıyor. Onun için akıllı." "Deseni kendisi yapıyor." Kendisi!?
Yünler, yumaklar akıllı. Makineler akıllı. Öyleyse akıl bize ne lazım."Ortak akıl" filan.Öküz öldü ortaklık bozuldu çoktan.
Azala azala yaşıyoruz. Biz hayatiyetimizi makinelere veriyoruz, makineler de bize metal yorgunluğunu veriyor. Böyle bir alış veriş içindeyiz işte!
Bütün bunların gündem ile alakası var? Çok alakası var çokkkk.
Alakayı kalbi olanlar kurar elbet.
Kalbi olmayanların "v kayışı" atabilir pek ala yazının sonunda.
Fatma K.Barbarosoğlu 04.04.08