fatih kısaparmak balon baskılı balon KIBRIS'LA İLGİLİ BÜTÜN BELGELER BÜTÜN GERÇEKLER... - Siyaset Forum

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : KIBRIS'LA İLGİLİ BÜTÜN BELGELER BÜTÜN GERÇEKLER...


yasinarslanpay
02-26-2008, 18:32
Amacımız; Dahada öncede belirttiğimiz gibi Tarihi bilincimizi açık tutmaktır. Onun için Kıbrıs'da olanları Türkiye gözüyle görmeye davet ediyorum sizi Ve Her Zamanki sözümüzü söylüyorum... TARİH UNUTMADI....

Osmanlılar adayı ne zaman almış ve idari yapıyı nasıl düzenlenmiştir?

Osmanlı İmparatorluğu, Kıbrıs'ta üslenen korsanların Akdeniz'den geçen gemilere saldırmalarını önlemek ve Katolik Venediklilerin baskısı altında inleyen Ortodoks Rumlarına yardım etmek için 1571 yılında, 80 bin şehit vererek, Kıbrıs'ı fethetti. Kıbrıs'taki Osmanlı İdaresi fiilen tam 307 ve hukuken 352 yıl boyunca sürdü. Bu süre içinde, Kıbrıs, tarihinde yaşamadığı bir özgürlük yaşadı. Türkler, Katoliklerin kapattığı kiliseleri açtırdı ve Rum Halka dini özgürlük sağladı. Başpiskoposu Rum Halkının siyasi temsilcisi olarak kabul ederken, halkın şikayetlerini doğrudan Saraya bildirme hakkını onlara tanıdı. Böylece Başpiskoposları siyasi yönden de güçlendirmiş oldu.

İkinci olarak Katolik Venedik döneminde tamir edilmeyen kilise vb. ibadet yerlerini tamir ettirdi ve bakımlarını yaptırdı. Kıbrıs Rumlarının bütün bunlara yanıtı ise, 1821'de başlayan Yunan isyanını asker, silah ve para göndererek desteklemek ve yine aynı yıl tüm ada Türklerini katletmeyi öngören bir ayaklanma aaagahlamak oldu. Osmanlılar döneminde Adada yaşayan Rumların ekonomik durumları daha önceki dönemlerle kıyaslanmayacak biçimde düzeldi. Bu dönemden başlamak üzere, kendilerine tanınan geniş hoşgörü ile yavaş yavaş adadaki ticari hayatı ele geçirmeye başladılar. Osmanlılar döneminde adadaki idari yapı da yeniden düzenlendi ve ada "KADI" ların yönetimi için oluşturulan 17 ilçeye ayrıldı. Ada yönetimi için oluşturulan Divan'da Rumlarla birlikte adada yaşayan Maronit ve Ermenilere de temsiliyet hakkı tanındı. Böylece tarihte ilk kez Kıbrıs Rumları, adanın yönetiminde söz sahibi yapıldı.

Osmanlılar, ada Rumlarının eğitimlerinin geliştirilmesini ve vergilerin Kilise tarafından toplanmasını da kabul ederek, onlara bir nevi kendi kendilerini yönetme hakkı tanıdı.

Osmanlı yönetimi boyunca Kıbrıs'ta birçok Su Kemeri, Hanlar, Kütüphaneler, Camiler, Çeşmeler yapılarak adanın imarı sağlandı.



Kıbrıs Türklerinin kökeni nedir?

Kıbrıs Türklerinin kökeni Anadolu'daki Türk Halkıdır. Kıbrıs'ın fethinden sonra adanın gelişmesi için üretici nüfusa ve sanatkara gereksinim olduğunu gören Padişah 2. Selim, adada kalan 20 bin civarında askerin yanısıra 10 bin civarında sanatkar ailenin de Kıbrıs'a gönderilmesini kararlaştırır. Bu amaçla çıkarılan bir "SÜRGÜN HÜKMÜ" ne göre Anadolu, Karaman, Rum ve Dülkadriye Kadıları şehir ve kasabalarda oturan zenaat ve meslek sahipleri arasında seçme yapılarak, her on haneden bir hanede yaşayan aileler Kıbrıs'a gönderildiler. Bu meslek sahipleri içinde ayakkabıcılar, terziler, dokumacılar aşçılar, mumcular,semerciler, nalbantlar, bakkallar, demirciler, dericiler, taşcılar, kuyumcular, yapıcılar, kalaycılar ve kazancılar başı çekmekteydi.

Bunların yanında ise;

Taşlı ve verimsiz toprak çalıştırıp geçimini sağlayamayanlar,

Kötü davranış içinde olanlar,

Kendi bölgelerinde adları kütükte kayıtlı olmayanlar ve onların oğulları,

Batka bölgelerden göç etmitolanlar,

Uzun zamandan beri tarla veya bahçe almak için müracaat etmiş olanlar,

Köyünü ve tarlasını bırakıp, şehirlere göç edenler,

Köylerde ve şehirlerde işsiz olup, toprağı çalıştırmayanlar da Kıbrıs'a gönderileceklerdi.
21 Eylül 1571 tarihini taşıyan bu "Sürgün Hükmü" ile toplam 572 Hanenin Kıbrıs'a göç ettirilmesi öngörülmekteydi. Adaya gelen bu Türkler kısa sürede ekonomik yaşama büyük bir canlılık getirdi.

Yunanistan ise daha Osmanlı egemenliği altında olması nedeni ile Rumları kışkırtacak durumda değildi. Megali İdea fikri ortaya atılana kadar, iki halk Osmanlıla rın adil yönetimi altında barış içinde bir arada yaşadı. Denebilir ki adadaki iki halkın barış içinde birarada yaşadığı tek dönem fiilen Osmanlı İdaresi altında yaşanan bu 307 yıllık dönemdir.

yasinarslanpay
02-26-2008, 18:35
Kıbrıs Rumlarının kökeni nedir?

Kıbrıs'ın ilk yerli halkı Anadolu'dan gelmiştir. Ve, tarihte hiçbir zaman Kıbrıs, Yunanistan'ın egemenliğine girmemiştir. Bunun yanında tarihte hiçbir zaman Yunanistan'dan Kıbrıs'a büyük çapta bir göç de olmamıştır. Peki Rumlar niye kendilerini Yunan saymaktadır?

Kıbrıs Anadolu'nun doğal bir uzantısıdır. Jeolojik dönemin birinci zamanında Anadolu'nun Hatay bölgesine bitişik olan Kıbrıs, ikinci ve üçüncü zamanlarda oluşan çökmelerle Anadolu'dan kopmuştur. Adada Anadolu'da yaşayan cüce fil fosillerinin bulunması bunun kanıtıdır. Bu arada Kıbrıs'taki kazılarda bulunan vazolarla Anadolu'da ortaya çıkarılan vazolar ve evler birbirine çok benzemektedir. Bundan hareketle, ilk yerli halkın Anadolu'dan geldiği kesinlik kazanmaktadır. Bundan ayrı olarak Kıbrıs tarihte; Hititler, Mısırlılar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Ptolemiler, Romalılar, Araplar, Bizanslılar, Templer Şovalyeleri, Lüzinyanlar, Cenevizliler, Venedikliler, Osmanlılar ve İngilizler tarafından yönetilmiştir. Kıyıları ise korsanların yatakları olmuştur.

Anadolu'dan gelen yerli halkla, Kıbrıs'ı işgal eden bu ulus ve kavimlerin karışması sonucu, tarih içinde ortaya melez bir halk çıkmıştır. Bu melez halk zaman içinde denizci bir kavim olan Miken'lerin kültürel etkisi altında kalmıştır. Miken'ler bilindiği gibi Yunanlılar tarafından Helen ırkından sayılmaktadır. Bundan ayrı olarak Kıbrıs'ın Roma İmparatorluğu'nun egemenliğine girmesinden sonra M. S. 46 yılında St. Paul Kıbrıs'a gelerek Hristiyanlığı yaymıştır.

Bizans döneminde ise Bizans'ın, resmi dili olarak Yunancayı; resmi din olarak Ortodoks Hristiyanlığı kabul etmesi ve bunu zorla Kıbrıs'taki melez yerli halka da kabul ettirmesi, adadaki bu melez halkın kendisini zamanla Yunanlı olarak görmesi sonucunu doğurmuştur. Kimlik bunalımı içindeki melez halkın bir ulusal kültür, ve bir ulusal kimlik arayışı içinde olması da bu oluşumu etkileyen bir unsur olmuştur.

Sonuç olarak adanın esas yerli halkı, Anadolu'dan gelmiştir. Bu halk zaman içinde Kıbrıs'ı işgal eden kavimlere karışarak melezleşmiştir ve Bizans döneminde Bizans'ın dini-kültürel etkisi ile kendini Yunanlı görmeye başlamıştır.
__________________


Megali İdea nedir?

Megali İdea, kelime anlamı ile "Büyük İdeal, büyük fikir" demektir. Bu fikre ve ilkeye göre, 1453'de Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul tekrar ele geçirilecek, Yunanistan, Girit, Rodos, Kıbrıs, Anadolu ve ta Büyük İskender'in uzandığı İskenderiye'ye kadar olan topraklar işgal edilerek, bir Helen İmparatorluğu olarak kabul edilen büyük Bizans İmparatorluğu kurulacaktır. Bu imparatorluğun başkenti ise eski Bizans'da olduğu gibi hala "Konstantinopolis" diye andıkları İstanbul olacaktır. Megali İdea fikri ilk kez Rigas Ferreros adlı bir Rum tarafından gündeme getirilmiştir. Rigas Ferreros, bu amaçla ilk Megali İdea haritasını 1791-1796 yılları arasında Bükreş'te hazırladı ve 1796 yılında Viyana'da yayınladı. Megali İdea'nın yaşatılması ve nesilden nesile aktarılması görevini Rum Ortodoks kilisesi ve Ortodoks mezhebinin merkezi olan İstanbul'daki Patrikhane üstlenmiştir. Kilisenin bu amaçlarını ve eylemlerini gerçekleştirmek için Osmanlı İmparatorluğunun kendisine tanıdığı geniş hoşgörüden yararlandığı inkar edilemez bir gerçektir. Örneğin 1754 yılında Padişahın yayınladığı bir fermanla, Başpiskopos, adanın ikinci politik ve nüfuzlu kişisi olma hakkını kazanmıştı. Bu tarihten itibaren Başpiskopos'a "Ulusal Lider" anlamına gelen "ETNARH" denemeye başlanmıştı.

Megali İdea çerçevesinde 1821 yılında Mora isyanı patlak vermiş ve Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Megali İdea haritası içinde yer alan toprakların ele geçirilmesi için faaliyete başlanmıştır.

Nitekim daha sonra Girit, Rodos, 12 adalar ve diğer Ege adaları ele geçirilmiş, Anadolu'ya asker çıkarılmıştır. Ne var ki Anadolu'da Atatürk önderliğindeki Türk Halkı, Kıbrıs'ta ise Anavatan Türkiye desteğindeki Kıbrıs Türk Halkı tarafından, hedeflerine ulaşmaları engellenmiştir.

Önemle vurgulanmalıdır ki, Yunanistan ve Kilise bu çabalarında başta İngiltere ve Çarlık Rusyası olmak üzere her zaman Batılı ülkeler tarafından desteklenmiştir
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 18:35
Filiki Eterya ve Ethniki Eterya nedir?

Megali İdea fikri ortaya atıldıktan sonra bu fikir, Osmanlı İmparatorluğu aleyhine genişleme emelleri olan Rus Çarlığı ile İngilizler ve çeşitli Balkan Üleleri tarafından desteklenmeye başlandı. Megali İdea'yı gerçekleştirmek için bir örgüt gerekliydi. Bu amaçla 1814 yılında, yani Megali İdea haritasının çizildiği 1796 yılından 21 yıl sonra, Rusya'nın Odessa şehrinde Filiki Eteriya adlı Örgüt Çarlık Rusyası'nın gizli desteği ile kuruldu. Yine çarlığın desteği ile tüm Balkanlar'da örgütlenme faaliyetlerini başlatan Filiki Eteriya'nın başına da Rus Çarı 1. Aleksandros İpsilantis getirildi. Bu gelişme örgütün ilk başarısı oldu. Nitekim daha sonra Rus Çarı'nın desteği ile bu örgüt tarafından 1821 Mora isyanı başlatılacaktı. Filiki Eteriya'nın örgütlenme çalışmalarını Kıbrıs'a kadar uzattığı ve başta kiliselerdeki papazlar olmak üzere, kiliselerin yoğun propagandasının etkisi altında bulunan Rumlar arasında geniş bir taban bulunduğu, hatta Kıbrıs'taki ayaklanmanın perde gerisindeki örgütlü güç olduğu biliniyor.

Filiki Eteriya'dan sonra, Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasının ardından bu kez de Yunan ordusu içinde Ethniki Eteriya adlı bir başka örgüt kurulmuş ve bu örgüt Girit'in Yunanistan tarafından ilhakında önemli bir rol oynamıştır.

Her iki örgüt de esas hedef olarak Megali İdea'yı benimsemiş ve tüm çalışmalarını, bu hedefe ulaşılması için Osmanlı toprakları üzerinde gizli ayaklanma hazırlıklarına yöneltmişlerdir

Enosis nedir?

Enosis, Megali İdea hedefi çerçevesinde Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasını, ilhak edilmesini ifade etmektedir. Kelime anlamı ile " İLHAK " demek olan Enosis (yani adanın Yunanistan'a bağlanması) ilk Megali İdea haritasının çizildiği 1791 yılından beri gündemde olan bir konudur. Bir anlamda Kıbrıs sorununun da bu tarihten itibaren varolduğu söylenebilir. Yunanistan'ın Kıbrıs'ı talep etmesi ise 30 Aralık 1918 yılında gerçekleşti. 18 Ekim 1828 tarihinde İngiltere, Rusya ve Fransa'ya bir nota veren Yunanistan, RESMEN İLK KEZ Enosis fikrini ortaya atmış ve adanın kendisine bağlanmasını istemiştir.

1. Dünya savaşından sonra Paris'te toplanan Barış Konferansı'na Yunanistan'ın toprak isteklerini sunan Yunan Başbakanı Venizelos, aralarında Kıbrıs'ın da bulunduğu şu bölgeleri talep ediyordu:

1- Batı Anadolu (İzmir,Bursa,Çanakkale, İzmit ve civarları)
2- Pontus (Trabzon, Sivas, Kastomonu ve civarları)
3- Kuzey Epir (Güney Arnavutluk)
4- Kıbrıs, Rodos, Meis, Girit, Bozcaada ve İmroz
5- Batı ve Doğu Trakya

Kıbıs'ta Yunan kilisesi, Patrikhane ve Yunan Hükümeti tarafından desteklenen Enosis hareketi, bu idealin yıllar boyunca kilise ve okullarda genç beyinlere aşılanması sonucu Kıbrıs'ın başına büyük felaketlerin gelmesine neden oldu. Bu ideali gerçekleştirmek için 1821 yılından itibaren birçok kez Türk halkına saldırılar düzenledi. Enosis önünde bir engel olarak gördükleri Türk halkını ortadan kaldırmak için 1895'de, 1912'de, 1955-74 döneminde Türk halkına saldırılar ve katliamlar uygulandı.

Enosis fikrinin 1918'lerde Rum çocuklarına nasıl aşılandığını bir Rum yazar olan Tenekides şöyle açıklıyor:

"Rum okulları Helen düşüncesini yaymak amacı ile kullanılıyordu. Rum öğretmenler, çiçeklerle çerçevelenmiş Yunanistan'la birleşmelerini temsil eden armağanları Vali'nin kasabaları ziyareti sırasında verirken, mızraklı bir alay gibi sıraya sokulan ögrenciler, önceden öğretilmiş olan "Yaşasın enosis" çığlıkları atıyordu..." (Tenekides-Chypre. Menter Şahinler. Türkiye'nin 1974 Kıbrıs siyaseti sayfa 111.197- İstanbul).

Enosis politikasının yakın hedefi bugün için Rum egemenliğinde tüm Kıbrıs'ta hakim olacak bir Rum Cumhuriyeti kurulması, bu Rum devletinin AB'a tam üye yapılarak Yunanistan'la dolaylı Enosis'in gerçekleştirilmesi ve Türk halkının azınlık statüsüne düşürülmesidir.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 18:37
1821 İsyanı ve ilk enosis bildirisi nedir?

Yunanistan'ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra bu devletin uyguladığı yayılmacı ve hegemonyacı politika, birbuçuk asırdır Kıbrıs'a huzur ve barış yüzü göstermedi. Bunun böyle olacağı Mora isyanının başladığı ilk günlerden belliyi. Nitekim Yunanistan'da isyanın başlamasından sonra Kıbrıs'ta da her zaman olduğu gibi Rum toplumu içindeki gerici, fanatik, milliyetçi çevrelerin başını çekmekte olan Kilise, bir isyan hazırlığına girişir. Önce Kiliselerdeki ayinlerde, kiliseye bağlı ruhban okullarında yoğun bir propaganda ve beyin yıkama faaliyetine girişilir. (Zaten bu kampanya hiç durmamıştı). Bu arada 19 Haziran 1821'de Filiki Eteriya'nın liderlerinden Konstantin Kanaris, Kıbrıs'a uğrayarak isyanın propagandasını yapar, bildiriler dağıtır, Yunanistan'daki isyancılara götürmek üzere para, silah, yiyecek toplar. Bunun ardından, Başpiskopos Kiprianos, kiliseleri birer silah deposu haline getirir. Ayaklanma için çeşitli bölgelerdeki kiliselere mektuplar gönderir, ayaklanmanın nasıl olacağını anlatır. Ne var ki, Dağ kazasına bağlı Ayanni köyünde oturan Dimitri adlı bir Rum, Osmanlı Valisi Küçük Mehmet Paşa'ya yazdığı bir ihbar mektubu ile isyanı ele verir. Vali Küçük Mehmet, bu ihbar üzerine kiliseleri basarak, isyan için depolanan silahlara ve saldırı aletlerine el koyar. İsyanın elebaşlarından kimisini idam eder, kimisini sürgüne veya hapse gönderir. Bu arada Hacı Petros Vaskos adlı Rum tarafından Başpiskopos Kiprianos'a ve Mihail Kilikya adlı Ruma yazılmış isyanla ilgili mektuplar da ele geçirilir. Bunun üzerine yakalanan Başpiskopos Kiprianos ve isyanın elebaşları idam edilir. İsyan daha başlamadan bastırılır.


Dimitri adlı Rumun Valiye gönderdiği ihbar mektubu şöyledir:

"Paskalya gecesi saat altıda Lefkoşa'da top atışı olacaktır. Başpiskopos Kiprianos, Rumca yazılmış mektubunu kendi adamına vererek adı geçen köyde (Ayanni) kilisede okutmuştur. Bu mektuba göre, top atışı duyulduğu vakitte, bütün Hristiyanlar harp silahları ile Lefkoşa'ya hücum edeceklerdir. Tüm adayı almak için birlikte hareket ederek sözleşmelerini öneren Başpiskopos'a göre Hristiyanlar, Lefkoşa'yı da ele geçirdikten sonra, bütün müslümanları katledip ortadan kaldıracaklardır. Bu konuyu Hristiyanlara kesin olarak bildirip tenbih eden adı geçen mektubu diğer köylere de yollayıp okutmuştur".

Görüldüğü gibi daha Osmanlı döneminde tüm Türklerin katledilmesi tasarlanabiliyordu.

Vali Küçük Mehmet'in Sürgüne gönderdiği bir kısım papazlar ise 1821 yılı sonlarında Roma'da toplanarak ilk Enosis bildirisini yayınlıyorlar ve tüm Hristiyan Krallarına çağrıda bulunarak Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı için yardımcı olmalarını istiyorlardı...
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 18:46
Kıbrıs İngilizlere nasıl geçti ve adadan Türk göçü oldu mu?

1878'de Osmanlı-Rus savaşını fırsat bilen İngiltere, "Ruslara karşı yardım" vaadi ile, Kıbrıs'ı yılda 92000 altına kiralamayı başarmıştı. İngiltere, Doğu Anadolu'daki Kars, Ardahan ve Batuma giren Rus ordularının geri püskürtülmesinde yardımcı olacak vaadi ile, Kıbrıs'ı kiralamıştır ama bu kiralama geçici idi. Tehlike geçtikten sonra ada yeniden geri verilecekti. Yani Kıbrıs İmparatorluğun bir parçasıydı. Padişah kira anlaşmasına (Ayestafanos-Yeşilköy) imza atmadan önce (Hukuku Şahaname asla halel gelmemek üzere muahadenameyi tasdik ederim) notunu dütmüt ve sonra imza etmitti. Ne ki, İngiltere adaya yerleştiği günden itibaren Kıbrıs'ı nasıl ilhak edeceğinin hesabını yapmıştı. Nitekim Osmanlı İmparatorluğunun Almanya yanında 1. Dünya savaşına katılması ile böyle bir fırsatı bulmuş ve yayınladığı bir emirname ile Kıbrıs'ı ilhak ettiğini duyurarak, her yıl ödemesi gereken 92 bin altını da ödemeyi durdurmuştu.

İngiltere daha sonra savaşın sonlarına doğru, 27 Kasım 1917'de yayınladığı bir "Krallık Konseyi Emri" ile, ada halkına İngiliz vatandaşlığına geçmeleri için iki yıllık bir süre tanıdı.
Bu emirname şunları içeriyordu:
1- Osmanlı uyruğunda olup da Kıbrıs'ta oturan ve 5 Kasım 1914'de gerçekten adada oturuyor olanlar,
2- Osmanlı uyruğunda olup da Kıbrıs'ta oturuyor olan ama 5 Kasım 1914'de geçici bir nedenle adada bulunmayanlar,
3- Adada yerleşik olmayan ama, 5 kasım 1914'de adada bulunan Osmanlı vatandaşlarından savaşın bitiminden sonraki iki yıl içinde Yüksek Komisere başvurarak bağlılık yemini eden ve yerleşiklik koşullarını yerine getirenler, İngiliz vatandaşlığına alınacaklardı.

İngilizlerin bu haksız emrivakisi karşısında İngiliz vatandaşı olmak istemeyen binlerce Türk Anadolu'ya göç etti. 1878'de, 1914'de,1917'de yaşanan göçlerden sonra Lozan Anlaşması ile Kıbrıs kesin olarak İngiltere'ye bırakılınca, büyük bir göç olayı daha yaşandı. Sonunda 20 Temmuz 1923 Lozan anlaşmasının 20. maddesi ile Ada hukuken de İngiltere'ye bırakıldı.

Bu madde şöyledir: "Türkiye İngiliz hükümetince 5 Kasım 1914 tarihinde ilan edilen Kıbrıs'ın İngiltere'ye katılışını tanıdığını bildirir". Bu anlaşma ile Kıbrıslı Türklerin "Hakkı Hıyar"larını (seçme hakkı) kullanarak Türk vatandaşlığı ile İngiliz vatandaşlığı arasında tercih yapmaları istendi. Türk vatandaşlığını tercih edenler Türkiye'ye göçe başladı ve bu göç 1940'lara kadar sürdü. Bütün bu dönemlerde 30 binden fazla Türk, özellikle aydınlar Türkiye'ye göç etti.

Kıbrıs'tan bir diğer göç de 1960'da İngiliz idaresinin son bulması ile İngiltere'ye oldu. Bu göç 1963-1974 döneminde Rumların baskıları, saldırıları ve teşvikleri ile sürdü. Bugün 400 binden fazla Kıbrıslı Türk dışarıda yaşıyor. Bunun 225 bini Türkiye'de, 120 bini İngiltere'de, 40 bini Avustralya'da, 10 bini ABD, Kanada'da ve 5 bini de diğer ülkelerde yaşamaktadır.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 18:57
Türkler Ve Rumlar İngiliz idaresini nasıl karşıladı?

Kıbrıslı Türkler için anavatandan kopmak acıların en büyüğü oldu. Adanın İngiliz egemenliğine geçmesinden hemen sonra, bu tepkilerinin bir ifadesi olarak Türkiye'ye büyük çapta göçler oldu. Bugün Kıbrıs'ta Türk nüfusunun Rumlardan daha az olmasının bir nedeni de bu göçlerdir. Nitekim daha sonraları bizzat Atatürk'ün emri ile bu göçlerin durdurulduğu biliniyor.

Kıbrıslı Rumlar ise daha Lefkoşa'da Türk bayrağı yerine İngiliz bayrağı çekilirken, Enosis çığırtkanlığını artırmaya, Türklere hakaret etmeye başlamışlar. İngiliz idaresini alkışlayarak bu değişikliğin kendilerine Enosis yolunu açacağını düşünmüşlerdir. Nitekim, 1907 yılında adayı ziyaret eden Churchill'e "Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleşmek istediği" belirtiliyordu. Bundan batka 1880'de Yunanistan Türkiye ile savaşa hazırlanırken İngilizlerin hoşgörüsü ile katır satın almak için adaya gelen Yunanlı subaylar, büyük törenlerle karşılanıyor, onlara para ve silah yardımı yapılıyor ve Yunan Kralına yazılan Kıbrıs'ın ilhakını öngören bir mektupla birlikte uğurlanıyorlardı. Bu arada 1879 Türk -Yunan savaşı sırasında Yunan Konsolosu Filemon Kıbrıslı Rumlardan oluşan gönüllüleri Yunanistan'a gönderiyor ve Türkler aleyhinde mitingler düzenleniyordu. Hem de ada hukuken bir Türk toprağı olmasına karşın. Yine bu arada Vatimbella adlı Yunan konsolosunun da 1916-1917 yılları arasında ilhak lehinde kışkırtıcı davranışlarda bulunması Türk halkını tedirgin ediyordu. 1918 yılı başlarında ise Venizelos'un davetlisi olarak Yunanistan'a giden Kıbrıs Piskoposu Medaxakis, Atina Metropoliti yapılmış ve Enosis kampanyalarını örgütlemeye başlamıştı.

Görüldüğü gibi Kıbrıs Rumları İngilizlerin ada yönetimini devralmasından şikayet edecek durumda değildi. Çünkü bu değişiklik onların Enosis faaliyetleri açısından bulunmaz bir nimetti. Bunun yanında Osmanlı devlet memurlarının adadan ayrılmasından sonra, boşalan devlet kadroları, Rum memurları tarafından doldurulmuştu. Bu da Rumların İngiliz yönetiminden memnuniyetlerinin bir başka nedeniydi.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 18:58
İngiliz yönetiminin ilk yıllarında Türk-Rum ilişkileri nasıl olmuştur? İlk kavgaları nelerdir?

İngiliz yönetiminin ilk yıllardan itibaren Rumlar Enosis taleplerini tırmandırmaya başlamışlardır. Bunun sonucu olarak Türk ve Rum halkı sürekli bir çatışma içinde olmuştur. İngiliz yönetiminin ilk yıllarında belli başlı çatışmaları şöyle toparlamak olasıdır:

*Rumlar 1879'da 54 imzalı bir muhtırayı İngiliz yönetimine vererek Enosis talep ettiler.

*1880 yılı sonunda adaya gelen Yunanlı subaylara 250 katır 150 gönüllü ve para verilerek Osmanlılara karşı savaş desteklendi. Müftü Ali Rıfkı bu durumu protesto etti.

*Rumlar 7-8 Nisan 1881'de "Teselya-Epir-Kıbrıs-Enosis" sloganları ile gösteri yaptı.

*Ocak 1893'de Rumlar Enosis için mitingler yaptılar. Yeni Zaman gazetesi 23 ve 30 Ocak 1893 sayılı nüshalarında ve Müftü Hacı Ali Rıfkı ve Osman Mustafa Bey'ler 30 Ocak 1893 tarihli dilekçelerinde bu durumu protesto ettiler.

*Mart 1894'de 400-500 Rum ve aynı sayıdaki Türk, Rumların Baf Camisi önünde yaptıkları tahrikler nedeni ile kavga etti. Aynı günlerde Lefkara'da da Türklere saldırıldı.

*1899'da Limasol'da Enosis gösterileri yapıldı. İngiliz Yönetimi 1990 yılı Şubatında Yunan Konsolosu Filemon'u tahriklerinden dolayı sınır dışı etti.

*Türkler 22 Haziran 1902'de bir telgraf kampanyası ile Enosis tahriklerini protesto etti. Bu arada 600 imzalı bir muhtıra İngiliz yönetimine gönderildi. Kavanin Meclisi'nde Enosis karşıtı konuşmalar yapıldı.

*5 Temmuz 1903'de Türk üyelerin Kavanin Meclisi'nde olmamasını fırsat bilen Rum üyeler Enosis'i öngören bir karar aldılar.

*6 Temmuz 1903'de Türkler Kavanin Meclisi'nde bir karar alarak adanın tekrar Osmanlı yönetimine verilmesini istediler. Rumlar 4 büyük şehirde Enosis mitingleri yaptılar ve Türkleri protesto ettiler ve Enosis kararları aldılar. Türkler Limasol'da 174 imzalı bir dilekçe ile durumu protesto ettiler. Rumlar Kalavaç köyünde Türklere saldırdılar. Köyün ileri gelenleri İngiliz yönetimine bir muhtıra vererek tahrikleri protesto ettiler.

*1906 yılında Limasol ve Larnaka Limanlarına gelen Yunan askeri gemisi Miyaoli "Yaşasın ilhak" sloganları ile karşılandı. Aynı yıl içinde Paşaköy'de taşlarla Türklere saldırıldı. Bu saldırılar ve Enosis faaliyetleri Vali nezdinde protesto edilirken, İstanbul'a giden bir heyet de Paditaha tikayette bulundu.

*1907 yılı 29 Mayısında İstanbul'un fethi yıldönümünde Rumlar her yana siyah paçavralar asarken, Türkler de camileri bayraklar ve kandillerle süslediler.

*Rumlar adayı ziyaret eden Churchil'e 10 Ekim 1907'de Enosis istediklerini bildirdiler. Türkler bu durumu protesto ettiler. Rumlar aynı yıl Lefke, Angastina ve Akarsu köylerinde Türklere saldırdılar. Nisan 1908'de Akatu köyü camisi saldırıya uğradı. Mayıs 1908'de ise Geçitkale ve Ayakebir köylerinde Rumların saldırısı üzerine kavgalar çıktı.

*Türkler, İngilizlerin Osmanlılara verdiği yardıma teşekkür için 28 Ekim 1908'de Sarayönü'nde bir miting düzenledi ve Türk ordusuna yardım için bir "ASKERE YARDIM" kampanyası başlattı.

*1909'da Dikomo'da Gönyelili Tavukçu Ali Rumların saldırısına uğradı.

*8 Kasım 1914'de Kıbrıs, İngilizler tarafından ilhak edildi.

*İngiliz hükümetinin 1915'de adayı Yunanistan'a teklif etmesi üzerine Türk liderleri ortaklaşa imzaladıkları bir protesto mektubunu Vali'ye göndererek bu durumu protesto ettiler ve Enosisin 60 bin Türk için felaket olduğunu söylediler.

*Rumlar 5 Aralık 1918'de Başpiskopos 3. Cyril başkanlığındaki bir heyeti Enosis lehinde kulis yapmak için Londra ve Paris'e gönderdiler.

*16 Ağustos 1919'da bütün Rum Piskopos ve Belediye Başkanları imzaladıkları bir muhtırayı Sömürgeler Bakanına göndererek Enosis talep ettiler.

*12 Nisan 1920'de bir batka Enosis heyeti Paris'e gitti.

*Mayıs 1919'da İngiliz yetkilileri bir muhtıra göndererek 60 bin Türkün Enosise karşı olduğunu belirttiler.

*1920 yılında Enosis faaliyetlerini organize etmek için kilise önderliginde bir "Ulusal Konsey "oluşturuldu.

*1921 yılında 500 kilisede toplanan Rumlar ilk Enosis plebisitini yaparak Enosis kararı aldılar.

*Rumlar 1929 yılı Ekim ayında İngiltere'ye yeni bir Enosis heyeti gönderdiler.

*1930 yılında Yunanistan'ın bağımsızlığını elde etmesinin 100. yıldönümünü kutlayan Rumlar, 500 imzalı bir dilekçe ile Enosis'in gerçekleşmesi için Sömürgeler Bakanlığı'na başvurdular.
*26 Haziran 1930'da Başpiskoposlukta toplanan Rum Ulusal Konseyi, "Kıbrıs Ulusal Örgütü"nün Enosisci tüzüğünü onayladı ve ilhak talep etti.

yasinarslanpay
02-26-2008, 18:59
Kıraathane-i Osmani ve ilk Türk gazetesi Zaman'ın yayın ilkeleri nedir?

Adanın İngiltere'nin eline geçmesinden sonra Rumların Enosis faaliyetlerini yoğunlaştırması, Kıbrıs Türk Halkı arasında büyük endişelerin doğmasına neden olmuştu. Bir yandan kilise, bir yandan da sayıları 10'u aşan Rum gazeteleri, Enosisin gerçekleştirilmesi için sürekli çaba içinde bulunuyorlardı. Bu durum karşısında Kıbrıs Türk aydınları ise, ne bir gazeteye, ne de bir örgüte sahiptiler. Toparlanmak gereği her gün kendini daha çok hissettiriyordu. İşte bu yaklaşımla ve bir anlamda Rum Kıraathanesi olan Kipriyakos Sillogos'a karşı 1880'li yılların sonuna doğru OSMANLI KIRAATHANESİ kuruldu. Bu örgütün belli bir tüzüğü, kayıtlı üyeleri olmamasına karşın bir siyasi örgütlenme niteliği taşımaktaydı. Türk aydınları burada toplanıp durum değerlendirmesi yapmakta ve Enosise karşı çıkmak gerektiğini sürekli olarak vurgulamaktaydılar.

Nihayet Tüccarbaşı Hacı Derviş Efendi'nin öncülüğü ile Enosise karşı çıkacak bir yayın organını çıkarmayı başarırlar. ZAMAN Gazetesi (bugün elimizde bulunan en eski Türkçe gazetedir) 25 Aralık 1891 yılında böyle doğar. Gazete, batlangıçta OSMANLI KIRAATHANESİ' nde toplanan aydınların görüşlerine uygun olarak, JÖN TÜRK hareketini de benimser.


Bu örgütün amaçlarını daha iyi anlamak için, çıkardıkları ZAMAN gazetesinin yayın ilkelerine bakmakta yarar var.

İngiliz sömürgeciliği ile savaşmak,

Ulusal bilinci ayakta tutmak,Anavatana güven ve bağlılığı devam ettirmek,

Kıbrıs sorununu yalnız Rumların bakış açısından dünyaya duyurmaya çalışan kalabalık Rum gazeteleri ile savaşmak,

Enosise karşı durmak,

Dünya kamuoyuna Türklerin sesini duyurmak,

Türk dilini yazı dili olarak da ayakta tutmak,

Türk toplumunu her alanda kalkındırmak, Türk esnaf ve işçilerinin haklarını korumak,

Türk ahlak ve eğitimine hizmet etmek,

Kişisel çıkarları değil, ada Türklerinin çıkarlarını gözetmek,

Kimseye kin gütmemek, kimseden yana olmamak.
(Zaman gazetesi 2. Türkçe gazetedir. Kıbrıs Türklerinin yayınladikları ilk gazete 1889 yılında yayın yaşamına giren SADED gazetesidir. Ne yazık ki Limasol'da yayınlanan bu gazetenin elimizde tek nüshası bile bulunmamaktadır).
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 18:59
1895 olayları nedir? İlk eşitlik talebimiz ne zaman olmuştur?

Osmanlıların 1878'de ada yönetimini geçici bir süre için İngilizlere devretmesi, Kıbrıs Rumları arasında Enosisin gerçekleşeceğine dair umutları artırmıştı. Birçok günlük ve haftalık gazete, kilise, Yunan konsolosluğu ve okullar, ara vermeden Enosis propagandasını sürdürmekteydi. İşte bu ortam içinde Lefkoşa'nın Tahtakale semtinde yaşayan Türklere yönelik saldırılar oldu. 25 Mart 1895'de Yunan Bağımsızlık Günü şenlikleri esnasında meşaleler taşıyan Rumlar, büyük bir yürüyüş kolu oluşturarak, Tahtakale Türk mahallesine girmişler ve Türkleri kesip katledeceklerine dair şarkılar söyleyerek, tahriklerde bulunmuşlardı. Lefkota Kaza hakimi Mr. Seafer'in 17 Nisan 1895 tarihinde Londra'da sömürgeler genel sekreterine gönderdiği bir mektupta bu gelişmeler anlatılarak, Türklerin de bir toplantı düzenleyerek saldırıları protesto ettikleri ve önlemler aldıkları belirtilmektedir. Yine aynı günlerde Vadili ve Vitsada köylerinde de Yunan konsolosu Filemon'un başını çektiği tahrikler ve saldırılar yapılmıştır.


Mağusa Komiseri Mr. B. Travers'in sömürge müsteşarına yazdığı bir mektupta tahriklerin, Türklerin soğukkanlılığı sayesinde atlatıldığı anlatılmakta ve şöyle denmektedir:

"Öyle anlaşılıyor ki aynı saldırgan Rum metodları, hem Vadili'de hem de Vitsada'da uygulanmıştır. Yani bazı Rumlar gecenin ortasında silahlanarak yollara dökülmüş ve diğer Rumları da "kendi emniyetleri için" aynı şeyi yapmaya teşvik etmişlerdir. Vitsada'da Rum olduklarına inandığım bazı kişiler birkaç el ateş açarak kaçmışlar ve daha sonra suçu Türklere yüklemeye çalışmışlardır".

Rumların bu tahrikleri, gerek Kıbrıs Türkleri, gerekse Osmanlı devleti adına Said Paşa tarafından İngiltere nezdinde protesto edilmiş ve "Yunanlı ajanların" kışkırtmalarının önlenmesi istenmiştir. Bu çevrede Müftü Ali Efendi ile Baş Kadı Mustafa Fevzi Efendi 17 Nisan 1895 tarihinde hazırladıkları bir muhtırayı 22 Nisan 1895'de İngiliz Yüksek Komiseri'ne vererek, Enosis tahriklerini protesto etmitlerdir. Bu muhtırada "Okullarda ve sokaklarda Türklere hakaret ve küfür edildiği, "sizi öldüreceğiz" şeklinde tehditler savrulduğu, Dohni'de Türklere saldırıldığı, Rum öğrencilerin Türk okullarını taşladığı, Türk polislere Rumlar tarafından hakaret edildiği belirtiliyordu. Bu tahriklerden 3 yıl önce 1882 yılında ise, İngiliz yönetimi bir Danışma Meclisi oluşturmaya karar verir. Bu Meclise 9 Rum, 3 Türk ve 6 memur atamayı kararlaştırır. Ne var ki, Türk halkı bu ayrımcı tutumu protesto ederek EŞİTLİK talebinde bulunur. Bu, Türk halkının EŞİTLİK mücadelesinin başlangıcıdır ve bu mücadele 100 yıl sonra bugün de devam etmektedir...
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:00
Türklerin 1911 mitingleri nedir?

Kıbrıs Rumlarının süren Enosis histerisi ve dış dünyaya da taşırılan yoğun ilhak eylemleri üzerine birşeyler yapılması gerektiğine inanan Kıbrıs Türkleri, VATAN Gazetesi sahibi Bodamyalızade Mehmet Şevket Bey'in girişimi ile ilhakı protesto mitingleri düzenlerler.

1911 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun İtalya ile savaş halinde bulunmasından ve Trablusgarp savaşından Osmanlıların güç durumda kalmasından yararlanan Rumların başlattığı yoğun tahrikler, Enosis mitinglerine dönüşmüştü. Rumların yaptığı sevinç gösterilerini, Türklere yönelen tahrikleri ve Enosis lehindeki gösterileri protesto için yapılan miting, 21 Eylül 1911 akşamı, Lefkoşa'da Sarayönü Meydanı'nda (Atatürk Meydanı) 2000 kişinin katılımı ile yapılır. O dönemde Türk nüfusunun 56 bin kişi olduğu göz önüne alınırsa mitinge olan katılımın gerçekten büyük olduğu ortaya çıkar. İkinci miting 24 Eylül 1911 sabahı, Lefke'de binlerce kişinin katılımı ile yapılmıştır. Yapılan her mitingde Rumların tahriklerini ve Enosis yönündeki eylemlerini protesto eden kararlar alınır. Karar tasarılarının üçü de 16 Ekim 1991 tarihli Vatan gazetesinin 14. sayısında yayınlanır. Halk tarafından da onaylanan bu kararlar, Türk Halkının Kavanin Meclisi'ndeki temsilcileri olan Lefkoşa-Girne-Larnaka-Mağusa ve Limasol-Baf milletvekilleri tarafından imzalanarak İngiliz yönetimine gönderilir. Kararlarda "İngiltere'nin adadan çekilmesi halinde, adanın meşru sahibi olan Osmanlı devletine iadesi gerektiği ve bu amaçla gerekirse tüm ada Türklerinin kanlarının son damlasına kadar savaşacakları" belirtiliyordu.


1911 mitinglerinin Kıbrıs'ın yeni bir Girit olmaması için verilen mücadelede büyük önemi vardır. Ve bu önem, mitinglerin, Kıbrıs Türklerinin Enosise karşı en yaygın, en örgütlü ve en kitlesel tepkilerini yansıtmış olmalarından kaynaklanmaktadır.(1911 yılı öncesinde de Kıbrıs Türkleri, Enosis girişimlerine karşı çeşitli gösteri ve toplantılar yapmışlar, yüzlerce telgrafı İngiltere'ye göndermişlerdi. Ama bunların hiçbiri 1911 mitingleri kadar geniş çaplı olmamıştı).
__________________

1912 Saldırıları nedir?

İtalya ile savaşın yaralarını sarmadan Balkan ülkelerinin saldırısına uğrayan Osmanlı İmparatorluğu, Kıbrıs'la ilgilenecek durumda değildi. Bunu fırsat bilen ve Balkan ordularının ilerlemelerinin Enosisin gerçekleşmesine olanak yaratacağını uman Kıbrıs Rumları, bu kez de Mayıs 1912'de yeni tahriklere başvururlar. Bir yandan Osmanlı ordularının gerilemesini sevinç gösterileri ile kutlayıp, Türkleri rencide ederken,bir yandan da Enosis eylemlerini yoğunlaştırırlar. Nitekim Mayıs ayının sonlarına doğru "Enosis ve Yaşasın Yunanistan" nidaları ile önce Hamit Mandraları (bugünkü Hamitköy) nde oturan Türklere saldırdılar.

27 Mayıs 1912 tarihli VATAN gazetesinde,Rumların saldırılarını anlatan Bodamyalızade Mehmet Şevket Bey, saldırıların "Kıbrıs'taki Yunan müsevvikleri (Provakatörleri) tarafından kışkırtıldığını" yazıyordu. Sir George Hill ve SÖZ gazetesi de, olayların Trablusgarp savaşındaki yenilgi nedeni ile Rumların Türkleri alaya almaları üzerine başladığını yazıyordu. 3 Haziran 1912 tarihli ve 35 sayılı Vatan gazetesi Yunan provakatörlerinin kışkırtması ile Rumların Leymosun Panayırında taş, şişe ve her çeşit silahla saldırıya geçtiğini anlatıyordu. Beş altı bin kişilik kalabalığın,"Yaşasın Yunanistan, Yaşasın İlhak" naraları ile Türk mahallelerini yağmaladığı ev, dükkan ve dini yerleri tahrip ettiği belirtilen gazetede, çeşitli bölgelerde de Türk sakinlerin dövüldüğü, taciz edildiği, küfre uğradığı belirtiliyordu. 4 kişinin öldürüldüğu 100'den fazla kişinin de yaralandığı olayların, Rumların Türk Halkına yaptığı ilk kanlı saldırılar ve ölümle sonuçlanan ilk kitlesel çatışmalar olduğu için Kıbrıs tarihinde ayrı bir önemi vardır.

Bu saldırıların ardından yaygın bir Rumdan Ruma kampanyası başlatılıyordu. Türk dükkan ve mallarının boykot edilmesi ve Türklerin ekonomik bakımdan çökertilmesi için Türk halkı üzerinde dayanılmaz baskılar uygulanıyordu. Yine aynı günlerde Rum kilisesi önderliğinde oluşturulan Enosis heyetleri başta İngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesine İLHAK gezileri düzenlerken, Kıbrıs'tan da yüzlerce Enosis telgrafı İngiltere'ye gönderiliyordu.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:01
Meclis-i Milli nedir?

1. Dünya savaşının ardından toplanan Paris Barış Konferansı Rumların Enosis yönündeki eylemlerini yoğunlaştırmalarına bir vesile olmuştu.

1915 yılında İngiltere'nin yaptığı "kendi safında savaşa girmesi" koşuluyla Kıbrıs'ın Yunanistan'a verilmesi şeklindeki öneriyi reddeden Venizelos, savaşın bitimine doğru Almanya'ya savaş ilan etmişti. Savaşın sona ermesinden sonra ise 1915'de verilen söze uygun olarak Kıbrıs'ın kendisine verilmesini öne sürmeye başladı. Yunanistan'ın bu talebi Kıbrıs'ta da Rumların yaptığı gösterilerle desteklenmeye başlandı. Bu arada Başpiskopos 2. Cyril başkanlığında kalabalık bir heyet oluşturan Rumlar, önce İngiltere, sonra Fransa'da kulis çalışmaları yaparak İngiltere'nin sözünü tutması ve adayı Yunanistan'a vermesini istiyordu. (1918)

Paris Barış konferansı, bu amaçla büyük bir fırsattı. Tehlikeyi sezen Türk halkı, derhal başöğretmen Mehmet Remzi Okan ve Müftü Ziyai Efendi'nin girişimi ile 10 Aralık 1918 tarihinde Lefkoşa'da Meclis-i Milli adlı bir ulusal kongr e topladılar. "1. Ulusal Lefkoşa Kongresi" olarak da adlandırabileceğimiz bu kongre, 10, 11, 12, Aralık 1918 tarihinde tüm ada Türklerini temsil eden ve köylerle kasabalardan seçilen 200'e yakın delegenin katılımı ile üç gün boyunca sürdü. Kongre boyunca Kıbrıs Türklerinin içinde bulunduğu durumla birlikte, Kıbrıs Rumlarının Enosis yönündeki çabaları ve alınacak önlemler görüşüldü. Sonunda iki karar alındı. Kararlardan birinde şöyle deniyordu:

"Kanun-u evvel 1918'de Lefkoşa'da içtima eden Meclis-i Milli Mukarreratı"

"Her fırsat düştükçe Cezire'nin Yunanistan'a ilhakı mes'elesini meydana getirerek Cezire Ahal-i İslamiyesini rencide eden Rum vatandaşlarımızın bu kerre dahi Sulh-u Umumi-daimi kongresinin in'ikad edeceği münasebetiyle o hissiyat-ı milliyelerini tekrar izhara kıyam ettiklerinden bizi Kıbrıs müslümanları Rum vatandaşlarımızın işbu hareket ve aaaalibatını şiddetle protesto eder ve buna mukabil, biz ahali-i müslime dahi kendi hissiyat-ı milliye ve hamiyet-i vataniyetimiz izhar ile cezirenin mukadderatı kongrede mevzuu bahsi olduğu sırada cezirenin sahib-i meşruu olan ve hilafet-i islamiye ile saltanat-ı aliye osmaniye'yi cami bulunan devlet-i aliyemize terk ve iadesi yegane amal-i milliyemiz olmak suretiyle temenni ve istirham eyleriz".
Görüldüğü gibi birinci kararda Türklerin Enosise karşı olduğu ve adanın tekrar Osmanlı İmparatorluğuna devri istenmekteydi. İkinci kararda ise Türklerin bu görüşlerini Paris'te toplanacak delegelere aktarılması için Müftü Ziyai Efendi'nin temsilci seçildiği belirtiliyordu. Ne var ki İngiliz yönetimi Müftünün ada dışına çıkışını yasaklayacaktı.

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:02
Kıbrıs Türk Cemaat-ı İslamiyesi nedir?

Kıbrıs Türklerinin bir siyasi parti kimliğindeki ilk örgütlenmesinin 1924 yılında "Kıbrıs Türk Cemaat-ı İslamiyesi" adlı örgüt olduğu bilinmektedir. Müftü ve öğretmen Hacı Hafız Ziyai Efendi tarafından kurulan bu örgüt, "Osmanlılığı" bir yana bırakıp, adında "Türk Cemaatı" ifadesini kullanan ilk siyasi kuruluştur. 1918 yılında Kıbrıs Türklerinin topladığı ilk ulusal kongre olan "Meclis-i Milli" nin örgütleyicilerinden Hafız Ziyai Efendi'nin böyle bir oluşumun başını çekmesi şaşırtıcı olmasa gerektir. Çünkü Hafız Ziyai Efendi, dönemin en aydın, önde gelen Türk yöneticilerindan olduğu gibi, Türk Halkının önderliğini yapan Müftülük makamını dolduran bir kişiydi de... Kadı Muhittin Efendi'nin kitaplığında bulunan "Kıbrıs Türk Cemaat-ı İslamiyesi'ne Mahsus, Teşkilat-ı Esasiye Nizamnamesi" adlı broşürün, bu örgütün tüzüğü olduğu anlaşılmıştır. Bu tüzükte ise Cemiyetin amacı şöyle belirtilmektedir:

"Teşkilatın amacı, adadaki Türk İslam Cemiyeti'nin mevcudiyet ve bekasını, inkişaf ve terakkisini, tekamül ve tealisini temine çalışmaktır".

Görüldüğü gibi bu örgütün de amacı, kendisinden önce kurulan Osmanlı Kıraathanesi gibi, "Kıbrıs Türkünün tehlikede olan varlığını ve geleceği ile toplumsal çıkarlarını" korumaktadır.

Tüzüğün eğitim itleri ile ilgili bölümünde ise töyle denmektedir:

"Heyet-i Merkeziye... Mahkeme-i Şeriyye'nin asrın terakkiyatı ve mahalin icabatı ile mütenasip bir şekilde yeniden tensikini hükümetten talep edecektir. Nitekim bu talep daha sonra Milli Kongre ve sonraki örgütlenmelerin de birinci mücadele hedefleri içinde olacaktır. Bu örgütlenmenin adında görülen "Türk" tanımı ve mahkemelerde ilgili talepleri, örgütü kuran aydınların, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ni derhal benimsemiş olduklarının da kanıtıdır."
__________________

Türk ve Rumların Türk ulusal Kurtuluş Savaşına karşı tavırları nasıl oldu?

Kıbrıs Türk Halkının varoluş savaşımı açısından önemli bir dönüm noktası da Türk Ulusal Kurtuluş Savaşıdır. Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basması ile başlayan Türk Ulusal Kurtuluş Savaşının bütün aşamaları, Kıbrıs Türkleri tarafından büyük bir coşku ile izlenmiş, olanaklar ölçüsünde bu onurlu kavgaya katkıda bulunulmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede sömürge yönetiminin baskılarına karşın, o günlerde yayınlanan Doğru Yol ve Söz gazeteleri ile İrşad dergilerinde yüzlerce coşkulu makale yazılmış, bağış kampanyaları örgütlenmiş, geliri Kuvay-ı Milliye'ye iletilmek üzere, açık artırmalar, müsamereler düzenlenmiş, tiyatrolar oynanmıştır. Bu bağlamda yalnız 1921-1922 yılları arasında tesbit edilebildiği kadarı ile gençler ve kadınlar tarafından 20'den fazla tiyatro oynanmış ve yardım kampanyalarını örgütlemek üzere tüm kuruluşları çatısı altında toplayan "MUHACİRİN-İ İSLAMİYEYE YARDIM CEMİYETİ" adlı bir üst örgüt kurulmuştur. Bu arada kurtuluş savaşına yardım gönderen birçok Türk de tutuklanıp Girne kalesine hapsedilmiş, gemileri ve mal varlıklarına el konmuştu. Kurtuluş savaşına daha aktif katkıda bulunmak isteyen birçok Kıbrıslı Türk de Anadolu'ya geçerek fiilen görevler üstlenmiştir. Dr. Binbaşı Osman Necmi Bey, bulunduğu tepeyi çok az bir kuvvetle savunan mülazım Tahir Bey, eski Valilerden Fatin Güvendiren bunlardan sadece birkaçıdır.

22.3.1920 tarihinde Mehmet Remzi Okan tarafından Doğru Yol gazetesinde yayınlanan bir yazıda şöyle deniyordu:

"Muhterem Türk, sevgili İzmirimizin felaketzedelerine yardım olmak üzere verilecek tiyatro için sen de kardeşlik borcunu öde. Tiyatro biletlerinden almayı unutma. Ailenin o günkü yiyeceğini yerlerinden yurtlarından uzaklarda, yağmur ve çamur içinde İzmir için ağlayan bedbaht kardeşlerine hasret. Sen ve çocukların o gün aç kalın. Yiyecek paranı mazlum kardeşlerine gönder".

Kıbrıs Türkleri Kurtuluş Savaşına bu denli yardıma koşarken ve Anadolu'nun işgali karşısında kedere boğulurken, Rumlar da, Yunan ordusunun İzmir'e ayak basmasını Enosisin gerçekleşmesinde son adım olarak grerek şenlikler yapıyor, Türkleri alaya alıyor, hakaretler ve tahrikler yapıyor, hatta İzmir'de Yunan ordusu ile birlikte Türk katliamına katılmak için binlerce gönüllüyü Anadolu'ya gönderiyordu.


Rum Ortodoks kilisesinin belgelerinden yararlanılarak yapılan araştırmalara göre 5972 Kıbrıslı Rum, Türk Ordusuna karşı Yunan İşgal ordusu saflarında savaşmak üzere başvuruda bulunmuştu.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:03
Kıbrıs Türklerinin ayaklanma girişimi nedir?

Türk Kurtuluş Savaşının gelişimi, Kıbrıs Türkleri arasında büyük umutların ve heyecanların doğmasına neden olmuştu. Kıbrıs Türkleri Atatürk'ün liderliğindeki Kurtuluş Savaşında zafer üstüne zafer kazanılması karşısında, Enosis ve İngilize karşı verdikleri savaşımı her geçen gün artırmaya başladılar. Bu arada Mayıs 1919'da, yani Atatürk'ün Samsun'a çıktığı günlerde "60 bin müslüman Türk adına" İngiliz Sömürgeler Bakanlığına gönderilen bir dilekçede de Enosis isteklerine karşı konulması ve adanın İngiliz yönetimi altında tutulması" isteniyordu. Diğer yandan ise Kıbrıs Türklerinin umutsuz durumunun ve bu arada Anadolu'da işgale karşı yer yer başlayan halk direnişinin etkilerinin sonucu olarak, Kıbrıs'ta İngiliz sömürge yönetimine karşı bir ayaklanma hazırlığı yapılır. Sömürgeler Bakanlığınca "Türkçü ve İslamcı bir hareket" olarak nitelenen bu olayı sir George Hill şöyle anlatır:

"Rum heyetinin müslümanlar arasında yarattığı tedirginlik, adanın Türkiye'ye geri verilmesini savunan küçük bir partinin örgütlenmesine yol açtı.."

Hill, daha sonra partinin önderleri arasında İttihat ve Terakki üyeleri, Sadrazam Kamil Paşa'nın damadı Dr. Esat ile Dr. Behiç ve Hasan Karabardak'ın olduğunu belirterek töyle devam ediyor:
"Bu önderler bir ayaklanma ile Mağusa'da bulunan savaş esirlerini (Bu esirler Çanakkale cephesi ile diğer cephelerde esir alınan Türk askerleri idi ve Mağusa Karakol bölgesindeki esir kampında kalıyorlardı. Bu kampta esirlik sırasında ölenlerin mezarları da bulunmaktadır. Bugün Mağusa'daki Çanakkale Şehitleri Anıtı, esirlikleri sırasında ölen bu askerlerin anısına yapılmıştır). Serbest bırakmayı tasarlıyorlardı. Hill, daha sonra adanın yöneticilerinden Malcolm Stvenson'un aldığı önlemler sonucu isyan hareketi önderlerinin tutuklanıp hapsedildiklerini ve İngiltere'nin Akdeniz donanmasında 50 kişilik bir makineli tüfek birliğinin derhal Lefkoşa'ya gönderildiğini bildiriyor. Nitekim bu çerçevede Kurtuluş savaşına yardım ettikleri gerekçesi ile birçok Türkün de tutuklanarak Girne Kalesine hapsedildikleri ve tüm mallarına el konduğu bilinmektedir.
__________________

Milli Cephe nedir?

30.11.1926'da adaya Vali olarak gelen Sir Ronald Storrs, ada Türklerinin haklarını bir bir ortadan kaldırmaya ve Türklere karşı ayrımcılık uygulamaya başlamıştı. Diğer yandan da Vali'nin yönetiminde çalışan Kavanin Meclisi'nde Türk üyelerin sayısı azaltılıyor ve Türk halkının sesinin Meclis'te güçlü bir şekilde yansıması engellenmek isteniyordu. Bundan da önemlisi,seçimlerde İngiliz sömürge yönetiminin desteğini alan İngilizci adaylar seçiliyordu. İşte böyle bir ortamda, 1930 yılı seçimleri yaklaşırken, İngiliz Yönetiminin ayırımcı tutumuna ve Türk toplumunun haklarının gasbedilmesine karşı mücadele etme gereğine inanan Kemalist Kıbrıslı Türk aydınlar, Mehmet Necati Özkan'ın (Mısırlızade) önderliğinde MİLLİ CEPHE PARTİSİ (VEYA GRUBU)'ni kurdular. Bu gurubun temsilcilerinden oluşan HALKÇILAR listesi ile, 1930 yılı KAVANİN Meclisi seçimlerine katıldılar. HALKÇILAR listesinin Necati Özkan Başkanlığındaki ekibinde Fadıl Korkut, Dr. Pertev, Mehmet Zeka, Av. Sait Hoca gibi dönemin Türk aydınları vardı. Bu grubun karşısında ise Sir. Münür başkanlığındaki İngilizci ekip bulunmaktaydı. Seçimler sırasında halkın desteğini alan MİLLİ CEPHE adaylarından Necati Özkan ve Mehmet Zeka, büyük bir zafer kazanmışlardı. MİLLİ CEPHE'nin bu önderleri, daha sonra 1931 yılında MİLLİ KONGRE'yi topladılar. Ancak Rumların 1931 ENOSİS isyanını vesile bilen İngiliz Yönetimi, tüm siyasi faaliyetleri yasaklayınca, MİLLİ CEPHE gizli olarak çalışmaya başladı. Bu faaliyetler 1940 yılı başlarına kadar sürdürüldü. Daha sonra 2. Dünya savaşı koşulları nedeniyle faaliyetlerine son verdi.

Milli Cephe'nin ve Milli Kongre'nin lideri Necati Özkan 2. dünya savaşından sonra siyasi faaliyetlere izin verilmesi ile birlikte, bu kez Kemalist çizgide İSTİKLAL PARTİSİ'ni kuracak ve İSTİKLAL gazetesini yayınlayacaktı

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:04
1930 Seçimlerinin önemi nedir?

Kıbrıs Türklerinin Enosise ve İngiliz Sömürgeciliğine karşı mücadelelerinin bir başka önemli dönüm noktası da 1930 Kavanin Meclisi Seçimleridir.

Atatürk devrimlerini savunan ve Kemalist Türk Milliyetçiliği hareketine gönül veren, ezici çoğunluğun temsilcisi olan Necati Özkan, seçimlere "HALKÇILAR "adı verilen bir grupla katıldı. Halkçılar grubunun içinde Lefkoşa-Girne bölgesi için Necati Özkan, Limasol-Baf bölgesi için Av. Ahmet Said Hoca ve Mağusa-Larnaka bölgesi için de Av. Mehmet Zeka Bey vardı. "İngilizciler" olarak nitelenen ve İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından desteklenen Evkaf Murahhası Sir. Mehmet Münür başkanlığındaki ikinci grupta ise, Baf-Limasol bölgesinden Dr. Eyyüp Necmettin, Lefkoşa-Girne bölgesinden Sir Mehmet Münür vardı.

Seçimler, Halkın desteğindeki Kemalist grupla, sömürge yönetiminin desteğindeki İngilizci grup arasında kıyasıya bir mücadele şeklinde geçti. Sonuçta Halk, Kemalist duygu ve düşüncelerinin bir ifadesi olarak Sömürge Yönetiminin tüm baskılarına karşın Halkçı gruptan Necati Özkan ile Mehmet Zeka'yı Kavanin Meclisi'ne gönderdi. Baf'ta ise diğer gruptan Dr. Eyüp Necmettin seçimleri kazandı. Bu sonuç, İngiliz sömürge yönetimi ve işbirlikçiler için büyük bir tokat oldu.

Kıbrıs Türk halkı, sömürge yönetiminin tüm baskılarına, aleyhteki tüm propagandalarına ve kendi adaylarına verdiği tüm desteğe karşın, Kemalist Necati Özkan'ı, bir arkadaşı ile birlikte Kavanin Meclisi'ne göndermeyi başarmıştı. Yalnız bu olay bile sömürge yönetiminin baskısı altındaki Kıbrıs Türkünün hiç bir şekilde Kemalist ilkelerden ve düşünceden taviz vermiyeceğinin kanıtıydı...

Milli Kongre nedir?

1930 Kavanin Meclisi seçimlerinde sömürge yönetimine sert bir tokat indiren Kıbrıs Türk Halkı, Kemalist aydın Mehmet Necati Özkan'ın önderliği ile ulusal bir kongre toplamakta gecikmedi. Tarihte Milli Kongre diye adlandırılan ve 2. Ulusal Lefkoşa Kongresi olarak da isimlendirebileceğimiz bu Kongre, 1 Mayıs 1931 tarihinde Lefkoşa'da toplandı. Necati Özkan'ın kendi evinde tüm adadaki köylerden ve mahallelerden gelen 200'ü aşkın delegenin katılımı ile toplanan kongre, 6 saat boyunca süren ateşli tartışmalardan sonra, çok önemli altı karar aldı. Necati Özkan'ın açış konuşmasından sonra Av. Ahmet Behaettin Bey'in Başkanlığa, Öğretmen Teki Bey'le, Başöğretmen Turgut Bey'in de katipliklere getirildiği Kongrede alınan kararlar şöyledir:

1-Kıbrıslı Türklere de diğer toplumlara tanınan serbest eğitim hakları tanınmalı ve eğitime ayrılan ödenekler artırılarak okulların yönetimi Türk Halkına devredilmelidir.

2-Kongre, 1928 yılında lağvedilen müftülük makamının yeniden ihya edilmesini ve müftünün maaşının Evkaf'tan karşılanmasını, yetkilerinin bir yasa ile belirlenmesini ve dinimize aykırı olarak müslüman olmayan biri tarafından yönetilen Evkaf'ın aynı zamanda müftülük işlerini yönetmesine engel olunmasını.

3-Şer-i Mahkemelerin yeniden düzenlenmesi, gelirlerinin bağımsızlığını ortadan kaldıran Evkaf yerine, genel bütçeden karşılanması, medeni hukukun yeniden düzenlenmesi ve eğer bunlar yapılmayacaksa bu mahkemelerin yetkilerinin medeni, çağdaş mahkemelere aktarılarak Türk hakimlere görev verilmesi.

4-Evkaf'ın dini yetkilerini müftüye devretmesi ve yalnız ekonomik bir kuruluş olarak çalıştırılması, yönetimin ise Kongre tarafından seçilecek altı Türk üye ile hükümetçe tayin edilecek bir üye tarafından yönetilmesi ve 1928 yılında çıkarılan (Evkafı ve Müftülüğü İngiliz yönetimine devreden) yasanın iptal edilmesi isteniyordu.

Bu arada 5. maddede Av. Sait Hoca'nın Kıbrıs Müftüsü seçildiği bir emrivaki ile duyurulurken, altıncı maddede de Necati Özkan, Mehmet Zeka, Av. Behaettin, Av. Fazıl, Av. Con Rifat, Dr. Pertev, Dr. Şefki, Av. Ahmet Raşit ve Sait Hoca'dan oluşan bir MERKEZ HEYETİ'nin de bir "Yürütme Komitesi" olarak seçildiği belirtiliyordu. Bu kongrenin sömürge yönetimin gasbettiği toplumsal hakların yeniden elde edilmesi açısından mücadelemizde çok önemli bir yeri vardır. İngiliz Yönetimi ise derhal yaptığı bir açıklama ile Kongreyi, aldığı kararları ve Müftü seçtiği Said Hoca'yı tanımadığını açıklayarak yeni bir baskı kampanyasına başlıyordu.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:04
1921 Enosis Plebisiti ve 1931 İsyanı nedir ?

Yunan isyanının 100.yıldönümü olan 25 Mart 1921'de 500 kilisede toplanan Rumlar ilk Enosis Plebisitini yaparak ilhak yönünde bir karar onaylarlar ve İngiliz Yönetimine başvurarak Enosis talep ederler. Bu plebisitten 10 yıl sonra 1931'de Enosis için ayaklanırlar. Kıbrıs Türkleri Milli Kongre ile İngiliz Sömürge Yönetimine karşı bayrak açmışken, karşılarında yeni Enosis yaygaraları ile Kıbrıs Rumlarını ve Yunanistan'ı bulurlar.


1800'lü yıllardan beri süren yoğun Enosis propagandası,nihayet 1931 yılında fiili bir ayaklanmaya dönüşmüştü. Nitekim, Milli Kongre'nin toplanmasından 6 ay sonra, 17 Ekim 1931' de Kavanin Meclisi Üyesi Nikodimos'un (bir papazdı) bir vergi konusunu bahane ederek yaptığı Enosis çağrısı ile, Kıbrıs Rumları silahlı bir ayaklanma başlatmışlardı. Ne var ki ayaklanma, Kıbrıs'ın sömürge idaresinden kurtulup bağımsızlığını kazanması için değil; bir başka sömürgeci ülke olan Yunanistan'a bağlanması, yani Enosis için yapılmıştı. Kıbrıslı Türkler ise, kendilerine kölelik ve acı getirecek, yok olmalarını sağlayacak Enosis amaçlı bir isyana katılmazlardı. Nitekim katılmadılar da...

Enosis'ci Kıbrıs Rumları ise, Yunan Konsolosu Kyrou'nun da kışkırtmaları ile "Milli Kurtuluşumuz Yunanistan'la birleşmektir" diyen Papaz Nikodimos'un peşinden giderek, "İlhak" naraları ile hükümet binalarına saldırmışlar ve Vali konağını yakmışlardı. Bu saldırıda 7 kişi ölmüş, 67 kişi yaralanmış, binlerce liralık maddi hasar meydana gelmişti.

Sonuçta ise İngiliz yönetimi aldığı sert önlemlerle isyanı bastırmış,400 kişiyi tutuklamış, isyancı elebaşlarını ve kışkırtıcı rol oynayan Yunan Konsolosu Kyrou'yu adadan sürmüş, milli tarihlerin okutulmasını yasaklamış, basına sansür uygulamış, siyasi faaliyetleri ve milli bayrakların çekilmesini yasaklamış, yasama meclisi niteliğindeki Kavanin Meclisi'ni kapatmıştı. İsyana katılmayan, hatta isyana karşı çıkan Kıbrıs Türkleri de sömürge yönetimi tarafından cezalandırılmış, temsilcileri Kavanin Meclisi'nden uzaklaştırılmış, konan tüm yasaklamalara muhatap olmuştu. Böylece Türk Halkı, bir kez daha sömürge yönetiminin haksız bir baskısına uğrarken, yine bir kez daha başından beri mücadele ettiği ilhak girişimlerinin kurbanı oluyor, katılmadığı eylemlerin sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyordu.

Bu isyanın en önemli sonucu, Türk Halkının başlattığı anti-sömürgeci savaşımın ve sömürge yönetimi tarafından gasbedilen toplumsal haklarımızı elde etmek için verilen mücadelenin doğranması için, Koloni yönetimine bulunmaz bir fırsat vermiş olmasıdır. Nitekim 1942 yılında Dr. Küçük tarafından çıkarılacak olan Halkın Sesi'nin yayın yaşamına girmesine kadar, sömürge yönetimine karşı etkili bir mücadele verme olanağı olmamıştır.
__________________

KATAK nedir?

1940 Yılına kadar dondurulan siyasi faaliyetler, bu tarihte belediye seçimlerinin yapılmasına izin verildiği için, yeniden bir canlanma içine girer. Belediye seçimlerine katılan Türklerin çok dağınık olması, diğer yandan da Rumların artan Enosis faaliyetleri, toplum aydınlarını ciddi olarak düşündürmekteydi. MİLLİ CEPHE'nin önderlerinden Necati Özkan ve Fadıl Korkut bir grup, Dr. Küçük ve Necmi Avkıran da bir başka grup olarak seçime katılmışlardı. Bu gruplar 1942 yılında bölünmeye son vermek için Av. Fadıl Korkut başkanlığında birleştiler. Böylece KATAK (Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu) kurulmuş oldu. Birlik ve beraberliğe susamış olan Kıbrıs Türkleri KATAK'ın kurulmasından sonra bu örgüte sahip çıkmış ve yaptığı cömertce bağışlarla örgütün güçlenmesini sağlamıştı. Diğer yandan da tüm adada, en ücra köylerde bile örgütlenmesi için büyük çaba içine girmişti...


*KATAK, tüzüğü ve programı olan bir siyasal örgütlenmedir. Daha önce belirttiğimiz örgütlenmelerden farkı da kendine politik hedefler seçmesidir.

*KATAK, bir yandan İngiliz sömürgecilerine ve Enosis eylemlerine karşı aktif bir politika izlerken, diğer yandan Türk toplumunun ekonomik,sosyal ve kültürel kalkınması için çalışmalarını sürdürdü.

*KATAK'ın ilk kongresi, 18 Nisan 1943 tarihinde Evkaf'da yapıldı.

*Emekli Hakim İzzet Bey, Dr. Rauf ve Fadıl Korkut KATAK yönetimine seçildiler.

*KATAK, Kongreden sonra Lefkoşa, Mağusa, Baf, Larnaka ve Girne'de çalışma gösterecek heyetler oluşturdu...

KATAK tüzüğünün 3. maddesinde kuruluşun amacı şöyle özetleniyordu:

"Cemiyetin maksadı Kıbrıs Türk Azınlığının haklarını aramak, ilmi, iktisadi ve sınai seviyelerini yükseltmek ve umumiyetle Kıbrıs Türklerinin menfaatlerini temine çalışmaktır..."
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:05
1948 VE 1949 Mitinglerimiz nedir?

1931 yılında konan kıstılamaların ikinci dünya savaşından sonra hafifletilmesi nedeni ile Enosis yönündeki eylemlerini yeniden yoğunlaştıran Rumlar, mitinglerle, telgaf ve gösterilerle, muhtıralarla, İngiltere ve diğer önemli başkentlere gönderdikleri heyetlerle, basın aracılığıyla, Yunanistan'ın desteklediği yoğun bir ilhak propagandasına girişirler. Türk halkı bu eylemlere ve ilhak yönündeki girişimlere 28 Kasım 1948'de Selimiye Meydanı'nda yaptığı on bin kişilik bir mitingle yanıt verir. Mitingde yapılan ateşli ve kararlı konuşmalarda ve alınan kararlarda Türk Halkının sonuna kadar Enosise karşı çıkacağı, adanın statüsü değiştirilecekse eski sahibi olan Türkiye'ye verilmesi gerektiği belirtilir. Ne var ki, Rumlar Türk halkının tepkisinden gerekli dersi almaz ve Enosis için bir plebisit yapmak üzere hazırlıklara başlarlar. Türk Halkı buna 11 Aralık 1949 tarihinde yaptığı 15 bin kişilik ikinci bir mitingle karşılık verir. 1931-1943 baskı döneminde eylemsiz bir konuma itilen Kıbrıs Türk Halkı, böylece hızla örgütlemeye, Enosis karşıtı eylemlerini başta Türkiye olmak üzere yurt dışına yaymaya başlar.
1949 mitinginde alınan kararda şöyle deniyordu:

1-Adamızın Yunanistan'a ilhak edilmesi hakkındaki arzuları yine şiddetle protesto eder.

2-İlhak gerçekleştirildiği takdirde Kıbrıs'a ekonomik buhran, ırki, sosyal kargaşa dahil iç savaş geleceğine ve bu suretle adanın Ortadoğu'da sulh ve sükunu bozacağına inanmaktayız.

3-İngiltere adadan çekilecekse adanın eski sahibi, en yakın komşusu ve adayı en iyi muhafaza edecek tek Ortadoğu devleti olan Türkiye'ye iade edilmesini talep etmekteyiz.

Ne var ki Rumlar, ilhakçı girişimleri durdurmak niyetinde değildir. Nitekim 1949 yılında AKEL'in öncülüğü ile Enosis amaçlı bir plebisit düzenleme çabası içine girerler.
__________________

Milli Parti nedir?

23 Nisan 1944 yılında Dr. Küçük'ün evinde yapılan bir toplantı ile kurulan MİLLİ PARTİ'nin, asıl adı Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi'dir. 25 Nisan 1944 tarihli Halkın Sesi gazetesine göre 23 Nisan'da kendi evinde toplanan kuruculara bir konuşma yapan Dr. Küçük, partinin amacını şöyle açıklamıştı:

"Bizim, yani bugünkü temelleri atılan partinin tek bir gaye ve tek bir hedefi vardır ki, o da kanuni ve meşru yollardan yürüyerek cemaatımız için salah ve refah çarelerini aramaktır".

23 Nisan günü yapılan oylamada; Dr. Küçük Genel Sekreterliğe (Başkanlık yoktu), A. Pertev, Eczacı Münür, Faiz Kaymak, Siret Bahçeli de yönetim kuruluna seçilmişlerdi. Yine aynı gün yaptığı ilk toplantıda mücadele hedeflerini belirleyen parti, bu hedeflerini 29 Nisan 1944 tarihinde Halkın Sesi gazetesinde ilan etmiştir:
Buna göre mücadele hedefleri şöyle sıralanıyordu:


1. Enosise ve muhtariyete karşı çıkmak,
2. Çeşitli dairelere, yüksek mevkilere, Rum unsurundan yapılan atamaların protesto edilmesi ve Türklere de yer verilmesi için mücadele etmek.
3. Rum cemaatinin resmi dini olarak "Yunan Ortodoks"dendiği gibi, Türk cemaati için de sadece müslüman yerine "Türk Müslüman" denmesi.
4. Rum cemaati gibi Türk cemaatinin de bağımsız bir cemaat reisine sahip olması için lazım gelen kanun ve tertibatın alınması.
5. Türkiye'de olduğu gibi aile hukuku ve münasebetlerini tanzih edecek olan medeni bir aile hukukunun kabul edilmesi.
6. Türkiye'de öğrenim gören avukatlara da Kıbrıs'ta çalışma izni verilmesi.

Bir süre sonra adını "KIBRIS TÜRKTÜR" partisine çeviren MİLLİ PARTİ yukarıda sıralanan hedefler dogrultusunda verdiği mücadele ile Kıbrıs Türk Halkı içinde yaygın bir şekilde örgütlenmiş ve sonraki 10 yıl içinde hedeflerinin büyük çoğunluğunu gerçekleştirmişti. Hiç şüphesiz bunun başında da Evkaf'ın ve Müftü seçiminin Türk toplumuna devredilmesi gelmekteydi.

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:06
İlk Kıbrıs Türk İşçi Sendikaları Ve Kıbrıs Türk Kurumları Birliği ne zaman ve nasıl kurulmuştur?

1940'lı yıllara kadar Rumlarla birlikte aynı sendikalara üye olan Türk işçileri, üye oldukları Rum sendikalarının Enosis faaliyetlerini yoğun bir şekilde desteklemeleri sonucu, kendi bağımsız sendikalarını kurmaya karar verirler. İlk olarak Niyazi Dağlı başkanlığındaki 12 Türk dülger Rum sendikalarından ayrılarak ilk Türk Amele Birliği'ni kurdular. Çeşitli mesleklerden yeni katılımlar olmasıyle birlikte, Birliğin adı, 1943 yılında "Yapıcı ve Amele Birliği" olarak değiştirildi. Bu birlik perde gerisinde Milli Parti Başkanı Dr. Küçük tarafından da desteklenmekteydi.

Bu arada Ağustos 1944'de Kıbrıs'ı ziyaret eden Sir Cosmos Parkinson'a Enosis lehinde bir muhtıra veren ve "Kıbrıs işçilerinin Enosis istediğini" iddia eden PEO sendikasına üye Türk işçiler de bunu protesto için 22 Ağustos 1944 tarihinde bu solcu sendikadan ayrılarak aynı gün "Güneş Türk İşçi Birliği" ni kurdular. Bu birliğe Niyazi Dağlı başkanlığındaki Türk İşçileri de katılınca, 1000 civarında Türk işçisi bir çatı altında toplanmış oldu. (15 Ekim 1944) Daha sonra ismi "Lefkoşa Türk Birliği" olarak değiştirilen bu birliğin amaçları şöyle özetleniyordu:


- Kıbrıs'taki bütün Türk işçilerini bir çatı altında toplamak
- Kıbrıs Adası Türk İşçi Birlikleri Siyasi Partisini kurmak
- Kıbrıs'taki tüm kuruluşları bir çatı altında toplamak ve Enosis'e karşı tek bir vücut olarak karşı çıkmak.

Bunun hemen ardından çeşitli bölgelerde ve değişik kollarda yeni sendikalar kurulmaya başlandı. Ardından da 1945 yılında 20 civarında sendikayı çatısı altında örgütleyen Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu kuruldu. Böylece Kıbrıs Türkleri Enosis'e karşı mücadele eden ve bugüne kadar gelen en köklü işçi örgütünü oluşturmuşlardı.

Kıbrıs Türk Kurumları Birliği Nedir?
Ağustos 1945'de kurulan Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu'nun siyasi amaçları arasında şu noktalar vardı:

- AKEL'in Türk işçileri arasındaki gizli faaliyetlerini etkisiz kılmak.
- Enosis'e karşı etkin bir biçimde mücadele etmek.
- Belediye seçimlerinde tek vücut olarak Rumların karşısına çıkmak.
- Milli Parti, KATAK, Çiftçiler Birliği ve Türk İşçi Birlikleri Kurumu'nun bir çatı altında birleşmesini sağlamak.

Nitekim, İşçi Birlikleri Kurumu'nun kurulması üzerinden çok kısa bir zaman geçtikten sonra, bütün kurumları bir çatı altında toplama girişimleri başlatıldı. İşçi Birlikleri'nin çağrısı ile biraraya gelen KATAK, Milli Parti, Çiftçiler Birliği ve Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu, 23 Aralık 1945'de Kıbrıs Türk Kurumlar Birliği'ni kurdular. Kuruluşun amacı, Enosise karşı tek vücut olarak mücadele etmekti. Ancak bu birlik, çeşitli nedenlerle 6 ay sonra dağılacak ve daha sonraki yıllarda Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu kurulana kadar, her örgüt bağımsız olarak çalışmalarını sürdürecekti.
__________________

Kıbrıs Türk Birliği (İstiklal) Partisi nedir?

Daha önce 1930'da İngilizci adaylara karşı Kavanin Meclisi seçimlerine katılan ve seçimleri kazanan, daha sonra ise 2. Ulusal Lefkoşa Kongresi'ni örgütleyen Necati Özkan'ı bu kez bir siyasi hareketin başında görüyoruz. Nitekim 2. Dünya savaşından hemen sonra İSTİKLAL adlı bir gazete yayınlayarak, politikaya yeniden atılan Necati Özkan, bu gazeteyi ileride kuracağı partinin bir sesi olarak düşündü. Kendisini CHP'nin Kıbrıs'taki temsilcisi olarak da gören M. Necati Özkan, Atatürk'ün kurduğu parti Cumhuriyet Halk Partisi'nin amblemi olan 6 ok'u kendi partisi için amblem olarak seçmitti. Necati Özkan'ın partisi, "KIBRIS TÜRK BİRLİĞİ (İSTİKLAL)" adı ile 21 Haziran 1949'da örgütlenmeye başladı. 9 Kasım 1949 tarihli İstiklal gazetesinde bir yazı yayınlayan Necati Özkan, o tarihe kadar 10000 kişinin partiye üyelik için başvurduğunu açıkladı. İSTİKLAL Partisi diğer partilerden farklı olarak 90 kişilik bir yönetim kuruluna sahipti ve bu kurulda Lise mezunlarına, sanatkarlara tüccarlara,kasap ve manavlara, kadınlara 10'ar; köylülere ise 30 kişilik kontenjan ayrılmıştı.

Partinin tüzüğündeki bazı maddeler şöyleydi:

Madde 1: "Parti, iktisadi, sınai, milli, kültürel, siyasi bir partidir".
Madde 2: Amacı, Kıbrıs Türk Cemiyeti'nin İktisadi, sınai, kültürel ve siyasi sahadaki ilerlemesini temin etmektir. Bu amaçla mahalli hükümet, Türkiye ve İngiltere hükümetler ile temas etmek partinin görevidir. Parti, adadaki Türk Cemiyeti'nin varlığını tehlikeye koyacak ilhak ve muhtariyete karşı mücadele eder.
Madde 7: Partinin, komünizimle mücadele etmek en büyük şiarıdır.

İlk Kongresini 4 Haziran 1950'de yapan partinin başkanlığına N. Özkan, Yardımcılığına M. Şevki, Sekreterliğe Safi Alper ve Veznedarlığa da Turgut Avkıran seçilmişti.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:07
Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu nedir?

Kıbrıs Türk Kurumları Birliğinin dağılmasından sonra Enosis'e karşı verilen mücadele bir süre dağınık şekilde sürdürüldü. Ancak her geçen gün artan Enosis faaliyetleri, dağınık çalışmanın Türk Halkını bir sonuca götürmeyeceğini ortaya koyuyordu. Bu amaçla biraraya gelen tüm kurum ve kuruluşlar bir üst örgüt kuruma yönünde karar alırlar. Bu birlik, "Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu" adı ile 1949 yılında kurulur ve birleşme yönünde karar alırlar. Bu arada mevcut partiler de, "Kıbrıs Türk Milli Birliği" adı altında birleştirilir. Böylece, birbiri ile koordine içindeki iki merkezi örgüt, 1949 yılından itibaren Türk halkının nabzını eline alarak, Enosise karşı mücadeleyi tırmandırır.

Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu ve Türk Milli Birliği heyetleri ardı ardına Türkiye'ye ve dünyanın belli başlı merkezlerine ziyaretler yaparak, Türk Halkının görüşlerini etkin bir biçimde anlatmaya başlarlar. Bu arada Türkiye'deki siyasi partiler, politikacılar, hükümet, basın, kurum ve kuruluşlar da sürekli olarak uyarılarak Türk Kamuoyunun Kıbrıs'a sahip çıkması sağlanır. İngiltere, BM ve tüm dünya ülkeleri, telgraflarla, mitinglerle Kıbrıs Türkünün sesine kulak vermeye çağrılarak, büyük bir mücadele başlatılır...

Bu arada savcı olarak çalışmakta olan Rauf Denktaş da bu görevinden 1957 yılında istifa ederek, K. T. Kurumları Federasyonu başkanlığına seçilir. Denktaş'ın Federasyonun başkanlığına seçilmesinden sonra bu örgütün çalışmaları yeni bir ivme kazanır. Kıbrıs Türk Halkının siyasi, demokratik ve mukavemetci örgütlenmesi tamamlanarak Enosis'e karşı verilen varoluş mücadelesi, merkezi bir yönetime kavuşur. Böylesine koordineli bir çalışma ile 1960 Zürih ve Londra anlaşmalarında Türk Halkının eşit bir ortak olarak yeni Cumhuriyetin kurucusu olması sağlanır...
__________________

1950 Enosis Plebisiti nedir?

Rum liderliği ile Yunanistan'ın Enosis için ortamın çok uygun olduğu inancı ile plebisit yönünde girişimler başlatılması üzerine harekete geçen ve Enosis şampiyonluğunu kiliseye kaptırmak istemeyen Komünist AKEL Partisi daha çabuk davranarak, 1949 yılı içinde Enosis için bir imza kampanyası başlatmıştı. Bu kampanya çerçevesinde seferber olan AKEL üyeleri 1949 yılı Aralık ayında ev ev gezerek, "Enosis istiyorum" yazılarının altında imza toplamaktaydılar. Diğer yandan Enosis şampiyonluğunun bayraktarlığını elinden kaçırmak istemeyen kilise de ayrı bir plebisit düzenleme çalışması içine girer. O zaman Baf metropliti bulunan Makarios ise, plebisit olayının başarı ile sonuçlanması için büyük bir çaba gösterir. Çünkü bu başarısı ona Başpiskoposluk kapılarını açacaktır. Böylece asırlardır Enosisin bayraktarlığını yapan kilise de, 15 Ocak 1950'de bir plebisit gerçekleştireceğini, açıklar ve halkın kendilerinin düzenleyeceği plebisite katılmasını ister. Kilisenin kendilerine cephe alması üzerine, başarısız bir sonuç almak yerine, kiliseyi desteklemeyi uygun gören komünist AKEL partisi, kendi düzenlediği plebisiti iptal eder ve halkın, kilisenin düzenlediği plebisite katılması için çağrıda bulunur. 15 Ocak 1950'de kiliselere konan defterlere "Enosis'e Evet" ya da "Enosis'e Hayır" şeklinde imza atarak gerçekleştirilen plebisit sonucu, Rum halkının %96'sının" Enosis'e Evet" dediği açıklanır. Böylece Kıbrıs Türkü, bir kez daha sağcısı ve solucu ile tüm Rumların Enosisci olduğunu kendi deneyimi ile görmüş olur.

Bu eylemden sonra Makarios Batpiskopos seçilir. Makarios'un Batpiskopos seçilmesinden sonra Enosis faaliyetleri eskiye oranla çok daha fazla yoğunlaşır.


Konu, daha sonra 1954'de Yunanistan tarafından Birleşmiş Milletler'e götürülür. BM'in konuyu reddetmesi üzerine de 1955 yılında EOKA kurularak, silahlı eyleme geçilir. Amaç, politik anlamda plebisit sonuçlarını heyetler vasıtası ile tüm dünyaya duyururken, bu sonuçlara saygı duyulmaması halinde Kıbrıs'ın bir kan gölüne dönüştürüleceğini dünyaya göstermektir. Nitekim, bir süre sonra Kıbrıs gerçekten bir kan gölüne dönecektir
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:08
Kıbrıs Türktür" Komiteleri nedir?

Kıbrıs sorununu Türk kamuoyuna ve Türkiye hükümetlerine mal eden ve konunun ULUSAL BİR DAVA halinde gelmesine en büyük desteği veren Hürriyet Gazetesi ve bu gazetenin kurucusu SEDAT SİMAVİ olmuştur. Kıbrıs Türk liderliği ile Türkiye'ye giden Kıbrıs heyetlerinin görüşlerine ve Kıbrıs'taki gelişmelere büyük yer veren Hürriyet gazetesi, öncelikle Türk gençliğinin Kıbrıs davasına sahip çıkmasını sağlamıştı. Bu çerçevede bir gençlik teşkilatı olarak Türkiye Milli Talebe Federasyonu 24 Temmuz 1954'de yaptığı bir toplantıda bir Kıbrıs Komitesi kuruyor ve sorunu gündemde tutmak için yaygın mitingler örgütlemeye başlıyordu. Türkiye Milli Talebe Federasyonu'nun, 24 Ağustos 1954 tarihinde basın, gençlik ve üniversite temsilcilerinin katıldığı bir kongre toplaması ile yeni birtakım oluşumların ortaya çıktığı biliniyor. Bu oluşumlar içinde en önemlisi,4 saat süren uzun bir toplantıdan sonra kurulan "KIBRIS TÜRKTÜR KOMİTESİ"dir.


Dr. Hüsamettin Canöztürk, Orhan Birgit, Ahmet Emin Yalman, Dr. Ziya Somer, Nevzat Karagil, Kamil Önal ve gazeteci Hikmet Bil'den oluşan bu komitenin ardından, bütün Türkiye'de aynı isimle birçok komitenin oluşturulduğu gözlenmektedir. Bunun ardından İngiltere'de de bir "Kıbrıs Türktür Komitesi" oluşturulurken, Kıbrıs'ta ise Dr. Küçük'ün başkanı bulunduğu Milli Parti'nin ismi "Kıbrıs Türktür Partisi"ne dönüştürülmüştü. Böylece Türkiye, İngiltere ve Kıbrıs'ta "Kıbrıs Türktür Komiteleri" paralel eylemler, mitingler düzenlemeye başlamışlardı.

"KIBRIS TÜRKTÜR KOMİTELERİ'nin" eylemlerinin ve yaptıkları yüzlerce mitingin en önemli sonuçları, sorunun Türkiye hükümetleri tarafından da Ulusal bir dava olarak ele alınmasını sağlamak, Türkiye kamuoyunu harekete geçirmek, tüm dünyaya Kıbrıs'ta ayrı bir Türk Halkı bulunduğunu, bu halkın Enosis'e karşı çıktığını ve Kıbrıs 'ın geleceği üzerinde söz sahibi olduğunu göstermek olmuştur.

EOKA nedir, ne zaman kurulmuştur?

EOKA, Kıbrıs'ta Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan'a bağlamak için kurulmuş olan bir terör örgütüdür. EOKA için ilk gizli görüşmeler 2 Temmuz 1952'de Atina'da Makarios'un başkanlığında yapılmıştı. Bu toplantıların ardından 7 Mart 1953'de bir "İHTİLAL KONSEYİ" kurulmuş ve bu konseyin kurucuları Enosis için şu gizli yemini etmitlerdir:

"Enosis davası hakkında bildiklerimi ve bundan böyle bileceklerimi işkence altında ve canım pahasına bile olsa bir sır olarak gizli tutmaya Tanrı huzurunda yemin ederim. Bana verilen tüm emirlere sorusuz olarak itaat edeceğim"...

Bunun ardından 1954 yılının ilk aylarında Yunanistan hükümetinin bilgisi dahilinde Kıbrıs'a gizli silah sevkiyatı başladı. Grivas ise 9 Kasım 1954'de gizlice adaya çıktı. Bir süre sonra ise Yunan Dışisleri Bakanı Stefanoplus'un direktifi ile 1 Nisan 1955'de EOKA, ilk bombalarını patlatarak resmen eyleme geçti. EOKA'nın amacı önce İngilizleri adadan atmak,ardından da topyekün bir imha hareketi ile Türk halkını yok ederek adayı Yunanistan'a bağlamaktı. Nitekim kısa süre sonra İngilizlerin adadan ayrılmasını dahi beklemeden, 21 Haziran 1955'den itibaren saldırılarını Türklere de yöneltmeye başladı.


Grivas hatıralarında 22 Kasım 1954'de Makarios'un, kurduğu PEON adlı gençlik örgütünü eğitip silahlandırması için karar aldığını yazmakta, böylece EOKA'nın gerisinde Makarios'un olduğunu vurgulamaktadır. Makarios'un, önceleri Atina'ya yaptığı çeşitli ziyaretlerde konuyu Yunan yetkilileri ile kararlaştırdığı da bilinmektedir. Grivas, 4.6 1959 tarihli bir mektunda Makarios'un kendisini EOKA'yı yönetmek üzere Kıbrıs'a çağırdığından söz etmekte ve tedhiş örgütüne silah alınması için para yardımında bulunduğunu açıklamaktadır. Nitekim 27 Mart 1955 tarihinde de Grivas'ı çağırıp,eyleme geçmesi emrini bizzat Makarios vermiştir. Makarios'un, EOKA'nın siyasi lideri olduğunu ögrenen İngilizler ise, 9 Mart 1956 tarihinde onu tutuklayıp Seyşel adalarına sürgüne göndermişti.

EOKA, eylemlerde bulunduğu süre içinde yüzlerce Türk yanında 100 İngiliz ve yüzlerce Rumu katletmiş, 30 Türk köyünü yakıp yıkmış ve bu köylerde, yaşayan Türklerin göç etmesine neden olarak adayı kan ve ateşe boğmuştur. Aynı EOKA, 1963'de yeniden saldıralara başlamış ve bu kez de 103 Türk köyünü yakıp yıkarak onbinlerce Türk'ü göçe zorlamış, 500'den fazla Türk'ü de katletmiştir. EOKA, 15 Temmuz 1974'de bu kez EOKA B adı ile silahlarını kendi halkına çevirerek 2000 Rum'u katletmiştir.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:08
EOKA bir ulusal kurtuluş örgütü müydü?

Bugün Rum propagandası, EOKA'yı bir "Ulusal Kurtuluş Örgütü" ve EOKA mücadelesini de bir "Ulusal Kurtulut Mücadelesi" olarak sunmaya gayret göstermektedir. Ne acıdır ki, bu yönden yapılan yoğun propagandaya hem kendi halkları içinden, hem de dünyadan inanacak birçok kişi bulmuşlardır. Bu iddiaları çerçevesinde, vurulan EOKA'cıların heykellerini, büstlerini dikmekte, anılarına adanmış anıtlar inşa etmekte ve birer teröristen başka birşey olmayan EOKA'cıları Ulusal Kahraman olarak ilan ederken, EOKA'nın faaliyete geçirildiği 1 Nisan'ı da resmi ulusal tatil olarak kutlamaktadırlar. Oysa bu, gerçeğin saptırılmasından başka birşey değildir. Çünkü bir örgütün ulusal kurtuluş örgütü sayılabilmesi için halkın ve ülkesinin kurtuluşunu ve bağımsızlığını savunması gerekmektedir. Oysa EOKA ne kurtuluşu, ne de bağımsızlığı savunmuttur. EOKA'nın tek bir hedefi vardı: ENOSİS. Çok iyi bilindiği gibi ENOSİS, adanın bağımsızlığını değil; bir başka ülkeye, bağlanmasını, ilhak edilmesini ifade etmektedir. Yani ulusal kurtuluş ve bağımsızlık değil; bağımlılık söz konusudur. Bu kadar da değil. Çünkü EOKA, Enosis'i; Kıbrıs Türklerini köleleştirerek, köleleşmeyi kabul etmeyenleri ise soykırım yolu ile toptan imha ederek gerçekleştirmeyi hedeflemekteydi; yani bir cinayet ve terör örgütüydü, gerici, faşist bir katiller teşkilatıydı. Bu nedenle EOKA'nın bir kurtuluş örgütü olduğunu, mücadelesinin de bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi olduğunu ileri sürmek kadar saçma ve gülünç bir şey olamaz. Bağımsızlığı hedeflemeyen bir örgütün bu niteliklere sahip olduğu iddia edilemez.


Bugün hala daha EOKA'ya böylesi nitelikler yüklemeye,yani bu terör örgütünü kurtuluş örgütü olarak tanıtmaya çalışmak, onun Enosis mücadelesini haklı görmekten ve Enosisciliği körüklemekten başka birşey değildir...
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:09
TMT nedir? Ne zaman kurulmuştur? TMT faşist bir örgüt müydü?

Açık adı "Türk Mukavemet Teşkilatı" olan TMT, 27 Temmuz 1957'de Burhan Nalbantoğlu, Rauf Denktaş ve Kemal Tanrısevdi tarafından Lefkoşa'da kuruldu. 1 Nisan 1955'de faaliyete geçen ve Türklere saldırmaya başlayan, Türk köylerini yakıp yıkan, EOKA tedhiş örgütüne karşı Türk halkının savunmasını yapacak bir örgütlenme gereksinimini duyan Kıbrıs Türkleri, önceleri çeşitli mukavemet grupları oluşturmuştu. Bunlar arsında en etkili olanı VOLKAN'dı. Ne var ki bu mukavemet grupları dağınık, küçük ve eğitimsiz oldukları için, askeri bir yapıya sahip EOKA karşısında, Türk Halkının savunmasını yapabilmeleri olası değildi...


TMT, işte bu gereksinimden doğmuş ve dağınık olarak faaliyet gösteren küçük mukavemet gruplarını birleştirerek, tüm adaya yaygın, her Türk köyünde varlık gösteren güçlü bir mukavemet örgütü olmuştu. TMT, Rumların iddia ettiği gibi bir saldırı ve tedhiş örgütü değildi. Zaten EOKA'dan 2.5 yıl sonra, Türklere yönelik saldırıların yoğunlaşması üzerine kurulmuş olması da, buna doğrulayan bir nedendir. Yine aynı şekilde faaliyette olduğu süre içinde hiçbir Rum köyüne saldırmış olmaması, sadece Türk gençlerini eğiterek, onlara savunmaları için gerekli silahları sağlaması ve onları bulundukları yerleşim yerlerini savunmakla görevli kılması da bunun bir başka kanıtıdır...

TMT'nin amaçlarını şöyle sıralamak olasıdır:

1-Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak,

2-Enosise ve bu hedef doğrultusunda yapılan girişimlerle estirilen teröre karşı durmak,

3-Türklere yapılacak saldırıları geri püskürtmek,

4-Türk Toplumunun birliğini ve bütünlüğünü sağlamak,
Enosis'i savunan AKEL'in Türk toplumu içinde ideolojik etkinlik kurmasını ve iç cepheyi bölmesini önlemek,

5-Rumlara ve İngilizlere karşı Kıbrıs Türklerinin haklarını savunmak,

6-Anavatan Türkiye ile sıcak ilişkileri ve Türk Halkının Anavatana bağlılığını sürdürmek...
TMT bu ilkeler doğrultusunda verdiği savaşında başarılı olarak 1958-60 ve 1963-74 döneminde Türk Halkının direnişini örgütlemiş, Rum saldırıları karşısında ayakta kalmasını sağlamıştır. TMT'nin bu direnişi, adanın Yunanistan'a bağlanmasını önlediği ve bağımsızlığın gerçekleşmesini sağladığı için, ilerici bir niteliğe sahipti. TMT'nin direnişi, objektif olarak bağımsızlığa hizmet ettiği için, Kıbrıs'ta asıl Ulusal Kurtuluş Örgütü, Türk Mukavemet Teşkilatı'dır.

Bugün efsanevi mukavemet teşkilatımız TMT'yi karalamak için bir takım çevreler ve Rum liderliği tarafından sürdürülen yoğun bir propaganda ile TMT'nin gerici, faşist bir örgüt olduğu yayılmak istenmektedir. Faşizm, bilindiği gibi ırkçı görüşleri benimseyen, tekelci sermaye çevrelerinin egemenliğini kırmayı amaçlayan, kendinden başka hiçbir görüşe yaşam hakkı tanımayan bir ideolojidir. Faşizm, bu amaçlarına ise tek parti diktatörlüğü ile ulaşmayı öngörür. Oysa TMT, daha önce de vurguladığımız gibi sadece Türk Halkının savunmasını birinci planda tutan bir örgüttür. TMT için birinci planda olan kişilerin sahip oldukları görüşler değil, Türk halkının can ve mal güvenliğidir. Nitekim TMT, Türk halkını savunurken elinde silah olan ve Türk halkı için bir tehlike arzeden EOKA üyelerini veya EOKA ile ENOSİS davasına hizmet edenleri hedef seçmiştir. Yoksa hiçbir Rum, sırf Rum olduğu için hedef alınmamıştır. Hiçbir Rum yerleşim yerine saldırıda bulunulmamıştır. TMT'nin sermaye çevrelerine hizmet etmediği, onların bir aracı olmadığı da ortadadır. Çünkü TMT içinde çetitli kademelerde yönetici ve üye olarak görev alan kişiler sermayeye hizmet için değil, Türk Halkının can güvenliğini korumak için bu örgütte görev almışlardır. Ezici çoğunluğu işçi ve köylülerdir. Zaten eğer TMT faşist bir örgüt olsaydı, toplumun yönetimini eline aldığı 1963-74 döneminde, İtalya ve Almanya'da olduğu gibi faşist bir parti kurar, yönetimini bu partiye bırakır ve Toplumu faşist ideoloji doğrultusunda yönetirdi. Bugün TMT'nin faşist olduğunu söyleyenler, onurlu direnişimizi ve bu mücadelenin örgütü TMT'yi gözden düşürmek ve ulusal değerlerimizi yok edip tarihimizi lekelemek isteyenlerdir.
__________________

Taksim nedir?

Kıbrıs Rumlarının bir yüzyılı dolduran Enosis mücadeleleri karşısında Kıbrıs Türklerinin de hem kendi çıkarlarını koruyan, hem de dünya konjonktürüne ters düşmeyen bir hedef ortaya koyması gerekmekteydi. Böyle bir hedef ortaya konmaması halinde, tüm toplumunu bir ülkü etrafında mobilize etmek ve dünyaya ne istediğimizi anlatmak olası değildi. Kıbrıs Türkleri tarihi süreç içinde hep değişen koşullara uygun olarak, değişen birtakım hedefler benimsemişlerdi. Ama esas hedef her zaman Enosisi önlemek ve Rum-Yunan boyunduruğuna girmemek olmuştur. Örneğin 1878-1930 döneminde "Ada eski ve asıl sahibine verilmelidir" denmekteydi. Sonraları, 1930'lu yıllarda ada artık hukuken de bir İngiliz toprağı olduktan sonra, Enosis tehlikesine karşı İngiliz yönetiminin devamı, ancak Türk halkının haklarının korunması savunulmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise muhtariyet görüşü savunulmaya başlanmıştır.

1950 Plebisitinden sonra ve EOKA'nın da eyleme geçmesinin ardından savunulan "TAKSİM" fikri, Kıbrıs Türk Halkının Self-determinasyon hakkına sahip çıkılması görüşünden kaynaklanıyordu. Kıbrıs Rumları, self-determinasyon haklarına dayanarak Enosis istiyorlarsaydı, Kıbrıs Türkleri de yine bu haklarına dayanarak TAKSİM, yani kendilerine ait olan bölümün Türkiye'ye bağlanmasını istemekteydi. TAKSİM fikri, birçok noktadan o günlerde Enosise karşı ileri sürülen en doğru aaadi. Herşeyden önce, Türklerin can ve mal güvenliğini koruyacak bir formüldü. İkinci olarak, Türkiye'nin stratejik çıkarlarını korumaktaydı. Üçüncü olarak, Kıbrıs Türklerinin, Self-determinasyon hakkına sahip çıktığının ve adada ayrı bir halk bulunduğunun ifadesiydi. Nitekim bu aaain doğru olduğu, Türk Halkını mobilize etmesinden, Enosisi önlemesinden ve bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti'nin doğmasına neden olmasından belli olmuştur. Türk Halkı, eğer bu aaae sahip çıkmasaydı, ada daha sonra bağımsız Cumhuriyet olmayacak, Enosis gerçekleşecek ve Türkler de azınlık hakları ile yetinmek zorunda kalacaklardı.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:11
27-28 Ocak Direnişi nedir?

TMT'nin kurulmasından sonra yer aldığı en önemli olaylardan biri, 27-28 Ocak 1958'de İngiliz Sömürge Yönetimi ile meydana gelen çatışmadır. TMT'nin insiyatifi ile Liseli Türk Öğrencilerin 27 Ocak günü başlattıkları "TAKSİM" lehindeki yürüyüş, o güne kadar Rumların "ENOSİS" lehindeki yürüyüşlerine seyirci kalan sömürge yönetimi tarafından şiddet kullanılarak dağıtılmaya çalışıldı. Türk öğrenciler barışcı yürüyüşlerinin şiddetle bastırılmasına sert tepki göstererek, sömürge askeri ve polisine karşı koydular. Sömürge yönetimi cop, gözyaşartıcı bomba ve silah kullanarak büyük bir anti-sömürgeci şahlanışa dönüşen gösterileri dağıtmada yetersiz kaldı. Çatışmalar, gösteri ve yürüyüşler ertesi gün de sürerek bütün adaya yayıldı. Limasol, Baf, Mağusa va Larnaka'da büyük protesto gösterileri oldu. Bu çatışmalarda 100'den fazla kişi yaralandı, birçok kişi tutuklandı, 7 Türk de öldürüldü. 27-28 Ocak Direnişi bir kez daha, Kıbrıs Türk Halkı dikkate alınmadan varılacak herhangi bir çözümün yaşama şansı olmadığını gözler önüne serdi.


27-28 Ocak direnişinin bir diğer önemli yanı ise, Türk Halkının, iddia edildiği gibi İngiliz yanlısı olmadığını net bir şekilde ortaya koyması ve Enosise olduğu kadar sömürge yönetimine de karşı olduğunu göstermesiydi. 27-28 Ocak direnişi, Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye'nin pozisyonunu güçlendirdi. 27-28 Ocak direnişi, adanın bağımsızlığına giden yolun açılmasına neden oldu. 27-28 Ocak direnişi, Türk halkının Enosise karşı mücadele azmini kamçılayan bir olay oldu.


Muhtariyet nedir, bu amaçla ne gibi planlar sunulmuştur?

<B>Muhtariyet, İngiliz sömürge yönetiminin, 2. Dünya savaşından sonra dünyada bağımsızlık lehinde esen rüzgarların ve içte de Türk ve Rum toplumlarının sömürge yönetimine karşı artan hoşnutsuzluklarının ve tepkilerinin etkisi nedeniyle ortaya attığı bir görüştür. İngiliz sömürge yönetimi bu etkilerle 1947 yılından itibaren temelde birbirine benzeyen çeşitli muhtariyet veya "Self-government" planı önermeye başlamıştır. Bu planları şöyle sıralamak olasıdır:

*1947 Lord Winster Planı

*1948 Jackson Planı

*1955 1. Mac Millan Planı ( Eylül)

*1955 1. ve 2. Harding Planları (Kasım 1955-Ocak 1956)

*1956 Rad Cliffe Planı (Aralık)

*1958 2. Mac Millan Planı

*1958 SPAAK Planı (NATO Genel Sekreteri)

Bütün bu planların ortak unsuru adadaki İngiliz hakimiyetinin sürmesi düşüncesi üzerinde kurulmuş olmalarıydı. Buna göre adadaki İngiliz egemenliği devam edecek, bu egemenliğin simgesi Vali olacak, Vali'nin başkanlığında Türk ve Rumların nüfus oranlarına göre katıldıkları bir Danışma veya Yasama Meclisi olacaktı. Ne var ki bu Danışma veya Yasama Meclisinin yetkileri sınırlı olacak ve çıkardıkları yasalar Vali tarafından onaylandıktan sonra, yürürlüğe girecek, bunun yanında bu Meclisler hiçbir şekilde adanın İngiliz hakimiyetinden ayrılması konusunu görütmeyeceklerdi. Burada en önemli konu, sunulan bütün planların da Enosis'i tam olarak öngörmediği için, Rum liderliği tarafından reddedilmesidir. Nitekim Rum liderliği aşamalı olarak bağımsızlığa gidebilecek muhtariyet tekliflerini reddederek, Enosis'i gerçekleştirmek için EOKA'yı kurmuş ve silahlı eylemlere başlamıştı. Onlar için çözüm yolu tekti ve o da ENOSİS'ti. Bu amaçla sömürge yönetiminin tek yanlı olarak oluşturduğu Meclislere katılmayarak "Aşamalı Enosis" yerine "Doğrudan Enosisi" öngören "Enosis ve Yalnız Enosis" sloganına sarıldılar.</B>
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:12
Kıbrıs'ın Türkiye için önemi nedir?

Hiç şüphesiz Kıbrıs'ın Türkiye için önemi, en başta adada aynı soydan gelen, aynı kültürü, aynı dili paylaştığı Kıbrıs Türk Halkının yaşamasından kaynaklanır. Türkiye, sınırlarından 40 deniz mili ötede Kıbrıs Türk Halkının ezilmesini, katledilmesini,köleleştirilmesini ve insan haklarından mahrum edilerek acılar içinde yaşatılmasını kabul edemez.

Türkiye'nin birinci hedefi adadaki Türk halkının barış, özgürlük ve güvenlik içinde yaşamasını temin etmek ve Kıbrıs'ın bölgede bir barış adası olmasını sağlamaktadır. Buna ilaveten Türkiye 1960 Garanti Andlaşması ile Kıbrıs'ta huzuru, sükunu ve adanın bağımsızlığı ile bağlantısızlığını koruyacağına dair uluslararası yükümlülük altına girmiştir. Uluslararası yükümlülüklerine ve taahütlerine bağlı bir ülke olan Türkiye, Kıbrıs'ta anlaşmalara aykırı gelişmelere göz yumamazdı. Dolayısı ile Kıbrıs, Türkiye'nin uluslararası andlaşma ve yükümlülüklerine bağlılığını kanıtlaması açısından da önemlidir. Bunun yanında Doğu Akdeniz'in en kilit noktasında bulunan Kıbrıs, Türkiye'nin Güney sahillerinin güvenliği açısından çok önemli bir stratejik konuma sahiptir. Nitekim tarihte Kıbrıs'a üslenen korsanlar, Akdeniz'deki ticaret gemilerine saldırabildikleri gibi, yine Kıbrıs'ı elinde bulunduran kavimler de burasını üs olarak kullanarak, Anadolu'nun Güney sahillerine sürekli olarak akınlar düzenlemekteydiler. Ege Denizi'nde Yunanistan'a verilen adalarla kuşatılmış bulunan Türkiye'nin, tek açık olan sahil kapıları güneydedir. Bu sahillerin karşısında ise Kıbrıs bulunmaktadır.

Kıbrıs'ın Türkiye'ye düşman bir ülke elinde olması halinde Anadolu'nun bütün ikmal yollarının kapatılmış olacağı ve Türkiye'nin kendi güvenliğinin tehlikeye gireceği açıktır. Nitekim daha sağlığında Atatürk de bu gerçeğe parmak basmıştır. Güney sahillerinde bir tatbikatı izlemekte olan Atatürk, çevresinde topladığı kurmaylarına "Türkiye'nin yeniden işgal edildiğini ve Türk Kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim. İkmal yollarımız ve imkanlarımız nelerdir?" sorusunu sorar. Subaylar birçok görüş ve düşünceler ileri sürerler. Atatürk hepsini sabırla dinler, sonra elini haritaya uzatır ve Kıbrıs'ı işaret ederek, "Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir" der.

Atatürk'ün de çok açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi Türkiye'nin Kıbrıs'a karşı yüklendiği uluslararası yükümlülükleri olmasa bile, Türkiye kendi sahillerinin güvenliği açısından Kıbrıs'ın düşman elinde bulunmasına izin veremez. Bütün bunlara ilaveten önümüzdeki 5-10 yıl içinde Kafkasya, Orta Asya ve Hazar petrolleri ile doğal gazı, borularla İskenderun körfezine gelecek ve buradan dünyaya pazarlanacaktır. Irak petrolü, halen buraya akmaktadır. Türkiye'nin bu bölgede denize dökülen suyu da yapılacak yükleme istasyonları vasıtası ile Orta Doğu'ya ve Kıbrıs'a aktarılacaktır. Gelişen İskenderun ve Mersin limanları Türkiye'nin ithalat ve ihracatında önemli bir rol oynamaktadır. GAP ile birlikte yaşanacak üretim patlaması, bu limanlardan dünyaya pazarlanacaktır. İşte Kıbrıs, bu stratejik bölgeyi kontrol eden bir konumdadır. Dışişleri Bakanı İsmail Cem, 6 Nisan 1998'de yaptığı açıklamada Doğu Akdeniz'in 2005-2010 yıllarında dünyanın en stratejik bölgesi olacağını söylemiş ve Türkiye'nin ulusal güvenliği ve ulusal çıkarları açısından bu bölgeyi kontrol eden Kıbrıs gibi bir mevziden asla vazgeçmeyeceğini, bunun bedelini de ödemeye hazır olduğunu tüm dünyaya ılan etmiştir. İngiltere, ABD ve AB da olaya bu açıdan yaklaşarak stratejik üstünlük elde etmeye çalışmaktadır. Nitekim daha yıllarca önce İngiliz Amirali Lord John Hay, Kıbrıs'ı, "bir deniz üssü olarak elde edilebilecek en iyi yer" olarak nitelerken, İngiliz Devlet Adamı Beaconsfiled de Kraliçe Victoria'ya Kıbrıs'ın, "Ön Asya'nın Anahtarı" olduğunu söylüyordu.

Kıbrıs'ın Anamur'dan sadece 40 deniz mili uzakta olduğunu düşünmek ve Yunanistan ile komşu ülkelerin Türkiye üzerinde her zaman için tarihten kaynaklanan yayılmacı emeller beslediğini bilmek bile, Kıbrıs'ın Türkiye için stratejik değerini daha kolay ortaya çıkarır ve Türkiye'nin Enosis tehlikesi karşısında niye sessiz kalamayacağını açıkça izah eder. Türkiye'nin Enosise bu karşı çıkışı ve direnişe geçen Türk halkına verdiği sarsılmaz destek, adanın Yunanistan'a bağlanmasını önleyip, bağımsızlık kapısını açan en önemli faktör olmuştur.
__________________

Londra Konferansı nedir?

1950 Yılında yapılan Enosis plebisitinden sonra, Yunanistan'ın siyasi tercihini daha açık bir şekilde Enosis lehinde ortaya koyması, Kıbrıs Rum liderliği için yeni arayışların doğmasına neden olmuştu. Kıbrıs Rum lideriği ve kilise sorunu, "Self-determinasyon hakkı" gibi kutsal bir çerçeveye sokarak, dünya platformalarına taşımak niyetindeydi. Nitekim Yunan yönetimi ile yapılan işbirliği sonucu sorun ilk kez 1954 yılında "Self-determinasyon", yani "Kıbrıs'ın kendi geleceğini tayin etme hakkı" gibi saygıyla karşılanacak bir taleple BM'e götürüldü. Oysa Kıbrıs'ta iki ayrı halk vardı ve Self-determinasyon söz konusu olursa, bu hak her iki halk için de geçerli olmalıydı. Türk halkının ve Türkiye'nin, Yunanistan'ın bu başvurusuna tepkisi büyük oldu. Bu tepkinin etkisi ve İngiltere'nin karşı yönde tavır koyması sonucu konu BM gündemine alınmadı.

Kıbrıs Rumları bundan sonra 1 Nisan 1955'den itibaren silahlı eyleme başladı. İngiltere'nin Orta-Doğu'daki etkinliğini kırıp yerini almak ve Ak Deniz'de bir güç olmak isteyen ABD de, Rum-Yunan ikilisinin Enosis istemini desteklemekte, İngiltere'yi köşeye sıkıştırmaya çalışmaktaydı. Bu baskılar altında çıkış yolları arayan İngiltere, Türkiye'yi de Kıbrıs sorununa resmen taraf yapmak ve bir denge sağlamak amacı ile 29 Ağustos 1955'de Londra Konferansı'nı organize eder. İngiltere'nin çağrısı ile Londra'da toplanan bu konferansa Türkiye Yunanistan ve İngiltere katılır. Yunanistan bu toplantıda "Self-determinasyon" adı altında Enosisi savunurken, Türkiye, adada iki halk bulunduğunu ve her iki halkın da Self-determinasyon hakkının varlığını savunur.

Toplantıdan somut bir sonuç çıkmaz. Ama siyasi bakımdan Türkiye artık soruna resmen taraf olur ve ondan sonraki her gelişmede görüşü ve onayı alınmak gerekliliği doğar. Konferansın, bu açıdan üzerinde durulması gereken tarihi önemi vardır.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:12
Zürih ve Londra anlaşmaları nedir?

Kıbrıs Türk Halkının Enosise verdiği mücadele, 1960 öncesinde adanın Yunanistan'a bağlanması ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin doğmasını sağlayan en önemli faktör olmuştu. Rumların Enosis talepleri karşısında Türk halkının her yolla Self-determinasyon hakkına sahip çıkması, tek yanlı bir Enosis gerçekleşmesi olasılığını tümden ortadan kaldırmıştı.

İki halk arasında başlayan çarpışmalar sonucu, Rumların savunduğu Enosis ve Türklerin savunduğu Taksime karşı bir orta yol olarak, adanın bağımsızlığı fikri doğmuştu. Bu fikrin, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve ABD tarafından benimsenmesinden sonra, 11 Şubat 1958'de Zürih anlaşması ve 19 Şubat 1959'da da Londra anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaların altına İngiltere ve iki anavatan yanında, adadaki her iki toplum da eşit statüde iki kurucu ortak olarak imza attı. Zürih ve Londra anlaşmalarına göre Cumhurbaşkanı Rum, Yardımcısı Türk olacaktı. Bakanlar Kurulu 7 Rum 3 Türk üyeden; Temsilciler Meclisi 35 Rum 15 Türk üyeden; Cumhuriyet Ordusu 60-40 ve memur kadroları 70-30 oranı ile her iki toplum fertlerinden oluşacaktı. Her iki toplumun kendi iç işlerine bakacak birer Cemaat Meclisi olacaktı. Bu Meclis toplumsal harcamalar için vergi koyma hakkına sahip olacaktı. Ayrıca din, eğitim ve kültür işlerinden de sorumlu olacaktı. İç güvenliği, polis ve jandarma sağlayacaktı. Ceza davalarında mahkeme heyeti suçlunun ait olduğu toplumun yargıçlarından oluşacaktı. Beş büyük şehirde ayrı belediyeler olacaktı. Resmi dil Türkçe ve Rumca olacaktı. Cumhurbaşkan Muavini Veto yetkisine haiz olacak ve önemli konularda Türk üyelerin ayrı oy çoğunluğu gerekli olacaktı. Her iki anavatan kendi toplumlarına eğitim ve kültürel alanlarda mali yardımda bulunabilecekti.

Enosis ve Taksim yasaklanmıştı, Ne ki Rum liderliği bütün eski EOKA'cıları Cumhuriyetin kilit noktalarına yerleştirmiş ve Anayasada yasaklanmasına karşın Enosis faaliyetlerini bizzat Makarios'un önderliğinde sürdürmüştü.

Anayasal konulardaki anlaşmazlıklar için bir Türk, bir Rum ve bir de tarafsız yargıçtan oluşacak Anayasa Mahkemesi kurulacaktı. Nitekim bu mahkemenin ilk tarafsız yargıcı Alman Anayasa Hukuku Profesörü Ernest Forsthoff olmuştu. Yardımcı ise Christian Heinze idi. Ne var ki Rumlar bu tarafsız yargıcın verdiği adil kararlardan rahatsızlık duyduklarından, uyguladıkları tehdit, baskı ve yıldırma kampanyası sonucu Forsthoff ve yardımcısının isifa edip adadan ayrılmasına neden olmuşlardı.
__________________

İttifak anlaşması nedir?

İttifak Anlaşmasının 1. maddesine göre "taraflar ortak savunmaları için işbirligi yapacaklardır. Savunma dolayısı ile ortaya çıkan sorunlarda birbiri ile danışacaklar. 2. maddeye göre "Taraflar Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığına veya toprak bütünlüğüne karşı doğrudan veya dolaylı yönetilen herhangi bir hücum ve saldırganlığa ortak karşı koyacaklar".

3. maddeye göre "Bu ittifakın amaçları bakımından ve yukarıda gösterilen amaca erişmek için Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarında bir üçlü karargah kuracaklar. Üçlü, karargaha katılacak Yunan askerlerinin sayısı 950; Türk askerlerinin sayısı ise 650 olacaktı. Buna paralel olarak ise Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı ve Muavini anlaşarak Yunan ve Türk Hükümetlerinden birliklerini artırmayı ve azaltmayı isteyebilirler. Yunan ve Türk birliklerindeki subaylar Kıbrıs Ordusunun eğitimi işini de yapacaktı. Üçlü Karargah'ın komutanlığı Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı ile Muavininin atayacakları Kıbrıslı, Yunan ve Türk generaller tarafından bir sene süre ile rotasyonla yapılacaktı. Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye Dışişleri Bakanlarından oluşan ortak bir komite, ittifakın en üst organı olacak ve üç bağlaşık ülkenin hükümetlerinin sunacakları ittifakı ilgilendiren sorunları inceleyeceklerdir.

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:13
ranti anlaşması nedir?

Zürih ve Londra anlaşmalarına ek olarak, Kıbrıs, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında imzalanan GARANTİ ANLAŞMASI'nın 1. maddesinde, "Kıbrıs Cumhuriyeti herhangi bir devletle tamamen veya kısmen herhangi bir siyasi veya iktisadi birliğe katılmamayı taahüt eder. Bu itibarla herhangi bir diğer devletle birleşmeyi veya adanın taksimini doğrudan doğruya veya dolayısı ile teşvik edecek her nevi hareketi yasak ve ilan eder" denilmektedir. Buna göre adanın Yunanistan, Türkiye veya AB'la birleşmesi, mümkün değildir...

İkinci maddede ise şöyle denmektedir: "Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Kırallık, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bu anlaşmanın birinci maddesinde gösterilen yükümlülüklerini göz önüne alarak, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, güvenliğini ve aynı zamanda Anayasanın temel maddeleriyle kurulan düzenini tanırlar ve garanti ederler". 4. Maddenin son paragrafında ise şöyle denmektedir: "Ortak veya anlaşarak hareket olası olmadığı taktirde garanti veren her üç devletten herbiri, bu anlaşma ile kurulan düzeni tekrar kurmak amacı ile harekete geçmek hakkını saklı tutarlar. Türkiye, 1974 Barış Harekatını, işte bu anlaşmanın 4. maddesinin kendisine verdiği hakka dayanarak yapmıştır. Bu nedenledir ki, 1974 Barış Harekatı Uluslararası bir anlaşmadan doğan bir hakkın kullanılarak, o anlaşmanın yüklediği vecibelerin yerine getirilmesidir. Bu nedenledir ki, Rum-Yunan liderliği sürekli olarak garanti anlaşmasına saldırmakta ve bu hakkın korunması için ısrar edilmesi, en azından tek yanlı müdahale hakkından taviz verilmemesi halinde, olası bir anlaşmayı imzalamayacağını söylemektedir. Türkiye'nin garantörlüğünün kaldırılması veya B. M. Güvenlik Konseyi'nin kararına bağlanarak sulandırılması, Enosis'in gerçekleşmesi için gerekli zemini yaratacaktır.
__________________

İngiltere'nin elde ettiği olanaklar nedir?

Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken İngiltere de birtakım olanaklar elde etmiştir. Buna göre Ağrotur, Piskobu, Paramal, Dikelya, Pergama, Ay Nikola ve Ksilofago bölgelerinde İngiltere tam egemen olacaktı. Bu bölgeler arasında personel ve her türlü malzemenin nakli için yol, liman ve diğer kolaylıkları serbestçe kullanabilecekti. Bu arada Mağusa'daki limandan ve her türlü su, telefon, telgraf, elektrik vb. hizmetlerinden yararlanabilecek, askerlerin eğitimi için tesbit edilen bazı yerleri kullanabilecek, Lefkoşa uçak alanını, meydanda veya meydana bağlı gerekli tüm bina ve kolaylıkları kullanabilecek, İngiliz askeri uçaklarının barış ve savaşta hareketi için hava trafiği üzerinde sınırsız uçabilecek, üsleri ve tesisleri teknik bakımdan geliştirmek için yeni bölgeleri ve hakları Kıbrıs Cumhuriyeti ile görüştükten sonra elde edebilecekti. Bu anlaşma ile İngiltere 31 yerde çeşitli "bölgelere ve tesislere" sahip olurken 11 yerde de eğitim ve atış sahalarına sahip olacaktı.

Egemen üs bölgelerinin yüz ölçümü sorunu taraflar arasında uzun tartışmalara yol açmış bir sorundur. Başlangıçta İngiltere bu bölgelerin 12 mil kare olmasını istemiş, buna karşılık Makarios 36 mil kare olmasını önermişti. Görüşmelerin çıkmaza girmesi üzerine Dr. Küçük'ün önerdiği 100 mil kare esası üzerinden anlaşmaya varılarak, bu bölgelerin adanın 3576 mil karelik yüzölçümü içinde 99 mil kare olması kararlaştırılmıştı.

Bugün adadaki İngiliz askeri varlığı ve Dikelya ile Ağrotur askeri üsleri bu anlatma çerçevesinde faaliyet göstermektedir. Bu bölgeler "İngiliz Toprağı" sayıldığından idari bakımdan tam egemen durumdadırlar.
__________________

yasinarslanpay
02-26-2008, 19:15
Ve ne olduysa oldu . ... Ama TARİH UNUTMADI.....