Ertuğrul ÖZGÜL
05-23-2009, 10:37
YARGININ VE ORDUNUN SİYASİ MUHALEFETİ
Türkiye’de sistem; demokrasi, sandık ve TBMM üzerine kurulmuş değildir. Görünür denklemler açısından bakılırsa bir yanılgıyla, sivil kurumların ve demokrasinin etkin olduğu düşünülebilir. Ama gerçekte bu ülkede TBMM, sandık, vatandaş, sivil kurumlar üzerinde bürokratik bir vesayet söz konusudur. Bürokratik vesayetin vasisi, sistemin motoru askeri bürokrasidir. Sistem ona göre yapılandırılmış, kurumlar silahlı bürokrasiye göre konumlandırılmışlardır.
Sistemin vasisi, hâmisi olarak silahlı bürokrasinin görevlendirilmiş olmasının birkaç nedeni vardır;
1- Askeri bürokrasi kendisini Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve sahibi görmektedir. Bundan dolayı arzu etmediği gelişmeler, değişimler olduğunda; başka herhangi bir gücü, kesimi dikkate almaksızın sisteme müdahale etmektedir.
2- Sistemi kuranlar ve devleti (Türkiye Cumhuriyetini) yapılandıranlar, sistemin korunmasını; siyasi etkiden uzak, korunaklı ve güçlü bir kuruma emanet etmiştir. TSK’yi sistemin çekirdeğine yerleştiren kurucu irade, arzu edilmeyen değişimleri, dönüşümleri engellemek için TSK’yı sabit dişli haline getirerek bu güç üzerinden kurulu düzeni korumayı murat etmiştir.
3- Yirminci yüzyılda klasik anlamda sömürgecilik sona ermiştir. Ancak sömürge geçmişine sahip güçlü batılı ülkeler (sözde) çekildikleri ülkelerde menfaatlerini koruyacak bürokratik-aristokratik bekçiler bırakmış; bu ülkelerin sistemlerini, temel dengelerini bu bekçilere emanet etmişlerdir. Bu gün, eski batı sömürgesi geniş bir coğrafyada sistem böyle işlemektedir. Bu ülkelerde batı lehine kurulan sistemin bekçileri genelde silahlı kuvvetlerdir. Türkiye’de de, özellikle NATO’ya giriş sonrası benzer bir durumdan bahsetmek mümkündür.
E-Muhtıra ve Ergenekon TSK'yı Oldukça Yıprattı
Türkiye’de 28 Şubat sonrası TSK epeyce yıprandı. 2007 yılında AKP hükümetine verdiği ve sert bir karşılık gördüğü E-muhtıra, TSK’yi daha bir sorgulanır hale getirdi. Ergenekon davasının altından hep emekli-muvazzaf askerlerin çıkması, medyaya düşen bazı ses kayıtları ve haberler TSK’nin siyaset üstü-dışı iddialarını yerle bir etti.
TSK Müdahil Olmamaya Çalışıyor Çünkü?
Bu nedenlerden dolayı, son dönemlerde TSK denkleme doğrudan müdahil olmamaya çalışmaktadır. Hatta bozulan imajını düzeltmek için bir kısım tedbirlere başvurduğu duyulmaktadır.
Merkez Sağ Partiler Çöktü
Türkiye’de antidemokratik duruşundan ve ikircikli siyasetinden dolayı merkez sağdaki partileri çökmüştür (DYP, ANAP vs.).
CHP Hırcınlaştı
CHP ise bütünüyle hırçınlaşmış, ülkeyi kilitleyen, çözümsüzlükler ve gerilimler üreten, antidemokratik tutumlara prim veren bir parti haline gelmiştir. CHP siyaseti hem coğrafi olarak, hem de sınıfsal olarak bir sıkışmışlık, tükenmişlik içindedir ve ülkeye açılım yaptırması mümkün görünmemektedir.
Anadolu Sermeyesi Gittikçe Güçleniyor
Türkiye’de burjuvazi de son yıllarda renklenmiş, çeşitlenmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında sistemin ürettiği ve ayrıcalıklar tanıdığı zenginler eski etkilerine sahip değillerdir. TÜSİAD gibi sistem açısından akredite guruplar hala güçlü ve etkili iseler de, tek değillerdir. Artık Anadolu’dan da sermayedarlar çıkmaktadır. Medyada da aristokratik elitlerin egemenliği kırılmıştır, gündem belirleme ve ortamı maniple etmekte eski güçleri yoktur.
Yargı Kurumsal Harakiriye Girişiyor
Bütün bunlardan sonra bürokratik yapının korunması sistemin önemli kalelerinden yargıya düşmektedir. Yargı adalet ve hakkaniyete uymama, kendisini yıpratma pahasına; hukuk dışı, usul dışı, Anayasa ve yasalarla telif edilemeyecek kararlar alarak, kurumsal bir harakiriye girişmektedir. 367 dayatmasından, kapatma davasına, oradan Cumhurbaşkanı hakkında ki yargılama kararına kadar bütün olanlar, yargıyı halktan, haktan ve adaletten uzaklaşmaya itmektedir. Yargı içinden bazı kimseler halkın ve demokrasinin rağmına sistemin tetikçisi olarak kullanılmaktadır.
TSK Artık Dorudan Müdahale Edemiyor
Yukarıda bahsettiğimiz üzere Türkiye’de aristokratik yapının bekçisi TSK’dir. TSK yıpranmışlığı nedeniyle ve konjonktür gereği doğrudan denkleme etki edeme-mektedir. Ancak ikincil-üçüncül yapıları ve dolaylı araçları devreye sokarak sürece müdahil olmaktadır.
TSK, Türkiye’de kurulu sistemin motorudur; “Ordu göreve” pankartı taşıyan STK’ları ve mitinglerini, hükümetlere meydan okuyan rektörleri, sandık sonuçlarını hazmedemeyen iş dünyasını, bazı medyanın yaygaracı tavrını ve CHP’nin çıkışlarını TSK’den bağımsız zannetmek saflık olur. Doğrudan ve görünür müdahalelerden yıpranan TSK bağlantılarını devreye sokarak süreci yönetmeye çalışmaktadır.
Siyaset araçlarını tüketen sistemin egemenleri, adaleti ve hukuku yıpratma- tüketme pahasına yargıyı kullanmakta ve mevcut hükümete yargı üzerinden muhalefet etmekte, yargıyı hızla siyasallaştırmaktadırlar. Sistemi kontrol edenler DANIŞTAY’la yürütmeyi tıkamakta, Anayasa Mahkemesi ile TBMM’yi kilitlemekte, YARGITAY’la toplumsal gelişmelerin ve dönüşümün önünü kesmeye çalışmaktadırlar. Sistemin koruyucuları(!) ülkenin demokratik bir dönüşüm yaşamaması için bütün araçları devreye sokmaktadır. Demokratikleşmeyi ve sivilleşmeyi sağlayacak anayasal-yasal değişikliklerin olmaması için cephe savaşı vermektedirler.
Hükümet, hukuk dışı davaları, provokasyonları, darbe planlarını, medyatik müdahaleleri engellemek istiyorsa “ŞAH” demelidir. Bütün bu kesimlerin beslendiği militer anlayışın etkisini kırmalı ve TSK’nin açık veya örtülü demokratik hayata müdahale kanallarını tıkamalıdır. Bu da ancak köklü anayasal demokratik değişikliklerle mümkün olacaktır.
Birileri her zaman dava açtıracak bir savcı, sokaklara dökecek provokatörler, gündemi gerecek gazeteciler bulabilecektir. Bu işlerin kumanda merkezi, karargahı demokratik düzenlemelerle etkisiz hale getirilmeden; seçilmiş hükümetlerin derin-aristokratik yapıların hakkından gelmesi mümkün olmayacaktır.
Türkiye’de sistem; demokrasi, sandık ve TBMM üzerine kurulmuş değildir. Görünür denklemler açısından bakılırsa bir yanılgıyla, sivil kurumların ve demokrasinin etkin olduğu düşünülebilir. Ama gerçekte bu ülkede TBMM, sandık, vatandaş, sivil kurumlar üzerinde bürokratik bir vesayet söz konusudur. Bürokratik vesayetin vasisi, sistemin motoru askeri bürokrasidir. Sistem ona göre yapılandırılmış, kurumlar silahlı bürokrasiye göre konumlandırılmışlardır.
Sistemin vasisi, hâmisi olarak silahlı bürokrasinin görevlendirilmiş olmasının birkaç nedeni vardır;
1- Askeri bürokrasi kendisini Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve sahibi görmektedir. Bundan dolayı arzu etmediği gelişmeler, değişimler olduğunda; başka herhangi bir gücü, kesimi dikkate almaksızın sisteme müdahale etmektedir.
2- Sistemi kuranlar ve devleti (Türkiye Cumhuriyetini) yapılandıranlar, sistemin korunmasını; siyasi etkiden uzak, korunaklı ve güçlü bir kuruma emanet etmiştir. TSK’yi sistemin çekirdeğine yerleştiren kurucu irade, arzu edilmeyen değişimleri, dönüşümleri engellemek için TSK’yı sabit dişli haline getirerek bu güç üzerinden kurulu düzeni korumayı murat etmiştir.
3- Yirminci yüzyılda klasik anlamda sömürgecilik sona ermiştir. Ancak sömürge geçmişine sahip güçlü batılı ülkeler (sözde) çekildikleri ülkelerde menfaatlerini koruyacak bürokratik-aristokratik bekçiler bırakmış; bu ülkelerin sistemlerini, temel dengelerini bu bekçilere emanet etmişlerdir. Bu gün, eski batı sömürgesi geniş bir coğrafyada sistem böyle işlemektedir. Bu ülkelerde batı lehine kurulan sistemin bekçileri genelde silahlı kuvvetlerdir. Türkiye’de de, özellikle NATO’ya giriş sonrası benzer bir durumdan bahsetmek mümkündür.
E-Muhtıra ve Ergenekon TSK'yı Oldukça Yıprattı
Türkiye’de 28 Şubat sonrası TSK epeyce yıprandı. 2007 yılında AKP hükümetine verdiği ve sert bir karşılık gördüğü E-muhtıra, TSK’yi daha bir sorgulanır hale getirdi. Ergenekon davasının altından hep emekli-muvazzaf askerlerin çıkması, medyaya düşen bazı ses kayıtları ve haberler TSK’nin siyaset üstü-dışı iddialarını yerle bir etti.
TSK Müdahil Olmamaya Çalışıyor Çünkü?
Bu nedenlerden dolayı, son dönemlerde TSK denkleme doğrudan müdahil olmamaya çalışmaktadır. Hatta bozulan imajını düzeltmek için bir kısım tedbirlere başvurduğu duyulmaktadır.
Merkez Sağ Partiler Çöktü
Türkiye’de antidemokratik duruşundan ve ikircikli siyasetinden dolayı merkez sağdaki partileri çökmüştür (DYP, ANAP vs.).
CHP Hırcınlaştı
CHP ise bütünüyle hırçınlaşmış, ülkeyi kilitleyen, çözümsüzlükler ve gerilimler üreten, antidemokratik tutumlara prim veren bir parti haline gelmiştir. CHP siyaseti hem coğrafi olarak, hem de sınıfsal olarak bir sıkışmışlık, tükenmişlik içindedir ve ülkeye açılım yaptırması mümkün görünmemektedir.
Anadolu Sermeyesi Gittikçe Güçleniyor
Türkiye’de burjuvazi de son yıllarda renklenmiş, çeşitlenmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında sistemin ürettiği ve ayrıcalıklar tanıdığı zenginler eski etkilerine sahip değillerdir. TÜSİAD gibi sistem açısından akredite guruplar hala güçlü ve etkili iseler de, tek değillerdir. Artık Anadolu’dan da sermayedarlar çıkmaktadır. Medyada da aristokratik elitlerin egemenliği kırılmıştır, gündem belirleme ve ortamı maniple etmekte eski güçleri yoktur.
Yargı Kurumsal Harakiriye Girişiyor
Bütün bunlardan sonra bürokratik yapının korunması sistemin önemli kalelerinden yargıya düşmektedir. Yargı adalet ve hakkaniyete uymama, kendisini yıpratma pahasına; hukuk dışı, usul dışı, Anayasa ve yasalarla telif edilemeyecek kararlar alarak, kurumsal bir harakiriye girişmektedir. 367 dayatmasından, kapatma davasına, oradan Cumhurbaşkanı hakkında ki yargılama kararına kadar bütün olanlar, yargıyı halktan, haktan ve adaletten uzaklaşmaya itmektedir. Yargı içinden bazı kimseler halkın ve demokrasinin rağmına sistemin tetikçisi olarak kullanılmaktadır.
TSK Artık Dorudan Müdahale Edemiyor
Yukarıda bahsettiğimiz üzere Türkiye’de aristokratik yapının bekçisi TSK’dir. TSK yıpranmışlığı nedeniyle ve konjonktür gereği doğrudan denkleme etki edeme-mektedir. Ancak ikincil-üçüncül yapıları ve dolaylı araçları devreye sokarak sürece müdahil olmaktadır.
TSK, Türkiye’de kurulu sistemin motorudur; “Ordu göreve” pankartı taşıyan STK’ları ve mitinglerini, hükümetlere meydan okuyan rektörleri, sandık sonuçlarını hazmedemeyen iş dünyasını, bazı medyanın yaygaracı tavrını ve CHP’nin çıkışlarını TSK’den bağımsız zannetmek saflık olur. Doğrudan ve görünür müdahalelerden yıpranan TSK bağlantılarını devreye sokarak süreci yönetmeye çalışmaktadır.
Siyaset araçlarını tüketen sistemin egemenleri, adaleti ve hukuku yıpratma- tüketme pahasına yargıyı kullanmakta ve mevcut hükümete yargı üzerinden muhalefet etmekte, yargıyı hızla siyasallaştırmaktadırlar. Sistemi kontrol edenler DANIŞTAY’la yürütmeyi tıkamakta, Anayasa Mahkemesi ile TBMM’yi kilitlemekte, YARGITAY’la toplumsal gelişmelerin ve dönüşümün önünü kesmeye çalışmaktadırlar. Sistemin koruyucuları(!) ülkenin demokratik bir dönüşüm yaşamaması için bütün araçları devreye sokmaktadır. Demokratikleşmeyi ve sivilleşmeyi sağlayacak anayasal-yasal değişikliklerin olmaması için cephe savaşı vermektedirler.
Hükümet, hukuk dışı davaları, provokasyonları, darbe planlarını, medyatik müdahaleleri engellemek istiyorsa “ŞAH” demelidir. Bütün bu kesimlerin beslendiği militer anlayışın etkisini kırmalı ve TSK’nin açık veya örtülü demokratik hayata müdahale kanallarını tıkamalıdır. Bu da ancak köklü anayasal demokratik değişikliklerle mümkün olacaktır.
Birileri her zaman dava açtıracak bir savcı, sokaklara dökecek provokatörler, gündemi gerecek gazeteciler bulabilecektir. Bu işlerin kumanda merkezi, karargahı demokratik düzenlemelerle etkisiz hale getirilmeden; seçilmiş hükümetlerin derin-aristokratik yapıların hakkından gelmesi mümkün olmayacaktır.