fatih kısaparmak balon baskılı balon Meclisin keskin sözlü muhalif yüzü: Ali Şükrü Bey|Bir Cinayetin Öyküsü - Siyaset Forum

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Meclisin keskin sözlü muhalif yüzü: Ali Şükrü Bey|Bir Cinayetin Öyküsü


İntifada
01-15-2011, 04:49
Kimilerine göre bir darbe meclisi olarak nitelendirilen Birinci Meclis`e hâkim olan bu kolektif işleyiş ve millet egemenliği gibi temel kavramların,1908 Meşrutiyetinin hemen ertesindeki o neredeyse "tam demokrasi" diye tanımlayabileceğimiz ortamda, İttihat ve Terakki`nin henüz aba altından sopayı göstermediği, ünlü "sopalı seçimler"den önceki Meclisi Mebusan`da da yer yer tartışıldığını görmek mümkündür.

TEZATLAR MECLİSİ
Ne var ki bizce sorulması gereken soru şudur: Niçin, Birinci Meclis`te yerleştirilmeye çalışılan demokratik işleyiş, daha sonra rejimin de (baskıyla) oturmasıyla Cumhuriyet meclislerinin temel özelliği haline gelememiş ve bugün bile payandalarla ayakta tutulmaya, şekillendirilmeye çalışılan bir unsur halindedir?
Birinci Meclis`i oluşturan mebusların sosyal kökenlerini, eğitimlerini, demokratik üsluplarını bugünkülerle karşılaştırdığımızda gerçekten ibret verici bir tabloyla karşılaşırız. Sözgelimi, korkunç bir cinayete kurban giden Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey`in uygar üslubuyla, belki de Ali Şükrü Bey`in adını duymamış, duysa bile ondan nasibini almamış, ikide bir kürsüye huruç eden, kimi zaman edep sınırlarını zorlayan her partiden milletvekilinin yapaylığını karşılaştırabilir misiniz?
Peki, kimdi bu insanlar? Bunun tanımını en güzel bir biçimde Samet Ağaoğlu “Kuvayı Milliye Ruhu”adlı eserinde yapıyor: “Bu Meclisi teşkil eden mebusların çoğu esaslı bir tahsilden yoksun, görünüşü basit ve sade bir çocuk kadar saf insanlardı. Bu insanlardan yine birçoğu fala, mucizeye, rüyaya inanıyordu. Bir kısmı temsil ettikleri ilin bir polis komiseri iken seçilmişti. Bazısı ilkokul öğretmeni, bir kısmı henüz bırakılmış yedek subaydı. İçlerinde kabilelerin ve dağların başında mutlak bir şekilde hüküm süren aşiret ve yolları kesen eski eşkıya reisleri vardı. Bu beylerin, reislerin yanında şöhretleri memleket sınırını aşmış kumandanlar, devlet idare etmiş insanlar oturuyorlardı. Bir kelime ile Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk milletinin ta kendisi idi.”
Abartılı bulabiliriz ama bir kısım mebus için oldukça önemli bu yargılar…
Sonrasında ne oldu peki?

TEZATLARIN TASFİYESİ
Tek Adam, yeni bir parlamento toplamak çabasındaydı. Önce, mimarı olduğu hükümet sistemini yürütme yeteneğinde olan bir partiyi, Halk Fırkası`nı kurdu. Yeni Meclis, Büyük Millet Meclisi, halkın ta kendisiydi. Onun dışında, memlekette milli kaderi tayin edecek şahsi bir güç, hiçbir egemenlik yoktu ve olamazdı. Kendisi hariç! Sonuç olarak Tek Adam, seçimi “milli egemenlik” ilkesi konusuna göre yönetmeye önem veriyordu. Yeni rejimin halk tarafından zoraki de olsa oylanarak kabul edilmesindeki yarara inanıyordu. Çünkü saltanatın kaldırılmasından halifeliğin tümden uhrevi role indirgenmiş olmasından sonra, muhalefet gösterileri sezilir gibiydi.
Yeni kurulmuş “Halk Partisi” Milli Meclis`te daha önceden grubunu hazırlamış ve böylece seçimin başlıca organizatörü olmuştur. Bu andan itibaren Kemalist örgüt, amacında başarıya ulaşmak için karşıtlarına karşı hükümetin, yani Meclis çoğunluğunun, başka bir deyişle Halk Partisi`nin beklenmedik bir tepkisi görüldü. İslam yanlısı muhalefete yavaş yavaş sempati gösteren Şer`iye Nazırı Vehbi Efendi ise “görevinin yerine getirilmesinde kusurlar işlediği” gerekçesiyle sorguya çekilmekle tehdit edildi. Öte yandan bu grubun liderlerinden mebus Ali Şükrü Bey, bir sabah Ankara yakınlarında, çözümü güç bir biçimde öldürülmüş bulundu. Nihayet, İttihat ve Terakki`nin Kemalist parti ile işbirliği yapma önerisi de reddedildi. Bu, İslam yanlısı ve gelenekçi muhalefet ile İttihatçıların seçim yapmakta başarılı olmayacakları demekti. Son anda da Meclis`e şöyle bir öneri verildi: “Her kim davranışları ve yazıları ile saltanatın kaldırılmasına muhalefete ve ona karşı tahriklere girişirse ya da Büyük Meclis`in meşruiyetini ihlal ederse vatana ihanet etmiş sayılacaktır.”
Teşkilatı Esasiye Kanunu ile verilmiş fikir serbestliğine aykırı düşmesine rağmen, rejimin bütün karşıtlarını millete hain olarak tanıtan bu kanun önerisi de onaylandı.

REİSOĞULLARINDAN BİR DENİZCİ
Evet, yakın tarihin en onurlu simalarından biri olan ve Büyük Millet Meclisi’nin birinci devresinde “Trabzon Mebusu” sıfatıyla vazife görmekte iken -hiç kuşkusuz düşüncelerinden dolayı- feci bir şekilde suikasta kurban giden Ali Şükrü Bey, Trabzonlu olup 1884 yılında Vakfıkebir’e bağlı Şarli nahiyesinde doğmuştur. Babası mütekaid bahriye kolağası (önyüzbaşı, yahut kıdemli yüzbaşı) Hac (http://www.ozgundurus.com/Yazar/Altan-Algan/%60http://www.habername.com/arama/hac-77.htm%60)ı Hafız Ahmet Kaptan’dır. Aile (http://www.ozgundurus.com/Yazar/Altan-Algan/%60http://www.habername.com/arama/aile-71.htm%60)leri “Reisoğulları” namıyla meşhurdur.
Asıl mesleği itibarıyla bahriye zabiti olan Ali Şükrü Bey, kardeşi Şevket (Doruker) Bey ile birlikte Heybeli Ada’daki Bahriye Mektebi’ne kaydolmuş, burasını 1904 senesinde bitirerek bahriye erkan-ı harb zabiti (deniz kurmay subayı) olarak orduya katılmıştır.
Şahsiyet ve faaliyetleriyle daha genç yaştan itibaren dikkatleri çekmeye başlayan Ali Şükrü Bey’i 1909 senesinde kurulan “Donanmayı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti”nin kurucuları arasında görmekteyiz. Kısaca “Donanma Cemiyeti” denilen ve Ali Şükrü Bey’in ikinci başkanlığını yürüttüğü bu cemiyetin gayesi o güne kadar ihmal edilmiş bulunan donanmayı kuvvetlendirmekti.
Her neyse, şu gerçekti ki 1909 yılına gelindiğinde Osmanlı donanması çok zayıf durumdaydı. Ufukta beliren tehlikeler sebebiyle de bunu takviyesi gerekliydi. İşte bu nedenledir ki halk (http://www.ozgundurus.com/Yazar/Altan-Algan/%60http://www.habername.com/arama/halk-44.htm%60)ın da geniş ölçüde yardım ve alakasını sağlamak amacıyla “Donanmayı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti” adıyla bir cemiyet kurulmuştu. O zaman Türk bahriyesinde birçok yüksek rütbeli şahsiyetler bulunduğu halde, Ali Şükrü Bey merhumun bu cemiyete ikinci başkan seçilmesi onun şahsiyet ve dirayetiyle etrafta uyandırdığı alaka ve teveccühü tek başına ispat eden bir keyfiyettir.
Donanma Cemiyeti tarafından alınmak istenen nakliye gemileri için Liverpool’a gönderilmiş olmasından istifadeyle İngiltere’de deniz hukuku araştırmaları ile meşgul olmuş, meşhur deniz hukuku profesörü Zibel’den özel dersler almıştır.
Sonrasında yurda dönen Ali Şükrü Bey, siyasi hayata atılmış ve bu sahada metin ahlakı, medeni cesareti ile kısa zamanda temayüz etmiştir. 36 yaşında Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na girer. 12 Ocak 1920’de İngilizler Şehzadebaşı Karakolu’nu gece vakti basar ve uyku halindeki Müslümanları öldürürler. Bunun üzerine Celaleddin Arif Bey’in Meclis Başkanlığı’nda Son Meclis kendisini fesh için müzakere açar. Ali Şükrü Bey buna muhaliftir: “Burada tek bir şahıs kalıncaya kadar ölmeyi göze almalıyız. Bir tek arkadaşımızı feda etmeyiz.” 16 Mart’ta fesh gerçekleşir. 23 Nisan 1920’de Ankara Meclisi’nin toplantısına katılır.

İKİNCİ GRUBUN LİDERİ
Tek Adam yanlısı Birinci Grubun karşısında yer alan İkinci Grubun liderlerinden biri olan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey`in Mustafa Kemal`in Hâkimiyeti Milliye gazetesine karşılık Tan gazetesini çıkarması, ardından hilafet yanlısı broşür bastırması, durumu iyice gerginleştirir. Lozan görüşmeleri sırasında İsmet İnönü`nün hariciyeci olmamasını eleştiren Ali Şükrü, bu dönemde meclis çalışmalarını engelleyerek Mustafa Kemal`in tepesini iyice attırır. Hatta Mustafa Kemal`le birbirlerinin üzerine yürürler. Bu günlerde Ali Şükrü Bey birden ortadan kaybolur. Kayboluşunun üçüncü günü, bir çobanın ihbarıyla boğulduğu anlaşılan ölüsü Ankara civarındaki Mühye köyü civarında bulunur. Anlaşılır ki Topal Osman, Ali Şükrü Bey`in Mustafa Kemal`i sürekli üzmesine tahammül edememiş ve Ali Şükrü Bey`i, Mustafa Kemal tarafından kendisine bağışlanan Papazın Bağı denen yerdeki evinde öldürmüştür. Belki alacakaranlık bir hikâye olarak kalması istendi. Lâkin Topal Osman’ın kendisine durumdan vazife çıkararak böylesine etkili bir cinayet işlemesi kimseyi inandırmadı elbette. Resmi olarak durum böyle ifade edilse de olayı yakından takip eden birçok siyaset ve tarih adamı, cinayetin Mustafa Kemal tarafından azmettirildiği görüşünde birleşiyor.
Cinayetin basit bir olay olmadığını düşünenlerin sayısı çok fazladır. Olayın bir siyasi suikast olduğunu düşünenlerden, o dönemde TBMM zabıt kâtibi olan Mahir İz, Yılların İzi adlı anı kitabında hem Ali Şükrü Bey’in yıpratıcı muhalefetinden hem de artık hizmetine lüzum kalmayan Topal Osman çetesinden kurtulmak için bir taşla iki kuş vurulduğunu söyler. Mustafa Kemal’e ömrü boyunca sadık kalmış olan Falih Rıfkı da Çankaya kitabında, “Topal Osman da en sonunda nizamlı ordunun kıta kumandanlarından İsmail Hakkı Tekçe tarafından ve Mustafa Kemal’in emriyle Çankaya sırtlarında vurulmuştur” der. Bu yüzden son günlerde durmadan Tek Adam’a dair yalpalıyor bütün sözler. Birisi adını sorsa dilim sürçüyor.
1968 yılındaki Ulus gazete (http://www.ozgundurus.com/Yazar/Altan-Algan/%60http://www.habername.com/arama/gazete-36.htm%60)sinde İkinci Adam İsmet İnönü, Ali Şükrü Bey hakkında şunları beyan etmiştir, siyahkâr/zifirî kelimelerle, ki unutuldu sanılsın bu hayat: “Ali Şükrü Bey, Meclisin en sert bir üyesi ve özellikle Atatürk’e karşı son derece insafsız ve kırıcı ifadeler ve hareketlerle muhalefet eden bir unsuru idi.”

MÜNEKKİD MEBUS
Birinci Meclis’te mebus olarak bulunan Zamir Bey (Damar Arıkoğlu), her daim muhalefeti üzerine yakıştıran Ali Şükrü Bey için portre denemesi kabilinden şunları anlatıyor:
“Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey İstanbul Meclisi Mebusanı’na 36 yaşında iştirak etmişti. Kendisi bahriye kurmay binbaşılığından müstafi, iyi İngilizce bilir, etine dolgun, uzunca boylu, gözleri miyop, kalın camlı gözlük kullanır, çenesi biraz kısa, hafif elmacık kemikli, sert bakışlı, ifadesi düzgün, iyi konuşan, sözünü dinleten, kendi bildiğinden şaşmayan bir hatipti. Bu hususta ileri fikirli olan Hamdullah Suphi’nin (Antalya) fikirlerini daima tenkid ve muaheze ederdi. Hocalar ve muhafazakâr mebuslar üzerinde itibarı büyüktü. Nefsine itimadı vardı, iyi düşündüğüne inanmıştı. Meclis’te Men’i Müskirat Kanunu bu zatın teklifiyle kabul edilmiştir. Hükümeti tenkit etmekte daima ön safta gelir, kanaatlerini çekinmeden söylerdi. Taymis gazetesinden (Times) tercümeler yapar, bize taalluk edenleri kürsüden anlatırdı. Hükümet lehinde konuşanları dalkavuklukla itham ederdi.”
Rıza Nur ise onun sadece Tek Adam karşısındaki majör muhalefetini değil, sarhoşluk karşısındaki gündelik hayatın “minör” muhalefetini şöyle anlatır: “Ali Şükrü orta boylu, güzel yüzlü, miyop olup gözlüklü, namuslu bir adam. Hayatı muntazam vaktinde yatıyor, vaktinde uyanıyor. Asla rakı içmiyor, rakının şiddetle aleyhinde, hatta sigara da içmiyor. Bahriye zabiti imiş ve İngiltere’de de bulunmuş, fakat pek fazla bir taassup halinde dindarlığı var. Çok da asabi bir adam. Bir gece yarısı dayak patırtısından yataktan sıçradım. Gözlerimi açtım. Ne göreyim? Ali Şükrü Bey, Hilmi’yi almış eline, eşek sudan gelinceye kadar dövüyor. Hilmi öyle sarhoş ki mukavemet değil, belki hissi rakıdan iptal olmuş, yediği dayakları bile duymuyor. Acıdım, araya girip herifi kurtardım. Şimdi Şükrü yatağına oturmuş, hâlâ öfkesini alamamış:
- Yahu ne oldu, dedim.
- Ne olacak. Eşek gibi içmiş, bu yetmemiş de beni uykudan uyandırdı. “Ne o,” dedim. “Rakın var mı,” dedi. Eh artık, illallah. Edepsizi iyice dövdüm. Sen yetişmeseydin geberecekti, dedi.
Herkes de uyanmış dinliyordu. Her gece herkesi uyandırırsın, ama bir gün de işte böylesine tesadüf edersin. Eşek diyesin, bari rakı isteyeceksen, rakı içen adamdan iste.”
Samed Ağaoğlu ise onun perdesiz muhalefetin ölçüsü oluşunu şöyle anlatır:
“Ali Şükrü, aynı zamanda gerçekten kuvvetli bir tenkitçi olarak gözükmektedir. Gensoru konusu yaptığı bütün meselelerde ilgili bakanları ağır şekilde hırpalamaya muvaffak olmuş ve hemen her zaman tenkitlerini müspet bir sonuç ile bitirmiştir. 1. TBMM’nde bakanların, gensoru ve sorularından en çok çekindikleri mebuslardan biri de Ali Şükrü oldu.”

SUSMAYAN VEKİL
“Biz yorulduk” diyen Mahir İz ise ihtimal ki can güvenliği için “sükût gerekirken” sözün kâtibi olan mebus hakkında şunları anlatır: “Gizli celselerin zabıtlarını, meclisin ilk günlerinde divan kâtipleri tutuyordu. Sonradan bu işe dayanamadılar, çünkü yoruluyorlardı. Kendilerini değiştirecek başka grupları da yoktu, kadro müsait değildi. Mutlaka genç mebuslardan yardımcı olmak lazım geliyordu. Bu her zaman mümkün değildi, teşkilat lazımdı. Zabıt kaleminin bu işi de yapmasını uygun buldular. Başkâtip Recep Bey, Hamid Bey vasıtasıyla bunu bize bildirdi. Fakat ketum kalmamız lazım geldiğini de ehemmiyetle tekid etti. Zabıt kalemi 3 grupluk kadrosuyla 15 kâtip ve her grubun bir idare şefi olmak üzere 18 kişiden müteşekkildi. Bu işi de üzerine aldı. Gizli celselere girmeye başladık. Hilafet’in Lağvı Lüzumuna dair olan teklifin müzakeresine gizli celsede başlanmıştı. Çok hareketli müzakereler oldu, gece yarısına kadar devam etti. Teklif eden tarafın sözcüsü sonradan Yavuz Havuz Davası’nda mahkûm olan Bahriye Vekili, İstiklal Mahkemesi Reisi İhsan Bey’di. Buna muhalif olan karşı tarafın da kendiliğinden meydana çıkan sözcüsü Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’di. Muhalifler, söz sıraları gelince kürsüye çıkıp fikirlerini söylediler, meselenin müdafaasını yaptılar. Ancak Ali Şükrü Bey, teklif sahipleri tarafından kim söz söyledi ise, hemen kürsüye çıkıp cevaplandırdı. İş o hale geldi ki Ali Şükrü Bey kürsüye belki 15 kere çıktı. Artık vakit çok geç olmuş, herkes de yorulmuştu. Fakat Ali Şükrü Bey ayakta hatibi dinliyordu. O sırada yine kürsüye yaklaşarak konuşan hatibe cevap vermek üzere söz istedi ve kürsüye yaklaşmaya başladı.
O anda, Mersin mebusu Selahaddin Bey’in her zaman oturduğu kürsüye yakın ilk sırada ortada Rauf Bey oturuyordu. Hamidiye kahramanı Rauf Bey herkesin istisnasız hürmet ve muhabbetini kazanmıştı. Onun kesin ve keskin sözleri hiç bir zaman redde uğramamıştı. Önüne doğru gelen Ali Şükrü Bey’i belinden tutarak:
- Şükrü, yeter yeter. Şükrü artık söz alma, deyince Ali Şükrü Bey birdenbire Rauf Bey’e dönerek,
- Rauf, ben bu işin fedaisiyim, anladın mı, dedi ve kürsüye çıktı.
O sırada ben, zabıt müdürü Zeki Bey’e, ‘Ali Şükrü Bey bu gece idam fermanını kendi eliyle imza etti’ dedim. Nitekim o sözüm de çıktı.”
Falih Rıfkı Atay da kendi bakışından şöyle anlatır:
“Cüretli ve atılgandı. Bir sağlık kanunu tartışmasında ‘Kadınlarımızdan ne ister bunlar? Yüzlerini açtırmayacağız’ diye haykırmıştı. İstiklal Marşı’nın yazarı şair Akif, Meclis’te bir daha ağzını açmıştı: Neden sivil gazete ‘Hakimiyeti Milliye’ye ödenek verilmiş de şeriatçı Sebilürreşad dergisine verilmemiştir, kavgasında bu yardımı esirgeyenlere ‘dalkavuklar’ diye bağırmak için... Men’i Müskirat adlı içki yasağı kanunu deniz kurmayı Ali Şükrü’nün teklifi üzerine bir şeriat kanunu olarak çıkmıştır.”


(S)US/TALI PUS/U/LU SUSTURULUŞ

Sıkı bir yağmur nasıl bağlarsa bulutları öylesine bağlar sözcükleri Tek Adam’a rağmen Ali Şükrü Bey. Etliye sütlüye karışmadan iktidarın bıraktığı yerde otlayanlar anlayamaz onu. Onda itiraz balkonudur hayatın, muhalefetse ta kendisi. “Ne boyun eğerim ne karşı çıkarım” anlayışının arafından uzaktır. Çünkü bütün suskunluklarda birbirine benzetiliyordur herkes. Konuşulan yerde, onaylar gibi. O nedenle susturulur bir daha konuşmamacasına. Ondan sonra herkes susar belki uzun yıllar boyunca. Akif o nedenle hicret eder. Etmeden önce de koskoca yılları susarak geçirir. Ali Şükrü Bey’in oluşumun duru suyu damlar her halinden. Daha derin yaralar onu susmak öldürülmekten. Susmak kanatır bir adamın içini. Susmamak karartır bir adamın hayatını. Okunur her daim böyle durumlarda kadim gelenek: Her daim zamanın azı dişine düşer onurun direngen yolu. Olmaz olmaz demeyin. İnsanlık, onur ve vicdan gitti mi elden ne kalır geriye? Dönüp durması bundandır iktidarın insanlar arasında. İnsan bazen yorulur insan olmaktan. Aklım yalpalıyorsa bundandır.

Altan Algan-özgün duruş

İntifada
01-15-2011, 04:54
İKİNCİ GRUBUN LİDERİ
Tek Adam yanlısı Birinci Grubun karşısında yer alan İkinci Grubun liderlerinden biri olan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey`in Mustafa Kemal`in Hâkimiyeti Milliye gazetesine karşılık Tan gazetesini çıkarması, ardından hilafet yanlısı broşür bastırması, durumu iyice gerginleştirir. Lozan görüşmeleri sırasında İsmet İnönü`nün hariciyeci olmamasını eleştiren Ali Şükrü, bu dönemde meclis çalışmalarını engelleyerek Mustafa Kemal`in tepesini iyice attırır. Hatta Mustafa Kemal`le birbirlerinin üzerine yürürler. Bu günlerde Ali Şükrü Bey birden ortadan kaybolur. Kayboluşunun üçüncü günü, bir çobanın ihbarıyla boğulduğu anlaşılan ölüsü Ankara civarındaki Mühye köyü civarında bulunur. Anlaşılır ki Topal Osman, Ali Şükrü Bey`in Mustafa Kemal`i sürekli üzmesine tahammül edememiş ve Ali Şükrü Bey`i, Mustafa Kemal tarafından kendisine bağışlanan Papazın Bağı denen yerdeki evinde öldürmüştür. Belki alacakaranlık bir hikâye olarak kalması istendi. Lâkin Topal Osman’ın kendisine durumdan vazife çıkararak böylesine etkili bir cinayet işlemesi kimseyi inandırmadı elbette. Resmi olarak durum böyle ifade edilse de olayı yakından takip eden birçok siyaset ve tarih adamı, cinayetin Mustafa Kemal tarafından azmettirildiği görüşünde birleşiyor.


ilginç...

İntifada
01-15-2011, 04:58
birde şu video çıktı karşıma...
_FMAAJr5kqw

Ukbâ
01-15-2011, 11:13
Kurtuluş savaşı sonrası birinci meclisin iradesi felç edilerek batıya endeksli meclisin irade kazanmasında sözde yenilikci batıcı ittihatcı cevrenin kontrolü ele geçirmesi entrikalar ile gerçekleşmiş anlaşılan. Kafamı kurcalayan bir şey var yedi düvele karşı savaşan bir millet nasıl olurda benimsemediği yönetim şeklini sindirerek halifelik ve hilafetin kalkmasına sessiz kalmıştır. Yoksa millet dönüşmek değişmek sözde modernleşmekmi istiyordu.

İntifada
01-15-2011, 14:53
Kurtuluş savaşı sonrası birinci meclisin iradesi felç edilerek batıya endeksli meclisin irade kazanmasında sözde yenilikci batıcı ittihatcı cevrenin kontrolü ele geçirmesi entrikalar ile gerçekleşmiş anlaşılan. Kafamı kurcalayan bir şey var yedi düvele karşı savaşan bir millet nasıl olurda benimsemediği yönetim şeklini sindirerek halifelik ve hilafetin kalkmasına sessiz kalmıştır. Yoksa millet dönüşmek değişmek sözde modernleşmekmi istiyordu.

sizce kendi meclisinde ki vekillere karşı çıkarsanız kafalarınız kopacaktır diyen birisi dönüşümü yaparken millete sorarmı hiç...
rıza nur hatıratında anlatıyor çocuklar o dönem darağaçlarında asılıyormuş gibi oyunlar oynarmış isminede atatürkçülük oyunu diyorlarmış...

İntifada
01-15-2011, 18:08
http://images.gittigidiyor.com/3071/Trabzon-Meb-039-usu-Sehid-i-Muazzez-ALI-SUKRU-BEY__30715024_0.jpg

İntifada
01-15-2011, 19:53
"Topal Osman şu vatana üç dört yıldır bence büyük hizmet etmiş kellesi koltuğunda çalımıştır. .çok ve müthiş hunhar idi..Vatan yolunda zannederek..iğfalatına kapılarak Ali Şükrü'yü boğdu. Bu suretle kendi kellesini de verdi...Mustafa Kemal'e şahsi hizmeti de büyüktür. Onun hayatını yıllardan beri Osman'ın adamları muhafaza ediyordu. Sonra zavallıya hem cinayet yaptırdı, hem de kendi cinayetini örtmek için Osman'ı kendi eli ile öldürttü. Hem de yanına sekiz adam daha arkadaş etti. Hâlâ Osman'a acırım. Bir gün maliye vekilinin odasında ve beş altı vekilin yanında "Ben cahilim, fakat Türk'üm, Müslümanım. Bu iki gayretle yapıyorum diye yapıyorum. Yanlışsa doğrusunu gösterin öyle yapayım" demişti. Osman'ı hatırladıkça hep bu sözler kulağımda çınlar."
Rıza Nur'un hatıratlarının ikinci cildinin 386 ve 387. sayfaları