fatih kısaparmak balon baskılı balon mürşidi olmayanın mürşidi şeytan mı? - Siyaset Forum

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : mürşidi olmayanın mürşidi şeytan mı?


Beritan
03-10-2008, 13:58
[color=black][color=black][size=13pt][b]mürşidi olmayanın mürşidi şeytan mı?
“Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” Büyük veli Beyazid-i Bistamî (K.S.)’ye ait bu söz, doğrusu hassas bir konuya işaret ediyor. Öyle ya; eğer bu ifade dinî bir delile dayanıyorsa, gerçek bir mürşidin talebesi olmayan herkesin durumu yeniden gözden geçirilmeye muhtaç....


Eğer bir tecrübe ve gözleme dayanıyorsa, tecrübe bir ilimdir, ve bir hakikat payı aranması gerekir. Bu sık kullanılan ifade, “bir mürşidin elinden tutanlar şeytanın elinden kurtulmuş mu oldular? Biz öyle şeyhleri gördük ki, şeytanı hiç aratmıyorlar! Hem iyi de olsa şeyh bir peygamber mi ki, ona uymayanlar iflâh olmasın? Biz Kur’an ve Sünnet’ten başkasına uymayız” itirazıyla karşılanagelmiştir.


Bu meselenin iç yüzünü incelemek için şüphesiz en doğru yol, konuyu yanılmaz iki şahidin, yani Kur’an ve Sünnet’in ölçülerine göre ele almak...

Önce şunu belirtelim ki tasavvuf ehli, mürşid deyince gerçekten kendisine uyulmaya layık bir Allah(celle celalüh) dostunu kasdederler.

Gerçek mürşid alimdir, ariftir, takva ve edebte zirvedir, nur ve feyiz sahibidir. Ayrıca insan terbiyesinde ehliyetli ve irşad işinde izinlidir. Hazreti Peygamber (A.S.)’in vârisidir. Çünkü kendisi terbiye olmamış bir kimsenin başkasını terbiye edemeyeceği açıktır.

İkinci olarak, mürşid deyince tek bir insan değil, o insanının etrafında toplanmış, gönlünü ve yönünü Allah(celle celalüh)’a çevirmiş bir cemaat akla gelmelidir.

Çünkü gerçek mürşid, takva yolunda bir imamdır ve kendisine uyanlar için emin bir rehberdir. Böyle bir mürşidin elinden tutan kimse, aynı zamanda birçok mümin kardeşiyle Allah(celle celalüh) yolunda el
ele tutmuş demektir. Şeytana karşı bu ne büyük bir kuvvet ve ne sağlam bir siperdir!

Kâmil mürşidden kaçmak, böyle bir cematten uzaklaşmak ve dini yalnız başına yaşamaya çalışmak demektir. Bu ise ne kadar zevksiz bir iş ve desteksiz bir gidiştir! Tasavvuf, topluca tevbe etmek,
birlikte zikretmek, şeytanlara karşı birleşmek, hak için birbirini desteklemek ve cemaat halinde Allah(celle celalüh) yolunda yürümektir.

Kur’an’ın ve Rasulullah’ın uyarıları

“Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır” sözü, Hazreti Kur’an’a aykırı değildir; aksine birçok ayet tarafından desteklenmektedir. Çünkü, tek başına kalan bir kimesenin insan ve cin şeytanlarına yem olacağına Kur’an’daki pek çok ayet işaret etmektedir.

Allahu Tealâ, kendi yolunda topluca hareket etmemizi emrediyor. Parçalanmayı, dağılmayı, tek başına kalmayı yasaklıyor (Al-i İmran/102-103).

Bunun, düşmanlar karşısında zayıflık ve mağlubiyet sebebi olacağını belirtiyor (Enfal/46).

Cenab-ı Hak hepimizi gerçek takvaya çağırıyor ve bunun için sadık kullarla beraber olmamızı istiyor (Tevbe/119).

Allah(celle celalüh)’ın zikrinden kaçanların şeytanın kucağına düştüğünü de Kur’an-ı Kerim şöyle ifade ediyor:

“Her kim Rahman olan Allah(celle celalüh)’ın zikrinden gafil kalırsa, biz ona bir şeytan musallat ederiz; o şeytan ondan hiç ayrılmaz. Bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar, onlar ise kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf/36-37)

“Rehberi olmayanın, tek başına kalanın rehberi şeytandır” sözü, bir çok hadis-i şerifin ortak manasını da ifade etmektedir. Şöyle ki, Rasulullah (A.S.) Efendimiz(aleyhissalatu vesselam), şeytanın insan kurdu olduğunu, herkese pusu kurduğunu ve cemaattan ayrılan, tek başına kalan kimseyi kolayca yuttuğunu haber veriyor. İşte Rahmet Peygamberi’nin uyarıları:

“Şeytan insan kurdudur; sürüden ayrılan, tek başına kalan koyunu dağdaki kurt nasıl kaparsa, cemaatten ayrılan kimseyi de şeytan öylece kapar.” (Ahmed, Tabaranî)

“Sizin cemaat halinde bulunmanız gerekir. Ayrılıktan, tek başına kalmaktan sakının. Şüphesiz şeytan tek başına kalanla beraberdir. O, (Allah(celle celalüh) için beraber olan) iki kişiden uzak durur.” (Tirmizî, Ahmed, Hakim)

“Şüphesiz Allahu Tealâ, ümmetimi sapık fikir ve fitne üzerinde bir araya getirmez. Allah(celle celalüh)’ın eli (rahmet ve desteği) cemaatin üzerindedir. Kim cemaattan ayrılırsa ateşe düşer.” (Tirmizî, Tabaranî)

Bu mealdeki hadislerin ortak manası ve uyarısı şudur: Dini tek başına yaşamaya kalkmayın. Allah(celle celalüh) yolunda birlik olun, alimlere uyun, takva üzere giden cemaata sımsıkı yapışın. Tek başına kalanın kalbini şeytan sarar, yolundan alıkoyar ve kolayca zarara sokar. Bu düşmana karşı birlik kalesine girin, Allah(celle celalüh) sevgisini siper edinin ve ölene kadar böyle gidin. Emniyetiniz budur. Şu halde “başında bir rehberi olmayanın rehberi şeytandır” sözü Kur’an ve Sünnet’e aykırı değildir.
Tecrübeler de onu desteklemektedir. Bir üstada gitmeden, alim bir rehberi bulunmadan, peygamberlerden başka kâmil olan kimse yoktur. Maddi sanat ve fenlerde de durum aynıdır. Başında bir usta olmadan hiçbir çırak, kolay kolay usta olamaz. Arifler demişlerdir ki: “Kendi başına büyüyen ağaç yaprak açar, fakat meyve vermez. Verse de meyvesi yenmez. Bir edeb ehlini görmeyen gerçek edeb nedir bilmez. Bildikleri de kendisine yetmez.”

Kur’an ve Sünnet’i rehberle yaşamak

Bazıları, “Biz Kur’an ve sünnete uyduktan sonra niye sapıtalım ki? Bizim emniyetimiz mürşide değil, Kur’an ve Sünnet’e uymaktır. Mürşide ve müridlerine lazım olan da bu değil mi?” diye soruyorlar.

Evet, hepimiz içimiz ve dışımızla ilahi hükümlere uymakla mükellefiz. Kâmil mürşidlerin bundan başka bir hedefi yoktur. Bütün mesele, her durumda Kur’an ve Sünnet çizgisinde giden Allah(celle celalüh) adamı olabilmektir. Buna ihsan makamında kulluk denir. Acaba bunun en güzel yolu nedir? Sadece okumak mı, yoksa yolu bilene uymak mı? Mesafesi uzun, engelleri çok, tehlikeleri fazla, her yanı gizli düşmanlarla çevrili bir yolu, sadece tarifle mi gitmek emniyetlidir, yoksa yolu bilen bir rehberle mi?

Bu yol, insanın benliğini aşıp hakikatına ulaşma yoludur. Bu yoldaki en büyük engel insanın nefsidir. Bu yol, Alemlerin Rabbi’ne gerçekten kul olma yoludur. Onun etrafı düşmanlarla
doludur. Yalnız gidilmez, yol çok uzundur.

Şeytandan yakayı sıyırmak mümkün mü?

Kur’an-ı Hakim bildiriyor ki, şeytan, ölene kadar hiç kimseden elini çekmez, ümidini kesmez, Bunun için yemini vardır (Sa’d/80-83).

O peygamberlere bile hile yapmak ister, ancak Allah(celle celalüh)’ın nuru onu engeller (Hac/52).

Kâmil mürşidler şeytanın baş düşmanıdır; onlara yanaşmak ister, karşısında yine ilahi nuru bulur; siner, kaçar. Çünkü, onlar Alemlerin Rabbi’ne teslim olmuşlardır. O da onları özel himayesine almıştır (Nahl/99, İsra/65).

Şeytanın şerrinden peygamberler ve veliler ancak Allah(celle celalüh)’ın yardımıyla emin oldular. Yolu bir kere Mekke’ye, beş defa tekkeye uğrayan bir müslüman ondan kurtulduğunu nasıl düşünebilir?

Mürid, Allah(celle celalüh)’a yönelen kimse demektir. Şeytan en fazla bu kimselerle uğraşır. Bunun için her yolu dener. En iyi yaptığı iş vesvese vermektir. Açıkça günaha sokamadığı müridi, yaptığı hayırlı amelleri ile azdırmaya çalışır. Ancak, mürşidine ve cemaatine bağlı sadık bir müridin bir tane şeytanı varsa, binlerce dostu ve yardımcısı mevcuttur. Onların bereketiyle hastalığını anlar, ilacına koşar. Ancak, kalbini değil cebini düşünen, din değil dünya derdine düşen, niyeti sakat olduğu halde sadık görünen kimseler, şeytanın maskarası, müslümanların yüzkarasıdır. Bunlar mürşid değil şeytandır, mürid değil, münafıktır. Ve onlar bizim konumuz dışındadır. Tek başına hakikatı arayan kimse yorulur, çoğu zaman şeytanın oyuncağı olur. Şeytan bu insana açıktan günah işletemez ise, yaptığı hayırlara yönelir. Bu yolla mümini zarara sokmaya çalışır, bunu da genelde başarır. Şeytan ilim sahiplerine daha çok gizli günahları işletir. Onu gösteriş, kin, kibir, hased, gaflet, eşyaya aşırı muhabbet, makam hırsı, kendini beğenme, ameli ile övünme, insanları küçük görme gibi tesbiti güç, tedavisi zor günahlara daldırır. Başında bir mürşidi, çevresinde kendisini uyaracak kardeşleri olmayan kimse, asıl halini anlamadan ve bir çaresine bakamadan ölür gider. Sonuçta insan ağlar, şeytan güler.


Dr. Dilaver Selvi

sabri_unat
03-11-2008, 01:30
Hay Allah razi olsun ne kadar güzel söylemisin. Ben bu fikirlerin devaminda Kuran-i Kerim den KEYF süresi 17 ci ayeti kerimeyi vermek istiyorum. "Allah kimi yoluna almis ise muhakkak o hideyate ermistir ,kimide delalette birakmis ise artik onun icin bir VELI MÜRSID bulunmaz " diyor.

Bunun yani sira kisinin cok önemli bir talepte bulunmasi gerekiyor persembeyi cumaya baglayan gece bir abdest alip. "EY YÜCE ALLAH IM BENDE SENIN ERMIS KULLARINDAN OLMAK ISTIYORUM. BENDE SENIN EVLIYALARIN ARASINA GIRMEK ISTIYORUM" diyerek kalpten bir duada bulunursa Maide süresi 35. ayeti kerimeye göre muhakkak rabbim o kisiyede ilim alacak bir mürsid ihsan edecektir.
ALLAH HEPINIZDEN RAZI OLSUN.

ceyhanli
03-11-2008, 01:41
www.dinimizislam.org

LüGaT
03-11-2008, 02:13
"Allah kimi yoluna almis ise muhakkak o hideyate ermistir ,kimide delalette birakmis ise artik onun icin bir VELI MÜRSID bulunmaz "

Ayeti yorumlayarak Ehl i tasavvuf olmayanları "ehl i dalalettir" sınıfına sokmadınız umut ediyorum sevgili kardeşim.

sabri_unat
03-11-2008, 21:50
"Allah kimi yoluna almis ise muhakkak o hideyate ermistir ,kimide delalette birakmis ise artik onun icin bir VELI MÜRSID bulunmaz "

Ayeti yorumlayarak Ehl i tasavvuf olmayanları "ehl i dalalettir" sınıfına sokmadınız umut ediyorum sevgili kardeşim.

Estagfirullah canim kardesim ben ayet yorumlamaya yetkili degilim. Sadece Allahin evliyasi olma isteginin cok önemli oldugunu aktardik. Kimseye delalettesin diyemeyiz. Allah razi olsun.

LüGaT
03-11-2008, 21:57
"Allah kimi yoluna almis ise muhakkak o hideyate ermistir ,kimide delalette birakmis ise artik onun icin bir VELI MÜRSID bulunmaz "

Ayeti yorumlayarak Ehl i tasavvuf olmayanları "ehl i dalalettir" sınıfına sokmadınız umut ediyorum sevgili kardeşim.

Estagfirullah canim kardesim ben ayet yorumlamaya yetkili degilim. Sadece Allahin evliyasi olma isteginin cok önemli oldugunu aktardik. Kimseye delalettesin diyemeyiz. Allah razi olsun.


Sizden de razı olsun inşallah, yanlış anladık galiba, kusura bakmayın.

Beritan
03-12-2008, 20:41
www.dinimizislam.org

faydalı linklere koysaydın keşke ceyhanli ;)

ceyhanli
03-12-2008, 20:44
www.dinimizislam.org

faydalı linklere koysaydın keşke ceyhanli ;)


orayada koyarız sorun değil.

Beritan
03-12-2008, 20:44
tabikide sorun değilde hani bi tavsiyeydi ;)

hasan koçal
03-12-2008, 20:46
ümmü seLEme kardeşim tasaauf la ugrasan bir tanım tyaptınız kendinizi fazLa ele vermeyiniz :))

Beritan
03-12-2008, 20:47
ümmü seLEme kardeşim tasaauf la ugrasan bir tanım tyaptınız kendinizi fazLa ele vermeyiniz :))

nasıl yani neden ele vermiyim? :-\

hasan koçal
03-12-2008, 20:49
harabat ehlını hor gorecek halımız yok defineye malik viraneler olabilir..!!!

Beritan
03-12-2008, 20:51
harabat ehlını hor gorecek halımız yok defineye malik viraneler olabilir..!!!

ah abim bide tercüme etsen :D :D :D

ceyhanli
03-12-2008, 21:02
tabikide sorun değilde hani bi tavsiyeydi ;)


tavisylerin için çok teşekkür ederim. en kısa zamanda güzel linkleri o bölümde paylaşacam inşallah

hasan koçal
03-12-2008, 21:08
seLeme kardeşim senin dedigin konular tasaufa giriyor yani onu kast ediyorum şimdi sen tasaufun gizli aşikar oldugunu bılıyormusn bılmıyormusn
ya cehli olursun
ya
fenfih olursun yada gizli anlıon halk ıçınde hakla beraber olmak
mursidi kamılımukemmıl olmak zordur
fenafillah zateen sözun bittigi yerdir

Beritan
03-12-2008, 21:11
seLeme kardeşim senin dedigin konular tasaufa giriyor yani onu kast ediyorum şimdi sen tasaufun gizli aşikar oldugunu bılıyormusn bılmıyormusn
ya cehli olursun
ya
fenfih olursun yada gizli anlıon halk ıçınde hakla beraber olmak
mursidi kamılımukemmıl olmak zordur
fenafillah zateen sözun bittigi yerdir


şimdi oldu ama herkesin düşüncesini demesi lazım
Amelsiz ilim yük olduğu gibi ilimsiz amel de cinayettir.
mürşitlerden ilim öğrenmekte şarttır demi ama

hasan koçal
03-12-2008, 21:18
seleme kardeşim kopyaladıgın seyi sen kendın yasasan zaten herkes sana gelır zaten anlıyonmu dediklerini herkes anlayamaz ama herkes yasıyor dimi hakkını heLal et kurban

Beritan
03-12-2008, 21:20
seleme kardeşim kopyaladıgın seyi sen kendın yasasan zaten herkes sana gelır zaten anlıyonmu dediklerini herkes anlayamaz ama herkes yasıyor dimi hakkını heLal et kurban

ben bunu bulmak için baya uğraştım abi burda tarikat hocalarına karşı olan okadar çok kişi varki saymakla bitmez...
ama sende hakkını helal et

hasan koçal
03-12-2008, 21:26
hjerkes anlayamaz
anlamak anlamak olsaydı anlamak anlamak olmazdı boşver cemaatt varmı senın kardeş naksi ben meseLA denmez ama sana siim sen işi bilion menzıl e baglıym

hasan koçal
03-12-2008, 21:27
vyoksa menzıl nettenmı aldın kopyaladın sen bunu yaziyi

Beritan
03-12-2008, 21:28
hjerkes anlayamaz
anlamak anlamak olsaydı anlamak anlamak olmazdı boşver cemaatt varmı senın kardeş naksi ben meseLA denmez ama sana siim sen işi bilion menzıl e baglıym

bende nakşi ama menzile değil başka biyere bağlamadım ama bağlanırsam oraya....ama menzilide merak ediyorum eniştem ora bağlı ve oraya gitmemiz için ısrar ediyo

hasan koçal
03-12-2008, 21:29
"Tasavvuf ve manevi terbiyeden kaçanlar, meşhur bir sözle uyarılırlar: “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” Büyük veli Beyazid-i Bistamî (K.S.)’ye ait bu söz, doğrusu hassas bir konuya işaret ediyor. Öyle ya; eğer bu ifade dinî bir delile dayanıyorsa, gerçek bir mürşidin talebesi olmayan herkesin durumu yeniden gözden geçirilmeye muhtaç....


Eğer bir tecrübe ve gözleme dayanıyorsa, tecrübe bir ilimdir, ve bir hakikat payı aranması gerekir. Bu sık kullanılan ifade, “bir mürşidin elinden tutanlar şeytanın elinden kurtulmuş mu oldular? Biz öyle şeyhleri gördük ki, şeytanı hiç aratmıyorlar! Hem iyi de olsa şeyh bir peygamber mi ki, ona uymayanlar iflâh olmasın? Biz Kur’an ve Sünnet’ten başkasına uymayız” itirazıyla karşılanagelmiştir.

www.menzil.net
Tüm Hakları Saklıdır İzin Almadan Kullanmayınız...



Bu meselenin iç yüzünü incelemek için şüphesiz en doğru yol, konuyu yanılmaz iki şahidin, yani Kur’an ve Sünnet’in ölçülerine göre ele almak...

Önce şunu belirtelim ki tasavvuf ehli, mürşid deyince gerçekten kendisine uyulmaya layık bir Allah dostunu kasdederler.

Gerçek mürşid alimdir, ariftir, takva ve edebte zirvedir, nur ve feyiz sahibidir. Ayrıca insan terbiyesinde ehliyetli ve irşad işinde izinlidir. Hz. Peygamber (A.S.)’in vârisidir. Çünkü kendisi terbiye olmamış bir kimsenin başkasını terbiye edemeyeceği açıktır.

İkinci olarak, mürşid deyince tek bir insan değil, o insanının etrafında toplanmış, gönlünü ve yönünü Allah’a çevirmiş bir cemaat akla gelmelidir.

Çünkü gerçek mürşid, takva yolunda bir imamdır ve kendisine uyanlar için emin bir rehberdir. Böyle bir mürşidin elinden tutan kimse, aynı zamanda birçok mümin kardeşiyle Allah yolunda el
ele tutmuş demektir. Şeytana karşı bu ne büyük bir kuvvet ve ne sağlam bir siperdir!

Kâmil mürşidden kaçmak, böyle bir cematten uzaklaşmak ve dini yalnız başına yaşamaya çalışmak demektir. Bu ise ne kadar zevksiz bir iş ve desteksiz bir gidiştir! Tasavvuf, topluca tevbe etmek,
birlikte zikretmek, şeytanlara karşı birleşmek, hak için birbirini desteklemek ve cemaat halinde Allah yolunda yürümektir.

Kur’an’ın ve Rasulullah’ın uyarıları

“Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır” sözü, Hz. Kur’an’a aykırı değildir; aksine birçok ayet tarafından desteklenmektedir. Çünkü, tek başına kalan bir kimesenin insan ve cin şeytanlarına yem olacağına Kur’an’daki pek çok ayet işaret etmektedir.

Allahu Tealâ, kendi yolunda topluca hareket etmemizi emrediyor. Parçalanmayı, dağılmayı, tek başına kalmayı yasaklıyor (Al-i İmran/102-103).

Bunun, düşmanlar karşısında zayıflık ve mağlubiyet sebebi olacağını belirtiyor (Enfal/46).

Cenab-ı Hak hepimizi gerçek takvaya çağırıyor ve bunun için sadık kullarla beraber olmamızı istiyor (Tevbe/119).

Allah’ın zikrinden kaçanların şeytanın kucağına düştüğünü de Kur’an-ı Kerim şöyle ifade ediyor:

“Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden gafil kalırsa, biz ona bir şeytan musallat ederiz; o şeytan ondan hiç ayrılmaz. Bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar, onlar ise kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf/36-37)

“Rehberi olmayanın, tek başına kalanın rehberi şeytandır” sözü, bir çok hadis-i şerifin ortak manasını da ifade etmektedir. Şöyle ki, Rasulullah (A.S.) Efendimiz, şeytanın insan kurdu olduğunu, herkese pusu kurduğunu ve cemaattan ayrılan, tek başına kalan kimseyi kolayca yuttuğunu haber veriyor. İşte Rahmet Peygamberi’nin uyarıları:

“Şeytan insan kurdudur; sürüden ayrılan, tek başına kalan koyunu dağdaki kurt nasıl kaparsa, cemaatten ayrılan kimseyi de şeytan öylece kapar.” (Ahmed, Tabaranî)

“Sizin cemaat halinde bulunmanız gerekir. Ayrılıktan, tek başına kalmaktan sakının. Şüphesiz şeytan tek başına kalanla beraberdir. O, (Allah için beraber olan) iki kişiden uzak durur.” (Tirmizî, Ahmed, Hakim)

“Şüphesiz Allahu Tealâ, ümmetimi sapık fikir ve fitne üzerinde bir araya getirmez. Allah’ın eli (rahmet ve desteği) cemaatin üzerindedir. Kim cemaattan ayrılırsa ateşe düşer.” (Tirmizî, Tabaranî)

Bu mealdeki hadislerin ortak manası ve uyarısı şudur: Dini tek başına yaşamaya kalkmayın. Allah yolunda birlik olun, alimlere uyun, takva üzere giden cemaata sımsıkı yapışın. Tek başına kalanın kalbini şeytan sarar, yolundan alıkoyar ve kolayca zarara sokar. Bu düşmana karşı birlik kalesine girin, Allah sevgisini siper edinin ve ölene kadar böyle gidin. Emniyetiniz budur. Şu halde “başında bir rehberi olmayanın rehberi şeytandır” sözü Kur’an ve Sünnet’e aykırı değildir.
Tecrübeler de onu desteklemektedir. Bir üstada gitmeden, alim bir rehberi bulunmadan, peygamberlerden başka kâmil olan kimse yoktur. Maddi sanat ve fenlerde de durum aynıdır. Başında bir usta olmadan hiçbir çırak, kolay kolay usta olamaz. Arifler demişlerdir ki: “Kendi başına büyüyen ağaç yaprak açar, fakat meyve vermez. Verse de meyvesi yenmez. Bir edeb ehlini görmeyen gerçek edeb nedir bilmez. Bildikleri de kendisine yetmez.”

Kur’an ve Sünnet’i rehberle yaşamak

Bazıları, “Biz Kur’an ve sünnete uyduktan sonra niye sapıtalım ki? Bizim emniyetimiz mürşide değil, Kur’an ve Sünnet’e uymaktır. Mürşide ve müridlerine lazım olan da bu değil mi?” diye soruyorlar.

Evet, hepimiz içimiz ve dışımızla ilahi hükümlere uymakla mükellefiz. Kâmil mürşidlerin bundan başka bir hedefi yoktur. Bütün mesele, her durumda Kur’an ve Sünnet çizgisinde giden Allah adamı olabilmektir. Buna ihsan makamında kulluk denir. Acaba bunun en güzel yolu nedir? Sadece okumak mı, yoksa yolu bilene uymak mı? Mesafesi uzun, engelleri çok, tehlikeleri fazla, her yanı gizli düşmanlarla çevrili bir yolu, sadece tarifle mi gitmek emniyetlidir, yoksa yolu bilen bir rehberle mi?

Bu yol, insanın benliğini aşıp hakikatına ulaşma yoludur. Bu yoldaki en büyük engel insanın nefsidir. Bu yol, Alemlerin Rabbi’ne gerçekten kul olma yoludur. Onun etrafı düşmanlarla
doludur. Yalnız gidilmez, yol çok uzundur.

Şeytandan yakayı sıyırmak mümkün mü?

Kur’an-ı Hakim bildiriyor ki, şeytan, ölene kadar hiç kimseden elini çekmez, ümidini kesmez, Bunun için yemini vardır (Sa’d/80-83).

O peygamberlere bile hile yapmak ister, ancak Allah’ın nuru onu engeller (Hac/52).

Kâmil mürşidler şeytanın baş düşmanıdır; onlara yanaşmak ister, karşısında yine ilahi nuru bulur; siner, kaçar. Çünkü, onlar Alemlerin Rabbi’ne teslim olmuşlardır. O da onları özel himayesine almıştır (Nahl/99, İsra/65).

Şeytanın şerrinden peygamberler ve veliler ancak Allah’ın yardımıyla emin oldular. Yolu bir kere Mekke’ye, beş defa tekkeye uğrayan bir müslüman ondan kurtulduğunu nasıl düşünebilir?

Mürid, Allah’a yönelen kimse demektir. Şeytan en fazla bu kimselerle uğraşır. Bunun için her yolu dener. En iyi yaptığı iş vesvese vermektir. Açıkça günaha sokamadığı müridi, yaptığı hayırlı amelleri ile azdırmaya çalışır. Ancak, mürşidine ve cemaatine bağlı sadık bir müridin bir tane şeytanı varsa, binlerce dostu ve yardımcısı mevcuttur. Onların bereketiyle hastalığını anlar, ilacına koşar. Ancak, kalbini değil cebini düşünen, din değil dünya derdine düşen, niyeti sakat olduğu halde sadık görünen kimseler, şeytanın maskarası, müslümanların yüzkarasıdır. Bunlar mürşid değil şeytandır, mürid değil, münafıktır. Ve onlar bizim konumuz dışındadır. Tek başına hakikatı arayan kimse yorulur, çoğu zaman şeytanın oyuncağı olur. Şeytan bu insana açıktan günah işletemez ise, yaptığı hayırlara yönelir. Bu yolla mümini zarara sokmaya çalışır, bunu da genelde başarır. Şeytan ilim sahiplerine daha çok gizli günahları işletir. Onu gösteriş, kin, kibir, hased, gaflet, eşyaya aşırı muhabbet, makam hırsı, kendini beğenme, ameli ile övünme, insanları küçük görme gibi tesbiti güç, tedavisi zor günahlara daldırır. Başında bir mürşidi, çevresinde kendisini uyaracak kardeşleri olmayan kimse, asıl halini anlamadan ve bir çaresine bakamadan ölür gider. Sonuçta insan ağlar, şeytan güler.


Dr. Dilaver Selvi

"

hasan koçal
03-12-2008, 21:30
bence enişteni dinle sen bu arada ben rizeden hasan

Beritan
03-12-2008, 21:30
ben oraya hiç girmedim ama iyi oldu dediğiniz bida araştırırken ilk oraya bakarım ;)

hasan koçal
03-12-2008, 21:34
tmmm baska bir istegin varsa seslen ben seni duyarım sadece seLEnmen yeterli kardeş unutmaki kapının ardında bir golge her zaman yardıma gelir

Beritan
03-12-2008, 21:44
tmmm baska bir istegin varsa seslen ben seni duyarım sadece seLEnmen yeterli kardeş unutmaki kapının ardında bir golge her zaman yardıma gelir

abi bizde olan semerkant kitaplarının yazarıda aynı kişiymiş yani dikkat ettim

hasan koçal
03-12-2008, 21:49
semerkant tarihn engınlerinlıklerınden bir sevgidir
semerkant gunaha deil gunahkara bir sevgidir
semerkant seher vaktı bir bulbuldur
semarkant menzıldır buharadır

Beritan
03-12-2008, 21:49
semerkant tarihn engınlerinlıklerınden bir sevgidir
semerkant gunaha deil gunahkara bir sevgidir
semerkant seher vaktı bir bulbuldur
semarkant menzıldır buharadır

ay eniştemi gördüm sanki abi :D

hasan koçal
03-12-2008, 21:52
bu sana eniştenin kerametidir benden deil senden deil eniştendendir haberin olsun enişten mukemmel bir insan

Mu-Alim
03-12-2008, 21:52
Tarikat şeyhlerine karşı değilim. Ben bilmem, onlar ne yaparlar, ne ederler. Ben ilgilenmem dersem daha bir oturmuş olur hatta. Ben Hz.Muhammed'i, Kur'an'ı Kerim'i tanırım; bunların söylediği her şeye "kendi aklım ve güvendiğim insanlar eşliğinde" inanırım. İnsanın istedikten sonra kendisine yeteceğini, zaten asıl nefis mücadelesinin de bu olduğunu, insanın kafasına silah dayanarak yapılan ibadetten hayır gelmeyeceğini düşünür, herkese saygılarımı sunarım...

Herhangi bir kesime değil bu sözüm. Hz. Peygamberler ve Kur'an'dan başka bir adet ölümlüye bağlılığın da mecburi olduğu, böyle bir "yol göstericisi" olmayana, yolu "şeytanın" göstereceği fikrine katiyyen karşıyım.

Beritan
03-12-2008, 21:53
bu sana eniştenin kerametidir benden deil senden deil eniştendendir haberin olsun enişten mukemmel bir insan

,o kesin abi iyi olmasa eniştem olmazdı ;)

hasan koçal
03-12-2008, 21:57
aktuhan kardeş tabiki yani namaz kılan ibadetini yapan işi yirtar bizimkisi kışın havada biraz daha sıkısıkıya giyinmek anlıonmu

Beritan
03-12-2008, 21:57
Tarikat şeyhlerine karşı değilim. Ben bilmem, onlar ne yaparlar, ne ederler. Ben ilgilenmem dersem daha bir oturmuş olur hatta. Ben Hz.Muhammed'i, Kur'an'ı Kerim'i tanırım; bunların söylediği her şeye "kendi aklım ve güvendiğim insanlar eşliğinde" inanırım. İnsanın istedikten sonra kendisine yeteceğini, zaten asıl nefis mücadelesinin de bu olduğunu, insanın kafasına silah dayanarak yapılan ibadetten hayır gelmeyeceğini düşünür, herkese saygılarımı sunarım...

Herhangi bir kesime değil bu sözüm. Hz. Peygamberler ve Kur'an'dan başka bir adet ölümlüye bağlılığın da mecburi olduğu, böyle bir "yol göstericisi" olmayana, yolu "şeytanın" göstereceği fikrine katiyyen karşıyım.


VE varisleride mürşidi kamillerdir..

Mu-Alim
03-12-2008, 22:02
Anlamadım kimin varisleri mürşidi kamillerdir? (sanırım bu yetişmişlerin önderi anlamına geliyor)

Bir şey rica edeceğim bu arada. Kullanılan sözcükler çok ağır, anlaşılması zor Arapça sözcükler oluyor genelde. Bu sözcükleri bilen arkadaşlar bunların karşılığı olan ve anlaşılması nispeten daha kolay olan sözcükleri de biliyorlardır sanırım. Daha sağlıklı bir tartışma ortamı için bu konuya dikkat edilirse şahsım adına çok sevinirim.

Beritan
03-12-2008, 22:03
mürşitler peygamber soyundan gelir ve saygı duyulması gerekir

Mu-Alim
03-12-2008, 22:06
Zaten iletimin ilk cümlesi bununla ilgili idi. Saygı duymadığımı filan söylemedim ben. Saygı tabi ki duyuyorum. Ama şu da bir gerçektir ki ben herkese saygı duyarım. Bu kişi Peygamber soyundansa daha bir saygı duyarım o başka. Benim söylemek istediğim şu:

Ben kendime Hz.Muhammed ve Kur'an dışında bir yol gösterici daha seçmeyerek, ona bağlanmayarak "şeytanın müridi" olduğum iddiasını kabul etmiyorum ki bunu iddia etmek bence İslami anlamda altından kalkılması imkansız bir yükün altına girmek demektir.

Beritan
03-12-2008, 22:09
evet ama sizin görüşünüz bu ama bilmediğini bilenden öğreneceksin...
okuldada kitap veriyorlar eline ama öğretmen açıklama yapıyoki anlaman için

hasan koçal
03-12-2008, 22:10
Tasavvuf, bütün benliği ile Allah yoluna bağlanmaktır. Bu yol, sünnet-i seniyyeye uymaktan başka bir şey değildir. Her şeyi ile dinin hizmetçisidir; dinin geçek yönünün anlaşılmasına ve gerçek hâliyle yaşanmasına hizmet eder. Bütün zevkler, vecdler, keşifler, kerametler, hâller, sadece dinin anlaşılmasına destek ve güzelce yaşanmasına birer delil yapılmalıdır. Bu yolda böyle şeyler istenmez, beklenmez, düşünülmez. Ancak bir hikmet gereği verilirse, edeplice alınmalı, mahcup olarak tevazu ile kabul edilmelidir. Bu şeyler övünmeye değil, şükre sebep yapılmalı; nefsin keyfine değil, dinin inkişaf ve hizmetine vesile edilmelidir

hasan koçal
03-12-2008, 22:11
Tasavvufa dışarıdan bakanların anlamakta güçlük çektikleri bir mesele de mürşide teslimiyettir. Özellikle tasavvuf ehlinin mürid-mürşid ilişkisine, ölü ve yıkayıcısı ilişkisini örnek göstermeleri itirazlara sebep olmaktadır...


Tasavvuftaki mürşide teslimiyetin karakteri ve sınırları gerçekte nedir? Bu teslimiyetin insan iradesinin reddi anlamına geldiğini söyleyenler haklı olabilir mi?

Mu-Alim
03-12-2008, 22:12
evet ama sizin görüşünüz bu ama bilmediğini bilenden öğreneceksin...
okuldada kitap veriyorlar eline ama öğretmen açıklama yapıyoki anlaman için


Bu konuda da yine yazımda bir şey söyledim. "Güvendiğim insanlar ve kendi aklım" dedim. Tabi ki haklısın. Ancak yinelemek durumundayım ki benim asıl anlatmak istediğim bir zümrenin müridi olmanın mecburi olmadığıdır. Yani bir mürşidin müridi olmayan şeytandır, şeytanındır sözü çok ağır.

Mu-Alim
03-12-2008, 22:14
Tasavvufa dışarıdan bakanların anlamakta güçlük çektikleri bir mesele de mürşide teslimiyettir. Özellikle tasavvuf ehlinin mürid-mürşid ilişkisine, ölü ve yıkayıcısı ilişkisini örnek göstermeleri itirazlara sebep olmaktadır...


Tasavvuftaki mürşide teslimiyetin karakteri ve sınırları gerçekte nedir? Bu teslimiyetin insan iradesinin reddi anlamına geldiğini söyleyenler haklı olabilir mi?



Benimle ilgili olduğum bölümüne vereceğim cevap şu hocam:

Ben bunlara karşıyım demiyorum. Sadece "bana lazım değil" diyorum, bir tarikatın üyesi olmadığım için de beni "şeytana ait" olmakla suçlamak ataletten öte bir şey değildir diyorum.

hasan koçal
03-12-2008, 22:15
o tasaufi anlamda yani tasauf dısındakılerı baglamaz nasılkı mevlana bir veli idiyse asıl onun hoca semsi tibriziyd ianlayabılıonmu kardeşim

hasan koçal
03-12-2008, 22:22
Mürşid de olsa, bir insana bu derecede teslim olmak doğru olabilir mi?

Böyle bir teslimiyetin dinde yeri, terbiyede gereği var mıdır?

Bu durum, insan hürriyetini yok etmek ve birilerinin esaretine girmek değil midir?

Allah ve Rasulü’nden başka emirlerine itiraz edilmeyecek kimse var mıdır?

Mürşid hiç yanılmaz mı?

Yanılırsa, onu uyarmak ve yanlışını göstermek gerekmez mi?

Böyle yapan bir kimse niçin manevi terbiyede yolda kalsın?”

Mu-Alim
03-12-2008, 22:22
o tasaufi anlamda yani tasauf dısındakılerı baglamaz nasılkı mevlana bir veli idiyse asıl onun hoca semsi tibriziyd ianlayabılıonmu kardeşim


"Bağlamaz" ifadesi yeterli benim için.;)

hasan koçal
03-12-2008, 22:24
Aslında, Yüce Yaratıcı’dan başka hiç kimsenin insanları kendisine itaat etmeye davet yetkisi ve görevi yoktur. Her emrine uyulacak, her hükmünde teslim olunacak tek varlık, alemlerin sahibi Yüce Allah’tır. Hiç bir peygamber de kendi şahsından kaynaklanan bir sebep ve yetkiyle insanlara bir şeyi emretme veya yasaklama yetkisine sahip değildir. Fakat peygamberi Yüce Allah davetle görevlendirip halkın arasına gönderdiği zaman, konumu, yetkisi ve insanlar üzerindeki etkisi değişir.

hasan koçal
03-12-2008, 22:25
Kur’an’da belirtildiği gibi, Allah’ın gönderdiği peygambere itaat eden kimse, bizzat Allah’a itaat etmiş olur. Ona isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur (Nisa/80). Hz. Peygamber A.S.’a uymadan hiç kimse Allah’ın rızasına ulaşamaz. Onu anne-babası dahil bütün insanlardan daha fazla sevmeyen kimse tam mümin de olamaz (Buharî, Müslim). Onun öğrettiği dine sadece kalbiyle değil, bütün his ve hevesiyle, içi ve dışıyla uymayan kimse gerçek mümin sıfatını alamaz (Begavî, İbnu Asım, İbnu Recep). Çünkü Hz. Peygamber A.S. Allah’a giden yolun kılavuzu, bu yolda insanların terbiyecisi ve sahibidir. Her hükmü Cenab-ı Hakk’ın hükmü yerindedir. Onu insanlığın önüne koyan Yüce Allah’tır. “Bu peygamberime uyun ki, benim muhabbetime, rızama ve cennetime ulaşın!” diyen de bizzat Yüce Allah’tır

Mu-Alim
03-12-2008, 22:25
Aslında, Yüce Yaratıcı’dan başka hiç kimsenin insanları kendisine itaat etmeye davet yetkisi ve görevi yoktur. Her emrine uyulacak, her hükmünde teslim olunacak tek varlık, alemlerin sahibi Yüce Allah’tır. Hiç bir peygamber de kendi şahsından kaynaklanan bir sebep ve yetkiyle insanlara bir şeyi emretme veya yasaklama yetkisine sahip değildir. Fakat peygamberi Yüce Allah davetle görevlendirip halkın arasına gönderdiği zaman, konumu, yetkisi ve insanlar üzerindeki etkisi değişir.



Bu harika bir açıklama olmuş. İmzamı atarım altına... +1

hasan koçal
03-12-2008, 22:26
Bunun için, insan Yüce Allah’a muhabbet ve teslimiyetini ancak O’nun peygamberine gösterdiği muhabbet ve teslimiyet ile ortaya koyabilir. Bu açıdan bakıldığında, günümüzdeki bir insanın Allah yoluna davet eden bir mürşide göstereceği samimiyet ve teslimiyet de Allah sevgisinin ispatından başka bir şey değildir. Bu teslimiyet görünürde insana, hakikate ise Allah’a bağlanmaktır.

İçi ve dışıyla Hakk’a teslim olan kimse, Allahu Tealâ’dan başka her şeyin köleliğinden kurtulur, hür olur, kalbi Allah ile huzur, ilâhi aşk ile hayat bulur. Hakk’a itiraz eden kimse ise, iradesini nefsinin eline vermiş olur. Bundan sonra o kimse kendisini hür irade ve hürriyet sahibi görse de, aslında bütün yaptıkları bir çeşit köleliktir. Çünkü bu kimse, devamlı nefsine köle, şehvetine esir, midesine hizmetçi, maddeye bekçi, insanların aferin ve alkışına bağımlı bir halde hayat sürmektedir. Böyle bir hayat şeref ve hürriyet değil, tam manası ile zillet ve köleliktir. Asıl hürriyet, Yüce Allah’tan başka hiç bir varlığa kulluk yapmamaktır.

hasan koçal
03-12-2008, 22:26
Kâmil mürşidin vazifesi, güzel ahlâkı temsil ve tatbiktir. Onun tek hedefi ilâhi hükümleri en güzel şekilde uygulamak, korumak ve yaşatmaktır. Buna dini ihya etmek denir.

Mürşid, Yüce Allah’ın dostudur. Bu sıfatıyla vazifesi, isteyenlere Allah’ın dostluğunu öğretmektir. O aynı zamanda ümmeti terbiye işinde Hz. Peygamber A.S.’ın vekili ve vârisidir. Bu sıfatıyla vazifesi kalpleri Allah’a bağlamak, gönülleri kötü ahlâktan arındırmak, insanı Allah’ın edebiyle edeplendirmek, nefsin, şeytanın, eşyanın ve dünyanın esaretinden kurtarıp gerçek hürriyete kavuşturmaktır

hasan koçal
03-12-2008, 22:27
Kâmil mürşid, bu sıfat ve vazifeleriyle dünyada en önemli işi yürütmektedir. Hangi iş insanın Yaratıcı’sına yönelmesinden daha önemli olabilir? İşte bu büyük işi yürüten insana karşı vazifemizi şu ayet belirlemektedir:

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve içinizden (Allah’ın yapmanızı istediği) işlerinizi yürüten önder ve idarecilerinize de itaat edin.” (Nisa/59)

Ayrıca, Hz. Peygamber A.S.’ın şu uyarıları da bizim için bağlayıcıdır:

“Başınızdaki kimse gözü kör, ayağı topal, rengi siyah bir köle de olsa, sizi Allah’ın Kitabı’na göre sevk ve idare ettiği sürece onun sözünü dinleyip emirlerine itaat edin.” (Buharî, Müslim, Nesaî)

“Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur. Benim emirime (dini işlerinizi yürüten imamınıza) itaat eden bana itaat etmiş olur. Ona isyan eden de bana isyan etmiş olur.” (Buharî, Nesaî)

Şu halde, gerçekten peygamber vârisi, alim, arif, kâmil bir mürşide tabi olmak, aslında Allah ve Rasulü’ne tabi olmaktır.

hasan koçal
03-12-2008, 22:28
Teslim olunacak kimseyi iyi tanımalıdır

Gafile uyanın kalbi uyanmaz. Cahile dert açanın derdi dinmez. İşinin ehli olmayan doktor insanı candan eder. Sahte mürşid de imandan eder. Birisi dünyayı, diğeri ahireti harap eder. O halde hak yolunda peşine düşülen kimseyi iyi tanımalı, manevi terbiye için ehli olmayan kimseye yanaşmamalıdır.

Kâmil mürşid, her şeyden önce kendisi terbiye olmuş kimsedir. Ayrıca insanları terbiye için izinli ve ehliyetlidir. Çünkü kendisi ehliyetli bir üstadın elinde terbiye görmüş, takva ve edeple süslenmiş, hak yolunda imamlık vasfını elde etmiştir. Allahu Tealâ onu kendi yolunda kılavuz, örnek ve şahit yapmıştır. Önüne Kur’an ve Sünnet’i koymuş, insanları onlardaki gerçeklere davet görevi vermiştir.

İşte bu noktada mürşid, Allah yolunda gitmek isteyenleri ciddi olarak ilgilendirmektedir. Öyle ki, İmam Rabbani K.S.’nin uyardığı gibi, bütün arzusu Allah rızası olan bir veliye itiraz, Allah’a itiraz gibi olmaktadır. Çünkü veli, herkese sadece Allahu Tealâ’nın kuldan istediklerini emretmekte, Hz. Peygamber A.S.’ın usulü üzere terbiye vermektedir. O kendisine değil, Hakk’a davet etmektedir.

Tasavvuf terbiyesinin asıl hedefi kâmil insan yetiştirmektir. Ariflerin tarifine göre kâmil insan, Allah’a aşık olmuş, kalbi gaflet ve manevi kirlerden zikir ile huzur bulmuş, gönlü boş arzu ve sahte sevgilerden arınmış, nefsi ilâhi emirlere itaat edecek bir kıvama gelmiş; kısaca içi ve dışıyla Yüce Allah’a teslim olmuş insandır. İşte bu kıvamı bulmak için önündeki rehbere samimi olarak inanmaya, gücü nisbetinde emir ve tavsiyelerine uymaya teslimiyet denir.

hasan koçal
03-12-2008, 22:30
Tedavi için teslim olmak şarttır

Allah’ın dostu olmak isteyen kimse, bunun gereğini yapmalıdır. Bu yola giren kimseye tasavvufta mürid denir. İlk aşamada mürid, ölümcül bir hastalığa yakalanmış hasta gibi düşünülür. Böyle bir hastaya ne lazımsa, müride de o lazımdır.

Eğer ağır bir hasta şifa bulmak istiyorsa, aklını kullanıp kendisini ehil bir doktora teslim etmelidir. Hasta şunu bilmelidir ki, kendi aklı ve tecrübesiyle veya eline alıp okuyacağı tıp kitapları ile bu hastalığı tedavi etmesi mümkün değildir.

Bu durumda karşısında iki seçenek vardır: Ya bilgi, tecrübe ve ehliyeti ispat edilmiş bir doktora gidip teslim olacak ve her ne derse yerine getirecek. Ya da bu hastalığı çeke çeke ölecek. Şüphesiz akıl ve insaf doktora teslim olmayı seçer. Çünkü bu teslimiyette sıhhat, hayat ve huzur vardır. Kendi bildiğini yapmakta ise yıkım, acı ve sıkıntı vardır. Böyle bir teslimiyet, aklını bir kenara bırakmak değil, aklını iyi kullanmaktır.

Terbiye için mürşide teslim olmak da aynen böyledir. Çünkü müridin kalbi hasta, gönlü yaralı, vicdanı sıkıntı içindedir. Kalbi, geflet, günahlara meyil, şehvetine düşkünlük, kibir, kendini beğenme, haset, gösteriş, aşırı dünya sevgisi, gereksiz rızk endişesi, geçim kaygısı, ölüm korkusu, ibadetlere karşı tembellik gibi manevi hastalıklarla hastadır. Gönlü, Yüce Yaratıcısı’nı unutup eşyaya bağlandığı için yaralıdır. Vicdanı ise, içine düştüğü bu halden devamlı sıkıntı çekmektedir. Çünkü bu dertler karşısında aklı aciz kalmaktadır. Nefsi her gün derdine dert katmakta, devamlı hastalıkları artmaktadır. Kendi tedbir ve tecrübeleri tedavi için yetmemektedir. Günler geçmekte, fakat hastalıkları geçmemektedir. Bu durumda, aklı olan ne yapmalıdır?

Bu kimsenin de önünde iki seçenek vardır: Ya aklını kullanıp bu işin ehli bir mürşide gidip teslim olacak; onun tedbir ve tedavi tecrübesine uyup manevi dertlerinden kurtulacak. Ya da bu hastalıklar içinde ölüp mahcup ve perişan bir şekilde Yüce Allah’ın huzuruna çıkacak. Elbette akıl, vicdan ve tecrübe, böyle bir hastanın da bu işin ehline teslim olmasını ister. Zaten Kur’an ve Sünnet bunu emreder. Sayısız tercübe ve görülüp yaşanmış olaylar da bunun gerçek olduğunu ispat eder.

hasan koçal
03-12-2008, 22:31
Mevcut hastalığını kabul etmeyen, mütehassıs doktoruna güvenmeyen, tarif edilen usulde ilaçlarını içmeyen, kendi keyfine göre hareket eden kimse, maddi-manevi hiç bir hastalığından kurtulamaz. Böyle bir hasta kalkıp da ‘aklım bana yeter, ben doktor filan tanımam, kimseye teslim olmam, istediğim gibi yaşarım!’ derse, ona akıllı değil, belki deli denir.

Teslimiyet akıl ister

Arifler der ki:

Kâmil mürşide tam teslimiyet bir anda olmaz. İnsan, kalbi nurlandıkça, nefsini ve şeytanı tanıdıkça, iyiyi kötüyü seçtikçe, yani akıllandıkça, Allah’a giden yolda Allah dostuna teslim olur. Mürid, zaman içinde mürşidini gerçek haliyle tanır. Bu tanıma bir ömür sürebilir. Bu yolda samimiyetle sabreden kimse sonuçta sevinir, Allah sevgisini bulur, kalbi bu sevgi ile huzur bulur. Dağınık hali toplanır, ibadetlere sarılır, günahlardan uzaklaşır, bütün manevi hastalıklardan kurtulur. İşte o zaman hakkıyla ve tadıyla Yüce Rabbine kulluk edebilir. Buna ihsan makamı denir. Bu hedefe ulaşmak için rehberine tam teslim olanlar çok az olduğu için, bu makama çıkanlar da çok azdır. Herkesin bu yolda nasibi, iman, sadakat, edep ve gayretine göredir. Ancak, Allahu Tealâ dilediği kullarına bol ihsan ve ikramlarda bulunur.

Allah dostları, “biz peygamber gibi masumuz, hiçbir kusur ve noksanımız yoktur, her sözümüz ayet ve hadis gibidir” demezler. Onlar, açık ve mertçe Hz. Ebu Bekir R.A. Efendimiz’in halife seçildiği gün, Ashab-ı Kiram’a söylediği şu sözü söylerler:

“Ben Allah ve Rasulü’ne itaat ettiğim ve size hakkı emrettiğim sürece bana itaat ediniz. Çünkü bu durumda bana itaati sizden Allahu Tealâ istiyor. Ben hak çizgiden ayrılırsam, artık kimsenin bana itaat etmesi gerekmez.” (İbnu Kesir)

hasan koçal
03-12-2008, 22:34
nese yoRuldum bu gece butun hucrelerim aktı gittii pozitif duraganlardan negatif duraganlara dogru geldim biraz hakkınızı heLal ediniz

Beritan
03-13-2008, 13:45
nese yoRuldum bu gece butun hucrelerim aktı gittii pozitif duraganlardan negatif duraganlara dogru geldim biraz hakkınızı heLal ediniz

abi sen hakkıını helall et amma yazmış ve anlatmışsın ;)

hasan koçal
03-13-2008, 19:44
diyorsun ben yazmadım coppy etim :P

Beritan
03-13-2008, 23:35
diyorsun ben yazmadım coppy etim :P


??? ::)

fazlrahmet
03-13-2008, 23:53
Kardeşime hak veriyorum evet mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır...Mürşide bağlanan kişi direk sıratı müstakim üzerindedir...Her gün okuduğumuz Fatiha suresinde İstianeyi yani mürşidimizi Allahtan isteriz...Ama birçoğumuz bunu bilinçsiz okuyoruz sanırım...

hasan koçal
03-15-2008, 15:07
evet güzel bir açıklama tşk ederim