Cihannur
07-28-2010, 03:15
Mustafa Karaalioğlu
http://img831.imageshack.us/img831/2899/mustafakaraalioglu.jpg (http://img831.imageshack.us/i/mustafakaraalioglu.jpg/)
Referandumun en kritik noktası
12 Eylül referandumunu anlamlı ve değerli kılan anayasa paketinin içeriği kadar karar merciinin doğrudan doğruya halk olmasıdır.
Halk ilk kez mi karar verecek? Hayır ama ilk kez kendisi hakkında bağlayıcılığı bu kadar yüksek değerde bir kararı çok sesli siyaset ve çok sesli medya düzeninde alacak.
Darbe sonrası anayasalar bir karanlıkta oylanmıştı. Giderek, daha özgür oylamalar yapılmaya başlandı; sandığın rejim içindeki gücü ve değeri artmaya başladı.
Bugün ise, bir oyun en yüksek değerde kalıcı etki sağlayacağı noktaya gelindi. 1960 ve 12 Eylül anayasalarının düzenlediği sistem ve güç paylaşımı felsefesine karşı gerçek bir demokratik seçenek ortaya çıkmıştır.
Hayır kampanyasının temel motivasyonu da budur...
Paketin getireceği yenilikler kadar halkın, en temel konularda karar verebilme yetkisine de itiraz vardır.
Bugüne kadar her biri, sıradan insanların ulaşamayacağı, kapalı kapılar ardındaki etrafında “kutsallık” üretilmiş kurumların yapıları hakkında karar yetkisinin bizzatihi o sıradan insanların eline geçmiş olması alışılmış bir şey değildir. En son 22 Temmuz’da, 367 rezaletiyle kilitlenen Cumhurbaşkanlığı seçiminin önünü açarken dolaylı bir irade tecelli etmişti.
Şimdi ise, bir daha 367’ler ve başörtüsü hakkına mani olan 10/42 iptallerinin yaşanmaması için temel tercih zamanıdır. Referandum, toplum iradesi eliyle sistemi demokratikleştirecek bir fırsat sunmaktadır.
Sokaktaki insan, aklı ermediği için kendisine danışılma ihtiyacı dahi hissedilmeyen bilgileri oylayacak...
Halk adına ve çoğunlukla da halka rağmen karar verenler için bundan daha elim bir durum düşünülebilir mi?
Bu durumda referanduma “hayır” demeleri kadar tabii ne olabilir?
367 içtihadını yapabilmek için, başörtüsünü, din eğitimini yasaklı tutabilmek için, darbeciyi, cuntacıyı koruyup kollayan kritik müdahaleleler için eski düzenin devam etmesi gerekiyor. “Hayır” demek de eski düzeni garanti ediyor...
En ateşli kampanyaları yürütenlerin, en detaylı itiraz metinlerini düzenleyenlerin, ekranlarda, gazete köşelerinde kendilerini en çok ortaya atanların yakın geçmişte bütün bu hukuk skandallarına da imza atan veya o imzalara sahip çıkanlar olması tesadüf değildir...
Birbirini destekleyen, birbirini besleyen, birinin sözünü diğerinin tamamladığı, tıkır tıkır işleyen bir sistem hiç tahmin etmediği bir sıkıntıyla karşı karşıyadır. Böyle devam edip etmeyeceği ise hiç hazzetmedikleri sıradan insanların elindedir üstelik.
Ve belli ki o insanlar, halk, toplum veya millet; bir kez karar vermeye alışırsa, bir kez kendi iradesiyle demokrasinin tahakkuk ettiğini görürse ona bir daha eski kutsallık masalını anlatmak imkânsız olacaktır.
12 Eylül’de anayasa paketinin içeriğiyle birlikte, sokağın demokrasi gücüne karşı karar alma gücü geleneksel olarak hep kendinde kalan azınlık zümrenin iktidarı da oylanacak.
Çoğunluk adına karar vererek büyüyen, güçlenen, dokunulmazlık kazanan azınlık ilk kez o çoğunluğun karşısına çıkacak. O çoğunluğa karşı kurallarını son dakikada değiştiremeyeceği, sonucu beğenmezse iptal edemeyeceği bir yarışa girişecek.
Seçebilme özgürlüğü ilk kez böylesine gösterişli bir şekilde sahne alıyor.
Ne şapkadan 367 çıkartmak ne de gizli kapaklı pazarlıklarla yargıya müdahale mümkün.
Tekrarı yok, temyizi yok...
12 Eylül 2010 gününü, oylanacak paketin hacminden daha ağırlıklı ve anlamlı kılan da budur.
Star 27.07.2010
http://img831.imageshack.us/img831/2899/mustafakaraalioglu.jpg (http://img831.imageshack.us/i/mustafakaraalioglu.jpg/)
Referandumun en kritik noktası
12 Eylül referandumunu anlamlı ve değerli kılan anayasa paketinin içeriği kadar karar merciinin doğrudan doğruya halk olmasıdır.
Halk ilk kez mi karar verecek? Hayır ama ilk kez kendisi hakkında bağlayıcılığı bu kadar yüksek değerde bir kararı çok sesli siyaset ve çok sesli medya düzeninde alacak.
Darbe sonrası anayasalar bir karanlıkta oylanmıştı. Giderek, daha özgür oylamalar yapılmaya başlandı; sandığın rejim içindeki gücü ve değeri artmaya başladı.
Bugün ise, bir oyun en yüksek değerde kalıcı etki sağlayacağı noktaya gelindi. 1960 ve 12 Eylül anayasalarının düzenlediği sistem ve güç paylaşımı felsefesine karşı gerçek bir demokratik seçenek ortaya çıkmıştır.
Hayır kampanyasının temel motivasyonu da budur...
Paketin getireceği yenilikler kadar halkın, en temel konularda karar verebilme yetkisine de itiraz vardır.
Bugüne kadar her biri, sıradan insanların ulaşamayacağı, kapalı kapılar ardındaki etrafında “kutsallık” üretilmiş kurumların yapıları hakkında karar yetkisinin bizzatihi o sıradan insanların eline geçmiş olması alışılmış bir şey değildir. En son 22 Temmuz’da, 367 rezaletiyle kilitlenen Cumhurbaşkanlığı seçiminin önünü açarken dolaylı bir irade tecelli etmişti.
Şimdi ise, bir daha 367’ler ve başörtüsü hakkına mani olan 10/42 iptallerinin yaşanmaması için temel tercih zamanıdır. Referandum, toplum iradesi eliyle sistemi demokratikleştirecek bir fırsat sunmaktadır.
Sokaktaki insan, aklı ermediği için kendisine danışılma ihtiyacı dahi hissedilmeyen bilgileri oylayacak...
Halk adına ve çoğunlukla da halka rağmen karar verenler için bundan daha elim bir durum düşünülebilir mi?
Bu durumda referanduma “hayır” demeleri kadar tabii ne olabilir?
367 içtihadını yapabilmek için, başörtüsünü, din eğitimini yasaklı tutabilmek için, darbeciyi, cuntacıyı koruyup kollayan kritik müdahaleleler için eski düzenin devam etmesi gerekiyor. “Hayır” demek de eski düzeni garanti ediyor...
En ateşli kampanyaları yürütenlerin, en detaylı itiraz metinlerini düzenleyenlerin, ekranlarda, gazete köşelerinde kendilerini en çok ortaya atanların yakın geçmişte bütün bu hukuk skandallarına da imza atan veya o imzalara sahip çıkanlar olması tesadüf değildir...
Birbirini destekleyen, birbirini besleyen, birinin sözünü diğerinin tamamladığı, tıkır tıkır işleyen bir sistem hiç tahmin etmediği bir sıkıntıyla karşı karşıyadır. Böyle devam edip etmeyeceği ise hiç hazzetmedikleri sıradan insanların elindedir üstelik.
Ve belli ki o insanlar, halk, toplum veya millet; bir kez karar vermeye alışırsa, bir kez kendi iradesiyle demokrasinin tahakkuk ettiğini görürse ona bir daha eski kutsallık masalını anlatmak imkânsız olacaktır.
12 Eylül’de anayasa paketinin içeriğiyle birlikte, sokağın demokrasi gücüne karşı karar alma gücü geleneksel olarak hep kendinde kalan azınlık zümrenin iktidarı da oylanacak.
Çoğunluk adına karar vererek büyüyen, güçlenen, dokunulmazlık kazanan azınlık ilk kez o çoğunluğun karşısına çıkacak. O çoğunluğa karşı kurallarını son dakikada değiştiremeyeceği, sonucu beğenmezse iptal edemeyeceği bir yarışa girişecek.
Seçebilme özgürlüğü ilk kez böylesine gösterişli bir şekilde sahne alıyor.
Ne şapkadan 367 çıkartmak ne de gizli kapaklı pazarlıklarla yargıya müdahale mümkün.
Tekrarı yok, temyizi yok...
12 Eylül 2010 gününü, oylanacak paketin hacminden daha ağırlıklı ve anlamlı kılan da budur.
Star 27.07.2010