Cihannur
07-10-2011, 17:20
Mustafa Karaalioğlu
http://img155.imageshack.us/img155/2899/mustafakaraalioglu.jpg (http://imageshack.us/photo/my-images/155/mustafakaraalioglu.jpg/)
'Sivil diktatörlük' kampanyasının sonu
Her seçim, çoğu kez bir yeniden başlangıç imkânı sağlamasa da bazı kavramları silip geçiyor, bazı siyaset yapma biçimlerini tarihe gömüyor. 22 Temmuz 2007 seçimleri Türk siyasal hayatında neredeyse 100 yılı aşkın süredir egemenlik kuran “irtica” yalanına son vermişti. O güne dek hemen her seçimde, her seçim sonrasında veyahut da her kritik siyasal karar anında bir baskı ve tehdit aracı olarak kullanılan irtica, 22 Temmuz sandığından çıkamadı, kayboldu gitti. Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirdiği değişimin belki en değerli kazanımlarından birisi de bu olmuştur. Siyasal partiler, ordu, bürokrasi, medya ve benzeri geleneksel statüko kurumları artık irtica üzerinden siyaset de toplum mühendisliği de yapamaz hale gelmişlerdir. Temelde bir yalan olan yıllar içinde kurumlardan aldığı güçle siyasal faktör haline gelen korku, demokrasinin gücüyle imha edilmiştir.
Hatırlayalım... 22 Temmuz’un hemen haftasında cılız bir Malezyalaşma tartışması, akabinde de umutsuz bir “mahalle baskısı” kampanyası başlatılmış ama her ikisi de kendi kendilerini bitirerek yok olmuştu.
Kampanya enerjisi elbette bitmedi. Eski ve kullanılmış da olsa bu kez yine son bir umutla ve nispeten eskimemiş yeni yüzlerle “sivil diktatörlük” rüzgârı estirildi. Batı dünyasıyla da gayretkeş bir ilişki kurularak ve Ergenekon, Balyoz darbe davalarını dahi bir diktatörlük alameti olarak pazarlayarak...
Bu kampanyanın ömrü de geçen Pazar’a kadar sürebildi. “Sivil diktatörlük” kampanyası, bir kesimin kendi içinde motivasyonuydu; sokaktaki insan için zaten bir şey ifade etmiyordu ama 12 Haziran’da tamamen bitmiş, tarihe gömülmüştür.
Türkiye’nin Pazar günü yaptığı seçim pek az demokraside görülebilecek kalitede oldu.
50 milyon seçmenin 43,5 milyonu yani % 87’si sandığa gidip oy kullandı. Bu muazzam katılıma rağmen seçim sonuçları birkaç saat içinde ilan edildi. Bağımsız adaylar tek bir ciddi itiraz olmadan seçimi kazanarak vekil oldular. Seçmen tercihinin % 95’i doğrudan parlamentoya yansıdı.
Seçim öncesine gidelim... Anayasa Mahkemesi ve YSK’nın aldığı kritik kararların hepsi de iktidar partisinin aleyhine sonuçlar doğurdu ve muhalefete yaradı.
Katılımdan temsile ve hukukundan ölçümüne kadar böylesine mükemmel bir istatistik ve tabloya vatandaşın yarısını sandığa götüremeyen Avrupa demokrasilerinde bile kolay rastlanamaz.
Türkiye demokrasisi tam yaşanan değişim ve yeniden yapılanmanın tabiatına uygun olarak olgunluk dönemine adım atmıştır. 12 Haziran seçiminin işaret ettiği gerçek de budur. Ancak iyi ve katılımcı bir demokrasi bu sonuçları üretebilirdi, Türkiye de bunu başarmıştır.
Peki bütün bunlar kimin iktidarında oldu? Kampanyacıların deyimiyle, bir sivil diktatörün...
Oysa, “sivil diktatörlük, otoriterleşme ve faşizm vs.” kampanyacılarının hesabı pek güzel değişmiş, yenilenmiş, modernleşmiş, halkın dertlerini gayet iyi anlayan, dürüst bir lidere de kavuşmuş CHP’nin şu saatlerde iktidar olacağıydı. Millet hakikati görerek CHP’yi ve demokraside en az CHP kadar temayüz etmiş olan MHP’yi iktidara taşırken AK Parti’yi hak ettiği yere gönderecekti. Hesap tutmadı, kampanya da elde patladı. Tek kelime laf edilemeyecek bir seçimle parti iktidara devam etmekle kalmadı, desteği coştu gitti...
Türkiye her seçimde siyasete şekil vermek maksatlı kampanyaları ve kavramları sandığa gömerek ilerliyor. Şimdi en zor aşamaya gelinmiştir. Sıra, zihinlerin demokratikleşmesinde, sandığa itikadın güçlendirilmesindedir.
Demokrasiyi kendi iktidarını garanti ettiği müddetçe seven, aksi halde karşısındakine diktatör karası çalanların hukuka ve demokrasiye entegre olma zamanı gelmiştir.
Kaynak: http://www.stargazete.com/politika/yazar/mustafa-karaalioglu/-sivil-diktatorluk-kampanyasinin-sonu-haber-359255.htm
Star 16.06.2011
http://img155.imageshack.us/img155/2899/mustafakaraalioglu.jpg (http://imageshack.us/photo/my-images/155/mustafakaraalioglu.jpg/)
'Sivil diktatörlük' kampanyasının sonu
Her seçim, çoğu kez bir yeniden başlangıç imkânı sağlamasa da bazı kavramları silip geçiyor, bazı siyaset yapma biçimlerini tarihe gömüyor. 22 Temmuz 2007 seçimleri Türk siyasal hayatında neredeyse 100 yılı aşkın süredir egemenlik kuran “irtica” yalanına son vermişti. O güne dek hemen her seçimde, her seçim sonrasında veyahut da her kritik siyasal karar anında bir baskı ve tehdit aracı olarak kullanılan irtica, 22 Temmuz sandığından çıkamadı, kayboldu gitti. Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirdiği değişimin belki en değerli kazanımlarından birisi de bu olmuştur. Siyasal partiler, ordu, bürokrasi, medya ve benzeri geleneksel statüko kurumları artık irtica üzerinden siyaset de toplum mühendisliği de yapamaz hale gelmişlerdir. Temelde bir yalan olan yıllar içinde kurumlardan aldığı güçle siyasal faktör haline gelen korku, demokrasinin gücüyle imha edilmiştir.
Hatırlayalım... 22 Temmuz’un hemen haftasında cılız bir Malezyalaşma tartışması, akabinde de umutsuz bir “mahalle baskısı” kampanyası başlatılmış ama her ikisi de kendi kendilerini bitirerek yok olmuştu.
Kampanya enerjisi elbette bitmedi. Eski ve kullanılmış da olsa bu kez yine son bir umutla ve nispeten eskimemiş yeni yüzlerle “sivil diktatörlük” rüzgârı estirildi. Batı dünyasıyla da gayretkeş bir ilişki kurularak ve Ergenekon, Balyoz darbe davalarını dahi bir diktatörlük alameti olarak pazarlayarak...
Bu kampanyanın ömrü de geçen Pazar’a kadar sürebildi. “Sivil diktatörlük” kampanyası, bir kesimin kendi içinde motivasyonuydu; sokaktaki insan için zaten bir şey ifade etmiyordu ama 12 Haziran’da tamamen bitmiş, tarihe gömülmüştür.
Türkiye’nin Pazar günü yaptığı seçim pek az demokraside görülebilecek kalitede oldu.
50 milyon seçmenin 43,5 milyonu yani % 87’si sandığa gidip oy kullandı. Bu muazzam katılıma rağmen seçim sonuçları birkaç saat içinde ilan edildi. Bağımsız adaylar tek bir ciddi itiraz olmadan seçimi kazanarak vekil oldular. Seçmen tercihinin % 95’i doğrudan parlamentoya yansıdı.
Seçim öncesine gidelim... Anayasa Mahkemesi ve YSK’nın aldığı kritik kararların hepsi de iktidar partisinin aleyhine sonuçlar doğurdu ve muhalefete yaradı.
Katılımdan temsile ve hukukundan ölçümüne kadar böylesine mükemmel bir istatistik ve tabloya vatandaşın yarısını sandığa götüremeyen Avrupa demokrasilerinde bile kolay rastlanamaz.
Türkiye demokrasisi tam yaşanan değişim ve yeniden yapılanmanın tabiatına uygun olarak olgunluk dönemine adım atmıştır. 12 Haziran seçiminin işaret ettiği gerçek de budur. Ancak iyi ve katılımcı bir demokrasi bu sonuçları üretebilirdi, Türkiye de bunu başarmıştır.
Peki bütün bunlar kimin iktidarında oldu? Kampanyacıların deyimiyle, bir sivil diktatörün...
Oysa, “sivil diktatörlük, otoriterleşme ve faşizm vs.” kampanyacılarının hesabı pek güzel değişmiş, yenilenmiş, modernleşmiş, halkın dertlerini gayet iyi anlayan, dürüst bir lidere de kavuşmuş CHP’nin şu saatlerde iktidar olacağıydı. Millet hakikati görerek CHP’yi ve demokraside en az CHP kadar temayüz etmiş olan MHP’yi iktidara taşırken AK Parti’yi hak ettiği yere gönderecekti. Hesap tutmadı, kampanya da elde patladı. Tek kelime laf edilemeyecek bir seçimle parti iktidara devam etmekle kalmadı, desteği coştu gitti...
Türkiye her seçimde siyasete şekil vermek maksatlı kampanyaları ve kavramları sandığa gömerek ilerliyor. Şimdi en zor aşamaya gelinmiştir. Sıra, zihinlerin demokratikleşmesinde, sandığa itikadın güçlendirilmesindedir.
Demokrasiyi kendi iktidarını garanti ettiği müddetçe seven, aksi halde karşısındakine diktatör karası çalanların hukuka ve demokrasiye entegre olma zamanı gelmiştir.
Kaynak: http://www.stargazete.com/politika/yazar/mustafa-karaalioglu/-sivil-diktatorluk-kampanyasinin-sonu-haber-359255.htm
Star 16.06.2011