Orijinalini görmek için tıklayınız : NURULLAH GENÇ ŞİİRLERİ
seni kaybettiğim o günden beri
içimi dağlıyor hasretin, sızın
kah gönderiyorsun yalnızlığını
kah karşıma çıkıyor ansızın
herhangi bir gecede, dumanlı bir köşeden
bazen ayın ondördü kadar şehla ve güzel
bazen bir ejder gibi, bakışları bir kızın
ızdırap şarabıyla ruhumu sarhoş eden
kil renkli gözlerini buluyorum ansızın
herhangi bir zamanda muamma bir şarkının
dalgın nağmelerinde duyuyorum seni
ağlayan kirpikleri bazen kumral ve kısa
uçurtmalar taşıyor göklere nefesini
bazen karanlıkları örtecek kadar uzun
alevli saçlarında dağılıyor gül ve gün
kalbimden bir karanfil koparıyor sonsuzun
savaşta yenik düşen gemiler kadar üzgün
herhangi bir denizin efsunuyle yeniden
her şey sanki yeniden başlayacak derinde
sönerken mutluluğun nazenin kandilleri
yaralı bir güvercin görürüm ellerinde
hayalinde bulurum solgun karanfilleri..
Nurullah Genç
O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı
Sahile vurdu kalbim su yandı, kum da yandı,
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum
Ölüme baş kaldıran dertli uykum da yandı
Yurdumdan mahrum edip dolaştırdın cem gibi
Ruhumla söndü alev sonra ruhum da yandı
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı
Böylesi bir yangın görmedi Nemrut bile
Kaktüsün gölgesinde nazlı ahım da yandı
Ahımdır zannederdim en belalı kıvılcım
Kirpiğine dokunan kanlı ahım da yandı
Bir damla su ver bana ey çöl, bari sen küsme
Kalmadı hiçbir şeyim bak günahım da yandı
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme
Ülkem yıkıldı heyhat, ordugahım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerim
Başıma tac ettiğim padişahım da yandı
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı
Ondan başka ne varsa yandı, yandık sen ve ben
Onu göreyim diye kıblegahım da yandı
Nurullah Genç
Bir akşam ışıkların dağlara güldüğünü
Bir akşam bulutların seyre döküldüğünü
Görürsün hasretiyle sabah ezgilerinin
Bir akşam gözlerin ufka dalar pek derin
Kuşlar öter, uçuşur yeşil dallara konar
Umutlar yaprak yaprak alevlenir de yanar
Son mutluluk sesleri dökülür dudaklardan
İnsanlar gölge gibi çekilir sokaklardan
Rüzgar okşamaktayken anne gibi tenini
Gecenin kolları sessizce yakalar seni
Anlarsın gözlerinin dolup boşaldığını
Anlarsın yalnızlığı ve yalnız kaldığını...
Nurullah Genç
Aynalarda seni hissediyorum,
Hayal ırmağının çağıltısında
Umutların mecnun parıltısında
Rüyalarda seni hissediyorum...
.
Ey dost en güzelin nakışındasın,
Nurun karanlığa akışındasın,
Bir denizin şehla bakışındasın
Dalgalarda seni hissediyorum...
.
Şuledar eyleyip sundun elini,
Tayfuna çevirdin sevda yelini,
Tutuşturdun yüreğimin külünü,
Nevalarda seni hissediyorum...
.
Yürürken gecenin kalbine doğru,
Gönlümden beynime vuruyor ağrı,
Yalnızlık bir çöldür, ayrılık uğru,
Tenhalarda seni hissediyorum...
.
Akşamın renginde ay ışığında,
Bir gül yaprağının kırışığında,
Bulutta, yağmurda, gökkuşağında,
Semalarda seni hissediyorum...
.
Hüzün gözlerinden ruhuma düşer,
İçim acılarla yoğrulur pişer,
Ey hicran yıldızı ahsen-i beşer,
Dualarda seni hissediyorum…
Nurullah Genç
SAHILL35
08-31-2007, 03:25
NURULLAH GENC'TEN EN ÇOK YAĞMUR'U SEVERİM AMA BU ŞİİRDE ÇOK GÜZEL
HELE BU ŞİİRİ R.TAYYİP ERDOĞAN'DAN DİNLESENİZ..TADINA DOYULMAZ..DİNLEMEK İSTEYEN ARKADASLAR
R.TAYYİP ERDOĞAN /BU ŞARKI BURADA BİTMEZ
ŞİİR ALBÜMÜNDEN ULAŞABİLİR...
bende başbakanımızdan dinledim ve çok güzel bir şiir
“Unutursun! ” deyişine
unutmak, yıldızların ciğerine saplanan
bir lâle yaprağına gömmektir sevgiliyi
unutmak, bir kaktüsün küllerinde ansızın
alevli bir tapınak eylemektir sevgiyi
unutmak, semendere zehir sunmaktır, gülüm
taş dolu yüreklerin lügatında bulursun
unutmak, sessizliğe yine kanmaktır, gülüm
unutulursa şair, sen de unutulursun...
bir dağın bir kuyuya tohum ektiği yerde
balığın yüzgecinden irin döktüğü yerde
kralın, kölelerin emrinde yürüdüğü,
geminin bir köpükte okyanus aradığı
ay’ın arzı terkedip gökte durduğu anda
serseri bir kurşunun ay’ı vurduğu anda
başını ellerinin arasına al ve dur
işte o lahza gülüm, bu can seni unutur.
unutmak, bir saatin kırılan camlarında
zamanı çürüterek öldürmektir sevgiyi
unutmak, bayramlığı giydirilen çocuğun
aldatılan göğsünde vurmaktır sevgiliyi
unutmak, bir ülkenin tozlu kaldırımlarında
taşlara boğdurmaktır yağız atlı yiğidi
unutmak, susturmaktır yolların ayrımında
şairlere can veren muhteşem bir ağıdı
unutmak, koparmaktır çiçekleri dalından
sisli bir yalnızlığın ekseninde bulursun
unutmak, ayırmaktır arıları balından
unutulursa şair, sen de unutulursun...
Nurullah Genç
Hülya tatlı bir andır
Süzülür dibine selvi ağaçlarının
Zambakların, sevda çimenlerinin.
Dağlarda duman duman tütüyor sıla
Sıla da garibin omuzlarına
Güvercin gibi konan
Sadağında mumçiçeği serzeniş
Mızrakları cazibesiyle kıran
Saçları darmadağın
Bitişik bir hicrandır.
Ne fettan sarayların
Bitişik cilvekar yalnızlığı
Ne de bezirganları küçümseyen sultandır.
Gezinir içimizde hülya tatlı bir andır.
Ne gün başımı alıp gitsen karanlıklara
Çıkıyor bir köşeden karşıma kelebekler
Onlar da bir derbeder gibi mahrum öteden
Onlar da tanyerine bakıp hülyayı bekler.
Beyhude hekimlerin ülkesinde bir şehir
Çıkmaz sokaklarını düşlerimize açan
Bir sahura yıldızı gibi göklerde uçan
Köpüksüz anıların sihriyle akan nehir
Varlığı bestenigar, yokluğun deniz gibi
Gönül,safkan bir vefa atlasında şahlanır.
Asil fırtınalarda kaybolan bir iz gibi
Çölde aşk suretinde bir ahu peydahlanır.
Kum,yaldızlı giysiler içinde meşhur güzel
Ay öper eğilerek çölün yanaklarını
Ufukların delisi, soluk bir deniz gibi
Bir sayeban altında yürür hazinesine
Kah takılır uzaktan bir belanın sesine
Kah yüzü yıldızlara benzeyen bir rüyadır.
Bin tepede bayrağı dalgalanır Leyla'nın
Oysa aşk,karanlıkta ölümcül bir hülyadır.
Nurullah Genç
ey imtiyazlı güzel, uyan derin uykudan
hatırla bülbüllerin divane olduğunu
dün sabah seni görüp çarpılmış gökte güneş
önce anlayamamış ona ne olduğunu
gönderince kalbime ışığını bu gece
bildim bütün aşkların bahane olduğunu
şimdi ben de garip bir haldeyim, biçareyim
şaşırdım ayın kime pervane olduğunu
rüzgarı senin için öpüyor dudaklarım
bal rengine boyuyor yolları senin için
dehlizlerin dumanlı, küflü karanlığından
aydınlığa çekiyor kulları senin için
misk-ü amber kokuyor çölün kalbinde zaman
sim-ü zerle süslüyor kumları senin için
senin için ırmağa karışıyor denizler
can meyvesi kırıyor dalları senin için
bülbül yine mey’ustu; vatan virandı gülüm
uğrunda hayallerim bile yıprandı gülüm
Mecnun dahi Leyla’yı anmaz oldu yürekten
güzeller güzeliydi; hani sultandı gülüm
yaşamak, sonsuzluğu tattı avuçlarından
ölüm tomurcuklandı; kabir uyandı gülüm
bir kafdağı kalmıştı varlığından bihaber
seni görünce, o da tutuşup yandı gülüm
Nurullah Genç
AkSa- 34
09-07-2007, 04:20
:'(
Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın
Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını
Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını
Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık
Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın
Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına
Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar
Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına
Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı akar
Her vadi bir yanıyla senin yüzüne bakar
Bir yanında münzevi hıçkıran Leyla kuşu
Sen henüz tanımadın sevda denen yokuşu
Sen henüz yorulmadın yokuşta devler gibi
Yıkılmak üzre olan çaresiz evler gibi
Sen henüz vurulmadın uçarken göklerinde
Sen henüz bir oltaya takılmadan derinde
Karalar bağlamadın; beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın
Seni bir yıldız gibi koyacağım göklere
Her gece ışığını ruhumdan alacaksın
Aldanma gururunu okşayan çiçeklere
En güzel güllerini ruhumla alacaksın
Kopacak sanıyorsun bu ip ince yerinden
Bu ipin her çizgisi yaralı bir dev gibi
İnecek sanıyorsun bu bayrak gönderinden
Bu sevda tükenecek sönen bir alev gibi
Sen hala anlamadın sevginin en hasını
Sen hala çözemedin ırmağın dünyasını
O, coşkun bir denizin sularına yürürken
Sen hasta bir çeşmeden doldurmuşsun tasını
Gittiği her iklime sevdanı götürürken
Gözyaşı çukuruna gömmüşsün deltasını
Henüz bir tokat gibi inmedi yüzüne aşk
Kalbine çivilerle gömülmedi ayrılık
Görmedin bir arslanın can çekişen resmini
Yalnızlık kitabında okumadın ismini
Bir takvim yaprağında yanmadı bakışların
Dökülen tüylerine tutunmadın kuşların
Karanlık köşelerde acı acı gülmedin
Sen henüz kovulduğun kapılarda ölmedin
O Celali uykudan uyanmadın, uyanma
Düşlerimin rengine boyanmadın, boyanma
Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine
Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm
Feryadı kayaları parçalayan sesine
Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm
Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına
Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini
Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne
Dudağında kuruyup dağılan sözlerini
Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi
Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi
Karalar bağlamadın beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın..
Nurullah Genç
bir dabımeseldir canfêzam bakışların
vurur beni,
uzanırım da kadife saçaklarına
rüzgâr durdurur beni
şehrinde kaybolmuşum uzatmalı kirpiklerinin
en leylâk kokuşunla, en şahin uçuşunla
o körpe, o İstanbul endâmın kavurur beni
bu bir cefâ derbendi, kahır istilâsıdır
ellerin ufalar, tenhâlara savurur beni
şenliğinde aykırı yürüyüşlerin
eziyorsun göklerini
yine de ufuklarda bekletiyor gurur beni
bu hicran değişmeyen kaderimdir, umarım
biliyorum canfezâm, vuslat unutturur beni.
Nurullah Genç
Gökleri kucaklasın kolların, gel içime
Ellerin gözlerimin mehtabını süslesin
Akıyorsun ırmaklar gibi hayallerime
Büyülüyor gönlümü sanki rüyada sesin
Naz ile uğulduyor kulaklarımda meltem
İğneli bakışların yıktığı viraneyim
Istırap sergilerken yüzünde, binbir sitem
Neyleyim visalini, ben artık divaneyim
Masmavi bir denizin ortasında ve kırgın
İçiyorum çöllerin bütün susuzluğunu
Damla damla kuruttu bu sevda ve bu yangın
Mendillerin gözümde arayıp bulduğunu
En acı duygularla bakıyorum göklere
Bahçıvanlar şimdi hep diken yetiştiriyor
Rabbim, kavuşmasamda dünyada çiçeklere
Ebediyyet bahçesi artık beni bekliyor
Şafakla kapanacak içimdeki yaralar
İklimleri ruhumun yaprağında gizledim
Issızlık ülkesinde çürürken hatıralar
Arş'ın hiç değişmeyen iklimini özledim
Mutluluk diyarına gideceğim göklerden
Nur ile penceremi bezeyecek çiçekler
İhtirasın, ölümün olmadığı o yerden
Meçhuller dünyasını dolduracak melekler
Büyülüyor gönlümü sanki rüyada sesin
Akıyorsun ırmaklar gibi hayallerime
Ellerin gözlerimin mehtabını süslesin
Gökleri kucaklasın kolların, gel içime
Gökleri kucaklasın kolların, gel içime
Ellerin gözlerimin mehtabını süslesin
Akıyorsun ırmaklar gibi hayallerime
Büyülüyor gönlümü sanki rüyada sesin
Naz ile uğulduyor kulaklarımda meltem
İğneli bakışların yıktığı viraneyim
Istırap sergilerken yüzünde, binbir sitem
Neyleyim visalini, ben artık divaneyim
Masmavi bir denizin ortasında ve kırgın
İçiyorum çöllerin bütün susuzluğunu
Damla damla kuruttu bu sevda ve bu yangın
Mendillerin gözümde arayıp bulduğunu
En acı duygularla bakıyorum göklere
Bahçıvanlar şimdi hep diken yetiştiriyor
Rabbim, kavuşmasamda dünyada çiçeklere
Ebediyyet bahçesi artık beni bekliyor
Şafakla kapanacak içimdeki yaralar
İklimleri ruhumun yaprağında gizledim
Issızlık ülkesinde çürürken hatıralar
Arş'ın hiç değişmeyen iklimini özledim
Mutluluk diyarına gideceğim göklerden
Nur ile penceremi bezeyecek çiçekler
İhtirasın, ölümün olmadığı o yerden
Meçhuller dünyasını dolduracak melekler
Büyülüyor gönlümü sanki rüyada sesin
Akıyorsun ırmaklar gibi hayallerime
Ellerin gözlerimin mehtabını süslesin
Gökleri kucaklasın kolların, gel içime.
Nurullah Genç
Ey hüznün ötesinden içime bakan melal
Ahuların seni kıskandığını
Kalbime fısıldarken rüzgarın dudakları
Yüreğine tutunmak istiyorum sessizce
Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Şafak hatıraların kanadında gizlidir
Tanyeri bir çocuğun avuçlarında
Ey ömrümü bir bahtın ucunda yakan melal
Ruhumu bir gül gibi ellerine bırakıp
Zambakların sırrına yürüyorum sessizce
Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Ey damar damar öfke, pıhtı pıhtı kan melal
Nerede, karanlığa hükmettiğimiz günler
Neden böyle vurgunuz ateş dilberlerine
Erdem çiçek özüdür, yıldızlardan süzülür
Pembe bir yanılgıdır hayatı büyülemek
Yabancı doruklara uzatma ellerini
Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Ey gönlünü bir damla suya bırakan melal
Yenilgi doldurulmuş diye bardağımıza
Prangaya vurmalı mıydık geçmişimizi
Zamanın yılgınlığı gömülmeden toprağa
Ruhumu bir sır gibi mehtabına gizleyip
Eski umutlarıma dönüyorum sessizce
Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Terkediyorum uykuda gülümseyen kuşları
Şehrayin siliniyor ufkumdan; gün dönüyor
Ey dünyama ırmaklar misali akan melal
Yakındır, gökyüzünde açması çiçeklerin
Kaktüslerin bahara erişmesi yakındır
Ayırma gözlerimden esrik bakışlarını
Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Ey hüznün ötesinden içime bakan melal
Ey ömrümü bir bahtın ucunda yakan melal
Ey damar damar öfke, pıhtı pıhtı kan melal
Ey gönlünü bir damla suya bırakan melal
Ey dünyama ırmaklar misali akan melal
Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden..
Nurullah Genç
eflatun sular süzülüyor aynalardan
damlacıklarında hicranlı yüzün
ben kapıları aldatıyorum gün be gün
sen pencereleri
ben denizlere bakarak martılara yalanlar söylüyorum
sen gemilere
sonra liman bilmez korsanlara terk edip
ıssız adalara sürüyorsun dizelerimi
gitmek istiyorum çakıp da kaybolan şimşekler gibi
gel gör ki, önümde hatıralar mahzeni
parmak uçlarımda paslı çiviler
bütün zindanları yıkarak birer birer
gözlerin çağırıyor beni
gözlerin en soylu atların koştuğu bir bahar gezegeni
çeşmelerin bakınca gülümsediği
ırgatların göklere yöneldiği
latince bilenlerin nergis akşamlarında
göllere meydan okuyup
kıyısında şarkılar dinlediği
tutkular değirmeni
inciterek aşk kitaplığındaki bütün harfleri
kirpiklerinde efsane şairlerin mağrur kalemleri
gözlerin çağırıyor beni
kaşlarının cilveli bir ahu gibi
ömrümüze düştüğü günden beri
köleleri ağlattın ey sevda semenderi
adı konulmamış yıldızlardan koparak
vadilerde biriken yalnızlığım
kalbimi avuçlarına almış
tutuyor sana doğru
çölde bir kuyuya mı bırakayım ellerimi
geceye otağ mı kurayım buzullar ortasında
ne yapayım bilmiyorum ey acılar bedesteni
biraz ateş ve hüzün
biraz köpük ve leylak
gözlerin çağırıyor beni
gittim son ışığından bakışlarının
kırdım kanatlarını bin bir gece masallarında
zümrüdüanka kuşlarının
şimdi nasıl da yürüyorum dağlara karşı farkında mısın
umursamıyorum boğazımda düğümlenen yolları
bulutları susturuyorsun söylemesinler diye
turnaların toprağa dökülen eşsiz definelerini
damıt kalbini kuşkulu yokuşlardan
kurtul karanlığından fotoğrafların
her köşede ısırgan edalı kan evleri
her menzilde leylayı küçümseyen kaktüsler
ne seni görüyorum hayatın boşluğunda
ne de son anlarında resmini büyütüyor
yokluğunla savaşan intihar temrinleri
gizlenme ardına fesleğenlerin
bahaneden bıkmıştır bezirganlar, mevsimler
yüzeyde ve sancılı haykırışlar uğruna
derinden ve telaşsız bir uyanıştır şiir
bu yüzden zehre batmış urganlar gül kokulu
bu yüzden gözlerine ayarlıdır saatler
o öpüp okşadığın yaprak akkorsa şimdi
kim bilir hangi zaman gönlüme uğramıştır
kollarına aldığın mutluluk servileri
bana dokunduğunda sessizce ağlamıştır
simyası bozulduysa dilimin, kelimeler
bir volkandan geriye kalan ırmaklar gibi
bilinmez ki nereden akmıştır yüreğime
geçerek en azılı köprülerden, duraksız
varmak için sevdanın tükendiği ülkeye
duygularına ölüm yüklüyorum ömrümün
yaklaştığım her sahil tutuyor ellerimi
mor bir yangın, hercai dalgalar, kum taneleri
çakallar iniyor dağlardan apansız
ardımsıra gölgeler, gökkuşağı
rengarenk uçurtmalar gibi kaplıyor göklerimi
gözlerin çağırıyor beni
oysa ben hiç görmedim dünyada gözlerini
takılmadım engellerine nilüfer bakışlarının
bir ses beklediysem yankılansın diye evrenimde
kalbinden benim adıma
sevdalı bir vuruşun özlemiydi süsleyen
sokaklarımı, şehirlerimi
gözlerin çağırsa da beni
çağırmadan kalbin çatlayan gözlerimi
görmeden ellerinde hangi toprakların yayılıp
hangi tohumların yeşerdiğini
tutunmayacağım zamana dilenci gibi
hala uzaklardan işaret parmağıyla
gözlerin çağırsa da beni
gidiyorum; adımlarım yaz kurdu, güz kefeni
Nurullah Genç
Sende sevgidir zaman ve Leyla'dır
Kulak ver, tükenmeyen âh ü zârıma, gözler
Ey, dikenli yolları gökyüzüne bağlayan
Bir hayali dilberin çehresinde parlayan
Mehtabım gülümse de kalbimde gül büyüsün
Sen ki, güzel gözlerin belki en büyüğüsün
Güneş gibi, ufkumda doğup da yanan gözler
Ruhumun yağmurunu içip da kanan gözler
Geceye mi çırpınış, gurbete mi bu hasret
Bitmeyen bir susuzluk ve sönmeyen hararet
Ortasında kalmışsın; saçların darmadağın
Gülşenim, yıkılmadan saray gibi otağın
Hayatın donbaharı kuşatmadan rengini
Yitirmeden şu billur ve masmavi engini
Beni al kollarına, uyut sonsuza değin
Yüzümde dalgalansın o simsiyah eteğin
Göreyim elmas gibi parlayan nakışları
Gönlümü çiçek çiçek sırlayan nakışları
Papatya bir simada sana taht kurmuş Allah
Ne olur, üzme beni; çektiğim her derin âh
İçimden bir parçayı koparıp götürüyor
Ve hicrân sis misali, her yanımı bürüyor
Mehtabım, yıldız gibi süsle kâküllerini
Koklayayım kalbimde yeşeren güllerini
Islanmış sinesine çekiver bir baharın
Uyandır şarkısıyla beni, kanaryaların
Duaya kalksın elim, başım şükre uzansın
Sesim dudaklarıma mahpus iken, uyansın
Ve matem kuyusundan çekeyim ellerimi
Toplayayım yerlere düşmüş hayallerimi
Kapkaranlık dünyama bir ışık yakan gözler
Bana, benimmiş gibi, ümitle bakan gözler
Nurullah Genç
Bir hitit lalesi tanıyordum ilk defa,
masum bir aldanıştı hayat pencerelerde
intiharı koklayan çiçeklerle beraber
çığlıklarıma tutkun bir kuyunun dibinde
onun o gökkubbeyi yakan güzelliğini
şarkılar soyleyerek anıyordum ilk defa
gemi benim olmalı, su benim olmalıydı
gemiciler göklerde ruhumu bulmalıydı
tutuşan bir dal gibi titriyordum ilk defa
yuvasız karıncalar ve kuşlarla bilendim
kahır yüklü atlarla, yokuşlarla bilendim
bulutları ayinde görüyordum ilk defa
mazide kın arayan kılıçlarla bilendim
yollar hep bana doğru koşuyor; farkındayım
dağlar bile kendini aşıyor; farkındayım
savaşçı mızrağını kırıyor sevda için
cemre damarlarıma düşüyor; farkındayım
üflenen her kandilin yerinde bir süreyya
ağlayan her çocuğun bakışlarında akşam
ölümüne müstehzi adımlarla yaklaşan
esir uykularında kalan binlerce rüya
çelik prangaları süsleyen hakimlere
ulaşır mı, merhamet ırmağı taşısa da
ihanete uğrayan gözyaşları gibiyim
gene siyah bir perde çekildi üzerime
silahlar avutuyor benimle kendisini
oysa ben yalnız senle avunuyorum
öfkeli mahkemeler, kan tüküren dosyalar
cinnet savcılarını sürüyor menzilime
oysa ben yalnız seni, seni savunuyorum..
Nurullah Genç
Saatler bitmiyor yapayalnızım
Gülmek istiyorum,gülemiyorum
Sensiz olmak mıdır hep alınyazım
Bilmek istiyorum,bilemiyorum.
Esirgedin nazlı,hilal kaşını
Harap ettin çiçek kokan başını
Yüreğime akan gözüm yaşını
Silmek istiyorum,silemiyorum.
Sanki her şey efsaneydi,masaldı
Ayrılık ruhumu elimden aldı
Gözlerim yollara takılıp kaldı
Gelmek istiyorum,gelemiyorum.
Göğüs germek için acılarıma
Titreyişlerime,sancılarıma
Seni bir kez olsun avuçlarıma
Almak istiyorum,alamıyorum.
Saçılan bir köpük olmak dilinde
Boğulmak saçının ince telinde
Sır gibi sonsuza değin kalbinde
Kalmak istiyorum,kalamıyorum.
Unutuyor beni sırlı gözlerin
İçimde bir yara işliyor derin
Kulakların,dudakların,ellerin
Olmak istiyorum,olamıyorum.
Bölerek uykunu rüyalarına
O kucak dolusu hülyalarına
Gece gündüz uçup aynalarına
Konmak istiyorum,konamıyorum.
Deli gibi aşık olsa da güle
Kim acır çöllerde öten bülbüle
Bir gün alev alev yanıp da küle
Dönmek istiyorum,dönemiyorum.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaktansa
Başına karalar bağlamaktansa
Bu yüreği her gün dağlamaktansa
Ölmek istiyorum ölemiyorum.
Nurullah Genç
kıss bu ne hızz yetısemıommm canım paylasımların ıcın+begenııı
devamını beklıorusss
çok teşekkür ederim flower,bir şiir sever olarak paylaşımlarda bulunmaya çalışıyorum beğendiğiniz içinde çok memnun oldum..
vBulletin v3.8.4, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.