Orijinalini görmek için tıklayınız : Said Nursi' den Hatırlatmalar.....
acizane44
05-19-2008, 21:39
Nefsin kötülüklerinden arınmak Dünya hayatındaki imtihanın bir gereği olarak nefis -Allah'ın dilemesi dışında- insanları daima kötülüğe davet edecek şekilde yaratılmıştır. İnsanı teşvik ettiği bu kötülüklerden biri de ihlassız davranmaktır. Nefis, kişinin ihlasını kırmak, samimiyetini zedelemek için benliğinde var olan her türlü kötü fikir ve düşünceyi destekleyecek şekilde hareket eder. Çünkü "Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun)." (Şems Suresi, 7-8) ayetleriyle de dikkat çekildiği gibi nefis, benliğinde 'sınır tanımaz günah ve kötülüğü' barındıran bir varlıktır. Ancak Allah insana tüm bu sınırsız kötülükten sakınmasının ve nefsini arındırıp temizlemesinin yolunu da ilham etmiştir. "Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır." (Şems Suresi, 9-10) ayetleriyle de belirtildiği gibi nefsindeki kötülüklerin ardı sıra giden yıkıma uğrayacak, tüm bu kötülüklerden arınıp temizlenen ise kurtuluşa erecektir.
acizane44
05-19-2008, 21:39
Mümin kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih etmekİman edenlerin sakınması gereken tavırlardan biri de insanın nefsindeki 'cimrilik ve bencillik' duygusudur. Allah "Gerçekten, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder)." (Mearic Suresi, 19-21) ayetleriyle insanın bu özelliğine dikkat çekmiştir. İhlası kazanabilmek için insanın nefsindeki bu negatif özelliği yenmesi ve bunun yerine özverili ve fedakar bir ahlakı kendinde yerleştirmesi gerekir. Çünkü Allah "... Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Teğabün Suresi, 16) ayetiyle insanın kurtuluşa erebilmesi için bu bencil tutkularından arınması gerektiğini bildirmiştir.
İnsanın nefsini bu yönde eğitebilmesi ise son derece kolaydır. Önemli olan kendisini yeterli görmemesi, nefsinin sesine her zaman şüphe ile yaklaşmasıdır. Ancak bencillik ve cimrilik kavramlarını da yanlış anlamamak önemlidir. Cahiliyede bazı insanlar Allah korkusundan ve ahiret inancından yoksun olmaları sebebiyle bencilliği ve cimriliği adeta bir hayat felsefesi haline getirmişlerdir. Bu kişiler her zaman önceliği kendilerinde bilmeyi, herkesten çok kendi menfaatlerini koruyup kollamayı uyanıklık olarak algılar ve bunun iyi bir özellik olduğunu zannederler. Bu nedenle de yaptıklarıyla Allah katında nasıl bir sorumluluk yüklendiklerini hesaba katmazlar. İnsanın Kuran ayetlerini düşünürken, cimri ve bencil tutkuları sadece bu tarz insanlara ithaf edip, konuyu sadece cahiliyedeki insanlarla sınırlaması yanlış olur. Bu insanlar bu ahlakı en uç noktasında yaşamaktadırlar, ancak cimriliğiyle ya da bencillikleriyle ön plana çıkmamış pek çok insan da gizli ya da açık olarak nefsinde bu duyguları barındırabilmektedir. Bu da bu kimselerin her şart ve durumda ihlaslı davranabilmelerini, olaylar karşısında halisane tavırlar gösterebilmelerini engellemektedir. İnsanın nefsini bu kötülüklerden temizleyebilmesi ise son derece kolaydır; bunun için Kuran ahlakını eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yaşaması yeterlidir.
acizane44
05-19-2008, 21:40
Nefsin Kışkırtmalarına Kapılmamakİnsan eğer bir kez daha samimiyetle gözden geçirecek olursa günlük hayatta nefsinin bu yöndeki telkinleriyle sık sık karşılaştığını görecektir. Nefsin bu kışkırtmaları kimi zaman insanın maddi, kimi zaman da manevi menfaatlerinden feragat etmemesini teşvik eder niteliktedir. Örneğin Allah bir ayetinde "Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir." (Al-i İmran Suresi, 92) hükmüyle asıl makbul olanın insanın 'sevdiği şeylerden infak edebilmesi' olduğuna ve iyiliğe erişebilmenin de ancak bu yolla mümkün olabileceğine dikkat çekmiştir. İnsan belki elinde avucunda bulunan herşeyi infak edebilir ama sevdiği, sahiplendiği birkaç şeye tutkuyla bağlanmış olup bunlardan vazgeçemeyebilir. Ya da eşyalarını mümin kardeşiyle paylaşması söz konusu olduğunda kendi nefsini onunkinden üstün tutarak daha çok sevdiği eşyasını kendine, sevmediğini ya da daha az sevdiğini de kardeşine ayırabilir. Asıl makbul olanın sevdiğini vermesi olduğunu vicdanı ona mutlaka hatırlatır. Ama nefsindeki bu tutku onun bu ahlakı gösterebilmesini ve yüzde yüz ihlaslı davranabilmesini engeller.
Oysaki asıl güzel olan insanın karşısındaki kimsede bir ihtiyaç olduğunu gördüğü anda hemen en sevdiği, en beğendiği şeyi ona vermesidir. Çünkü eğer sevilecek, beğenilecek birşeyse karşısındaki kişi de bundan aynı zevki alacak, aynı şekilde memnun olacaktır. O halde insanın bu güzelliği kendine saklayıp, daha az güzel olanı karşısındakine vermesi nefsinde hala bencillikten yana birşeyler kaldığını göstermektedir. İşte Allah bu yüzden mutlak iyiliğe erişebilmek için bu ahlakın yerleşmesi gerektiğine dikkat çekmiştir.
acizane44
05-19-2008, 21:43
Rekabet Hırsını ve Kıskançlığı Terk Etmek
Allah, "… Nefisler ise 'kıskançlığa ve bencil tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik yapar ve sakınırsanız, şüphesiz, Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır." (Nisa Suresi, 128) ayetiyle nefsin kıskançlığa yatkın olarak yaratıldığını bildirmiştir. İnsan, nefsindeki tüm kötülükler gibi, kıskançlık ve rekabet hisleriyle de mücadele etmek ve bunlardan arınmakla yükümlüdür. Aksinde Kuran ahlakını gereği gibi yaşayabilmesi ve Allah'ın rızasını tam olarak kazanabilmesi mümkün olmaz. Nitekim Kuran'ın bir başka ayetinde kendilerine doğru yolu gösteren hak kitaplar geldiği halde insanların birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlık'ları nedeniyle anlaşmazlığa düştükleri, doğru yoldan saptıkları şöyle bildirilmiştir:
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak Peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir. (Bakara Suresi, 213)
Kuran'da verilen bu örnek, insanın kıskançlığın neden olabileceği zararların boyutunu anlaması açısından son derece önemlidir. İnsan doğru yolu bilip gördüğü halde sırf kapıldığı kıskançlık hissi nedeniyle yanlış yola sapabilmektedir. Çünkü kıskançlık ve rekabet duyguları insanın akılcı düşünebilmesini, olayları isabetli şekilde muhakeme edebilmesini engeller. Bu duygulara yenik düşen bir insan olaylar karşısında Kurani tepkiler veremez, rahmani konuşmalar yapamaz, samimi ve ihlaslı tavırlar gösteremez. Böyle bir durumda onu yönlendiren aklı ve vicdanı değil, şeytanın sözcülüğünü yapan nefsi olur. Nefsi, onu şeytani bir ahlaka çağırır.
acizane44
05-19-2008, 21:44
Ahireti Düşünmek Kıskançlığı ve Rekabeti Ortadan KaldırırHer insan hem Allah'ın kendisine verdiği nimetlerle hem de eksik tuttuklarıyla denemeden geçirilmektedir. Bu yolla insanlardan hangilerinin Allah'a yönelip şükredenlerden, hangilerinin ise Kuran ahlakından uzaklaşıp nankörlük edenlerden olacakları ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle dünya hayatının geçici bir imtihan mekanı olarak yaratıldığını kavramış bir insanın, bu dünyanın süslerine karşı kıskançlığa kapılması mümkün değildir. Örneğin sırf zengin, güzel ya da makam sahibi diye bir insana karşı kıskançlık duymak Kuran ahlakı ile kesinlikle bağdaşmaz. Nitekim kişi Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşadığı takdirde Allah'ın ahirette tüm güzellikleri en mükemmel şekliyle kendisine vereceğini bilmenin huzurunu ve rahatlığını yaşar. Ancak kaderi, tevekkülü, dünya hayatının gerçeğini ve herşeyi yaratanın Allah olduğunu kavrayamamış insanlar ise kıskançlık ve rekabet gibi duygulara kapılarak hareket ederler. Bu gerçeği bilmek mümini böyle bir hataya düşmekten alıkoyar.
acizane44
05-19-2008, 21:44
Kıskançlık ve Rekabet Müminlerin Gücünü Kırar
Bediüzzaman ayrıca müminler arasında yaşanmasının ihtilaf zararlarına da değinmiştir. İhtilaf ve rekabet ne kadar güç kırarsa, ittifak etmenin de o kadar kuvvet sağlayacağını belirtmiştir:
... Gaflete ve dalalete dalanlar ise, aşırı bir sevgiyle bağlı oldukları menfaatlerini kaçırmamak ve menfaat için aşırı bağlılık gösterdikleri, tapar derecesinde sevdikleri reislerini ve arkadaşlarını küstürmemek için, zilletlerinden ve nâmerdliklerinden, hamiyetsizliklerinden; mutlak arkadaşlarıyla, hattâ alçak ve hain ve muzır olsalar dahi, hâlisane ittihad..., hem menfaat etrafında toplanan ne şekilde olursa olsun ortaklarıyla samimane ittifak ederler. Samimiyet neticesi olarak istifade ederler.
acizane44
05-19-2008, 21:45
Enaniyeti Terk Etmek
Bu bölümde bir müminin ihlasını nelerin zedeleyebileceği üzerinde durduk ve nefsin rekabet, hırs, kıskançlık, kendi nefsini müminlerin nefsine tercih etme gibi özelliklerini inceledik. İşte nefsin ihlası zedeleyen bu gibi özelliklerinin hepsinin ardında çok daha büyük ve şeytani bir özelliği yatmaktadır: Enaniyet.
Enaniyet, insanın Allah'ın karşısındaki aczini unutarak kibirlenmesi, diğer insanları kendinden aşağı görmesi ve büyüklük hissine kapılmasıdır. Oysa insan çok aciz bir varlıktır. Var olmak ve varlığını devam ettirebilmek için Allah'ın gücüne muhtaçtır. İnsanı yoktan var eden, ona ruh veren, barındıran, yediren, içiren, nefes aldıran ve saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimet bahşeden güç, alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Bu apaçık gerçeğe rağmen insanın kendisini Allah'tan bağımsız bir varlık olarak görüp, sahip olduğu özelliklerin ya da yeteneklerin kendinden kaynaklandığını sanması elbette ki çok büyük bir yanılgıdır.
Gerçekte insanın enaniyet yapabileceği, kibirlenebileceği bir durumu yoktur. Allah'ın dilediği anda insana lütfederek verdiği tüm özellikleri geri almaya kadir olması, bunun en açık kanıtıdır. Güzelliğinden, bilgi ya da becerisinden, zenginliğinden ya da toplum içerisinde elde etmiş olduğu konumundan dolayı büyüklük hissine kapılan insanların, bu özelliklerini herhangi bir sebeple yitirdiklerinde ne hale geldiklerine zaman zaman hepimiz şahit olmuşuzdur. Eğer tüm bunlar kişilerin kendilerinden kaynaklanan mutlak özellikler olmuş olsaydı, bunları yitirmeleri de hiçbir zaman için söz konusu olmazdı. Nitekim Allah insanların bu gerçeği anlayabilmeleri için dünya hayatında pek çok zorluk ve sıkıntı yaratmakta, yaşlılık, hastalık gibi pek çok acizliklerle de insanı denemektedir.
fütüvvet
05-19-2008, 21:49
Enaniyeti Terk Etmek
Kıskançlık ve Rekabet Müminlerin Gücünü Kırar
Ahireti Düşünmek Kıskançlığı ve Rekabeti Ortadan Kaldırır
Rekabet Hırsını ve Kıskançlığı Terk Etmek
Nefsin Kışkırtmalarına Kapılmamak
Mümin kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih etmek
Nefsin kötülüklerinden arınmak
Sadece başlıklar bile tek başına hakikati gösteriyor
..
Allah Razı olsun..acizane44 kardeşim
inşallah nefsimizin eline düşüp rezil olmadan bu düsturlar sayesinde kurtuluruz..
tayyipleyiz
05-19-2008, 21:53
Bu tür paylaşımları arar olmuştuk, Allah Razı Olsun! :)
Üstadın tavsiyeleri bizim ilkemiz , hayat düsturumuz olsun inşaallah ... Tutup kaldıranlar, Aziz; Göz ve kulak kapayanlar da Zelil olmaya adaydırlar ... +1
acizane44
05-19-2008, 22:01
Makam ve Mevki Hırsını Terk Etmek
İnsanların sadece Allah'ın rızasını hedefleyerek, ahiret yurdu için ihlasla çaba sarf etmelerini engelleyen bir diğer neden ise, dünya hayatındaki makam, mevki, şöhret gibi maddi değerlere olan düşkünlüktür. Oysa maddi imkanlar, mal ya da mevki insana ahiret hayatında hiçbir şey kazandırmaz. Allah, Kuran'ın "Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır." (Hucurat Suresi, 13) ayetiyle insanlar arasında üstünlüğün bulundukları makama ya da mevkiye göre değil, yalnızca 'takva'ya göre olduğunu bildirmiştir.
Böyle insanların durumunu Bediüzzaman Said Nursi bir sözünde şu şekilde ifade eder:
… Makam mevki sevgisinden gelen şöhretperestlik ateşiyle ve şan ve şeref perdesi altında insanların sevgisini kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enaniyeti okşamak ve nefsine bir makam vermektir ki, en mühim bir ruhi illet olduğu gibi "gizli şirk" tabir edilen riyakârlığa, bencilliğe kapı açar, ihlası zedeler…
acizane44
05-19-2008, 22:02
Mal ve Can Kaygısını Terk Etmek
Nefsin bir özelliği de mala ve cana tutkuyla bağlı olmasıdır. Bu nedenle de nefs insanları sürekli olarak bu iki konuda hırsa kapılmaları yönünde teşvik eder. Ancak "Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz..." (Al-i İmran Suresi, 186) ayetiyle de bildirildiği gibi mallar ve canlar tutkuyla bağlanmak için değil, insanların denenmesi için yaratılmıştır. Allah bu dünyevi değerlerin peşi sıra gitmek yerine, bunları Allah'ın rızasını kazanma yolunda seve seve ortaya koyabilenleri cennetle müjdelemiş, büyük kurtuluş ve mutluluğa da ancak bu yolla ulaşılabileceğini şöyle bildirmiştir:
Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 111)
İşte inananların, bu ayetin bir gereği olarak mallarını ve canlarını tutku haline getirmekten şiddetle kaçınmaları gerekir. Hiç şüphesiz nefisten bu yönde telkinler ve teşvikler gelecektir. Ancak Allah'ın bu vaadinin şuurunda olarak bir Müslümanın nefsine uyması mümkün değildir. Çünkü dünya hayatında maldan ya da candan yana kazanılabilecek hiçbir menfaat, sonsuz ahiret nimetleriyle kıyaslanamaz. Bu nedenledir ki Allah ayetinde "yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz" şeklinde buyurmaktadır. İnsan dünya hayatında kazandığı maddi değerlerden ancak çok kısa bir süre yararlanabilecek, ardından da hem bedenini hem de yığıp biriktirdiği malını ölümle birlikte terk etmek zorunda kalacaktır. Allah'ın ahirette verecekleri ise sonsuza dek insanın kurtuluşuna ve mutluluğuna vesile olacaktır.
acizane44
05-19-2008, 22:02
Dünya Bir İmtihan Yeridir
Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde dünya hayatının geçici bir mekan olduğunu ve insanın bu dünyada ahiret için ciddi bir çaba harcaması gerektiğini şöyle dile getirmiştir:
Dünya bir misafirhanedir. İnsan onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde ebedi hayatına lazım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir.
İnsanın dünya hayatındaki kısa ömrünü "geçici bir misafirlik" olarak tanımlayan Said Nursi bir başka örneğinde "İnsana varlığı, hayvan gibi dünya hayatını kazanmak için verilmemiştir." der ve şu şekilde devam eder:
Ey nefsim ve ey arkadaşım! Aklınızı başınıza toplayınız. Ömür sermayenizi ve hayat kabiliyetinizi hayvan gibi, hatta hayvandan daha aşağı bir derecede şu geçici hayata ve maddi lezzetlere harcamayın. Yoksa sermayece en üstün hayvandan elli derece yüksek olduğunuz halde, en aşağıda olanından elli derece aşağı düşersiniz.
acizane44
05-19-2008, 22:02
Dünya Hayatına Karşılık Ahireti Satın Almakİnsanların büyük bir bölümü, dünya hayatının geçici olduğunun farkına varmaz; tam tersine dünya hayatındaki süslere dalıp oyalanırlar. Kimi sürekli daha çok mal toplamaya, kimi insanlar tarafından daha çok itibar görmeye, kimi daha güzel veya yakışıklı bir eş bulmaya, kimi de işyerinde en başarılı kişi olarak tanınmaya çalışıp çabalar. Tüm bunlara öyle büyük bir hırsla bağlanırlar ki, bu oyalanma onlara ölüm sonrasında karşılaşacakları sonsuz ahiret hayatını tamamen unutturur. Ölümü bir yokoluş olarak algılar ve ölümden sonrası için bir hazırlık yapmayı düşünmezler.
Oysa Bediüzzaman Said Nursi'nin de söylediği gibi ölüm bir ayrılış, ya da yokoluş değil, tam tersine dünyada yaşanan imtihanın son bulma ve yapılanların karşılığını alma yeridir:
Kainattaki yok olma, ayrılık, yokluk zahiridir. Gerçekte ayrılık yoktur, kavuşma vardır. Yok olma ve yokluk yoktur, yenilenme vardır. Ve kainattaki herşey bir çeşit sonsuza kadar var olma başarısına sahiptir. Ölüm, bu geçici alemden sonsuz aleme gitmektir.
Ölüm, hidayet ehli ve Kur'an ehilleri için öteki aleme gitmiş dost ve ahbaplarına kavuşma vesilesidir. Hem hakiki vatanlarına girmeye araçtır. Hem dünya zindanından cennet bahçesine bir davettir. Hem Rahman-ı Rahim'in fazlından kendi hizmetine karşılık bir ücret almadır. Hem hayat vazifesinin zorluğundan bir terhistir. Hem kulluk ve imtihanın talim ve talimatından bir paydosdur.
acizane44
05-19-2008, 22:03
İnsan Hayırla ve Şerle İmtihan Edilmektedir
Dünya hayatı Müslümanlar için Allah yolunda, O'nun rızasını kazanmak için cehd edilmesi yani çaba harcanması, hizmet edilmesi gereken bir mekandır. Bediüzzaman Said Nursi de dünya hayatının sadece bir hizmet yeri olduğunu, insanın zorluk ve güzelliklerle denemeden geçirileceğini ve musibetlere, sıkıntılara sabretmenin mükafatının da çok büyük olacağını şu şekilde bildirir:
Şu dünya hayatı, imtihan meydanıdır ve hizmet yurdudur; lezzet, ücret ve mükafat yeri değildir. Madem hizmet yurdudur ve kulluk mahallidir; hastalıklar ve musibetler dini olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve kulluğa çok başarı ve kuvvet verir. Ve her bir saati, bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden şikayet etmek değil, şükretmek gerekir.
acizane44
05-19-2008, 22:03
İyilerle Kötülerin Birbirinden AyrılmasıBediüzzaman Said Nursi eserlerinde musibet ve zorluklar yoluyla iyilerle kötülerin birbirinden ayrılmasına çok geniş yer vermiş; bu konuda birbirinden hikmetli örnekleriyle insanlara değerli tavsiyelerde bulunmuştur. Bediüzzaman'ın kendisine "şeytanların ve kötülüklerin yaratılış hikmetleri nedir?" sorusu sorulduğunda verdiği cevap, her sıkıntının, eksikliğin ve "şer" diye tabir edilen olayın arkasında çok önemli hikmetler olduğudur. Bu hikmetlerden en önemlisinin ise "kömür gibi istidadlarla elmas gibi istidadların birbirinden ayrılması" olduğunu söylemiştir.
Bu örnekle anlatılmak istenen her türlü zorluğun, sıkıntının insandaki güzel özellikleri ortaya çıkardığıdır. İmtihan dünyasındaki bu zorlu denemelerle insanda kötü özellikler de ortaya çıkmakta ve böylece onların yok edilmesi için bir fırsat doğmaktadır. Örneğin şiddetli bir hastalık insanın çabuk yılgınlık ya da manevi zaaflar gösterebildiğini ortaya çıkarabilir. Bu zaaflarının farkına varan kişi, hemen bunları telafi yoluna gider. Böylece hastalık onun hatalarını fark etmesine ve bu kısa hayatı içinde gidermesine yol açtığı için bir güzellik halini alır. Bu musibet sonrasında bir kir daha giderilmiş, insanın ahlakı daha da güzelleşmiş olur. Veya hayatı boyunca namuslu bilinen bir insan iflas ettiğinde veya parasız kaldığında gayri meşru yollara başvurabiliyorsa, bu fakirlik musibetinin kötü bir insanı ortaya çıkarmasına örnek teşkil edebilir. Ancak eğer bu insan fakirliğine ve ihtiyaç içinde olmasına rağmen asla harama girmiyor ve namuslu davranışlarından taviz vermiyorsa, o zaman fakirlik musibeti bir insanın gerçekten temiz ve salih olduğunu ortaya çıkarmış olur.
acizane44
05-19-2008, 22:04
Enaniyeti Terk Etmek
Kıskançlık ve Rekabet Müminlerin Gücünü Kırar
Ahireti Düşünmek Kıskançlığı ve Rekabeti Ortadan Kaldırır
Rekabet Hırsını ve Kıskançlığı Terk Etmek
Nefsin Kışkırtmalarına Kapılmamak
Mümin kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih etmek
Nefsin kötülüklerinden arınmak
Sadece başlıklar bile tek başına hakikati gösteriyor
..
Allah Razı olsun..acizane44 kardeşim
inşallah nefsimizin eline düşüp rezil olmadan bu düsturlar sayesinde kurtuluruz..
Ecmain teşekkürler efendim
acizane44
05-19-2008, 22:05
Bu tür paylaşımları arar olmuştuk, Allah Razı Olsun! :)
Üstadın tavsiyeleri bizim ilkemiz , hayat düsturumuz olsun inşaallah ... Tutup kaldıranlar, Aziz; Göz ve kulak kapayanlar da Zelil olmaya adaydırlar ... +1
Rabbim hepimizden razı olsun inşallah amin :)
vBulletin v3.8.4, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.