Cihannur
01-21-2014, 22:14
Salih Tuna
http://img845.imageshack.us/img845/160/5n7z.png
Cemaate neden ihanet ettiniz?
Her mesleğin az çok insan davranışlarında etkisi vardır; ama bazı meslekler insanın karakterine adamakıllı sirayet eder.
Bazı mesleklerin etkisi de dönemseldir; postacı, ormancı, gece bekçisi gibi.
Mezkur meslekler vaktiyle nasıl kraldı yeni yetmeler bilmezler. Her birinin türküsü falan vardı.
Mesela, Müzeyyen Senar'ın eşsiz yorumuyla 'Ormancı'yı dinleyecektiniz: 'Ormancı da gelir gelmez yıkar masayı...'
Öyle meslekler de vardır ki çevre koşullarına bağlı neşvünema bulurlar.
Çocukluğumdan aklımda kalan bir 'belediye zabıtası' vardı. Bütün bir köy ona yakınlığa göre konuşlanmıştı.
Şayet 'belediye zıbıtası'nın akrabasının tanıdığının en yakın arkadaşıysan, hayat sana bayramdı.
Öyle söylenir, öyle inanılırdı.
O kadar ki...
Tam çataldan golü çıkaran bir kaleci hakkında, 'Tabii kurtarır, arkasında kapı gibi belediye zabıtası var.' lakırdısını şu kulaklar işitmiştir diyeyim de, varın ötesini siz hesap edin.
Demem o ki, meslek deyip geçmeyin, öyle meslekler vardır ki yetki ve fonksiyon algısı üzerinden insanın iliğine kadar işler.
Gardiyanlar böyledir mesela.
Kimi meslekleri de her bünye kaldırmaz. Sözgelimi, kan görse bayılan insandan cerrah veya kasap olmaz.
Ne ki, meslek seçimiyle birlikte karakter de değişikliğe uğrar. Seçtiği mesleğin karakterini yaşamak durumunda kalmak bağışıklığa, bağışıklık da karaktere dönüşür.
Takdir edersiniz ki her mesleğin ortalama bir bakışı vardır:
Öğretmenler, alayınızı biz yetiştirdik diye bakarken, doktorlar da 'hastalar ve hasta adayları' diye insanları ikiye ayırırlar.
Hesap uzmanlarına göre de bütün şirketler muhakkak usulsüz işler yapmıştır. Hangi şirketin hangi defterini incelerse incelesinler, 'benden kaçmaz, yaktım çıranızı' edasını muhafaza ederler.
Ya polisler?
Mübarekler, devletin gücüne, otoritesine duyulan saygıyı kendi şahıslarına yönelik algılarlar.
Kolay değil tabi. Emir veren, cop sallayan, kelepçe vuran, karakola götürendir. Devlet adına iş yaptıkları için aman veren, aman dilenilendir.
Hele bir de amir konumunda, emniyet müdürü falansa bi ufaktan devlettir.
Elinin altında istediği delili üretebilen çok özel yetenekli 'elemanları' varsa, istediğini suçlu istemediğini suçsuz gösterebilecek her türlü donanıma sahipse, yani, devletin içinde 'kayıt dışı devlet' hâlini almışsa, icabında devlete posta koyacağına inanacak kadar güç zehirlenmesine uğramış demektir.
En kralına kafayı taksa, 'Feriştahı gelse elimden alamaz.' demesi işten bile değildir.
Ya savcılar?
Devlet, cumhuriyet, ve elbette hukuk bizden sorulur diyen savcılar, zamanla her şey bizden sorulur, her şeyi biz sorarız, herkesi biz sorgularız havasına öyle bürünürler ki -hâşâ- yarı ilah gibi dolaşırlar.
Hâl şudur: 'Hukukun üstünlüğü de neymiş, neyin üstün olup olmayacağına nihayetinde biz karar vermiyor muyuz?..'
Hâl böyle olunca da, sanıkları önüne bir bir dikip, 'Hadi 2 dakikan var, ifade ver ve çık.' denilmesi gayet doğaldır.
Çünkü mesele adaletin tecellisi değil, ayarlanan nöbetçi hâkimin mesaisi içinde sanıkların tutuklanmasıdır.
Bir iş adamının sponsorluğunda 'Dubai'lerde keyif çattığı ortaya çıkan bir savcı, vaziyeti kurtarmak için sahte fatura peşine düşmüşse, bir de bu hâlde 'yolsuzluk' soruşturması yürütüyorsa güç zehirlenmesinin son aşamasına gelinmiş demektir.
Hiç lafı dolaştırmayalım:
Bu savcılara, 'Hükümeti 17 Aralık'ta bayıltır, 25 Aralık'ta gömeriz.' yollu güç zehirlenmesini zerk eden, HSYK'nın bugünkü yapısıdır.
'MİT mensuplarının görevini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında soruşturma yapılması Başbakan'ın iznine bağlıdır.' hükmünü içeren MİT Kanunu'nun değiştirilen 26. maddesine rağmen, MİT'in inhisarındaki TIR'ları soruşturan savcıların vatana ihanet mesabesindeki bu kanun tanımazlıklarının yegâne müsebbibi de HSYK'dır.
Şayet...
Cemaat, Alev Alatlı'nın ifadesiyle, hayırhah bir hareket vasfını yitirmişse, bu ihanetin en büyük vebali kimindir?
Doğası itibariyle güç zehirlenmesi riski çok yüksek mesleklere sahip insanların, mensubu oldukları networkun da etkisiyle, seçilmiş hükümetin meşruiyetini ve hukukun üstünlüğünü iplemez şekilde harekete geçmesine alkış tutan kimlerdi?
Dumanlı'nın Zaman'ı değil mi?
Kaynak
(http://yenisafak.com.tr/yazarlar/SalihTuna/cemaate-neden-ihanet-ettiniz/49450)
Yeni Şafak 21.01.2014
http://img845.imageshack.us/img845/160/5n7z.png
Cemaate neden ihanet ettiniz?
Her mesleğin az çok insan davranışlarında etkisi vardır; ama bazı meslekler insanın karakterine adamakıllı sirayet eder.
Bazı mesleklerin etkisi de dönemseldir; postacı, ormancı, gece bekçisi gibi.
Mezkur meslekler vaktiyle nasıl kraldı yeni yetmeler bilmezler. Her birinin türküsü falan vardı.
Mesela, Müzeyyen Senar'ın eşsiz yorumuyla 'Ormancı'yı dinleyecektiniz: 'Ormancı da gelir gelmez yıkar masayı...'
Öyle meslekler de vardır ki çevre koşullarına bağlı neşvünema bulurlar.
Çocukluğumdan aklımda kalan bir 'belediye zabıtası' vardı. Bütün bir köy ona yakınlığa göre konuşlanmıştı.
Şayet 'belediye zıbıtası'nın akrabasının tanıdığının en yakın arkadaşıysan, hayat sana bayramdı.
Öyle söylenir, öyle inanılırdı.
O kadar ki...
Tam çataldan golü çıkaran bir kaleci hakkında, 'Tabii kurtarır, arkasında kapı gibi belediye zabıtası var.' lakırdısını şu kulaklar işitmiştir diyeyim de, varın ötesini siz hesap edin.
Demem o ki, meslek deyip geçmeyin, öyle meslekler vardır ki yetki ve fonksiyon algısı üzerinden insanın iliğine kadar işler.
Gardiyanlar böyledir mesela.
Kimi meslekleri de her bünye kaldırmaz. Sözgelimi, kan görse bayılan insandan cerrah veya kasap olmaz.
Ne ki, meslek seçimiyle birlikte karakter de değişikliğe uğrar. Seçtiği mesleğin karakterini yaşamak durumunda kalmak bağışıklığa, bağışıklık da karaktere dönüşür.
Takdir edersiniz ki her mesleğin ortalama bir bakışı vardır:
Öğretmenler, alayınızı biz yetiştirdik diye bakarken, doktorlar da 'hastalar ve hasta adayları' diye insanları ikiye ayırırlar.
Hesap uzmanlarına göre de bütün şirketler muhakkak usulsüz işler yapmıştır. Hangi şirketin hangi defterini incelerse incelesinler, 'benden kaçmaz, yaktım çıranızı' edasını muhafaza ederler.
Ya polisler?
Mübarekler, devletin gücüne, otoritesine duyulan saygıyı kendi şahıslarına yönelik algılarlar.
Kolay değil tabi. Emir veren, cop sallayan, kelepçe vuran, karakola götürendir. Devlet adına iş yaptıkları için aman veren, aman dilenilendir.
Hele bir de amir konumunda, emniyet müdürü falansa bi ufaktan devlettir.
Elinin altında istediği delili üretebilen çok özel yetenekli 'elemanları' varsa, istediğini suçlu istemediğini suçsuz gösterebilecek her türlü donanıma sahipse, yani, devletin içinde 'kayıt dışı devlet' hâlini almışsa, icabında devlete posta koyacağına inanacak kadar güç zehirlenmesine uğramış demektir.
En kralına kafayı taksa, 'Feriştahı gelse elimden alamaz.' demesi işten bile değildir.
Ya savcılar?
Devlet, cumhuriyet, ve elbette hukuk bizden sorulur diyen savcılar, zamanla her şey bizden sorulur, her şeyi biz sorarız, herkesi biz sorgularız havasına öyle bürünürler ki -hâşâ- yarı ilah gibi dolaşırlar.
Hâl şudur: 'Hukukun üstünlüğü de neymiş, neyin üstün olup olmayacağına nihayetinde biz karar vermiyor muyuz?..'
Hâl böyle olunca da, sanıkları önüne bir bir dikip, 'Hadi 2 dakikan var, ifade ver ve çık.' denilmesi gayet doğaldır.
Çünkü mesele adaletin tecellisi değil, ayarlanan nöbetçi hâkimin mesaisi içinde sanıkların tutuklanmasıdır.
Bir iş adamının sponsorluğunda 'Dubai'lerde keyif çattığı ortaya çıkan bir savcı, vaziyeti kurtarmak için sahte fatura peşine düşmüşse, bir de bu hâlde 'yolsuzluk' soruşturması yürütüyorsa güç zehirlenmesinin son aşamasına gelinmiş demektir.
Hiç lafı dolaştırmayalım:
Bu savcılara, 'Hükümeti 17 Aralık'ta bayıltır, 25 Aralık'ta gömeriz.' yollu güç zehirlenmesini zerk eden, HSYK'nın bugünkü yapısıdır.
'MİT mensuplarının görevini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında soruşturma yapılması Başbakan'ın iznine bağlıdır.' hükmünü içeren MİT Kanunu'nun değiştirilen 26. maddesine rağmen, MİT'in inhisarındaki TIR'ları soruşturan savcıların vatana ihanet mesabesindeki bu kanun tanımazlıklarının yegâne müsebbibi de HSYK'dır.
Şayet...
Cemaat, Alev Alatlı'nın ifadesiyle, hayırhah bir hareket vasfını yitirmişse, bu ihanetin en büyük vebali kimindir?
Doğası itibariyle güç zehirlenmesi riski çok yüksek mesleklere sahip insanların, mensubu oldukları networkun da etkisiyle, seçilmiş hükümetin meşruiyetini ve hukukun üstünlüğünü iplemez şekilde harekete geçmesine alkış tutan kimlerdi?
Dumanlı'nın Zaman'ı değil mi?
Kaynak
(http://yenisafak.com.tr/yazarlar/SalihTuna/cemaate-neden-ihanet-ettiniz/49450)
Yeni Şafak 21.01.2014