fatih kısaparmak balon baskılı balon SEBE HALKI VE ARİM SELİ - Siyaset Forum

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : SEBE HALKI VE ARİM SELİ


dildade
08-30-2007, 02:27
Kuran'da, kendilerine gönderilen peygamberin uyarılarını dinlemeyen ve Allah'ın nimetlerine nankörlük eden Sebe halkının, sonunda korkunç bir sel felaketiyle cezalandırıldığı haber verilir. Kuran'da, kendilerine gönderilen peygamberin uyarılarını dinlemeyen ve Allah'ın nimetlerine nankörlük eden Sebe halkının, sonunda korkunç bir sel felaketiyle cezalandırıldığı haber verilir. Sebe halkı, Güney Arabistan'da yaşamış olan dört büyük uygarlıktan birisidir. Sebeliler, tarihte medeni bir kavim olarak bilinmekte ve her alanda gelişme göstermiş bir devlet kurdukları tarihçiler tarafından bildirilmektedir. Bu kavmin en önemli eserlerinden olan Marib Barajı, ulaştıkları teknolojik seviyenin göstergelerindendir. Sebe ülkesinin başkenti, bulunduğu coğrafyanın avantajlı konumu sebebiyle oldukça zenginleşmiş olan Marib idi. Başkent, bölgede bulunan Adhana Irmağının çok yakınındaydı. Bu nehrin Cebel Balak'a ulaştığı nokta, baraj yapımına çok uygundu; bundan yararlanan Sebeliler daha uygarlıklarını kurma aşamasındayken buraya bir baraj inşa etmişler ve sulama yapmaya başlamışlardı. Bu baraj sayesinde de çok ileri bir refah seviyesine kavuşmuşlardı. Başkent Marib o dönemin en gelişmiş şehirlerinden bir tanesiydi; bölgeyi gezen ve bu diyarı oldukça öven Yunanlı yazar Pliny, burasının ne kadar yeşil bir bölge olduğundan bahsetmekteydi. Marib'deki bu barajın yüksekliği 16 metre, genişliği 60 metre ve uzunluğu da 620 metreydi. Hesaplara göre; baraj aracılığıyla sulanabilen toplam alan 9.600 hektardı ki, bunun 5.300 hektarı güney, geri kalanı ise kuzey ovasına aitti. Bu iki ova, Sebe kitabelerinde bazen "Marib ve iki ova" diye anılırdı. İşte Kuran'daki "sağdan ve soldan iki bahçe" ifadesi, muhtemelen bu iki vadideki gösterişli bağ ve bahçelere işaret eder. Bu baraj ve sulama tesisleri sayesinde bölge, Yemen'in en iyi sulanan ve en verimli yeri olarak ün yapmıştı. Bu baraj, MS. 5. ve 6. yüzyıllarda geniş çaplı onarımlar görmüştü. Ancak bu onarımlar barajın MS. 542 yılında yıkılmasını önleyemedi. Bu tarihte yıkılan baraj, Kuran'da bahsedilen "Arim seli"ne yol açmış ve büyük tahribata neden olmuştu. Sebe halkının yüzlerce seneden beri işletmekte olduğu bağları, bahçeleri ve tarım alanları tamamen yok olmuştu. Barajın yıkılmasından sonra Sebe kavminin de hızlı bir gerileme sürecine girdiği görülmektedir; barajın yıkılmasıyla başlayan bu sürecin sonunda Sebe Devletinin de sonu gelmiştir. Arkeolojik Bulgular Arkeolojik bulgular ve tarihsel gerçekler, Kuran'da yazanlara işaret etmektedir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, kendilerine gönderilen peygamberin uyarılarını dinlemeyen ve Allah'ın nimetlerine nankörlük eden halk, sonunda korkunç bir sel felaketiyle cezalandırılmıştır. Kuran'da Sebe Devletine gönderilen sel felaketi şöyle tarif edilmektedir: "Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var)." Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece Bizde onlara Arim selini gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük. Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız?" (Sebe Suresi, 15-17) Sebe halkı, estetik yönüyle çarpıcı, bereketli bağ ve bahçeleri olan bir toprakta yaşıyordu. Ticaret yolları üzerinde bulunan ve bu nedenle de refah düzeyi oldukça yüksek olan Sebe ülkesi, dönemin en gözde beldelerinden biriydi. Hayat şartlarının ve ortamın böylesi olumlu olduğu ülkede Sebe halkına düşen, "Rablerinin rızkından yemek ve O'na şükretmek"ti. Ama öyle yapmadılar. İçinde bulundukları refahı sahiplenme yoluna gittiler. O ülkenin kendilerine ait olduğunu, içinde bulundukları olağanüstü ortamı kendi kendilerine elde ettiklerini sandılar. Şükretmek yerine kibirlenmeyi seçtiler. Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler ve içinde bulundukları refahı sahiplenmeye kalkmaları nedeniyle onu kaybettiler. Ayette bildirildiği gibi, Arim seli bütün ülkeyi yerle bir etti. Arim Seli Kuran'da Sebe kavmine gönderilen azaptan "Seyl-ül Arim" yani "Arim seli" olarak bahsedilmektedir. Kuran'da geçen bu ifade, aynı zamanda bu selin meydana geliş şeklini göstermektedir. Zira "Arim" kelimesinin anlamı, baraj ya da settir. "Seyl-ül Arim" kelimesi de, setin yıkılması sonucunda meydana gelen bir seli anlatmaktadır. Bu konuyla ilgili İslam yorumcuları da Kuran'da Arim seli ile ilgili olarak kullanılan terimlerden yola çıkarak, konuyla ilgili tutarlı yer ve zaman tespitlerinde bulunmuşlardır. Mevdudi, tefsirinde şöyle yazar: "Metindeki (Seyl-ül Arim) ifadesinde kullanıldığı gibi "arim" kelimesi "baraj, set" anlamına gelen ve Güney Arapçasında kullanılan "arimen" kelimesinden türemiştir. Yemen'de yapılan kazılarda ortaya çıkarılan harabelerde bu kelime sık sık bu anlamda kullanılmıştır. "Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük" (Sebe Suresi,16). Yani setin (barajın) yıkılmasından sonra meydana gelen sel sonucu bütün ülke harap oldu. Sebelilerin dağların arasına setler inşa ederek kazdıkları kanallar yıkıldı ve bütün sulama sistemi bozuldu. Bunun sonucu daha önceden bir bahçe gibi olan ülke yabani otların yetiştiği bir yer haline geldi ve küçük bodur ağaçların kiraza benzer yemişi dışında yenebilecek hiçbir meyve kalmadı." Arim seliyle beraber gelen felaketten sonra bölgede çölleşme başlamış ve tarım alanlarının yok olmasıyla Sebe kavminin en önemli gelir kaynağı da ellerinden çıkmıştı. Allah'ın kendilerini iman etmeye ve şükretmeye çağırmasına kulak asmayan halk, sonunda böylesine bir felaketle cezalandırıldı. Selin verdiği büyük tahribattan sonra kavim çözülme sürecine girdi. Halk, evlerini terk ediyor ve Kuzey Arabistan'a, Mekke'ye ya da Suriye'ye göç ediyordu. Sebe halkının tüm yurdu, tümü Allah'a ait olan varlıkları sahiplenmeye kalkmanın, Allah korkusundan uzaklaşmanın ve Allah'a ortak koşmanın bir cezası olarak darmadağan edilmiştir. Mülkün tamamı Allah'a aittir. İnsanların sahip oldukları varlıkların tamamı, Allah'ın bir nimeti ve aynı zamanda imtihan vesilesidir. Tarihte pek çok kavim, bu ilmi anlamış ve şükrederek rahat yaşamıştır. Fakat bazı kavimler de nankörlük etmişler ve Allah'ın azabı ile karşılaşmışlardır. (Harun Yahya, Kavimlerin Helakı)




Mercek s.07/Ocak 2002