Necip Fazil
12-05-2007, 14:36
Bahsettiğimiz şucular ve bucular birer veliye dayandıkları zehabındadırlar. Olabilir; hattâ zehapları doğru da olabilir. Fakat İslâm dâvasının cemiyet meydanında muhtaç olduğu kavga erleri veliler değildir. Velîler, hususiyle yüksek derecelileri, kendilerine nispetle süflî denilebilecek böyle bir seviyeye düşmekten münezzehtirler. Bu seviye, olsa olsa, gerçek bir velîden feyz ve nur almış, dış dünyaya dönük, aksiyoncu yaratılışların çizgisi... Velîlik ayrı bir iç âlem ve derinliğine bir sonsuzluk ufku... İçte hiçbir velî ve dışta hiçbir aksiyoncunun, topuklarına bile uzanamayacağı nebiler ve resûller ise her bakımdan son merhale ve mutlak münezzeh.
Kaldı ki, mahut şucular ve bucular kadrosunda ne böyle bir aksiyon kahramanı var, ne de -laf aramızda- bağlı oldukları zatlarda böyle kahramanları yoğurabilme iktidarı... Bu kadrolarda her şey kuru bir nispet iddiasından ve hasapsız, dirayetsiz, taktiksiz şekilde fincancı katırlarını ürkütme patavatsızlığından ibaret kalıyor. Çoğu, ne geldiği ve ne gittiği yeri bilir birtakım cahillerden kurulu bağlılar halkası da yüzbinlere varmış sanılıyor ve plânlı şekilde muazzam bir dâvayı gerçekleştirmek için yürüyüşe geçmiş farzediliyor. Üstelik ve en acısı, İslâm dâva ve aksiyonu bunlara izafe ediliyor, bunlarda göründüğü gibi zannediliyor ve İslâma aykırı cephenin bütün din hıncı bu beceriksizler üzerinde bir nevi boks talimi yastığına benzer bir avantaj kazanıyor ve böylece İslâm dâvasını temsil gibi bir şeref ve ehliyet, bu, şerefli, fakat ehliyetsiz ellerde biliniyor.
Bir de, şuculuk ve buculuk hâs isimleri sahiplerinin gerçek velilikle en küçük alâkası bulunmayan, her biri iyi niyetli ve muhterem, dost ve düşman kutupları uzaktan ayırd etme kabiliyetinde, fakat dâvayı dünya ça pında mimarîleştirme irfan ve iktidarından mahrum ve sadece bağlılarınca şişirilmiş, büyütülmüş ve şiddetle mübalâğa edilmiş şahıslar olduğunu söylersek ne buyrulur?
Bunlar dâvayı ilerletmemiş, geriletmişlerdir.
Necip Fazıl Kısakürek ( TÜRKİYENİN MANZARASI'ndan… )
Kaldı ki, mahut şucular ve bucular kadrosunda ne böyle bir aksiyon kahramanı var, ne de -laf aramızda- bağlı oldukları zatlarda böyle kahramanları yoğurabilme iktidarı... Bu kadrolarda her şey kuru bir nispet iddiasından ve hasapsız, dirayetsiz, taktiksiz şekilde fincancı katırlarını ürkütme patavatsızlığından ibaret kalıyor. Çoğu, ne geldiği ve ne gittiği yeri bilir birtakım cahillerden kurulu bağlılar halkası da yüzbinlere varmış sanılıyor ve plânlı şekilde muazzam bir dâvayı gerçekleştirmek için yürüyüşe geçmiş farzediliyor. Üstelik ve en acısı, İslâm dâva ve aksiyonu bunlara izafe ediliyor, bunlarda göründüğü gibi zannediliyor ve İslâma aykırı cephenin bütün din hıncı bu beceriksizler üzerinde bir nevi boks talimi yastığına benzer bir avantaj kazanıyor ve böylece İslâm dâvasını temsil gibi bir şeref ve ehliyet, bu, şerefli, fakat ehliyetsiz ellerde biliniyor.
Bir de, şuculuk ve buculuk hâs isimleri sahiplerinin gerçek velilikle en küçük alâkası bulunmayan, her biri iyi niyetli ve muhterem, dost ve düşman kutupları uzaktan ayırd etme kabiliyetinde, fakat dâvayı dünya ça pında mimarîleştirme irfan ve iktidarından mahrum ve sadece bağlılarınca şişirilmiş, büyütülmüş ve şiddetle mübalâğa edilmiş şahıslar olduğunu söylersek ne buyrulur?
Bunlar dâvayı ilerletmemiş, geriletmişlerdir.
Necip Fazıl Kısakürek ( TÜRKİYENİN MANZARASI'ndan… )