Orijinalini görmek için tıklayınız : Türkiye nefes almalı
zülcenaheyn
11-25-2014, 18:19
Türkiye'nin nefes almaya ihtiyacı var.
Nefes alabilmesi için de sistemin kökten değişmesi lazım.
Türk futbolundaki haksız rekabet ortadayken üç takımdan biri şampiyon olmuş ne fark eder?
Ya da Türk siyasetindeki sistem ortadayken bugün AKP yarın CHP iktidar olmuş ne fark eder?
Bugün Türkiye'de çoğunluk korkularına göre oy atmaktadır.
En büyük korku da özgürlüğü kaybetmek.
Neden?
Çünkü sistem bozuk.
Hal böyle olunca hizmetlere, ahlaka, ilkelere göre oy atılmıyor.
Kültüre göre oy atılıyor.
Çünkü farklı kültür, sınıf, kesimden biri iktidar olsa ben özgürlüğümü kaybedeceğim.
AKP devri muhafazakar ve Kürt çıkışlı bir tepki oldu.
On küsur senede 90 senenin hesaplaşması.
Kendi özgürlüğünün kazanılıp karşı tarafa haddini bildirmek.
Genellikle bu da güçlü bir şahsiyet önderliğinde gerçekleştiriliyor.
Ve güçlü şahsiyet demek aynı zamanda gündem yaratmak ve bu yolla kutuplaşmak demektir.
Vaktinde Atatürk örneğinde olduğu gibi şimdi de Erdoğan ile bu yaşanıyor.
Uzun süre iktidar kendisini çevresi ile beraber yozlaştırıyor.
Menderes devri bir tepkinin başlangıcı olmuştu 1950'de ve aynı zamanda rahatlamanın.
Ardından ardı ardına hizmetler geldi. İktidar uzadıkça yozlaştı. 1960'a doğru medyayı yasakladı, halk kutuplaştı.
Oyları azaldıysa da iktidar değişmedi çünkü yozlaşma olsa da mevcut huzurdan olmak istemedi halk, bu zanna neden olan şey de korku idi çünkü halk tekrardan kazandığı özgürlüğü kaybedeceğinden korktu.
Aslında halk demeyelim. Halkın bir bölümü diyelim.
Ardından darbe oldu.
Asıl tartışılması gereken şey darbe ile zorlama iktidar değiştirmeleri ile çok tecrübesi olan Türkiye neden darbe olmadan iktidarı değiştiremiyor.
Buna korku demiştim.
Peki bunun ilacı nedir?
AB reformları ile AB'ye entegre olmak denebilir hemen.
Ama halkın ve onun seçtiği iktidarın iradesi olmadan zorlama bir giydirme namümkündür; yakın tarihimiz ortada.
Peki Türkiye AB'ye değil de Şangay Beşlisine mi layık?
Evet, ikisi de bir ekonomik birlik fakat arada büyük bir fark var.
Şangay Beşlisi otoriter Doğu ülkelerinin ekonomi birliği, AB ise demokratik Avrupa ülkelerinin birliği.
Osmanlı'dan gelen travmalar İttihatçı/Kemalist tepkileri ve Kemalizm'den gelen travmalar halkın demokrasiyle seçtiği parti tepkilerini yarattı.
Cumhuriyet tarihi de zaten demokrasinin bir ileri iki geri gitmesi tarihidir.
Şu anda yeniden bir tıkanıklık sürecindeyiz.
Gelişme, ilerleme, büyüme elbette görecelidir.
Nereden bakıldığına bakar.
Hangi açıdan ilerliyor, hangi açıdan geriliyoruz, vs.
Bu konuya girmeyeceğim ama topluma bir bütün (tevhid) olarak bakarsak Kürt sorunu gibi bir Türk sorunu doğmuş vaziyette.
Ezilen kesim haklarını aldı, durum eşitlendi fakat uzayan/yozlaşan bir sürece girdik, bu süreçte yeni travmalar yaratılıyor.
Yaratılan travmalar dışında yozlaşmanın ürünü olarak, ekonomik açıdan zor durumda olan insanlar ortada iken, işçilerin durumu ortada iken uçuk paralar ile yaptırılan saraylar, alınan arabalar, uçaklar, vs. hakikaten görgüsüzlük ve doğru giden bir sürecin sınırsız güce erişip zıt kutuplarla dengelenmediğinde nasıl da işin cılkının çıktığını gösteriyor.
Son senelerde söylediğim gibi Türkiye darbeler dönemini aştı ve sadece sandıkla sınırlı olan demokratik istikrarını yakaladı artık fakat şu anda Türkiye'nin en büyük ihtiyacı nefes almaktır yani halkın kendi kendisine korkularını yenip kendi iradesi ile yani demokratik iradesi ile demokratik yollardan iktidarı değiştirmektir.
Çünkü eğer demokratik devrim dinamizmini yakalayamazsa bu tıkanıklık ya bir darbe yaratabilir ya da iç savaş çıkarabilir.
Ya da cemaati tü kaka edip askerle anlaşmaya giden ve bir potansiyel Gezi olayına hazırlık olarak güçlendirilen polis yapılanmasına giden iktidardan dolayı darbe ve iç savaş gerçekleşmezse bunlar daha yüksek seviyede gerçekleşmek üzere geleceğe tehir edilmiş olur.
Bu tehir olabilecek süreçte demokratik değişimi umalım.
AKP ilk devrinde AB reformlarına sarılmıştı zıt kutuplarla mücadele ederken.
İşte umalım ki kesimleri arkasına alan tüm partiler kendi iyilikleri ve zıt kutuplardan korkuları için AB reformlarına sarılsın ve bu rekabet sistemin kökten değişmesine vesile olsun.
Sistem tıkandıkça en demokratım diyen bile elde ettiği güç ile kendini kaybedebilir.
Güç potansiyel olarak otoriterleştirir fakat demokrasinin rekabet ortamında verimi de bu güç sağlar.
Bir filozof boşuna demokrasi yenişemeyenlerin sistemi dememiş.
Sistem ağırlık sağlayan kutbu zıt kutup ile dengeleyebilmelidir. Sosyal adalet şart.
Bir kutbu da ancak o kutbun ağırlığında alternatif bir kutup dengeler.
Bu yüzden Türkiye'nin derhal bir alternatif merkez partiye ihtiyacı var.
Cihannur
11-25-2014, 19:18
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın sitesine göre Türkiye'de şu an faaliyette olan 96 siyasi parti var. 96 parti size yetmiyor mu?! Bu 96 siyasi partinin arasında sizin istedğiniz türde 'merkez parti' ler de çokça vardır.
Boşuna uğraşmayın, Türkiye'deki siyasi yapı oturmuştur Allah'a şükürler olsun. 1990'lı yıllarda Refah Partisi'nin merkez sağa yaklaşmasıyla ANAP, DYP ve Refah Partisi arasındaki farklar ton farkı gibi bir duruma gelmişti. AK Parti, bu 3 partinin seçmenlerini kendi çatısı altında muhafazakâr demokrat ideolojide birleştirdi.
Türkiye'deki siyasi yapı son yıllarda iyicene yerleşiklik kazandı. Türkiye'de var olan 4 ana siyasi görüş, 4 ana zihniyet (1- Müslümanlık, Türkiyelilik, Anadoluluk, ülkenin ve milletin değerlerine bağlılık, millî ve manevi değerlerimize bağlılık, Müslüman demokratlık, muhafazakâr demokratlık (AK Parti Zihniyeti), 2- Laikçilik, Kemalizm (CHP Zihniyeti), 3- Türk Milliyetçiliği (MHP Zihniyeti), 4- Kürt Milliyetçiliği (HDP Zihniyeti)) 4 siyasi partide (AK Parti, CHP, MHP ve HDP) toplanmıştır. Son genel seçim olan 2011 Genel Seçiminin sonucuna bakıldığında bu 4 siyasi partinin toplam oyu -HDP Zihniyeti'nin seçime bağımsız adaylarla girdiğini de göz önüne aldığımızda- % 95'ler civarındadır.
Türkiye'de mevcut koşullarda temelde 2 alternatif iktidar modeli vardır: 1- Tek Başına AK Parti İktidarı 2- CHP-MHP Faşizm Koalisyonu. Milletimiz; 2002, 2007 ve 2011 genel seçimlerinde birinci iktidar modeli olan tek başına AK Parti iktidarı modelini desteklemiş ve AK Parti'yi 3 kez üst üste tek başına iktidara getirmiştir. Halkımız isterse önümüzdeki genel seçimde ya da daha sonraki genel seçimlerde AK Parti'yi iktidardan indirerek CHP-MHP faşizm koalisyonunu iktidara getirebilir.
Türkiye'de darbe ya da iç savaş ihtimali birilerinin hüsn-ü kuruntusudur. Darbecibaşı Kenan Evren, Cumhurbaşkanlığı görevinde bile bulunduğu hâlde işlemiş olduğu darbe suçu nedeniyle müebbet hapse mahkûm edilmiş, ayrıca rütbeleri de sökülerek rütbesi Genelkurmay Başkanlığı yapmış orgenerallikten er seviyesine düşürülmüştür.
Türkiye'nin mevcut şartlarında darbe olma ihtimali çok düşük seviyelere düşmüştür. Es kaza bir darbe olsa, milletimiz o darbeyi kabul etmeyecek ve darbeye direnecektir. Ayrıca Türkiye'de darbe olması hâlinde AK Parti kadroları hem o gayrimeşru darbeyi hem de onun gayrimeşru mahkemelerini reddederler.
Son 55 yılda 4 tane askerî darbe (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 askerî darbeleri) yapmış, yaptırtmış olan % 10 civarındaki laik vatandaşlarımız eğer iktidara gelmek istiyorlarsa halkımızı ikna ederek genel seçimlerden CHP-MHP faşizm koalisyonu çıkarmaya çalışmalıdırlar.
Bir de şu var. Darbe olsa ne olur ki! Cumhuriyet Tarihimizdeki ilk serbest ve demokratik genel seçim olan 1950 Genel Seçiminin sonucuna bakalım. 1950 Genel Seçimi Sonucu: Demokrat Parti % 53 CHP % 39. Bir de son serbest ve demokratik genel seçimimiz olan 2011 Genel Seçiminin sonucuna bakalım. 2011 Genel Seçimi Sonucu: Adalet ve Kalkınma Partisi % 50 CHP % 26. Bu tablodan da görüleceği üzere CHP'nin, CHP Zihniyeti'nin yapmış, yaptırtmış olduğu 4 askerî darbe CHP'ye yaramamış, 1950'de % 40'a yakın % 39 oranında oyu olan CHP'nin son genel seçim oyu % 25'ler civarında % 26'da kalmıştır.
Zengin çocuğu laikler her açıdan kaybettiler; İslam ülkesi Türkiye ve Müslüman Türk Milleti her açıdan kazandılar Allah'a şükürler olsun.
Vel hasıl-ı kelam, Türkiye nefes almalı başlığıyla bu konuyu açmışsınız. Türkiye'yi gezin. Türkiye, AK Parti iktidarında rahat bir nefes aldı şükürler olsun. Zengin laik vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları, İstanbul'da; Kadıköy'ü, Beşiktaş'ı, Bakırköy'ü; Ankara'da Çankaya'yı; İzmir'de Karşıyaka'yı da gezin. Laik vatandaşlarımızın oralarda nasıl rahat bir biçimde, özgürce ve bol paralara sahip olarak yaşadıklarını görün. % 10 civarındaki laiklerin, Müslüman Türk Milleti'nin hâkimiyeti altında baskı içinde yaşamadıklarını görün.
Laikler eğer demokrasiyi, milletin iktidarını kabul etmiyor ve içlerine sindiremiyorlarsa Çin Komünist Diktatörlüğüne ya da Kuzey Kore Komünist Diktatörlüğüne giderek oralarda demokrasiden uzak bir biçimde yaşayabilirler.
zülcenaheyn
11-25-2014, 21:35
Boşuna uğraşmayın mı? :)
Ben neye uğraşıyormuşum merak ettim doğrusu.
Merak etmeyin burada yazılar yazarak Türkiye'yi değiştirmek gibi bir zanna düşmüyorum bazıları gibi.
Yazım bir durum analizinden ibarettir. O kadar. Okuyup geçiniz.
Cihannur
11-25-2014, 22:56
Boşuna uğraşmayın mı? :)
Ben neye uğraşıyormuşum merak ettim doğrusu.
Merak etmeyin burada yazılar yazarak Türkiye'yi değiştirmek gibi bir zanna düşmüyorum bazıları gibi.
Yazım bir durum analizinden ibarettir. O kadar. Okuyup geçiniz.
Amerika'da 2 büyük parti vardır: Demokratik Parti ve Cumhuriyetçi Parti. İngiltere'de 2 büyük parti vardı: Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi. İngiltere'de son zamanlarda Liberal Demokrat Parti de 3. büyük parti olarak öne çıktı. Türkiye'de siyasi yapı oturmuştur. Türkiye'de biri diğerine göre epeyce büyük olmak üzere 2 büyük parti varlık gösteriyor: Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi. Bir de orta boyda Milliyetçi Hareket Partisi var.
2011 Genel Seçimine 15 siyasi parti ve bağımsızlar katıldılar. Oylar 3 siyasi partide (AK Parti, CHP, MHP) ve Kürt milliyetçisi bağımsızlarda toplandı. 2011 Genel Seçiminde; AK Parti, CHP, MHP ve Kürt milliyetçisi bağımsızların toplam oyu % 95 civarında oldu. Yani Türkiye'de var olan 4 ana siyasi görüş, 4 ana zihniyet (1- Müslümanlık, Türkiyelilik, Anadoluluk, ülkenin ve milletin değerlerine bağlılık, millî ve manevi değerlerimize bağlılık, Müslüman demokratlık, muhafazakâr demokratlık (AK Parti Zihniyeti), 2- Laikçilik, Kemalizm (CHP Zihniyeti), 3- Türk Milliyetçiliği (MHP Zihniyeti), 4- Kürt Milliyetçiliği (HDP Zihniyeti)) 4 siyasi partide (AK Parti, CHP, MHP ve HDP) toplandı.
Sizin tam tersinize şunu söylüyorum: Türkiye'de insanlar; AK Parti, CHP, MHP ve HDP'nin dışında hiçbir siyasi partiye oy vermesinler. Çünkü Türkiye'deki belli bir toplumsal temeli olan bütün ana siyasi görüşleri bu 4 siyasi parti temsil etmektedir.
Müslümanlık, Türkiyelilik, Anadoluluk, ülkenin ve milletin değerlerine bağlılık, millî ve manevi değerlerimize bağlılık, Müslüman demokratlık, muhafazakâr demokratlık ve benzeri değerlere mi sahipsin, bu değerleri mi savunuyorsun, öyleyse oyunu AK Parti'ye vermelisin.
Laikçilik, Kemalizm ve benzeri değerlere mi sahipsin, bu değerleri mi savunuyorsun, öyleyse oyunu CHP'ye vermelisin.
Türk Milliyetçiliği ve benzeri değerlere mi sahipsin, bu değerleri mi savunuyorsun, öyleyse oyunu MHP'ye vermelisin.
Kürt Milliyetçiliği ve benzeri değerlere mi sahipsin, bu değerleri mi savunuyorsun, öyleyse oyunu HDP'ye vermelisin.
Böyle düşünüyorum. Mademki Türkiye'deki 4 ana siyasi görüş 4 ana siyasi partide temsil ediliyorlar ve bunların dışında temsil edilmeyen başka bir ana görüş yok, (Bunun apaçık delili 2011 Genel Seçiminin sonucudur ki, bu 4 ana zihniyetin temsilcilerinin almış olduğu % 95 civarındaki oylardan sonra gelen siyasi parti % 1'lik Saadet Partisi olmuştur) öyleyse milletimiz mevcut siyasi tavrını sürdürmeli ve oylar Türkiye'deki 4 ana siyasi görüşün temsilcileri olan 4 ana partide (AK Parti, CHP, MHP ve HDP) toplanmalıdır.
Türkiye'de siyasi yapı oturmuştur. Ne sağda, ne solda ne de merkezde yeni bir siyasi partiye gerek vardır. Normal şartlarda, 2011 Genel Seçiminde ortaya çıkmış olan tablonun benzeri bir tabloyu önümüzdeki yıl yapılacak olan 2015 Genel Seçiminde de göreceğiz diye tahmin ediyorum.
2011 Genel Seçimi Sonucu
http://s3.postimg.org/oiu473r8j/2011_Genel_Secimi_Sonucu.png (http://postimage.org/)
Boşuna uğraşıyorsunuz diye şunun için söylüyorum: İstediğiniz kadar yazın çizin söyleyin, normal şartlarda genel olarak; AK Partili vatandaşlarımız oylarını yine AK Parti'ye vermeye, CHP'li vatandaşlarımız oylarını yine CHP'ye vermeye, MHP'li vatandaşlarımız oylarını yine MHP'ye vermeye, HDP'li vatandaşlarımız da oylarını yine HDP'ye vermeye -HDP seçime bağımsız adaylarla girerse HDP'nin göstereceği bağımsız adaylara vermeye- devam edeceklerdir.
Parantez içinde şunu ekleyeyim: Milletimiz, 2011 Genel Seçiminde AK Parti'ye % 50 oranında oy vermiştir sağolsun. AK Parti'nin oyu elan % 50'ler civarındadır. AK Parti; en iyi, en doğru ve en başarılı siyasi parti olarak % 50'den fazla oyu hak etmektedir. AK Parti'nin oyu % 50'nin üzerinde olmalıdır. Çünkü AK Parti hem; fikriyat, ideoloji, zihniyet olarak en iyi ve en doğru siyasi parti hem de hizmetleriyle en çok hizmet etmiş olan en iyi partiyken hem de AK Parti'nin başlıca 3 rakibi de faşist zihniyetli faşizan partilerdir (CHP, MHP ve HDP).
zülcenaheyn
11-26-2014, 02:32
Yazımı dikkatli okuyanlar görecektir ki zaten sizin bahsettiğiniz olayı yani halkın bu partilere kategorize olduğu gerçeğini reddetmiyor, onu sadece tanımlıyorum.
Bunun sebebinin korku olduğunu söylüyorum ve bu korkunun da sistemin bozukluğundan, tıkanıklığından kaynaklandığını söylüyorum.
Sistem bozuk çünkü çoğunlukla iktidar olanın sınırsız bir iktidar gücü potansiyeli var ve insanlar bu güçten korkuyor.
Türkiye ne yapıp edip demokratik iktidar değişikliği ritmine girebilmelidir. Bu tıkanıklıkta takılmamalıdır, aksi halde görünen o ki Şanghay Beşlisine doğru yaklaşıp, ABden uzaklaşıyoruz.
Ve ABden uzaklaşmak ne demek? Sistem asla düzelmeyecek ve güçlü-otoriter iktidar anlayışı daha da gelişecek demektir. Atatürk devri tek parti anlayışı Türkiye'de yeniden tesis olunuyor demek. Çoğunluk seçiyor olabilir, zararı yok, Hitler de demokrasi ile başbakan olmuştu.
Halkın demokratik olgunluğa erişme sürecini yaşıyoruz hep beraber.
Cihannur
11-26-2014, 20:03
Yazımı dikkatli okuyanlar görecektir ki zaten sizin bahsettiğiniz olayı yani halkın bu partilere kategorize olduğu gerçeğini reddetmiyor, onu sadece tanımlıyorum.
Bunun sebebinin korku olduğunu söylüyorum ve bu korkunun da sistemin bozukluğundan, tıkanıklığından kaynaklandığını söylüyorum.
Sistem bozuk çünkü çoğunlukla iktidar olanın sınırsız bir iktidar gücü potansiyeli var ve insanlar bu güçten korkuyor.
Türkiye ne yapıp edip demokratik iktidar değişikliği ritmine girebilmelidir. Bu tıkanıklıkta takılmamalıdır, aksi halde görünen o ki Şanghay Beşlisine doğru yaklaşıp, ABden uzaklaşıyoruz.
Ve ABden uzaklaşmak ne demek? Sistem asla düzelmeyecek ve güçlü-otoriter iktidar anlayışı daha da gelişecek demektir. Atatürk devri tek parti anlayışı Türkiye'de yeniden tesis olunuyor demek. Çoğunluk seçiyor olabilir, zararı yok, Hitler de demokrasi ile başbakan olmuştu.
Halkın demokratik olgunluğa erişme sürecini yaşıyoruz hep beraber.
Korku mu?! Evet, bir korku varsa, o da CHP'nin ve CHP Zihniyeti'nin yeniden iktidar olursa Allah korusun, tarihinde yapmış olduğu gibi yine İslam ülkesi Türkiye'ye ve Müslüman Türk Milleti'ne zulümlerle saldırabileceği korkusudur. Yoksa CHP'lilerin genelinde öyle korku morku yok! AK Parti, 12 yıldır iktidarda ve bu 12 yıl boyunca gelişen demokrasimizden ve artan özgürlüklerimizden laik kesim de yararlanmaktadır. Laik kesimin genelinde korku olmadığını dile getirmiş olan bir isim de Alper Görmüş'tür. Alper Görmüş, bir kısım laiklerin, Müslüman Türk Milleti'nden korkmayıp nefret ettiklerini, "Korkmuyorsunuz, nefret ediyorsunuz" başlıklı 4 adet seri makalesinde apaçık ve net bir biçimde dile getirmiştir. Alper Görmüş'ün o makalelerini okursanız, laiklerin, Müslüman Türk Milleti'nden korkmadıklarını siz de göreceksinizdir.
AK Parti'ye, CHP'ye, MHP'ye ve HDP'ye verilen oyları bütünüyle korku faktörüne bağlamanız doğru olmaz. Oy vermede korku da bir faktördür elbette; ama ana faktör temsiliyettir. Kendimizi, görüşlerimizi, zihniyetimizi vb. anlayışlarımızı temsil eden partilere oy veririz genelde. Başka faktörler için de oy veririz elbette, mesela yapılan hizmetler için mesela partilerin vaadleri için; ama oy vermede asıl etken; kimliğin, fikriyatın, zihniyetin temsilidir.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), 1990'lı yılların ANAP + DYP + Refah Partisi tabanlarını 2000'li yıllarda büyük ölçüde kendi çatısı altında toplamıştır. 1995 Genel Seçiminde ANAP + DYP + Refah Partisi'nin almış oldukları toplam oy % 20'şerler civarından % 60'tır. 2011 Genel Seçiminde AK Parti'nin almış olduğu oy ise % 50'dir. AK Parti, 1990'ların bu 3 siyasi partisinin (ANAP, DYP ve Refah Partisi) toplam oyundan 10 puan az oy almıştır. Oysa AK Parti; zihniyet, fikriyat, dünya görüşü olarak o 3 partiden de fersah fersah üstündür Allah'a şükürler olsun ve AK Parti, yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetlerle Türk Siyasi Tarihi'nde 1908 yılından 2014 yılına kadar iktidar olmuş tüm siyasi partiler arasında Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne açık ara en çok hizmet etmiş olan en iyi ve en başarılı siyasi parti olmuştur hamdolsun. Bu durumda AK Parti'nin oyunun normalde, ANAP'ın + DYP'nin + Refah Partisi'nin 1995 Genel Seçiminde almış olduğu toplam oy olan % 60'tan daha fazla olması gerekirken % 50 olmuştur. Bunun temelde 3 nedeni vardır. 1. Neden: Refah Partisi'nin küçük bir bölümü % 1 - % 2'lik Saadet Partisi'nde temsil edilmektedir. 2. Neden: ANAP ve DYP'nin seküler seçmenleri, oylarını dindar ağırlıklı merkez sağ AK Parti yerine laik CHP'ye vermektedirler. 3. Neden: ANAP ve DYP'nin milliyetçiliğe yakın olan seçmenleri oylarını MHP'ye vermektedirler. Normalde ANAP + DYP + Refah Partisi'nin 1995 Genel Seçiminde almış olduğu % 60 oranında oydan daha fazla oy alması beklenen AK Parti işte bu ve benzeri sebeplerle 2011 Genel Seçiminde % 50 oy almıştır.
Buradan sizin, alternatif bir merkez partiye ihtiyaç var yorumunuza geliyorum. Eğer dediğiniz gibi olur ve Türkiye'de bazı tanınmış kadroların öncülüğünde alternatif bir merkez parti kurulursa, o siyasi partinin, oylarını asıl bölebileceği siyasi parti AK Parti değil, CHP'ye giden seküler merkez sağ oyların CHP'den ayrılıp o alternatif merkez partiye gidebileceği sonucunu doğurabileceğinden dolayı CHP'dir.
AK Parti'nin % 40 civarında kemikleşmiş oyu ve % 50 civarında oyu vardır. AK Parti'nin % 50 civarındaki oyunun % 60'lara kadar yükselebilmesi de muhtemeldir ve kanımca olması gerekendir. Çünkü AK Parti hem en iyi hem de en doğru siyasi parti olduğu gibi, aynı zamanda da ülkemize ve milletimize tarihte en çok hizmet etmiş olan en başarılı siyasi partidir.
zülcenaheyn
11-26-2014, 21:36
Korku var derken nefret yoktur demiyorum. Ayrıca korku var derken bir kesim için var bir kesim için de yok demiyorum. Açıkçası kendi kesimini koruyacağım derken karşı kesimin görmemezliğe gelinmesinden sıkıldım. Yarın CHP iktidar olduğunda eğer bazı özgürlükleri engelleyebilme imkanı olursa bu 12 senedir iktidar olan AKPnin suçu olacaktır çünkü sen hukuku oturtmadıkça ve iktidarı daha da güçlendirdikçe yarın kim iktidar olursa o iktidarın karşıt kültüründeki insanlar tehlike altına girecektir.
Sizin yazdıklarınızı reddetmiyorum, bunlar benim de hep söylediğim ve desteklediğim şeylerdi zaten ama burada bambaşka bir şeye vurgu yapıyorum.
12-13 yıl oldu AKP iktidar olalı ve AB hedefi ne oldu acaba?
AB neden kimsenin işine gelmiyor söyliyeyim çünkü AB sorumluluk yüklüyor, insan haklarından dem vuruyor.
Kemalizm'in işine gelmiyor çünkü 1930 tarzı Ulusalcı Faşizm unsurlarını kaldırın diyor. Her yerde Atatürk olmaz.
İslamcıların işine eskiden geliyordu tesettür ve din eğitimi hürriyeti konusunda ama şimdi iktidar elde olunca tahakküm kurma hedefi ile AB çelişiyor. Başta Cemaatle olan ittifak da işine geliyordu AKPnin tıpkı AB söylemlerinin eskiden işine gelmesi gibi.
Ama şimdi işine gelmiyor...
Zaten liberal demokratların muhalefeti bu gerçekten sonra başladı. Erdoğan, ABden uzaklaştı.
AB eşitlik ve özgürlük temeli olan bir yapı fakat ABden uzaklaşan iktidarın Kafasında kendi tahakkümü altındaki sözde bir Eşitlik var yani abi-kardeş eşitliği gibi.
Laik ve demokratik bir devlet reisinin ulu orta kadın erkek eşitliği, içki ayran, vapura binen kızlar, vs. gibi konulara girmesi rahatsız edici ve gereksiz. Arkadaş çevrende istediğini konuş ama bir makam mevki sembol olarak kürsüde konuşurken halkı kışkırtma, halkın bir kesimi ile ters düşme, ezme, aşağılama.
Cihannur
11-26-2014, 22:05
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri devam etmektedir. AB ile tam üyelik müzakeresi ilişkilerimizde sorunun kaynağı AK Parti ve Türkiye değil, AB'dir. Kıbrıs meselesi kilitlenmiştir; Rum tarafının anlaşmazlığı nedeniyle Kıbrıs meselesi çözüme ulaşamamaktadır. BM Eski Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Annan Plânı isimli plânının yapılan halk oylamalarında Kuzey Kıbrıslı Türkler evet oyu vermişlerken, Güney Kıbrıslı Rumlar hayır oyu vermişlerdir. AB ile tam üyelik müzakerelerimizde Kıbrıs meselesinin kilitlenmesi ve bazı Avrupalıların hem İslam ülkesi olan hem de büyük bir nüfusa sahip olan Türkiye'nin bu özellikleri sebebiyle AB'yi girmesini istememeleri müzakere sürecinin uzamasına sebep olmaktadır. Yani Türkiye'nin AB ile tam üyelik müzakerelerinde hatalı olanlar AK Parti ve Türkiye değil, Kıbrıs meselesini kilitleyen Güney Kıbrıslı Rumlar ve büyük bir nüfusa sahip olan İslam ülkesi Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasına karşı olan bazı Avrupa ülkeleridir.
Cihannur
11-27-2014, 01:03
Menderes devri bir tepkinin başlangıcı olmuştu 1950'de ve aynı zamanda rahatlamanın.
Ardından ardı ardına hizmetler geldi. İktidar uzadıkça yozlaştı. 1960'a doğru medyayı yasakladı, halk kutuplaştı.
Oyları azaldıysa da iktidar değişmedi çünkü yozlaşma olsa da mevcut huzurdan olmak istemedi halk, bu zanna neden olan şey de korku idi çünkü halk tekrardan kazandığı özgürlüğü kaybedeceğinden korktu.
Aslında halk demeyelim. Halkın bir bölümü diyelim.
Ardından darbe oldu.
Arkadaşım sen ne anlatıyorsun Allahını seversen! Bir an için bu söylediklerinin doğru olduğunu ve Menderes'in hatalı olduğunu kabul edelim, peki öyleyse bana cevap verin, Demirel'in suçu(!) neydi de 1971 yılında ve 1980 yılında iki kere askerî darbeyle devrildi?! Ya Erbakan'ın suçu(!) neydi ki, Erbakan da 1997 yılında askerî darbeyle devrildi?!
Zengin çocuğu şımarık laikler, ordumuz içindeki vatan haini darbeci subayları kışkırtarak o darbeci alçakları tam 4 kere (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 askerî darbeleri) vatanımıza ve milletimize saldırttılar. Laikçilerin aşırı iktidar hırsı Türkiye'deki askerî darbelerin ana sebebidir. O beyinsiz laikçiler şu apaçık ve reddedilemez gerçeği o kalın kafalarına soksunlar: İslam ülkesi Türkiye'nin iktidarı Müslüman Türk Milleti'ne aittir. Laikçiler; değil 4, 4 milyon, 4 milyar askerî darbe de yapsalar, Türkiye'nin sahibi olan Türk Milleti, laikçilerin 4 milyarıncı askerî darbelerinden sonra bile kendine ait olan iktidarı kendi ellerine alacaktır inşaallah. Türkiye'nin sahibi Türk Mileti'dir ve millet, sahibi olduğu bu güzel ülkenin iktidarının da yegâne hâkimidir; yani: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir."
Menderes hakkında anlattıklarınıza gelince... Söyledikleriniz doğru değil. CHP ve CHP Zihniyeti, Demokrat Parti'yi (DP) devirmek için ordumuzu kışkırtma faaliyetlerine yani darbecilik yapmaya başladılar ve DP de Tahkikat Komisyonu kurarak CHP'nin darbeciliğini ortaya çıkarmaya çalıştı. Yoksa DP, zengin çocuğu laiklere baskı yapmıyordu. Zengin çocuğu laikler, azarak İslam ülkesi Türkiye'ye ve Müslüman Türk Milleti'ne saldırdılar; 39 eşkiya subaya yaptırtmış oldukları 27 Mayıs 1960 cuntasının askerî darbesiyle DP'yi iktidardan devirerek Müslüman Türk Milleti'nin iktidarını silah zoruyla, terörle gasp ettiler.
Şunu iyicene anlayın: Sorun sağda ve merkez sağ partilerde (Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi vd.) değildir; sorun solda ve merkez sol partilerdedir (Cumhuriyet Halk Partisi vd.). Türkiye'deki sağ; iyidir, vatanseverdir, millete hizmetkârdır; Türkiye'deki sol; kötüdür, azgındır, darbecidir.
Demokrat Parti iktidarında CHP, halkı kutuplaştırdı. Adalet Partisi iktidarında CHP, halkı kutuplaştırdı. Anavatan Partisi iktidarında, 1980 darbesi sonrası kapatılmış olan CHP'nin versiyonları halkı kutuplaştırdılar. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında CHP, halkı kutuplaştırdı. Sağ devamlı olarak iktidara geldi ve ülkemize ve milletimize olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulundu; ebedi muhalefet olan solcu CHP ve solcu CHP Zihniyeti, halkı kutuplaştırarak, ordumuzu kışkırtarak, sağın, sağ iktidarların ülkemize ve milletimize yapmış oldukları hizmetleri bütün gücüyle engellemeye çalışarak devamlı olarak vatanımıza ve miletimize ihanet ettiler.
Bakın, Efsane Başbakanlarımızdan Adnan Menderes, CHP'nin ve CHP Zihniyeti'nin darbeciliklerini, anarşizmini 1 Mayıs 1960 tarihinde yapmış olduğu bir konuşmasında nasıl anlatıyor. Menderes'in o konuşmasını lütfen dikkatlice dinleyiniz ve o konuşmanın, CHP'nin ve CHP Zihniyeti'nin 1960 yılındaki Anarşist Darbeci Vatan Haini Laikofaşist kalkışmasını anlattığı gibi, Menderes'in o konuşmasında söyledikleri, günümüzde geçen sene yaşamış olduğumuz 31 Mayıs 2013 Anarşist Darbeci Vatan Haini Laikofaşist Gezi Kalkışması'nı da âdeta anlatıyor.
kueDfPn5HIA
"Aziz ve muhterem vatandaşlarım. Her an, her saat başında yalan haberler, birtakım korkunç şaiyalar çıkarılmak suretiyle heyecan yaratmak ve bu heyecan vasatında birtakım kışkırtmalar da yaparak hadiseler çıkartmak istenmekte olduğunu ve bu yıkıcı faaliyetlerin belli merkezlerden idare edilmekte bulunduğunu dünkü konuşmamda arz ve ifade etmiştim. Bu şaiyalara, bu yalan haberlere inanılmamasını ve hatta bunları yayanların, alâkalılara ve vazifelilere ihbar edilmesini de ayrıca rica etmiştim. Filhakika, ortada hiçbir şey yokken hadiseler çıkarabilmek için ancak bu yollara ve bu usullere müracaat olunur. Kandırılması en kolay olan ve toplantı hâlinde bulunan zümreler seçilmek suretiyle bunların üzerinde daimi surette yıkıcı faaliyet ve propagandalar tekzif edilir ve bunlar küçük bir zümre bile olsalar, otuz milyonluk Türkiye'nin hacmine ve ebadına nispetle bir zerre dahi teşkil etmeseler, bunlar sanki teşkilatlı ve vurucu bir kuvvetmiş gibi ele alınarak bir memleketin kaderi üzerinde pervasızca oynayabilmek imkânlarının aranmasına ve bu yolların araştırılmasına çıkılır. İstanbul ve Ankaramızda iki gündür yaratılmak istenilen hadiselerin kısaca izahı ve mânâsı işte bundan ibarettir. Bir memlekette birtakım ayaklanma hareketleri için vasat ve şartlar hiçbir suretle müsait değilse, profesyonellerin, bu işlerin esnafı olanların tutacakları yol işte budur. Güzelim memleketimizde ayaklanmalar için hiçbir sebebin mevcut olmadığı aşikâr. Memleketimiz eski devrin hürriyetsizlik ikliminden çıkıp çok partili bir idareye kavuşmuştur. Binaanaleyh; hürriyetsizliğin, tek parti tahakkümünün ve seçim yapmadan iktidarda olmanın, seçim yapıldığı takdirde ise rey sandıklarının nasıl kırılıp on binlerce mazbatanın nasıl tahrip edildiğinin ve nasıl reylerin çalınıp millet iradesinin ayaklar altında çiğnendiğinin türlü ve aşikâr misallerini görmüş ve yaşamış bir memleketiz. Bu iklimin içinden çıkıp gelmekteyiz. Diğer taraftan, sefalete mahkûm olmanın bu memleketin kaderi olduğuna inanmışcasına ve bunu kabul etmişcesine çeyrek asır içerisinde; memleketin meselelerine, vatandaşın ihtiyaçlarına, medeni ve ileri bir hayata kavuşmanın icaplarına nasıl omuz silkercesine lakayt kalındığını görüp yaşamış olan bir memlekettir Türkiye. Ve Türkiyemiz bugün, asırlarca yapılamayanların on sene içinde nasıl yapıldığını, memleketin bir baştan öbür başa her birisi bir kıymeti olan sayısız eserlerle nasıl donanmış hâle geldiğini görmektedir. Ziraatte, sanayide, madencilik ve nakliye ekonomisinde, velhasıl iktisadi hayatın bütün kollarında Türkiye'nin nasıl akla sığmaz bir süratle bir asırlık bir mesafeyi bir on sene içinde aldığını görmekteyiz. Terakki, umran, imar, iktisadi kalkınma, içtimai düzen, velhasıl medeni ve ileri bir cemiyet olmanın bütün şartlarını muayyen bir nizam ve ülkü içinde nasıl hep birden ele alınıp tahakkuk yoluna konmuş olduğunu vatandaşlar görmektedir. On sene evvelki ile bugünü vatandaşlar kıyaslayabilmekte ve hükümlerini vermiş bulunmaktadırlar."
Rahmetli Adnan Menderes'in 1 Mayıs 1960 tarihinde yapmış olduğu bu konuşmayı alın, Gezi Kalkışması'nın başladığı Mayıs 2013'ün sonlarında yapılmış varsayın. Gördüğünüz gibi değişen bir şey yok! Laikçi zengin çocukları 1960 Nisanında-Mayısında Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne saldırdıkları gibi, o laikçilerin günümüzdeki devamları olan laikçiler de Mayıs 2013'de yapmış oldukları Gezi Kalkışması'yla Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne saldırdılar. Mayıs 2013'ün Mayıs 1960'dan farkı şu oldu: Laikçiler bu sefer başaramadılar. Arzuladıkları, hayal ettikleri askerî darbeyi gerçekleştirmediler ve Müslüman Türk Milleti'nin günümüzdeki iktidarı olan AK Parti iktidarını; gayrimeşru yol askerî darbeyle, silah zoruyla, terörle deviremediler Allah'a şükürler olsun.
Cihannur
11-27-2014, 02:33
9IGSZFNgiqo
Rahmetli Adnan Menderes, başka bir konuşmasında da CHP'nin ve CHP Zihniyeti'nin kötülüklerini şöyle anlatıyor:
"Esasen öteden beri milletçe kalkınmamızın düşmanı kesilmediler mi?! Şimdiye kadar memleketin muvaffakiyetlerinden birisini dahi kaale alıp bahsettiler mi?! Türk Milleti'nin zekâ ve gayretinin mahsulü olan binbir eserden birisine bile başlarını çevirip baktılar mı?! Milletin olan her güzel şeyden birisini dahi benimsemek faziletini gösterdiler mi?! Hayır, aksine olarak her muvaffakiyeti bir felaket, her güzel ve muhteşem eseri bir zarar diye göstermek için seneler ve senelerdir nasıl çırpındıklarını milletçe bilmiyor muyuz?!"
Türkiyenin sadece Huzura ihtiyaci var. Baska hicbirseye ihtiyaci yoktur. Sistem iyidir böyle. Biz Gavur degiliz. Biz pislik istemiyoruz. Icki, Kumar istemiyoruz.
zülcenaheyn
11-27-2014, 16:12
Cihannur, zaten şu kesim kötüdür bu kesim iyidir gibi genelleme yaparak basitçe zekan çalışmasa burada particiliğin köşe başına oturtmazdın, seni de anlıyorum....
Menderes en büyük hizmetleri yapmış siyasetçilerden birisidir ama bunu deneme rağmen neyden bahsetmeye çalıştığımı hala idrak edemiyor ve bunu duygusallıkla çarpıtıyorsan ya bunu kasten yapıyorsun ya da.... Neyse... Uzatmaya gerek yok...
BayMC seni zaten anlamıyorum ve anlamak da istemiyorum. Açtığım konuyu nereden nereye getirmişsin.
Yazdıklarımı anlama özenini göstermeyenlere tahammülüm yok... Bu özeni göstermeyenlere ısrarla anlatma vaktim de yok... Yazdıklarımı anlayan anladı...
AKP ve DPyi beğenip tutan bir çizgide olarak bunları söylüyorum... Hala o zaman niye böyle yazıyorsun diyenler hakikaten gerizekalıdır...
Cihannur
11-27-2014, 17:40
Cihannur, zaten şu kesim kötüdür bu kesim iyidir gibi genelleme yaparak basitçe zekan çalışmasa burada particiliğin köşe başına oturtmazdın, seni de anlıyorum....
Menderes en büyük hizmetleri yapmış siyasetçilerden birisidir ama bunu deneme rağmen neyden bahsetmeye çalıştığımı hala idrak edemiyor ve bunu duygusallıkla çarpıtıyorsan ya bunu kasten yapıyorsun ya da.... Neyse... Uzatmaya gerek yok...
Yazdıklarımı anlama özenini göstermeyenlere tahammülüm yok... Bu özeni göstermeyenlere ısrarla anlatma vaktim de yok... Yazdıklarımı anlayan anladı...
AKP ve DPyi beğenip tutan bir çizgide olarak bunları söylüyorum... Hala o zaman niye böyle yazıyorsun diyenler hakikaten gerizekalıdır...
Yazdıklarını dikkatlice okuyorum ve karşı görüşlerimi söylüyorum zülcenaheyn. Bir kez daha ve kısaca belirteyim ki konu daha da vuzuha kavuşsun.
1- Türkiye'de 96 siyasi parti faaliyettedir. Bunların arasında merkez patiler de vardır. Türkiyede siyasi parti kurmak çok kolaydır. Vatandaş olan 30 kişinin imzasıyla siyasi parti kurulabilir. Ülkemizdeki kurulu bulunan 96 siyasi parti yetmiyorsa bir 96 tane daha siyasi parti kurulsun, mahzuru yok.
2- Türkiye siyasetinde belli toplumsal temeli ve ağırlığı olan 4 ana görüş (1- Müslümanlık, Türkiyelilik, Anadoluluk, ülkenin ve milletin değerlerine bağlılık, millî ve manevi değerlerimize bağlılık, Müslüman demokratlık, muhafazakâr demokratlık, 2- Laikçilik, Kemalizm, 3- Türk Milliyetçiliği, 4- Kürt Milliyetçiliği) 4 ana siyasi partide (AK Parti, CHP, MHP ve HDP) temsilini bulmaktadır.
3- İstediğiniz kadar; ister merkezde, ister sağda, ister solda siyasi parti kurun farketmez; çünkü Türkiye'deki siyasi yapı oturmuştur ve normal şartlarda önümüzdeki genel seçimlerde de bu oturmuş siyasi yapının tezahürlerini görmeye devam edeceğizdir.
4- Türkiye'deki toplumsal temsiliyeti yapmada AK Parti, MHP ve HDP'de sorun yoktur. Bu siyasi partiler, toplumsal temsilini yapmış oldukları kesimlerin; fikriyatlarını, zihniyetlerini, görüşlerini, anlayışlarını tutarlı bir biçimde temsil etmektedirler. Türkiye'nin siyasi yapısında 4 ana siyasi görüşün 4 ana temsilcisi AK Parti, CHP, MHP ve HDP'den sadece CHP, temsilini yapmakta olduğu kesimi tutarlı bir biçimde temsil edememekte ve temsiliyet krizi yaşamaktadır. CHP, Etro Kemal'in genel başkanlığında Yeni CHP (YCHP) diye bir şey tutturmuş; ama başarısız ve beceriksiz bir genel başkan olduğu için CHP'yi sözde YCHP'ye özde ise Ne İdüğü Belirsiz Bukalemun CHP'ye (NİB BCHP) dönüştürmüştür. CHP, amorf bir yapı arz etmektedir. Sosyal demokrat desen, değil, Atatürkçü-Kemalist-ulusalcı desen, değil, merkez sağ desen, değil, ne idüğü belirsiz ve renkten renge giren bir yapı.
5- Türk siyasetinin mevcut yapısında etkili ve oy alabilecek bir merkez parti kurulup siyaset yapabilirse, o merkez partinin, oylarını asıl böleceği parti AK Parti değil, CHP olur. Çünkü AK Parti, dindar ağırlıklı merkez sağ siyasi parti olarak ve; en iyi, en doğru ve en başarılı siyasi parti olarak sağda ve merkezde yer alan büyükçe bir kesimin temsilini başarıyla yapmaktadır ve yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetlerini de sürdürdüğü için oylarını koruyabilmektedir. CHP ise temsiliyet krizi yaşamasının yanı sıra, kendi doğal seçmeni olmayan ama sekülerlik paydasında buluştuğu bir kısım merkez sağ seçmeni de bünyesi altında toplamıştır. Türkiye'de kurulacak muhtemel bir merkez partisi toplumda karşılık bulursa o partiye gidecek ilk seçmenler, daha önce merkez sağa oy verip, merkez sağın, dindar ağırlıklı merkez sağ AK Parti'de temsil edilmesiyle başlanmasıyla sekülerlikleri sebebiyle CHP'ye oy vermeye yönelmiş o seküler merkez sağ seçmenlerden olacaktır büyük ihtimalle.
Türk siyaseti üzerine genel yorumlar yaptıktan sonra şimdi de son söylediğiniz sözlere değineyim. Yazmış olduğum mesajımda, şu kesim kötüdür bu kesim iyidir gibi basitçe genelleme mi yapmışım?! Bakın, yazmış olduğum o sözleri burada alıntılayayım ve ne demek istediğimi açarak kısaca anlatayım. Diyorum ki, "Türkiye'deki sağ; iyidir, vatanseverdir, millete hizmetkârdır; Türkiye'deki sol; kötüdür, azgındır, darbecidir." Bu söylediğimi dikkatlice okuyunca anlayacağınız üzere, kesimlerden değil ideolojilerden, fikriyatlardan bahsediyorum. Açayım:
Türkiye'deki sağ (Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi vd.) devamlı olarak iktidara gelmiş ve apaçık ve reddedilemez bir gerçektir ki ülkemize ve milletimize olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulunmuştur, yani: Türkiye'deki sağ; iyidir, vatanseverdir, millete hizmetkârdır.
Türkiye'deki sol (Cumhuriyet Halk Partisi vd.) ise iktidara gelmiş olan sağ partilere devamlı olarak yıkıcı ve düşmanca muhalefet yapmış, Türkiye'de son 55 yılda 4 askerî darbe (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 askerî darbeleri) yapılmasına sebebiyet vermiş, apaçık ve reddedilemez bir gerçektir ki ülkemize ve milletimize yapmış olduğu bu ve benzeri kötülüklerle ülkemizin yeteri kadar gelişememesinin başlıca sorumlusu olmuştur; yani: Türkiye'deki sol; kötüdür, azgındır, darbecidir.
Çalışmayan zekâmla particiliğin köşe başına mı oturmuşum?! Bu söylediğinize cevabı, safahat kardeşime yazmış olduğum bir mesajımı burada alıntılayayak ve particiliğin köşe başına oturmadığımı anlatan kısmı kalınlaştırarak ve altını çizerek vereyim.
Vel Hasılı Kelam bölümünde AK Parti Forum Sohbet konusunda yazmış olduğum mesajım:
Sevgili kardeşim, mücadelemizi sürdürürken İslam'ın ölçülerine göre hareket etmeliyiz. Ahmet Yesevi hazretleri şöyle buyurmuştur: "Kâfir bile olsa hiç kimsenin kalbini kırma. Kalb kırmak Allahü Teâlâ'yı incitmek demektir."
Bizim yolumuz sohbet yoludur. Tartışmalar bizim yolumuz değildir. Bazen tartışmaların içine girmek durumunda kalıyoruz. Böyle durumlarda doğruları söyleyip; yalan, iftira ve kara propagandaları çürütmemiz ve bunu yaparken de muhatabımızın kalbini kırmamaya çalışmamız gerekir.
Davamız, kuru particilik davası değildir. Davamız, hak yol olan İslam davasıdır ve bu davayı bütün gücüyle omuzlayan Türkiye'nin ve Müslüman Türk Milleti'nin Büyük Türkiye davasıdır. Yüksek medeniyetimiz olan İslam Medeniyeti'ni, Türk-İslam Medeniyeti'ni yaşayıp yaşatmak ve dünyaya duyurmakla mükellefiz.
Bizim yüksek medeniyetimiz, fakir fukara garip gurebaya yardım ederken onların gönüllerini kırmamak, gururlarını incitmemek için sadaka taşları dikmiş bir medeniyettir. Yüksek medeniyetimizdir ki, göçmen kuşları bile düşünerek onları korumak için vakıf kurmuş bir medeniyettir. Bizim yüksek medeniyetimizdir ki, muhteşem görkeminden ziyade, Cenab-ı Hakk'a tevazuyla ve O'nun yarattıklarına şefkat ve merhametle davranan gönül medeniyetidir.
Büyük Türkiye davası işte bu yüksek medeniyetimiz olan Türk-İslam Medeniyeti'nin yeniden ihyasıdır. Türkiye; gelişecek, zenginleşecek ve tarihte olduğu gibi yeniden Büyük Türkiye olacaktır ve yüksek medeniyetimizin en önemli vasıfları, tarihte olduğu gibi günümüzde de; ahlâkı, şefkati ve merhameti olmaya devam edecektir inşaallah.
zülcenaheyn
11-27-2014, 22:03
Cevabım buradaki başlıkta:
http://www.akpartiforum.com/sonaragore-ak-parti-40in-altinda-ak-parti-50-civarinda-oyalirsa-dukk-nikapatin-t175080.html?p=1055084#post1055084
Cihannur
11-28-2014, 02:16
O yüzden AKP 2015'te %40'ın altında oy alacak diyorsa korkun.
Ben o %10 eksilen zümrenin içindeyim.
Ama bundan sonra AKP'ye oy atmayı düşünmüyorum.
SONAR anket seçimlerinde eğer Anadolu Partisi AKP'nin 12 senede değiştirmediği anti-demokratik %10 barajına yetişirse ANAPARTİ'ye yani Emine Ülker Tarhan'a oy atacağım. Yeni bir merkez parti olma iddiasında bir umut olmuştur ANAPARTİ. MHP'yi düşünüyordum ama vazgeçtim ve bu partinin bir umut yarattığını düşünüyorum.
Bu yüzden ANAPARTİ bir umuttur. %10 barajını aşarsa bu parti otomatikman 60 mebus alıyor ve AKP'nin tek başına iktidarı imkansız hale geliyor.
Yani CHP, MHP, HDP gibi partilerin iktidarı hayaldir ve AKP'nin tek başına iktidarını engelleyecek tek olanak da bir partinin barajı aşmasıdır. Baraj aşıldığı anda koalisyon hükumeti mümkün olacaktır ancak.
Bu millet kukla başbakan sevmez. Bu çok açık. Parti başında Erdoğan'ın olmaması, Kobani, saraylar, vs. gibi birçok olaydan dolayı halk bıkmıştır ve bu yüzden AKP oy kaybetmiştir.
Kukla başbakanla da bu işin yürümeyeceği tarihimizden bellidir. Bakın ANAP'lı Turgut Özal örneğine. Özal cumhurbaşkanı oldu, arkasına bir kukla başbakan bıraktı, sonra ANAP eridi gitti; sonradan DP olan DYP ile birleşti ve şimdi adını duyan yok.
Özal CB olunca ANAP nasıl eridi ise Erdoğan CB olduğundan aynen AKP de bu yolla eriyor.
Görüşleriniz hakkında madde madde yorumlarda bulunayım:
1- Türkiye'de ekonomik kriz ya da benzeri bir sarsıcı durum olmadığı takdirde AK Parti'nin oyunun % 45'in altına düşmeyeceği ve 2015 Genel Seçiminde AK Parti'nin en az % 45'ler civarında oy alacağı kanaatindeyim.
2- Emine Ülker Tarhan'ın kurmuş olduğu Anadolu Partisi'nin, 2015 Genel Seçimine katılıp katılmayacağı belirsizdir. Çünkü genel seçime 6 ay kadar bir süre kalmıştır ve bildiğim kadarıyla seçime katılabilmek için seçimden en az 6 ay önce Türkiye'de illerin ve ilçelerin en az belli bir bölümünde örgütlenme zorunluluğu vardır. Bu durumda eğer 2015 Genel Seçiminin 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacağına karar verilrse, Anadolu Partisi'nin en geç 7 Aralık 2014 tarihine kadar seçime katılmaya hak kazanacak kadar örgütlenmesini tamamlaması gerekmektedir ve bunun içinde bir hafta on gün kadar kısa bir süre kalmıştır.
3- Eğer Anadolu Partisi genel seçime katılabilse bile, Emine Ülker Tarhan'ın güçlü bir rüzgâr yakalayabileceğini zannetmiyorum. Eğer Biçare Sarıgül, TDH'yi partileştirip seçime katılsaydı, o, güçlü bir rüzgâr yakalayabilir ve belki de % 10 barajını zorlayabilirdi. Anadolu Partisi için ise böyle bir şeyi öngörmüyorum. Anadolu Partisi için en iyi sonuç % 3'ün üzerinde oy alıp hazine yardımı almaya hak kazanmak olur.
4- Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AK Parti), ANAP ya da DYP ile kıyaslarsanız yanlış yaparsınız. Türkiye'de 1908 yılından bugüne kadar siyasi hayatımızda çok sayıda siyasi parti gelip geçmiştir ama onların hiçbiri bir AK Parti değildir. AK Parti, Türk Siyasi Tarihi'nin; en iyi, en doğru ve en başarılı siyasi partisi olduğu gibi, aynı zamanda da en efsane siyasi partisidir. AK Parti, Demokrat Parti Efsanesini geride bırakarak tarihimizin en efsane siyasi partisi olmuştur. Böylelikle Demokrat Parti efsanelikte 2. sırada yer almıştır.
5- AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nu da Mesut Yılmaz ya da Tansu Çiller ile kıyaslamanız doğru olmaz. Türkiye'nin önemli ve değerli profesörlerinden ve entellektüellerinden biri olan Ahmet Davutoğlu, kimsenin kuklası değildir ve böyle bir zilleti kabul etmeyecek kadar karakterli bir insandır.
6- Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, başbakanlığı döneminde; Anasol-M'nin batma durumuna getirdiği ekonomiyi toparladı, Türkiye'nin IMF'ye olan 23.5 milyar dolar civarında borcunu sıfırladı, faizlerin epey düşmesini sağladı, ülkemizin milli gelirinin ve kişi başına düşen milli gelirimizin 3 kata kadar artmasını sağladı, yapmış olduğu; duble yollarla, konutlarla, dersliklerle, ünivesitelerle ve benzeri olağanüstü ve muhteşem hizmetlerle Türkiye'nin gelişmiş ülkelerin gelişmişlik seviyelerine yaklaşmasını sağladı. Erdoğan Dönemi, Türk Siyasi Tarihi'nin en iyi ve en başarılı dönemi oldu Allah'a şükürler olsun. Davutoğlu Dönemi'nin, Erdoğan Dönemi'nden daha başarılı bir dönem olacağı kanısındayım. Çünkü Erdoğan, kendisine bırakılmış olan enkazı kaldırdı, ekonomiyi rayına oturttu, kışlasından çıkmış olan ordumuzu kışlasına soktu, Ergenekon Terör Örgütü'nü ve Balyoz Cuntası'nı etkisiz hâle getirdi, Gezi Kalkışması'nı ve Dostmodern Paralel Kalkışma'yı bastırdı ve nihayetinde Davutoğlu'nun önüne Türkiye'yi 10 yıl içinde gelişmiş ülke yapabilme şartlarını bütünüyle hazırladı.
Zor bir 12 yılı (Erdoğan Dönemi) geride bıraktık. Önümüzde ise 2023 yılı hedeflerimize ulaşmada geride bıraktığımız 12 yıla göre daha kolay bir 10 yıllık dönem (kısmetse Davutoğlu Dönemi) bizi bekliyor. Önümüzdeki 10 yılda; Erdoğan'ın liderliğinde, AK Parti iktidarında, Davutoğlu Dönemi'nde Allah'ın izni ve inayetiyle Türkiye uçuşa geçecektir.
7- AK Parti'nin tek başına iktidar olmasının kolay kolay engellenemeyeceği kanaatindeyim. 2015 Genel Seçiminde de AK Parti tek başına iktidar olacaktır inşaallah.
Bakın, aşağıda; 2002, 2007 ve 2011 Genel Seçimlerinin sonuçlarını gösteren seçim haritalarına yer veriyorum. 2015 Genel Seçiminde de işte bu aşağıdaki seçim haritalarına benzer bir seçim haritasıyla karşı karşıya geleceğimizi düşünüyorum. İnsanlar gece yatıp sabah kalktıklarında oy verdikleri siyasi partiyi değiştirmiyorlar. AK Parti, doğru olan siyasi çizgisini koruduğu ve ekonomimizi de iyi götürdüğü müddetçe oylarını büyük ölçüde koruyacaktır inşaallah.
2002 Genel Seçimi Sonucu
http://s25.postimg.org/9zb7gll0f/2002_Genel_Secimi_Sonucu.png (http://postimage.org/)
2007 Genel Seçimi Sonucu
http://s25.postimg.org/gt75upfhb/2007_Genel_Se_imi_Sonucu.png (http://postimage.org/)
2011 Genel Seçimi Sonucu
http://s25.postimg.org/ags0kvcf3/2011_Genel_Se_imi_Sonucu.png (http://postimage.org/)
Bu şarkı burada bitmez. Bizi izlemeye devam edin.http://s25.postimg.org/wrna0bh97/D_rb_nle_Bakan_Smiley.gif (http://postimage.org/)
zülcenaheyn
11-28-2014, 02:21
Aynı linkte Bayrakçı'nın sözünü cevap olarak koydum.
Cihannur
11-28-2014, 02:52
Aynı linkte Bayrakçı'nın sözünü cevap olarak koydum.
AK Parti, 2011 Genel Seçiminde % 50, 2014 Yerel Seçiminde ise % 45 oranında oy aldı.
CHP, 2011 Genel Seçiminde % 26, 2014 Yerel Seçiminde ise % 24 oranında oy aldı.
MHP, 2011 Genel Seçiminde % 13, 2014 Yerel Seçiminde ise % 17 oranında oy aldı
Yukarıdaki sonuçlardan da görüleceği üzere 2011 Genel Seçiminden 2014 Yerel Seçimine seçim sonuçlarında büyük bir değişim olmamıştır. İşte bu yüzden AK Parti'nin oyunun % 40'ın altına düştüğü açıklamasını gerçekçi bulmuyorum.
zülcenaheyn
11-28-2014, 03:10
İşte SONAR şirketi o tüm saydığınız seçim sonuçlarını en fazla bir puan oynayarak ya da oynamayarak tam isabetle bilmiştir.
Şimdi de anket sonuçlarına göre AKP %40'ın altında gözüküyor.
Tek başına iktidar olmak için %42 oy oranı gerekiyor.
Ben CB seçimleri öncesinde de aynı görüşteydim şimdi de aynı görüşteyim.
Erdoğan CB olduğu için bundan sonra AKP tek başına iktidar olamaz.
Koalisyon hükumeti olur.
Gayet gerçekçi.
Ayrıca bu şirketin güvenilirliği de gerek CHP gerek AKP taraftarlarının ilgisi ve saygısınca da kanıtlanmıştır.
2002'de AKP %40'ın altında oy alarak tek başına iktidar olmuştu fakat bu sefer bu mümkün değil çünkü mecliste daha çok parti olduğu için %42'yi bulması şart.
AKP kamyonu devirme yoluna girdi.
Bunun bir nedeni de Abdullah Gül'ün dışlanması.
Gül'ün en azından Erdoğan ile aynı görüşte de olsa ayrı bir şahsiyeti vardı.
Zaman zaman aykırı olabiliyor, korkmuyordu.
Millet böyle insanlara saygı duyar ancak çünkü!
Cihannur
11-28-2014, 03:15
Şimdi de anket sonuçlarına göre AKP %40'ın altında gözüküyor.
Tek başına iktidar olmak için %42 oy oranı gerekiyor.
Ben CB seçimleri öncesinde de aynı görüşteydim şimdi de aynı görüşteyim.
Erdoğan CB olduğu için bundan sonra AKP tek başına iktidar olamaz.
Koalisyon hükumeti olur.
AK Parti'nin, 2015 Genel Seçiminde üst üste 4. kez tek başına iktidar olacağını tahmin ediyorum. Bakalım benim tahminim mi tutacak ve AK Parti tek başına iktidar mı olacak, yoksa sizin tahmininiz mi tutacak ve Türkiye, 2002 öncesinde olduğu gibi yeniden koalisyon hükümetiyle mi yönetilecek? 6-7 ay sonra 2015 Genel Seçimi sonrasında bu konuda tekrar görüşelim inşaallah.
zülcenaheyn
11-28-2014, 03:19
İnşallah
srgulayanyobaz
11-28-2014, 23:01
Evet Türkiye'nin kökten değişmesi lazım. Mesela Atatürk İlkeleri kaldırılmalı. Şeriat gelmeli. Daha birçok köklü değişiklik olması lazım.
zülcenaheyn
11-28-2014, 23:33
Atatürk ilkeleri bence de kaldırılmalı. Şeriat da talep eden Müslümanlara gelmeli.
Cihannur
12-06-2014, 22:47
Konunuzun başlığını doğru bulmuyorum zülcenaheyn. Türkiye, 12 yıllık AK Parti iktidarında nefes alıyor. Türkiye, AK Parti iktidara gelmeden önceki karanlık günlerden kurtuldu hamdolsun. 2 Kasım 2002 ve öncesindeki siyasi ve ekonomik istikrarsızlık günlerinde değiliz artık.
Laik zengin çocukları da AK Parti iktidarında rahatlar. Siz Kadıköy'de oturuyormuşsunuz. Eviniz Bağdat Caddesi'ne yakın mıdır bilmiyorum. Müsait bir zamanınızda Bağdat Caddesi'ne giderek CHP'li laik zengin çocuklarının, Bağdat Caddesi'nde nasıl zevk-ü sefa içinde yaşadıklarını kendi gözlerinizle görebilirsiniz. % 10 civarındaki laik vatandaşlarımız, Müslüman Türk Milleti'nin hâkimiyeti altında rahatllık içinde yaşıyorlar.
Size bir önerim daha var. Önce Kadıköy'de, CHP'nin son yerel seçimde % 72 oranında oy almış olduğu Kadıköy'de gezin. Sonra da AK Parti'nin % 61 oranında oy almış olduğu Sultanbeyli'ye gidin ve orada gezin. Bu iki ilçe de Anadolu yakasında bulunmakta. Aralarında çok mesafe yok. Gidin ve bu iki ilçeyi gezin. Sonra da, Kadıköy'de yaşayan laik zengin vatandaşlarımızın bol paralarla nasıl rahatlık içinde yaşarlarken, orta ve dar gelirli vatandaşlarımızın Sultanbeyli'de nasıl hayat mücadelesi verdiklerini görün. Yaşayacağınız böyle bir deneyim belki sizin fikirlerinizde değişime neden olur. Laik vatandaşlarımızın ne kadar rahatlık içinde yaşadıklarını, milletimiz çoğunluğunun ise nasıl bir hayat mücadelesi içinde yaşadıklarını görerek CHP'nin haksızlığını ve AK Parti'nin haklılığını anlamış olursunuz.
Türkiye nefes alıyor zaten. Nefes alamayanlar; ekonomisi batmış olan Yunanistan, % 25 civarındaki işsizlik oranıyla ekonomik kriz yaşamakta olan İspanya ve yere yatırdıkları ve "I can't breathe" (nefes alamıyorum) diyen Eric Garner isimli siyahi vatandaşını polisleriyle öldüren, silahsız siyahi vatandaşlarını çocuk-büyük demeden polisleriyle öldüren Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeler...
Siz Kadıköy'de yaşadığınız için belki de içinde bulunduğunuz ortamın etkisiyle Türkiye'nin nefes alamadığı yanılgısı içindesiniz ve bu yüzden, Türkiye nefes almalı diyorsunuz. Kadıköy'de çevrenizde çok sayıda CHP'li vardır; belki pek çok arkadaşınız da CHP'lidir. Oysa Türkiye, İstanbul'da; Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy; Ankara'da Çankaya; İzmir'de Karşıyaka'dan ibaret değil! Türkiye'de sadece, % 10 civarındaki laik vatandaşlarımız yaşamıyorlar. Bu konuda paylaşmış olduğum; 2002, 2007 ve 2011 genel seçim sonuç haritaları bu söylediğimin doğruluğunun açık misallerindendir.
Laik CHP iktidara gelemiyor diye rahatsızlık yaşıyor olabilir. Laik CHP'nin yapması gereken şey şu: 6 ay kadar sonra muhtemelen 7 Haziran 2015 tarihinde genel seçime gideceğiz. CHP önümüzdeki 6 boyunca propaganda yaparak halkımızı kendisine oy vermeye ikna etmeye çalışmalı. Türkiye'de yapılan seçimler serbest ve demokratik seçimlerdir Allah'a şükürler olsun. Siyasi partilere bazı şartlar dahilinde dilediklerince propaganda yapma imkânı tanınmaktadır. Hazine yardımı alamayan partilerin para bulma sorunları var; fakat CHP yüklü miktarda hazine yardımı alabildiği için para sıkıntısı da yaşamamaktadır. İstediği gibi propaganda yapabilir.
zülcenaheyn
12-07-2014, 03:27
Evet, bu anlamda söyledim aslında. Türkiye nefes almalı derken iktidar olmayan kesimi kast ediyorum. Nitekim iktidar olan ve çıkarları bu doğrultuda kar eden kesim zaten nefes alıyor. He iktidar olmayan kesim de darbe dönemlerinde nefes alıyordu.
Ben ara sıra Halk TV ve +1'i de izlerim. Ve evet Kadıköy'de oturuyorum, burası CHP semti, caddeye de yakınım.
Ama benim Erdoğan ve AKP eleştirilerim çevremdeki eleştirilerden farklıdır. Nefret ederek değil severek ve hatta oy veren biri olarak eleştiriyorum.
Kadir Mısıroğlu bir gün Celal Bayar ile röportaj yapmaya gitmiş. Röportaj esnasında "sizin olduğunuz yerde ben CHP'nin yanındayım" demiş Celal Bayar.
Benim durumum da tam tersidir. Eleştirimi yaparım, iktidarın yozlaştığını söylerim, fazla güçten dolayı haksızlık yapanların yakalanamadığını söylerim, zafer sarhoşluğunun verdiği hataları söyler ve kızarım ama Gezi olaylarının olduğu yerde hükumetin yanında olurum.
Muhafazakar kesimde zenginleşen sermaye sahibi bir zümre oldu ve özgürlükler de sağlandı, artık kompleks yapacak bir durum yok Bağdat Caddesini göstererek.
Ayrıca ben ekonomiden bir eleştiri yapmıyorum, milletin cebini konuşmuyorum. Başka bir alandan eleştiri yapıyorum.
Rusya ile, Doğu ile yakınlaşabiliriz ve ekonomik, siyasi anlamda güçlü istikrarlı olabiliriz birlikler kurarak ama mesela:
Osmanlıca dersi... Benim sempati ile baktığım bir olay... Ama bu seçmeli değil de zorunlu hale gelince o zaman bu bir dayatmaya giriyor, bir vatandaş tipi oluşturma yoluna giriliyor...
Kemalizm İslam karşıtı olarak bir eğitim dayatmasında bulundu, bu artık kaldırıldı ama şimdi yeni bir dayatma başlıyor.....
Demokrasi ne azınlıkların diktatörlüğü ya da dayatmasıdır ne de çoğunluğun bir dayatmasıdır, demokraside dayatma O-LA-MAZ!
Çoğunluğun seçtiği iktidar olur, hükumet kurar ama azınlığın seçtiği de vardır, azınlığın seçtiğinin sesi az çıkıyor, sesi yetmiyor diye temel insan hakları görmezden gelinemez ve bir dayatmaya uğrayamaz.
Şu Osmanlıcayı seçmeli yapıp cemevleri problemi çözülse ne olur? Hiçbir şey olmaz sadece demokrasi uygulanmış olur ama insanların dersi devleti ele geçirip hayallerindeki insan-vatandaş tipini yaratmak...
Bunu Atatürk başaramadı, Erdoğan da başaramaz...
Bu milletin her bir bireyi ne "Laik-Kemalist bir Türk" olacaktır ne de "Dindar ve Kindar Türkiyeli" olacaktır!
Vatandaşı tek tipleştiren ideolojik akımların devri geçmiştir, böyle devletlerin de ömrü kısa sürelidir.
Artık küreselleşen ve demokratikleşen bir dünyadayız. Evet şu anda Türkiye geçmişi ile yüzleşip kültürü ile yeniden barışıyor ama elbette Türkiye bünyesinde barındırdığı otoriterleşme ile de yüzleşecektir.
Bu otoriterleşme Kemalizmde de var Sağ yapılarda da var.
İşte olay bundan ibaret.
Cihannur
12-07-2014, 04:34
Osmanlıca dersi... Benim sempati ile baktığım bir olay... Ama bu seçmeli değil de zorunlu hale gelince o zaman bu bir dayatmaya giriyor, bir vatandaş tipi oluşturma yoluna giriliyor...
Kemalizm İslam karşıtı olarak bir eğitim dayatmasında bulundu, bu artık kaldırıldı ama şimdi yeni bir dayatma başlıyor.....
Demokrasi ne azınlıkların diktatörlüğü ya da dayatmasıdır ne de çoğunluğun bir dayatmasıdır, demokraside dayatma O-LA-MAZ!
Çoğunluğun seçtiği iktidar olur, hükumet kurar ama azınlığın seçtiği de vardır, azınlığın seçtiğinin sesi az çıkıyor, sesi yetmiyor diye temel insan hakları görmezden gelinemez ve bir dayatmaya uğrayamaz.
Şu Osmanlıcayı seçmeli yapıp cemevleri problemi çözülse ne olur? Hiçbir şey olmaz sadece demokrasi uygulanmış olur ama insanların dersi devleti ele geçirip hayallerindeki insan-vatandaş tipini yaratmak...
Bunu Atatürk başaramadı, Erdoğan da başaramaz...
Bu milletin her bir bireyi ne "Laik-Kemalist bir Türk" olacaktır ne de "Dindar ve Kindar Türkiyeli" olacaktır!
Vatandaşı tek tipleştiren ideolojik akımların devri geçmiştir, böyle devletlerin de ömrü kısa sürelidir.
Artık küreselleşen ve demokratikleşen bir dünyadayız. Evet şu anda Türkiye geçmişi ile yüzleşip kültürü ile yeniden barışıyor ama elbette Türkiye bünyesinde barındırdığı otoriterleşme ile de yüzleşecektir.
Bu otoriterleşme Kemalizmde de var Sağ yapılarda da var.
İşte olay bundan ibaret.
Mesele madem bu raddeye kadar geldi, öyleyse müsaadenizle mevzuyu derinleştirelim.
AK Parti kadrolarının çekirdeğini oluşturan insanların Necmettin Erbakan ekolünde yetişmelerinin bazı avantajları olduğu gibi çok önemli bir dezavantajları da oldu: Devletçi zihniyet.
AK Parti'yi kuran kadrolar maalesef ki Erbakan'ın devletçi zihniyetinin etkisi altında siyasi kimliklerini oluşturdular. Devletçilik ki en berbat şeylerden biridir. Temelden başlayalım: Niye bir devletimiz var? Bu kadar insan toplanıp niye devlet kurduk? Devlete gereksinimimiz var mı?
Basitçe izah edeyim: Belli bir topluluk içinde yaşadığımız ve topluluk olarak bazı zorunlu ihtiyaçlarımız bulunduğu için zorunluluktan dolayı devlet kurduk. Mesela iç güvenlik ihtiyacı. Herhangi bir hırsızlık olayında vatandaşlar olarak hırsızı kendimiz yakalayıp kendimiz cezalandıramayacağımıza göre bunu bizim yerimize yapacak bir mekanizmaya ihtiyaç var; o da devlettir. Mesela dış güvenlik ihtiyacı. Herhangi bir düşman ülkenin Allah korusun ki ülkemize saldırması durumunda vatandaşlar olarak elimize tabanca tüfek alıp o düşman ülkeyle savaşamayız. Bunu bizim yerimize yapacak bir mekanizmaya ihtiyaç var; o da devlettir. Zorunluluklarımız olduğu ve zorunluluklarımızı bizim yerimize ancak devlet gibi bir mekanizma yerine getirebileceği için devletimiz var. Yani zorunluluklarımız olmasa devlet de olmayacak. Zorunluluklarımız ortadan kalkarsa devlet de ortadan kalkar. Devletin var olması şart değil.
Peki ya, halkının olan ve halkına hizmet için var olan devlet, bir gün gelir de halkına savaş ilan ederse (28 Şubat döneminde olduğu gibi) ne yapılmalı? O devletle savaşılarak kendisine haddi bildirilmeli ve kendi halkının ve ülkesinin düşmanı olma zilletine düşmüş olan o devlet, halkına ve ülkesine düşman olmaktan vazgeçirilmeli. Müslüman Türk Milleti'nin, 28 Şubat 1997 Askerî Darbesine ve 28 Şubat sürecine verdiği tepki işte budur. Ülkesine ve milletine saldırarak gayrimeşru çizgiye düşmüş olan devlet, Türk Milleti'nin basiretli müdahalesiyle doğru yola çevrilmiş ve kendi halkına ve kendi ülkesine saldırmaktan men edilmiştir.
JFK filminde geçen, aklımda kaldığı kadarıyla şöyle bir sözü hatırlıyorum: Bir vatanseverin en önemli görevi, ülkesini devletine karşı savunmaktır. Şimdi internetten baktım da bu sözü söyleyen kişi Edward Abbey isimli biriymiş ve o söz de şöyleymiş: Bir vatansever her zaman ülkesini hükümetine karşı korumaya hazır olmalıdır.
AK Parti'nin bazı devletçi uygulamalarına ben de karşıyım. Dershaneler meselesinde baştan beri tavrımı koydum ve dershanelerin zorla kapatılmalarının doğru olmadığını dile getirdim. Dershanelerin zorla kapatılması benim demokrasi anlayışıma ters. İsteyen istediği dershaneyi açar, isteyen kişi de parasını verir ve orada ders görür, istemeyen kişi de dershaneye gitmez, hem ders almaz hem de para ödemez.
AK Parti genel politika olarak her şeyi devletin öncülüğünde ve etkinliği altında yapmaya çalışıyor. Ben ise daha çok özel teşebbüs yanlısı ve daha özgürlükçüyüm. Bugün böyle yapıyorsun, her şeyi devletin etkisi altına alıyorsun iyi de, yarın bir gün devlet, tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi yine kötülerin eline geçerse ne yapacağız, ne yapılacak? Kapsamını genişletmiş, alanını büyütmüş güçlü bir devlet kötülerin eline geçerse; halkına, masumlara, gariplere ne büyük zulümler yapabilir maazallah.
Evet, Erdoğan'ın mizacından kaynaklanan belirli bir otoriterleşme var. Bunu kabul ediyorum. Ayrıca bu otoriterleşmede Erbakan ekolünün de etkisinin olduğu kanaatindeyim. Lakin bunun büyütülecek kadar derin bir otoriterleşme olmadığı açıktır. Erdoğan, bir Putin kadar otoriter değil. Türkiye'nin genelinde baskıcı bir ortam yok.
Türkiye'nin temel meselesi demokrasi ve özgürlüktür. İnsanlar demokrasiyi ve özgürlükleri içlerine sindirdiklerinde hem daha hoşgörülü hem daha gelişmiş hem de daha müreffeh bir toplum olacağız inşaallah.
Türkiye'de özellikle laik kesimde hem demokrasiyi hem de özgürlüğü içine sindirememe sorunu var. Yerel seçimde bazı illeri AK Parti, CHP'den, bazı illeri de CHP, AK Parti'den aldı. Bu, demokrasinin güzelliğidir. Yarın bir gün AK Parti iktidardan düşüp ana muhalefet partisi olabilir ki, normaldir. Daha sonraki bir seçimde de tekrar iktidara gelebilir; bu da normaldir. Mahkeme kadıya mülk değil. Laik kesim hazımsızlık sorunu yaşıyor; iktidara gelemedikçe azgınlaşıp sağa sola saldırıyor. Demokrasilerde iktidarları millet belirler. Laik kesimin buna saygı göstermesi gerekiyor. Başka yolu yok; laik kesim ya serbest ve demokratik genel seçimlerle iktidara gelecek ya da hep muhalefet olarak kalacak.
Laik kesim eninde sonunda şunu anlamak zorunda: 4 askerî darbe yaptılar da ne oldu?! Sağcı sayısı mı azaldı?! Milletin sağ partilere % 70'lere varan oranlardaki oy desteği mi azaldı?! Laik kesimin, iktidar hırsı için ülkede gerginlik çıkarmasına hem gerek yok hem de çıkarabileceği gerginlikler sonuç alıcı değil. Laik kesim, olayı en aşırı noktaya götürse de yine sonuç alamaz. Mesela diyelim ki laik kesim azdı azdı ve ülkeyi Allah korusun ki iç savaşa götürdü. İç savaş sonrası ne olacak ki?! Ülkenin iktidarını yine millet belirleyecek. Laik kesimin şunu mutlaka anlaması gerekiyor: Ne yaparlarsa yapsınlar milletten kurtuluş ve kaçış yok ve milletin onayı dışında elde edebilecekleri bir iktidar yok!
Cihannur
12-07-2014, 17:44
Çok mühim bulduğum bazı hususlara da dikkat çekmek istiyorum. Kritik bir konu da şu: Laiklerin yasal olarak hiçbir sıkıntıları yok. Şöyle açayım: Varsayalım ki CHP, muhtemelen 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan genel seçimde % 50 oranında oy aldı ve 300'ün üzerinde milletvekili çıkartarak güçlü bir tek parti iktidarı kurdu. CHP'nin kuracağı o muhtemel tek parti iktidarının, laiklerin temel hak ve hürriyetlerine yönelik hiçbir düzenleme yapmasına gerek yoktur. Çıkın sorun laiklere; hangi yasanın değişmesini istiyorsunuz da kısıtlandığını düşündüğünüz bir özgürlük alanınız varsa o alanda özgürlük sağlansın. Yok böyle bir şey! Laikler, AK Parti iktidarında özgürler. Laikler kışın İstanbul'da; Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy; Ankara'da Çankaya; İzmir'de Karşıyaka gibi lüks ilçelerde; yazın ise; Bodrum, Çeşme, Marmaris, Kuşadası gibi en gözde sahil ilçelerimizde özgürce ve zevk-ü sefa içinde yaşıyorlar.
Meseleleri bu değil sizin anlayacağınız. Hani Memet Ali Alabora demişti ya: "Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel". Mesele laiklerin, Müslüman Türk Milleti'nden baskı görmeleri değil, mesele laiklerin % 10 civarında oldukları hâlde % 70 - % 80 civarındaki Müslüman Türk Milleti'nin çoğunluğunu yönetme; istek, arzu ve ihtirasları. Sen niye Türkiye'yi yönetmek için mücadele veriyorsun ki; sen % 10 civarındasın laik kesim, % 10! CHP % 25'ler civarında oy alıyor. % 10 civarında laik kesimden oy alıyorsa % 10 civarında da Alevi kesimden oy alıyor. Laikler, Alevileri kendilerine iktidar alanı açmada manivela olarak kullanıyorlar. Yoksa çok bayılmıyorlar Alevilerin Orta Asya köy kültürlerine. Laikler; Osmanlı'yı, Selçuklu'yu, hemen hemen bütün Türk Tarihi'ni reddetmişler, Alevilerin Orta Asya köy kültürünü mü kabul edecekler?! Peh!
Sorun sadece burada da bitmiyor. Basit sorularla mevzuyu açalım: Soru: Laikler neyi temsil ediyorlar? Cevap: Batıyı. Soru: Batı nedir? Cevap: Türk dışı olandır. Basitleştirerek söyledim ama doğrunun önemlice bir boyutu da budur. Biz Türküz, onlar Batı ya da Batılı. Birbirimizden farklıyız. Dinlerimiz, tarihlerimiz, kültürlerimiz, değerlerimiz birbirinden farklı. Soru: Laikler ne istiyorlar? Cevap: Laikler, Batı'dan yani gâvurdan hiçbir farkımız kalmasın istiyorlar. Gâvur gibi düşünelim, gâvur gibi yaşayalım, gâvur gibi olalım ve nihayetinde gâvurlaşalım; Amerikalı, İngiliz, Alman ya da Fransız olalım istiyorlar. Soru: Peki biz Müslüman Türk Milleti ne istiyoruz? Cevap: Biz Müslüman Türk Milleti, tarihimizde ve bugünümüzde olduğu gibi; dinimize, tarihimize, kültürümüze, bütün değerlerimize bağlı olarak ve bağlı kalarak yaşamak; dinimizle, tarihimizle, ecdadımızla gurur duyararak yaşamak istiyoruz. Amerikalı, İngiliz, Alman ya da Fransız olmak istemiyoruz; dün olduğu gibi bugün de yine; Türk olmak, Türk kalmak, Türk olarak yaşamak istiyoruz.
Bakın, bugün 7 Aralık 2014 tarhinde Sözcü gazetesinde Bekir Coşkun isimli şahıs, "Osmanlı seni saraya sokmadı..." başlıklı makalesinin bir bölümünde neler yazıyor:
"1300 yıl öncesinden Orhon yazıtlarını anlıyorsun da, şunun şurasında dedense, Osmanlıyı niye anlamıyorsun?..
Ki "Osmanlıca"yı dayattınız…
Çince sanki…
Çünkü Osmanlı"ecdat" falan değil…
Zaten Türkleri saraya sokmadılar…"
Bir kısım laikler, ecdatlarını, soylarını inkâr ettiler. Sanmayın ki bir kısım laiklerde sadece Osmanlı ve Selçuklu nefreti var; onlarda Osmanlı ve Selçuklu nefreti olduğu gibi, aynı zamanda İslam nefreti de var. Yani onlar, bizi biz yapan, Türk'ü Türk yapan bütün değerlere düşmanlar.
Bir kısım laiklerin içinde bulundukları durumu Self Hating Negroes (Kendilerinden Nefret Eden Zenciler) sendorumdan mülhem Self Hating Türkümsüler (Kendilerinden Nefret Eden Türkümsüler) sendromuyla açıklıyorum. Bir kısım Laikler; Türk'ten, Türk'ün dini olan İslam'dan, Türk'ün tarihi olan Türk Tarihi'nden, Türk'ün medeniyeti olan İslam Medeniyeti'nden, Türk-İslam Medeniyeti'nden nefret ediyorlar. Bazı siyahilerin kendilerinden nefret ederek beyaz olmaya özendikleri gibi, bir kısım laikler olan Self Hating Türkümsüler, Türk olmaktan nefret ediyorlar ve; Amerikalı, İngiliz, Alman ya da Fransız olmak istiyorlar. İçlerinde bulundukları aşağılık kompleksiyle de Türk'e ve Türk'ün bütün değerlerine saldırıyorlar. Meselenin özü budur. Korkunç bir yabancılaşma içindeler. İsimleri Türk ismi ama yaşamlarına bakınca gâvur yaşam tarzı görüyorsun. Namaz yok, oruç yok, zekât yok, hac yok, kurban yok, İslami yaşantı yok, Türk'ün kültürünü yaşamıyorlar, Batılı gibi yani gâvur gibi yaşıyorlar. Sadece böyle yaşamakla da kalmıyorlar, kendi dinlerine ve kültürlerine yabancılaştıkları için, Türk'e ait olan yaşam tezahürlerini dışlıyor, görmek istemiyorlar, gâvurun yaşam tezahürlerine ise hoş bakıyorlar.
Self Hating Türkümsüler, eğer CHP'nin kurulduğu günden bugüne yapmış kötülükleri bizim gibi bilseler, CHP'nin, İslam ülkesi Türkiye'ye ve Müslüman Türk Milleti'ne ne kadar çok kötülük ve zulüm yaptığını bir bilseler, sadece Self Hating Türkümsü olmakla kalmayacak, aynı zamanda Self Loathing Türkümsü (Kendilerinden Tiksinen, İğrenen Türkümsüler) olacaklardır. CHP, ülkemize ve miletimize o kadar çok kötülük ve zulüm yaptı ki, demokrasilerdeki gelmiş geçmiş en kötü siyasi partilerden biri olarak lanetlendi.
zülcenaheyn
12-07-2014, 19:23
Arkadaşım, bana mı anlatıyorsun CHP kesimini? Bu kendi öz benliğinden nefret etme, aşağılık duygusunu derinden hissedip kendisini aşağı gören Batı'nın nefretini kendisinden, ait olduğu Türk halkına yansıtmasını, vs. ben bunları hep görüyor ve bu noktadan yazıp paylaşıyorum.
Fakat bu kesimde bu kadar sert olmayan, kararsız olan ve laik olsa da İslam'a meyili olan kesimler var. Eğitimli, entelektüel, laik kesimin İslamiyet ile iletişim kurabildiği alan tasavvuf alanıdır, oradan yola çıkıp İslamiyetin şerri hükümlerini kalben kabul noktasına kadar gelebiliyorlar ki ben şahidim ve öncelikle kendimden ve çevremden şahidim.
Bu konular bir yana, Türkiye'nin muhalefet eksiği var dedik, demokrasiyi ve özgürlüğü hazmedip artık ona göre konumlanmaları gerekiyor dedik fakat muhalefetin bunu hazmetme sürecinden önce muhalefetsiz kalan iktidar yozlaşmıştır.
Muhalefeti yeteri kadar eleştirdim ve tek parti devrini de yeteri kadar eleştirdim ama şimdi daha önemli bir problem varken tek parti devri ile uğraşmak abesle iştigal çünkü bugün yozlaşan bir iktidar var. Bunları da söyleyeceğiz elbette. Ağzınızdan da cımbızla laf alınıyor, o kadar konuştuk, şimdi söylüyorsunuz Erdoğan otoriter, dershane konusu anti-demokratik, vs. diye. Başta bunları söyleseniz ikiyüzlülükle suçlanmazdınız.
Başta sevdiğimiz birini fazla benimseyince onun eleştirilmesi bizim canımızı yakar ama hataları göremeyiz. Ama "siyasetçiler babamın oğlu değil" diyerek haksızlıkları analiz ederseniz hakka hukuka daha çabuk varırsınız. Size tavsiyem bu hassasiyeti kazanmaya bakmak.
Cihannur
12-07-2014, 20:21
Muhalefeti yeteri kadar eleştirdim ve tek parti devrini de yeteri kadar eleştirdim ama şimdi daha önemli bir problem varken tek parti devri ile uğraşmak abesle iştigal çünkü bugün yozlaşan bir iktidar var. Bunları da söyleyeceğiz elbette. Ağzınızdan da cımbızla laf alınıyor, o kadar konuştuk, şimdi söylüyorsunuz Erdoğan otoriter, dershane konusu anti-demokratik, vs. diye. Başta bunları söyleseniz ikiyüzlülükle suçlanmazdınız.
Lafımı esirgeyen biri değilim. Bu söylediklerimi şimdi söylüyor da değilim. AK Parti Forum'da daha önce yazmış olduğum, mesela geçen yıl bu zamanlar yazmış olduğum mesajlarımı okuyun; orada dershanelerin kapatılmasına karşı olan mesajlarımı ve yorumlarımı göreceksinizdir. Mesela diğer bir konu başkanlık sistemi meselesi. Hakeza o konuda da aleyhte olmak üzere çok sayıda mesajım vardır. Başkanlık sisteminin Türkiye'ye faydasından çok zararı olacağı kanısındayım ve başkanlık sistemine karşıyım. Bunu da bugün söylüyor değilim. Siz benim o mesajlarımı görüp okumadıysanız bundan dolayı sorumlu tutulmam doğru olmaz. İkiyüzlü değilimdir. Forumumuzda yazmış olduğum mesajlarım bunun delillerindendir. Açın bakın yazdığım yorumları okuyun ve sözlerimi nasıl direkt, dolandırmadan söylediğimi görün. Siyasetçi olmadığım için, normal bir vatandaş olduğum için sözlerimi genellikle siyaset yapmadan söylüyorum.
Erdoğan'ın belli bir otoriterliği olduğu doğrudur. Hatırladığım kadarıyla forumumuzda daha önce bunu dile getiren mesajım da oldu. Ama Erdoğan, Putin kadar otoriter değil. Bunun da büyütülerek sorun edilmesi doğru değil. Herkesin hataları, eksiklikleri vardır. Erdoğan'ın o kadar çok artısının yanında küçük bir iki eksisinin olması doğaldır.
AK Parti iktidarının yozlaştığı şeklindeki yorumunuza katılmıyorum. AK Parti iktidarında yozlaşma yok; ülkemize ve milletimize yapılmakta olan olağanüstü ve muhteşem hizmetlere ciddiyetle devam etme var.
zülcenaheyn
12-08-2014, 00:10
O halde?
O kadar konuştuk ve tam olarak benim söylediklerimin neresine karşısınız anlamış değilim çünkü söylediklerinizin çoğuna karşı değilim ve bunlar zaten benim hep söylediğim şeyler.
Cihannur
12-08-2014, 02:55
O halde?
O kadar konuştuk ve tam olarak benim söylediklerimin neresine karşısınız anlamış değilim çünkü söylediklerinizin çoğuna karşı değilim ve bunlar zaten benim hep söylediğim şeyler.
Türkiye'de 55.000.000 civarında seçmen var. 55.000.000 civarında seçmenin içinde siz 1 kişisiniz ben de 1 kişiyim. Siz, 2015 Genel Seçiminde büyük ihtimalle AK Parti'ye oy vermeyeceksiniz; ben ise Allah nasip eder oy kullanırsam, bundan önce olduğu gibi oyumu yine AK Parti'ye vereceğim inşaallah.
Eğer seçmenlerimizin epey büyükçe bir bölümü sizin gibi düşünüp değerlendirirlerse önümüzdeki sene yapılacak olan genel seçimde AK Parti'ye 276'dan daha az milletvekili verirler. Yok eğer seçmenlerimizin önemli bir bölümü sizden farklı olarak benim gibi düşünüyorlarsa, Türkiye'nin zaten nefes alıyor hâlde olduğu ve AK Parti'nin yozlaşmadığı görüşünde iseler, genel seçimde AK Parti'nin 276 veya 276'dan daha fazla milletvekili çıkartmasını sağlayarak AK Parti'yi tek başına iktidara getirirler.
zülcenaheyn
12-08-2014, 05:32
O dediğiniz başka şeydir. Bir şeyi değiştirmez. Demokrasinin sonucuna saygı duyarım. Demokrasi siyasi sistem olarak bulunmuş en iyi sistemdir ama hakikatte demokrasiye inanmam, bu da benim görüşüm.
Çoğunluğun dediği mutlak doğru olarak her şeyde kabul görse idi zaten ne elektrik bulunurdu ne de peygamberler söyleyeceklerini söyleyebilirlerdi.
Çoğunluğa rağmen hakikat tecelliyât eder. Dillenilir.
Ben burada bildiğim doğruları söylüyorsam 2015 seçiminde bir şeyleri değiştirmek için söylemiyorum. Sözlerimi çoğunluğa uydurmak için söylemem çünkü. Aksi halde bu şahsiyetli bir duruş olmazdı.
2015 seçiminde AKP kazansa da kaybetse de bu böyledir. Bu eski CHP için de DP için de böyledir. Uzayan iktidar yozlaşır, hele hele muhalefetsiz ise daha da beter yozlaşır. Buna güç zehirlenmesi diyoruz. Allah muhafaza.
Cihannur
12-08-2014, 23:12
Çoğunluğun dediği mutlak doğru olarak her şeyde kabul görse idi zaten ne elektrik bulunurdu ne de peygamberler söyleyeceklerini söyleyebilirlerdi.
2015 seçiminde AKP kazansa da kaybetse de bu böyledir. Bu eski CHP için de DP için de böyledir. Uzayan iktidar yozlaşır, hele hele muhalefetsiz ise daha da beter yozlaşır. Buna güç zehirlenmesi diyoruz. Allah muhafaza.
55.000.000 civarındaki seçmenimizin, 2015 Genel Seçiminde AK Parti'yi tek başına iktidara getirip getirmemesinin sizin ya da benim fikrimin doğruluğunu teyit edip etmeme sonucunu doğuracağını söylemiyorum. Söylediğim şudur: Eğer AK Parti, 2015 Genel Seçiminde tekrar tek başına iktidar olursa bu durumda halkımızın önemli bir bölümü sizinle aynı fikirde değildir ve Türkiye'nin nefes alıyor olduğu, AK Parti'nin yozlaşmadığı fikrindedir. Halkımızın bu tercihini beğenmeyenler olabilir ama o kişilerin de halkımızın tercihine saygı duymaları gerekir.
Uzayan iktidar yozlaşır diyorsunuz. AK Parti daha 12 yıldır iktidarda. Devletlerin ve milletlerin hayatında 12 yıl çok uzun bir süre değildir. En iyisi şöyle yapalım: AK Parti'nin; 2023, 2053 ve 2071 hedeflerini gerçekleştirmesini bekleyelim. AK Parti, 2002'den 2072 yılına kadar 70 yıl boyunca tek başına iktidarda kalsın. 2072 yılında eğer hayattaysak bu konuda buluşalım. AK Parti eğer 2072 yılına kadar iktidarda kalırsa, AK Parti'nin 70 yıllık tek parti iktidarı uzunca bir dönem olacaktır. 2072 yılında AK Parti iktidarının yozlaşıp yozlaşmadığı hususu üzerinde bu konuda görüşlerimizi söyleyelim inşaallah.
zülcenaheyn
12-09-2014, 01:42
AKP'ye bir insan oy veriyorsa buradan o insanın Türkiye'nin nefes aldığını düşünmesini çıkaramayız. Bu bir mantık hatası olur. Ama AKP'ye oy atan insanlar arasında Türkiye'nin nefes aldığını düşünenler var diyebiliriz. Hatta oy atanların yarısından fazlası böyle düşünüyor diyebiliriz. Ama bu ülkedeki vatandaşların yarısından fazlası nefes alınamadığını düşündüğü gibi, AKP'ye CHP korkusundan, mecburiyetten oy atıp nefes alınamadığını düşünenler de vardır.
AB listesinde Türkiye yolsuzluk mevzusunda büyük düşüş yaşamıştır ve yolsuzluk algısı artmıştır. AKP'ye oy atanlar dahi "hırsızlar ama çalışıyorlar" diyor. Ben net olarak, böyle bir şey yok diyen görmedim. Çünkü güvenebileceği bir dayanak yok, aklanmaktan kaçan bir irade var ve sorgulamaların geciktirilmesi söz konusu.
Türkiye medya, gazetecilik mevzusunda aynen iktidarı uzayıp yozlaşan DP'nin son iki senesinde düştüğü hataya düşüyor. DP son senelerinde Türkiye'de maalesef medyaya aşırı baskılarda bulundu. Bugün iktidara fazla aleyhte konuşan tüm gazeteciler, köşe yazarları, en sivriler bir telefonla işlerinden olmuştur. Sözcü gazetesi adeta kovulan gazeteci yazarlarla dolmuştur.
Türkiye bu alanlarda nefes almak zorundadır ve bu alanlarda nefes alabilmesinin bu iktidara bağlı olmadığı açık, aksi halde çoktan kendileri harekete geçerlerdi ama onların işine geliyor elbette bu.
Cihannur
12-10-2014, 02:43
AKP'ye bir insan oy veriyorsa buradan o insanın Türkiye'nin nefes aldığını düşünmesini çıkaramayız. Bu bir mantık hatası olur. Ama AKP'ye oy atan insanlar arasında Türkiye'nin nefes aldığını düşünenler var diyebiliriz. Hatta oy atanların yarısından fazlası böyle düşünüyor diyebiliriz. Ama bu ülkedeki vatandaşların yarısından fazlası nefes alınamadığını düşündüğü gibi, AKP'ye CHP korkusundan, mecburiyetten oy atıp nefes alınamadığını düşünenler de vardır.
AB listesinde Türkiye yolsuzluk mevzusunda büyük düşüş yaşamıştır ve yolsuzluk algısı artmıştır. AKP'ye oy atanlar dahi "hırsızlar ama çalışıyorlar" diyor. Ben net olarak, böyle bir şey yok diyen görmedim. Çünkü güvenebileceği bir dayanak yok, aklanmaktan kaçan bir irade var ve sorgulamaların geciktirilmesi söz konusu.
AK Parti'ye oy verenlerin çok büyük çoğunluğu Türkiye'nin nefes aldığı kanaatindedir. Kimse zorla oy kullanmıyor. Eğer bazı seçmenler Türkiye'nin nefes alamadığı kanaatinde iseler niye AK Parti'ye oy vermeye devam etsinler ki?! Mesela şahsım adına söyleyeyim. Diyelim ki gün geldi ve AK Parti'nin o zamanki politikalarından memnun kalmadım; öyle bir durumda muhtemelen sağdaki başka bir siyasi partiye oy veririm ya da oyumu geçersiz olacak şekilde kullanırım.
AK Parti'nin Türkiye'deki Yardımlarının Bir Misali:
Milyonlarca aileye kömür yardımı
http://s25.postimg.org/6ogjw3bfj/komur_yardimi.jpg (http://postimage.org/)
Aile Bakanı Ayşenur İslam, CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in "kömür" yardımlarıyla ilgili Meclis'e verdiği soru önergesini cevapladı.
İslam'ın, "2013'te 2.259.620 aile ve 2.181.630 ton kömüre yükseldi" verdiği yanıta paralel olarak Gaziantep'in İslahiye İlçesi'nde, 2.000'i Suriyeli 6.000 aileye kömür yardımı yapılmaya devam ediliyor. İslahiye Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, ilçede ihtiyaç sahibi olduğu saptanan 2.000'i Suriyeli 6.000 aileye kömür yardımı yapılmasını kararlaştırdı. Ailelerin belirlenmesinin ardından izdiham oluşmaması için İslahiye Garı'ndaki boş alanda gruplar hâlinde kömür dağıtımına başlandı. Bir süredir devam eden ve 20 gün daha sürmesi beklenen dağıtımda, Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından çağırılan ailelere 1 ton kömür teslim ediliyor ve tahsis edilen kamyonetler ile evlerine taşınıyor. Vakıf yetkilisi Ümit Canpolat, ilçedeki 6.000 aileye 6.000 ton kömür dağıtılacağını belirterek, "Şu âna kadar 2.000 aileye kömürlerini teslim ettik. Kalan 4.000 ailenin kömürünü de 20 gün içerisinde teslim edeceğiz" dedi.
http://s25.postimg.org/w8iu2iwtb/aysenur_islam.jpg (http://postimage.org/)
"2013'TE 2.181.630 TON KÖMÜR DAĞITIMI YAPILDI"
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, 2015 yılı bütçe görüşmelerinde, CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in "kömür" yardımlarına ilişkin TBMM'ye verdiği soru önergesine yanıt verdi. İslam, 2003 ile 2013 yılları arasında dağıtılan kömür yardımı miktarlarını açıkladı. Buna göre, 2003'te kömür yardımı yapılan aile sayısı 1.096.488, dağıtılan kömür miktarı ise 649.818 ton iken, bu rakam 2013'te 2.259.620 aile ve 2.181.630 ton kömüre yükseldi.
CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam'ın yanıtlaması istemiyle Meclis'e verdiği soru önergesinde, "Bugüne kadar kaç aileye kömür yardımında bulunulmuştur? İçinde bulunduğumuz bu yaz aylarında kömür dağıtımına hız verilmesinin cumhurbaşkanlığı seçimlerine dönük bir yatırım olduğu iddiaları hakkında ne düşünülmektedir?" diye sordu.
"KÖMÜR DAĞITIMININ CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNE DÖNÜK BİR YATIRIM OLDUĞU İDDİALARI"
Yapılan kömür yardımlarının cumhurbaşkanlığı seçimlerine dönük iddialarını da Meclis gündemine taşıyan Yüksel, "2003 yılından beri toplam kaç ton kömür dağıtılmıştır. Yıllara ve illere göre dağılımı nedir? SYDV'lere teslim edilen toplam kömürün ne kadarı TKİ'den ne kadarı dışarıdan ve hangi yöntemle satın alınmıştır? Satın alımlarda kamu zararı oluştuğu gerekçesi ile açılan soruşturma ve dava var mıdır? Kömür alımlarında hangi firmalar tercih edilmiştir? Hangi kriterler dikkate alınmıştır? Bugüne kadar kaç aileye kömür yardımında bulunulmuştur? Her yıl düzenli olarak kömür yardımında bulunulan aile sayısı nedir? İçinde bulunduğumuz bu yaz aylarında kömür dağıtımına hız verilmesinin cumhurbaşkanlığı seçimlerine dönük bir yatırım olduğu iddiaları hakkında ne düşünülmektedir?" diye sordu.
(http://www.memurhaber.com/milyonlarca-aileye-komur-yardimi-h39893.html)
Kaynak (http://www.memurhaber.com/milyonlarca-aileye-komur-yardimi-h39893.html)
Memur Haber 09.11.2014
AK Parti'nin Dünyadaki Yardımlarının Bir Misali:
Türkiye en çok insani yardım yapan ülke
http://s25.postimg.org/bqz48flzz/turkiye_nin_yardimlari.jpg (http://postimage.org/)
Türkiye, Küresel İnsani Yardım 2014 raporuna göre gayrisafi milli hasıla bazında en çok uluslararası insani yardım yapan ülke oldu.
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) yazılı açıklamasına göre, Kalkınma İnisiyatifleri kuruluşunca hazırlanan küresel insani yardım raporunda, yardımların kaynağı, alıcıları ve dağıtım yöntemi ele alınıyor.
Rapora göre, 2013 yılında en fazla uluslararası yardımda bulunan ülkeler sıralamasında Türkiye; ABD ve İngiltere’nin ardından üçüncü oldu. Türkiye'yi, Japonya ve Almanya takip etti.
Geçen yıl yayınlanan raporda da Türkiye, 2012'de ABD ve İngiltere’nin peşinden en fazla uluslararası insani yardım yapan üçüncü ülke olmuştu. Böylece Türkiye arka arkaya iki yıl üçüncülüğü elde etmiş oldu. 2012'de 1 milyar 85 milyon dolar insani yardım yapan Türkiye, geçen yıl 1,6 milyar dolarlık insani yardım gerçekleştirdi.
"En cömert ülke"
2014 raporu, Türkiye'nin sınırları dışında yardıma muhtaç insanlara destek vermeye yönelik kararlılığını yansıtıyor. Gayrisafi milli gelirinin % 0,21'ine denk gelen 1,6 milyar dolar tutarında gerçekleştirdiği bağış ile Türkiye, rapora göre, "en cömert ülke" konumuna yükseldi. Türkiye, yaptığı yardımların milli gelirine oranı en yüksek olan birinci ülke oldu.
Milli gelirine göre dünyada en çok yardım yapan ülke olan Türkiye'yi, insani yardım için milli gelirinin 0,20'sini ayıran Kuveyt ve 0,15'ini ayıran Lüksemburg izledi.
Rapora göre, 2012 yılında dünyada gerçekleşen insani yardım tutarı 17,3 milyar dolar iken, 2013'te 22 milyar dolar gibi rekor bir seviyeye ulaştı.
ABD, Avrupa Birliği kurumları, İngiltere ve Türkiye başta olmak üzere, ülkelerin yaptığı bağışlar % 24'lük bir artışla 16,4 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Dünyanın her yerinde
Suriye'de 2011’de başlayan insani krizden ve çatışmalardan kaçarak Türkiye'ye sığınan siviller için harcanan miktar 3,5 milyar doları aştı.
Türkiye yine AFAD koordinasyonunda, 2013 yılında Haiyan tayfunuyla sarsılan Filipinler'e ilk uluslararası yardımı ulaştıran ülke oldu. Filipinler’e ilk etapta Türk Kızılayınca hazırlanan yaklaşık 500 çadır, 5 bin 125 battaniye ve 550 mutfak setinden oluşan 65 tonluk insani yardım malzemesi gönderildi.
AFAD koordinasyonunda bu yıl da Irak, Gazze, Orta Afrika Cumhuriyeti, Afganistan gibi pek çok ülkeye insani yardım ulaştırmaya devam eden Türkiye, sivil toplum kuruluşlarının da katkısıyla Irak'ta Türkmenler, Yezidiler ve yardıma muhtaç insanlara 220'nin üzerinde insani yardım yüklü tır gönderdi.
AFAD, İsrail’in saldırılarına mâruz kalan Gazze halkına da 1.5 milyon dolarlık acil ilaç ve tıbbi yardımı ulaştırdı. Gazze’nin gıda ihtiyaçları için AFAD tarafından hazırlanan 15 bin ton unun sevkiyatı ise devam ediyor.
Kaynak (http://www.trtturk.com/haber/turkiye-en-cok-insani-yardim-yapan-ulke-83634.html)
TRT Türk 11.09.2014
En çok insani yardım yapan 3. ülke Türkiye
http://s25.postimg.org/kn9wcdcm7/turkiye_nin_yardimlari.jpg (http://postimage.org/)
Türkiye, geçtiğimiz yıl 4. sırada yer aldığı "En çok insani yardım yapan ülkeler" sıralamasında 3. sıraya yükseldi.
10 yıldır hazırlanan ve küresel insani yardımları esas alan raporda Türkiye geçtiğimiz yıla göre bir basamak yükselerek en çok insani yardım yapan 3. ülke konumunda yer aldı.
AMERİKA, İNGİLTERE VE TÜRKİYE
Küresel yardım listesinde Türkiye 1,6 milyar dolarlık insani yardımla 2013 yılında Amerika ve İngiltere'nin ardından dünyanın en çok yardım yapan 3. ülkesi oldu.
http://s25.postimg.org/4djq9h1y7/turkiye_nin_yardimlari.jpg (http://postimage.org/)
AB ÜLKELERİ GERİDE KALDI
Listeye göre Amerika 4,6 milyar dolarla listenin başında yer alırken, ABD'yi 1,8 milyar dolarla İngiltere izledi. Türkiye'nin 3. sırada yer aldığı listede 1,1 milyar dolarla Japonya 4. sırada yer aldı. Japonya'nın ardındansa Almanya ve Fransa gibi Avrupa Birliği üyesi ülkeler geldi.
İşte o liste...
http://s25.postimg.org/ec4ovybdr/turkiye_nin_yardimlari.jpg (http://postimage.org/)
Kaynak (http://www.ensonhaber.com/en-cok-insani-yardim-yapan-3-ulke-turkiye-2014-09-11.html)
En Son Haber 11.09.2014
http://s25.postimg.org/lgevlrwnz/Turkiye.jpg (http://postimage.org/)
Milletin fakir fukara garip gurebasına daha önce hiçbir siyasi partinin yapamadığı kadar çok gıda ve kömür yardımı yapmış ve yardımlarına elan devam etmekte olan siyasi parti AK Parti'dir. Bakın, dar gelirli vatandaşlarımıza sadece gıda ve kömür yardımı yapılmıyor; bazı dar gelirli vatandaşlarımıza mesela askere gitmiş bazı dar gelirli vatadanşlarımıza nakdî yardımlar da yapılıyor. Kocası vefat etmiş olan dar gelirli dul vatandaşlarımıza nakdî yardım yapılıyor. Engelli vatandaşlarımıza evde bakılmaları durumunda nakdî yardım yapılıyor. Çocuk okutan dar gelirli vatandaşlarımıza çocuk başına nakdî yardım yapılıyor.
Ah ah, AK Parti iktidarının aynî ve nakdî yardım yapmakta olduğu milyonlarca vatandaşlarımızın hepsiyle bire bir konuşsanız ve AK Parti iktidarında devletimizin onlara nasıl sahip çıktıklarını gözlerinizle görüp şahit olsanız, AK Parti'ye atılan yolsuzluk ve hırsızlık iftiralarından dolayı hem utanç hem de kızgınlık duyarsınız.
AK Parti'nin yukarıda misalllerini verdiğim yardımlarını gören ya da bilen biri, AK Parti'ye yolsuzluk ya da hırsızlılk iftirası atmaktan utanır. Yolsuzluk-hırsızlık iftirası atılan AK Parti, 2013 yılında Türkiye'nin IMF'ye olan borcunu sıfırlamış olan partidir. Yolsuzluk-hırsızlık iftirası atılan AK Parti, 2013 yılında dış yardımda dünyada Amerika ve Birleşik Krallık'tan sonra en çok dış yardım yapmış olan 3. ülke, milli gelirine göre yardım yapmada ise dünyada en çok dış yardım yapmış 1. ülke olarak 2013 yılında dünyanın en cömert ülkesi olmuştur Allah'a şükürler olsun. Yolsuzluk-hırsızlık iftirası atılan AK Parti, milyonlarca dar gelirli vatandaşına kâh nakdî yardımlar kâh aynî yardımlar yaparak sahip çıkan, Türk Siyasi Tarihi'nde gelmiş geçmiş tüm iktidarlar arasında dar gelirli vatandaşlarına açık ara en çok yardım etmiş ve en çok sahip çıkmış olan siyasi parti olmuştur Allah'a şükürler olsun. Yolsuzluk-hırsızlık iftirası atılan AK Parti, 2013 yılında, asrın projelerinden biri olan Marmaray'ı hizmete açarak İstanbulluların ve insanlığın hizmetine sunmuş olan siyasi partidir.
Türkiye, dünyanın en zengin 3. ülkesi mi ki de, 2013 yılında miktar olarak dünyada en çok yardım yapan 3. ülke oldu?! Elbetteki hayır, şu sıralar dünyanın en zengin 3. ülkesi değiliz; ama dünyanın gönlü en zengin ülkesi biz Türkiye'yiz Allah'a hamdolsun. AK Parti, 2013 yılında yapmış olduğu dış yardımlarla Türkiye'yi dünyanın en cömert ülkesi konumuna yükseltti. Bu gurur bizim, hepimizin. 2013 yılında Türkiye'yi dünyanın en cömert ülkesi konumuna yükseltmiş olan AK Parti'ye, İslam ülkesi Türkiye ve Müslüman Türk Milleti olarak minnettarız. Allah; AK Parti'den de, AK Parti'nin yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde emeği geçmiş ve geçmekte olan AK Partililerden de razı olsun.
Türkiye, bu ve benzeri muhteşem başarıları yaşarken, yanıbaşımızdaki komşumuz Yunanistan ise ekonomik olarak batmış durumda. Sadece 1 yıl Yunanistan'da yaşasanız, AK Parti iktidarında Türkiye'nin ne kadar iyi ve rahat bir durumda olduğuna bizzat şahitlik edersiniz. Yunanistan'ın perişan durumunu görüp onun perişan durumunu Türkiye'nin iyi durumuyla kıyasladığınızda, Türkiye'nin maşaallah çok iyi durumda olduğunu görerek, Allah razı olsun AK Parti'den ve AK Partililerden dersiniz.
Yunanistan'da siyaset karıştı, borsa çöktü
http://s25.postimg.org/5851dy8in/antonis_samaras.jpg (http://postimage.org/)
Yunanistan'da hükümet beklenmedik bir siyasi manevrayla parlamentoda yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini erkene çekince ülkede belirsizlik arttı. Atina Borsası son 20 yılın en sert günlük düşüşünü yaşadı.
Başbakan Antonis Samaras, Şubat ayında yapılması beklenen seçimin ilk turunun gelecek hafta Çarşamba yapılacağını açıkladı.
Oylamayla, görev süresi dolan mevcut Cumhurbaşkanı Karolos Papulias'ın halefi belirlenecek.
Samaras'ın desteklediği aday olan 73 yaşındaki eski Avrupa Komisyonu üyesi Stavros Dimas'ın seçimi kazanamaması halinde, ülkenin erken genel seçime gitmesinin yüksek bir olasılık olduğu belirtiliyor.
Piyasada SYRIZA korkusu
Yunanistan'da hükümetin sürpriz kararıyla artan siyasi belirsizlik piyasaları da olumsuz etkiledi.
Atina Borsası'nda bugün düşüş yüzde 11'i bulurken, Yunan tahvillerinin faizi de yükseldi.
Yatırımcıların asıl korkusunun Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) kurtarma paketlerine ve kemer sıkma politikalarına karşı çıkan bir parti olan Radikal Sol Koalisyon'un (SYRIZA) olası bir genel seçimden güçlenerek çıkması olduğu belirtiliyor.
Yunanistan'ın kemer sıkma politikalarını reddederek borç geri ödemeleri için gerekli olan finansmanı alamaması halinde, ülkenin tekrar durgunluğa girmesinden ve alacaklilara borcunu ödememesinden endişe ediliyor.
Ülke ekonomisi yaklaşık altı yıl süren durgunluğun ardından bu yılın ikinci çeyreğinde ilk kez büyüme sinyalleri vermeye başlamıştı.
Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve IMF koordinasyonunda yürütülen kurtarma paketi kapsamında Yunanistan'a 240 milyar euroluk bir yardım paketi sağlandı.
Atina'nın bu yardım fonunu kullanabilmesi uygulayacağı kemer sıkma politikalarına bağlı hale getirilmiş ancak alınan geniş çaplı tasarruf önlemleri Yunanistan'da tepki çekmişti.
Kaynak (http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/12/141209_yunanistan_erken_secim)
BBC Türkçe 09.12.2014
Robin Hood, hırsız ama kahraman. Robin Hood, zenginlerden çaldığı, hırsızlık yaptığı hâlde bir kahraman olarak, zenginden çalıp fakirlere veren bir kahraman olarak kabul ediliyor. AK Parti efsanesi, Robin Hood efsanesinden çok daha büyük bir efsanedir. Zenginden çalmadan, hırsızlık yapmadan fakir fukara garip gurebalara veren, yardım eden efsane siyasi parti AK Parti'dir.
AK Parti, fakir fukaralara garip gurebalara yardım yaparken onların etnik ya da mezhebi kimliklerine göre yardım yapmamaktadır. Mesela AK Parti, kendisine oy vermediklerini ve muhtemelen ileride de oy vermeyeceklerini, AK Parti'nin ana rakibi olan CHP'ye oy vereceklerini bildiği hâlde çok sayıda Alevi fakirlere de yardım etmektedir. Fakir olan Alevi vatandaşlarımız varsın yine de oylarını CHP'ye vermeye devam etsinler; biz, fakir olan Alevi vatandaşlarımıza bugüne kadar yardım ettiğimiz gibi bugünden sonra da yardım etmeye devam edeceğiz inşaallah.
AK Parti iktidarı tarafından nakdî yardımlar ve aynî yardımlar (gıda, kömür vd.) yapılan ve yapılmakta olan milyonlarca vatandaşımızı tek tek ziyaret edin. O milyonlarca vatandaşımızla görüşünce, AK Parti iktidarında devletimizin onlara nasıl sahip çıkıp destek olduğunu görünce, AK Parti'nin; en iyi, en doğru ve en başarılı siyasi parti olduğuna siz de bizzat şahitlik edin.
Aklı başında olan hiç kimse, AK Parti'ye atılan yolsuzluk ve hırsızlık iftiralarına inanmaz! AK Parti hem ismiyle müsemma tertemiz-ak bir siyasi partidir hem de AK Parti'nin yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetler ona atılan yolsuzluk-hırsızlık yapıyor şeklindeki iftiraları kesin olarak çürütmektedir.
Bütün bu ve benzeri olağanüstü ve muhteşem hizmetleri yerinde görüp şahit olursanız, AK Parti; ülkemize, milletimize, ümmetimize ve insanlığa bu kadar çok olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulunurken, bazı zavallı bedhahlar kalkmışlar utanmadan sıkılmadan AK Parti'ye ifitiralarla saldırıyorlar diyerek hem o yalancı ve müfterilerden utanç duyar hem de o yalancı ve müfterilere karşı içinizde büyük bir öfke ve kızgınlık hissedersiniz.
Yalanlarla, iftiralarla, kara propagandalarla insanları kandırmaya çalışıyorlar. Mesela, Osmanlı devletimize yıllarca gerici diyerek iftira attılar. Basit bir misal vereyim: Laikçilerin, solcuların, gerici diye iftira attıkları Osmanlı devletimizde hem de devletin zayıf olduğu dönem olan son döneminde Osmanlı toprakları üzerinde toplam 8.619 kilometre demiryolu inşa edilmiş. Kendine ilerici diyen oysa sözde ilerici özde gerici olan CHP'nin tek parti diktatörlüğünde ise Türkiye topraklarında 1923-1950 yılları arasında 3.578 kilometre demiryolu yapılmış. Demirağlarla ördük anayurdu dört baştan diye marş yazıldığı dönemde yapılmış olan demiryolu uzunluğu, gerici diye iftira attıları Osmanlı döneminde yapılmış olan demiryolu uzunluğunun yarısına bile ulaşamamış. CHP, en övündüğü alanlardan biri olan demiryolu yapımında bile Osmanlı'nın karşısında perişan olmuş. Burada çok kişinin bilmediği bir gerçek daha var. CHP'nin yapmış olduğu o 3.578 kilometre demiryolunda da aslında ve gerçekte CHP Zihniyeti'nin değil de AK Parti Zihniyeti'nin imzası vardır. Çok kişi bu ayrıntıyı bilmez. CHP dönenimde yapılmış olan demiryollarının önemli bir bölümünün altında dindar Nuri Demirağ'ın imzası vardır ki, Nuri beye soyadı olarak Demirağ soyadı, Nuri Demirağ, Türkiye'de demirağlar ördüğü için Mustafa Kemal Atatürk tarafından vermiştir. CHP'nin çok övündüğü demiryolları hizmetinde dindar Nuri Demirağ'ın imzasını yani dolayısıyla dindar AK Parti Zihniyeti'nin imzası vardır hamdolsun.
O Nuri Demirağ ki onu dönemin Necmettin Erbakan'ı diye değerlendirebiliriz. Belki de merhum Erbakan, kendine misal olarak merhum Demirağ'ı almıştır. Erbakan, kalkınmacı siyasetini Demirağ'dan etkilenerek benimsemiş olabilir.
Nuri Demirağ'ın Kurmuş Olduğu Milli Kalkınma Partisi'nin Bir Afişi
http://s25.postimg.org/j9lmd91gf/milli_kalkinma_partisi.jpg (http://postimage.org/)
http://s25.postimg.org/oz1uxk7mn/milli_kalkinma_partisi.jpg (http://postimage.org/)
AK Parti almış olduğu bu yüksek orandaki oyları nasıl alıyor zannediyorsunuz?! Milletimiz, AK Parti'nin olağanüstü ve muhteşem hizmetlerinin farkında ki, 2002 Genel Seçiminde % 34 oranında oy vermiş olduğu AK Parti'ye 2007 Genel Seçiminde % 47, 2011 Genel Seçiminde ise % 50 oranında oy verdi. Milletimiz yaşadığı hayattan memnun olmasa, geleceğe umutla bakmasa, AK Parti'ye gittikçe artan oranda oylar verir miydi hiç! Ayrıca AK Parti'nin oyu elan 2-3 puan aşağı 2-3 puan yukarı olmak üzere % 50 civarındadır. Müslüman Türk Milleti'nin, AK Parti'ye olan desteği devam etmektedir şükürler olsun.
ANAP + DYP + Refah Partisi, 1995 Genel Seçiminde % 20'şerler civarından toplamda % 60 oranında oy aldılar. AK Parti işte ANAP + DYP + Refah Partisi'nin tabanlarını kendi çatısı altında büyük ölçüde birleştirmiş olan bir siyasi partidir. Ama ANAP + DYP + Refah Partisi'nin toplam oyu 1995 Genel Seçiminde % 60 iken, AK Parti'nin, 2011 Genel Seçimindeki oyu % 50'dir ve AK Parti'nin mevcut kamuoyu desteği de % 50 civarındadır. Kanımca AK Parti'nin daha gidecek yolu, daha alacak oyu vardır. AK Parti, ANAP + DYP + Refah Partisi'nin 1995 Genel Seçiminde aldıkları toplam oy olan % 60'a kadar ulaşabilir; ama daha fazlasına ulaşmak mevcut siyasi tablomuzda şimdilik zor görünüyor. AK Parti, Türkiye sağını büyük ölçüde konsolide etti Allah'a şükürler olsun; ama 1995 Genel Seçimine bakıp ANAP + DYP + Refah Partisi'nin almış olduğu toplam % 60 oranındaki oyu gördükçe sağda daha konsolide edilebilecek oylar olduğunu anlıyoruz. Şöyle düşünmek iyi olur sanırım: AK Parti olarak oyumuz % 50 civarında ama potansiyel oyumuz % 60 civarında. Bir gün % 60 civarında bir oy oranına ulaşabiliriz; çünkü temsil ettiğimiz toplumsal kesimler itibariyle böyle bir potansiyelimiz var.
AK Parti oy hedefini 1995 Genel Seçiminde ANAP + DYP + Refah Partisi'nin almış oldukları toplam oy olan % 60 olarak belirlemeli ve sağı daha fazla oranda konsolide edebilmek için çalışmalar yürütmelidir. Bunun için reklam ve propagandaya daha fazla ağırlık verilmeli, yapmış olduğumuz olağanüstü ve muhteşem hizmetler halkımıza daha net ve daha iyi bir biçimde anlatılarak halkımız bilgilendirilmeli ve AK Parti'ye yönelik olarak; atılan iftira, söylenen yalan ve yapılan kara propagandalara karşı sert ve kesin bir karşılık verilerek gerçekler halkımıza anlatılmalı ve böylelikle; yalan, iftira ve kara propagadalarla bir kısım halkımızın muhalefet tarafından kandırılmasının önüne olabildiğince geçilmelidir. Eğer halkımızın geneli AK Parti'nin olağanüstü ve muhteşem hizmetlerini bizim bildiğimiz kadar bilseler AK Parti'nin oyunun % 60'a kadar ulaşması mümkün olacaktır.
Bakın şu söylediğime lütfen dikkat edin: Davutoğlu Dönemi, Erdoğan Dönemi'nden daha iyi ve daha başarılı bir dönem olacaktır inşaallah. Çünkü Erdoğan, yolu açtı; yolun üstündeki bütün molozları, enkazı temizledi. Erdoğan, Türkiye'nin asker sorununu çözdü. Darbeciliğin vatan hainliği olduğu ve kötü, rezil bir iş olduğu hemen herkes tarafından fikren kabul edildi. Erdoğan, Türkiye'nin IMF'ye olan borcunu sıfırladı. Erdoğan, maddi olarak fakir Türkiye'yi ve maddi olarak fakir Türk Milleti'ni, maddi olarak orta gelirli Türkiye ve maddi olarak orta gelirli Türk Milleti durumuna ulaştırdı Allah'a şükürler olsun. Allah'ın izni ve inayetiyle Davutoğlu da, maddi olarak orta gelirli olan Türkiye'yi ve maddi olarak orta gelirli olan Türk Milleti'ni önümüzdeki 10 yıl içinde maddi olarak zengin Türkiye ve maddi olarak zengin Türk Milleti durumuna ulaştıracaktır inşaallah.
Koltuğunuza oturun, arkanıza yaslanın ve çayınızı kahvenizi yudumlayarak AK Parti iktidarında Türkiye'nin gelişmiş ve maddi olarak zengin bir ülke oluşunu, Türk Milleti'nin de maddi olarak zengin bir millet durumuna gelişini seyredin. Büyük Türkiye'nin inşasına daha yeni başladık. En büyük olan Allah, bizi tarihte büyük kıldı hamdolsun ve izni ve yardımıyla yine büyük kılacaktır isteği ve umudu içindeyiz.
Türk Siyasi Tarihi'nin gelmiş geçmiş en efsane siyasi partisi AK Parti'dir Allah'a şükürler olsun. AK Parti, Allah'ın izni ve inayetiyle Dünya Siyasi Tarihi'nin de gelmiş geçmiş en efsane siyasi partisi olacaktır inşaallah. Buna gönülden inanıyorum. 13 yıl boyunca izlemiş olduğumuz doğru çizgimizi dirayetle ve ciddiyle izlemeye devam eder ve olağanüstü ve muhteşem hizmetlerimizi aynı ciddiyet ve kararlılıkla sürdürürsek, AK Parti olarak Türk Siyasi Tarihi'nin en efsane siyasi partisi olduğumuz gibi, 10-15 sene içinde Dünya Siyasi Tarihi'nin de gelmiş geçmiş en efsane siyasi parti olacağız inşaallah. Türkiye'nin önü çok açık. Türkiye önümüzdeki yıllarda dünyanın parlayan yıldızı olacak inşaallah.
zülcenaheyn
12-10-2014, 05:30
%50'den %37'ye bir düşüş bunun cevabıdır. Ama bunu 2015'te öğrenebileceğiz kesin olarak. (Cunta anayasasının anti-demokratik %10'luk barajı indirilirse AKP'nin tek başına iktidarı kesin olarak bitiyor ama bundan korktukları için milyonlarca oyu heba ediyorlar. AKP'li birinin baraj hakkındaki tehditleri de bunu açığa vuruyor.)
Ayrıca ben ekonomiden bahsetmiyorum, demokrasiden bahsediyorum. Hitler Almanyasında da ekonomi tavan yapmıştı ama demokrasi de tam tersi istikamette gitmişti.
Türkiye'nin şu anda önceliği istikrar değil demokrasi olmalıdır aksi halde milyonlarca insan bu gidişatı kaldıramaz ilerde.
Cihannur
12-10-2014, 23:32
%50'den %37'ye bir düşüş bunun cevabıdır. Ama bunu 2015'te öğrenebileceğiz kesin olarak. (Cunta anayasasının anti-demokratik %10'luk barajı indirilirse AKP'nin tek başına iktidarı kesin olarak bitiyor ama bundan korktukları için milyonlarca oyu heba ediyorlar. AKP'li birinin baraj hakkındaki tehditleri de bunu açığa vuruyor.)
Türkiye'nin şu anda önceliği istikrar değil demokrasi olmalıdır aksi halde milyonlarca insan bu gidişatı kaldıramaz ilerde.
AK Parti, 30 Eylül 2013 tarihinde açıklamış olduğu Demokratikleşme Paketi ile seçim sistemini tartışmaya açmış ve 3 öneri getirmişti:
1- Barajsız Dar Bölge Seçim Sistemi
2- % 5 Barajlı Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi
3- % 10 Barajlı Mevcut Seçim Sistemimiz
Muhalefetin bu tartışmalarda yapıcı tavır almaması nedeniyle seçim sistemimizde bir değişilik yapılamadı.
% 10 seçim barajı demokrasiye aykırıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Türkiye'den gelen bir başvuruya yönelik olarak yapmış olduğu % 10 barajını kabul edilebilir bulduğu hükmü bu gerçeği değiştirmez. Bu kadar yüksek oranda bir seçim barajı kesinlikle kabul edilemez. 2002 Genel Seçiminde DYP, % 9,54 oranında ve 3.008.942 oy aldığı hâlde seçim barajının altında kaldığı için 1 miletvekili bile çıkaramamıştır. Avrupa'da nüfusu 3.000.000'dan daha az olan ülkeler var.
Mevcut seçim sistemi değiştirilmeden demokrasiye aykırı olan % 10'luk seçim barajının kaldırılması çözüm getirmez. Türkiye hem 1970'li yıllarda hem de 1990'lı yıllarda koalisyon hükümetlerinin yol açtığı sıkıntıları acı bir biçimde yaşadı. % 10 barajından kurtuluyoruz diye Türkiye'nin istikrarını tehlikeye atabilecek uygulamalara gidilmemelidir.
Çözüm bellidir: 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sistemi... En iyi ve en doğru seçim sistemi 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sistemidir. Getirirsin 2 turu, yönetimde istikrarı büyük ölçüde sağlarsın; getirirsin dar bölgeli barajsız seçim sistemini, temsilde adaleti büyük ölçüde sağlarsın. Türkiye hem yönetimde istikrarı hem de temsilde adaleti olabildiğince sağlayan bir seçim sistemi uygulamak istiyorsa, ki istiyor, öyleyse 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sistemine geçerek seçim sistemi sorununu çözüme ulaştırmalıdır.
zülcenaheyn
12-11-2014, 00:26
"Türkiye'nin istikrarını tehlikeye atabilecek uygulama" AKP öncesi %10 barajını kaldırmamak ama AKP iktidarında ise %10 barajını kaldırmaktır herhalde :)
Nitekim AKP baraja karşı idi ve barajı kaldırmayı vaat ediyordu ama iktidar oldu, 13 sene geçti ve baraj hala duruyor.
Darbecilerin getirdiği 30 senelik %10 barajın ekmeğini en çok 13 senelik iktidar olan AKP yemiştir!
Siyasetçinin lafına değil eylemine bakılır. Bu dünyada siyasetçinin lafına bakıp da eylemini beklemek ahmaklıktır. Hele hele 13 sene beklemek.
Cihannur
12-13-2014, 05:00
"Türkiye'nin istikrarını tehlikeye atabilecek uygulama" AKP öncesi %10 barajını kaldırmamak ama AKP iktidarında ise %10 barajını kaldırmaktır herhalde :)
%50'den %37'ye bir düşüş bunun cevabıdır. Ama bunu 2015'te öğrenebileceğiz kesin olarak. (Cunta anayasasının anti-demokratik %10'luk barajı indirilirse AKP'nin tek başına iktidarı kesin olarak bitiyor ama bundan korktukları için milyonlarca oyu heba ediyorlar. AKP'li birinin baraj hakkındaki tehditleri de bunu açığa vuruyor.)
Bakın, % 10'luk seçim barajı 1999 Genel Seçiminde yönetimde istikrarı sağlayamamış -1999 Genel Seçimi sonrasında anca 3 partili koalisyon hükümeti (DSP, ANAP ve MHP'den oluşan Anasol-M Hükümeti) kurulabildi- ama; 2002, 2007 ve 2011 Genel Seçimlerinde ise yönetimde istikrarı sağlayabilmiştir -AK Parti'nin 3 kez üst üste tek başına iktidarı-.
% 10 seçim barajı kaldırısın diyorsunuz. Evet, ben de % 10'luk seçim barajının kaldırılmasını ama mevcut seçim sistemimizin 2 Turlu Dar Bölgeli Seçim Sistemine dönüştürülmesiyle kaldırılmasını istiyorum. Yoksa mevcut sistem devam ederken % 10 seçim barajının kaldırılmasına şiddetle karşıyım ki, çünkü böyle bir uygulama Türkiye'ye büyük bir kötülük yapamak olur ve Türkiye'yi, Allah korusun ki 1970'li ya da 1990'lı yıllardaki koalisyon hükümetleri dönemlerindeki gibi istikrarsız koalisyon hükümetleri dönemlerine döndürebilir.
Siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm sürdüğü 1970'li yıllarda (1 Ocak 1970 - 31 Aralık 1979 tarihleri arasında) Türkiye'de kaç hükümetin kurulduğunu biliyor musunuz? Tam 12 hükümet.... Türkiye'de 1970'li yıllarda tam 12 hükümet kuruldu. Bu demektir 1970'li yıllarda bir hükümetin ortalama ömrü 1 seneyi bile bulmadı. Tam bir istikrarsızlık dönemi... Bu istikrarsızlık dönemi 12 Eylül 1980 askerî darbesiyle son buldu.
Siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm sürdüğü 1990'lı yıllarda (1 Ocak 1990 - 31 Aralık 1999 tarihleri arasında) Türkiye'de kaç hükümetin kurulduğunu biliyor musunuz? Tam 10 hükümet... Türkiye'de 1990'lı yıllarda tam 10 hükümet kuruldu. Bu demektir 1990'lı yıllarda bir hükümetin ortalama ömrü 1 sene kadardı. Bu istikrarsızlık döneminin sonu da 3 Kasım 2002 Anadolu İhtilali olarak adlandırılan AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesiyle son buldu.
Peki ya, siyasi ve ekonomik istikrarın hüküm sürdüğü 2000'li yıllarda (1 Ocak 2000 - 31 Aralık 2009 tarihleri arasında) Türkiye'de kaç hükümetin kurulduğunu biliyor musunuz? Sadece 3 hükümet... Türkiye'de AK Parti'nin iktidarda bulunduğu 2000'li yıllarda sadece 3 hükümet kuruldu. Aslında normalde 2 hükümet kurulması gerekiyordu; ama AK Parti'nin Kurucu Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, YSK tarafından; siyasi, hukuk dışı ve gayrimeşru bir kararla genel seçime sokulmayınca AK Parti'nin 2. adamı olan Abdullah Gül, hükümet kurarak 4 ay kadar Başbakanlık görevinde bulunmak durumunda kaldı.
Görüyorsunuz değil mi 1970'li ve 1990'lı yıllardaki siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın nasıl zararlı olduğunu ve ortalaması 1 yıl kadar olan (1990'lı yıllar) ve ortalaması 1 yılı bile bulmayan (1970'li yıllar) istikrarsız hükümetlerin kurulmaları sonucunda Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin ne kadar istikrarsız ve kötü günler yaşadığını...
Mevcut seçim sistemi değiştirilmeden sadece % 10'luk seçim barajının kaldırılarak Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar ve krizler yaşadığı 1970'li ya da 1990'lı yıllara dönmesini mi istiyorsunuz? Çünkü mevcut seçim sistemi değişmeden sadece % 10'luk barajı kaldırmak bir süre sonra büyük ihtimalle böyle sonuçlara yol açacaktır maazallah.
AK Parti'nin oylarının % 37'ye düştüğü meselesine gelince... Ben size, Büyük Türkiye'den bahsediyorum, siz bana, AK Parti'nin oylarının % 37'ye düştüğünden bahsediyorsunuz.
Türkiye'nin, 2013 yılında, IMF'ye olan borcunu sıfırlamış olması siz hiç mi heyecanlandırmıyor? Türkiye'nin, 2013 yılında dış yardımda toplam miktarda ABD ve Birleşik Krallık'tan sonra dünyada 3. sırada yer almış olması, milli gelirine göre yardımda ise dünyada 1. sırada yer alarak dünyanın en cömert ülkesi olmuş olması sizi hiç mi heyecanlandırmıyor? Türkiye'nin, milyonlarca dar gelirli vatandaşına gıda ve kömür yardımlarında bulunuyor olması, bazı dar gelirli vatandaşlarına da nakdî yardımlarda bulunuyor olması siz hiç mi heyecanlandırmıyor? AK Parti iktidarının dikmiş olduğu milyarlarca ağaç sizi hiç mi heyecanlandırmıyor? Marmaray sizi mi hiç mi heyecanlandırmıyor? İstanbul-Ankara hızlı treninin hizmete açılmış olması sizi hiç mi heyecanlandırmıyor? AK Parti'nin bu ve benzeri olağanüstü ve muhteşem hizmetleri sizi hiç mi heyecanladırmıyor?
AK Parti % 37'ye düşmüş olsa ne olacak ki sanki! Bu durumda dahi asıl kazanan AK Parti olacaktır. Niye mi böyle söylüyorum? Kısaca açıklayayım: SONAR'ın o son anketine göre; AK Parti % 37, CHP % 27, MHP % 17, Anadolu Partisi % 8 ve HDP de % 7 oranında görünüyor. Diyelim ki 2015 Genel Seçiminde buna benzer bir sonuç çıktı ve CHP-MHP koalisyonu ya da Anadolu Partisi de % 10'luk barajı aştı ve CHP-MHP-Anadolu Partisi koalisyonu (2. Anasol-M Hükümeti) kuruldu. Bu durumda Türkiye, CHP-MHP'nin ya da CHP-MHP-Anadolu Partisi'nin kuracağı zayıf bir koalisyon hükümetiyle yönetilecektir. AK Parti ise çok güçlü bir ana muhalefet partisi olarak muhalefette bulunacaktır. Ve büyük ihtimalle de CHP-MHP koalisyonu ya da 2. Anasol-M Hükümeti, 1. Anasol-M Hükümeti'nin yaptığı gibi Türkiye'yi kötü yönetecektir. Ana muhalefet partisi olarak ise, iktidarında Türkiye'yi çok iyi yönetmiş ve Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulunmuş olan AK Parti bulunacaktır. Böyle bir durumda kazanan yine AK Parti olacaktır. Çünkü 2019 Genel Seçiminde milletimiz büyük ihtimalle, başarısız olan CHP-MHP koalisyonunu ya da başarısız olan 2. Anasol-M Hükümetini cezalandıracak ve AK Parti'yi belki % 50 oyla belki de % 50'nin üzerinde bir oyla hem de belki de anayasayı bile değiştirebilecek çoğunlukla iktidara getirebilecektir. Yani AK Parti her hâlükârda kazanıyor ve muhalefet ise ne yaparsa yapsın hep kaybediyor; ne yapsak acaba?!:ağla:
zülcenaheyn
12-13-2014, 09:50
Aha, ona varım işte. Çünkü bu uydurduğun senaryo gerçekleşirse AKP içindeki hırsızlar, rantçılar, baskıcılar, şerefsizler ayıklanmış olacak, kısaca AKP aklanmış olacak ve aklanmış bir şekilde tekrar iktidar olacak ve temiz bir şekilde yoluna devam edecek. Bir de hizmetlerini örtü olarak kullanırken buna karşı çıkanların da hain ilan edilmesi ve "sen ülke geri mi gitsin istiyorsun" gibi imaların kullanılması!
zülcenaheyn
12-13-2014, 20:12
Aha, ona varım işte. Çünkü bu uydurduğun senaryo gerçekleşirse AKP içindeki hırsızlar, rantçılar, baskıcılar, şerefsizler ayıklanmış olacak, kısaca AKP aklanmış olacak ve aklanmış bir şekilde tekrar iktidar olacak ve temiz bir şekilde yoluna devam edecek. Bir de hizmetlerini örtü olarak kullanırken buna karşı çıkanların da hain ilan edilmesi ve "sen ülke geri mi gitsin istiyorsun" gibi imaların kullanılması!
Sen oradaki sözcüğümü çekip alırsan bunları okuyan millet neyin örtüldüğünü anlamaz. Hizmetler örtü olarak kullanılıyor ŞEREFSİZLİKLERİ (hırsızlık, rantçılık, adam kayırmacılık, anti-demokratiklik, vs. vs. vs.) örtmek için.
Cihannur
12-13-2014, 20:41
AK Parti zaten tertemiz-ak bir siyasi partidir Allah'a şükürler olsun. AK Parti ak olduğu için aklanmaya ihtiyacı yoktur.
Kara olan ise; CHP, Çankaya'nın Yamyamları, CHP'li yamyamlardır. Kara olan, yolsuzluktan dolayı ihraç ettiği Biçare Sarıgül'ü tekrar partiye alıp utanmadan sıkılmadan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday gösteren CHP'dir. CHP, bu adam yolsuz diye Biçare Sarıgül'ü partiden attı; daha sonra da âdeta, 'gidin bu yolsuza oy verin' dercesine Biçare Sarıgül için oy istedi. Adama sorarlar: "Madem Biçare Sarıgül yolsuz; sen bu şahsın yolsuz olduğunu söyleyerek partinden attın; şimdi ne oldu da hangi yüzle, yolsuz diye partinden attığın Biçare Sarıgül için oy istiyorsun?" Bu hiç unutulmayacak! Kara CHP'nin yolsuzluktan dolayı partisinden attığı Biçare Sarıgül'ü tekrar partiye geri alarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday göstererek ilkesizliğin dibine vurması hiç unutulmayacak inşaallah.
Mevcut seçim sistemi değiştirilmeden sadece % 10'luk seçim barajının kaldırılmasının Türkiye'yi büyük ihtimalle 1970'li ve 1990'lı yıllardaki gibi siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm sürdüğü karanlık günlere döndüreceği açıktır. Bunu görüp anlamak için üstün zekâlı olmak gerekmez, orta zekâlı olmak yeterlidir. Bakın ben de % 10'luk seçim barajının kaldırılmasından yanayım ve % 10 seçim barajının demokrasiye aykırı olduğunu ve bir demokratın % 10'luk barajı hiçbir şekilde savunamayacağını söylüyorum. Ama mevcut seçim sistemi aynen devam ederken sadece % 10'luk seçim barajının kaldırılarak Türkiye'nin 1970'li ve 1990'lı yıllardaki gibi siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm süreceği karanlık günlere döndürülmesine kesinlikle karşıyım. Sanırım siz de böyle bir şeyi istemezsiniz. Eleştirimi yapıyorum ve % 10 seçim barajı tamamen kaldırılsın diyorum ve çözümü de söylüyorum: 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sistemi.
Daha önce de söylediğim gibi, dar bölgeyi ve barajsız seçim sistemini getirirsin ve böylelikle temsilde adaleti büyük ölçüde sağlarsın, seçim sistemini 2 turlu yaparak da yönetimde istikrarı sağlarsın. 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sisteminin önemli bir avantajı da şudur: Mevcut sistemimizde sağın büyük partileri ile sağın küçük partileri arasında, solun büyük partileri ile solun küçük partileri arasında istenilmediği hâlde gerginlikler, çekişmeler yaşanmaktadır. Mesela sağın büyük partisi AK Parti, sağın küçük partileri ve AK Parti'nin 'kardeş partileri' diyebileceğimiz Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi arasında gerginlik ve çekişme yaşanmaktadır. AK Parti; Saadet Partisi ile Büyük Birlik Partisi'ne oylarımı bölüyorlar diye bakmakta, Saadet Partisi ile Büyük Birlik Partisi de AK Parti'ye, % 10'luk seçim barajı olduğu için bizim partilerimize gelmesi gereken oylar, oylar bölünmesin diye AK Parti'ye gidiyor diye bakmaktalar. Aynı şeyi solun büyük partisi CHP ve solun küçük partileri ve CHP'nin 'kardeş partileri' diyebileceğimiz DSP ve yeni kurulmuş olan Anadolu Partisi için de söyleyebiliriz.
2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sistemine geçersek, oy bölünme korkusu olmadan seçimin ilk turunda herkes ilk tercihi olan siyasi partiye rahatlıkla oy kullanabilir. Mesela böyle bir durumla önümüzdeki seçime gidilse ilk turda şöyle bir sonuç çıkabilir: AK Parti % 43, CHP % 18, MHP % 12, HDP: % 6, Saadet Partisi % 5, Anadolu Partisi % 4, Büyük Birlik Partisi % 3, DSP % 2, Diğer: % 6. Seçimin ikinci turunda ise sağın küçük partilerinin oylarının büyük çoğunluğu AK Parti'ye, solun küçük partilerinin oylarının büyük çoğunluğu ise CHP'ye yönelebilir ve mesela 2. turda AK Parti % 65, CHP ise % 35 oranında oy alabilir. Böylelikle hem sağın hem de solun küçük partileri TBMM'de temsil edilebilme ve seslerini orada da duyurabilme imkânına kavuşurlar ve temsilde adalet ilkesi büyük ölçüde sağlanmış olur; iktidara ise büyük ihtimalle sağın büyük partisi ya da solun büyük partisi tek başına gelebilir ve böylelikle yönetimde istikrar ilkesi de sağlanmış olur.
zülcenaheyn
12-13-2014, 23:23
Cihannur, Allah'a inanırken şüphe duymayacaksın insanlara inanırken değil! Hele hele siyasetçilere hiç değil.
Doğru yolda gidenler masumiyetini kaybetti. Siyaset, kavga, gürültü, dedikodu, alavere-dalavere masumiyeti kaybettirir.
İşte bu yüzden de Şeb-i Arus töreninde bu insanlar konuşma yapınca bana samimi gelmiyor. Bütün gün hakaret et, kavga et sonra gel Hz. Mevlana'yı an ve hoşgörüden bahset.
Cihannur
12-14-2014, 00:30
Cihannur, Allah'a inanırken şüphe duymayacaksın insanlara inanırken değil! Hele hele siyasetçilere hiç değil.
Doğru yolda gidenler masumiyetini kaybetti. Siyaset, kavga, gürültü, dedikodu, alavere-dalavere masumiyeti kaybettirir.
İşte bu yüzden de Şeb-i Arus töreninde bu insanlar konuşma yapınca bana samimi gelmiyor. Bütün gün hakaret et, kavga et sonra gel Hz. Mevlana'yı an ve hoşgörüden bahset.
Bakın zülcenaheyn, ben açık konuşan ve olaylara objektif bakabilen bir insanım. Kompleksli de değilim şükürler olsun. Anasol M'ye her ne kadar karşı olsam da o hükümetin yaptıklarını genel olarak beğenmesem de o hükümetin kriz çıkana kadar ekonomide en azından enflasyon alanında başarılı olduğunu söyleyebilirim. Başbakan Ecevit başkanlığındaki Ecevit Hükümeti, enflasyonu % 70'ler civarından % 30 seviyelerine kadar düşürebildi. Bu bir başarıdır ve bu başarının takdir edilmesi gerekir.
AK Parti'ye oy veriyorum çünkü AK Parti; dünya görüşümü, zihniyetimi ve fikriyatımı temsil ediyor. AK Parti, ülkemize ve milletimize şimdiye kadar yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetlerin sadece 10'da 1'i kadar hizmetler yapmış olsaydı da yine oyumu AK Parti'ye verirdim. AK Parti, doğru çizgisini koruduğu müddetçe oyumu ona vermeye devam edeceğim inşaallah.
Dediğim gibi, 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sisteminden yanayım. TBMM'de; AK Partili, CHP'li, MHP'li, HDP'li milletvekillerinin yanı sıra; Saadet Partili, Büyük Birlik Partili, Anadolu Partili, DSP'li milletevkilleri de yer alabilmeli, ama ülkede sağın ya da solun büyük partisi iktidar olmalı ki siyasi istikrar ve ekonomik dengeler korunduğu müddetçe de ekonomik istikrar sağlanabilsin.
AK Parti'nin iktidardan düşmesini, bir süre muhalefette dinlenmede kalmasını istiyor olabilirsiniz. Demokratik ülkelerde bu isteğiniz normal ve doğaldır. Mahkeme kadıya mülk değil. Milletimiz dilediği zaman AK Parti'yi iktidardan düşürüp ona ana muhalefet partisi görevi verebilir. AK Parti gün gelip ana muhalefet partisi konumuna düşerse de, nasıl ki iktidarı boyunca çok başarılı bir performans sergilediyse, ana muhalefet partisi olarak da başarılı bir performans sergileyecektir inşaallah.
Şunu da hatırlatmak isterim: AK Parti, ülkemize ve milletimize olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulundu ve hizmetlerini sürdürüyor Allah'a şükürler olsun. Yarın bir gün AK Parti iktidardan ayrıldığında, yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetlerini yanında götürmeyecek. AK Parti iktidarından sonra da; Marmaray hizmet vermeye devam edecek, metrobüsler hizmet vermeye devam edecekler, İstanbul-Ankara hızlı treni hizmet vermeye devam edecek, AK Parti'nin yapmış olduğu 17.000 kilometre civarındaki bölünmüş yol hizmet vermeye devam edecek, AK Parti'nin yapmış olduğu; üniversiteler, derslikler, konutlar hizmet vermeye devam edecekler inşaallah.
Mesela siz kendi hayatınızı baz alarak bakın. AK Parti iktidarından önce Kadıköy'de metro yoktu; şimdi ise var ve AK Parti iktidarından sonra da var olmaya devam edecek inşaallah. Aynı şeyi; Marmaray için, metrobüsler için, İstanbul-Ankara hızlı tren hattı için de söyleyebiliriz. Siz şimdilerde isterseniz Kadıköy'den Kartal'a metro ile gidebilirsiniz; isterseniz metrobüsle Kadıköy'den Mecidiyeköy'e ya da Avcılar'a ya da başka bir güzergâha gidebilirsiniz. Mesela Pendik'e giderek oradan hızlı trenle Ankara'ya gidebilirsiniz. AK Parti, bu ve benzeri hizmetleriyle sizin ve diğer İstanbulluların hayatlarını kolaylaştırdı ve ulaşımlarını rahatlattı ve çeşitlendirdi. AK Parti iktidardan ayrıldıktan sonra da AK Parti'nin yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetlerinden; İstanbullular, Türk Milleti ve insanlık yararlanmaya devam edecekler inşaallah.
zülcenaheyn
12-14-2014, 00:44
Konu fazla uzadı. Bence yeteri kadar konuştuk. Son yazdıklarına eyvallah. Katılıyorum. Ben de anlatmak istediklerimi fazlasıyla yazdığımı düşünüyorum.
Cihannur
12-16-2014, 03:01
Konu fazla uzadı. Bence yeteri kadar konuştuk. Son yazdıklarına eyvallah. Katılıyorum. Ben de anlatmak istediklerimi fazlasıyla yazdığımı düşünüyorum.
Son olarak birkaç hususa daha değinerek mevzuyu toparlayalım.
Milletçe Türkiye'deki siyasi ve ekonomik istikrarın kıymetini bilmemiz gerekir. Dünyada siyasi ve ekonomik istikrarın olmadığı ve bu yüzden halkı sıkıntı içinde yaşayan pek çok ülke var.
Bakın mesela geçenlerde paylaşmış olduğum bir habere göre Lübnan parlamentosu, 25 Mayıs 2014 tarihinde cumhurbaşkanlığı görevi sona ermiş olan Lübnan'ın eski cumhurbaşkanı Mişel Süleyman'ın yerine yeni cumhurbaşkanlarını cumhurbaşkanlığı makamının 6 aydan daha fazla süre boş kalmasına rağmen ve 16 oturum yapmalarına rağmen seçememiş.
16'ıncı kez Cumhurbaşkanını seçemediler
http://s25.postimg.org/qzxgfia3j/lubnan_parlamentosu.jpg (http://postimage.org/)
Lübnan'da cumhurbaşkanlığı seçimi için bugün gerçekleştirilmesi beklenen 16'ıncı oturum, toplantı yeter sayısı sağlanamadığından Ocak ayının 7'sine ertelendi.
Lübnan resmî haber ajansı NNA'da yer alan habere göre, Meclis Başkanı Nebih Berri görev süresi 25 Mayıs'ta biten Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman'ın yerini alacak 14. dönem cumhurbaşkanını seçmek üzere düzenlenen oturumu 7 Ocak 2015'e erteledi.
Lübnan parlamentosunun görev süresinin Haziran 2017'ye kadar uzatılma kararının ardından ikinci kez düzenlenen oturumda, 128 sandalyeli mecliste toplantı yeter sayısı olan 86 kişi bulunmadığı için oylama gerçekleştirilemedi.
Lübnan'da 1943'te varılan ulusal mutabaka göre "Maruni Hristiyan" olması gereken cumhurbaşkanı, meclis tarafından seçiliyor. Süresini dolduran cumhurbaşkanı 6 yıl geçmeden bir daha aday olamıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi için resmî adaylık başvurusu gerekmezken, parlamento adaylık başvurusunda bulunmayan bir kişiyi de seçebiliyor.
Yeni seçilecek cumhurbaşkanının ilk turda 128 sandalyeli meclisin üçte ikisinin, ikinci turda ise salt çoğunluğun oyunu alması gerekiyor.
Kaynak (http://www.yenisafak.com.tr/dunya/16inci-kez-cumhurbaskanini-secemediler-2040294)
Yeni Şafak 10.12.2014
Türkiye'de ise 10 Ağustos 2014 tarihinde 12. Cumhurbaşkanımızın seçimini nasıl kolaylıkla ve rahatlıkla yaparak Türk Milleti olarak doğrudan ilk seçtiğimiz Cumhurbaşkanımız olarak Recep Tayyip Erdoğan'ı 12. Cumhurbaşkanımız olarak seçtiğimizi hatırlayın.
İkinci bir husus ise CHP Zihniyeti'nin, azgın azınlığın, Demokrat Parti hakkında söylemiş oldukları yalanlar ve atmış oldukları iftiralardır. Yavuz Bülent Bâkiler, Türkiye gazetesindeki 30 Mayıs 2010 tarihli "27 Mayıs Vahşeti II" başlıklı makalesinde şunları yazmaktadır:
"Türkeş ve arkadaşları (14’ler) CHP’li olmadıkları için Millî Birlik Komitesinden koparılmışlar, yurt dışına sürülmüşlerdi. Türkeş, Hindistan’dan Ankara’ya dönünce, Gaziosmanpaşa’daki evine, Metal-İş Federasyonu Genel Başkanı Kaya Özdemiroğlu ile birlikte ziyaretine gitmiştik. Türkeş, sohbet esnasında demişti ki:
“27 Mayıs sabahı Ankara Radyosundan, MBK’nın ilk bildirisini okuduktan hemen sonra, Et-Balık Kurumuna gittim. Bütün depoları açtırarak, üniversite talebelerinin cesetlerini aradım. Ama bir tek ceset bile bulamadım. Sonra Konya yolu asfaltı altındaki aramalarımız da boş çıktı. Çok şaşırdım. Çünkü bize ısrarla denilmişti ki DP iktidarı, üniversiteli talebeleri öldürüp hayvan yemi hâline getiriyor. Bazılarını da Konya asfaltı altına gömdürüyor. Bu iddiaların tamamen yalan olduğu ortaya çıktı. Sonra, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın bankalarda 103 milyon lirası olduğu ihbar edilmişti. Bayar’ın bütün banka hesaplarına derhal el koyduk. Bayarın hiçbir bankada hesabı yoktu. İş Bankasındaki özel kasasını açtırdık. Gördük ki orada, bir tek Cumhuriyet altını ile, genç yaşta ölen oğluna ait bir tutam saç var. Başka bir şey yok. O zaman anladım ki biz, CHP’nin ve komünistlerin yalanlarına inanarak, oyunlarına gelerek yola çıkmışız!..”"
Laikçi ideoloji, CHP zihniyeti, azgın azınlık bunlar hep yalancıdır. Dün de yalancıydılar, bugün de yalancılar, yarın da büyük ihtimalle yalancılıklarını sürdüreceklerdir. 31 Mayıs 2013 Gezi Kalkışması sürecini hatırlayınız. Bu yalancı zihniyet, ne yalanlarla Gezi Kalkışması'nı büyütmek ve laiklerle-Müslüman Türk Milleti'nin büyük çoğunluğu arasında iç savaş çıkartmak için çabaladı. Mesela hatırlayın, Aylin isimli genç bir kız, polis panzerinin altında kalarak öldü diye bir haber çıkarmışlardı o yalancı zihniyet ve o yalancılar. Gezi Kalkışması döneminde Türkiye'yi Ukrayna'ya çevirmek, iç savaşa götürmek için vatan hainliğiyle çok sayıda yalan söylediler laikçiler; tıpkı 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesinden önceki dönemde söylemiş oldukları yalanlar gibi...
Bakın bunların ne kadar kötü olduklarının bir misali, forumumuzda daha yenilerde paylaşmış olduğum bir haberdir:
Orhan Pamuk'u Boğaziçi'ne sokmadılar!
http://s25.postimg.org/u1xfgy1zz/orhan_pamuk.jpg (http://postimage.org/)
Boğaziçi Üniversitesi tarafından Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin açılışına davet edilen Orhan Pamuk, ulusalcı öğrencilerin tehditleri üzerine video konferans yapmak zorunda kaldı.
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Boğaziçi Üniversitesi yönetimi tarafından Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin açılışında konuşmacı olarak davet edildi. Pamuk’un açılış konuşmacısı olduğunun açıklanmasının ardından ünlü yazar aleyhinde kampanya başlatıldı.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki ulusalcı öğrencilerin başlattığı kampanyada üniversitenin birçok yerine Pamuk’un konuşmacı olmasına tepki gösteren afişler asıldı. İki ayrı derneğin de basın açıklaması yaparak konuşmacı olan ünlü yazarı tehdit etmesi üzerine Pamuk, konuşmasını video konferans yöntemiyle yapmak istediğini üniversite yönetimine iletti.
Ünlü yazarın bu isteği Boğaziçi Üniversitesi yönetimi tarafından olumlu bulundu. Pamuk, bugün saat 16.00’da yapılan açılışta konuşmasını video konferans yöntemiyle yaptı.
Kaynak (http://www.internethaber.com/orhan-pamuku-bogazicine-sokmadilar-747948h.htm)
İnternet Haber 15.12.2014
Gördüğünüz gibi, ulusalcılar, laikçiler, Nobel ödüllü edebiyatçımız Orhan Pamuk'a tahammül edememektedirler. Orhan Pamuk, Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış olan önemli bir edebiyatçımızdır. Fikirlerine katılmayabilirsiniz ki, Orhan Pamuk'un benim de katılmadığım fikirleri vardır; ama böyle önemli bir edebiyatçımızı üniversiteye sokmamak, üniversiteye girişini engellemek de nedir?!
Laikçi subaylar, 1960 darbesini yapmaya o yıl, 1960 yılında karar vermediler. Ordumuz içinde 1954-1955'li yıllardan başlayan bir cuntalaşma hareketi vardı. Tarihe 9 subaylar olayı olarak geçmiş olan olayı araştırıp, okuyup öğrenmenizi öneririm. Bütün bunları öğrenerek 27 Mayıs 1960 darbesinin Demokrat Parti'nin hatalarından dolayı değil, ordumuz içindeki eşkiya subayların gâvurculuk isteklerinden dolayı yapıldığını kesin olarak anlayınız. CHP Zihniyeti, ordumuz içindeki bazı subayları laikçi yaptı, gâvurcu yaptı. Laik subaylar, laikçi subaylar, Türk gibi yaşamadılar, Türk'ün; dinine, tarihine, kültürüne, bütün değerlerine bağlı olarak yaşamadılar, gâvur gibi, Batılı gibi yaşadılar. Beyinleri yıkandığı için, Türk yaşam tarzı, ecdatlarının yaşam tarzı onlara unutturuldu, sadece gâvur yaşam tarzına zorlandıkları için de gâvur yaşam tarzını veri alarak gâvur gibi yaşadılar.
Demokrat Parti'nin 1950-1960 yılları arasında yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetler; CHP'yi, CHP Zhniyeti'ni ve laikçileri çatır çatır çatlatmıştır.
Yavuz Bülent Bâkiler'in, Türkiye gazetesindeki 29 Ağustos 2010 tarihli "Adnan Menderes Düşmanlığı" başlıklı makalesinde yer almış olan bir tablo aşağıdadır.
10 Yıllık Demokrat Parti İktidarının 27 Yıllık CHP İktidarını Katlayan Tablosu
http://s25.postimg.org/nffd1i9pb/demokrat_parti_nin_hizmetleri.jpg (http://postimage.org/)
Not: Yukarıdaki tabloda demiryolu rakamlarında yanlış bilgi verilmiş. Bunu da not olarak düşeyim.
Laikçi ideoloji, CHP Zihniyeti istediği kadar çatır çatır çatlasın, Demokrat Parti'nin olağanüstü ve muhteşem hizmetlerini gizleyemez ve Demokrat Parti'nin, Adalet ve Kalkınma Partisi'nden sonra Türk Siyasi Tarihi'nin gelmiş geçmiş en efsane siyasi partisi olduğunu reddedemez.
Türk Siyasi Tarihi'nin en efsane siyasi partisi Adalet ve Kalkınma Partisi'dir (AK Parti) ve Türk Siyasi Tarihi'nin en efsane 2. siyasi partisi ise Demokrat Parti'dir (DP).
Bir başka husus da bazı solcuların belediyelerdeki başarısızlıklarının misalleridir. Aşağıdaki haberleri dikkatinize sunmak isterim:
Karayalçın 4 milyar dolar borç bıraktı
http://s25.postimg.org/fk088yaov/murat_karayalcin.png (http://postimage.org/)
CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Karayalçın, temelsiz vaatleriyle seçim propagandasını sürdürürken, rakamlar onun başkanlığı dönemine ait çarpıcı gerçekleri ortaya koyuyor.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin resmî verilerine göre Karayalçın’ın başkanlığı dönemindeki borç tutarı 2 milyar doları buldu. Sözkonusu borç, faiziyle birlikte tam 4 milyar dolara ulaştı.
SAATTE 102 BİN 690 DOLAR BORÇ
Murat Karayalçın’ın üstelik bir türlü önemli bir aşama kaydetmeyen metro için yaptığı borçlanma yıllardır Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin malî açıdan elini kolunu bağlıyor. Devralınan borç, aradan geçen yıllardaki ödemelere rağmen 4 milyar doların altına çekilemedi. Bu borç meblağına göre, 29 Mart 1989 ile SHP Genel Başkanı olarak Başbakan Yardımcılığı görevine geldiği 11 Eylül 1993 tarihleri arasında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Karayalçın, bu görevde bulunduğu bin 623 güne karşılık her gün 2 milyon 464 bin 571 dolar borç yapmış oldu. Karayalçın’ın saatlik borç performansı ise saatte 102 bin 690 dolar olarak gerçekleşti.
ANKARA İPOTEK ALTINDA
Başkanlığı döneminde bu akıl almaz borç yükünü oluşturan Murat Karayalçın’ın izlediği politika, Ankara’nın gelecek yıllarını da ipotek altına aldı. Ankara Büyükşehir Belediyesi, metro ve doğalgazdan kaynaklanan borçlarına karşılık pek çok verimli kuruluşunun gelirlerini doğrudan alacaklılarına yönlendiriyor. Belediye ayrıca, bu borç yükünü gerekçe gösteren finans kuruluşlarından da yeni borç alamıyor.
Kaynak (http://www.habervaktim.com/haber/63687/karayalcin-4-milyar-dolar-borc-birakti.html)
Habervaktim 20.03.2009
Sayıştay: Kamuya en çok zararı Şişli Belediyesi verdi
http://imagizer.imageshack.us/v2/800x600q90/31/fwrd.jpg (https://imageshack.com/i/0vfwrdj)
CHP'li Gürkut Acar, Meclis Başkanlığı'na 'en fazla kamu zararını hangi kurumların yaptığını' sordu. Soruya cevap veren Sayıştay, "Kamuya toplamda en fazla zararı Şişli Belediyesi verdi." dedi.
Sayıştay Başkanlığı tarafından hazırlanan, "Kamunun en fazla zarara uğratıldığı ilk 10 dosya" listesinde, Mustafa Sarıgül’ün başkanlığını yaptığı Şişli Belediyesi’ne ait iki ayrı dosya da yer aldı. Dosyalara göre toplam zararda Şişli Belediyesi birinci oldu.
Akşam gazetesinden Çınar Çoşkunserçe’nin haberine göre zarar miktarı, CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e yönelttiği soru önergesine verilen yanıtla ortaya çıktı.
CHP’li Acar'ın, Sayıştay denetimleriyle ilgili sorularını TBMM Başkanlığı, Sayıştay Başkanlığı’na yönlendirdi. Sayıştay Başkan Yardımcısı Fehmi Başaran imzasıyla Meclis’e gönderilen yanıtta, Acar’ın açıklanmasını istediği "Son 5 yıl içinde kamu zararının en fazla olduğu 10 dosya" zarar boyutu dikkate alınarak sıralandı.
TOPLAM ZARAR 3 MİLYON 325 BİN LİRA
Mustafa Sarıgül’ün başkanı olduğu Şişli Belediyesi ise 2 milyon 104 bin liralık kamu zararının tespit edildiği dosya ile 5. ve 1 milyon 130 bin 840 liralık zarar tespit edilen bir başka dosya ile 9. sırada yer aldı. Dosyalarla ilgili içerik bilgisine yer verilmeyen Sayıştay listesinde, zarara neden olan kamu kurumlarının; isimleri, zararı, yaşandığı yıl, zarar miktarı ve tespit edilen zararın kesin hükme bağlandığı tutanak tarihleri belirtildi.
Buna göre, Şişli Belediyesi’nin iki ayrı dosya ile tespit edilen ve toplam tutarı 3 milyon 325 bin TL’yi bulan kamu zararlarının, 2008 yılı hesaplarına ilişkin denetimler sırasında ortaya çıkarıldığı görüldü. Sayıştay’ın oluşturduğu listede, Şişli Belediyesi’ne ait "kamu zararı" tespitlerinin, temyiz süreçleri de tamamlanarak 10 Eylül 2013 tarihinde tutanakla kesin hükme bağlandığı da belirtildi.
Sayıştay Başkanlığı’nın listesinde, son 5 yıl içinde kesin hükme bağlanan 1899 dosyadan, 594'ü hakkında kamu zararı tespit edilerek toplam 169 milyon 36 bin TL’nin tazminine karar verildiği de vurgulandı.
Kaynak (http://www.radikal.com.tr/turkiye/kamuya_en_cok_zarari_sarigul_vermis-1166029)
Radikal 13.12.2013
Sarıgül belediyede devasa borç bıraktı!
http://img845.imageshack.us/img845/8535/4uyv.jpg
AK Parti'nin Şişli Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mukadder Başeğmez, A Haber'de Sarıgül'ün belediyeye bıraktığı devasa borcu açıkladı.
AK Parti'nin Şişli Belediye Başkan Adayı Mukadder Başeğmez, canlı yayınında çarpıcı açıklamalar yaptı.
O ARTIK ŞİŞLİ'DEN GİTTİ
Şişli Belediye Başkanı ve CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Sarıgül ile ilgili soruya, "O artık Şişli'den gitti." yanıtını veren Başeğmez iddialı konuştu.
ŞİŞLİ BELEDİYESİ'NDE DEVASA BORÇ
Şişli Belediyesi'ni yaklaşık 380 Trilyon lira borçla devralacaklarını söyleyen Mukadder Başeğmez, "Artık biz geliyoruz. Şişli Belediyesi'ni 380 Trilyon lira borçla devralıyoruz. Önemli değil; bu borcu niye yaptınız, niye ödemediniz diye sormayız; geliriz o borcu da öderiz ve hizmetin alâsını yaparız." diye konuştu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın Dünya Belediyeler Birliği Başkanlığı ve BM Genel Sekreteri Ban-Ki Moon'un danışma kurulunda yer alan önemli bir isim olduğunu belirten Mukadder Başeğmez, "Sayın Başkanımız Kadir Topbaş'ın tecrübesi ve ürettiği hizmetler ortada. Başbakanımız, sayın Kadir Topbaş'a en büyük desteği veriyor. Denizi yararız, dağları deleriz, Şişli'ye en büyük hizmetleri getiririz." şeklinde konuştu.
"KAMUYA EN FAZLA ZARARI VEREN KURULUŞ ŞİŞLİ BELEDİYESİ"
Mukadder Başeğmez'in, Sarıgül yönetimindeki Şişli Belediyesi ile ilgili olarak dikkat çektiği borç yükü daha önce de gündeme gelmişti. CHP'li milletvekillerinin TBMM'ye verdikleri soru önergesi sayesinde, kamuyu en fazla zarara uğratan kuruluşun Şişli Belediyesi olduğu ortaya çıkmıştı.
Kaynak (http://www.haber7.com/yerel-yonetimler/haber/1122383-sarigul-belediyede-devasa-borc-birakti)
Haber 7 30.01.2014
Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü'den çok sert yılbaşı açıklaması
http://s25.postimg.org/twto79uov/hayri_inonu_ve_bicare_sarigul.jpg (http://postimage.org/)
Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü, Nişantaşı'nın yılbaşı hazırlıklarıyla ilgili eleştirilere cevap verdi. İnönü'nün verdiği cevapta, Sarıgül dönemine ilişkin çok ağır ifadeler yer aldı. “Kamu kaynakları çarçur edilmiş, belediyemiz ağır bir borç yükü altına sokulmuştur” sözlerinin yer aldığı açıklama, bir süredir devam eden Emir Sarıgül-Hayri İnönü tartışmalarını farklı bir boyuta taşıyacak gibi görünüyor.
Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü, Nişantaşı'nda bu yıl yılbaşı eğlencesinin olmaması ve yılbaşı aydınlatmasının olmaması nedeniyle birkaç gündür medyada yer alan haberlerle ilgili açıklama yaptı. Hayri İnönü, yaptığı yazılı açıklamada Sarıgül dönemine atıfta bulunularak kamu kaynaklarının çarçur edildiğini söyledi. İşte Hayri İnönü'nün açıklaması:
KIŞKIRTMA ÇABASI
"Şişli Belediye başkanlığı görevine geldiğimiz günden beri bize muhalif olan çevreler, eleştiri ve saldırılarına dayanak oluşturacak malzeme bulmakta zorlandıkça yapay gündemler yaratmakta, halkımızı ve medyayı bize karşı kışkırtmaya yeltenmektedirler. Yılbaşının yaklaştığı şu günlerde söz konusu çevreler bu kez de Nişantaşı yılbaşı eğlencelerini hain planlarına alet etmeye başladılar.
AYDINLATMA BU MU?
'Nişantaşı neden hala karanlık' sloganıyla ortalığı velveleye vermeye çalışan bu zihniyet unutmamalıdır ki Nişantaşı hiçbir zaman karanlık olmadı. Nişantaşlılar geçmişten günümüze aydınlıklarıyla, geniş ufuklu sosyal demokrat anlayışlarıyla bu ülkenin aydın modeli olmuşlardır ve olmaya da devam edeceklerdir. Kamunun kaynaklarının duyarsızca cadde ve sokaklara attıkları bir kaç halı parçasıyla ve yapay ışıklandırmayla harcanarak Nişantaşımızı aydınlattıklarını mı sanıyorlar?
MİLYONLAR HARCANDI
Eğer Şişli Belediyemiz ağır borç yükü altında bulunmasaydı, biz, sizler için bugüne kadar yapılagelenden çok daha coşkulu eğlence programları düzenler, sizlerin coşkulu eğlence ortamlarını paylaşmanız için her tür olanağı önünüze sererdik. Ancak yıllarca kırmızı halı ve süs lambalarıyla halkımıza göstermelik bir şaşa sunulurken kamu kaynakları çarçur edilmiş, belediyemiz ne yazık ki ağır bir borç yükü altına sokulmuştur. Öyle ki sadece Nişantaşı semtimizin kırmızı halı ve süs lambaları için geçmiş dönemlerde milyonlarca lira harcama yapıldığı saptanmıştır.
YANLIŞLIKLAR ALIŞKANLIK OLDU
Şunu bilmelisiniz ki yanlışlıklar sürekli yapılageldiği zaman ne yazık ki alışkanlık yapar. Yanlışları süsleyip püsleyip vitrine taşıyarak kamufle etmek hiçbir zaman uzun ömürlü olamaz. Nişantaşı eğlenceleri de ne yazık ki bu acı gerçeğin ta kendisidir. Yıllarca coştuk, eğlendik. Halkısınız fena da olmadı, güzeldi. Ancak ne yazık ki göreve geldiğimiz günden itibaren belediyemizde yaptığımız sondaj sonucunda anladık ki işin arka yüzü hiç de görünen yüzü kadar parlak değil.
VİCDANIM İZİN VERMİYOR
Milyonlar harcanmış; sizin milyonlarınız, size hizmet için, çocuklarınızın eğitimine katkı için, yürüdüğünüz yollara, yaşadığınız semtlere bakım için ayrılmış olan paralar ne yazık ki gözünüzü boyamak üzere bir kaç günlük eğlence için kırmızı halılara ve lambalara harcanmış. Bizlere hizmet sözüyle bu makama geldim. Durum böyleyken bir takım gerçekleri göz ardı ederek aynı yanlışlara devam etmeye ne kişisel olarak vicdanım ne de sahip olduğum politik ve ideolojik anlayış izin vermemektedir.
YENİ BORÇ İSTİYOR MUSUNUZ?
Yılbaşında eğlenmeliyiz de elbet. Ancak belediyemizin içerisinde bulunduğu borç yükü bilgisini sizlere verdim. Buna rağmen geçen yıllarda yapıldığı gibi bu yıl da halı ve lamba süslemeleri için milyonlarca lira borçlanarak harcama yapılmasına rıza gösterebilecek misiniz? Eğer isterseniz geliniz, Nişantaşı eğlence geleneğimizi imece yöntemiyle gerçekleştirelim. Siz değerli Şişlililer ve Nişantaşı halkı ve esnafının işbirliğinde örnek bir model geliştirelim ve Nişantaşı'nı birlikte süsleyelim, eğlence ve coşkuyu dayanışmayla birlikte paylaşalım."
Kaynak (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/27771136.asp)
Hürriyet 14.12.2014
Yukarıda paylaşmış olduğum haberlerden de görüp anlayacağınız üzere, Murat Karayalçın, Ankara'ya ve Ankaralılara, Biçare Sarıgül ise Şişli'ye ve Şişlililere dönemlerinde yapmış oldukları borçlarla büyük miktarda borç bırakarak büyük zarar vererek başarısız birer belediye başkanlığı yönetimi sergilemişlerdir. Ayrıca şunu da hatırlatmakta fayda var. Şişli, Türkiye'nin en merkezî ve en pahalı bölgelerinden biri olduğu için, çok sayıda gökdelenin bulunduğu bir yer olduğu için Şişli Belediyesi yüksek miktarda geliri olan, belki de Türkiye'de en çok gelir elde eden ilçe belediyelerinden biridir. Bakın internette gördüğüm bir habere göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Abubekir Taşyürek şunları söylemiş:
"İstanbul’un 39 ilçe belediyesinin 2013 yılı bütçeleri toplamının 8,7 milyar TL civarında olduğunu belirten Abubekir Taşyürek, 496 milyon TL Şişli, 398 milyon TL ile Başakşehir, 358,2 milyon TL ile Bağcılar, 350,7 milyon TL ile Esenyurt ve 350 milyon TL ile Kadıköy’ün en büyük bütçeye sahip ilk beş ilçeyi oluşturduğunu ifade etti."
Yukarıdaki haberden de anlaşılacağı üzere, İstanbul'un ilçelerinin 2013 yılı bütçe rakamlarına göre Şişli İlçesi, 2. sırada yer alan Başakşehir İlçesinin bütçesinden 100.000.000 TL kadar yüksek bütçeye sahip olarak İstanbul'un en yüksek bütçesine sahip olan ilçe belediyesidir. Şişli Belediyesi, Biçare Sarıgül'ün belediye başkanlığı döneminde 15 sene boyunca yüksek miktarda gelir elde ettiği hâlde Biçare Sarıgül, Şişli'ye yüz milyonlarca TL borç bırakmıştır. Oysa Biçare Sarıgül'ün, Şişli'de belediye başkanlığı görevinde bulunmuş olduğu 15 senede Şişli'nin elde etmiş olduğu yüksek miktardaki gelirler efektif kullanılsaydı Şişli'nin ya hiç borcu kalmazdı ya da az miktarda bir borcu kalırdı. Şişli'nin CHP'li Belediye Başkanı Hayri İnönü'nün de vurguladığı gibi Şişli şimdilerde olduğu gibi ağır bir borç yükü altında kalmazdı.
Oysa mesela AK Partili İstanbul ve Ankara belediyelerine bir bakın. Hem İstanbul hem de Ankara belediyesi AK Partili belediye başkanları döneminde hem başında oldukları belediyenin borçlarını reel olarak azaltmışlar hem de İstanbul'a ve Ankara'ya olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulunmuşlardır ve hizmetlerini sürdürmeye devam etmektedirler Allah'a şükürler olsun.
Düşünsenize, Ankara'yı borç batağına batırmış olan Murat Karayalçın ya 2009 Yerel Seçiminde aday olduğu Ankara Belediye Başkanlığı Seçimini kazansaydı ya da Şişli'yi hem kamuyu en çok zarara uğratan kurum durumuna getirmiş hem de borç batağına batırmış olan Biçare Sarıgül, ya bu sene 2014 Yerel Seçiminde aday olduğu İstanbul Belediye Başkanlığı Seçimini kazansaydı ne yapardık maazallah?! İstanbullular ve Ankaralılar olarak Murat Karayalçın'ın ya da Biçare Sarıgül'ün İstanbul'a, Ankara'ya belediye başkanı olarak İstanbul'u ve Ankara'yı borç batağına batırmaları tehlikesinden kurtulmuş olduk Allah'a şükürler olsun.
Şu aşağıdaki haberi de dikkatinize sunayım:
Arzu Çağlayan: Sarıgül'e oy veren elimi kesesim var
http://imagizer.imageshack.us/v2/xq90/844/i2o8.jpg (https://imageshack.com/i/ngi2o8j)
Arzu Çağlayan'dan CNN Türk'te Sarıgül isyanı: "Mustafa Sarıgül'e oy verdiğim için ellerimi kesmek istiyorum."
Radyo programcısı Arzu Çağlayan katıldığı Burada Laf Çok programında Mesut Yar'ın sorularını yanıtladı.
MARMARAY'A ÖVGÜ SARIGÜL'E TEPKİ
Siyasete dair görüşlerini paylaşan Çağlayan, Sarıgül üzerinden muhalefet partilerinin ders çıkarması gerektiğini söyledi. "Kendisine inandık, güvendik; ama sonra gördük ki Marmaray'ın karşısına koyacak bir projesi yok." dedi.
OY VERDİM DİYE ELLERİMİ KESESİM VAR
Arzu Çağlayan'ın dikkat çeken bir tepkisi de Sarıgül için: "Ona güvenip oy verdim diye ellerimi kesesim var."
Kaynak (http://www.ensonhaber.com/arzu-caglayan-sarigule-oy-veren-elimi-kesesim-var-2014-05-20.html)
En Son Haber 20.05.2014
http://imagizer.imageshack.us/v2/xq90/836/xwrvv.jpg (https://imageshack.com/i/n8xwrvvj)
a-yDY_vbs1o
Radyo programcısı Arzu Çağlayan, 2014 Yerel Seçiminde İstanbul'da Biçare Sarıgül'e oy vermiş ama Biçare Sarıgül, Kadir Topbaş'ın karşısına, asrın projelerinden biri olan ve rahatlığından sitayişle bahsettiği Marmaray'ın karşısına iyi bir projeyle çıkamadığı için Biçare Sarıgül'e vermiş olduğu oydan dolayı pişman olduğunu ve ona oy verdiği için ellerini kesmek isteğinde olduğunu söylüyor. Arzu Çağlayan ya bir de Biçare Sarıgül'ün, başında bulunmuş olduğu belediyeyle (Şişli Belediyesi) hem kamuyu en çok zarara uğratan kurum olduğunu hem de Şişli'yi ağır bir borç yükünün altına soktuğunu bilseydi sadece ellerini kesmek isteğiyle yetinmez, kendini öldürmek bile isteyebilirdi Allah korusun. İstanbul ve İstanbullular olarak Biçare Sarıgül tehlikesini ucuz atlattık hamdolsun.
Bu konuda son olarak şunları söylemek isterim:
Türkiye'deki ana çelişkinin ve temel mücadelenin ne olduğunu lütfen anlayınız: Laikler kandırıldırlar ve 80 sene boyunca bu güzel ülkenin (İslam üllkesi Türkiye) ve bu aziz milletin (Müslüman Türk Milleti) özüne saldırdılar. Burası (Türkiye) İslam ülkesi, ülkenin bayrağında İslam hilâli var, ülkenin İstiklâl Marşı'nda milletinin, Allah'a tapan Müslüman millet olduğu "Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl." söylenmekte ve orada söylendiği gibi de milleti de Müslüman bir millet (Türk Milleti). Mademki Müslümanız, mademki Türküz, öyleyse Müslüman olarak, Türk olarak yaşayacağız, gâvur olarak yaşamayacağız.
Türkiye'deki temel kavga buralılıkla (yerlilikle) -sağ partilerin temsil ettikleri Türkiyelilik- dışarlılık (yabancılık) -sol partilerin temsil ettikleri Batıcılık, Batılılık- arasındaki kavgadır. Aklı başıda olan hiçbir ülke ve hiçbir millet, özünü, kendini reddetmez. İslam ülkesi Türkiye ve Müslüman Türk Milleti de kendini, özünü reddetmeyecek ve; buralı olmaya, yerli olmaya, Türkiyeli olmaya devam edecektir inşaallah.
Cihannur
12-16-2014, 04:44
Hasan Bülent Kahraman, Sabah gazetesinde bugün 22 Aralık 2014 tarihinde yayımlanmış olan "Aristokrasinin Sillesi Şişli'de" başlıklı makalesinde şunları yazıyor:
"Türkiye'de siyasal davranış, sanıldığının tersine, yeteri kadar hızlı değişmiyor. Dış etkenlere açık da değil siyasal davranış. Benzeri bir durum elbette Ak Parti için de geçerli. Murat Güvenç'in araştırmaları açık açık gösteriyor, aynı mahalleler bundan 50 yıl önce hangi yönde, kime nasıl oy veriyorduysa bugün de aynı davranış kalıbı içinde hareket ediyor."
Bu konudaki bir mesajımda şunları yazmıştım:
Bakın, aşağıda; 2002, 2007 ve 2011 Genel Seçimlerinin sonuçlarını gösteren seçim haritalarına yer veriyorum. 2015 Genel Seçiminde de işte bu aşağıdaki seçim haritalarına benzer bir seçim haritasıyla karşı karşıya geleceğimizi düşünüyorum. İnsanlar gece yatıp sabah kalktıklarında oy verdikleri siyasi partiyi değiştirmiyorlar. AK Parti, doğru olan siyasi çizgisini koruduğu ve ekonomimizi de iyi götürdüğü müddetçe oylarını büyük ölçüde koruyacaktır inşaallah.
2002 Genel Seçimi Sonucu
http://s25.postimg.org/9zb7gll0f/2002_Genel_Secimi_Sonucu.png (http://postimage.org/)
2007 Genel Seçimi Sonucu
http://s25.postimg.org/gt75upfhb/2007_Genel_Se_imi_Sonucu.png (http://postimage.org/)
2011 Genel Seçimi Sonucu
http://s25.postimg.org/ags0kvcf3/2011_Genel_Se_imi_Sonucu.png (http://postimage.org/)
Murat Güvenç'in araştırmalarına göre aynı mahalleler bundan 50 yıl önce hangi yönde, kime nasıl oy veriyorlarsa bugün de aynı davranış kalıbı içinde hareket ederek oylarını kullanıyorlarmış.
Buradan şu anlaşılıyor: Türkiye'de siyasi parti tutmada genel olarak neredeyse takım tutmaya varan ölçüde bir kararlılık ve devamlılık var. Nasıl ki mesela dün Beşiktaş'ı, Galatasaray'ı, Fenerbahçe'yi tutanlar bugün de daha önce tutmuş oldukları aynı takımları tutuyorlarsa ve yarınlarda da onların çok büyük çoğunluğu yine dünlerde ve bugünlerde tutmakta oldukları takımları tutmaya devam edeceklerse, siyasi parti tutmakta da buna benzer bir davranış kalıbını görüyoruz.
Cihannur
12-22-2014, 15:39
Siz de ben de bu konu kapsamında söyleyeceklerimizi genel olarak söylediğimize göre konuyu kapatabiliriz.
vBulletin v3.8.4, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.