Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Kişisel Gelişim Kişisel gelişim, kariyer, çocuk eğitimi, başarı merdiveni.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 02-14-2009, 14:36   #11
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Aşkın Yaşı

Aşkın yaşı yoktur. Bir insan seksen yaşına dahi gelse iyi bir âşık olabilir. Yalnız bu aşkın hormonal yönünden ziyade duyguların ağır bastığı bir boyutu olacaktır. Çünkü ilerleyen yaşlarda aşkın biyolojik yönü ve bununla beraber gelen cinsel beraberlik ikinci plâna düşer, ruhların uyuşması öne çıkar. Ancak ihtiyarlık, fiziksel temasa engel değildir.

İleri yaştaki bir kimsenin sevdiği insanda mutluluk kimyasalını salgılatabilmesi -tıpkı gençlerde olduğu gibi- karşılıklı güzel sözlerin söylenmesi, duygusal çağrışımların harekete geçirilmesiyle mümkün olabilir. Eşinin ölümünden kısa zaman sonra kendisi de ölen pekçok insan duymuşuzdur. Her ne kadar çiftlerin birbirine alışma ve bağımlılık boyutu da olsa kısa aralıklarla gerçekleşen bu ölüm, iki kişinin karşılık bulmuş aşkının tezahürüdür.

Alzheimer hastası olup da kendini tanıyamayan, tuvaletini dahi tutamayan eşine, küçük bir çocuğa bakar gibi bakan aşıklar olduğunu bu konudaki uzmanlık tecrübelerim neticesinde biliyorum. Böylesine seven insan, bu fedakârlığı da büyük bir zevkle yapmaktadırlar. İnsanın vefalı bir hayat arkadaşının olması kadar mutluluk verici başka birşey yoktur. Seven kimse, sevdiği kişi öldüğünde kolu, bacağı kopmuş gibi hisseder kendisini. İşte gerçek aşk budur. O sebeple ileri yaşlarda varlık bulan aşk, gençlik dönemlerine göre daha kaliteli, psikolojik ihtiyaca daha fazla cevap verir tarzdadır.
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-14-2009, 14:37   #12
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Aşk ve Güzellik

Aşk için fiziksel güzelliğin şart olmadığını söylemiştik. Hattâ çok yakışıklı yada çok güzel kimseler iyi âşık olamayabilirler. Çünkü bu insanlar başka tarafından çok iltifat gördükleri için önlerine yeni seçenekler çıkabileceğini düşünürler. Bu sebeple de sadakatleri zarar görür. Yakışıklı yada güzel insanlarla evlenenler kendilerini daha kıskanç olmak mecburiyetinde hissederler. Bu da doğal bir durum.

Aşkın Tek Doğru Sonu, Evlilik ya da Hüsran mıdır?

Bir insan evleneceğim kişiye mutlaka aşık olacağım diye düşünüyorsa, o kişi aşkı da, evliliği de bilmiyor demektir. Evlilik, aşk olmadan yürüyebilir ama; kalitesiz olur. Aşk, evliliğe kalite katar. Bir bitkiyi ekip, büyütmek gibi evlilikte de aşkı büyütüp, geliştirmemiz mümkündür.

Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-14-2009, 14:38   #13
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Aşkın Coğrafyası

Aşk edebiyatı belki kültürel yapı, belki kromozomal bir eğilim belki de sebebini tam olarak açıklanamayan bir gerekçeyle Akdeniz coğrafyasında dünyanın diğer bölgelerine nazaran daha fazla gelişmiştir. Kerem ile Aslı’lar, Leyla ile Mecnun’lar, Ferhat ile Şirin’ler bilinen örneklerden bazıları. Şu bir gerçek ki; büyük aşklar doğu dünyasında hep vardır. Buna mukabil Kuzey Avrupa gibi soğuk ülkelerde, soğuk insan özellikleri görüldüğü için buralarda aşkın yaşanması da, yazılması da doğu’ya oranla daha azdır. Tabii bunda kilisenin baskıcı tutumunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Batı’da aşk kavramı daha ziyade Ortaçağda kilise baskısı kalktıktan sonra canlanmaya başlamıştır.

Kainattaki en zor şey, insanı çözümlemektir. Ademoğlunun analizi yalnız ilmî ölçeklerle yapılamaz. Bilimsel veriler geliştirerek bir standarda oturtsanız da, insanı çözümlemenin özel yetenekle yoğrulmuş bir sanat yönü vardır. Anlaşılması zaten güç olan insan, ilişkiler konusunda daha da müphemleşebilir. Meselâ, birbirine aşık iki kişi her zaman uyumlu bir ilişki yaşayamayabilirler. Kadınlar beraber yaşadıkları erkeklerin bir yandan olgun ve beyefendi olmasını isterken, diğer yandan da içlerinde yaramaz bir çocuk taşımasını beklerler. Bu konuda her iki tarafında birbirini anlama çabası, ilişkiyi sekteye uğratan empati sağırlığını giderecektir
.
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-14-2009, 14:39   #14
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Aşkın Matematiği

Aşkı bir spektrum olarak sayı doğrusu üzerinde düşünürsek; 1, hoşlanma duygusu; 2, sevgi; 3, aşktır. Nötrden yani sıfır noktasından geriye doğru gidersek eğer bu sefer de; -1, antipati; -2, nefret; -3, düşmanlıktır. Sayı doğrusu üzerine yerleştirildiğinde artı ucun üst noktası aşk, eksi ucun üst noktası ise nefret olarak karşımıza çıkıyor. Sıfır noktası sevginin nötr derecesini ifade etmektedir. Sevginin derecesi ona yüklenen anlam ve değer ile değişir. Bu kapsamda sevgi, düşünceyle yoğrulduğunda mertebesi yükselir.

Sevgi, nefretten başlayıp aşka dönüşebilir ve aslında insan nefret ettiği birine de aşık olabilir. Ya da aşık olduğu birisinden bir müddet sonra nefret edebilir. Bu da göstermektedir ki; sevgi değişken bir yapıdadır.
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-14-2009, 14:40   #15
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Aşkın Tuzakları

Aşkın tuzakları olduğunu, çok tutkulu aşıkların dahi birbirlerini öldürmeye kalkışmalarından görebiliriz. Aşk tanımını tekrar hatırlarsak, aşk: bir insanın diğer bir insan içinde kaybolmasıdır. Yani kişinin egosunu bir başka insanın ego havuzu içine atarak eritmesidir. Ancak gerçekçi olmayan aşklarda, seven benliğini sevilende erittikten bir süre sonra ona düşmanlık da besleyebilir. Bu problemin kaynağı, aşık olan kişinin karşısındakini değil, idealize ettiği bir kimliği yani zihninde tasarladığı ‘Onu’ sevmesidir.

Fakat sevdiği ile yakınlaştığında, onun idealindeki insan olmadığını görerek hayal kırıklığına uğramaktadır ki, sonuçta nefret yaşanabilir. Delicesine büyük bir sevdayla başlayan aşkın bir süre sonra buhar olup uçmasının sebebi, aşığın her şeye pembe gözlükle bakmasıdır. Oysa gerçekçi tarzda yaşanan aşk, çiftin engelleri beraber aşıp, ilişkinin derinlik kazanmasıyla devam eder ve yok olma tehlikesiyle de karşılamaz.

Aşkın tuzaklarından birisi aşk nezlesidir. Tıpkı mide ya da burun nezlesi gibi… Aşk nezlesi, varolan bir ilişkiye başka tehlikeli ilişkiler karıştırmak demektir. Aşk nezlesi insanı kısıtlar, huzursuz eder ve yakınlarına rahatsızlık verir. Gribin diğer insanlara zarar vermesi gibi… Aşkı nezleden kurtarmanın yolu, onu tehlikeye sokacak şeyler yapmamaktır.
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-14-2009, 14:41   #16
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Aşksız Yaşamak

Duygularını bastıran insanlar hayatın en güzel anlarını kaçırırlar. Meselâ, eşini ya da çocuğunu çok sevdiği halde küçük düşeceğim endişesiyle bu hissini zapturapt altına alanlar o anda yaşanacak büyülü andan nasiplenemezler. Etraflarındaki insanlara sıkıntı verecek kadar düzenli, gereğinden fazla mükemmeliyetçi ve ayrıntıcı kimseler diğer insanlara nazaran iç dünyalarını daha fazla gizler ve birçok güzelliği tatmadan yaşayıp giderler.

Bu tip kişiler, herşeyin ölçülü ve net olmasını ister, belirsizliğe tahammül edemezler. Bunun sonucunda da duyguları hasar görür. İnsanın pasifleşmeden mahcup ve çekingen olması, sade yaşaması bir noktaya kadar güzeldir. Ancak hareketsizleşmemek kaydıyla. Haddini bilen, kendinden emin aynı zamanda da başkalarının hakkına saygı duyan bir kimse hissettiklerini bastırmasına lüzum kalmadan da özgüven sahibi olabilir. Düşüncelerini makul sınırlarda ifade etmekten kaçınanlar gergin, kendileriyle çatışan, mutsuz insanlardır. Bu tip kişilerin beyninde stres hormonu fazla salgılandığından devamlı olumsuz senaryo yazarlar ve bu da onları gerilime sürükler.

Neticede ortaya çıkan negatif enerji, sevdikleri insanı kendilerinden uzaklaştırmalarına sebebiyet verir. Halbuki duyguları bastırmak yerine beden dili ile ifade etmek böyle bir problemle karşılaşmayı önleyecektir.



Aşkın Önüne Takılan Engeller

İnsanın aşkla ilgili karşılaştığı en büyük sorun, yaşadığı aşkı devam ettirememesidir. Bilhassa çok kolay aşık olan genç kızlar aşkın arızalarını bilip, onları tamir edemedikleri için ziyan olabilirler. Aşk, deneme yanılma yöntemi ile sürdürülebilecek bir olgu değildir.

Hayat tecrübesi olan büyüklerin aşkın karşılaşılması muhtemel krizlerinde nasıl davranmaları gerektiğini gençlere öğretmeleri, onların daha az hatayla ilişki yaşamalarını sağlayacaktır. Böylece gençler aşkı ders alacakları bir tecrübeye dönüştüreceklerdir.

Aşkın önüne takılan diğer büyük engel ise, karşıdaki insandan kabiliyetinin üstünde fedakârlıklar beklemektir. İnsanın sevdiğinden kendisi için özveride bulunmasını istemesi son derece doğaldır. Ama bu talebin sınırlı ve mantık süzgecinden geçmiş olması şartıyla.

Kişi sevdiğinin şahsiyetinden ve insanî ilişkilerinden vazgeçmesini istiyor, ‘herkesi unut, sadece beni düşün ve benimle yaşa’ diyorsa hayal kırıklığına uğraması kaçınılmazdır. Seven kimse bunları bir müddet rahatlıkla yapar ama daha sonra hayatın acı gerçekleriyle yüzleşir. Beklentilerin eskisi gibi cevaplanmadığı bu süreç, hastalığa tutulmuş bir ilişkinin ilk sinyallerini verir. Bir müddet sonra gerçeğin soğuk yüzü ile burun burna gelen taraflar ‘aşk karın doyurmuyormuş’ demeye başlarlar.

Aşkla filizlenen bir ilişkinin bu riskleri yaşamaması ve kalıcı olması için mutlaka düşünce ile yoğrulması lazımdır.


Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-14-2009, 14:43   #17
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Aşka Zarar Veren Şeyler

Feminizm, kadın erkek ilişkisini savaş alanına dönüştürdüğü için aşka zarar vermiştir. 1960’lardan sonra Amerika’da yaygınlaşan ve bütün dünyayı kaplayan bu akım bilhassa çağımızda kendisine pek çok taraftar topladı. Feminizm, kadının özgürleşmesini savunmuş, fakat özgürleşme uğruna neleri kurban edeceğini hesaba katmamıştır. Bu süreçte pek çok evlilik zarar görmüştür. Kadın sosyal hak ve hürriyetler konusunda özgür olmalı ama bunu evliliğini feda etmeden yapmalıdır. Feminizm öncesi psikiyatri ofislerine gelen çiftler şöyle bir tablo sergiliyorlardı: Yaşı elliye yaklaşmış, maddî kazancı artmış, ‘eşime karşı bir şey hissetmiyorum. Dünyaya bir defa geldim, bari canımın istediği kişiyle yaşayayım’ diye düşünen, karısından boşanmaya hazır bir erkek ve bu durumun çaresizliğiyle kıvranan, ağlayan gözlerle psikiyatrdan medet uman bir kadın.

Feminizm etkisi taşımayan ailelerde bu tablo hâlâ sürmektedir. Ancak feminist akımın kuvvetli estiği hanelerde durum tersine dönmüş ve kadın da hayatında değişiklik yapmaya karar vermiştir. Duyarsız, otoriter bir erkekle karşılaşan kadın erkeğin cinsel isteğini bir görev gibi yapmaktan bıkarak, ‘Bu adam beni sıkmaya başladı’ dedi. Eğer ekonomik anlamda kocasına bağımlılığı yoksa yuvayı daha kolay terk edebileceğini düşündü. Tabii bunun faturasını da çocuklar ödediler ve ödemeye de devam ediyorlar.

Günümüzde özgür olmak için yalvaran erkek ve değişim isteyen kadın modelleriyle karşı karşıyayız. Bu tabloyu sağlayan şey, Feminist hareketin ortaya çıkış noktasından saparak bir nevi erkekten nefret etmeye dönüşmesidir. Bununla beraber Feminizmin, kadındaki romansı yani aşık olma duygusunu yok ettiğini de söyleyebiliriz. Kadına ‘erkeğe sadece cinsellik için ihtiyacın var, onun dışında kimseye bağımlı olmadan dilediğin gibi yaşayabilirsin’ mesajını verdiği için nikâh karşıtı akımlar ortaya çıktı. Kadın ve erkeğin birbirleri için var olduğu gerçeği feminizmin etkisiyle maalesef unutuldu.
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-14-2009, 14:44   #18
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Sevginin Genetik Yönü

Sevgi genetik bir eğilimdir. Beynimizde duygulardan sorumlu alan zenginleştikçe bu his de gelişip, aşka dönüşür. Kadını erkeğe, erkeği kadına yönlendiren bu meyil yani aşk olmazsa, iki cins birbirine katlanması gerektiği zaman bunu yapamaz. Aşkta ideal olan sadakate dayalı, sevgi, saygı ve güven bağlarıyla sarmalanmış bir ilişkidir. Bu ilişkinin iyi olduğu kadar fırtınalı ve zor geçen günleri de olacaktır. Ancak sevginin gücü bu zorlukları aşmaya yeter.

Beynin sevgiyle ilgili bölümü, çocukluğun ilk dört yılında gelişir. Bu sebeple anne çocuk arasındaki ilk dört senelik ilişki son derece önemlidir. Çocuğun bir bakış yada dokunuşla bile olsa sevildiğini hissetmesi, bu alandaki hislerinin inkişafına yardımcı olur. Hayatının ilk zamanlarında sevgi görmeyen çocuk kendisini güvende hissetmeyecek ve beyin büyüme hormonu salgılamayacaktır.

Büyümesi yavaşlayan çocuğun fizikî gelişimi de zayıflayacaktır. Meselâ, Batıda bebek kutularına koyulan, bizde ise cami önlerine bırakılan çocuklar vardır. Bu çocuklara yuvalarda çok iyi fiziksel imkânlarla bakılmasına rağmen sık sık bakıcı değiştirdikleri için insanlarla teke tek, kararlı ve tutarlı iletişim kurmakta zorlanırlar. Yeterince sevgi alamayan çocuk, temel güven duygusunda eksiklik olduğu için dış dünyaya kapanır. İçe kapanıklık başta anne yoksunluğundan kaynaklanan bir protesto dönemiyle başlar. Çocuk bu safhada yanına yaklaşan her şeye ağlar.

Daha sonra içe kapanma dönemi yaşar, dünyadan kopar ve adeta otistik bir hayatın içine girer. Bunun belirtileri, okuma yazmayı öğrenemeyen, hayattan kopuk davranışlar sergilemesidir. Anne yoksunluğu yaşayan çocukların bir kısmında beyin büyüme hormonu salgılayamaz. Çünkü sevgi, beynin nörofizyolojik ihtiyacıdır. Çocuk yuvalarında ‘hospitalization - Yuva Hastalığı’ şeklinde adlandırılan bir hastalık vardır. Bu sendromun gözlendiği çocuk çok sık rahatsızlanır ve ani ölümler yaşanır. Yuva hastalığını engellemenin yolu, bir enerji olarak çocuğun sevgiye olan ihtiyacı mutlaka karşılanmaktır.

Kadın beyninde duygusal alanlar gelişkin olduğundan sevgi ihtiyacı erkeğe nazaran birkaç misli daha fazladır. Erkeğin ihtiyacı bir ise, kadının üç, dörttür. Ancak erkekler kadınları kendileri ile kıyasladıklarından onların bu taleplerini anlayamamaktadırlar. İşte cinsler arası ilişkilerde en sık rastladığımız sorun da budur: Yani erkeklerin sevgilerini ifade etmemeleri sonucu kadınların sevilmedikleri hissini fazla yaşamalarından kaynaklanan problemler.

Erkek ‘Zaten seni seviyorum. Bunu yıldızlı laflarla söylemeye ne gerek var?’ diye düşünürken, kadın sevilmediğini hissettiğinde erkeği çekmek için daha fazla sevgi verir. Böylece geri dönüşü olan bir yatırım yapar. Ama erkeklerin çoğu verilen bu sevgiyi israf eder ve maalesef değerini de bilmez. Bu durumu tarlaya buğday ekmeye benzetebiliriz. Ekilen darının bir avucu kuşlar, bir avucu toprak ve ancak bir avucu buğday içindir. Bu misaldeki gibi bir bakış açısı kadının mutsuzluğunu önler. Yani sevgi verirken üç koyan kadın erkekten bir beklerse hayal kırıklığına uğramamış olur. Zira erkekler kadınlara nispeten duygusal bakımdan kör ve sağır sayılabilirler. Böyle bir insan karşı tarafın hissîyatını anlayamadığı için sevgi ilişkisi kurmakta zorlanır. Yapılması gereken gönül işlerinde erkeklerin gözlerini ve kulaklarını açmaktır.
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-14-2009, 14:45   #19
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Sevme Kapasitesi

Aşk insandaki temel duygulardan birisidir ve bunun dengeli bir biçimde karşı cinsle paylaşılması gerekir. Tabii aşk bir tek noktaya yönelirse diğer alanlar güdük bırakılmış olur. Meselâ, insan mesleğine aşıksa onunla yatıp onunla kalkar. Erkeklerin aşkları genellikle mesleklerine yöneldiğinden iyi bir iş adamı olsalar da iyi bir eş yada iyi bir baba olamayabilirler.

Benzer şey kadınlar için de geçerlidir. Onlarda çocuklarına olan aşırı bağlılıkları sebebiyle ilgilenmeleri gereken diğer tarafları atıl bırakabilirler. Demek ki, aşkın önem ve öncelikler piramidi olması gerekmektedir. Bu piramit kişinin kendisine soracağı şu sorular ve bunların cevaplarıyla belirlenebilir: İnsan en şiddetli aşkı neye duymalıdır? Aşk piramidinin tepesine koyulması gereken soyut idealler mi, karşı cins mi, yoksa varoluş gayesi midir? Bir hedef uğruna ölünmesi icap etse, bu hedef ne olmalıdır? Soyut idealden sonra aşk şemsiyesi altına sırasıyla hangi sevgiler girebilir? İnsan kendisine bu ve benzeri soruları sormadan aşk yaşarsa bu aşk içinde acı tohumlar barındıran mecazî bir boyutta kalır.

Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-14-2009, 14:46   #20
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
Sevginin Ölçüsü

İnsan sevgisini belli bir ölçüde tutup, akıllıca yürütüyorsa bu hem kendisi hem de sevdiği için avantajdır. Ama sevgisiyle karşı tarafı boğuyorsa bir müddet sonra ‘olmaz olsun böyle sevgi’ sözlerini duyacaktır. Bu sebeple sevgideki başarı, dengeden geçmektedir.

Fakat sevgisiz geçen bir ömür, çok yazık edilmiş bir ömürdür. İnsan hayatının anlamsızlaşması demektir. Kişi sevdiğinin yanında olduğu zaman kendini güvende hisseder. Ondan aldığı destekle zorluklara dayanma gücü artar. İki gözle bakan kişi, bir anda dört gözle bakmaya başlar. Birinin göremediğini öbürü görür. Sevenler birbirleri adına düşünür ve kaygılanırlar. Bu tarzda yaşanan sevgi bolluğunun hiçbir sakıncası olmaz çünkü iki tarafta sevgiyi kullanmayı biliyordur. Böyle bir evlilik iki kişinin beraber yaşaması değil, birbirlerini tamamlaması demektir.
Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı