|
![]() |
#1 |
![]() Kaynak mumsema.org
Hz. Ebubekirin Efendimiz arasında geçen kıssalar Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a.) Hz. Ebubekirin nesebi: Hz. Ebubekirin adı Abdullah, künyesi Ebu Bekirdir. Babasının adı Osman künyesi Ebu Kuhafedir. Anasının adı Selma Ümmül Hayrdır. Baba ve Anası tarafından nesebi efendimizle birleşir. Babası Ebu Kuhafe Mekke’nin fethiyle Müslüman olmuş 92 yaşında Hz. Abdullah’tan sonra vefat etmiştir. Hz. Ebubekir Kureyştendir. Teymidir. Cahiliyedeki ismi Abdülkabe idi. Müslüman olunca efendimiz ona Abdullah ismini verdi Efendimizi ilk kabullenenlerdendi miracta tereddütsüz tasdik etti sıddık namına hak kazanmıştır Efendimiz onun hakkında şöyle buyurmuştur. Kimi islama davet etti isem tereddüt etmişlerdir. Yalnız Ebu Bekir müstesnadır o hemen tasdik etmiştir Hz. Ebubekir zaten islamdan önce nezih bir hayat yaşıyordu. İyiliği sever faziletten ayrılmazdı. Cahiliyet devrinden uzak kalmıştı Kendisine cahiliye devrinde içki içmedin mi diye sorulduğunda haşa ben namusumu korur, insanlık şerefini tanır bir adamım. İçki içen bunları zayi eder buyurmuştur. Efendimizde Ebubekir’in söylediği doğrudur demiştir. Hz. Ebubekir ticaret için gittiği Şamda bir rüya görür. Rüyasını Rahip Buhayraya anlatır. Buhayra nereden geldin diye sorar. Ebubekir Mekke’den Kureyş kabilesindenim diyince buhayra rüya doğru ise kabilenden nebi gelecek ve sen nebinin veziri olacaksın dedi. Hz. Ebubekir rüyasını efendimiz gönderilinceye kadar gizledi efendimize delilin nedir diye sordu. Efendimiz Şamda gördüğün rüyadır buyurdu. Ebubekir efendimizin boynuna sarılıp İslamiyeti kabul etti. Hz. Ebubekir kureyşte sayılır sevilirdi. Dostlarına İslamı anlatmış onlar onun himmetiyle Müslüman oldu Hz. Ebubekir efendimizden hiç ayrılmadı bütün malını İslam yolunda harcamıştır. Efendimiz şöyle anlatır.Cenabı hak beni size gönderdi, bana yalan söylüyorsun dediniz ; yalnız Ebubekir bana doğru söylüyorsun dedi, bana canıyla ve malıyla yardım etti.Rasulüllah (sav) her gün akşam ve sabah onun evine gider sohbet ederdi.Mekke’de zayıf kabilelerden de Müslüman olanlar vardı.Bilal kızgın kumlarda yatırılır, göğsüne taşlar konur o halde bırakılırdı. Habbab yanmış kömürlere yatırılırdı. Ammar bayılıncaya kadar dövülürdü. Ebu Fukeyheni’nin ayağına ip takılır kumlar ve çakıllarda sürüklenirdi. Lübeyne müthiş dayaklar altında kıvranırdı. Züneyre işkencelere maruz kalırdı. Nehdiye’nin Müslüman olmak yüzünden çekmediği kalmazdı. Ümmü Abisi onlardan biri idi. Hz. Ebubekir hatırı sayılır bir tüccar ve servet sahibiydi. unutulmaz hizmetlerinden birisi de işkence altındaki esir Müslümanları satın alıp azat etmesiydi Müşrikler kimsesiz, zaif biçare Müslümanlara akıl almadık işkenceler yaptılar Bilali Habeşiyi efendisi yakıcı güneşin altında kızgın kumlara yatırmış göğsüne kocaman bir taş koymuş vaziyette Hz. Ebubekir onu görünce çok üzülmüş Hz. Bilal’i satın almış ve azad etmiştir. Hz. Ebubekir kendini efendimize siper eddi onu korudu müşrikler Kabe’de efendimizi dövmeye başladı Ebu Bekir yetişerek onlara rabbim Allah dediği için bu yapılır mı diye çıkıştı efendimiz Haremi şerifeynde namaz kılarken müşriklerden Mukayt efendimizi abasıyla boğmak istediği sırada Hz. Ebubekir kurtarmıştır. Kureyş’in mezalimi sadece fakir Müslümanlara değildi Hz Ebubekir de taarruza uğradığından o da Habeşistan’a hicret etmek istedi O nüfuz ve mevki sahibi idi Onu bu işe zorlayan müşriklerin onu yüksek sesle KURAN okumaktan men etmeleri idi Hz Ebubekir’in sesi KURAN okurken müşrikleri etkiliyordu Kureyş İslama mani olmak için her çareye başvurarak onu da sesli KURAN okumaktan men ettiler Hz Ebubekir karar verip yola çıktı Berkül Gımad mevkiinde İbnüd dağneye rast geldi İbnüddağne Hz Ebubekire sen Mekke’de hatırı sayılır bir insansın diyerek onu fikrinden vazgeçirmiştir İslam tarihindeki en mühim hadise olan hicrette Hz Ebubekir ailesinin rolü büyüktür Müslümanlar Medine’ye hicret edince Hz Ebubekir de hicret için izin istemişti Rasulüllahta dur bakalım belki Allah sana bir arkadaş nasip eder buyurmuştur Müşrikler efendimizi öldürmekte karar alınca Cebrail efendimize hicreti tebliğ eddi efendimiz yatağına Hz Aliyi bırakarak Hz Ebubekir’e gitti ve yola çıktılar Efendimizle sevr dağına vardıklarında ıssız bir mağara olan Hira’ya sığındılar Mağarada delikten bir yılan başı çıkınca sıddık efendimize zararı olmasın diye deliğe ayağını tıkadı ve yılan sıdıkkı ısırdı Acıdan gözünden akan yaş efendimizin yüzüne damladı efendimiz tükürüğünü yaraya sürerek acısını dindirdi Hz Ebubekir’in oğlu Abdullah geceleri efendimizin yanında bulunur gündüz Mekke’ye gelip haber toplar, çobanları koyunları efendimiz ve arkadaşının izlerinde gezdirip izlerini yok ederdi Efendimiz ve Hz Ebubekir Medine’ye ulaştıklarında yine arkadaşı yanında idi ve efendimizin vefatına kadar bu böyle devam etti Bir gün Rasulullah huzurunda Hz Ebubekir sinirlice gelince kardeşiniz bmünakaşa etmiş buyurdu Sonra Ebubekir Ya Rasulüllah Ömer ile münakaşa ettik pişman oldum ve kusurumun affını Ömer’e rica eyledim fakat o beni af etmedi Bende Rasulüllaha geldim dedi Efendimiz üç kere Allah seni mağfiret etsin buyurdu Hz Ömerbpişman olarak sıddıkın evine gitti onu evde bulamadı Rasulullaha gitti Hz Ebubekir Efendimizin Hz Ömer e kötü bir muamelede bulunmasından korktu Rasulullaha diz çökerek bu olaya ben sebep oldum demek istedi Rasulüllah Hakk Teala beni hak peygamber gönderdi hz ebubebekir, ise sadıktır dedi Ve Ebubekir nefsini ve malını Allah yolunda feda etti buyurdu siz benim sahibimi, arkadaşımı bana terk ediciler misiniz diye efendimiz iki defa tekrarladı Ebubekir’e ilişmeyiniz, buyurdu ve Ebubekir’e kimse dokunmadı ilişmedi”Rasulüllah buyurdu: uyuyordum, kendimi bir kuyuda gördüm Allahın dilediği kadar su çektim Kuhafe’nin oğlu geldi kovayı aldı, iki kova su çekti Allah Teala onu kurtardı: kova büyüdü ve onu Hattab’ın oğlu Ömer eline aldı, kuvvetlice çekti Onun çektiği su ile havuz dolmuş idi Su içmek isteyenler her taraftan onun etrafında toplanmışlardı Bu hadise efendimizden sonra halifeliğe Ebubekir, daha sonra ise Hz Ömer’in geçeceğini ve Hz Ömer zamanında fetihlerin çok olacağını göstermiştir Bedir savaşında Müslümanlar baba ile oğul amca ile yeğen karşı karşıyaydı Hz Ebubekir de karşısında Müslüman olmamış Abdurrahman’ı gördü Abdurrahman babasına karşı kılıcını sıyırmıştı Hz Ebubekir evlat sevgisi ve babalık şefkatini kenara bırakıp ona karşı yürümek istedi Efendimiz (sav) dur Ya Ebu Bekir sen benim görür gözüm işitir kulağımsın buyurarak onu men etmiştir Rasulü Ekrem hicretin on birinci yılında gece yarısı cennetül bakiye gidip oradaki medfun sahabileri ziyaretten dönünce kırgınlık hissetti, gün hastalığı arttı Efendimiz hastalığında Hz Aişe’nin yanında kalırdı Rasulüllah akşam namazını kıldırdıktan sonra; yatsı namazında Hz Ebubekiri namazla vazifelendirdi Hz Aişe; efendimize babasının namaz kılarken ağlayacağını belirtmiş efendimi kararını bozmamış ve buyurmuştur itirazdan vazgeç! siz nisa taifesi değil mi Hz Yusuf’un sahibelerisiniz hakikatin hilafına izhar etmekte Züleyhaya benzersiniz Haydi emrediniz, Ebubekir’e namaz kıldırsın Buyurdu Efendimizin vefatında ashab arasında bunalımlar yaşandı Hz Ömer kılıcını sıyırıp kim Hz Peygamber öldü derse başını alırım diyince Hz Ebubekir onu susturdu, efendimize salat ve selam getirerek buyurdu Ey nas! Rasulüllaha tapan bilsin ki ölmüştür Allah buyurmuştur ki: Muhammed (sav) bir peygamberdir Ondan evvel nice peygamber gelmiştir O ölürse siz geri mi döneceksiniz Kim geri dönerse Allah’a zarar vermez Allah islamiyete nimete ve şükredenlere mükafat verir Bu sözler insanları teskin etti ve efendimizin defni ile meşgul oldular Rasulü Ekrem’in vefatından sonra ensar Hz Ebubekir, Ömer ve Ubade halkın yanına vardılar Topluluk biz ensarız ilahi davanın yardımcılarıyız siz muhacirler içimizde bir taifesiniz bizi kökümüzden uzaklaştırmak mı istiyorsunuz dediler Hz Ömer cevap vermek istedi sıddık mani oldu ve konuştu Ey Ensar siz faziletlere sahipsiniz, fakat hakikat şudur ki Araplar kureyşin başkanlığında toplanırlar, başkasına vermezler, size iki zattan birini tavsiye ediyorum biri Hz Ömer diğeri Hz Ebu Ubeydedir Hz Ömer sıddık gibi bir insanın cemaatin riyasetine geçmeyi katiyyen kabul etmeyeceğini söylemiş ve Hz Ebubekiri’n eline sarılarakbbiat etmiştir Ardından bütün Müslümanlar biat etmişdir Hz Ebubekir halife seçilince minbere çıkıp Ey Nas! en iyiniz olmadığım halde başınıza geçtim Vazifemde yardım ediniz Yanılır isem doğruyu gösteriniz Doğruluk emanet, yalancılık hıyanettir zaif hakkını alıncaya kadar kuvvetlidir Bir millet Allah yolundaki cihattan ayrılırsa zillete düçar olur fenalık revaç bulursa millet fenaya uğrar Allah ve peygamberine itaat ettikçe bana itaat ediniz itaat etmezsem itaatiniz lazım gelmez Haydi namazınıza Allahu teala cümlenizi rahmetine layık kılsın Hz Ebubekir halife olarak ilk işi Üsame ordusunun sefere gönderilmesi idi Sıddık köpekler, kurtlar üzerime saldıracak olsa onu yine gönderirim buyurmuştur Efendimiz vefat etmeden sahte peygamberler çıkmış Sıddık onların hepsini bertaraf etmiştir Kuran hafızlarının savaşlarda şehit düşmeleri ve sayılarının azalmasıyla deri, kemik, taş, dal parçalarına yazılan Kuranı Kerim Hz Ömer ve Ebubekir’in gayretleri ile Zeyd bin sabitin gözetimi altında altı ay zarfında bir araya getirildi Hz Ebubekir Müslümanların riyasetinde kısa bir süre kalmış çok büyük işlere muvaffak olmuştur Efendimizin vefatıyla sahte peygamberlerle büyük bir metanetle mücadele edip onları bertaraf etmiş İslamın düşmanı Bizans ve Sasanilerle karşılaşmıştır Hicretin on dördüncü yılında Hz Ebubekir’in sıhhatini en çok sarsan efendimizin vefatı olmuştur Bundan sonra gün be gün erimiş Vazifesini Hz Ömer’e bırakarak bu dünyadan ayrılmıştır Uzuna yakın orta boylu kuruca yüzlü, çukurca gözlü, yumru alınlı, seyrek sakallı idi Aşkullah haşyetullah, muhabbetiyle mahzun idi Bedenen zaifl ancak kuvvet sahibi idi cildi ince, göz pınarları derin, yüzü nurlu, alnı ve yüzü beyaz ve açık idi sakalının üst kısmı hafifti Peygamber efendimiz buyurdular ki: Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: güzel koku, helal nisa, gözüm nuru olan namaz Hz Ebubekir ise bana üç şey sevdirildi ya rasulullah:senin yüzüne bakmak kızımın Rasulullahın zevcesi olması, senin yolunda mal harcamakbHz Ömer ra bana üç şey sevdirildi:iyilikle emretmek, kötülükten nehyetmek eski kaftan giymek Hz Osman ra Dünyada bana üç şey sevdirildi:aç doyurmak, kuran okumak, çıplak giydirmek Hz Ali ra dünyadan üç şeyi sevdim: misafire hizmet etmek, yaz gününde oruç tutmak, düşmana kılıç vurmak İbni Abbas ra :Bana da üç şey sevdirildi: mahlukattan uzlet, Allah ile ünsiyet, Allah’a tövbekar olmak Hz Hasan ra: Bana üç şey sevimli geldi: geceleri namaz kılmak, sözün doğrusunu söylemek, hastaları ziyaret etmek Hz Hüseyin ra: üç şeyi sevdim: Allah’a Muhabbet, Allah için fukaraya şefkat, Allah yolunda şehadet Hz Hamza ra Bana da üç şey sevimli gelir: Ahde vefa, emaneti eda, cemaate devam Hz Aişe bana sevimli gelen üç şey: ana babaya ikram, helal kazanç, haramdan sakınmak Hz Fatıma ise: yetimlere şefkat, komşuya ihsan, fakir ve zaiflere merhamet
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Kaynak sorularlaislamiyet.com
RİDDE SAVAŞLARI Rasûlüllah (s.a.s)'in vefatından sonra dinden dönüp islama savaş açanlara karşı yapılan askerî harekâtlardır Rasûlüllah (s.a.s)'in vefatını duyan Yemen ve Necid kabileleri zekât ödemeyi reddederek isyan ettiler. Rasûlüllah (s.a.s)'in vefatı ile ortaya çıkan karışıklıkdan istifade eden bazı kimseler peygamberlik ilan etmişler kendilerine inandırdıkları kalabalıkları peşlerine takarak islamı tehdit etmişlerdi Rasûlüllah (s.a.s)'in sağlığında onun boyun eğen ancak imanın kalplerine yerleşmediği bedevîler, onun vefatıyla cesaretlenmiş ve kalplerindekini açığa çıkarmışlardı. onların durumu âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır: "Ey Muhammed "İman ettik" derler. Sen onlara şöyle de: "Hayır! İman etmediniz. Siz ancak, müslüman olduk deyin. Çünkü iman henüz kalbinize girmemiştir" (el-Hucurât, 49/ 14). İrtidat hareketlerinin başlamasıyla başkent Medine düşmanlarla kuşatılmıştı Yahudi ve Hristiyanlar, ortaya çıkacak fırsatlar için müslümanların durumunu izlediler. Tarihçiler müslümanların dehşet verici durumunu "Müslümanlar, peygamberlerini kaybetmeleri ve azlıkları ve düşmanlarının çokluğu yüzünden sanki şiddetli soğuk, yağmurlu karanlık gecede sahrada kaybolmuş koyun sürüsünü andırıyordu" demektedirler. Medine'nin tehdit altında bulunmasını ileri süren kimseler, Rasûlüllah (s.a.s)'in vefatından az önce yola çıkan Usame'nin ordusunu seferden alıkoyması için Ebu Bekir (r.a)'a müracaat ettiler. İslâm devletinin başına geçmiş olan Hz. Ebu Bekir son derece net ve kararlı bir ifade ile bu tavsiyeyi yapanlara; Bilsem ki kurtlar burada beni parçalayacak; Usame'nin ordusu için Rasulullah (s.a.s)'nin emretmiş olduğu şeyi uygulayacağım" dedi ve orduya yoluna devam etmesi için emir verdi. İlk dinden dönme hareketi Peygamber (s.a.s)'in sağlığında Yemen'de ortaya çıktı. Kendisinin peygamber olduğunu iddia eden el-Ansî, topladığı kuvvetlerle Necran ve San'ayı, yirmi beş gün savaşarak ele geçirdi. fitne bir alev gibi, Hadramevt'ten Taif, Bahreyn ve Ahsa'dan Aden'e kadar her yeri kapladı Hadramevt'te toplanan müslümanlar endişeli beklerken, Rasûlüllah (s.a.s)'in, Yemende bulunan müslümanların tamamına yönelik, Esved'e karşı savaşılması emri bölgeye ulaştı. dinin korunması, mürtedlere karşı savaşılması, Esved el-Ansî'nin savaşta veya gizlice ortadan kaldırılması ve emrin İslam'da sebat eden bölgedeki tüm müslümanlara ulaştırılması gibi talimatlar yer almaktaydı Rasûlüllah (s.a.s)'in emri San'a'daki müslümanlara ulaştı suikast ile Esved el-Ansî, Firûz adındaki biri tarafından öldürüldü Kenan bölgesi tekrar islama girmişti. Onun öldürüldüğü haberi Medine'ye Rasûlüllah (s.a.s)'in vefat ettiği günün sabahında ulaşmıştı Peygamber (s.a.s)'in ölüm haberi üzerine, Müseyleme ve Tuleyha, peygamberlik iddiasıyla çıktılar, Tay ve Esed kabileleri Tuleyha'yla dinden döndüler. Gatafan, Uyeyne b. Hısn'ın başkanlığında isyan etti. Uyeyne: "Esed ve Gatafandan bir peygamber, bize Kureyşten olan bir peygamberden daha sevimlidir. Muhammed öldü. Tuleyha ise hayattadır" diyerek, Tuleyha'ya tabi oldu Havazinliler zekâtlarını ödemeyeceklerini bildirdiler. irtidat haberleri Medine'ye ulaştı Ebu Bekir (r.a), elçiler göndererek İslâm'a dönmelerini sağlamaya çalıştı ve Usame'nin ordusunu bekledi. Abslar'la, Zubyanlar'ın Medine'ye saldırmaları üzerine tehlikeyi yok etmek için faaliyete geçti kabile elçileri Medine'ye gelerek, namaz kılacaklarını, ancak zekât'ı ödemeyeceklerini bildirdiler. Ebu Bekir (r.a) elçilere; "Zekat olarak vereceğiniz hayvanların, bağlanacakları ipleri vermediğiniz taktirde bile sizinle savaşacağım" şeklinde cevap verdi Hz. Ebu Bekir (r.a) tarafından reddedilen elçiler Medine'de müslümanların azlığını kabilelerine bildirdi . Ebu Bekir (r.a) mürtedlerin Medine'ye saldırabileceklerini anladığı için tedbirler aldı. düşman birliklerinin şehre girişini önlemek için Ali (r.a), Talha (r.a), Zübeyr (r.a) ve İbn Mes'ud (r.a)'ı yollara yerleştirdi ve herkesi mescidde topladı. o, düşüncesinde yanılmamıştı mürtedler gece vakti harekete geçdi. yolları bekleyen birlikler onlarla savaşarak şehre girmelerini engelledi Hz. Ebu Bekir (r.a) mesciddekilerle geri püskürttü mürtedlerin uyguladıkları bir yöntemle müslümanların develeri ürkmüş ve geri dönmüştü Mürtedler, müslümanların korkarak geri döndükleri zannına kapıldılar ve Zül-Kassa'daki birliklerine haber gönderdi Ebu Bekir (r.a), geceyi savaş hazırlığı ile geçirdi tabya düzeni ile yola çıktı. Merkezinde Ebu Bekir (r.a)'ın bulunduğu ordu yaya olarak hızlı bir yürüyüş yaptı ve fecirde düşmanın bulunduğu yere geldi. Onlar hiçbir şeyden habersiz dururken, müslümanların ani saldırısıyla çok sayıda ölü bırakarak kaçdılar. Hz. Ebu Bekir, kaçanları Zül-Kassa'ya kadar takip etti. Mukarrin'i bir miktar askerle orada bıraktı Medine'ye döndü. İrtidat eden Absoğulları ile Zubyanoğulları, yenilginin acısıyla kabileleri içerisindeki müslümanları öldürmeye ve müslümanlara saldırmaya başladı Ebu Bekir (r.a) hiddetlendi ve müslümanları öldüren mürted kâfirlerin, öldürdükleri müslümanlara karşılık olarak korkunç bir şekilde öldürüleceklerine dair yemin etti müslümanların moralleri düzeldi ve irtidat edenlerin bir bölümü tekrar İslâma döndü zekat mallarını Medine'ye göndermeye başladılar. kırk gün sonra Usame Medine'ye geldi. Hz. Ebu Bekir kuvvetlerinin başına geçdi, Zül-Kassa'ya hareket etti. Hz. Ebu Bekir (r.a)'ın savaşa çıkmasını doğru bulmayanlar ona müracaat ederek Medine'de kalmasını istediler. Halife Ebu Bekir (r.a)'a bir şey olursa, kritik durumun müslümanlar için felakete dönüşmesinden endişe ediyorlardı. Ebu Bekir (r.a); müslümanları bizzat koruyacağını söyleyerek bu teklifi reddetti Yolda kendisine katılan komutanlarından Mukarrinoğlu Numan, Abdullah ve Suveyd kardeşlerle Ebrak denilen yere ilerledi ve savaşta kaybeden Abslar ve Benu Bekr'ler dağılarak uzaklaştılar. Günlerce Ebrak'da kalan Ebu Bekir (r.a), Zübyan'ları mağlup etti ve topraklarını ganimet olarak değerlendirdi bu arazileri Benu Zübyan'lar için yasak bölge ilan etti. Onun bu galibiyeti üzerine mürtedlerin çoğunluğu tekrar İslâm'a döndü. Ebu Bekir (r.a), itaat altına aldığı bu kimselere karşı Rasûlüllah (s.a.s)'in sünnetine uyarak yumuşak davranmıştır. dağılan Abs ve Zübyan kuvvetleri peygamberlik iddiasındaki Tuleyhaya gittiler. Tuleyha, Buzaha'da karargâh kurdu. Medine'ye dönen Ebu Bekir (r.a) savaş hazırlıklarına girişti ve orduyu on bir kısma ayırarak her birine bir bayrak verdi Buna göre, Halid b. Velid, Buzaha'da bulunan yalancı peygamber Tuleyha ile savaşacaktı İkrime Müseyleme ile mücadele edecekti, Halid b. Said, Suriye taraflarına; Amr b. el-As, Kuzâ'aya karşı yürüyecek; Huzeyfe Deba halkıyla savaşacak; Havazinliler'i itaat altına alacak; Yemen'in Tıhame bölgesine; Hadramî, Bahreyn'e gidecekti. Ebu Bekir (r.a), orduyu Zül-Kassa'da taksim etti komutanlar bölgelerine geçti. Hz. Ebu Bekir irtidat eden kabileleri İslam'a davet ediyordu mürtedlere karşı gönderdiği komutanlara talimatlar verdi. Bu talimatlar; Allah'dan korkmaları, Allah'ın emri dışına çıkanlarla savaşda gayretli olmaları; savaştan önce düşmanın İslam'a davet edilmesi; karşı tarafa fayda ve zararların izah edilmesi; emirlere uyanların sözlerinin kabul edilerek iyi muamelede bulunulması; ganimetin şer'i kurallara göre taksimi ve müslümanlara her hal ve durumda iyi davranılması Tuleyha, Beni Esed e mensup olup, Rasûlüllah (s.a.s)'in son zamanlarında peygamberlik iddiasında bulunmuştu. O, bağlı bulunduğu Esedoğullarına kendisine Cebrail'in geldiğini söyleyerek bazı tuhaf şeyler uyduruyordu onlardan kendisine tabi olmalarını istiyordu. Kendisine tabi olanlara namaz kılarken secde etmeyi yasaklıyor ve Allah'ın buna ihtiyacı olmadığını ve, O'nu ayakta zikretmelerini emrediyordu. Kabilecilikten dolayı çok sayıda Arap ona tabi oldu" Fezare ve Gatafanlılar Taybe'nin güneyinde toplanmış Tay kabilesi topraklarının sınırda beklemekte idiler. Tuleyha'nın mensup bulunduğu Esed oğulları ise Sumeyra'da toplanmıştı. Medine'yi tehdit etmişlerdi. halifenin başındaki kuvvetler tarafından, önce Zül-Kassa'da sonra da Abrek'de yenilgiye uğrayan grup Sumeyra'dan ayrılıp, Gatafan ve diğer kabilelerle birleşerek Tay kabilesi arasında bir su kenarı olan Buzaha'da karargah kuran Tuleyha'ya iltihak etti. Tuleyha Tay kabilesinin Cedile ve Gavş boylarına adam göndererek kendisine iltihak etmelerini emretti. bir bölümü acele olarak onun yanına hareket ettiler; Ebu Bekir (r.a), Halid b. Velid'e Taylıların üzerine yürümesi, Buzaha'da toplananlarla savaşması,ve Butah'a yönelmesi talimatını verdi. Halid'den önce, Hatem Medine'de kabilesini üzerlerine gelen orduyla korkuttu Halife'ye itaate çağırdı. Onlar, çağrıya uyarak, Halid'den eman almasını ve mühlet vermesini istediler. Onlar, kabilenin mensuplarını, Tuleyha'nın öldürmesinden korkuyorlardı. Halid zaman tanıdı. Taylılar, Halid'le birleştiler. Cedileliler de İslam'a dönüp Halid'e iltihak ettiler. Tay ve Cedilelilerden bin beşyüz kişinin iltihakıyla daha da güşlenen Halid, Buzaha'ya Tuleyha'nın üzerine yürüdü. Halid b. Velid Tuleyha ile savaştı Tuleyha'nın yanında Uyeyne komutasında yedi yüz kişilik Fezareli asker vardı. Savaş şiddetlendi Tuleyha Cebrail'in savaşın sonucu hakkında haber verdiğini düşmanlarınla karşılaşacaksın. Başlangıçta ve sonunda savaşı kazanacaksın. Değirmen gibi insan öğüten kanlı bir savaş... unutamayacağın bir söz" getirdi" dedi. Uyeyne askerlerine; "Ey Fezareliler! Bu adam yalancıdır. Savaşı bırakıp geri dönün" emrini verdiğinde adamları ona uydu. Savaşı kaybeden Tuleyha, Suriye'ye kaçtı. Kelb kabilesine gitti. Esed oğulları ve Gatafanlıların tekrar İslâm'a döndüğünü duyduğu zaman o da iman etti. Hz. Ebu Bekir (r.a) vefat edinceye kadar, Kelblilerin arasında yaşamaya devam etti Tuleyha onun vefatından sonra Medine'ye gitmiş Ömer (r.a)'a bey'at etmişti. Tuleyha Hz. Ömer döneminde Kadisiye ve daha sonraki savaşlarda akıl almaz kahramanlıklar göstermiş ve bu sefer gerçekten iman etmiş İslam için hayatını sürekli tehlikelere atarak hizmet etmekten geri kalmamıştır. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
Eshâb-ı Kirâm**HAZRETİ EBÛ BEKR-İ SIDDÎK Peygamberlerden sonra, Eshâb-ı kiramın ve insanların en üstünüdür Peygamber Efendimizden 2 yıl 3 ay küçüktür. Fil vak’asından sonra m. 573 yılında dünyâya gelmiştir. Müslüman olmadan önce adı, Abdüluzzâ veya Abdulkâ’be idi. Peygamberimize îmân ettikten sonra ismini “Abdullah” olarak değiştirdi. 38 yaşında müslüman olmakla şereflendi efendimizin vefâtıyla halife seçildi. Hilâfeti 2 sene 3 ay 10 gün sürdü. 63 yaşında iken hicretin 13. (m. 634) yılında Pazartesi günü hastalandı. 15 gün hasta yattıktan sonra vefât etti. Vasıyyeti üzerine, hanımı Esma yıkadı. Cenâze namazını Hazreti Ömer kıldırdı. Peygamber efendimizin kabrinin bulunduğu Hücre-i Se’âdete defn edildi. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) Aşere-i Mübeşşerenin yani Cennetle müjdelenen on sahabenin birincisidir. efendimizin kayınpederi, Hazreti Âişe’nin babasıdır. Ebû Bekir ( radıyallahü anh )’ın efendimize sadâkat ve sevgisi vardı. Vefâtına, Peygamberimizden ( aleyhisselâm ) ayrıldığından duyduğu aşırı üzüntüsü, gammı ve hasreti sebep oldu. Çünkü O’na karşı sevgisi ve bağlılığı kelimelerle tarif edilemezdi efendimiz Ebû Bekir’i ( radıyallahü anh ) çok severdi. O’nun için Sen Allahü teâlânın Cehennemden atîki*azâd ettiği kimsesin”*ve*“Cehennemden atîk olan*âzâd edilmiş kimse görüp sevinmek isteyen kimse, Ebû Bekir’e baksın”*buyurması bunun alâmetidir. Ebû Bekir’in annesi Ümmül Hayr-ı Selmâ’nın evladı olmuş ise de yaşamamış olduğundan, Hazreti Ebû Bekir doğunca, annesi kucağına alıp, Kâ’beye götürmüş ve yaşaması için “Allahım bu çocuğu ölümden Âzâd edip bana bağışla!” diye duâ eyleyince; Kâ’be’nin her yanında “Yâ Emetellah, sana müjdeler olsun çocuğun yaşayacak, seni sevindirecek Tevrat’da adı Sıddîk olarak bildirildi” nidası geldi. Ona Atîk ismini verdiler., soy ve sopunda ayıp ve kusur herhangi bir şey görülmedi Hazreti Ebû Bekir, ilk imâna gelen, müslümanlıkla şereflenen hür erkektir. Kadınlardan ilk imâna gelen Hazreti Hadîce, kölelerden Zeyd bin Harise ve çocuklardan Hazreti Ali’dir. Müslüman olmadan evvel, gençliğinde de Resûlullah’ın arkadaşı idi. Büyük bir tüccârdı. Bütün malını, evini barkını Resûlullah’ın uğrunda harcadı. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ), İslâmiyeti kabûl etmesine kadar 38 senelik hayatında asla içki kullanmamış, putlara tapmamış, her türlü sapıklıktan, hurafelerden kaçınmış, iffetiyle ve güzel ahlâkı ile tanınmıştı. Kavmi arasında sevilen ve saygı gösterilen birisiydi, fakîrlere yardım eder, muhtaçları gözetirdi. Dürüst tüccârdı. Herkesin ona sonsuz bir itimadı vardı.Hazreti Ebû Bekir’e Resûl-i Ekrem ( aleyhisselâm ), Peygamberliğini bildirip müslüman olmasını teklif ettiği zaman, tereddüt etmeden İslâmiyeti kabûl etmişti. Babası, annesi, çocukları ve torunları da müslümanlığı kabûl etti. Peygamberimizi görüp Eshâb-ı kiramdan olmakla şereflendiler. Eshâb-ı kiramdan hiçbiri, böyle bir şerefe nail olmamıştır. Hazreti Ebû Bekir, İslâmiyeti kabûl etmeden yirmi sene önce, “Gökten dolunay inip, Kâ’be-i muazzama’ya gelmiş parça parça olmuş, parçalardan her biri, Mekke evlerinden birine düşmüş, sonra parçalar bir araya gelerek gök yüzüne yükselmişti. Ebû Bekir’in ( radıyallahü anh ) evine düşen parça , gök yüzüne yükselmemişti. Hadîseyi gören Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) evin kapısını kapamış ay parçasının gitmesine mani olmuştu.”Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) rüyadan uyanmış, sabah olunca, hemen, yahûdi âlimlerine anlatmıştı. O âlim cevabında: “Bu karışık rüyalardan biridir, tabir edilmez” demişti. Fakat bu rüya, Ebû Bekir’in ( radıyallahü anh ) zihnini kurcalamış yahûdinin cevabı, O’nu tatmin etmeyince yolu rahib Bahîraya uğramıştı. Bahîra’ “Sen neredensin?” dedi. Hazreti Ebû Bekir “Kureyştenim” diye cevap verince, Bahîra: “Mekke’de peygamber ortaya çıkıp hidâyet nûru, Mekke’nin her yerine ulaşacak, sen O’nun veziri, vefâtından sonra halifesi olacaksın” deyince Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) hayret etmişti. rahib, O’na ulaş. Şu anda vahy geldi. Mûsâ aleyhisselâmın da Rabbi olan Allah hakkı için, herkesten önce îmân eyle!” Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) bu rüyasını ve Peygamber efendimiz, peygamberliğini açıklayıncaya kadar kimseye söylememişti. Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ), peygamberliğini açıklayınca, Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) efendimize koşup, “ peygamberliğine delîlin nedir?” diye suâl etmişti. efendimiz ( aleyhisselâm ) cevabında:*“Bu nübüvvetime delîl, o rüyadır ki, bir yahûdi âlimden tabirini istedin. O âlim karışık rüyadandır, itibar edilmez dedi. Sonra Bahîra rahib doğru tabir etti.”*buyurarak, Ebû Bekir’e ( radıyallahü anh ) hitaben:*“Ey Ebû Bekir! Seni Hüdâya ve Resûlüne davet ederim.”buyurmuştu. Hazreti Ebû Bekir, “Şehâdet ederim ki, sen Allahü teâlânın resûlüsün ve senin peygamberliğin hakdır cihanı aydınlatan nûrdur.” diyerek, O’nu tasdîk edip müslüman olmuştu. Muhammed aleyhisselâma peygamberlik emri geldiğinde, sırrı kime söyler, kime açıklarım diye düşünmüş efendimizin, Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) ile, yakın arkadaşlığı ve sevgisi vardı. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) çok akıllı ve doğruyu görmesiyle de meşhûrdu., Peygamber efendimiz nübüvvet sırrını O’na açmak için evden çıkmıştı. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) da şöyle düşünüyordu: “Baba ve dedelerimizin seçtiği din, hiç uygun değildir. hiçbir zarar ve fayda vermeye kadir olmayan bir heykele ibâdet etmek, akıllıca bir iş değildir. Yerin ve göğün yaratıcısı buna râzı olmaz. Bu düşünceyi ise, Muhammed’den ( aleyhisselâm ) başkasına arz etmek lâyık değildir. olgun ve akıllı, doğru görüşlü olduğu tecrübe edilmiştir. Yarın, ziyâret için O’na varayım, bu hâli arz edeyim. O ne derse, öyle amel edeyim!” Bu düşünce ile Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) sabahlamış, efendimize varmak için evden çıkıp, yolda karşılaşmışlar, “Sözleşmeden birleştik” demişlerdi. Resûl-i Ekrem ( aleyhisselâm ) şöyle söze başlamış “Bir meşveret için, sana geliyordum.”*Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) da: “Ben de, bir fikir sormak için yanınıza geliyordum” dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm )“Söyle yâ Ebâ Bekir”*buyurdular. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ): “Sen her işte öndersin, önce sen söyle!” dediler. efendimiz:*“Dün, bana bir melek görünüp, Hak teâlâdan emir getirdi. Bende. Bugün sana geldim. Seni, İslâm dinine davet ederim. Ne dersin?”*buyurdular. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ): “İslâmiyete önce beni kabûl eyle! Çünkü, dün gece sabaha kadar bu fikirde idim. Şimdi ise bu sözü işittim” dedi. Peygamber efendimiz sevinip, Ebû Bekir’e ( radıyallahü anh ) İslâmiyyeti anlattı Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) kabûl edip, mü’minlerin serdârı oldu. Hazreti Ebû Bekir, Peygamber efendimize peygamberlik gelmeden önce ticâret için Yemen’e gitmişdi., Yemen’de, Ezd kabilesinden, ömrü üç yüz doksan yıla ermiş bulunan bir ihtiyâra rastlamıştı. ihtiyâr Hazreti Ebû Bekir’e Zannederim sen, “Mekke halkındansın” deyince, Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) öyledir” demiş ve şu konuşma geçmişti. İhtiyâr: “Sen Kureyşten misin?” “Evet!” “Benî Temimden misin?” Evet!. “Bir alâmet kaldı.” Nedir? diye sormuşlar “Karnını aç, göreyim.” “Bundan maksadın nedir, söyle?” “Kitaplarda okudum ki, Mekke’de bir Peygamber gelir. O’na, iki kimse yardımcı olur. Biri genç, diğeri ihtiyârdır. Genç olanı, nice zorlukları kolaylığa çevirir. Çok belâları giderir. O ihtiyâr ise, beyaz benizli, ince belli olup, karnı üzerinde bsiyah ben vardır. Zannederim ki, o kimse sensin. Karnını aç, göreyim” dedi. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) da göbeği üzerindeki siyah beni görünce, “Vallahi o sensin” deyip, Ebû Bekir’e bir çok vasıyyetlerde bulunmuştu. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ), işini bitirince, vedalaşmak, için ihtiyârın huzûruna varmış, efendimiz hakkında bir kaç beyit söylemesini istemiş, bunun üzerine ihtiyâr, oniki beyt okumuş, Ebû Bekir ( radıyallahü anh )’da bunları ezberlemişti. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) seferden Mekke-i mükerreme’ye dönünce, Kureyşten ileri gelen kimseler, O’nu ziyârete evine gelmişlerdi. Ebû Bekir onlara hitaben: “Aranızda hiçbir hâdise oldu mu?” buyurmuş. Cevaplarında: “Bundan daha garip bir hâdise olur mu Ebû Tâlib’in yetimi, peygamberlik dâvası ediyor ve sizler, baba ve dedeleriniz, bâtıl dindensiniz diyor. hatırın olmasaydı, O’nu bu zamana kadar sağ bırakmazdık. Sen O’nun iyi dostusun, bu işi sen hallet” demişlerdi. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) onlardan özür dileyerek, ayrılmış, efendimizin ( aleyhisselâm ) Hadîce’nin ( radıyallahü anha ) evinde olduğunu öğrenip, kapıyı çalmış, efendimize Yâ Muhammed ( aleyhisselâm ), hakkında söylenilenler nedir?” demiş. Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm )*“Ben Hak teâlânın peygamberiyim. Sana ve bütün Âdemoğullarına gönderildim, îmân getir ki, Hak teâlânın rızâsına vâsıl olasın ve canını Cehennemden koruyasın”*buyurdular. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) delîl nedir? deyince, Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm )*“O, Yemen’de gördüğün ihtiyârın hikâyesi delîldir”,*buyurdular. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ): “Ben Yemen’de pek çok ihtiyâr ve genç gördüm” dedi. efendimiz ( aleyhisselâm ) cevabında:*“O ihtiyâr ki, sana oniki beyit emânet verdi ve bana gönderdi”*diyerekbeyitlerin hepsini okudu. Ebû Bekir ( radıyallahü anh ) bunu kim haber verdi, deyince; cevabında; “Benden evvelki peygamberlere gelen melek haber verdi” buyurdular. elini bana ver deyip, mübârek elini tutmuş,*“Eşhedü en lâ ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah”*diyerek müslüman olmuştur. Hayatında ilk defa duyduğu, yüksek bir sevinçle evine müslüman olarak dönmüştür. hadîs-i şerîfte:*“Her kime imânı arz ettiysem, yüzünü buruşturur, tereddütle bakardı. Ancak Ebû Bekr-i Sıddîk*( radıyallahü anh )imânı kabûl etmekte hiç tereddüt ve duraklama etmedi.”*buyurulmuştur. Hazreti Ebû Bekir, müslüman olunca, çok sevdiği arkadaşlarına gitti. Onları müslüman olmaları için ikna etti. Eshâb-ı kiramın ileri gelenlerinden ve Cennetle müjdelenenlerden olan Osman Talha Zübeyr Avf, Sa’d Ebû Ubeyde gibi yüksek şahsiyetler onun tavsiyesi ile müslüman olmuşlardır. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Amin.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Kaynak olaylarıyla Hz Muhammed talha uğurluel pdf e kitap
Yeryüzünde hiçbir insan O'nun kadar takip edilmemiş Hiç kimsenin hayatı O'nunki kadar incelenmemiştir her adımı, her soluğu, her bakışı gözlenip hafızalara kazınmıştır. ayak bastığı her mekan, namaz kıldığı her yer, abdest alıp su içtiği her kuyu, gölgelendiği her ağaç, mukaddes bir mekandır her daim korunmuştur. Hz. Muhammed sav a dair nice eser okuduk ve inceledik Son derece özel bir yaşantıyı aklımıza yerleştirip, örnek aldık ezberledik O'nun hayatı sadece olaylardan ibaret değil Yaşantısını hadisleri kutsal mekanları bilmeliyiz Sav in hayatını öğrenmek büyük önem taşır Mekke'den Medine'ye uzanan kutlu yaşamda, örnek alınacak nice tavır, bilinmesi gereken birçok olay var bu kutsal toprakları ve Hz. Muhammed'in hayatını iyi anlamalıyız Kainatın Efendisi'nin hayatına dair her hatıra Mekke ve Medine her hadis ineclenmeli Bu kutsal iki şehire yolculuk yapılmalıdır Kainatın Efendisi Sav örnek alınmalı Mekke ve Medine ziyaret edilmeli hadisler okunmalı her kutsal mekan ve mübarek hatıralar en ince ayrıntısına kadar bilinmeli Peygamber Efendimiz'in Sas hayatı ve Elbette. Mekke ve Medine gibi kutsal topraklar ve kadim ortadoğu coğrafyası Efendimize ve nice peygamber, sahabe, evliya, kıymetli zata durak olmuş burada mübarek izler kalmıştır. Hicaz'da atılan her adım insanı etkiler? Çünkü Hicaz İslam'ın en önemli şartı haccın mekanıdır. Bu büyük ibadetin huzuru vardır kutsal topraklarda. Hacc ibadeti insanlara binlerce yıldır bereket verir kutsal topraklar en eski topraklar ve en eski yerleşim yerleridir. Atalarımızın izleri vardır. Hz. Adem ile Hz. Havva'nın buluşma yeridir. Sadece tavaf alanında 70 peygamberin kabrinin mevcut olduğu rivayet edilir. seçilmiş insanlarla şereflenen bu kutsal mekanlarda. Hz. Nuh yürümüş, Hz. Hud devesini sürmüş, Hz. lbrahim Kabe'yi inşa etmiş, Hz.· lsmail avlanmış, Hz. Muhammed Sav tüm hayatını burada geçirmiştir. Sahabenin ömürlerini geçirip i'la-yı kelimetullah için hicret ettikleri bu mübarek topraklarda. Hz. Bilal, işkence için kumlara yatırılmış, müşriklerce esir edilen Arnmar bin Yasir Müslümanlarca buralarda kurtarılmıştır. Peygamber Efendimiz burada diye Selman-ı Faris'iler, Veysel Karaniler buraya göç etmiş, SAV "lslam'ı anlatın," emrini verdiğinde Bilaller, Halidler, Ebu Ubeyde buradan göçetmiştir. Burası babasının üzerine deve işkembesi kondu diye Hz Fatıma'nın ağladığı, Ömer ve Hamza ra Müslüman oldu diye sahabenin sevince boğulduğu topraklardır. Ukaz, Zü'l-Mecaz, Mecenne pazarlarına tebliğe için giden mübarek ayaklar Allah için Kabe yollarında yorulmuş, Taifteki zulümden kurtulan mağarada müşriklerden saklananlar buralarda dinlenmişlerdir. Örümcek, ağını buradaki mağarada örmüş, güvercin en güzel yuvasını bu mağaraya yapmıştır. Dünyaya zulüm dağıtan Bizans ve Sasani'ye karşı adalet orduları Mekkeden yürümüş; Hz. Aliler, İbn Ömer ve İbn Abbaslar burada büyümüş, Sümeyyeler, Hamzalar, Hz. Ömerler ve Hz. Osmanlar burada şehit düşmüştür. peygamberler ve sahabeler Bu koca tarihe şahittir: Ömer bin Abdülaziz tüm servetini buralara harcamış, Abdullah bin Zübeyr zalimlere karşı ordularını burada toplamıştır. Halife Velid, Mehdi buraların hadimliği için yanıp tutuşmuş, Nureddin Zengi fitne tohumlarını burada söndürmüştür. Eyyübi ve Kılıçarslan bu topraklar için yandıkları halde küffara karşı kılıç sallamaktan buraları ziyaret edememiştir Şeyh Şamil gibi İslam büyükleri de buralara gelip geri dönememiştir. Ka'b bin Züheyr bir mübarek hırka için dile gelip kasidesini burada söylemiş, buraların bülbülü olmayı arzulayan Akif yazdıklarını kötüye kullanılmasınlar diye buralarda imha etmiştir. Efendimiz'in asası Sakal-ı Şerifi bu topraklardan toplanmış, tüm insanlık istifade etsin diye Sultan Ahmed tarafından tek tek cam tüplere konularak bu topraklarda dağıtılmıştır. Osmanlı'nın Hakk aşığı sultanları hadimlik anlayışı için Kabe örtülerini İstanbul'da hazırlatmış gözyaşlarıyla buralara göndermiştir onlar orada eskiyen her şeyi kutsal emanet kabul ederek başkentlerine getirtmişdir. Efendimiz' korumak uğruna açlık çeken askerlerimiz ölmemek için buralarda çekirge yemek zorunda kalmış Mukaddes Belde'yi terke zorlanan Fahreddin Paşa kılıçlarını düşmana teslim etmeyerek bu topraklara emanet etmiştir. Anlatmakla biter mi kutsal topraklar buradaki her hadiseler? Gülenler, ağlayanlar, buraların hasretiyle yananlar ve buralar uğruna canlarından olanlar... Bugün bize düşen tüm yaşananları inşa edilen mübarek mekanları ve kutsal toprakları tanımak ve yaşanan hatıraları gezmek bilmek ve hissetmektir Oralarda Efendiler Efendisi dolaştı," diyip ayağımızı yere basarken dikkatli olmalı Büyük bir şuurla hareket edmeliyiz kendimizi her köşede sahabeyle musafaha eder gibi hissedmeliyiz kutsal topraklara gittiğimizde lütfen, Mescid-i Haram Mescid-i Nebevi çekirgeler Osmanlı ve Fahreddin Paşa'yı hatırlayın oraya sahabeden sonra en güzel hizmeti yapıp yatırımın en kıymetlisini gerçekleştiren ve Hadimü'l-Haremeyn (Harem-i Şerif'in hizmetçileri) olmakla gurur duyan Oraları temizlik için kullandıkları tavus kuşu tüyünden süpürgeleri başlarına takarak, "Biz senin evinin süpürgecileriyiz ya Rabbi!" diyerek halkın arasında dolaşan ecdadı yadedi. hepimizin kalbinde önemli yeri olan Mukaddes Topraklar'ı tanıyın bilerek ve hissederek gezin Hz Muhammed'in hayatını bilmek, SAV in yaşantısını öğrenmek İslam dinini anlamak için kutsal topraklara gelin efendimizin izinin tozuna yüz sürün Mekan mekan, olay olay kutsal yolculuğa çıkın Peygamber Efendimiz'in doğumu ile şereflendirdiği mukaddes şehir; Mekkeyi görün kutsal yolculuğa çıkın Kainatın Efendisi'nin mübarek türbelerini ziyaret edin Mescid-i Nebevi de namaz kılın Mekke'yi ziyaret edenler ilk günün sabahında otelden ihramlı olarak çıkarlar. Çünkü Mikad sınırı ihramlı geçilmelidir Erkekler beyaza bürünürler, kefenlenmiş bir kişinin son yolculuğuna uğurlanması gibidir Ağızlarda tekbir içinde o mübarek beldeye gidecek olmanın heyecanı vardır ağızlarda dualarla başlar Mekke yolculuğu bu kutlu yolculuktan çıkıp boş dönmernek lazımdır kimse boş dönmez. çantalar Tesbih, takke, seccade ile doldurulur "Keşke tesbih ve hediyelik yerine Hz. Peygamber'in güzelliklerini, takke yerine Hz. Ebubekir'in sıdkını, seccade yerine Hz. Ömer'in adaletini, Hz. Osman'ın hilmini şefkatini getirebilsek Medine ile Mekke arası yaklaşık 5 saat Yolculukta Zülhuleyfe'de durulur burası Medine-Mekke arasındaki Mikad sınırı burada niyet edilir umre namazı kılınır Bu Efendimiz'in sünnetidir. Cidde yolunda Buradan sadece Müslümanlar geçebilir," ya da "Müslüman olmayanlar yan yoldan aynlsınlar," tabelası vardır Cidde'den mukaddes topraklara uzanan yolda gayrimüslimler giremezler yolda dev bir Kur'an-ı Kerim rahlesi vardır Allah'ın yüce kelamına tabi olan herkes bunun altından geçer Cidde'den Mekke'ye ilerlerken coğrafya değişir başlar. dümdüz kumluk arazi yerini kayalığa bırakır. Yüksek dağlar ve yeşillikten yoksun, zor bir arazisi vardır. Necip Fazıl, hacc hatırasında diyor ki Allahu Teala Mekke yi kayalık bir halde yaratarak, buraya gelenlerin gönüllerini hiçbir şeye kaptırmadan sadece kendisine yöneltmelerini istemiştir Mekke'ye ulaşanlar kendilerini bir an önce Mescid-i Harama atmak ister Akıllarda Kabe, vardır gözler etrafı tarar Ne yazık ki etrafı saran devasa binalardan dolayı Kabe pek gözükmez çocuklar gibi Beytullah'a koşulur kartpostallardan gördüğümüz Mescid-i Haram güzel yüzünü bizlere gösterir. Lebbeyk" nidaları gökleri titretir. Mescid-i Haram'a Babüsselam'dan girmek sünnettir. Peygamber Efendimiz Mekke'ye geldiğinde bu kapıyı kullanırmış. Sünnete uyan birçok grup Selam Kapısı'ndan içeriye girer "Bismillahi Allahuekber" diyerek selam veren her kişi başlar ilk şavtını yapmaya. Makam-ı İbrahim yönünden dönülerek Tam 7 dönüş yapılır. Bu her bir dönüşe bir şavt deniyor. Dualar, niyazlar, tekbirlerle tavaf tamamlanır Kabe'nin Yemen'e bakan köşesine ve Hacerü'l-Esved'e selam verilir tavaf namazı kılınıp, zemzem yudumlanır ve sa'y için Safa Tepesi'ne ilerlenir Umre yolculuğunda Büyük imtihanların kutlu peygamberi Hz. İbrahim ve eşine ait imtihanı hatırlıyoruz. Urfa'da ateşe atılıp ve çocuğunu kurban etmekle imtihan olan Hz. İbrahim, buralarda hanımını, kucağındaki bebeğiyle birlikte ıssız vadiye bırakıp gitmekle imtihan olmuştur. Dağların arasında ıssız bir vadi. Su yok, yiyecek yok, yardım edecek bir Allah'ın kulu yoktur. bu terk edişde Hz. Hacer bir tek şey sorar Hz. İbrahim'e, "Sana bunu Allah mı emrediyor?" "Evet," der Hz. İbrahim. "Öyleyse O bizi zayi etmeyecektir," diye teslimiyet gösterir Hz. Hacer. Bir peygamber eşidir elbetteki mübarek annemizin sözleri ona yakışan feraset sözleridir Zemzem, Hz. İbrahim'in eşi ve Hz. İsmail'in annesi ve köle iken Firavunun Hz. İbrahim'e verdiği Hz. Hacer tarafından bulunmuş mübarek bir sudur. Hz. İsmail'in bebekken susuzluktan ağlayınca Safa ve Merve arasında koşuşturan ve su arayan annemiz Hz Hacer Merve Tepesi'ne yedinci kez geldiğinde evladının ayak altından su fışkırdığını görür. suyun etrafını kumlarla çevirerek küçük bir havuzcuk oluşturur. Akıp giden suya "zem zem" yani "dur dur" diyecektir. binlerce sene geçmesine rağmen bugün hala bu suyu kullanıp zemzem demekteyiz. Kabe kapısının ilerisinde Peygamber Efendimiz zemzem kuyusu döneminde, Hz. Hacer'e seslenerek, "Ey annecim! Neden dur dur dedin. Ak ak deseydin bu su büyük bir nehir olacak ve akmaya devam edecekti," diyecektir. Çölün, ıssız vadisinde akmaya mübarek ve tatlı su kısa sürede küçük bir insan topluluğunun halelenmesine sebep olacaktır. su ve ekmek yerine kullanılan bu suyu, oradan geçen Cürhüm Kabilesi görür ve su başında konaklamak için Hz. Hacer'den izin ister Bir süre sonra Amalikalar bu suyun yakınında konaklar zemzem etrafında küçük bir kasaba kurulur ve bu küçük yerleşim yeri geleceğin Mekkesi olur Hz. İbrahim, asıl yaşadığı yer olan Suriyeden sık sık Mekke topraklarına gelip eşi Hz. Hacer ile oğlu Hz. İsmail'i ziyaret eder. Hz. İsmail'in gençlik zamanında Hz. İbrahim, Allahu Tealanın emriyle Mekke'ye uğradığında Hz. Adem döneminde inşa edilen ve Nuh Tufanı ile yıkılan Kabe'nin temellerini araştırır. Kabe, zemzem suyunun ilerisindedir. Hz. Adem dönemindeki temelleri bulan Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail ile Kabe'yi yeniden inşa eder. Bu inşaatda üzerine bastığı taşın üzerinde mübarek ayak izleri kalır. Bugün bu yer Makam-ı İbrahim olarak adlandırılır taş, camekandan görülür Evliya Çelebi, Seyahatnamede bu taştan bahsederken, Hz. İbrahim'in mübarek ayak izlerinde, parmak .izlerinin bile belli olduğunu söyler Kabe'nin kapısından birkaç metre ilerideki zemzem kuyusu yüzyıllardır akmaktadır Fakat bölgedeki kabile çatışmalarında kapatılır ve kaybolur. Zemzem kuyusunun yerini Hz. Peygamber'in dedesinin babası Muttalib ra gördüğü bir rüyayla bulacaktır. Zemzem kuyusu ve Osmanlı tarafından yaptırılan zemzem binası ve yapının arka cephesindeki I. Abdüihamid'in yaptırdıgı çeşme ve muslukların vasisi ve koruyucusu Muttaliboğullarıdır. Yüzyıllarca bir kuyu halinde Kabe kapısı önünde duran zemzem daha sonra bir bina içine alınır Osmanlı döneminde zemzem kuyusu vardır. Suudlar zemzem kuyusunu yer altına alınmıştır. Hanımlar ve erkekler için ayrılan iki ayrı girişten, kuyunun yerine kadar ilerlenir. Fakat hacca ve umreye gelenlerin sayısındaki artış metafta tavafı zorlaştırdığı için tavaf alanını genişletme adına 2003 yılında bu kısım kapatılır. Kuyunun yerinin bilinmesi adına bu yerin üzerine mermer, yuvarlak bir kapak konularak Bi'r-i Zemzem (zemzem kuyusu) yazdırılır. Daha sonra bu yazı da kaldırılıp sadece mermer kapak kalır Zemzem kuyusu zemzemin yeraltına alınmasıyla müzeye kaldırılmış, yerine elektronik sistem konulmuştur. hacca ya da umreye gidenler, zemzem suyunu Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevide mescide yerleştirilmiş ılık ya da serin olarak sunulan zemzem bidonlarından içmektedir. İslamiyet ne güzel bir din ki kadınlara verdiği değeri sa'y ibadetinde bile görürüz. Her sene milyonlarca kişi, bir kadının verdiği mücadelenin anısına bir Hacer olup, onun yaptıklarını yapmak için kutsal topraklara gelir. Hz. Hacer'in Firavun'un Hz. İbrahim'e verdiği bir köledir sa'y ederken kölelikten peygamber hanımlığına çıkan bir hanımdır umre ve haccda mübarek annemizin koşuştuğu yoldan gidip gelir Safa Tepesinde dualara başlarız Safa ve Merve Tepeleri bir bina içine alınmıştır sa'y ibadeti kapalı bir ortamda gerçekleştirilip. klimalardan dolayı serin bir ortamda yürünür Ayak altında kızgın kumlar yoktur serin mi serin merrnerler vardır Her bir adımda yanımızda içeceğimiz buz gibi, zemzem suyuna sahibiz. Sa'y yolunda 2 yeşilışıkla işaretlenmiş direk vardır Bu direklerden geçilirken hız arttırılır koşar gibi yürünüp "Hervele" yapılır. Çünkü Hz. Hacer bu iki tepe arasında hızlı koşmuştur Sebebi, bu kısmın biraz alçak olmasından dolayı koşarken evladı Hz. İsmail'i görememesiymiş. Bir an önce yavrusunu görmek için bu kısmı çok hızlı geçmiştir İşte yüce Rabbimiz'in engin rahmetiyle yaşananlardan dersler çıkarmalıyız hayatta çabalamadan kolayca bir şeyi elde edemeyeceğimizi fark edmeliyiz. Önce koşturmalı ve gayret etmeli duada bulunup isteklerimize cevap beklemeliyiz. Yedinci kez Merve Kapısı'na gelindiğinde son kez dualar yapılıp Sa'y ibadeti bitirilir erkekler saçlarından bir tutamı tıraş ettirir. İhramdan çıkılır Bugüne kadar işlenen günahlara şahit olan vücut yenilenir yeni bir başlangıç adına bir tutarn saç kesilip atılır Böylece ihramdan çıkılır Merve Kapısı'ndan dışanya çıkarken dikkatli olunmalıdır bu. Kapı alelade bir kapı değildir. Önemli bir hatırayı barındırır Merve Kapısı'ndan çıktıktan yaklaşık l0-15 m ötesi Peygamber Efendimiz'in Hz Hz. Hatice ile izdivacı sonrası yaşadıkları evdir Hz. Hatice ve Efendimiz'le olan izdivacı öncesinde Ebu Kubeys Dağı önünde bir başka evde oturuyormuş. Bu ev sonra Hz. Zeynep'e evlilik hediyesi verilmiştir Peygamberimiz Sav Hz. Hatice ile düğün sonrasında oturacağı evi Hakim bin Bizarn'dan satın almış ve buraya yerleşmiştir bu evin 3 odası vardır Peygamberimiz'in Mekke'den Medine'ye hicretinde Hz. Ali'nin kardeşi Akil bu evi satar. Peygamberimize Mekke'nin fethinde, "Nerede kalacaksınız?" diye sorduklarında, "Akil bize kalacak yer mi bıraktı diye sitem etmiştir. Peygamberimizin mübarek evini, hilafetinde Muaviye satın almış Osmanlılara kadar tüm orijinalliği ile korunmuş, Sultan Süleyman'ın eşi Hürrem Sultan bu yapının üzerini kubbeyle kapattırmış içerisine mihrap yaptırmıştır. Uzun yıllar mescit olarak kullanılan bu yerin 3 odasından sağ kenardaki oda, Peygamber Efendimiz'in Cebrail as ile sık sık görüştüğü yerdir buraya "Vahiy Kubbesi" denilmiştir. diğer oda Hz. Fatıma'nın doğduğu yerdir. Osmanlılar bu odanın üzerini 2 küçük kubbe ile kapatmışdır. Eskiler bu mübarek ev için, "Mekke'de Kabe'den sonra en hayırlı yer burasıdır derdi Bu ev o kadar kıymetlidir ki, Peygamber Efendimiz Sav Mekke'den Medine'ye Hicret eddiği zaman mübarek yolculuğuna buradan başlayacaktır bu evdeki yatağına Hz. Ali'yi yatıracak, dualarla ve selametle kapıdan çıkıp gidecektir. kapıda Peygamberimizi öldürmek için bekleyenler olsa da Onların gözleri Kainatın Efendisi'ni göremeyecektir. Buradan yürüyerek Hz. Ebubekir'in evine gelecek ve Sevr mağarasına yürünecektir Bugün korunan bu mübarek yapının üzeri döşemelerle kapatılmıştır EFENDIMiZ SAS İN KABE'DE NAMAZ KILDIĞI YER Mescid-i Haram öyle bir dünyadır ki, oraya giren dışarıya çıkmak istemez. Sabahtan ikindiye kadar süren sıcakta, revakla gölgeliğinde oturup ibadet etmek ya da başdaki takke ve şapkayı zemzemle ıslatıp tavaf etmek müthiş bir hazdır. hiçbir şey yapmayıp sadece Kabe'yi seyretseniz bile sevap kazanırsınız Allah'ın izniyle. Mekke'ye ilk kez giden arkadaşımızın, "Dört duvardan ibaret bir yapının insanı bu kadar etkileyebileceğini hiç düşünmemiştim," demesini unutamıyorum. Mescid-i Haram'da Türkiye'den gelenlerin oturdukları yer, revaklar söktürülmeden önce müezzin mahfilinin hemen altıdır. Türkiye'den gidenler oraya Türk Mescidi derler buluşma noktasıdır Türk Mescidi metaf sonrasındaki ilk yapı olan Osmanlı revaklarının altındadır Hacerü'l-Esved ile Rükn-i Yemani'nin arasındaki Kabe duvarına bakar. namaz kılanlar Kabe duvarına yönelerek ibadet yapar. Kainatın Efendisi bu iki köşe arasındaki duvara yönelip namazlarını eda etmiştir Peygamber Efendimiz'in ibadetlerini burada yapmasının hikmeti o günlerde ibadetlerin Mescid-i Aksa'ya yönelerek yapılması. Efendimiz'in gönlünün Kabe'ye dönüp ibadet etmek istemesidir bu yönde namaz kıldığında Mescid-i Aksa'ya yöneliyor ama Kabe'yi önüne alıyordu. diğer sebep Kabe duvarının tam karşısında ki duvarın ilerisinde Mekke ileri gelenlerinin toplandıkları Darü'n-Nedve'nin bulunması idi. Peygamber Efendimiz'i Kabe civarında ibadette rahatsız edenler Efendimiz bu duvarın önünde namaz kıldığında kendisini görüp rahatsız edemiyordu Müzdelife, hacıların Kurbandan önce konakladıkları yerdir Peygamber Efendimiz burada geceleyip Müzdelife Vakfesi'ni bu mübarek mekanda yapmıştır. akşam ve yatsı namazını cem ederek kılmıştır bu hatırayı canlı tutmak adına Meş'ari'l-Haram adlı mescit yapılmıştır. Umreye gelenler hac yapmasalar da bazı geceler Müzdelife'ye gidip hacı adaylarının geeelemesi gibi burada gecenin bir kısmını geçirmeye özen gösterirler PEYGAMBERiMiZ'iN ELİ İLE YERiNE KONAN HACERÜ'L·ESVED Kabeyi ilk kez Hz. Adem inşa etmiş Nuh tufanı ile yıkılınca ve Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail yeniden inşa edmiştir Yeryüzünde insan yapısı olan ilk mekandır Konum olarak derin bir vadi ortasında bulunur yağmur ve seller hasar vermiş ve yenilenmiştir Efendimiz Sav gençliğinde Mekkeliler tarafından Kabede tadilat yapılmış İnşaatda yerinden çıkarılan Hacerü'l-Esved yerine konurken problem çıkmış Efendimiz'in tavsiyesiyle sorun çözülmüştür. Mekkeliler Kabe'nin inşaatında, duvarlar yükselince Hacerü'l-Esved'i yerine kimin koyacağını tartışmışdır Sonunda Kabe'nin avlusundan ilk giren kişi hakem olsun derler. Efendimiz içeri girer. o Sav ve el-Emin'dir. Doğru sözlüdür. O'na başvururlar. Efendimiz yere bir örtü serdirip taşı üzerine koydurur ve her kabilenin örtüden tutmasını ister. mübarek taş konulacağı yere kadar kaldırılır Efendimiz Sav taşı yuvasına bırakır. sorun sıkıntısızca halledilir Kabe'nin her parçası çok önemlidir Bunlardan bir tane-si de Kabe'nin Yemen'e bakan köşesidir Kabe'yi tavaf eden herkes bu dönüşte Rükn-i Yemani önüne geldiğinde ellerini kaldırıp buraya doğru selam verir. Burada hem Hz. İbrahim, hem Efendimiz dua etmiş buraya yönelerek selam vermişler imkan varsa dokunup öpmüşlerdir Tavaf edenler bu noktada sünnete uyup dualara icabet eder bu yerden geçilirken, "Rabbena" duasını okunur Edirne'de ki Eski Camii'nin kıble duvarında da siyaha yakın bir taş vardı. 2005 yılında çalınıp bir sene sonra çalanlarca tekrar yerine bırakıldı. Bu taş için bazıları Hacerü'lEsved'den bir parça olduğunu söyler de aslında bu taş, Kabe'nin Yemen'e bakan köşesinden alınmıştır. Caminin banisi Çelebi Mehmed , bu camide ki tüm duaların Hz. Peygamber'in ya da Hz. ibrahim'in duası gibi kabul görmesi adına bu köşeden bir taşı Müslümanların o günkü en büyük camisine koydurmuştur. Bu taş Mekke'den Edirne'ye intikal eden mirasımız ve tarihimizde inanca verilen değeri gösterir ilk kez Hz. Adem in inşa eddiği Kabe Nuh Tufanı ile yıkılmıştır. Binlerce yıl yeri gizli kalan Kabenin inşası Hz. İbrahim'e nasip olacaktır. Hanımı Hz. Hacer'i bebekleri Hz. İsmail ile birlikte Arabistanın en sapa vadisine bırakması vahyedilen Hz. İbrahim ilahi emri yerine getirmiştir. Hanımını bıraktığı bu dağlarla çevrili yer Vadi-yi İbrahim olarak adlandıracağımız ortasında Kabe'nin olduğu kutsal alandır. Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail'in bu topraklarda Allahu Teala'nın emri ile Nuh Tufanı'nda kaybolan Kabe'nin temellerini bulur ve yeniden inşa eder. Hz. Adem dönemindeki Kabe ölçülerini bilemesek de Hz. İbrahim dönemindeki Kabe ölçülerini az çok bilmekteyiz. Kabe'nin yan duvarı 20 zira', ön kısmı ise 30 zira'dır. Boyu ise 9 zira' kadardır. Yani 4,5 metredir. en bariz özelliği sadece dört duvardan ibarettir o günlerde Kabe'nin üstünü örten bir dam ve çatı yoktur. Kabe yüzyıllarca sadece dört duvar halinde bir bina olarak kalır. Uzun yıllar, yağan yağmurların yapıya zarar vermesi üzerine Kabe'nin üzeri bir damla örtülür Yüzyıllarca Kabe'nin sadece dört duvarla çevrili kalmasının hikmeti bu yapının mukaddes bir alanı çeviriyor olmasıdır Bizim bu yapıya Beytullah dememizin sebebi Yüce Yaratıcı'nın mübarek evi Kabe'nin kapladığı alanın Allahu Teala'nın yeryüzünde kendisine ayırdığı tek toprak parçası olmasıdır bu dört duvarın en başta yapılmasından maksat, kutsal arazinin etrafını belirleme ve yerinin kaybolmasını önlemektir. Rivayerlerde Kabe, tarih boyunca 9 kere yenilenmiştir. Bu inşaatlardan bir tanesi de Ebrehe'nin Kabe'yi yıkma girişimidir Yağan yağmurların selleriyle iyice yıpranan Kabe'nin tamire ihtiyacı vardır. Fakat kimse cesaret edemez. Çünkü tamir için eskiyen taşların sökülmesi gerekir. Ve Kabe'yi yıkmaya çalışan Ebrehe'nin başına gelenleri herkes bilmektedir. Halid bin Velid in babası Mugire, maksadımız Kabe'yi yıkmak değil, tamir etmektir der ve Kabenin eskiyen taşlarını söker Hiçbir şey olmayınca herkes gelir ve Kabe tamir edilir. tamiratta Kabe'nin temel taşlarına inilir. Ve Mugire Hz. Ademden kalma, yeşil renkli devasa temel taşları görür , bunlar eski yenileyelim diyince ilk kez Mekke'de yer sallanmıştır. Bunun üzerine bu taşlara dokunmamaları gerektiğini anlayarak duvar bu temeller üzerlerine inşa edilmişdir. Kabe'nin önemli bir tamiratı da Emevilerce gerçekleşir. Emevilerin başına buyruk hareketleri, Hz. Ebubekir'in torunu, Hz. Esma'nın oğlu hassas insan Abdullah bin Zübeyr ra rahatsız etmektedir. Mekke'de, emevi saltanatını tanımadığını ilan eder. Halife Abdülmelik zamanında sertçe bastırılmaya çalışılır ve Hz. Abdullah'ın üzerine Haccac adlı kumandan gönderilir. Haccac Mekke'yi kuşatır şehri mancınıklarla taşlatır. Ve Kabe de nasibini alır ve Hacerü'l-Esved zarar görür. Abdullah ra Kabe'yi tamir kararı alır ve Kabe duvarlarını tamir ettirirken yüzyıllardır Kabe damını taşıyan altı sütunu üçe indirir. Bugün Mekke müzesinde 3 ahşap sütundan bir tanesi sergilenmektedir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() Kaynak olaylarıyla Hz Muhammed talha uğurluel pdf e kitap
Abdullah bin Zübeyr ra nın yaptırdığı Kabe inşaatında, Kabe binasının dışındaki Hicr-i İsmail içeriye alınır ve Kabe kapısı giriş seviyesinde yaptırılır. Ancak Haccac, Mekke'ye girip Abdullah bin Zübeyr'i şehit eder Kabe inşaatını yıktırır Kabe'nin son tamiratı Osmanlıya nasip olmuştur. 1610 daki şiddetli* yağmur ve selde Kabe'nin 3 duvarı birden yıkılır.* Sultan I. Ahmed, Kabe'yi yaptırmak için girişimde bulunsada 28 yaşında aniden vefat eder bu hayırlı vazife, I. Ahmed'in küçük oğlu IV Murad'a kalır. IV Murad 1629 da Kabeyi yeniden inşa eder. Ebu Kubeys Tepesinden osmanlı zamanında Kabe tamir edilirken taş kesilmiş . bu tepeden alınan her taş için alimlerden fetva alınmıştır. İnşaatta* 600 hafız Kabe'nin etrafına halelenmiş ve geceeli gündüzlü devamlı Kur'an-ı Ker"im okunmuştur Kabe'nin etrafındaki yapılanma ilk kez Hz. Ömer ra dönemindedir* Hz. Ömer Kabe'nin etrafına tavaf duvarı çektirmiş tir. Hz. Osman döneminde İslam sınırlan Ön Asya'ya kadar ulaşır. hacca ve umreye gelenlerin sayıları artmıştır. Ve Hz. Osman tavaf alanını* genişletir Kabeye* Hz. Osman'"' tarafından ilk kez revaklı bir golgelik yapılmıştır ilk Bu gölgelik, metafı çeviren duvarın ön kısmına yerleştirilen ve hurma* gövdelerinden oluşan sütun ve üstü* örten hurma dalı ile yapraklardan bir gölgeliktir. Emevilerin en önemli Kabe inşaatı Abdullah bin Zübeyr in tamiratıdır. Abbasiler döneminde Halife Mehdi, Mescid-i Haram'a en silinmez damgayı* vurmuş ve metafı son kez genişletmiştir. Şu an bu tavaf alanını kullanılır Bu genişlet-mede Kabe etrafına 3 sıra halinde uzanan revaklı gölgelik yapılmıştır. Bugün Kabe'yi çeviren revakları taşıyan mermer ve üzeri yazılı sütunlar Abbasilere aittir. Eskiden hacca ya da umreye gidenlerimiz* döndüklerinde, "Osmanlı revaklarını gördük," derlerdi. Ancak Kabe'yi çeviren revaklar Abbasi Halifesi Mehdi'ye aittir II. Selim* Ayasofya'nın tamiri, ve Selimiye'nin inşaatı gibi nice büyük inşaata imza atmıştır birgün Mimar Sinan'ı yanına çağırır ve, "Tiz mukaddes beldeleri ihya eyleyesün," emri verir. Koca Sinan, Mekke ve Medine'deki yapıların tamirine* başlar. Abbasi Halifesi Mehdi'nin yaptırdığı revaklann üzeri düz ahşap çatıdır ve* dökülür Mimar Sinan ahşap çatıyı kaldırtır ve soğan kubbelerle süsletir. Ve bu kubbeli revaklar Kabe'nin etrafını uzun yüzyıllar sarar ve süsler Mescid-i Haram, Türk-islam mimarisinin en güzel detayı olan soğan kubbelerle bezelidir. 2010 da bu revaklar* sökülüp* Arafatta korumaya alınmıştır Mescid-i Haram, Kabe'nin etrafını çeviren modern bir külliye gibi hizmete devam etmektedir. 1920'lerde Osmanlı Devleti Mekkeden elini çekince yönetim Şerif Hüseyine geçer, 1919-1926 da bu yönetime Haşim! sülalesi hükmeder Haşimiler dönemi adı ile anılır. 1926'da Suud yönetimi alınca Kabe'nin metafı ilk kez mermer zeminle kaplanır Abbasi Osmanlı revaklarının arkasına ikinci, ve üçüncü revak katları çıkılır. En son Safa ve Merve Tepeleri ile arası, bir bina içine alınarak sa'y ibadeti kapalı koridorlarda yapılmaktadır Suudların Kıble inşaatında tavaf alanının mermerle kaplanması ve revaklara ikinci katın çıkılması sağlanır. Revakların sökümü ve Ecyad Kalesi'nin bulunduğu yere yapılan yüksek yapılar nedeniyle Mescid-i Haram tarihi özelliklerini kaybetmiştir Yeryüzünün ilk mescidi olan Kabe, ilk defa Hz. Adem tarafından yapılmıştır. Nuh Tufanı'nda yıkılan Kabe'yi Hz. ibrahim 2. kez daha inşa eder Hz. lbrahim'in inşa ettiği Kabe dört duvardan ibaret olup üzerinde dam Rivayetlere göre 9 kez tamir gören Kabe'yi son kez 1629 da IV. Murad* imar etmiştir. RÜKN YEMANi: Kabe'nin Yemen'e bakan kösesidir Hz. lbrahim ve Hz. Muhammed Kabe'yi tavafda bu köşede durur ve köşeye dokunarak dua ederdi. HACERÜ'L-ESVED: Cennetten gelen bir taştır Hz. İbrahim tarafından Ebu Kubeys Tepesi'nde bulunmuştur. gümüş bir çerçeve içinde muhafaza edilip her savt sonrası* selamlanır. • MÜL TEZEM: Kabe'nin kapısı ile Hacerü'I-Esved arasına denir. Peygamber Efendimiz buradaki duaların reddedilmeyeceğini buyurur AL TlNOLU K: Kabe'nin damında, Hatim Avlusu üzerindeki duvardadır Kabe'nin damındaki* suları aşağıya boşaltan oluk sık sık yenilenir Osmanlının yenilediği Kabe olukları* Topkapı Sarayı'nda sergilenmektedir. HURFE-MUACCIN: Kabe'nin Irak tarafına bakan kösesi ve Rükn-i lraki'de bulunan çukurdur. üzeri kapatılan bu yerde Cebraill" Efendimiz'e imam olmus ve namazı tarif etmiştir. HICR·I ISMAIL: Kabe'nin yanında, Altınoluk'un altında kalır bir avlu duvarıyla çevrilidir. Kabe'nin tamiratında, insaat malzemesinin azlığı sebebiyle Kabe binasından küçük yapılmıstır ve dısarıda kalan bu kısım bir duvarla çevrilmistir. Hatim olarak da adlandırılan bu kısımdaki namazlar Kabe'nin içinde kılınmıs kabul edilir. rivayete göre Hz. Hacer ve Hz. ısmail'in kabirieri buradadır. MAKAM-I IBRAHIM: Hz. lbrahim, Kabe'yi* inşa ederken bir taşa basmış mübarek ayak izleri bu taşta* kalmıstır. Evliya Çelebi "Hz. lbrahim'in mübarek ayak parmak izleri bile görülüyordu," dediği bu taş bir muhafaza içinde Rükn-i Yemani ve Rükn-i lraki arasındadır* ZEMZEM KUYUSU: Kabe* kapısının çaprazındaki bu kuyu, oğlu Hz. ismail'e su ararken. Allah'ın bir lütfu olarak Hz. Hacer tarafından bulunmuştur bu su Peygamberimiz'in müjdesiyle kim ne niyetle içerse derdi ne derman olmaktadır dediği mübarek sudur MIRAÇ SÜTUNU: Rivayete göre, Efendimiz amca kızı Ümmü Hani'nin evinde iken Mirac'a yükseltilmistir. Bu mübarek* yeri işaretlemek üzere* Sultan Selim tarafından revakların altına gelen bu kısma kırmızı granitten sütun yerlestirilmistir. Bugün bu sütun, Rükn-i Yemani'nin karşısı na gelen köşenin yakınında,* aynı yerde durur ABBASl REV AKLARI: Kabe'nin etrafındaki tavaf alanı (metaf) son kez Abbasi Halifesi Mehdi tarafından genişletilmiştir. metafın etrafına 3 sıra halinde mermer sütunlu revaklar yaptırılmıştır. hala tavaf için kullanılmakta ve revak sütunları tüm orijinalliğiyle durmaktadır OSMANLI KUBBELERI: Abbasi Halifesi Mehdi'nin yaptırdığı revakların üzeri düz ahşap çatıydı. Bunlar dökülünce ı ll. Selim bu alanı Mimar Sinana soğan kubbelerle kapattırmıştır SAFA VE MERVE TEPELERi: Kabe'nin kapısına bakan cephede uzanan iki ayrı tepe olup Hz. Hacer annemizin Hz. ismail'e su bulmak için koşması gibi her iki tepe arasında 7 kez gidilip gelinir ve sa'y ibadeti gerçekleştirilir. IBN·I ERKAM'IN Evi: Safa Tepesi'nin 8 m kadar sağ tarafındaki genç sahabinin evi, Islam'ın ilk yıllarında Efendimiz'in yeni Müslümanlarla gizlice buluştuğu bir mekandır* Ebu Zer ve Hz. Ömer gibi birçok sahabe burada Müslüman oldu BABÜSSELAM: Selam kapısı olup Efendimiz'inimi Mekke'ye ilk girişlerinde Mescid-i Haram'a girerken kullandığı kapıdır. Bu kapıdan Mescid-i Haram'a girmek sünnettir. EFENDIMiz As ın Evi: Hz. Hatice ile izdivacında Efendimiz'in satın alıp ikamet ettiği bu ev, Medine'ye hicret sonrasında Hz. Ali'nin kardeşi Akil tarafından satılmıstır. Hz. Muaviye tarafından tekrar satın alınan ve korunan ev, Osmanlılar da hürmet görüp mescit* olmuştur Hz. Fatıma'nın bu evde dünyaya gelmiştir Evin tam yeri Merve Kapısı'nın 20 m kadar ilerisidir. CENNET'TEN BiR EMANET* Kabedeki siyah taşın Hacer ül Esvedin tamamı olduğu sanılır Halbuki Hacerü'l-Esved tarihte birçok suikasta uğramış,* çalınmış ve Yemen'e kadar kaçırılmıştır. Hacerü'l-Esved günümüzde gümüş çerçeve içerisinde 8 parça halinde durur Hacerü'l-Esved ismi siyah taş manasındadır gönül insanları onu, Hacerü'l-Es'ad mesut, mutlu taş diye çağırır Aslında beyaz olduğundan, günahkarların dokunmaları ve cahiliyede üzerine sürülen kurban kanlanndan karardığı söylenir. Hz. Ebubekir'in torunu Abdullah bin Zübeyr' ra Mekke'yi müdafaa ederken Haccac'ın mancınıkları Hacerü'l-Esved'i çatlatmıştır. Hz. Zübeyr ra taşı yapıştırırken içini bembeyaz görür Bu mukaddes taşın parçalanmış hali bugün İstanbul'da; Sokullu Paşa'nın Kadırga Camii ile Kanuni türbesindedir Kabedeki Hacerül esved taşı* Siyah dolgu maddesi ve gümüş çerçevede muhafaza edilen 8 parça halindedir Kabe'nin bir kenarını saran yarım daire şeklindeki avlu çok dikkat çeker. Kabe'de altın oluk altına gelen bu kısım tavafda insanların Kabe'ye yaklaşımını engeller bir konumda olup böyle bir yapıya neden ihtiyaç duyulduğu ilk anda anlaşılmaz. burası son derece önemlidir, sebebini bilen insanlar soluğu burada alıp bu kısa da olsa namaz kılar Buraya hatim yada Hicr-i İsmail denilir. Müşriklerin son Kabe inşaatlarında* inşaat malzemesi yeterli gelmeyince Kabe alanının bir kısmı dışarıda bırakılmıştir* dışarıda* kaya parçasına resmedilen M escid-i Haram'ın eski tasvirlerinden biri kalan kısmı belirlemek için etrafı bir duvarla çevirilmiştir Bugün tavaf yapanlar avlunun içerisinden geçerek Kabe'yi dönerse tavaf olmayacaktır. bu avlunun Kabe duvarına bakan ilk üç metresi Kabe'nin içinden sayılmaktadır* birgün Hz. Aişe, Peygamber Efendimiz'e Sas Ben Kabe'nin içinde namaz kılmak istiyorum," der. Efendimiz onu Hatim'e getirerek, "Burada kılman Kabe içinde kılman gibidir, der. Bu avluya Hicr-i İsmail denmesinin sebebi* Hz. İbrahim'in eşi Hz. Hacer ve evladı Hz. İsmailin kabirierinin burada bulunduğu rivayetidir.Mescid-i Haram'ın en eski resimlerinden biri* bir kağıda değil bir kayaya nakşedilmiştir Bu kaya üzerindeki Kabe çiziminin yanındaki avluda 2 kabir gözükür Üzerindeki Arapça ibarelerde 2 kabirden birisinin Hz. Hacer'e, diğerinin de Hz. İsmail'e ait olduğu yazar* rivayetlere göre Kabe'nin tavaf alanı ile sa'y mekanı arasında yetmiş peygamber yatar. Bu peygamberlerden biri* Ad kavmine gelen Hz. Hud'dur. helak sonrasında kendisine inanan insanlarla Mekkeye gelen bu peygamberin buradaki varlığını bizlere bizzat Peygamber Efendimiz bildiriyor. Hz. Peygamber Veda Haccı'nda, Usfan vadisine vardığında Hz. Ebubekir'e, "Ey Eba Bekr! Bu hangi vadidir?" diye sormuş. Hz. Ebubekir Usfan vadisidir," diye cevaplayınca, Hz. Peygamber burada Hz. Hud as ın, beline aba tutunmuş, belinden yukarısı alacalı bir kumaş ile bürümüş, genç ve kızıl, yuları hurma liflerinden örülmüş dişi bir deve üzerinde, hac için buradan telbiye ederek geçtiğini* haber vermiştir. Peygamber Efendimiz dönemindeki Mekke, bugünkü Mescid-i Haram'ın kapladığı alanı ancak kaplıyordu bütün güzide sahabelerin evleri bu civardaydı.* Hz. Peygamber'in hicret yoldaşı* Hz. Ebubekir'i evide buradadır ancak Bugün o evin olduğu yerde Hilton Oteli yükselir. Mescid-i Haram'ın dışındaki bulunan Hilton Oteli ile Kabe arasındaki yakınlığa bakıldığında o dönemin Mekke ahalisinin Kabe'nin hemen yakınında ikamet ettiği annlaşılır* Hz. Ebubekir'in evini Osmanlılar döneminde mescide dönüştürülmüştür İslamiyet'in ilk zamanlarındaki.. işkence ve baskıya Hz. Ebubekir ra ayanamayarak Mekke'yi terki düşünür. tam şehirden çıkarken ibni Dügunne ona nereye gittiğini sorar.* Hz. Ebubekir'e Sen Mekke'nin saygın kişisin. Şehri terk etmen kayıp olur," der ve şehirden ayrılmaması için ona kefil olmayı teklif eder. Hz. Ebubekir kefaleti kabul eder ve Hz. Ebubekir'in ibadetlerini aşikar yapmaması kabul edilir dışarıda Kur'an okumaması istenir. Çünkü Hz. Ebubekir içten ve çok güzel bir Kur'an okuyordu ve onun tebliğine hayran olanlar hemen kişi Müslüman oluyordu. Müşrikler Hz Ebu Bekirin Kuraan okumasından hoşlanmıyordu çünkü Hz Ebubekrin tebliğiyle herkes müslüman oluyordu Hz. Ebubekir dışarıda Kur'an okumadan duramıyordu Evinde küçük bir balkon yaptırmış ve Kur'an-ı Kerim'i evinden bile dışarıdaki halka okuyup** İnsanları gizlice bu balkonun altında Kur'an-ı Kerim'e ve islama davet ediyordu EBU CEHiL'iN Evi ORADA Bugünkü Mescid-i Haram'ın kapladığı alan o gün Mekke şehrinin tamamıydı Ebu Cahil'in evi de buradaydı bugün tuvalet olarak kullanılıyor Hudeybiye Anlaşmasında* Müslümanların hacca ilk kez gelirken Medine'den Mekke'ye tam 450 km yol kat edmişlerdir Mürninler yorgundur Anlaşmaya göre 3 gün Mekke'de kalacak ve hac ibadetini yerine getireceklerdir* Mekke'ye giren Müslümanlar Kabede tavafa başlar O müşrikler Ebu Cehil'in evinden Müslümanları seyredip alay ediyorlardı. Peygamber Efendimiz sahabenin* ilk tavafını ve koşar gibi yürümelerini istiyordu ki müşrikler onları yol yorgunu ve bitkin zannedip alay etmesin tavafın ilk şavtlarını hızlı yapmak sünnettir Ebu Cehil'in bir zamanlar evi bugün umumi bir tuvalet haline gelmiştir Ebu Cahil'in evi, Kabe'ye hem efendimiz* hem de Hz. Ebubekir'den daha yakındır ancak maddi yakınlık insana herhangi bir fazilet kazandırmıyor Mescid-i Haram'ın mimari öğeleri. Kanuni Süleymaniye Medrese minaresi Kayıtbay Medresesi ve minaresi Mescid-i Haram'ın dış duvarları* önünden ilerlediğinizde bir kapı çıkar. üst kata çıkan* asansörün Adı ibni Erkam Asansörüdür* mevkii Safa Tepesi'nin yanıdır. İbni Erkam'ın evi de Safa Tepesi'nin hemen yanındadır* bu asansör ve yanındaki kapıya genç sahabinin adı verilmiştir* İbni Erkamın evi, İslamiyet'in* ulaşmasında önemli bir basamaktır. Dinin gizlice yayıldığı* ilk günlerde Peygamber Efendimiz sahabe ile bu gencin evinde toplanır,* ayetleri burada anlatırdı O günler çok sıkıntılıdır* Ebu Zer'in ra Mekke'de bir peygamberin zuhur ettiğini öğrenir, icabet etmek ister, Mekke'ye geldiğinde kimseyi* bulamaz. zemzem kuyusunun yanında Hz. Ali ile görüşür. O günler* sıkıntılıdır Ebu Zer, Hz. Ali'ye arzusunu iletir. Hz. Ali beklemesini, söyler. Her şey gizlice yapılır Müşrikler* saldırgandır Ebu Zer sıkıntılı zamanda, Kabe avlusunda tam 2 hafta bekler. Hz. Ali onu İbni Erkam'ın evine götürüp* Efendimiz'le görüştürür. İbni Erkarn'ın evi ile zemzem kuyusu arasındaki uzaklık 30 adım kadardır* Yani Ebu Zer bu derece yakına gelebilmek için 2 hafta bekleyip* sıkıntılar çekmiş efendimiz sav le görüşmek için burada yatıp kalkmıştır Efendimiz kendisini görünce halini sormuş 15 gündür burada beklediğini öğrenmiş hemen ne yediğini sormuştur. Ebu Zer sadece zemzem içtiğini söylemiştir. zemzem ne niyetle içilirse o derde çaredir İbni Erkam ra nın evi ile ilgili diğer hadise şudur Hz. Ömer' Peygamberimiz'i(sas) öldürmek için geldiği yerdir. Mekke'nin reisleri henüz müşrik olan Hz. Ömer'i Efendimiz'e karşı kışkırtmışlardır. O da Mescid-i Haram'ın sağındaki Cebel-i Ömer'in üzerindeki evinden kılıcıyla çıkıp* Efendimiz'i öldürmek gayesiyle ibni Erkam'ın evine* ilerler. Yolda bir kişi, "Sen kız kardeşine git. Kocasıyla* Müslüman olmuşlar," der. O da öyle yapar. gittiği yerde ilk kez Kur'an-ı Kerim dinleyecek ve Kur'aana kapılacaktır. Hz. Ömer bekar olan Erkam ra nın evinde, Hz. Peygamber'in huzurunda kırkıncı Müslüman olarak şehadet getirecektir. ibni Erkam'ın evinin Safa Tepesi'nin yanındadır bu mübarek tepeye ibretle* bakmak gerekir. Hz. Ömer'in'"" evinin bulundugu Cebel-i Omer ömer Dağının Sağ alt eteklerinde lbn-i Erham'ın evi bulunur bu tepede Safa Tepesi dolayısla görülemesede sa'y mahallinin az bir kısmı belli olur bu tepe, Hz. Hacer'in bebeğine su ararken koşuştuğu yerdir ve Efendimiz'le ilgili de bir hatıraya şahitlik etmiştir. Miladi 630 tarihinde islam orduları Mekke'ye girince Kainatın Efendisi Mescid-i Haram'ında toplanan Mekkelilere hitap etmiş ve konuşma sonunda "Size bugün* başa kakma ve ayıplama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir. Gidiniz serbestsiniz," der. bu affa şaşıran halkın tamamı kısa sürede İslamiyet'le şereflenir. Efendimiz Safa Tepesi'ne çıkarak burada Müslümanların biatlarını kabul etmiştir. Erkekler bu biatta, "Allah'a iman edeceklerine Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna, İslamiyet ve O'nun adına mücadele edeceklerine" söz verdiler. Kadınlar* "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacaklarına, kız çocuklarını öldürmeyeceklerine ve namuslarını koruyacaklarına, Allah'a ve Resulü'ne isyan etmeyeceklerine" dair biat ederler Erkarn ra nın kapısı bize birçok şey hatırlatır Mescid-i Haram'ın bunun gibi birçok kapısı tarihi olayı ve şahıs adı ile isimlendirilmiştir. bunlardan biri de Merve Tepesi'ndeki Merve Kapısı'ndan dönüşte, sağdaki ilk kapı olan Bab-ı Mutad'dır. Yani Murad Kapısı. IV Murad'ın Kabe'yi 1629 da* inşasına binaen kapıya onun adı verilmiştir. Mescid-i Haram'ın kapılarından biri de Beni Şeybe'dir. Beni Şeybe, Kabe'nin anahtarlarını elinde bulunduran kabiledir. Bugün bile bu anahtarlar Beni Şeybe'de dir. Peygamberimiz Mekke'nin fethinde, işin ehline verilmesini. tavsiye edip Kabe anahtarlarının cahiliyede ki gibi yine Osman bin Talha'da kalmasını söyler. Ardından Ancak zalimler sizden* anahtarı alır," der. Bu söz üzerine kimse Kabe'nin anahtarlarını taşıma vazifesini onlardan alamaz. yüzyıllar geçmesine rağmen anahtar hala Beni Şeybe kabilesi tarafından muhafaza edilir Kâbe anahtarları beni şeybe kabilesinin en yaşlısı tarafından korunur ve kabile içinde devir teslim edilir Efendimiz'in bu anahtarı verdiği kişi Osman bin Talhadır Bugün Kabe'nin anahtarı yine Beni Şeybe'nin en yaşlısı* Talha adında bir kişi de dir Bir zamanlar ibni Erkarn'ın evinin* olduğu Safa Tepesi bugün* devasa binalar gökdelenler ve otellerce kuşatılmıştır* Mekke'ye önceden gelenler bu binaların yerinde ne olduğunu çok iyi bilir 2000 e kadar bu yerde bir tepe ve tepe üzerinde* Osmanlının Kabe'yi korumak için yaptırdığı kale yani Ecyad Kalesi vardı. Bu kale otel yapımı için yıkıldı. Ecyad Kalesi ve civardaki* Sulful ve Hindi Kaleleri 1820' de Osmanlı Padişahı Il. Mahmud yaptırıldı III. Selim'in saltanatının son yıllarında Birkaç kabile ayaklanıp Mekke'yi işgal eder. İstanbul'da Kabakçı Mustafa isyanı yaşanmaktadır. Alemdar Mustafa* olaylara müdahale eder ve İstanbul durulur. Tahta genç* padişah, ll. Mahmud geçer. Mekke'deki kargaşayı durdurmak için Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ya haber gönderilir. O da oğlu Tosun Paşa'yı Arabistan'a gönderir. ll. Mahmud'un emriyle Kabe etrafına, koruyucu kaleler inşa edilir Ecyad Kalesine Mescid-i Haram'ın içlerine* uzanan gizli geçitler konur. 1979'da ki Kabe baskınında Mescid-i Haram'ı basan art niyetli kişiler* askerleri bu tünelleri kullanarak etkisiz hale getirmişdir. Ecyad Kalesi'nin yıkımında gizli yolları Mekke'deki birçok kişi görmüştür. Osmanlı, Beytullah'ın korunmasında çok hassastı 1919 da buraları devredilerken Ecyad Kalesi'nden bir tek top bile dışarıya çıkartılmamıştır, kale, Mescidi Haram'ı korumak için buraya getirilen tüm teçhizat ile beraber teslim etmiştir. Atalarımızın hassasiyeti* buraların hadimi olmalarından gelir Bir yere hakimlik değil hadimlik ve hizmetçilik yapanlar oraya hakimiyet sembolü olan kendi bayrağını Elbette asmaz. Osmanlılar* öyle yapmış Sultan Selim'den Sultan Abdülaziz'e kadar Mekke ve Medine'de ki kale burçlarına hiçbir zaman bayrak ve sancak asmamışlardır. buralar peygamber memleketidir. Ancak Sultan Abdülaziz saltanatında yabancı güçler Osmanlıda faaliyetlerini arttırınca siyasi sebeplerle burada Osmanlı bayrağı dalgalandırılmıştır . Mescid-i Haram'ın dış duvarlarından ilerlediğinizde, sağda, dik bir tepe yükselir Üzeri granit plakalarla kaplanmış bu tepenin adı Ebu Kubeystir Ebu Kubeys deyince akla nice hatıra gelir. Bugün kaplanmış haliyle ve* binalarıyla* bir tepe gibi gözükmeyen bu yerde zamanında çok olay meydana gelmiştir Hz. İbrahim Kabe'yi oğlu Hz. İsmail ile* inşa edip, tavaf yapılırken işaret için Kabe'nin köşesine işaret taşı koymak istediğinde gözüne bu tepeden bir ışık çarpmıştı. cennetten gelen bu taş ışıl ışıl parlamakta, üzerindeki ışıklar mikat sınırlarına* uzanmaktaydı. Hz. İbrahim Ebu Kubeys'in üzerindeki tepeye tırmanmışı ve Hacerü'l-Esved'i bu tepede bularak Kabe'ye yerleştirir* Efendimiz Sav bu tepe üzerinden mübarek parmaklarıyla gökyüzündeki ayı ikiye bölüp "Şakk-ı Kamer" mucizesini gösterir. Bu tepede Osmanlılar* mucizenin meydana geldiği yere Şakk-ı Kamer Mescidi inşa etmişlerdir. Tepe üzerinde eskiden Mescid-i Bilal vardır Bu mescidin* Bugün üzerinde devlet konukevi binasının bulunur Ebu Kubeys Tepesi Mekke'nin fethinde islam ordusu şehre girdiğinde Peygamber Efendimiz* Hz. Bilalden yüksek bir yere çıkıp ezan okumasını istemiş. O da Ebu Kubeys Tepesi'nden okumuştur Efendimiz'in* müezzininin anısına, onun adını taşıyan bir mescit kısa bir süre öncesine kadar bu tepeyi süslerdi* Ebu Kubeys'in Ecyad tarafındaki başlangıç kısmı tarihe tanıkhk eden çok önemli bir yerdir. Bugün devlet konukevi olarak kullanılan Ebu Kubeys'in eteklerindeki duvarlarla çevrili, içi yeşillik alan* Abdullah bin Cüd'anın evidir Hılfu'l-fudul Anlaşması burada imzalanmıştı. Bu "Faziletlilerin Yeminidir sözleşmeye göre, Kureyş'in büyüklerinden* ittifaka katılanlar, zulme uğranılanları müdafaa için Hilful fudul Anlaşması'nın imzalandıgı Abdullah cüd'an'ın evinin bulundugu yer ilk Suud Kralı Abdalazizce Peygamberimiz'in dogdugu evin oldugu yere yaptırılan kütüphane binası.dır Bina arkası Beni Haşim mahallesidir Peygamberimiz'in amcası Ebu Talib ra ve dedesi Abdülmuttalib ra evleri buradadır bu antlaşma ile Haksızlığa uğrayanların hakları aranacaktır. Çok az sayıda üye kabul eden bu birliğin en büyük üyesi 20 yaşlarındaki Hz. Muhammeddir** Efendimize buraya üye olmakla iftihar etmiştir. Efendimiz'den sonrada devam eden bu birlik yeni üye kabul etmemesi sebe-biyle uzun ömürlü olamamıştır. · Ebu Kubeys'in devamında beyaz bir bina ile karşılaşırız Burası kütüphanedir Kral Abdülaziz* yaptırmıştır Osmanlı döneminde siyah beyaz resimlerde binanın olduğu yerde kubbeli* mescit görülür* burası* Efendimiz'in* kainatı şereflendirdiği mekandır.* Hz. Amine'nin, Efendimiz'i dünyaya getirdiği yerdir buradaki beyaz kubbeli cami Efendimiz'in"'" dogduğu evdir Osmanlılar yanına bir minare, üzerine bir kubbe ekleyerek mescit yapmıştır Efendimiz'in çocukluğunun geçtiği beni haşim mahallesinde Efendimiz'in akrabalarıda yaşamıştır o çetin günlerde müşrikler azarak Efendimiz ve akrabalarını mahkum etmeye çalışmıştır ilk Müslümanları sindirrnek için boykot kararı alınmış. Beni Haşim'le kimse alışveriş yapmayacak, kız alıp verilmeyecek, onlara kuru ekmek* uzatılmayacaktı. Bu tam 3 yıl sürdü. Sıkıntılı yıllarda* Efendimiz'in mübarek eşleri Hz. Hatice malını dağıtıp kendisi bir çadırda açlık içinde vefat etmiştir* Efendimiz'in amcası Ebu Talib de bu mevkide vefat etmiştir Mekke Müzesi, hacca ve umreye gelen herkesin* uğraması gereken önemli bir yerdir.* sahabe döneminden, Emevi, Abbasi, Memlüklü ve Osmanlının Haremeyn'e hizmetleri burada sergilenir. Kitabeler, tarihi objeler ve nice mimari obje ve eşya bizi geçmişe götürür. Mekke Müzesi'nde bir hayli şaşırmış ve sevinmiştim. Çünkü tarihi eserler kısmının korunmuştu ecdat yadigarları beni bambaşka iklimiere götürdü. güzellikleri paylaştım. Bizi Mekkeye götüren Mekkeli* otobüs şoförümüz Mekke'nin yerlisiydi. Mekke'nin* her şoförü gibi otobüsü gözü kara sürüyordu. Sohbette kendisine Türkiye'den geldiğimizi söyleyince Osmanlı'yı hatırladı ve, " babam ll. Abdülhamid'in parasını görmüş. Onun* yaptıklarından çok istifade etmiş," diyerek onları hayırla yad etti başladı. Osmanlı sağlam Müslümandı," dedi. Mekke müzesinde sergilenenler Kabe örtüsünün dokunduğu binan ll. Abdülhamid'in yaptırdığı Kabe anahtarı IV. Mehmed'in lll. Murad'ın Mescidü'I Haram tamir kitabesi Abbasi Ha lifesi Ebu Cafer ei-Mansur'un metafta yaptırdığı tamir kitabesi (h. 631) Osmanlı padişahları tarafından istanbul'dan Mekke'ye gönderilen ve Kabe'nin içine girmek için kullanılan Kabe rampası kündekari minber kapısı Sultan ı. Abdülhamid Han tarafından yaptırılan zemzem kuyusuna ait pencere alınlığı Osmanlılar dönemi Mescid-i Haram köşelerindeki minare alemleri 65 yılına ait Kabe sütunları IV. Murad ın yaptırdığı Kabe kapısı* Mescidü'I-Haram'daki yangın sonrası burayı tamir ettiren Memlük Sultanı Berkuk'a ait tamir kitabesi (h. 804) Sultan lll. Murad tarafından Mescid-i Nebevi'ye yaptırılan altın yaldızlı, kündekari minber kapısı Sultan ı. Abdülhamid in yaptırdığı zemzem kuyusuna ait pencere alınlığı* Hz. Ebubekir'in torunu Hz. Abdullah* Zübeyr tarafından gerçekleştirilen tamiratta Kabe içine konulan ahşap sütun Abbasi Ha lifesi Mehdi döneminde Mescid-i Haram metafının son genişletilmesinde yapılan üçlü revak sütunları Sultan Abdülmecidin Mescid-i Nebevi'ye hediye eddiği masa saati* Hicr-i ısmail'de* Hz. Hacer ve Hz. ısmail'in kabirierine , lll. Selim in yaptırdığı zeytin ve hurma motifli mezar taşları Mekke'de en azıdan bir kez şehrin* dağlarına çıkılarak Mekke daha iyi kavramalıdır. Kabe,* bu dağların* tam ortasındaki vadide bulunur. Kabe'yi çeviren dağlardan birine çıktığınızda karşıda sıradağlar gözükür Sağdan itibaren bakılırsa, en başta Cebel-i Handeme görülür Ebu Kubeys, Cebel-i Handeme nin* sadece bir bölümü dür Onun karşısında Keykuvan Dağlan denilen sıradağlar , ortadaki vadiye de Vadi-i İbrahim denir* Hz. İbrahim hanımı Hz. Hacer'i bu vadiye bırakmış vadinin tam ortasından zemzem suyu çıkmış ve Kabe bu vadinin tam ortasına inşa edilmiş ve özel bir yerleşim alanı haline gelmiştir. Buradan Mescid-i Haram ı* çeviren dağlar tüm detaylarıyla görülür bu dağların etrafını çevirdiği Kabe manzarasının büyüleyici görüntüsünü en iyi uydudan* izlemek gerekir. her dağ sanki namaz kılacak bir insan gibi yönünü Kabe'ye dönmüş ve başını yere koymuştur. dağların hepsi dikine Kabe'ye doğru bakar. Kabe'nin sırtını dayadığı tepelerden biri Ecyad bölgesine girer Ecyad deyince yıkılan kalemizi hatırlıyoruz. Kalenin üzerinde bulunduğu tepenin* Cebel-i Bülbül dür Ecyad* kalenin bulunduğu bölgenin adıdır Burada bir ·zamanlar Araplar at yetiştirirdi Ciyad" at manasına geldiği için Ecyad kelimesiyle güzel atlar kastedilirdi* Hemen arkada Mesfele var. Burada hac mevsiminde Türk kafileleri konaklar kısa bir süre öncesine kadar Mekke bu kadar büyük değildi bugün yüzlerce evin olduğu Mesfele'den, o günler ıssızdı insanlar** geçmeye korkardı Kabe'nin tarihte bir çok sel baskınına maruz kaldı* bir selde Hz. ibrahim'in mübarek ayak izlerinin olduğu kaya parçası sel akıntısına kapılarak Mesfele'ye kadar sürüklenmiştir Bu sıradağlarda* Efendimiz küçüklüğünde çobanlık yapmış ve koyun gütmüş* insanı idare sanatı ve sevk anlayışını kavramıştır Kabe etrafındaki dağ sıraları yönünü Kabe'ye çevirmiştir* Ortada Kıble'nin bulunduğu Vadi-yi ibrahim'i çeviren Mekke dağları vardır Mekke dağlarından Mekke'ye bakarken Mescid-i Haram'ın yanında Hilton Oteli görülür Bu otelin aslında Hz. Ebubekir'in evinin* olduğu yerdir Hilton'un bir alt sokağında da Hz. Hamza'nın evi bulunur Osmanlılar Hz. Hamza'nın evini korumak için burayı mescit yapmıştır.* kısa süre önce Hint mimarisiyle Hamza Mescidi yenilenmiş ve mescidin adı hala Mescidü'l-Hamza olarak devam eder. Buranın hemen solundaki tepenin adı Cebel-i Ömer* Hz. Ömer Tepesi dir Bu tepede* Hz. Ömer'in* Ömer'in evi bulunurdu Cebel-i Ömer'in sağ arkasındaki beton plakalarla kaplanmış tepe* Burası IV Murad döneminde, Kabe inşaatında kullanılmak üzere, taşların alındığı tepedir. Büyük bir sel baskınında Ka be I. Ahmed zamanında hasar görür ve üç duvarı* yıkılır. Osmanlı tahtında Peygamber Efendimiz'e düşkünlüğü ile bildiğimiz büyük Sultan I. Ahmed vardır Padişah, Sultanahmet Camii önce altı minareli yaptırmayı düşünmüş sonra aynı sayıda minaresi bulunan Kabe'ye saygısızlık olacağından Mescid-i Haram'a yedinci minare ekletmiş ve Sultanahmet'i altı minareli* yaptırmıştır.* ilim adamlarını toplayan I. Ahmed, Kabe'nin tamirini* alimlerin fikrini* ister ve, "Kabe'yi inşa ederken bir taş altın, bir taş gümüş kullanılır Hac ibadeti Zilhicce'nin 8. günü, arefe gününden bir gün önce başlar sabah namazı Mekke'de eda edilir. İki rekat ihram namazı kılınır. Hacca niyet edilerek telbiye getirilir ihram yasakları başlamış olur. Kişiler arzu ederse* haccın vacip olan say'ını da yapabilirler Zilhicce'nin 8. gününden sonra Mina'ya gitmek sünnettir. Efendimiz Terviye günü denilen bu günde Mina'ya gitmiş ve beş vakit namaz kılmıştır. Efendimiz 'in çadır kurdurarak namazları eda ettiği yerde bugün Hayf Mescidi bulunur. Haccdaki yoğunlukta* bu sünnet yerine getirilmeyip doğruca Arafat'a gidilmektedir Zilhicce'nin 9. günü* Efendimiz Nemire'ye çadır* talep etmiştir., Burası Arafattaki Nemire Mescidi'nin bulunduğu mekandır. Efendimiz o gün öğle vakti öğle ve ikindiyi eda etmişlerdir. Sonra Efendimiz devesine binerek Arafatta yüzbine yakın sahabeye veda hutbesini irad etmiş, Cebel-i Rahme'nin yanına giderek yüzünü kıbleye dönmüş ve Arafat vakfesini yapmıştır Bugün bütün hacı adayları öğle ve ikindi namazlarını birlikte eda eder ve Arafat vakfelerini yapar, akşama kadar Arafat'ta kalır, güneş batınca da Müzdelife'ye hareket ederler. Peygamber Efendimiz Müzdelife'ye vardıklarında Meşari'I-Haram Mescidi'nin olduğu yerde akşam ve yatsı namazlarını, kılmışlar* bu mescidin hemen karşısındaki Kuzah Dağında sabaha kadar ibadetle meşgul olmuştur Hacı adayları da o gece Müzdelife'ye gelip namazlarını bu şekilde eda eder ve geceyi ibadetle ihya ederek sabah namazında Müzdelife vakfesini yapar Müzdelife'de, şeytan taşlamak için kullanılacak taşlar toplanır. Güneş doğmadan Mina'ya* harekete geçilir . Bayram sabahı Mina'ya gelen hacılar Akabe Cemresi'ni ve Büyük Şeytanı* taşlar* yedi adet taş atarlar kurban kesilir, tıraş olunur ve* ihramdan çıkılır .* bayramın birinci günü, imkan bulan hacılar ziyaret tavafını gerçekleştirir Daha önce yapmayanlar vacip sa'yları yerine getirir. Bayramın 2. ve 3. günü küçük, orta ve Akabe büyük şeytana yedişer taş daha atılır. Hacılar tüm* vazifelerini tamamlayınca veda tavafı yaparlar. Ve haccın tüm şartları yerine getirilir • Hacc mevsiminde muhakkak uğraması gereken yerlerden birisi de Mina'dır. hacılar Efendimiz'in Sav in* Veda Haccı'nda yaptığı gibi Zilhicce'nin 8. günü, yani Kurban Bayramı'ndan 2 gün önce sabah kalkar, boy abdesti alır, ihrama niyet eder ve sabah namaznı Mekke'de kıldıktan sonra Mina'ya geçer Burada beş vakit namaz kılınır. Ve Arafat'a geçilir* Efendimiz'in Sav* Mina'da namaz kıldığı yerde bugün Hayf Mescidi vardır.* yenilenmiş olan bu mekanda Osmanlı döneminde duvarlarla çevrili mescid ortasında çadır şeklinde* ikinci bir yapı vardı Efendimiz'in namaz kıldığı yer olarak* belirlenmişti. Mina'da* Efendimiz'in Veda Haccı'nda 5 vakit namaz kıldığı mevkiiye inşa edilen Hayf Mescidinin Osmanlılar dönemindeki* Ortadaki yapı Efendimiz'in Veda Haccı'nda 5 vakit namaz kıldıgı çadırı simgeliyordu Mina'daki Hayf Mescidi'nin içindeki çevrili alan* bazı kaynaklarda Nuh As ın kabrinin olarak geçer Harem bölgesinde birçok peygamberin yattığı,. zikredilir. Hacerü'l-Esved ile Makam-ı İbrahim arasında 39 peygamberin yattığı ya da Safa ile Merve· Tepelerinde* 70 peygamberin kabrinin bulunduğu yaygın bir* kanıdır Hz. Harun'un kabrinin Uhud Dağı'nda olduğu zikredilir. Nice peygamberin hatırasıyla kucaklaştığımız bu mübarek yerlerde elbette bizi en çok etkileyen Efendimiz'in mübarek ayaklarını bastığı yerlerde dolaşmak ve bu ,izlere yüz sürmeye çalışmaktır Arafatın* ortasındaki Nemi Mescidi'nde Efendimiz' Veda Haccını ögle ve ikindiyi birleştirerek eda etmiştir Efendimiz sav veda Haccı'nda Mina'dan ayrılmadan bazı sahabeye, Nemire'ye gitmelerini ve çadır kurmalarını söyler. Nemire Arafat'ta, Cebel-i Rahme'nin yanındaki bölgedir* sahabe denileni yapar ve* Efendimiz bu çadırda Zilhicce'nin 9. günü öğle ve ikindi namazlarını cem ederek kılar ve devesinin üzerinde Veda Hutbesi'ni okur.* Müzdelife'ye giderken önce Arafat'a uğrar ve Nemire Mescidi'ni ziyaret ederiz* yenilenmiş kocaman bir binadır Osmanlı dönemindeki Arabistan'daki yapılar gibi bu yapının da dört avlu duvarı geniş harimi ve kıble duvarında bir gölgeliği mevcuttur. ilginç olan* ise yine bu harimin* ortasında çadır şeklinde üzeri kubbeli, dört yanı açık bir yapının bulunması hacc döneminde* Arafat'ta Cebel-i Rahme üzerinde bir zamanlar Hz. Adem ve Hz. Havva'nın buluşıugu yeri simgeleyen bir mescit vardır Efendimiz'in öğle ve ikindi namazını cem ederek kılmıştır Osmanlı, Peygamberimizin* izi* kaybolmasın diye* mimari olarak* burayı belirlemiştir. Nemire Mescidi* Efendimiz'in Veda Hutbesi'ni okuduğu yerdir Arefe günü Efendimiz namazını kıldıktan sonra devesine binerek Nemirede son hutbesini tebliğ* etmiştir* Hz. Abbas ibni Mektum ve* bazı sahabe tarafından tekrar edilip 100 bin civarındaki kalabalığa aktarılmıştır. Efendimiz'in Hacda arefe günü yakfe anında "Arap'ın Acem'e Acem'in Arap'a üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir," dediği ve en son "Size dini tebliğ ettim mi?" çağnsına sahabe topluca "Ettin," demiş efendimiz mübarek başını semaya kaldırıp tam 3 kez, "Şahit ol ya Rabb!" dediği yerlerdir Hac döneminde milyonlarca insan toplanıp Hac ve vakfe farzdır. Vakfesiz hac kabul olmayacaktır. vakfe* çok önemlidir. Efendimiz* Veda Haccı'nda Cebel-i Rahme'ye gelmiş ve vakfe yapmıştır. SAV vakfesini, Cebel-i Rahme'nin kıble tarafında durup, sırtını dağa, yüzünü kıbleye çevirerek yapmıştır. vakfeyi dağın üzerine çıkıp da yapmak gibi bir zorunluluk yoktur. Necip Fazıl'ın hac hatıralarında şu yazar "Vakfe için Arafat'a geldik. binlerce insan vakfede idi. saatlerce duruyor, okuyor, ve vakfe yapmaya çalışıyordu. Benim vakfem birkaç dakikayı geçemedi, yandım, dayanamadım. Allah'ın huzurunda uzun süre duramadım. vakfeyi gerçekten anlamış bir* gönül. Vakfe Allah'ın huzurunda durmaktır. duya duya, hissede hissede durmaktır Veda Haccı'nda, Nemire ile Cebel-i Rahme arasında Efendimiz sahabeye Veda Hutbesi'ni okumuştur* Cebel-i Rahme'nin en üstünde beyaz boyalı bir taş vardır Burası Hz. Adem ile Hz. Havva'nın buluştukları yeri simgeler Osmanlılar bu mübarek tepeye mescit inşa etmiştir bugün* ise kalan sadece* 2 çeşmedir İstanbulda ecdad dört bir yana yaptırdıkları çeşme ve sebillerle çevreyi. bir su medeniyeti dönüştürmüş bu güzel anlayışıyla ecdadımız suyun altınla tartıldığı Arap coğrafyasını da* nimetten mahrum bırakmamış dört bir yanı çeşme ve sebillerle süslemiştir Arafat'ta, Cebel-i Rahmede 2 güzel Osmanlı çeşmesi vardır Her birinden şırıl şırıl su akarmış. Cebel-i Rahmede artık ecdat yadigarı çeşmelerin suları akmıyor, muslukları yok olmuş sadece bir tanesinin mermer oluğu kalmış. Çeşmelerden akan suyu taşıyan üst su yolları yıkılmış. üzücü manzarayı izliyor ve hüzünleniyoruz. Cebeli Rahme'nin civarında dozer çalışması var. Zemini betonlaştırıp yer düzlernesi yapılıyordu. Buraların düzenlenmesi çok güzel Arafatta üzerinde bir tek mermer oluğu kalan Osmanlı çeşmesine tonlarca toprak yığılmış ve Artık Arafat'taki Cebel-i Rahme'de bir tek Osmanlı çeşmesi kalmış onada ulaşmak için parmaklarımızla dakikalarca taşları kazımak gerek Cebel-i Rahme'nin Yolları dilencilerle dolu. En yukarısı Hz. Adem ve Hz. Havva'nın buluştuklan rivayet olunan taşın olduğu yer Onların ilk kez karşılaştıkları yer bu tepenin zirvesinin alt tarafındaki küçük düz bir kısım Arafatda deveciler süsledikleri develeriyle müşteri arıyor bu develere binmek çok zevkli ama binip inmesi problemli. deve oturduğu yerden kalkarken öne düşüyor, otururken ve arkaya doğru yatıyor. Ve her an burun üstü gidebilirsiniz ARAFAT Hz. ADEM VE Hz. HAVVA nın buluştukları yer cennetten çıkarılınca ilk kez birbirlerini burada gördüler ve Allah'a burada yalvardılar Cebel-i Rahmede hacılar Allah'a dua dua yalvarırlar herkes dualara iştirak eder. Hz. Adem ve Hz. Havva bu tepenin başında buluşup hayır için dua etmişlerdir ARAFAT'TA Veysel Karani de hatırlanmalı. Anadolu insanlarının çok düşkün olduğu bu güzel insan, Peygamber Efendimizi duyunca Yemen'de duramaz annesinin iziniyle buralara gelir. annesinin tembihi vardır. Yaşlıdır, yalnız başına kalamayacaktır. Bu sebeple Medine'ye gidip hemen dönmesini ister. Veysel Karani. Medinede Efendimiz Sav i göremez. Annesine verdiği sözü tutmak için hemen geri döner. Peygamberimiz kendisini ziyarete gelen gençten haberdar olur ve, "kim geldi?" diye sorar. Oradakilere bu gencin hayrından bahsedip vasiyette bulunur, "o genci bulun selamımı iletin, hırkamı kendisine verin," Sahabe Veysel Karani Hz leri'ne Hz. Peygamber'in arzusunu Arafat'ta yerine getirirler. hac döneminde Hz. Ömer ra ve Hz. Veysel Karant'nin Medine civarına geldiğini öğrenir onu Arafat'ta deve güderken bulurlar. Peygamberimiz'in selamını ve emanetini iletirler. ürnmetine dua etmesini isterler Hacılann Zilhicce günü akşama kadar kaldıklan Arafat ve civannı gezen bir grup buradan Müzdelife'ye yol alır Hacılar Kurban Bayramı'ndan bir gün önce hava kararırken Arafat'tan Müzdelife'ye yola çıkar Bakara Suresi'nde şöyle ernredilir, "Arafat'ta vakfeden ayrılıp sel gibi Müzdelife'ye akın ettiğinizde, Meş'ari'l-Hararn'da Allah'ı zikredin. O size nasıl hidayet ettiyse, siz güzelce O'nu zikredin. O yol göstermeden önce siz yolu şaşırmış kimselerdendiniz. Peygamber Efendimiz Sav Veda Haccı'nda, arefe gecesi Müzdelife'ye gelir akşam ve yatsı namazını cem ederek kılar. Efendirniz'in namaz kıldığı yer Meş'ari'l-Hararn Mescididir Efendimiz o gece namazı kıldığı yerin yakınında ki Cebel-i Kuzah'ta Müzdelife vakfesini yapmış ve gecelemiştir Müzdelife'ye gider gitmez önce Meş'ari'l-Haram Mescidi gezilir mescidin yanında arabalar için yol geçer yolun yanındaki tepe Kuzah Tepesi. Üzerine çıkamasak da Efendimiz'in şereflendirdiği mübarek mekanın yanında dua edilir Efendimiz Sav in Müzdelife vakfesini yaptığı Cebel-i Kuzah, eskiden beri önemi olan bir yerdir. Bu tepede cahiliye döneminden beri hep ateş yanar ve ateşle o bölge aydınlatılıp ısıtılmaya çalışılırmış. Rivayete göre dört halife döneminin sonuna kadar orada o ateş yanmaya devam etmiş. Müzdelife'den Mina yoluna yapılan yolculukta kayalıkta bir zaman görenlerin ilgisini çeken farklı bir kaya vardı. elini kaldırmış bir insanı andırıyordu bu kaya Mekkeliler Ebrehe'nin fil ordusunun son konaklama yerine Vadi-yi Mugammes derdi buradaki bir çoban Efendimiz'in hicretinde O'nun yerini gösterirken taşlaşmıştır Burası meşhur olunca fazla ilgiden endişelenenler kaya ve üzerindeki tepeyi ortadan kaldırmış Bu yolun devamında ilginç bir yere geliyoruz. Burası Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'i kurban etmeye götürdüğü yer. Bu özel mekanı gösteren sadece küçük beyaz bir taş vardır Hz ismail Tam bir bağlılıkla babasına kendisini burada teslim etmiş Hz. İbrahim Allahu Teala'ya verdiği sözlen oğlunu kurbana hazırlanırken Cebrail as kurban için bir koç getirir ve Hz. İsmail yerine burada o koç kurban edilir. Bu koç başı yüzyıllar boyunca Kabe'nin içinde saklanmıştır. Efendimiz Sav Mekke'nin fethinden sonra Kabe içine girdiğinde, bu koç başı duvarda asılıdır Osman bin Talha'yı onu keşke herkesin göreceği bir yere asmasanız diye ikaz etmiştir. Yıllar sonra Haccac'ın Mekke kuşatmasında mancınıklarla atılan taşlardan Kabe'de yangın çıkmış, bu koçun başı yangında telef olmuştur. Arafattan çıktıktan 5 km sonra yeni bir düzlük gelir. Burası, Sehlü'l-Kebir'e giden yoldur önemli bir olaya tanıklık etmiş olan Vadi-yi Mugammes'tir. Günümüzde Vadi-yi Nar da denir Ebrehe'nin fil ordusunun son konaklama yeridir Habeşistan yöneticisi Ebrehe Kabe'yi yıkmayı kafasına koymuştur. buralardaki zengin pazarları kendi ülkesine katacaktır. 60 bin kişilik Ordusunu fillerle dona tır. Mekke nüfusu lO bin dir Ebrehe, dev ordusuyla bu düzlüğe gelir. Kabe'ye konaklama mesafesindedirler. Halk şehri boşaltır bu vadide 2 önemli olay cereyan eder. biri Mekke reisi Abdülmuttalib'in Ebrehe ile görüşmeye gelmesidir. Ebrehe, Abdülmuttalib'in af dileyeceğini sanmaktadır. Abdülmuttalib Ebrehe'nin gasp eddiği develerini ister. Ebrehe "Ben senin Kabe'yi yıkmarnam için geldiğini sanmıştım," der. Abdülmuttalib ise "Ben develerimin sahibiyim. Onları korumak görevim. onlar için geldim. Kabe'nin sahibi orayı o koruyacaktır," Ebrehe Harem hudutlarına girmeden Müzdelife ile Mina arasındaki vadide Ebabil kuşlarını görür zaman geçmiştir Vadi-yi Mugammes'te Ebrehe ordusunun fili çöküp hareket etmez ancak yola devam edilir Fil Yakası'ndan yıllar sonra Peygamberimiz yanındakilere bu vakayı hatırlatmıştır. 628 de Efendimiz 400 sahabeyle haccetmeye Mekke'ye gider Mekke'ye 30 km kala, Hudeybiyede Kusva çöker. Sahabe devenin çöküşünü düşünürken Efendimiz sav Fili hapseden, benim devemi de hapsetti, demiştir. Burada ıssız, ve yeşilliğin olmadığı, gazab-ı ilahinin indiği ve Fil Suresi'nde anlatılan ordunun son konaklama yerleridir Gözlerimiz develeri için gelip Ebrehe'ye müthiş ders veren Abdülmuttalib'i ve yere çakılıp kalkmayan büyük fili aradı. Mina ile Müzdelife arasında küçücük kuşlar tarafından işgal ordusu helak edildik vadiye baktık. Surenin anlatımıyla yenmiş ekin yığınları haline getirildikleri yere ... Peygamber Efendimiz'in hayatı Mekke'nin dışında da geçmiştir şehrin uzağındaki panayırlardan Mekke'ye en yakın olanı Zü'l-Mecaz Panayırıdır burasını. Okulda Ukaz Panayırı olarak duymuştuk Zü'l-Mecaz da Ukaz gibi bir panayır ve pazar yeridir. Efendimiz Hakk'ı tebliğ için buralara gelmiştir Ukaz panayırları Mekke'den 80 km civarında uzaktır Cahiliyede son derece canlı olan bu pazar, dört halife devrinde Haricilerin saldırılarıyla güvenlik sıkıntısı yaşamış ve eski önemini kaybetmiştir Osmanlı Efendimiz'in hatırasını barındıran bu çarşıya ihtimam göstermiş. Dükkan ve pazarlar canlandırılmaya çalışılmıştır Osmanlı'nın ihya ettiği bu dükkanların bugün bir kısmı yıkılmış, bir kısım kubbeleri hasar görmüş vaziyette hala durmaktadır Bu çarşı yakınlarında, Osmanlı yapısı bir de köprü bulunur Ukaz Panayırı günümüzde Hüseyin Şerifin özel arazisi içindedir Ukaz ve Zü'l-Mecaz panayırlanndan başka Mekke-Medine yolundaki Cümum'da Mecenne Pazarı vardır dükkan binaları ayaktadır. Mekke ve civarındaki bu pazarların dışında Efendimiz'in gittiği çok uzak yerlerden bahsedilir Bunlardan biri Mekke'ye 700 km uzaklıktaki el-Hubeşe'dir. Mekke-Yemen yolundaki bu panayıra Efendimiz Sav Hz. Hatice'nin kervanlannı idare için gitmiş. Efendimiz kervanı için kumaş almıştır . Mekke civarındaki pazarlardan tellerle çevrili bir alan vardır burası Zü'l-Mecaz Pazarıdır çöldür buralarda pazar kurulduğunun tek alameti, çöldeki parça parça taş yığınlarıdır taş yığınlarının her birinin yerinde birer dükkan vardı. Etrafının tellerle çevrilmesinin sebebi korumaya alınmış olması. buralarda iyileştirme projeleri gerçekleştirmeyi düşünüyorlarmış. Bir zamanlar çevrenin zengin ve soyluları, köleleriyle buralara alışverişe geliyordu. Tüccarlar ve deve sürüleri vardı her yanda. Herkes kendi derdindeydi. Kimi mal satmak ve para kazanmak, kimi malları ucuza almak için uğraşıyordu. Herkesin kendi işiyle meşgul olduğu bu pazarda Mekke'den buralara gelip insanlığın kurtuluşu ve selametini dünyaya geliş gayemizi hatırlatıp Birbirimizi üzmeden, kırmadan yaşayabilme yollarını gösteren Sav efendimiz bu kızgın kumlara bata çıka geliyor Ümmeti için Kuraanı tebliğ ediyordu Zü'l-Mecaz panayırı SAV in tebliğ niyetiyle ziyaret ettiği yerlerden sadece biritanesidir |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() Kaynak mekan ve olaylarıyla Hz Muhammed talha uğurluel
Mekke Yolunda giderken seyrek de olsa sağda ve solda agaçlar görüyoruz. "Buralar Semure Ağacı bu agaç Efendimiz sav in çok sevdigi bir ağaç Yolculuk esnasında ne zaman bu ağacı görse altında dinlenip iki rekat namaz kılarmış. Hudeybiyede Efendimiz SAV ve sahabe ile gerçekleştirilen Rıdvan Biatı semure ağacı altında gerçekleşmistir Medinede Efendimiz ordusuyla Bedir Savaşı'na giderken Vadi-yi Akik'te yine semure ağacı altında dinlenmiştir Hz. Ömer'in oğlu Abdullah bin Ömer ömrünce bu ağacı sulamıştır Bizans'a karşı yapılan Tebük Seferi'ne gidilirken 8 farklı yerde dinlenilmiştir Bu mola yerlerinin hepsinde semure ağacı vardır Bugün bu 8 konaklama yerinden sadece bir tanesi bilinir. Burada Efendimiz'in istirahat ettiği yerde Mescidü'l-Tevbe adlı bir mescit vardır Tebük yolundaki istirahatlerden bir tanesini Efendimiz semure ağacı altında dinlenirken gerçekleştirir Gavres adlı düşman Efendimiz'in yanındaki asılı kılıcı alıp, seni elimden kim kurtaracak?" diyince Efendimiz öyle bir, "Allah!" der ki Gavres'in elindeki kılıç düşer. Efendimiz düşen kılıcı alarak, "Şimdi seni kim kurtaracak diye seslenir. Bu meşhur olay semure ağacı altında gerçekleşir KusvA'YI HATlRLATAN MEKKE DEVELERI MEKKE nin kutsal topraklarında gezerken mübarek insanların neler yaşadığını bilmek ve bir nebze olsa dahi yaşamaya çalışmak tarihimize büyük fayda sağlar çöl denilince akla ilk gelen devedir. Bedevinin en yakın arkadaşıdır Çöl insanının vazgeçilmezidir SAV in Mübarek devesi Kusva Efendimiz'e hicret yolculuğunda bineklik yapmıştır. Efendimiz Medine'ye girdikten sonra herkes kendisini misafir etmek isteyince deve serbest bırakılmış ve önünde çökeceği evde misafir kalınmıştır Mekke'ye hacca gidilirken aynı deve Hudeybiye'de kalkmamak üzere çökmüş ve Efendimiz "Fili bağlayan devemi de bağladı buyurmuştur. Mekke'nin Fethi sonrası efendimiz Sav Mu'az bin Cebel ra ı Yemen'e gönderirken ona kendi devesini vermiş Devem sana güven verir. Onun çöktüğü yere mescidini kur," demiştir Kur'an'da yaratılışına dikkat çekilen deve o günkü şartların vazgeçilmezidir Bu mübarek hayvanın Mekke-Hudeybiye arasında çiftlikleri var kurulu birkaç çadır ve etrafı çitlerle çevrili develer var Çitin dış tarafında develere yiyecek veriliyor bu çiftlikte irili ufaklı 30 kadar deve var yavru develer Her şeyin küçüğü gibi bunlar da harika deve sütü içtik çitin içinde geçti en uzun boylu deve anne imiş ve yavru yerli yersiz süt içmesin diye annenin memesini bağlanmış Çoban memeyi örten bezi açınca minik deve yavrusu koştu ve annesinin memesine uzanıp emıneye başladı. Az sonra adam elindeki tası anne devenin meme altından sağmaya başladı ayağını ustaca kıvırarak dizini masa gibi kullanıyor ve kıvırdığı diz üstüne koyduğu tası sağmaya çalışıyordu Hepimiz şaşkınlık ve ilgiyle izliyorduk. yammdakilere, "Neden yavrunun da içmesine izin veriyor?" diye sordum. Aldığım cevap ibret doluydu yavruya süt içmesi için izin vermezse anne memesine süt bırakmıyormuş. çobanın süt sağması için yavrunun süt içmesi gerekiyor. Anne deve, Allahu Teala'nın sevk-i ilahisi olarak sadece yavrusu süt içeceği zaman memesine süt veriyor Mekke'ye yaklaştığımıda karşı tepede bir Osmanlı murakabe binası vardır Ecdad bu mübarek şehri korumak için yaptırdığı gözetleme yerlerindendir birkaçı hala ayaktadır Tepe yanındaki vadiye Ebdah Vadisi denir. Bir zamanlar buralar Mekke dışında kalan ıssız yerlermiş savunmasız Müslümanları müşrikler buraya getirir ve işkence yaparmış. Aklımıza Yasir ailesi geliyor. Hz. Ammar, annesi Hz. Sümeyye ve babası Hz. Yasir Müslüman olmuş oğullarının gözü önünde her ikisi de feci işkencelerle şehit edilmişdi. O yüce ruhlara fatihalar . gönderiyoruz. MEKKE Murakabe binasının üzerindeki tepenin eteklerinde beyaz bir cami vardır. Kubbeli yapısı ile dikkat çeken cami islamdan önceki dönemlere ait hatıraları barındırıyor. Efendimiz ile Hz. Hatice burada buluşur Bu mukaddes insanların şereflendirdiği mekanda yapılan dualara icabet edileceği düşünülür bu mevkiye icabe, mescide ise icabe Mescidi denirmiş. yenilenmiş binasıyla beyaz, tek kubbeli bir yapıdır icabe Mescidinde 3 kitabe vardır ilki Emevilere, diğeri padişah I. Ahmed'e ait olup sonuncusu günümüzde konmuştur Efendimiz nübüvvetinden önce Mekke'de duramaz. Yalnız kalacağı bir yer arar. Bu amaçla Nur Dağı'na çıkıp, Hira Mağarası'na çekilir. ilk zamanlar üç, beş gün ya da bir hafta kalırken, peygamberliğin gelmesine yakın birkaç ay dağdan inmediği olur bu uzun kalışlarda Hz. Hatice, Efendimiz için hazırladığı yiyecek torbasını getirmek için yola çıkar, Efendimiz dağdan aşağıya inerek burada buluşur Peygamberimiz azık için bile şehre bulaşmak istemez peygamberliğe hazırlanırdı Hz. Adem ve Hz. Havva Arafat'ta, Cebel-i Rahme'de buluşurdu Efendimiz de Hz. Hatice ile buluştukları Nur dağı ve Hira mağaralarına çok değer verilmiş dua makamı olmuştur Burada el açıp uzun uzun dua edilir Dua ederken mescid duvarındaki I. Ahmed'e ait olan kitabeyi inceliyoruz. Bu peygamber aşığı Osmanlı sultanı, hacca umreye bir kez olsun gelemediği halde bu mescidin varlığından haberdar olup günümüzden 395 sene önce bu mescidi tamir ettirebiliyor. bugün Türkiye'den gidip 15 defa umre yaptım," diyenlerin içinde bile bu mescidden habersiz pek çok insan var. Osmanlı'nın ali-cenaplığı bizi hayret ve hayranlığa sevk ediyor . Mescid-i icabe'ye yakın, olan Mekke beledi-ye binasının karşısında beyaz ve küçük bir yapı dikkat çeker. Burası bir su yapısıdır. Bir kuyu ve yan haznesi bulunur Efendimiz buraya uğramış ve istirahat etmiştir. Kuyunun adı Tuva ve buraya Arapça adıyla Bi'r-i Tuva Tuva Kuyusu dur. Kainatın Efendisi 630 yılında Mekke'nin fethine çıktığında şehre girmeden 2 gün önce Curmuh denilen yerde gecelemiştir. Mekke'ye giriş öncesi son geceyi Tuva Kuyusunda geçirecek, burada istirahat edip kuyudan boy abdesti alarak şehre girecektir. Bi'r-i Tuva'nın önündeki cadde adı Fetih Caddesi Mekke'nin fethinde Efendimiz Sav in ilerlediği meşhur yoldur Hz. Aişe, fetih günü Efendimiz'in Mekke'ye girişini şöyle anlatır, "Mekke'ye girerken üzerine bindiği merkubun semerine, neredeyse alnı değecek ti Efendiler Efendisi mütevazılığıyla bir zamanlar binbir cefa gördüğü ve terk etmek zorunda kaldığı şehre muzaffer bir kumandan olarak giriyordu ama tevazuyla giriyordu. Bu tevazuyla yaşayan ve yaşatanlar Efendimiz'in yolundan gidenler olmuştu. Mısır Seferi'nden dönerken İstanbul'a gündüz girmeyen halk bu muvaffakiyeti bizden bilir ve alkışlar diye Üsküdar'dan şehre gece giren Yavuz, Mohaç Muharebesi'nde dünyanın en büyük ordularını 2 saatte içinde yok eden ve dönüşte, zaferle kalbime gurur girdi. gece yatağı dehlize serin," diyen Kanuni canlanıyor zihnimizde. Kudüs'ü alıncaya kadar 30 sene çadırda yatan Selahaddinler, İspanya'nın fethinde, "Unutma dün köleydin, bugün muzaffer bir kumandan yarın toprağın altına girip hesap vereceksin," diye kendisini hesaba çeken Tarık bin Ziyadlar ve niceleri. Onların hepsi güzeller güzeli SAV den renglerini ve dünyaya hayat olmuşlardı ömürleri boyunca Mekke ve Medine civarında Osmanlı'nın tamir ettiği nice yapı bizzat kendilerince yapılan hayır eserleri vardır. Her bir paşa ya da hanımefendi, imkanlarının bu mukaddes topraklara nasip olmasını isterdi. Osmanlı'da her padişah burayı tamir ve ihya etmiştir. İcabe Mescidi gibi Osmanlı'nın tamir ettirdiği yapılar ve bizzat temelden kendilerinin yaptırdığı eserler vardır Mescid-i İcabe'nin arka sokaklarındaki Osmanlı yapısı son Osmanlı Valisi Osman Nuri Paşa'nın kaldığı vilayet konağıdır orijinal mimarisiyle yerinde duran yapı, cumbaları, kepenkli pencereleriyle, görenlere kimliğini aktarır. insanlığın faydasına kurulmuş bir hayır eseridir Osmanlılar buraya hükmetmek, ve yönetmek için değil, hadimlik için gelmişdir Tepedeki en yetkili kişi padişahtan Mekke valisine kadar Hadimü'l-Haremeyn olmayı en büyük paye sayardı. Bugün Topkapı Sarayı'ndaki padişah sorguçları bu anlayışın en güzel örneğidir sorguçların tüylerinin izahı şudur: Mekke ve Medine'de mukaddes mabetler tavus kuşu tüyünden süpürgelerle süpürülür bu süpürgeden birkaç telek İstanbul'a gönderilirdi padişahlar bu tüyleri sorguçlarına takar, "Bizler senin evinin hadimleriyiz ya Rabbi!" der ve öyle dolaşırdı Konağın tam karşısında Osmanlı vardır. Bugün suyu akmasa da güzel bir restorasyon geçiren sebil temiz ve sağlamdır Sebilin az ilerisinde bir başka Osmanlı yapısı ve Seyyid konakları vardır. İki katlı revaklı ön cepheye sahip olan, son derece görkemlice inşa edilen bu yapının Yapılma gayesi çevreye hayırlı olma çabasıdır Hacca ve umreye gelenlerin ücretsiz barınması için düşünülmüş. Kral Abdülaziz burayı ikamet yeri olarak kullanmıştır Mekke'deki Osmanlı eserlerinden biride Eyüp Sabri Paşa'nın Miratü'l-Haremeyn'i ve Sinan Paşa'nın eserleridir Mescid-i Haram'ın yanındaki 4 kubbeli Kanuni Sultan eseri Süleymaniye Medreselerinden, ll. Mahmud'un hanımı Bezmialem Valide Sultan'ın yaptırdığı Guraba Hastanelerine kadar birçok eser Mekke ve Medine'de yer almıştır Bugün bu hizmet eserlerinden pek azı ayaktadır. ülkemizdeki gibi hızlı ve düzensiz gelişen şehirlerde ne yazık ki tarih ikinci plana atıldığı için eserler korunamıyor. Ayakta kalan eserlerin geleceği meçhul. Bugün ayaktaki eserler Osmanlının son dönemlerine ait. Mekke'nin Meydan-ı Kışla Kışla Meydanında Sultan II. Abdülhamid in yaptırdığı kışla binaları var Bugün ancak fotoğraflardan görebiliyoruz bir kısmı hac döneminde misafirhane olarak kullanılmış 2005 itibariyle binalardan, yol çalışmaları sonrası sadece 2 küçük parça ayakta kalmış sonra bu yapılar da ortadan kaldırılmış II. Abdülhamid Han'ın yaptırdığı ve misafir için düşünülmüş Haseki evlerinden birkaç tanesi hala ayakta Abdülhamid Han yaptırdığı Mekke'deki Osmanlı yapılarından biri kız mektebidir. Osmanlı'nın son çırpınışları ve özellikle ll. Abdülhamid'in son gayretlerinin büyüklüğünü anlıyorsunuz. • Osmanlı en parlak yıllarında çok büyük okullar açtı Kanuni Rüstem Paşa Semiz Ali Paşa Adeta eğitim seferberliği yaptılar Kanuni dönemi altın bir dönedir. En çok okulun açıldığı dönem Abdülhamid Han dönemidir. Mekke de nasibini almıştır. MEKKEDEKİ bina bugün nice özel koleje taş çıkartır o devirde adam yokluğu vardır Osmanlı iyi idareci ve öğretici bulmakta zorlanır Beyrut'ta bir Alman Osmanlı okulu açılır. Okulun müdiresi Halide Edip tir. Ancak eğitim değil Avrupa'daki moda anlatılır YÜREKLERI YAKAN VE GÖNÜL FERAHLATAN İKI OLAY Mekkedeki Osmanlı hatıralarına göz atıp lcabe Mescidi'ne geliyoruz. Mescidin karşısında Mekke belediye binası vardır Az ileride Kral Abdülaziz Mescidi yer alır. Bu iki yapıarasına Hayrü Beni Kinane denir islamda bu mevkinin çok özel bir önemi vardır Burada acı üzücü, ve güzel olaylar yaşanmıştır Üzücü olay, Mekkeli müşrikler Müslümanları boykot kararını burada almıştın. İslamiyet'in yeşerdiği yıllardır. Müşrikler ellerindekinin gideceği endişesiyle ne yapacaklarını şaşırmış ve hırçınlaşıp korkunç bir planı harekete geçirerek Hz. Peygamber'i akrabaları ve sahabeyi boykot kararı alırlar. son derece ağır olan boykota göre Haşimoğulları ile alışveriş yapılmayacak evlenilmeyecek kuru ekmek bile uzatılmayacaktı bu kararlar tam 3 yıl acımasızca uygulandı Efendimiz ve yanındakiler müşrik zulmüne sabretmek zorunda kaldılar. toplumdan uzaklaştırılıp, aç bırakıldılar. Az sayıdaki insaf ehlinin yardımı engellendi. Bu acı hatırayı Sa'd bin Ebi Vakkas anlatıyor, "Günlerdir ağzıma bir şey koymamıştım. Yerde deri parçası buldum. temizleyerek ağzımda emdim bana üç gün gıda oldu." Bu boykot günlerinde üzücü olaylar gerçekleşmiştir. Efendimiz'(sas) i nübüvvetinde sağlam bir inançla destekleyen Hz. Hatice ve öksüz ve yetim kaldığı çocukluktan beri kendisini her türlü tehlikeden koruyan çalışan amcası Ebu Talib vefat etmiştir Buradaki güzel hadise ise şudur. Mekke'nin fethiyle şereflenen Kainatın Efendisi Mekke içinde itam burada askeriyle kamet etmiştir. Kendisine neden evde kalmadığı sorulduğunda, "Akil bize kalacak ev mi bıraktı buyurmuş "Burada neden kalıyorsunuz?" diye soranlara "Allah'ın takdiri olan tarihi vakayı ispat için," yani Allahu Teala'nın bizi buraya zaferle getirdiğini ispat için demiştir. Efendimiz o en hassas insan, acılı boykot günlerini hiç unutmamış En sevdiği 2 insanı bu dönemde kaybetmiştir muzaffer bir kumandan olarak Mekke'ye girmiş zulmeden herkesi affetmiştir. Efendimiz Mekke dışındaki müşrikler üzerine yürümek için Huneyn'e ilemiş Huneyn Savaşı galibiyetle bitmiş Cirane'de ganimetler dağıtılmıştır Yeni Müslümanlara teşvik için fazla ganimet verilmiş hoşnutsuzluk çıkmıştır ensar arasında, "Resulallah dostlarını, kendi komşularını buldu. Onlara fazla verdi, bize vermedi," diyenler olmuş. Efendimiz ensarla şu konuşmayı yaparak fitneyi engellemiştir Diyeceksiniz ki sığınacak yerin yoktu biz seni koruduk. Ben derim ki Allah beni Peygamber göndermeseydi sizler eski savaşınızda devam edecektiniz. Onlar malları ile Mekke'ye dönecekler ben sizinle Medine'ye döneceğim ... " Efendimiz in konuşmasından sonra Mekke'ye uğramadan Cirane yolundan Medine'ye yola çıkmıştır. Efendimiz'in şereflendirdiği bu topraklar O'na ait nice hatırayı saklıyor. Bu hatırar bize SAV in çektiği sıkıntıları, insanlara tahammülünü sevgi ve nice fedakarlıklarını gösteriyor Cirane'den Mekke'ye dönemeden Medine'ye göçüyor İslamiyet gibi bir güzelliği yaşamamız için başta Efendimiz ve nice yüksek şahabe ciddi imtihanlar verdi bunları öğrenmeli, yaşamalı ve dünyaya en güzel şekilde yansıtmalıyız Ehl-i Beyt islam'ı yaşayan ve Efendimiz'in ahlakını hayatına hakim kılan, Allah Resulüne olan aşkını devam ettirendir. İstikametde olan ve istikametini bozmayan Değişmeyen ve değiştirmeyendir yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündekiler size merhamet etsin Hadis-i Şerifi'ni hatırlıyiruz. Seyyid Ömer ve yanındakiler İstanbul'da Risale-i Nur Sempozyumu'na katılıp Bediüzzaman ile ilgili görüş bildirmek için Türkiye'ye gelmişti. Topkapı Sarayı'nda gezdiler İstanbula misafir oldular Saraylarımızı ziyaret ettiler . Seyyidleri en çok etkileyen topkapı sarayına ecdadın nakşettiği ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler Bizi en çok etkileyen onların, Efendimiz'in emanetlerinin olduğu Hırka-yı Saadet Dairesi'ne girerken en dışarda ayakkabılarını çıkararak içeriye çıplak ayakla girmeleridir NUR DAĞI ve Kabe'yi çeviren dağlar Peygamberimiz'e ait nice hatırayı muhafaza ediyor İslam Tarihi'nin en önemli hadisesi olan ilk ayetin inişi Mekke nur dağında gerçekleşti. Burası nübüvvete az bir zaman kala Efendimiz'in risalete hazırlandığı yer Hira Nur SAV Önceleri birkaç gün kaldığı bu yerde, sonra birkaç ay kalıp şehre inmemeye başlıyor Hz. Hatice her gün endişeli gözlerle Nur Dağı'nı seyrediyor, efendimizin sıhhatini düşünüyor Nur Dağı sarp ve kayalık bir dağ. Üst kısmı sivri. Efendimiz'in şereflendirdiği mübarek mağara zirve noktada. Oradan Mekke çok güzel görülüyor. Mekke'yi ve Nur Dağı'nı önünüze aldığınızda dağın şehre hakim olduğunu çok iyi görebilirsiniz. Mağara denince insanların aklına derin bir kaya geliyor fakat burası 3-4 kayanın baş başa vermiş hali. Peygamberlik burada geliyor Efendimiz ilk defa "Oku!" emrini Nur dağında alıyor yüce Nebi Dağa çıkmak için sabahın erken saatlerinde buraya geliyor. Güneş çıktıktan sonra dağa tırmanmak bir hayli zor. gece giderseniz mağara ağzını kalabalıktır güneş yükselince insanlar dağılıyor mağara tenhalaşıyor. Sabahın erken saatlerinde bir olaya şahit oluyoruz burada. Mübarek mekana, insanlar yanında maymunları ile geliyor 2000 yılından beri buraya dadanan bu hayvanların geliş sebepleri yiyecek bulmak. Onları buraya kim saldı bilemiyoruz. çok durmuyorlar. Sağolsun insanlar Hira Nur'da yerdeki yemekleri toplayıp hayvanlara veriyorlar dağda bulunduklan kısa süre zarfında çantalara sahip çıkın. Çünkü kapıp götürebiliyorlar . Nur Dağı yanında Efendimiz'in hayatında ki önemli bir yer Sevr Dağıdır Efendimiz'in Mekke'den Medine'ye hicret ederken 3 gece kaldığı mağaranın olduğu dağdır. Medine istikametinin tersindedir Efendimiz Hicrette takipçileri şaşırtmak için ters istikamete hareket etmiştir. yanında sadık arkadaşı Hz. Ebubekir de vardır bu sıkıntılı yolculukta ve ilk mağara günlerinde Hz. Ebubekir'in kızı Hz. Esma, hamile haliyle arkalarından izleri kaybolsun diye koyun güdüyor, koyunların sütünden de Efendimiz'e ve babası Hz. Ebubekir'e ikram ediyordu şimdi bu mübarek dağın çok sarp ve dik bir yapısı var. Buraya çıkmak Nur Dağı'na çıkmaktan çok daha zor. tam iki katı zamanda tırmanıyorsunuz. Tırmanmada pes ediyor insan. gündüz güneş altında tırmanış mümkün değil. İşte Müşriklerin gözleri bu kadar dönmüştü? Efendimiz gibi bir insanlık abidesinden nasıl nefret edebilmişlerdi? Onu öldürmeye her kabileden birini seçip gece yatağına yaklaştırmışlardı yatakta Hz. Ali yatıyordu. Efendimiz eza ve cefalarla memleketini terk eddi Bizim çıkmakta zorlandığımız sevr dağına SAV i bulma ümidiyle tırmandıları umutları çok zayıftı onları bu dağa çıkartan insan bu meşakkatli tırmanışta tüm bunları düşünüyor. En tepeye vardığınızda o mukaddes mağara var Gözler örümcek ağı arıyor. Yuvasında yatan bir güvercin bulmaya çalışıyor Örümcek ağını toplayıp çoktan ayrılmış ama hala güvercinler görülüyor bu mağarada satıcılar güvercinlikler kurmuş Güvercinlere baktıkça tarih canlanıyor Sevr Dağındaki mukaddes mağarada bugün. yine aynı yerde besleniyor Sevr Mağarası çok dar. Müşrikler iyice yaklaşmışlar. Mağaraya geldiklerinde mağaradaki yuvasından can havliyle bir yaban güvercini havalanıyor. İnsanları görünce ürkerek uçan kuş, hiç mağarada bir başkası varken yumurtaları üzerinde yatar mı diye düşünüp Mağaranın ağzının bir örümcek ağı ile kaplı olduğunu görüyorlar. içeride birinin olması mümkün değil. Ağ bozulmamış yıllardır duruyormuş gibi bir hali var. örümcek ve güvercine söz geçiren SAV i korumuştu. 3 gece burada kalan Efendimiz sadık dostu Hz. Ebubekir ile sevr dağına önden tırmanıp arkadan aşağıya inerler. Aşağıda onları Hz. Ebubekir'in kılavuzu Ureykıd ve Fuheyre beklemektedir Ellerinde Efendimiz ve Hz. Ebubekir'e vermek üzere develer vardır Peygamberimiz hicret arkadaşıyla uzun ve zorlu bir yolculuğa başlar. Hudeybiye Usvan Kudeyd Huleyse üzerinden devam eder Umreye gelen ziyaretçiler yarım günlük bir programla gezdirilir gezi güzergahında hac yerlerini görürler. Bu ziyaret yerlerinden biri de Cemerat şeytan taşlama yeridir şeytan sembolü üç sütun vardır Hac mevsiminde insanlar son arefe akşamı Müzdelife'de toplanıp taşları ertesi günü ve diğer günler buradaki şeytan sütunlarına fırlatırlar. Bir sene burada sembolik şeytan sütunları yoktu sütunları tamire götürmüşlerdi. Sütunlar değiştirilip yerlerine kondu enli hale getirildiler. Bu taşlamada kolaylık sağlıyor. Burada 3 sütun var. Büyük, orta ve küçük şeytanı temsil ediyor Hz. ibrahim Rabbine verdiği söz için oğlu Hz. İsmail'i kurban etmeye götürürken şeytan Hz. İsmail'e annesi Hz. Hacer'e, babası Hz ibrahim gibi gözüküp vesvese vermeye çalışır Allah'a itaatsizliğe zorlar şeytan reddedilir ve taşlanır hacılar da hac mevsiminde . Şeytanı taşlar Binlerce kişi aynı anda ortadaki küçük sütunu taşlamaya çalışır. izdiham olabilir Eskiden bu sütunlar sadece zeminden taşlanırken şimdi üç farklı kattan taşlanıyor Mekke'nin dışına çıkan gruplar hac güzergahında uzayıp giden yol kenarında uçsuz bucaksız bir duvar görürler bu bir duvar değil su kemeridir.3-5 km değil tam 60 km dir uzunluğundadır. adı Ayn-ı Zübeyde Zübeyde Suyu dur Vadi-i Numan'dan aldığı suyu Arafat'a taşımakta ve o coğrafyada altın kadar değerli suyu insanların hizmetine sunar· Bu kemerleri Abbasi Halifesi Harun Reşid'in hanımı Zübeyde Hanım yaptırmış, geçen yüzyıllar içinde yıpranmış ve kullanılamaz hale gelince Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan yeniden inşa ettirmiştir inşa sırasında kemerleri Arafat'tan Mekke'ye kadar uzanır. KANUNİ bu sular için Önce 50 bin altın göndermiş yetmeyince ikinci bir 50 bin altın ile takviye etmiştir. Mihrimah Sultan'ın Mekke'de de tüm hayırseverliğiyle su kemerleri yaptırmıştır İstanbul da da nice hayır eseri vardır Mukaddes Topraklarda , gururla gezeriz su kemerleri görünür der ki Beni Abbasl Halifesi Harun Reşid'in hanımı Zübeyde Hanım yaptırdı, yüzyıllar sonra Mihrimah Sultan tamir ettirdi, l960'larda hacca gelenler su kemerlerini merak edip sormuş. Harun Reşid'in hanımı Zübeyde Hanım yaptırdı denilince, 'Bundan böyle dünyaya gelecek ilk kız torunuma Zübeyde adını vereceğim,' demiş. Ben doğmuşum benim adım Zübeyde," dedi. Mekke sokaklarında dolaşmak bizi Asr-ı Saadet e götürebilir. bu mübarek şehirde sahabe döneminden kalma birtakım mescitler tarihten kıssalar anlatır Hz. Muhammed'in mukaddes izlerini takip eden sahabe bu izlerin kaybolmaması için hatıra mescitler inşa etmiş bu mescitlerdeki her tabela bu mekanların özelliklerini anlatır bu tarihi yapıları görmek için arabaya gerek yok. Bir yürüyüş mesafesinde nice hatıra saklı mescidi görülür Merve Tepesi'nin karşısında Peygamber Efendimiz'in doğduğu eve yüz dönerseniz sırtınızın baktığı tarafta bir yol ileriye uzanır. yolu takip ettiğinizde Cennetü'l Mualla'ya varır yoldaki tarihi mekanı görürsünüz Eskiden Beni Haşim Mahallesi'nin olduğu dağı sağımza alıp Merve Tepesi'ni sola alarak önde uzanan yolu takip ettiğinizde yolun solunda Şecere adlı mescit Mescidü'ş-Şecere'nin Efendimiz ile ilgili bir hatırayı muhafaza ederdi . Arapçaca şecere, ağaç demektir. bu mescidin adı ağaç mescididir. Efendimizden bu mevkide müşrikler mucize göstermesini. ister SAV mübarek parmakları ile buradaki ağaca gelmelerini işaret eder. Ağaç köklerini sökerek ileder ve tam Efendimiz'in önüne gelip peygamberliğini tasdik eder bu mucize sahabe tarafından unutulmamış, ağaç Efendimizden bir sembol gibi yıllarca orada kalmıştır. ağacın kuruması ve dökülüncemekanın kaybolmaması adına buraya mescit inşa edilip Adına ağaç mescidi demişlerdir Bu olayla Efendimiz'in mübarek parmaklarıyla işaret buyurduğunda ayın ikiye bölünmesi, avucundaki taşların zikretmesi, bulutların Sav e gölge yapması gibidir Şecere Mescidi'nin bugünkü mimarisi birkaç yıkık olup önceleri tarihi bir Osmanlı mescidi görünümündeydi Şecere Mescidi'nin karşısındaki araba yolunda bir başka mescit vardır . Adı Mescidü'r-Raye. Raye sancak ve bayrak manasına gelir. Peygamber Efendimiz Mekke'nin fethi için şehre girdiğinde şehrin girişi olan bu yerde durarak elindeki Ukab adlı mübarek sancağı buraya dikmiştir. Ukab, kanal manasına gelir Efendimiz'in siyah sancağına verilen bir isimdir. Sancak Topkapı Sarayı'ndaki Mukaddes Emanetlerde gümüş muhafaza içinde sergilenir. Mukaddes Emanetler deki bu mübarek Peygamber sancak Mekke'nin fethini görmüş. Hz. Ali'nin elinde dalgalanarak Hayber'e gitmiş vemübarek fethi görmüş. Efendimiz bu sancağı, Mute destanını yazmak üzere giden sahabeye vermiş. Zeyd bin Harise, Cafer-i Tayyar, ardından Revaha taşımış bu kutlu sancağı. Üçü art arda şehit olunca Halid bin Velid alır sancağı ve destana son noktayı koyar. Mekkede Mescidü'l-Şecere tarafından devam ettiğinizde benzer bir mescitle karşılaşacaksınız. Aynı mimari tarz ve üslupla tasarlanmış mescid çok yeni ama adı Efendimiz dönemine gidiyor. Mescidin adı Cin. burası Mescidü'l-Cin. Efendimiz Taif yolculuğunda tebliğ için Mekke'den 80 km uzağa giderken Hz. Peygamber burada taşlanır Gönlü kırık Mekkeye dönerken Batn-ı Nahl'de durur ve tam bu mescidin olduğu yerde ibadete çekilerek Rabbine teveccüh eder. Efendimiz'in gönlünü alacak bir hadise meydana gelir. Cinler gelir ve kendisine iman ederler. cinlerin bu ziyaret yerleri sahabe tarafından belirlenip ve bir mescit inşa edilerek adına Mescidü'l-Cin denmiştir. Cin Mescidi'nin çapraz karşısında zamanında vadi olan 2 cepheli bir yer durur. üzerinde küçük tümseklerin görüleeceği bu yer, Mekke'nin en önemli kabristanı Cennetü'l-Mualla'dır. Mekke şehrinin dışında ki kabristan artık şehrin içinde kalmıştır. Kabristanın ortasından ana yol geçer kadınlar kabristana giremedikleri için üstten geçen yolun 2 kenarına dizilip kabristanı inceleme ve dua fırsatı buluyorlar. Suudi Arabistan'da kabristan anlayışı farklı olduğu için Türkiye'de ki gibi yer araranmıyor. Kabirlerde mezar taşı yok. işaret taşı var. Çoğu kişi dedesinin kabrinin yerini bilmiyor ölen kişilerin naaşları dört duvar beton plakalar içerisine konup ağzı kapatılıp az bir toprak atıldıktan sonra bir süre bekler ve içeride bir şey kalmadığına kanaat getirilince aynı yere başka kişiler defnedilir. Cennetü'l-Mualla'ya içeriden de dağa doğru sırt vermiş ve etrafı yeşil demirle çevrili bölüm Efendimiz'in yakınlannın defnedildiği yer. Efendimiz'in biricik eşleri Hz. Hatice, Mekke'de vefat eden iki oğlu Kasım ve Abdullah, amcası Ebu Talib, dedesi Abdülmuttalib yatıyor. Cennetü'l-Mualla'nn eski fotoğraflarında muhteşem kubbelerle süslü türbe binaları vardı Özellikle Hz. Hatice için inşa edileni çok dikkat çekiciydi Mekkelilerin Hz. Hatice için her sene burada mevlid yapardı varlıklı kişiler hatimler indirtip yemek dağıttırırdı Hz. Hatice'nin yanında tabiinin büyüklerinden Fudayl bin iyad'ın da kabri bulunudu bugün hiçbirisi yok. sol köşede bir çalı parçası görülür. Hz. Hatice'nin kabrinin burası olduğu söylenir. Oraya bakarken onun Efendimiz'i tanıması, SAV e kervanlarını emanet etmesi, izdivacı, elinde avucunda ne varsa islamiyete verip islamiyete ilk giren olması akla geliyor. Hz. Aişe Efendimiz'e Hz Hatice yi unutmuyorsun," deyince. Hz. Peygamber de, Kimsenin bana inanmadığı zamanda o inanıyordu," diye cevap verecektir. Dualarla mübarek annemizin ruhunu şad ediyoruz. Çile dönemini iliklerine kadar hisseden fakat gül devrini göremeden vefat eden bu büyük kadın için ne kadar dua etsek azdır. ÇiLELi BIR ANNE Cennetü'l-Mualla'nın yol altındaki kısmında Hz. Peygamber dönemine ait 2 önemli kişi yatar. Bunlar Hz. Ebubekir'in kızı Hz. Esma ile oğlu Abdullah bin Zübeyr; dir Hz. Esma Peygamberimiz ve babası Hz. Ebubekir e hicret mağarasında gizlenirken koyun gütmüş, ve süt taşımıştıtır. hamileydi. O sevdiği kişilerin arkasından Medine'ye hicret etmiş yavrusunu Medine'de dünyaya getirmiştir. Yavrusu Abdullah bin Zübeyr'dir. Medine'ye hicret eden muhacirler arasında ilk çocuk dünyaya getiren hanım Hz. Esma, Medine'de dünyaya gelen ilk muhacir çocuk Abdullah bin Zübeyr dir. Çile devrini gül devri, gül devrini yine çile devri takip eder. Dört halife devrinin cennet kokulu günleri sona erip Emevi saltanatı başlar. Şahsi kararlar, menfaatler, dini karıştırma dessaslar iş başındadır Muaviye'nin oğlu Yezid işleri iyice sarpa sardırınca Hz. Ebubekir'in torunu Abdullah bin Zübeyr ra dayanamayıp yönetimi tanımaz Baştakiler onunla uğraşmak isterler muvaffak olamazlar. Halife Abdülmelik emir verir ve zalim Haccac Mekke'yi kuşatıp mancınıklarla döver ve güzel sahabiyi şehit eder. EFENDİMİZE (SAS) SÖZ VERİILEN YER: AKABE Mekke'ye uğrayanlar Akabe'ye de gitmelidir. islam Tarihi'nin dönüm noktasıdır Akabe. Mekke'den Medine'ye hicrette Medineli müslümanlar ile buluşmanın adı ve yeridir Akabe ve buradaki buluşmanın simgesi Akabe Mescidi hala ayaktadır. Peygamber Efendimiz'in Medinelilerle buluştuğu ve islamiyet'i tebliğ eddiği yere gitmek için Mekke'den Mina'ya ilerlenmelidir. Akabe, Mina yakınlarındadır Efendimiz Medine'ye hicretten 2 yıl önce büyük şeytan sütununun olduğu dağda Medine'den hacca gelen 6 kişi ile görüşür. Hz. İbrahim'den sonra cahiliye insanları Kabe'yi ziyarete edip hac yapıyordu bu ziyaretlerde 6 kişi Efendimiz'le tanışıp çağrısını kabul eddi Bir sene sonra Akabe'de buluştular sayıları 12 olmuştu Efendimiz onların yanına Mekke'den genç bir sahabe Mus'ab bin Umeyr'i de verir. Mekke'nin en zengin ailesinin oğlu olan genci sokaklardan geçerken insanlar takip ederdi. o, gönlünü İslamiyet'le şereflendirdi ailesi onu reddeddi üzerine giyecek elbise bulamadı Dünyayı elinin tersiyle iten genç 12 kişilik bir grupla Medine'ye ilerler. İslam inancını hem tebliğ hem temsil edecektir. Defalarca tehdit edilir. Yanına her gelen kılıç çekip Hakaret eder o tatlı ve yumuşak seslenişi ile,."Gel otur dinle eğer kabul etmezsen bana istediğini yap" der. Bu ince üslup, kimleri dize getirmemiştir ki. Medine'nin iki büyük kabile reisi olan Sa'd bin Mu'az elinde kılıcıyla gelirken onun o sıcak atmosferde kaybolur. Oradan kalkarken o, eski Sa'd değildir. Mus'ab bir sene sonra Akabeye tam 72 kişiyle beraber döner . • |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() Kaynak mekan ve olaylarıyla Hz Muhammed talha uğurluel pdf e kitap
Mescidi Nebevi tamiratlarında kıble duvarı Hz. Osman dönemindeki gibi kalmıştır bu sınır korunmaktadır. Emevi Halifesi Velid, in tamiratlarında Mescid-i Nebevi genişletilirken cannet Kapısı ve Efendimiz'in eşlerine ait hücre-yi saadetler yıktırılır. hayattaki sahabeler ağlayarak, Keşke bu hücrelerden birkaçını bıraksaydınız da insanlar, Efendimizinin nasıl bir yerde yaşadığını görselerdi," diyecekdir. Emeviler dönemindeki genişletmede Hz. Aişe'nin, Efendimiz'in türbesi haline gelen odası boş avlu etrafı mermer sütunla taşınan kapalı bölümler haline getirilir. En önde sol kısımda kalan Efendimiz'e ait kısım hurma ağacı gövdeleriyle taşınmaktadır. Bu kısımda dökülmeye yüz tutmuş hurma ağaçlarını kaldırma teklifi yapılır. Sahabe karşı çıkar "Efendimiz'in mescidine dokundurtmayız," derler her hurma ağacının yeri sabit bırakılarak her ağacın olduğu yere aynı kalınlıkta mermer sütun konulur. Bugün Efendimiz'in mescidinde her bir sütunda zamanında bir hurma ağacı gövdesi bulunur Sahabe hurma gövdelerine dayanır hasbihal ederlerdi. Abbasi Halifesi Mehdi'nin Mescid-i Nebevi'yi arkaya doğru genişlettiği bilinir. Osmanlılar döneminde Mescid-i Nebevi:'nin çekirdek kısmı son halini almıştır. Arkasına görevli odaları eklenmiş Mescid-i Nebevi:'nin üzeri kubbelerle süslenmiştir. Bugün "Cennet Bahçesi" denilen mekanda Osmanlı kubbeleri, altlarındaki gül deseni ile hala durmaktadır. Mescid-i Nebeviyi son kez restore ettiren Sultan Abdülmecid dir. Onun hatırası olan ilk avluya kapılarının adı Bab-ı Mecid'dir. bugün bile varlığıyla o hizmeti yapan Osmanlı sultanını hatırlatır ilk Suud Kralı Abdülaziz Mescid-i Nebeviye ikinci bir avlu eklemiş, 2005 te vefat eden Kral Fahd ise mescidi devasa boyutlarda genişleterek bugünkü görünümünü kazandırmıştır. Medinenin her köşesinde Peygamberimizin izleri vardır Büyük bir çoğunluğu ilgisizlikten yok olmaya yüz tutmuştur MEKKE-MEDİNE HİCAZ DEMIRYOLU'NUN SON HALKASI: MEDINE TREN İSTASYONU dur ecdat yadigarı olan Medine tren istasyonu, Anberiye mevkisindedir Burası, eski Medine girişidir. şehir büyüdüğü için şehrin ortalasındadır ve Mescid-i Nebevi'ye l km mesafededir Eskiden hacılar trenden burada iner salavatlarla Efendimiz'in huzuruna giderdi Tren istasyonunu incelediğne osmanlının Peygamber sevgisini görürüz. Ecdadımız bu istasyonu inşa ederken Medine tren yolunun raylarını aksi istikamette dolandırıp şehre öbür tarafdan sokmuş ve herkesin önce Peygamberimiz'in yeşil türbesini görmesini ve SAV e selam vererek şehre girmesini arzulamıştır. Mukaddes Emanetler ve I. Dünya Savaşında Osmanlının İstanbul'dan gönderdiği son emanetleri almak için gelen trenin lokomotifi üzerine , "Esselamu aleyke ya Resulallah" yazılmıştır. Ecdadımızın tren istasyonundaki rayların üzerine keçe döşetmiş trenin raylara sürtünme sesinden Efendimiz'in ruhaniyetini rahatsız etmemeyi gaye edinmiştir Medine tren istasyonu bir ucu İstanbul Sirkeci garında, diğer ucu Medine'de olan Hicaz Demiryolu'nun son halkası ve muhteşem bir eserdir bugün halâ ayaktadır. Tarihler 19. yüzyılın sonudur Avrupa Osmanlı'ya "Hasta Adam diyerek göstermektedir. . . Devletin başına geçen büyük sultan Il. Abdülhamid o dönem büyük devletlerin cesaret edemediği bir projeyi kendi imkanlarıyla başarmıştır. Sultanın bu gayesi İstanbul ile uzak toprakları kuvvetli bağlarla birbirine bağlamak; petrolün bulunması ile bu topraklardaki ingiliz entrikalarına mani olmak; hacc umre ve surre alayları seyahatlerini kolay, güvenli ve hızlıca gerçekleştirmektir projenin tamamlanması ile ingilizler çok endişelenmiş ihanet kokan oyunlarla insanları kandırıp para ile tren raylarına zarar verdirmişlerdir Lawrence gibi İngiliz casusları, yoldan sökülerek getirilecek her ray için altın vadetmişdir. Her şeye rağmen bugün bile, Hicaz Demiryolunun geçtiği Türkiye, Suriye, Ürdün, lübnan gibi ülkelerde orijinal Osmanlı ray ve tren istasyonları hala kullanılır. İstasyonun yanında Sultan Abdülhamid Han'ın kesme taştan yaptırdığı Hamidiye Camii tüm güzelliği ile hala ayaktadır. • ECDAT YADiGARI BiR CAMiDE KlLlNAN İKiNDi NAMAZI padişahı II. Abdülhamid in yaptırdığı Hamidiye Mescidi ayaktadır ve hala hizmet vermektedir ve çok etkileyicidir. vakit namazları kılınır. Anberiye sokaklarında ilerledik. Sokaklar tenha ve insanlar mescitte ibadette bir kısmı ise uykudadır Dükkanların çoğu kapalı. Burada ikindiden sonra başlar ve gece geç saate kadar sürer. İnsanlar öğleye kadar istirahat ederler Halife mescitleri olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali mescitlerinin üst caddesinde Sultan Abdülhamid in hicaz tren istasyonunun yanında Hamidiye Camii'nin vardır hemen kendini gösterir kara kesme taşlarla örülerek inşa edilmiştir Ahlat taşına benzer. Giriş kapısının kavsarasındaki mukamaslar İstanbul camilerini hatırlatır. Osmanlı inşa ettiği yapılarda yerel mimariye bağlı kalmış. sahabe camilerinde Arap mimarisine has özellikleri devam ettirmiştir Hamidiye Camii her şeyiyle tam bir Osmanlı camisidir Osmanlı padişahlarına, ve bu camiyi yaptıran Sultan Abdülhamid Han'a uzun uzun dua ediyoruz . Anberiye'de, tren istasyonu bahçesinde beyaz kubbeli, çevre duvarları şirin bir yapı vardır. Adı, Sukya Mescididir isim su dağıtmaktan ileri gelir Efendimiz sahabe ile birlikte Bedir Savaşı'na giderken burada bütün sahabeye sadece bir kubadan su dağıtarak mucize göstermişler burada Medine'nin bereketi için dua etmişler. Medine tren istasyonunun ziyarete zamanına denk gelenler bu Peygamber hatırasını ziyaret edip ziyaret namazı kılabilirler. Osmanlı PEYGAMBER SAV in AYAGININ DEĞDiGi HER YERİ VAKlF YAPMlŞTIR Medine tren istasyonu yukarısında çift minareli ve Minare teyn (iki minareli) diye adlandırılan güzel bir cami vardır. Kısa süre öncesine kadar burada iki minareli eski bir Osmanlı mescidi bulunurdu Şu an yeni caminin etrafı tam bir mezbeleliktir Bir tarafı otopark yapılmış, diğer tarafı tamirciler işgal edmiş. her tarafından etrafa sıvı yakıt akıtan bir benzinlik hemen yanı başındadır. bunların yerinde eskiden muhteşem bir hurmalık varmış bu arazinin tümü vakıf malıymış. vakfın hayvanları çokmuş buraya gelen giden herkese su yerine süt dağıtılırmış Arazinin Efendimiz ile ilgisi sahabenin Bedir Savaşı'na gittikleri yol üzerindedir Efendimiz sahabeyle birlikte bu arazide konaklamış ve kuyusundan da su içmiş Kuyu hala tüm güzelliğiyle durmaktadır. Kuyunun önünde, ziyaretçilerin mübarek suyu rahatça içmeleri için iki oluklu bir çeşme, çeşme yanında namazgah var. namazgahın şirin bir mihrabı da var. Taş duvarda küçük bir girinti halinde duruyor. çeşme mezbelelik içinde, kuyu kapalı namazgah çöplük haline gelmiş. Buranın suyu o dönemler de meşhurmuş vakıf suyu çevre beldelere Suriye ve Lübnan'da ki Osmanlı valilerine gönderirmiş. Minareteyn Mescidi'nden dönerken Bilal-i Habeşt Mescidi ve hemen yakınında beyaz, küçük ve Osmanlı yapısına benzeyen bir mescit dikkat çeker. Bu yapının İdris Sunüst Mescidi'dir. İdris Sunüst, Libya'nın eski başkanıdır. Kaddafi ihtilalinde buraya göçmüş, burada yaşamış, bu mübarek topraklarda vefat etmiştir bu mescidi kendisi yaptırmış. Eyüp Sultan Camii'nde Beşir Ağa kabrinin olduğu girişin sağ tarafında duran ve üzerinde "Libya Kralı Birinci idris'in armağanıdır" yazan mermer kitabe vardır bu aile Peygamberimiz'e düşkündür Efendimiz'in İstanbul'daki yadigarı olan Eyyüb el-Ensari adına mermer ve varak yaldızlı bu kitabeyi buraya hediye etmişlerdir Peygamber beldesindeki mescitlerden, Peygamber mihmandarının yanındaki hediyelerini hatırlamak aklımıza geliyor Kralın soyadı olan Sunüst kelimesinin bize hatırlattığı önemli noktalar var Osmanlı I. Dünya Savaşı'nı kaybetmek üzeredir Dünyanın dört yanında mücadele verir. teslim anlaşması onaylanacakken, İstanbul ve Anadoluda kurtuluş harekatı başlar Çanakkale'de olduğu gibi sadece Anadolu insanı değil imkanı olan nice vefalı dost kurtuluş destanına destek verir. Bunlardan biri Trablusgarp'ta ki Şeyh Ahmed Sunüsi'dir. aynı ülkesi İtalyanlarla mücadele eder ve savaş 1930' lara kadar sürecektir. o, ülkesinin mücadelesini talebesi Ömer Muhtar'a bırakır Ahmet sunisi ve, "Asil mücadele Anadolu'dadır, burası kurtarılmalıdır, bayrak yeniden şaha kalkacaktır," diyerek Anadolu'ya gelir. Lozan imzalanana kadar bize her türlü yardımı sağlar.Dev Osmanlı'nın yıkılışının gecikmesinde nice meçhul kahramanın gayretleri vardır. Bir küçücük mescit bile bizleri tarihin şanlı sayfalanna götürür MÜEZZINLERIN SULTANI HZ. BiLAL'IN EVİ İdris Sunüsi: Mescidi, Bilal-i Habeşi: Mescidi'nin yanındadır. mescid yeni inşa edilmiştir Medine'de yaşayan Bilal-i Habeş Hz lerinin evi bugün bilinmektedir Müezzinlerin imamı Hz Bilalin evi, Mescid-i Nebevinin yanında Hz. Ömer Camii'nin yanındadır Fakat Medine'deki birçok yapı gibi burası da ilgisizlikten pay alarak yıkılmış. Bugün yerinde bir postane binası vardır. Burada o kara tenli güzel insanı yad ediyoruz. Onun kapı eşiğine baş koyan Ebu Zer canlanıyor zihinlerde. HZ Bilal-i Habeşi görüş beyan ettiğinde Ebu Zer, "Hadi oradan karanın oğlu, sen ne bileceksin!" demiş, Bilal-i Habeşi üzülerek "Ya Resulallah Ya Resulallah, kara tenli olmam cennete girmeme engel mi?" diye sormuş Efendimiz Elbette hayır, cevabını verip sorunun sebebini sormuştu. O da Efendimize anlatmıştı. Peygamberimiz Ebu Zer'i çağırarak, Sende cahiliye izlerini görüyorum diyerek ikaz etmişti. Bu ikazla Ebu Zer başını Bilal-i Habeş Hz eri'nin evi eşiğine koyarak, "Ey Bilal, sen kara ayağını başıma basmadıkça ben başımı kaldırmayacağım, demişti Hz. Ömer'in mescidinden başka, Mescid-i Nebevide dört halifenin izini taşıyan dört mescid bulunur . Bu mescitlerin burada bulunma sebebi enteresandır. dört mescidin ·yanında olan ve adına "bulut" Gamame Mescidi" denilen yapı Efendimiz'in bayram namazlannı kıldırdığı yerdir Kendisini devamlı gölgeleyen bulut, Efendimiz Mescid-i Nebevi'ye girdiginde burada beklerdibburaya "Bulut Mevkii" ve mescide Bulut Mescidi" denmiştir Efendimiz'in vefatı sonrasında Hz. Ebubekir bayram namazlannı Efendimiz'in kıldırdığı yerin kırk metre arkasında kıldırmış. Hz. Ömer biraz ilerisinde, Hz. Osman tam zıt istikamette Hz. Aii Hz. Ebubekir'in kıldırdığı yerin arka mevkiinde kıldırmıştır Sahabe bu yerleri özenle muhafaza ederek bu mübarek kişilerin adı ile anmışlar. buralara bu büyük sahabeleri hatırlatan mescitler inşa etmişlerdir Gamame, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer mescitleri günümüzde hala Osmanlı mescidi olma özelliklerini koruyor Hz. Osman ve Hz. Ali mescitleri degişikliğe uğramış. tarihi mescitlerden sadece Hz. Ebubekir Mescidi'nde bir Osmanlı kitabesi görülür son kez Sultan Abdülaziz Han tamir ettirmiş. Gamame Mescidi yanındaki Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin isimini taşıyan dört mescit, Mescid-i Nebevi'nin hemen yakınındadır bize güzel insanları hatırlatır Medine, Mekke şehrinden bazı yönleriyle ayrılır. Mekke gibi dağlık değil. Dümdüz bir alan üzerindedir . Mekke'de çorak toprak vardır Medine Havası daha yumuşaktır etrafı yeşilliktir Hurmaları, üzümü ve inciri ile ünlüdür Hurma deyince akla yeşil hurmalıklar gelir. Bugün Medine'nin hızlıca büyümesi şehirdeki yeşillikleri kaybetmesine neden oluyor Mescid-i Nebevi yakınlarında hiçbir yerde hurmalık göremiyorsunuz. Her yeri otel işgal etmiş. Gözlerimiz bu önemli yerde azıcık yeşillik ararken Mescid-i Nebevinin hemen yakınlarında küçük de olsa bir yeşil alan görüyoruz. burası tarihe tanıklık etmiş olan Beni Saide gölgeliği betonlaştırılmamış korumaya alınmış. Beni Saide denilince akla Efendimiz'in vefatı sonrası olan hadiseler gelir. Efendimiz fani hayata veda ettiğinde, mübarek naaşı gasledilirken Hz. Ömer Medine'nin iki büyük kabilesi Evs ve Hazreç'in kendilerine yeni reis seçmeye çalıştıklarının haberini alır. Büyük fitneye ramak kalmıştır. Hz. Ömer büyük ferasetiyle Hz. Ebubekir'i bulur, Beni Saide'ye getirir ve oradakilere "Hz. Muhammed'in hicret arkadaşı burada iken siz lider mi seçiyorsunuz?" der ve tüm sahabe Hz. Ebubekir i halife seçer bu tarihi vaka burada yaşanmıştır Medine sokaklarında Hz. Muhammed'e ait nice iz ve yüzyıllarca öncesine ait nice hatıra vardır onlardan bir tanesi, halk arasında farklı isimle anılan bir mescittir Buraya Abdurrahman bin Avf ya da Ebu Zer Gıfari Mescidi·diyenler vardır asıl adı: Secde Mescididir Efendimiz burada uzun bir secde yapmıştır Peygamberimiz geceleri evinden dışarıda ıssız yerlerde Rabbine ibadet edermiş Sahabe "kendisine bir şey olur,"• diyerek SAV i gizlice takip ederdi Peygamberimiz Medine dışında bugün Secde Mescidi'nin olduğu yere gelmiş ve namaza durmuştu Arkasında da gizlice takip eden Abdurrahman bin Avf vardır Peygamberimiz secdede dakikalar ca doğrulmamış. Avf ra artık endişelenince Peygamberimiz selam vermiş ve kim olduğunu sormuş. Avf ra Benim ya Resulallah!" demiş. Peygamberimiz uzun seedesinin' sebebini anlatmış ve o secdede kendisine, "Peygamberler için salavat getirenlere şefaat edileceği müjdesi gelmiş. bu mevki yüzyıllarca secde mevkii olarak kalmış ve buraya yaptırılan mescide bu isim verilmiştir. Secde Mescidi yenidir Bugünkü cami binasının birkaç yıl önce yapılmış önceden bunun yerinde Osmanlı camiinin bulunurmuş Böyle mübarek bir mekanda namaz kılmak, Peygamber Efendimiz gibi uzun secdeler yapmak ve SAV in şefaatine nail olmak için çokça salavat-ı şerife getirmek herkese nasip olsun Efendimiz SAV ve sahabenin Mekke'den Medine'ye hicret etmesinden sonra onlara, "Ensar" denilen Medineli Müslümanlar·sahip çıkıpben kıymetli eşyalarını onlarla paylaşmıştır Ensarın misafirperverliği meşhurdur Ensar soyundan gelen kişiler Medine'de misafirperverlikleriyle hemen kendilerini belli eder bir Ensar ailesine misafir olmak geldi aklımıza Peki bulabilecek miydik? Medine'de bizi ağırlayan ev sahipleri şehirde Ensar soylu ailelerin olduğunu, bildirdiler. O akşam Ensar ailesine misafir olacaktık yatsı namazı sonrasında Kuba taraflarına ilerledik . Medinede yaprak oynamazken geldiğimiz yer serindi ve rüzgar esiyordu. sanki Medine'nin yaylasıydı Gece karanlığında beyaz bir evin kapısı ardına kadar açıktı. bahçe kapısı Türkiye'de ki gibi değildi. Bahçe duvarlan üç insan boyu kadar yüksekti kapı ardına kadar açıktı. Ev sakinleri misafirleri ile birlikte bahçede geniş sedirlerde oturuyordu Bizi görünce koşuşturdular, "Ehlen ve sehlen" diyerek bizleri başköşeye oturttular. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() Kaynak mekan ve olaylarıyla Hz Muhammed talha uğurluel pdf e kitap
Umre de ensar ailesine misafir olduk kulpsuz fincanlar içinde kahveler geldi. Kahve bizimkinden farklıydı, buruk bir tadı vardı, yudum yudum içtik. kahveyi dolduran başımızdan ayrılmadı. Fincandaki kahve biter bitmez hemen Bu kadarı kafi" diyemeden elinde ki cezveye doldurmaya devam ediyordu. Sonra hurmalar geldi Medine'deki hurmalar akla Türkiye'deki hurmaları getirmemeli. Burada hurma taze hurma manasma geliyor hurmanın anayurdu burası ve insanlar için dalından kopartılmış taze hurma kadar lezzetlisi yok. Tabaklarımızda bir tanesi kırmızı diğeri sarı iki hurma var. Taze hurmanın olgunlaşma süresi var yarısı gök, yarısı ergin olabiliyor. yarısı tatlı yarısı mayhoş yiyorsunuz.hurma uzmanları zaten yaş hurmanın böyle yenmesi gerektiğini söylüyorlar. ergin tarafı insanı yakarken, gök tarafı serinletiyor ve birbirlerini dengeliyormuş. Birazdan kayısı ve Medine inciri geliyor, bu incirler Medine'de yetişiyor şaşırtıcı. Çünkü her yer çöl burada. Meyve denilince akla türkiye'deki gibi uçsuz bucaksız meyve bahçeleri geliyor. Osmanlı kubbelerinin her tarafına binlerce gül çizilir. Efendimiz'in remzi güldür. SAV mescidini süsleyecek en güzel şey gül olmalıdır kubbe içi, bugün kapatılmış Efendimiz'in şefaatini talep eden şiirlerle donatılır. O dönemin duvar süsleri ve ayet kuşakları arasında kırmızı şerit halinde yazılmış isimler görüyoruz. Eskiler mübarek mescidi ziyaret ettiklerinde bir şeyler karalar ve mescid duvarlarına asarlarmış. Evliya Çelebi bu konudan şöyle bahseder: "Ben hakirin dahi kendi elinden çıkma bir hat, mescid duvarında asılı durmaktadır." Sultan Abdülmecid Mescid-i Nebevi'yi mükemmel tamir ettirmiştir diğer Osmanlı padişahları gibi ona da buralara gelmek nasip olmamıştır. yaptırdığı mescidi görmek için yanıp tutuşmaktadır. O dönemde fotoğraf makinesi yoktur ki fotoğrafı çekilsin ve kendisine gösterilsin. Medine'de bir Mescid-i Nebev'i maketi hazırlanır ve padişaha sunulur. Sultan Abdülmecid bu maketi öpe koklaya saklar ve oralara yakın olmaya çalışır. Bu makette Efendimiz'in sandukası görülebilmektedir. Duvarlardaki yazıyı okurken, "Süleyman Mihrabı" denilen Hanefi Mihrabı'na geldik. Burada Hanefi mezhebindekiler namazlarını cemaatle kılarmış. Sultan Süleyman tarafından restore ettirildiği için bugün "Süleyman Mihrabı" diye adlandırılır milırabın solundaki mihrap Efendimiz'in mihrabıdır. Tarihte birçok kez restore edilmiş ve günümüze ulaşmıştır Bu mihrabı Hz. Ebu Hureyre'nin de olduğu Ashab-ı Suffa'nın yetiştiği bugünkü görüntüsünü en son restore ettirenlerden biri Sultan Süleyman'dır. restorasyonda Efendimiz'in milırabının içi biraz doldurulmuştur. burada namaz kılan kişi, Efendimiz'in namaz kıldırdığı yere basmakta ve alnını aynı yere koymaktadır. bu değişiklikten sonra namaz kılanın alnı Efendimiz'in ayak koyduğu yere gelecektir. Bu konuda ecdadımızın incelikleri bizi hayran bırakır. Ashab-ı Suffa'nın olduğu mekan Efendimiz'in türbesinin hemen arkasında Zamanında küçük bir hurma gölgeliği olan yerde, içlerinde Ebu Hureyre'nin de bulunduğu nice sahabe yetişmiş. Ashab-ı Suffa'nın solunda Mescid-i Nebevl'nin iki önemli kapısı bulunur: Cebrail ve Nisa kapıları. Bu kapıların her biriCebrail'in Dıhyetü'l-Kelbi suretinde giriş yaptığı kapılardır kapı Osmanlı yadigarıdır Kapıyı yaptıran Sultan Abdülmeciddir Padişahın ilk adı Ömerdir kapılar çok harika bir şekilde süslenmiş üzerine çok güzel yazılar yazılmıştır Kapının bir kanadında, " Ey kapılar açan Rabbim" yazıyor, diğer kanatta ise, Bize en hayırlı kapıyı aç" ibaresi yer alıyor MESCİD İ NEBEVI ÇEVRESİNDE SAHABE HATIRALARI vardır Mescid-i Nebevi:, dikkatle incelendiğinde Efendimize ve sahabeye ait nice hatıra vardır türbe-yi saadet üzerindeki yeşil kubbe bile bize neler neler anlatır Efendimiz'in mübarek türbelerinin üzerindeki yeşil kubbe Hz Aişe'nin odası idi. Bu mübarek mekanın üzerine kubbeyi ilk kez Memlük Sultanı Kayıtbay yaptırmıştır. Ravza-yı Mutahhara'nın altın şebekelerini de yaptıran bu zatın kutsal mekanlarda bir çok yatırımı vardır. Yeşil Kubbe'yi son kez restore ettiren Sultan ll. Mahmud'dur. İstanbul'dan projeyi yönetecek yetkililer kubbe inşaatında kararsızdır Onları tereddüde sevk eden Efendimiz'in mübarek huzurlarında, nasıl bir edep takınmaları gerektiği hususudur: Sonunda karar alınır kubbe inşaatında dünya kelamı konuşulmaz biri tuğla isterken, "Bismillah" diyecek öbürü çekiç isterken Ia ilahe illallah diyecektir. bu harikulade güzel kubbe, ecdadımızın hassas anlayışıyla inşa edilmiştir. dikkati en çok çeken noktalardan Ebu Eyyüb el-Ensari'nin evidir. Bugün en azından yerini biliyoruz. Yeşil Kubbe'nin 15 metre kadar ön tarafıdır. Eskiden Şeyhülislam Arif Hikmet Efendi'nin burada kütüphane yaptırmış Cebrail'in as ın Efendimiz'e vahiy getirdiği Cibril Kapısı'nı ve Bilal Hz leri'nin ezan okumak için çıktığı damın köşesini inceliyoruz. Babüsselam'ın yanındaki Ebubekir Kapısı...Efendimiz döneminde Hz. Ebubekir'in evi imiş Efendimiz'in emriyle onun ev kapıları mescidin içine açık olarak bırakılmış. Ömer Kapısı Hz. Ömer evinin olduğu mevki Ebu Talha'nın infak ettiği hurma bahçesi de bugün Mescid-i Nebevinin içinde kalmış. Bi'r-i Ha, yani Ha Kuyusu denilen suyu bol ve lezzetli kuyu da bahçenin içindeymiş. Kur'an-ı Kerim'in, "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcarmadıkça fazilete ulaşamazsınız ayeti nazil olunca Ebu Talha benim en çok sevdiğim hurma bahçem ve içindeki kuyudur der. Efendimiz'e bu bahçeyi Allah yolunda infak etmek isterim der. İşte Allah rızasını her şeyin önüne koymanın timsali olan hurmalık, mescid kıblesinin ters istikametinde, altı kubbeli orta girişin olduğu yerdedir Ebu Talha ra nın Ha Kuyusu 21 no'lu kapının iç tarafında muhafaza edilir Kral Fahd döneminde Mescid-i Nebevi devasa boyutda genişletilirken Ebu Talha'nın kuyusu mescidin içindedir O günlerde camii inşaatını yöneten Türk mimarlarımız sahabe emanetini yok etmeye razı olmazlar. Cami zemininin altında muhafazaya alırlar. Üzerine üç tane daire şeklinde mermer kapak örtüp yerini belli ederler. Bugün bu yan yana üç yuvarlak mermer kapak, 21 no'lu kapının iç sol kısmındadır EFENDIMiZ'iN(SAS) KABR-i ŞERiFLERİ Peygamber imizin Atika Kapısı türbesi en başta Hz. Aişe'nin odası idi. Mescid-i Nebevl ilk inşa edildiğinde kıblesi Mescid-i Aksa'ya bakıyordu. Mescidin en arkasına yan yana iki oda inşa edilmişti. arka duvara bitişik olanı Hz. Aişe'ye yanındaki Hz. Sevde'ye aitti. Kıble Kabe'ye döndürüldüğünde Hz. Muhammed Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in şereflendirecekleri kutlu mekanın Hz. Aişe'nin odası olduğu için Mescid-i Nebevinin kıblesi 180 derece döndürülmüş böylece Hz. Aişe'nin odası, mescidin kıble duvarına bitişik hale gelmiştir. Mescid-i Nebeviye girildiğinde kıbleye karşı mihraba durulduğunda ilk safın en solunda ki oda Hz. Aişe'nin odasıdır Efendimiz vefat ettiklerinde Hz. Aişe'nin odasına defnedilmişti. Hz. Aişe aynı odada yaşamaya devam etti. İki sene sonra Hz. Aişe'nin babası, Hz. Ebubekirde vefat etti ve Efendimiz'in yanına defnedildi. bu defin Efendimizin kabrinin tam yanına değil de ayak ucuna doğrudur on yıl boyunca Hz. Aişe bu odada yaşamıştır bu mübarek kabirlerin sahiplerinden birisi mübarek eşlei, diğeri babasıdır. Bir gün Hz. Ömer mescitte suikasta uğrar ve vefatı öncesi oğlu İbn-i Ömer'e, "Koş Aişe'ye sor, kendi yerini bana verir mi?" diye ricada bulunur Hz. Aişe annemiz bu isteği çevirmemiş büyük bir fedakarlıkla, kendisi için ayırdığı son kabir yerini Hz. Ömer'e vermiş ve bu odada eyaşamaya devam etmiştir ancak artık eş ve babasının yanına mahremi olan bir kişi defnedilmiştir. bu tarihten sonra kabirlere perde gerdirmiş ve bu örtünün diğer tarafında yaşamıştır Osmanlılar tarafından hazırlanan Mescid-i Nebevi minyatürlerinde Efendimiz'in türbe sıralanışı Efendimize olan saygıyı gösterir Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer efendimizin ayak ucuna defnedilmiştir Necip Fazıl hac hatıralarının Medine kısmında, Efendimiz'in türbesini ziyaret ederken, "Efendimiz'in mübarek huzurlarından geçiyoruz. Ateşler içinde yanıyorum. Efendimiz mübarek yüzlerini çevirmiş bize bakıyor," diyor. Emevllerin mümtaz halifesi Ömer bin Abdülaziz Hz leri Efendimiz'in türbesinde önemli bir değişiklik yaptırmıştır. İnsanlar Mescid-i Nebevi'ye girip namazlarını kıbleye yönelerek kılar. Fakat Efendimiz'in mübarek türbesi mescidin en önünde durmaktadır. cemaatin bir kısmı karşılarına Efendimiz'in türbelerini alarak namaza duracakdır. Halife düşünür; türbe şekliyle Kabe'nin şekli aynıdır. her ikisi dört kenarlı ve dört köşelidir. Burada namaz kılanların kalplerine bir şey gelmesin düşüncesiyle Efendimiz türbesinin Aslıab-ı Suffa'ya bakan arka kısımı yıktırılarak üçgen haline getirilir. 1100 tarihlerinde Büyük Selçuklu yıkılmıştır. Abbasiler yoktur. Fatımi Anadolu Selçuklu kendi coğrafyalarına hakimdir. Mukaddes toprakları himaye eden ve tüm İslam alemini kucaklayan bir devlet*yoktur Ortadoğu'da küçük devletçikler vardır. en gayretlisi Nureddin Zengi'nin Atabeyliği'dir. Haçlı Seferleri başlamıştır ve Haçlılar Kudüs'ü işgal etmiştir bu sıkıntıda bir gece Nureddin Zengi rüya görür. Efendimiz kendisine iki kişi göstererek, "Nureddin! Bu iki kişi bana zarar veriyor," der Zengi adamlarını toplar ve başkent Şam'dan Medine'ye gider. Nureddin tüm Medine halkına hediye dağıtmak ister. Herkes çadırına gelir. Zengi, her gelenin simasında Efendimiz'in rüyada gösterdiği iki kişiyi arar. bulamaz. Nureddin, "Hediye almayan kaldı mı?" diye sorar. Adamları, "Evet, Mescid-i Nebevi'nin bahçesine çadır kurup itikafa çekilen iki kişi dışarıya çıkamıyorlar," onların yanına gidelim," diyen Zengi kalkar ve bu tabelenin sekizgen haline getirilmiş çadıra gelir. Efendimiz'in rüyada gösterdiği iki kişi içeridedir. Çadır altına hasır konmuştur. Nureddin hasırın kaldırılmasını emreder. hasırın altından yer altına doğru uzanan bir tünel gözükür bu iki kişi Müslüman değildir niyetleri Efendimiz'in mübarek naaşını çalmaktır Türbeye ilerlemişler Nureddin Zengi engellemiştir Efendimiz'in mübarek türbelerinin etrafına altı metre derinlik kazdırarak içerisine kurşundan duvarlar döktürür Osmanlıların Efendimiz'in türbesine ait önemli bir tamiratı türbenin bizzat beden duvarlarıdır. Bugün İstanbul ve Anadolu'da gezerken ecdat yadigarı türbeler ve kümbetler sekizgen planda yapılmıştır. Eyüp Sultan Hazretleri, Sokullu Mehmed Paşa, Sultan Süleyman nice Selçuklu kümbeti bu şekildedir. "Bu inceliğin sebebi duanın mimariye yansımasıdır Dede ve ninelerimiz boncuk boncuk gözyaşlarıyla şu duayı yaparlar "Ya Rabbi! Bir gün hepimiz ölecek ve kabre gireceğiz. kabre girdiğimizde cennetin bütün kapılarını kabrimize aç ki istediğimiz kapıdan cennete koşa koşa girelim." Bizim inancımızda cennetin 8 kapısı vardır türbe ve kümbetlerimiz sekizgen formda inşa edilmiştir. Osmanlılar bu düşünceyle Efendimiz'in türbesini sekizgen restore etmişdir. Ecdadımız, Efendimiz ve O'na ait her şeye saygılıdır ki türbe inşaatında mübarek duvarlardan dökülen bir toz yığınını dahi zayi etmez ve hemen cam şişe içine toplayarak, mukaddes emanet kabul ederek İstanbul'a getirmiş ve Hırka-yı Saadet de muhafazaya almıştır. Bunlar Topkapı Sarayı'nda Has Oda'da "Gubar-ı Şerif' adıyla saklanır Yine aynı yerde, Peygamberimiz'in sandukalarını örten "Kisve-yi Saadet" denilen örtüler saklanır. Bu emanetler arasında bir de su kesesi bulunur bunların hikmeti, Sultan Abdülmecid dönemindeki ilginç bir olaydır. Sultan Abdülmecid döneminde Mescid-i Nebevı tepeden tımağa tamir edilir Efendimiz'in türbesi elden geçirilir. tamiratda Efendimiz'in türbe zemininden bir mübarek su çıkar. O kadar latif ve tatlıdır ki Medine sudan nasiplenmek ister. dört gün geçer. Resulullah'a saygısızlık olur düşüncesiyle dördüncü gün üzeri kapatılır. meşin keseye biraz su doldurularak padişaha gönderilir. meşin kese bugün Mukaddes Emanetlerde Efendimiz'in kabir topraklarının olduğu bölümde, cam kap içinde saklanır CENNETÜ'LMBAKi'DE SAHABE EFENDiLERIMiZ Mescid-i Nebevide sabah ve ikindi namazı nihayetinde cami avlusu sınırında, boş arazinin ana kapısı önünde büyük bir kalabalık görülür Burası Cennetü'l-Baki Medine'deki tarihi kabristandır. Kadınlar burada mezarlıklara giremediği için, ön duvar dışında sıralanıp dualarını demir parmaklık arkasından yaparlar. Cennetü'l-Bakt'ye ilk kez gelenler şaşırabilir buradaki kabirlerde mezar taşı ve etrafı çevrili hazireler mevcut değildir Osmanlılar döneminde Cennetü'l-Baki de kubbelerle örtülü nice türbe binası görülür. Çiçekler ve feslerle süslü mezar taşları her yanda arz-ı endam ederdi Şu anda Osmanlı türbelerinden eser yok. Son yetmiş yılda hepsi tarihin sayfalarında yerini almıştır Bu kabristan on bin sahabeyi barındırır. ne yazık ki bugün çok azını biliyoruz. Girişin hemen sağında etrafı çevrili duvarları belirginleşmiş bir kabir göze çarpıyor. Bugün ayakta kalmış olan taban duvarlarına bakınca türbe Osmanlı türbelerinde ki gibi sekizgen şekildedir En önde yatan Efendimiz'in amcası Hz. Abbas, onun arka sağında Efendimiz'in en küçük kızları ve Hz. Ali'nin eşi Hz. Fatıma yatıyor. Bu iki kabrin arkasında yan yana uzanmış dört kabir daha var. Bunlar Hz. Hasan Hz. Hüseyin'in oğlu Zeynel Abidin ra Onun oğlu Muhammed Bakır onun oğlu Cafer-i Sadık ra kabirlerin hemen önlerinde demir parmaklık inşa edilmiş ve diğer kabirlerde ki gibi buraya yaklaşmak mümkün değil. İranlılar aşırı ilgi gösterdikleri ve yetkililer ilgiden rahatsız oldukları için buraya engel koyma gereği duymuşlar. Bu güzel insanların ruhlarına Fatiha gönderdikten sonra onların solundaki kabirlere geçiyoruz. Yan yana üç adet mezar var . Efendimiz'in kızları Hz. Rukiye Hz. Ümmü Gülsürn ve Hz. Zeynep'e(ra) ait. Onların yanında sekiz adet taş var yan yana burada mezar taşı kullanmadıkları için kabir başına dere taşına benzer taşlar koyuyorlar. Necip Fazıl Cennetü'lBakiden bahsederken, taş tarlası ile karşılaştım çok şaşırdım," diye. ifade ediyor Cennet-ül bakide duran sekiz taş Efendimiz'in güzide eşlerini temsil ediyor. Hz. Zeynep Hz. Sevde ve Hz. Aişebhepsi burada yatmakta. ruhlarını Fatihalarlaa şad ederken Hz. Aişe'nin vasiyetini hatırladık Hz. Aişe Efendimiz'le izdivacında çok gençtir gözünü Efendimizin yanında açmıştır Kısa süre sonra da Peygamberimiz vefat etmiş ve bu mübarek çok sevdiği eşinden ayrı kalmışt Yıllarca büyük sadakatle Efendimize kavuşacağı anı beklemiştir altmış üç yaşında Hastalandığında o güzide sahabeyi toplayarak son dileklerini iletip naaşının bekletilmeden o gece kabre konmasını istemiştir. naaşı Medineden kabristana götürülürken etrafında kuru hurma dallarının yakılmasını istemiş idi vasiyeti hatırlayınca gözlerimiz doldu. güzide annemiz yıllarca ayrı kaldığı eşi ile kavuşmayı beklemiş Vefatı onun için en güzel buluşma olacaktı. Vefat gecesini Efendimiz'le düğün gecesi olarak hayal ediyordu. Naaşının kabre gece konmasını istemesi bundan dı Kuru hurma dallarının yakılması eski bir Arabistan adetine dayanıyordu: Düğünde gelin damadın evine götürülürken kafile kuru hurma dallarını yakarak ilerlerdi. Köşede birkaç metre arayla iki kabir var. İmam Nafi ra ile talebesi İmam Malik Hz leri'riin kabirleri. İmam Nafi ra Hz. Ömer'in oğlu Abdullah bin Ömer ra nın kölesi Bir köle bir mezhep imamının hocalığını yapıyordu imam-ı Malik ve imam-ı Nafi' Hz leri'nin kabirieri nin yukarısındaki etrafı çevrili kabir Peygamberimiz'in"" oğlu Hz lbrahim'in kabri imam-ı Nafi' Efendimiz'in sünnetinden sapmayan bir sahabedir. yüceltmiş ve İmam Malik ra nın hocası olmuştur Kabristanın ileriye uzayan toprak yolunda küçücük bir kabirle karşılaşırız. Burada yatan kişi, Efendimiz'in iki yaşlarında vefat eden biricik oğlu Hz. İbrahimdir Evladı kucaklarında vefat ettiğinde Efendimiz'in gözlerinin yaşardığını gören sahabe bu durumu sorunca, "Göz yaşarır, gönül hüzünlenir ama dudaklardan Allah'a isyan yükselmez, buyurmuştur Cennetü'l-Baki Kabristanı'nda Efendimiz'in sütannesi Hz. Halime'nin kabriyle de karşılaşırız Efendimiz sütannesine çok muhabbet beslermiştir Medine'de sahabileri ile otururken Hz. Halime geldiğinde ayağa kalkar ve üzerindeki hırkasını yere sererek hırkasına oturturdu Kabristanın tam ortasında tek başına olan kabirde yatan kişi için Peygamberimiz "Melekler bile senden utanıyor ya Osman demişti. Burada, Zinnureyn yani iki nur sahibi dediğimiz, Peygamberimiz'in kızları ile izdivaç eden, iffet timsali Hz. Osman yatıyor. Hz. Osman cömertliğiyle meşhurdur İslam'ın yayıldığı sıkıntılı dönemlerde elinde bulunan her şeyi hiç düşünmeden infak edmiştir Bugün Mekke ve Medine çevresinde bu mübarek zatın infak ettiği nice kuyu arazi onun yardımsevediği hakkında fikir verir. Cennetü'l-Baki'nin en uç noktasında etrafı dört duvar ile çevrili son bir bölüm vardır. iki adet kabir taşı görürüz. bir tanesi Medine'nin en büyük iki kabilesinden birinin reisi olan Muaz ra aittir. Hz. Mus'ab Medine'ye İslamı tebliğe geldiğinde Sa'd ra onun karşısına dikilip, "Sen fitneye mi geldin?" demiş Hz. Mus'ab , "Dur dinle. söylediklerimi kabul etmez isen bana istediğini yap demişti. Muaz ra okunan ayetlerle İslamiyet'i seçmiş ve sonra kabilesini toplayarak, "Sizi bir şeye davet edeceğim kabul edmekte serbestsiniz diyerek onları Hakk'a davet etmiştir Onun vesilesiyle bütün kabile Müslüman olmuştur. Hendek Savaşında ok ile yaralanan ve, "Ya Rabbi bu yara ile şehit olmam hayırlı ise beni şehit et," diye dua eden mübarek insanın kabri tam karşımızda Muaz'ın ra nın hemen yanında ki kişi büyük hadisçi Ebu Said el-Hudri ra dır Efendimiz'e çocukken yetişebilen bu büyük insan, hadisleri derlemedeki hassasiyetiyle bilinir. Uhud Savaşına az kalmıştır. Efendimiz ordusu ile meşguldür Asker seçiminde bir Ebu Said el-Hudri ra da gelir. kendisi küçücük bir çocuktur Efendimiz küçük yaştaki sahabeyle nezaketle ilgilenir, "Ebu Said e iyi ettin geldin fakat Medine'de korunması gereken kadın ve çocuklar var. Onları korumak önemli değil mi?" der."Ebu Said yeni vazifesini yerine getirmek için koşarak Medine'ye ilerler. Arkasında kum üzerinde küçük ayak izleri ve, uzun bir çizgi bırakır boyu o kadar kısadır ki, beline taktığı kılıç kurnlara sürtünerek gider" Ebu Said el-Hudri Hazretleri işte böyle Çocukluğuna rağmen Peygamberimiz'in yanından ayrılmak istemeyen küçük bir sahabe dir |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Kaynak mekan ve olaylarıyla Hz Muhammed talha uğurluel pdf e kitap
EBU SAiD EL HUDRI'NİN İSTANBUL'DAKi MAKAMI 2005 Kariye Camii' Burası, eski bir Bizans Kilisesi olup içi ikona doludur ve ikonaların her birinin anlamı farklıdır. zor bir mekandır Kariye'nin arka tarafların da Ebu Said el-Hudri ra Hzr leri'nin kabridir" yazan bir duvar vardır Bu büyük sahabenin bir kabride İstanbul'da, Edirnekapı civarında dır Ebu Said el-hudri ra nım kabrindeyken hayalimde Medine'den İstanbul'a yolculuk yaptım. Cennetü'l-Baki' kabristanı girişinin sol tarafında kalan üç kabir Efendimiz'in iki halası Atike Safiye ra ile Hz. Ali'nin annesi Hz. Fatıma binti Esed yatıyor. Hz. Fatıma Efendimize küçük yaşta annesini kaybedince ikinci bir annelik yapmış ve vefatında Efendimiz, kendi gömleği ile onu sararak, "Bugün annem vefat etti," demiştir. Cennetü'l-Baki'ye ilk gelişim İlk umrem ve kabristana ilk gelişimdi Cennetü'l Baki'de yatanlar hakkında en ufak bilgim yoktu. Günlerdir kapalı duran kabristanın o gün açılmıştı Etrafta sadece taş yığınları ve uçsuz bucaksız bir toprak uzanıyordu. Üzüntü içinde, "Osmanlılar döneminde olsaydı hepsini bilerek gezerdik," dedim. Biz burada ki yatanların kim olduğunu nasıl öğreneceğiz diye düşünürken Afrikalı bir Müslüman gördüm. elinde Cennetü'l-Baki'de yatanları gösteren bir kroki vardı Türkiye'den olduğumuzu söyleyince tebessüm etti ve, "Türkler sağlam Müslüman" dedi. Sudanlıydı Elindeki kağıt Cennetü'l-Baki'nin krokisi idi anlamadığı bir dildeydi Kendisi, Arapça notlara bakarak isimleri çıkarmaya çalışıyordu. Haritaya çok şaşırdım harita Türkçeydi. yardımımıza çok sevindi ve kabul etti. ilk Cennetü'lBaki tecrübemi kazanmıştım. Hicaz'a gelenler muhakkak Medine'den hurma alır Meşhur hurma pazarına gidilir ve hurma seçilir Mekke'de de hurma satılır ama hurma dendi mi akla Medine gelir çünkü hurmaları çok meşhurdur. Hurma pazarı, Mescid-i Nebeviden yürüyerek on dakikadır Tek katlı bir çarşıdır birçok hurma dükkanı vardır burada alışveriş yapmanın bir adabı vardır. ilk dükkandan alışveriş yapmamak gerekir. Çünkü fiyat ve hurma kalitesi dükkandan dükkana değişir. Sarı, kırmızı hurmalar ... Tazesi, kurtlanmışı, bu yılın ya da geçen yılın ürünleri. ne ararsanız bulabiliyorsunuz. bu hurma çeşitlerinden bir tanesinin fiyatı diğerlerinden çok daha fazladır Acve" denilen hurma Peygamberimiz'in bizzat kendi eliyle diktiği ve şifadır diye müjde verdiği bir hurmadır. Son zamanlarda farklı ürünler geliştirmişler Ballı, bademli, susamlı, bisküvili hurmalar. En çok ilgi göreni çekirdek yerine içerisine badem konmuş hurma Birkaç yere uğruyor ve en kalitelisinden hurma fiyatlarında pazarlığa tutuşuyoruz. Türkler, yaptıkları amansız pazarlıkdan dolayı çok iyi tanınır En sonunda satıcıyı pes eddiririz Mekke ve Medine topraklarında ilginç olan şu; ülkemizde normal hayat akışında yaşar ve ibadet ederiz. Ama burada ibadet içerisinde yaşayıp hayatı ona göre düzenliyorlar Günümüzü namaz vakitleri belirliyor. Namazlar önce ve sonrasıyla uzun sürüyor. ezan okunduktan en az yirmi dakika sonra duruluyor namaza. ezan okunmadan yarım saat önce orada olunup namaza bir saat önce oturuluyor Namazlar erkan ile kılındığı için belli bir süre gerektiriyor. Namaz bittikten sonra cenaze namazı kılınıyor. Fakat uzunluk kimseye sıkıntı vermiyor. Çünkü burası Peygamber Mescidi ve burada saatlerce, huzur ve sükünu aranıyor. Mescid-i Nebevi ve Mekke'de ki Mescid kapılarında nöbetçiler bekliyor çantaları kontrol etmeden sizi içeriye bırakmıyor Çantada fotoğraf makinesi varsa namazınızı dışarıdaki mermerlerin üzerinde kılıyorsunuz. cep telefonlarının çıkması ile isteyen herkes mescitde göze batmadan görüntü alabiliyor. Dışarıda namaz kılmanın da ayrı bir güzelliği var. Özellikle de akşam ve yatsı. Çünkü ikindi namazından bir saat sonra ortalığa harika bir serinlik çöküyor ve hayat, başlıyor. İnsanlar Cibril Kapısından mescide girip Babüsselam'dan çıkıyor Babüsselam'm üzerinde Sultan Abdülmecid'e ait muhteşem bir tuğra var. motifler dikkat çekiyor Sağa ve sola açılan dalgalı kenger yaprakları sanki bir şeyleri hatırlatır gibi Medine Müdafaası akla geliyor "Cuma namazını kılan Osmanlı askerleri Mescid-i Nebevl'nin büyük kapısından çıkıyorlardı. Kapının formu farklıydı ortasında yuvarlak bir tuğranın olduğu süsü vardı. Bu kapı o kapıydı! Üzerinde Sultan Abdülmecid Han'ın tuğrasının olduğu muhteşem kapı, kapıda ucu süngülü tüfekleri ile başları sarılı Osmanlı askeri. Kapıdan en önce çıkan iki askerin ellerinde Osmanlı sancağı ve Kapının iki yanına sıralanmış birçok insan bu merasimi izlerdi HERKES OSMANLI'YI ÖZLEMLE ANIYOR Mukaddes topraklara dünyanın dört yanından insan akıyor. Devasa bir Sudanlı ile 1. 40 boyunda bir Malezyalı yan yana ibadetle meşgul olabiliyor Amerikalı bir Müslüman ile bir Yemenli, Habeşli bir zenci ile bembeyaz bir Bosnalı.renk renk her Müslümanla konuşabileceğiniz ortak konu Osmanlı Tarihi. Osmanlı'nın Filistin hassasiyeti. bir Filistinli Osmanlı deyince Ah çekiyor Abdülhamid Han Filistin'e sahip çıktı. Nice teklifler yaptılar o, insan elinin kolunun kesilmesine razı olur mu?" dedi ve, "Kudüs'ü vermedi" Mehmed Akif i soruyorum İstiklal ve milli şairimizin başından geçen acı bir hatırayı aktarıyorum: I. Dünya Savaşında Almanya ve Avusturya Macaristan müttefikimiz. Akif Necid ve Balkanlar'da vatanı için koşuşturup içimizeki ayrılık tohumlarını yok etmekle meşgul. Avusturya'da Viyanada çanların çalmaya şaşırır ve, "Avusturya-Macaristan müttefikimiz. Bu vakit çalan çanlar bir şeyi kutluyor gibiler. Onların zaferi bizim de zaferimiz olacağına göre neyi kutladıklarını öğrenmeliyim," diyor ve çanları soruyor. Mehmed Akifin adeta kanını donuyor. "İngiliz Generali Allenby Kudüs'e girdi. Onu kutluyoruz." Halbuki o sıra biz, Alman ve Avusturyalılar ile İngilizlere karşı savaşıyoruz onlar Kudüs'ün elimizden Hıristiyanlara geçişini kutluyorlar. Bugünde düşman aynı düşman mübarek topraklar çok farklı coğrafyanın kaynaşma noktası her devletten, millet ve soydan insanı görmek mümkün. Hintli, Pakistanlı Bangladeşli Doğu Türkistanlı, Malezyalı, Mısırlı ve Sudanlıyı birbiriyle konuşmaya çalışırken görürsünüz Sonradan Müslüman olmuş sarışın bir Avrupalı ya da Amerikalı ile siyahi bir Nijeryalının diyaloglanna şahit olabilirsiniz. Oralarda ülkemizi tanıttığınızda size ayrı bir tavır sergileyecekler. iltifat edecekler oraya dünyanın dört byanından gelen her bilinçli insan Osmanlıyı tanıyor siz hakkını vermezseniz size kızacaklardır Medine sokaklannda gözümüzü nereye çevirsek peygamber ya da sahabe hatırası ile karşılaşırız Bunlardan biri de Uhud yolundaki Medine Ziraat Fakültesi'ne bağlı hurma bahçesi. Hurmalığın yola bakan kısmında küçük beyaz bir bina, Hz. Osman'a(ra) ait bu tarihi kuyuya. Bi'r-i Osman yani Hz. Osman Kuyusu denir. Asr-ı Saadet Dönemi'nde sahabenin duygusu ile nasıl kahramnlaştığını bize anlatır. Hicret sonrası Medine günlerinde Müslüman sayısı her gün artmaktadır o yaz şehirde kuraklık yaşanır. İnsanlar perişandır Çok az kuyuda su kalmıştır bir tanesi de bir müşrike aittir suyunu çok pahalıya satar. Hz. Osman kuyu sahibine defalarca gider ve kuyusunu satmasını ama adam razı olmaz. Hz. Osman, kuyu sahibine Bari yarısını sat," diyecektir. Adam kabul eder. Kuyunun suyunu, bir gün sahibi bir gün de Hz. Osmanbkullanacaktır. Suyu kullanma günü Hz. Osman'a geldiğinde, Medine'de "Bu kuyudan bugün herkes istediği kadar kullanabilir," diye ilan verir. bütün Medine kuyu başına toplanır. Adam ertesi gün su satacak bir kişinbulamaz. Kuyunun yarısını sattığına pişmandır. Hz. Osman'a kuyunun diğer yarısını da satar bu kuyu, mübarek sahabenin tüm Müslümanlara vakfettiği önemli bir emanettir halâ Medine'de durur. Şehirden çıktıktan sonra içi hurma ağaçlarıyla süslü güzel bir bahçede duruyoruz. Etrafı tellerle çevrili bahçenin kenarındaki beyaz binada Hz. Osman'ın yadigarı tarihi kuyu durur Kuyu başında mübarel günler ve yokluk günlerinin kahramanı Hz. Osman'a ait nice güzel hadise akla geliyor. Tebük Seferi'ne elde ne kılıç ne de at vardır İnsanları donatacak para ve malzemeye ihtiyaç vardır Bizans'la savaşacak ordunun çok iyi donatılması gerekir. yokluk zamanında Şam'dan Hz. Osman'a ait pahalı yüklere sahip kırk develik kervan gelir. Hz. Osman kervandaki tüm develeri, ve yükleri bağışlar. mallardan elde edilen gelirlerle sahabi donatılır ve Tebük'e daha güçlü gitmesi sağlanır. Efendimiz<sası çok duygulanır ve, "Bundan sonra sana sorgu sual yoktur Ey Osman!" der . • BiR iMTiHAN MEYDANIDIR: UHUD Bi'r-i Osman kuyusu sonrasında karşımıza gelecek "Şüheda-yı Uhud" tabelası gelir ve artık Uhud sınırlarındayız heybetli görünümüyle Uhud Dağı ufku kaplar Efendimiz'in Uhud bizi sever, biz de Uhud'u severiz diye övdüğü bu dağ, Asr-ı Saadet de önemli bir savaşa ev sahipliği yapmıştır. Hz. Peygamber Hz. Ebubekir Hz. Ömer ve Hz. Osman bu dağın üzerinde iken dağ sallanmaya başlar Hz. Peygamber "Ey Uhud sakin ol, senin üzerinde, bir nebi, bir sıddık iki de şehid var,"buyurmuştur. Uhud Savaşı'nda Efendimiz'in amacı karşı tarafı mağlup etmektir. onların kökünü kazımak istemez. Çünkü ölen müşriklerin ebedi hayatları mahvolacaktır plan yapılır: Ordu Uhuda sırtını vererek savaşta yerini alır. Okçular Tepesi sol tarafda kalmaktadır. Müşrik ordusu karşıdan gelecek ve ilk çarpışmada bozguna uğrayacakdır. her iki tarafta da can kaybı olmayacaktır. tek hassas nokta Müslümanların solundaki tepedir Müşrikler tepenin arkasını dolaşarak Müslüman ordusunu çevirme ihtimali vardır Efendimiz tepenin Uhud Dağı'na değil de, karşı tarafına 50 okçu yerleştirir ve cesetlerimizi kartalların kaldırdığını görseniz bile yerinizden kımıldamayın der. Savaşın ilk kısmında müşrik ordusu bozgun yaşar. bozgunu gören tepedeki okçular, savaşı kazandık düşüncesi ile Efendimiz'in ikazını unutarak savaş meydanına iner askeri deha Velid müşriklerin Kumandanıdır atlı birlikleriyle tepeyi dolaşır Müslümanlar iki ateş arasında kalır Sahabenin bozguna uğrarnaması için Efendimiz onları Uhud Dağının kuytu bir yerine sevk eder Uhud dağında ibretli hadiselerin olduğu mekana Okçular Tepesi'ne gidiyoruz hadiseleri en iyi görebileceğimiz yer bu tepe küçülmüş. Yüzyıllarca insanların üzerine çıkmasıyla aşınmış ve orijinalinden tam dokuz kez küçülmüş bir halde duruyor. Tepede Uhud Dağı'na bakıyoruz. Dağ ile Okçular Tepesi arasında Uhud şehitlerine ait kabristan var. Uhud şehitlerinin savaş sonu buraya değil Uhud Dağı'nın eteklerine defnedilmiş. Fakat sel baskınında toprak kayınca bazı sahabe kabirleri ortaya çıkar. buradaki sahabe kabirleri, dağın eteğinden alınır buradaki orta kısma nakledilir. Yaşlı bir sahabe Uhud Savaşı öncesi oğluna, "Oğlum yaşlıyım. Üç kız kardeşin var. Bana bir şey olursa sen bakarsın. Savaşa ben gideyim," der ve Uhud Savaşı'nda şehit düşer. Bu genç sahabe şunları nakleder, "Babamın naaşı sel sonrasında ortaya çıktı. dün defnedilmiş gibi duruyordu. Eli alnındaydı. Alnındaki yaradan kan akmaya başladı." Bu hadise savaştan bir süre sonra meydana gelmiş Uhud'dan yüzlerce yıl sonra ise hocamızdan dinlemiştim. Şehitlerin ölmediğini anlatıyordu bir amcamız şu olayı anlattı, l950'lerde Medine'de işçi olarak çalışıyordum. Şiddetli yağmur sonrasında toprak kaydı. kabirler açıldı. sapasağlam duruyorlardı." Okçular Tepesi'nden aşağıya Şüheda-yı Uhuda gidiyoruz. Osmanlılar döneminde buradaki birçok sahabe kabrinde bir türbe mevcut iken bugün Cennetü'l-Baki'de ki gibi zemin tamamen düzlenmiş Etrafı duvarla çevrili bu yerin . İçerisinde sadece iki kabir görünüyor. birisi "Allah'ın arslanı" Efendimiz'in amcası diğeri de gençliği ve yakışıklılığıyla meşhur, Mekke'nin en zengini iken Efendimiz'i kabul eden ve Medine'ye giderek, hayatı pahasına İslam'ın tebliğ eden Mus'ab ra ait nice hatıra geçiyor aklımdan. Uhud sonrası şehit düşen Mus'ab ra nın kılığına girip akşama kadar savaşan bir melek, şehitler defnedilirken cesedini örtecek kefen bulunamaması ve daha neler ... Çile devrinin insanları gül devrini görememişdi. Ama bizlere örnek yaşantılarını bırakmışlardı Uhudda Efendimiz'in hayatına ait birçok özel mekandan birisi de efendimizin Uhuddaki ilk bozgunda şereflendirdiği mübarek mağaradır. Uhud'a gidenler genelde Okçular Tepesi'ne çıkıp manzarayı oradan seyrederler Ancak mübarek mağarayı görmek için Uhud'a yaklaşmalı, ve tırmanmalısınız. On dakikalık tırmanış sonrasında mağaraya yaklaşıyor yaşananları hatırlıyoruz. Uhud günü bir müşrikin taşı Efendimiz'in yanaklarına çarpar ve dişlerinden birinin ucu kırılır Sahabiler bu kırık parçayı Mukaddes Emanet gibi saklar ıEfendimiz, bu hengamede buraya gelmiş ve sahabe etrafı çevirmişti. Müşrikler buraya yanaşamamışlar ve geriye dönmüştü Peygamberimiz yenilgiyi zafere çevirmek için müşrikleri takip ettirmişti. Süfyan, "Bir zafer kazandık Geri dönüp mağlubiyetle üstünlüğümüzü kaybetmeyelim," diyerek kaçıp Mekke'ye dönmüşlerdi Uhud Şavaşı'nda Peygamberimizin dişinin kırılan parçası ve bu emanet için Sultan Vahdeddin'in yaptırdığı mücevherli muhafaza Sahabenin Efendimiz'e düşkünlüklerini gösterir bu mübarek kırık diş parçasına gözleri gibi bakıp bugünlere ulaştırmışlardır. Şair Sadi, eserinde hadiseye şöyle işaret eder, "Serseri bir çakıl parçası, yakuta dokunma sevdasıyla geldi dokundu ve inci dizesinden bir daneyi düşürdü MÜJDELENMiŞ BiR MEKAN: VADiYi AKiK Medinede ziyaretçilerin haberdar olmadığı ama, bazı gruplann nadiren ziyaret ettiği bir vadi bulunmaktadır burası Vadi-yi Akiktir Medine'nin bir hayli dışında olan vadi, Medinenin sayfiye yeridir Ama Medine şehrinin büyümesi ile burası da şehrin içinde kalmıştır Medine'nin önemli yerlerindendir Efendimiz'in Medine'de en çok ziyaret ettiği mekanlardandır Akık Vadisi, Medine'ye dört mil uzaktır, Zü'l-Huleyfe Vadisi içerisindedir içinden akarsu geçen yeşili bol bir mevkidir. Efendimiz buradan çok hoşlanır ve zaman zaman ibadetlerini burada yapardı. Bazı geceler burada kaldığı olurdu Abdullah bin Ömer ra buradaki semure ağacını sırf Efendimiz altında konakladı diye bir ömür boyu sulamıştı Akik Vadisi Efendimiz'in hicret yolu üzerindeki duraklarındandır Sevr mağarasını terk ettikten on iki gün sonra buraya gelmiş ve Kuba'ya gitmiştir. Hz. Ömere Efendimiz'in Vadi-yi Akik'te buyurur Allahu Teala'dan bir melek bana dedi ki, 'Bu mübarek vadide namaz kıl. Akik Vadisi; Irak, Necid ve bu bölgelerden gelen insanlarca tarihte mikat yeri olarak kabul edilmiştir. Bu yönlerden gelenler bu vadide ihrama girmişlerdir. Vadide Osmanlının tarihi bir köprüsü vardır. vadinin Osmanlı ile ilgili hatırası Mescid-i Nebevinin Sultan Abdülmecid Han'ın emri ile başlatılan son inşaatıdır 1849-1861 yıllarında ki inşaatta İstanbul'dan işinin ehli nice mimar, ve usta Medine'ye gönderilir Medine'ye gelen uzmanlar mescidin tamiratında kullanılacak malzemenin tetkikinde vadideki taşları beğenerek Akik Vadisi'nden kestikleri sütun ve taşlarla mescidi inşa etmişlerdir. Vadide derin bir akarsu yatağı vardır Yılın belli zamanlarında bollaşan, bazen azalan suyu ile mübarek mekana bereket olan akarsuyun kenarında Efendimiz'in hatıralarını yad ediyoruz. Az ileride ki ker*** kasır var. Osmanlı eseri kasrın arkasındaki toprak evler çok eski Rivayetlere göre toprak evlerden bir tanesi Zübeyr bin Avvam Hz leri ile Hz. Ebubekir'in kızı Hz. Esma'nın oğlu Urve bin Zübeyr'e aitmiş. yenilenmiş beyaz badanalı bir mescit adı "Urve Mescidi". orijinalini Hz. Urve yaptırmış. Hz. Urve'nin annesi Hz. Esma, teyzesi Hz. Aişe'dir. Hz. Urve, Efendimiz'in vefatından yıllar sonra teyzesi Hz. Aişe'yi evine yemeğe çağırır. Sofraya otururlar. yemek getirilir. Hz. Aişe ağlar. Hz. Urve, "kusurumuz mu oldu teyzeciğim neden ağlıyorsunuz?" diye sorar. Hz. Aişe, "Hayır, yemek sahanlarını gördüm Efendimiz'in üç gün üst üste geçip de bir tek hurma ile iktifa etmek zorunda kaldığını hatırladım," diye cevap verir. iLK MESCIT: KUBA Medine'ye gelenlerin muhakkak uğradığı bir mekan da Kuba'dır. Efendimiz'in Medine'ye hicreti öncesinde Medine dışında küçük bir köy olan Kuba, yüzyıllar sonra Medine'nin metropole dönüşmesi ile şehrin içinde kalmış ve semt olmuş Kuba'nın kalbinde bulunan ve inşaatında bizzat Efendimiz'in çalıştığı mübarek mescit duruyor Efendimiz'in Hz. Ebubekir ile birlikte yaptığı hicret yolculuğunda Medine'ye varmadan uğradığı son durak Kuba'dır. burada konaklayıp ilk mescidi inşa etmişlerdi. Bu mübarek mescit için Efendimiz'in müjdesi vardır, "Kim evinde güzelce temizlenip abdestten sonra, sadece namaz kılmak için Kuba Mescidi'ne giderse umre sevabı alır. Kuba Mescidi 1985 te yenilenmiştir. ortası avlulu, Anadolu tarzı sivri külahlı bir minaresi vardı. Minare tarafındaki duvarın ortasında ana taç kapı üzerinde Yesarizade'nin yazdığı bir kitabe olup üzerinde iki adet tuğra bulunmaktaydı. Normalde sadece padişah tuğrası olması gerekirken bu mescidi ilk kez Peygemberimiz yaptırdığı için yukarıya O'nunbadıyla büyük tuğra konulmuş, Sultan II. Mahmud'un tuğrası Efendimiz'e saygıdan dolayı küçük olarak yerleştirilmiştir 1985 deki yenilemede kitabe kaldırılmıştır. aynı caminin mihrabına yakın Cebrail'e as ve Efendimiz'evait iki adet makam bulunurdu. Yenilenmede bugün mevcut olmasa da plan, Osmanlılar dönemindeki halini korur Kıbleteyn; iki kıbleli manasındadır ilk kıble Kudüs'te ki Mescid-i AksA'dır. Efendimiz, ilk zamanlar namazı Kudüs'e yönelerek kılsa da içinde Mekke'ye yönelme arzusu sönmemiştir. bu sebepten Kabe civarında kıldığı namazlar da, yönünü Rükn-i Yemani ile Hacerü'l-Esved arasındaki duvara çevirerek eda eder Böylece hem Mescid-i AksA'ya, hem de Kabe'ye yönelmiştir Efendimiz'in hasretle bekledigi müjde, Medine'de kendisine bildirilir haber dört yana duyurulur. Kıbleteyn" olarak bildiğimiz mevkide namaz kılan sahabe, haber kendilerine namazda ulaştıgı için namazlarını bozmadan, Mescid-i Aksaya dönerek başladıkları namazı, Kabe'ye yönelerek tamamlamışdır. bu hatırayı yaşatma adına yapılan mescide "Kıbleteyn" iki kıbleli mescit adı verilmiştir. en ilginç özelliği, herkesin namaz kılmak için yöneldiği Kabe'ye bakan mihrabın yanı sıra giriş kapısının üzerinde daha önceki kıble olan Mescid-i Aksa'ya bakan sembolik bir mihrabın bulunmasıdır. Medine ziyaretçilerinin uğradığı yerlerden biri de Yedi Mescitler'dir. Burası önemlidir? Buraya yedi adet mescit yapılmasının hikmeti vardır burası Hendek Savaşı'nın Müslümanlara ait karargah merkezidir Medine'nin tamamına değil, zayıf olan belli bir kısmına hendek kazılır Medine Tanıtma Merkezi'nde maketlerle Medine tarihi anlatılır. Büyük bir maket, Osmanlı Medine'sini gösterirken küçük maket ise Asr-ı Saadet Medine'sini canlandırır. ikinci makette Medine simsiyah volkanik bir araziyle çevrilidir burada değil at sırtında ve yürüyerek ilerlemek pek mümkün olamamaktadır. Medine'ye tarih boyunca giriş yeri olarak kullanılan iki kapı vardır: Kuba ta ile Sel Dağı açıklığı. Düşmanın Hendek Savaşı için saldıracağı yer Sel Dağıdır hendeğin buraya kazılması düşünülür. Yedi Mescitler"in hikmeti şudur: Hendek civarındaki her mescit o zaman kurulan bir çadırı simgeler buradaki en önemli mescit Fetih Mescidi'dir Efendimiz'in çadırıdır. Efendimiz kuşatmada namazlarını burada eda etmişdir. Efendimiz çadırı stratejik bir konuma sahiptir buradan bakıldığında, hendeğin karşısındaki müşriklerin bütün hareketleri takip edilir Peygamberimiz'e en yakın çadır, devamlı istişare edeceği bir kişiye ait olmalıdır. Hendek Savaşı'nda, şehre hendek kazalım fikrini ortaya atan Selman-ı Farisi Hazretleri'dir. Efendimiz'e en yakın çadır onun ki olacaktır. Burada Ebubekir Ömer Ali Fatıma ve Osman ra nın mescitleri de mevcuttur 2004 yılı Hz. Ebubekir Mescidi yıkılarak düzlenmiş Yedi Mescitleri temsilen büyük bir cami yapılmıştır . Hacca ya da umreye gelenleri firmalar küçük bir Medine turuna tabi tutar Uhud, Kuba, Kıbleteyn ve Yedi Mescitler .Bu ziyaretlerde büyük ve gösterişli bir camiden geçilir. Cuma Camisidir ve genelde burada durulmaz. Halbuki arabadan inilmesi görülmesi gerekir. Cuma Mescidi'nin yanında inin arabanızdan. Sırtınızı camiye, yüzünüzü karşıya dönün; önünüzdeki tepenin adı Seniyyetü'l-Veda'dır. Efendimiz'in Mekke'den Medine'ye hicretinde Medineli Ensarca karşılandıkları yerdir Efendimiz Kuba Köyü'ne geldiğinde, Medine'li sahabe Kuba'ya gelip kendisini karşılamışdır İslam'ın ilk camisinin inşaatı orada başlamıştır. Dört gün inşaata nezaret eden Efendimiz sonrasında Medine'ye girmek üzere Kuba'dan ayrılır. Medine halkı merak ve heyecan içinde tam burada, Mescid-i Cuma mevkiinde SAV i beklerneye başlarlar bir Yahudi, evinin yüksek kısmından, Veda Tepesi üzerinden gelenleri görür. Bekleyenlere Sizin beklediğiniz kişilere benzeyen bir grup görmekteyim," der. ve efendimize Hep bir ağızdan, "Taleal Bedru"larla hoş geldiniz derler. islam'ın ilk cuma namazı burada kılınır. ilk cumanın anısına, buraya Mescid-i Cuma inşa edilir. Efendimiz, Ensar ile şehire ilerleyecektir. Mescid-i Nebeviye geldiklerinde mübarek devesi Kusva'yı salacak ve o Eyyüb El-Ensari:'nin evinde çökecektir. Mescid-i Cuma'ya geldiğinizde sadece Seniyyetü'l-Veda'ya bakmayın. mübarek tepenin sol ilerisinde yıpranmış olan ama ayakta duran tarihi bir burca dikkat edin. Bu burç 1917 de Medine'yi müdafaa eden Fahreddin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Düşmanın şehre sızmasını engellemek için zayıf gördüğü yeri, sağlam bir burç ile güçlendirmiştir. Bu burç yüzyıllarca buralayı karşılıksız koruyan Osmanlı'yı hatırlatır onların da ruhlarını şad etmeyi unutmayın mukaddes topraklara ne zaman gidilse, ayrılık vakti geldiğinde insan buruklaşır. Acaba bir daha gelecekmiyiz mübarek Kabe'yi görüp Efendimiz'in ayak bastığı yere yüz sürecek miyiz diye bir düşünürüz O ziyaretin son namazı Kabe'de kılınınca boyunlar bükük, sırtlar kamburlaşmış olarak çıkılır Mescid-i Haram'dan. böyle mübarek bir ziyaretin nihayetinde aynı hâl ile Mescid-i Haram'dan ayrılırken binbir düşünce vardır aklımızda buradaki mermeri bile özleyeğiz diyorduk. mermer Üzerinde küçücük canlılar vardır minik adımlarla yürür ve sıçrayıveren çekirgelerdir bunlar. Mescid-i Haram'ın beyaz mermerlerinde dolaşan çekirge sürüleri bizi I. Dünya Savaşına götürür Dostların düşmanla işbirliği yaptığı, Osmanlı'nın sırtından hançerlendiği günlere. Yıl 1916 dır. Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı'ndadır Düşmanın hedefi ise İstanbul'u almaktır. En yakın yer olan Çanakkale'yi geçmeye çalışırlar muvaffak olamazlar Bağdat'a saldırırlar. Selman-ı Pak'ta darmadağın olurlar. Mekke ve Medine'yi ele geçirmek isterler. kandırdıkları insanları kullanarak bölgeye akın ederler . Şam'daki Osmanlı paşası Hicaza ulaşır. Bu büyük kumandan Fahreddin Paşa'dır. muhteşem bir sistem kurarak şehirleri savunur 1919 a kadar cesaretle ve kahramanlıkla mücadele eder Düşman Medine'ye giremez açlık had safhadadır. Düşman, şehre en ufak bir gıda maddesini sokturmaz. Açlıktan ölümler başlar Fahreddin Paşa cuma namazında minbere çıkar ve askerlerine "Evladlarım açsınız. Aylardır bir şey yiyemediniz. Ama unutmayın, biz burada Efendimizi müdafaa ediyoruz. açlık iyice bastırdığında çölden çekirge toplayın, ve yiyin. Çekirge eti serçe etine benzer. sahabe de yemiştir, siz de yiyebilirsiniz," diyerek askerlerini iknaya çalışır. Ve askerin gözü önünde çekirge kavurttu ve yedi. kendisinde en ufak tereddüt görmedik. O askerlerine her konuda öncüydü 1919 başlarıdır Osmanlı duraklamış ancak dize getirilememiştir fitne ateşi yakılır İstanbul'dan gelmiş gibi gösterilen bir sahte görevli Medine'ye getirilir. ittifak parçalanır Fahreddin Paşaya yapılan suizanlar meyvesini verir ve Medine müdafaası çöker. en ıztırap veren husus, Fahreddin Paşa'nın teslimdeki tavırlandır. O, son ana kadar buralan müdafaa etmiştir düşman şehre girdiğinde o, Efendimiz'in kabr-i şerifine gitmiş, "Benim buradan ölüm çıkar," diyerek burada kalmayı ve düşmanla son nefesine kadar savaşmayı düşünmüştür. Fakat yapacak şey yoktur. Paşa, askerini kırdırmamak için teslime karar vermiş Efendimiz'in huzurunda buralara Seni müdafaaya gelmiştik ama senin müdafaana muhtacız ya Resulullah!" diye söyemiş ve , "Ben düşmana teslim-i silah etmem," diyerek kılıcını.Efendimiz'in mübarek türbesine bırakmış ve oradan aynlmıştır. Fahreddin Paşa'nın yardımcısı Naci Kıcıman ızdıraplı ayrılışı şöyle anlatır, "Fahreddin Paşa ve yakın kumandanlar esir olarak ellerimiz bağlı Medine'den çıkarılırken, ağlıyor bir yandan bir şiiri söylüyorduk. Bu şiiri mülazım idris Sabih Bey'in yazmışdı zor günle;de Efendimiz'e bir sesleniş ve duaydı Medine'den Malta Adası'na kadar uzayacak sürgün yolunda ağlıyor ve bu şiiri okunuyor arkada bırakılan yeşil kubbeye yaşlı gözlerle bakılıyordu DÜNYA VE AHiRET EFENDiMiZSiN Bir ulü'l-emr idin emrine girdik Ezelden bey'atli hakanımızsın. Az idik, sayende murada erdik, Dünya ve ahiret sultanımızsın. Unuttuk illhan'ı, Kara Oğuz'u; işledik seni gözbebeğimize, Bağışla kusurumuzu Bin senelik emeğimize. Suçumuz çok Şımardık müjde-i sahabetinle. Gönlü müz ganidir, gözümüz to tur, Doyarız bir lokma şefaatinle. Nedense kimseler dinlemez, eyvah! O kadar saf olan dileğimizi Bir ümmi isen de ya Resulallah, Ancak sen okursun yüreğimizi. Ebedi. hadidimü'l haremeyniniz, Ölsek de Ravza'nı ruhumuz bekler. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|