|
![]() |
#1 |
![]() ![]()
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 | |
![]() Alıntı:
16 Nisan 2017 Halk oylaması beklentilerle uyumlu bir şekilde % 51 Evet % 49 Hayır durumuyla sonuçlandı. Hayırlısı olsun. Yapılmış olan bu halk oylamasıyla başkanlık sistemine geçtik diyemiyorum. Çünkü böyle başkanlık sistemi olmaz! Bir şahsa hem parti genel başkanı hem de başkan olma imkânı veriliyorsa orada başkanlık sisteminden yani gerçek bir sert kuvvetler ayrımından söz edilemez. Çünkü eğer parti genel başkanı olan bir şahıs, başkanlık seçimini kazanıp başkan seçilir ve genel başkanı olduğu siyasi parti de aynı gün yapılacak olan genel seçimde mecliste salt çoğunluğu elde ederse hem yürütmeye hem de yasamaya direkt olarak hâkim olabilecektir; böyle bir durumda başkanlık sisteminin özünü oluşturan sert kuvvetler ayrımından bahsetmek abesle iştigal etmek olacaktır. Başkanlık sisteminin Türkiye'ye uygun bir yönetim modeli olmadığını dilimiz döndüğünce anlattık. Yasama seçimiyle yürütme seçimini birbirinden ayırıp parlamenter sistemdeki tek başlılığı bırakıp çift başlı bir yönetim sistemi olan başkanlık sistemine geçmek Türkiye'ye uymaz. Maalesef ki sözümüzü dinletemedik ve Türkiye'ye uygun olmayan çift başlı başkanlık sistemi(!) yönetim modeline geçtik. Geçmiş olduğumuz bu yönetim modelinin Türkiye'ye niye uymayacağını çok basit bir misalle kanıtlayayım. Yıl 2019... 3 Kasım 2019 tarihinde hem başkanlık seçimini hem de milletvekilliği genel seçimini yaptığımızı varsayalım. Başkanlık seçimini AK Parti'nin başkan adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın kazandığını ve milletvekilliği genel seçiminde ise mecliste salt çoğunluğu CHP'nin elde ettiğini varsayalım. Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi sonucunda Türkiye'de yönetimde çift başlılık oluşacak, yürütmenin başında AK Partili başkan Erdoğan, yasamanın başında ise CHP bulunacaktır. Böyle bir tablodan istikrar ve güven çıkar mı?! Elbetteki çıkmaz. Başkanlık sisteminin Türkiye'deki en koyu savunucusu olan Prof. Dr. Burhan Kuzu bile böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi sonucunda siyasi istikrar ve güvenin sağlanacağını ve AK Partili bir başkan ile CHP'li meclis çoğunluğunun Türkiye'yi 5 yıl boyunca istikrar ve uyum içinde yönetebileceklerini iddia etmez, iddia edemez! Bir de tersi ihtimali düşünelim. 3 Kasım 2019 tarihinde başkanlık seçiminin ve milletvekilliği seçiminin yapıldığını, başkanlık seçimini CHP'li bir adayın kazandığını ve milletvekilliği seçiminde ise mecliste salt çoğunluğu AK Parti'nin elde ettiğini varsayalım. Bu sonuç muvacehesinde de Türkiye'nin yönetiminde güven ve istikrar sağlanamayacak, CHP'li bir başkan ile AK Partili meclis çoğunluğu arasında yönetim krizleri yaşanma ihtimali yüksek olacaktır. Bunları bildiğim için başkanlık sistemine teoride itirazım olmadığı hâlde sistemin pratikte Türkiye'de uygulamaya konulmasına karşıydım, karşıyım. Sert kuvvetler ayrımlı dolayısıyla çift başlı başkanlık sistemi Türkiye'ye uygun bir yönetim modeli değildir. Türkiye için uygun olan yönetim modeli; cumhurbaşkanının yetkilerinin sembolik seviyeye düşürüldüğü, iki turlu dar bölgeli barajsız seçim sistemli, gevşek kuvvetler ayrımlı pür parlamenter sistemdir. Dilerim ki 16 Nisan 2017 Referandumuyla geçmiş olduğumuz Türkiye'ye uygun bir yönetim modeli olmayan başkanlık sisteminden(!) tez zamanda kurtularak Türkiye'ye uygun yönetim modeli olan pür parlamenter sisteme geçeriz. Konu Cihannur tarafından (05-10-2017 Saat 13:27 ) değiştirilmiştir.. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Başkanlık sistemine karşı itirazlarımı defalarca yazdım, söyledim. Türkiye olarak 16 Nisan 2017 tarihinde kabul edilen halk oylamasıyla görünürde başkanlık sistemi olan fakat gerçekte başkanlık sistemi olmayan cumhurbaşkanlığı sistemi isimli bir yönetim modeline geçiş yaptık.
Bu yönetim modeline itirazlarımı yaptım, yapıyorum. Yeni geçtiğimiz bu yönetim modelinin zararının faydasından daha fazla olduğu bir yönetim modeli olduğu kanısındayım. Parlamenter sistem, cumhurbaşkanlığı sistemine ya da başkanlık sistemine göre daha stabil ve daha iyi işleyen bir yönetim modelidir; hele ki cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırlandırıldığı ve iki turlu dar bölgeli ve barajsız seçim sistemi içeren bir pür parlamenter sistem tam bize uygun bir yönetim modelidir. Cumhurbaşkanlığı sistemi isimli bu yönetim modeline geçtiğimizde ilk başta üzülüyordum. Türkiye, 21. yüzyıl boyunca bu yönetim sistemiyle nasıl devam eder diye endişeleniyordum. Fakat daha sonra düşündüm ki kanımca mademki Deccaliyet Çağı'nı yaşıyoruz, yaşamakta olduğumuz bu kötü ve korkunç Deccaliyet Çağı'ndan sonra iyi ve huzurlu Mehdiyet Çağı'nı beklemeliyiz. Öyleyse endişe edilecek bir durum söz konusu değil. Mehdiyet Çağı'na geçtiğimizde yönetim modeli sorunumuza, sorunlarımıza da çözüm bulacağızdır inşaallah. Konu Cihannur tarafından (04-23-2018 Saat 15:30 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Başkanlık sistemiyle ilgili olarak bugüne kadar daha ziyade teorik değerlendirmelerde bulunduk. Fakat artık bu yönetim modeline benzer bir yönetim modeli olan cumhurbaşkanlığı sistemine 24 Haziran 2018 tarihinde resmen geçiş yapıyoruz. Öyleyse şimdi bu konu üzerinde pratik değerlendirmelerde bulunma zamanı gelmiştir.
YSK tarafından yapılan açıklamaya göre 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçiminde cumhurbaşkanlığına şu altı kişi aday olmuştur: Recep Tayyip Erdoğan, Meral Akşener, Muharrem İnce, Temel Karamollaoğlu, Selahattin Demirtaş ve Doğu Perinçek. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimiz için bu sisteme göre parti iktidarı değil şahıs iktidarı söz konusudur. O yüzden 24 Haziran 2018 tarihinde cumhurbaşkanlığı seçiminin 1. turunda yukarıda ismi geçen altı adaydan biri salt çoğunluk olan en az % 50 + 1 oy alırsa cumhurbaşkanı seçilecek ve hükümeti kuracaktır. Cumhurbaşkanlığı seçiminin 1. turunda hiçbir aday salt çoğunluğa ulaşamazsa, seçimde en çok oyu almış olan iki aday 8 Temmuz 2018 tarihinde tekrar yarışacak ve o iki aday arasında kim daha fazla oy alırsa o kişi cumhurbaşkanı seçilecek ve hükümeti kuracaktır. Türkiye'de bundan böyle artık parti iktidarı yok şahıs iktidarı var! Bu yüzden siyasi partilerin 'bana oy verin çünkü ben size diğer siyasi partilerden daha iyi hizmet ederim' deme durumları kalmamıştır. Siyasi partilerin görevi bundan böyle yasama faaliyetlerine hasredilmiştir. Siyasi partiler artık ülkeyi yönetemeyecek, yasama faaliyetleriyle iştigal edecek ve ülkeyi cumhurbaşkanı seçilen partili ya da partisiz kişiler yönetecektir. Bu durum doğal olarak çift başlılığı getiriyor. Bir tarafta ülkeyi yöneten cumhurbaşkanı (yürütme iktidarı) ve diğer tarafta ise yasama faaliyetlerinde çoğunluğa sahip olan siyasi parti ya da siyasi partiler çoğunluğu (yasama iktidarı) var. Bunu güncel ve somut siyasi tablomuzla birlikte misallendireyim. 24 Haziran 2018 Milletvekilliği Seçimine % 10'luk seçim barajını geçmesi normalde kesin olan iki ittifak grubu (Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı) ve barajı geçme ihtimali bulunan HDP ve barajı kesine yakın ihtimalle geçemeyecek olan diğer birkaç siyasi parti giriyor. Burada % 10'luk antidemokratik seçim barajına bir bahis açayım. % 10'luk antidemokratik seçim barajı cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte antidemokratikliğin de ötesine geçerek hukuksuz duruma düşmüştür. Niye böyle söylediğimi izah edeyim. Genel seçimlere % 10'luk seçim barajı konulmasının kanuni gerekçesi koalisyonların önlenerek ülkenin yönetiminde istikrarın sağlanmasıdır. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimize ve dolayısıyla yürütmede koalisyon ihtimali meselemiz kalmadığına göre hukuksuz duruma düşmüş olan % 10'luk antidemokratik seçim barajı iptal edilmelidir. Bunu yapması gereken merci ise Anayasa Mahkemesi'dir. Anayasa Mahkemesi bu konuyla ilgili olarak bir toplantı yaparak şu minvalde bir karar almak durumundadır: "Türkiye'de cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesiyle birlikte yürütmede koalisyon oluşması ihtimali ve dolayısıyla % 10'luk antidemokratik seçim barajının kanuni gerekçesi ortadan kalkmıştır. Bu yüzden % 10'luk seçim barajı yasasını oy birliğiyle iptal ediyoruz." Bu kısa bahisten sonra konumuza dönelim. 24 Haziran 2018 Genel Seçimine AK Parti ve MHP oy pusulasında, BBP ise adaylarının oy pusulası dışında AK Parti listelerinde gösterilmesiyle Cumhur İttifakı'yla giriyor. İyi Parti, CHP ve Saadet Partisi ise oy pusulasında ve Demokrat Parti ise adaylarının başka parti ya da partilerin listesinde gösterilmesiyle Millet İttifakı'yla giriyor. Cumhur İttifakı (AK Parti, MHP ve BBP) cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan'ı destekliyor; Millet İttifakı'ndaki (İyi Parti, CHP, Saadet Partisi ve Demokrat Parti) Demokrat Parti dışındaki siyasi partilerin her biri kendilerinin cumhurbaşkanı adayını destekliyor. Demokrat Parti ise cumhurbaşkanlığı seçiminde Meral Akşener'i destekliyormuş. HDP ise genel seçime bildiğim kadarıyla tek başına girecek ve cumhurbaşkanlığı seçiminde ise kendi adayları olan Selahattin Demirtaş'ı destekliyor. Bu kısa izahattan sonra seçim sonucuna ilişkin olarak gerçekleşmesi muhtemel tahminlerde bulunayım. Farz edelim ki 24 Haziran 2018 akşamı cumhurbaşkanlığı seçimini Recep Tayyip Erdoğan kazanarak yürütme iktidarına sahip oldu. Ve bunun yanı sıra Cumhur İttifakı (AK Parti ve MHP) genel seçimde salt çoğunluğa yani 300'den fazla milletvekili sayısına ve mesela 315 milletvekili sayısına ulaştı. Bu durumda sistemin demokratik eksikliklerini bir yana koyarsak muhtemel 24 Haziran 2023 Genel Seçimlerine kadar yönetimde ufak tefek sorunlar yaşanabilmekle birlikte genel olarak istikrarlı bir dönem geçirilebilir. Şimdi ise somut siyasi tabloda gerçekleşmesi muhtemel başka bir tahminde bulunayım. Farz edelim ki 24 Haziran 2018 akşamı Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçildi; fakat Cumhur İttifakı mecliste salt çoğunluktan az sayıda milletvekiline mesela 285 milletvekiline sahip oldu. HDP'nin % 10'luk seçim barajını geçtiğini ve Millet İttifakı'nın (İyi Parti, CHP ve Saadet Partisi) + HDP'nin genel seçimdeki toplam milletvekili sayısının 315'i bulduğunu varsayalım. Bu gerçekleşemeyecek bir seçim tablosu mudur? Hayır, elbette ki gerçekleşebilecek bir seçim tablosudur. HDP, 7 Haziran 2015 Genel Seçiminde % 13,12 oranında ve 1 Kasım 2015 Genel Seçiminde ise % 10,78 oranında oy almış ve her iki genel seçimde de % 10'luk seçim barajını aşmıştı. Eğer HDP, 2015 Genel Seçimlerindeki oy oranını koruyorsa 24 Haziran 2018 Genel Seçiminde de % 10'luk seçim barajını aşarak meclise girebilir. 24 Haziran 2018 akşamı bu ikinci tahminimde olduğu şekilde yani Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilerek yürütme iktidarını elde ettiği, fakat Erdoğan'ı destekleyen Cumhur İttifakı'nın parlamentoda azınlıkta kalarak Erdoğan'ın karşısında olan Millet İttifakı + HDP'nin parlamentoda çoğunluğu yani yasama iktidarını elde ettiği bir siyasi tabloyla karşı karşıya kalırsak, o siyasi tablo durumunda cumhurbaşkanlığı sistemi dedikleri bu sistemdeki bu çift başlılıkla ülkemizde 5 yıl boyunca muhtemel 24 Haziran 2023 Genel Seçimlerine kadar istikrarlı bir yönetim sürdürülebilir mi?! Dünya üzerinde bunu iddia eden bir kişi bile var mı?! Başka bir soru daha sorayım: Yukarıdaki ikinci tahminimdeki senaryonun gerçekleştiğini varsayalım. Bu sistemi savunan AK Partililer o durumda 24 Haziran 2018 akşamı "Oh ne güzel bir seçim oldu. Bizim ittifakımız olan Cumhur İttifakı parlamentoda azınlıkta kaldı ama sorun değil; çünkü yürütme iktidarını Cumhurbaşkanı Erdoğan kazandı ve yasama-yürütme genelinde oluşmuş olan çift başlılık hiç sorun değildir" diyebilecekler midir? Eğer onlar cumhurbaşkanlığı sistemi denilen bu sistemi samimiyetle savunuyorlarsa bu minvalde bir şeyi söylemeleri gerekir. Çünkü bu sistem çift başlı bir yönetim modelidir ve cumhurbaşkanı ile yasama çoğunluğunun farklı siyasi görüşe sahip olması durumunda yönetimde doğal olarak çift başlılık oluşur. Türkiye'nin siyasi yapısı çift başlı bir yönetim modeline uygun değildir. Başkanlık sistemine de ona benzeyen cumhurbaşkanlığı sistemine de işte bu yüzden ısrarla karşı oldum, karşıyım. Temenni etmiyorum elbette ama Türkiye olarak 24 Haziran 2018 akşamı eğer yukarıdaki ikinci tahminimde olduğu üzere yürütme iktidarına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçildiği ve yasama çoğunluğuna ise Millet İttifakı + HDP'nin sahip olarak yasama iktidarını bunların elde ettiği bir siyasi tabloyla karşı karşıya kalırsak, başkanlık sistemini ya da cumhurbaşkanlığı sistemini savunanların yüzünü işte o akşam ve ertesi sabah olan 25 Haziran 2018 sabahında görmeyi çok isterim. Konu Cihannur tarafından (05-10-2018 Saat 09:39 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() 18 yaşımda bu foruma üye oldum 2009'da, 15 yaşımdan beri Ak Parti'yi destekledim ve hala daha destekliyorum. Hukuk hep ilgi alanım oldu. Ben bu getirilen sistemin hukukçularca oluşturulduğuna inanmıyorum arkadaşlar. Burda çok ciddi sıkıntılar var ve birileri sayın Cumhurbaşkanımıza sanırım bunları açıklamıyor. Ülkede herşeyi eleştiren bir muhalefet olduğu için doğru bir eleştirisi varsa arada herşeyi eleştirdiği için gümbürtüye gidiyor. Cihannur abi'nin sistem için yaptığı analizlere katılmakla birlikte detaylı benzer bir analiz yapacağım. Ben 2010'daki referandum'daki Evet oyumdan pişmanım o yüzden bu referandumda henüz kararımı vermişte değilim. Slogan siyasetini sevmem şu bunu destekliyorsa gidip diğerine vermem. Mevcut anayasa mutlaka değişmeli ama gelmesi gereken anayasa da bu değil. Değerlendirmeye devam ediyorum. Vatanımıza milletimize hayırlı olsun.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
adaletvekalkınmapartisi, ak parti, başkanlık sistemi, cumhurbaşkanlığı sistemi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|