Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-17-2010, 13:07   #1
Kullanıcı Adı
0000000000
Standart
Rizzeli güzel bir çalışma olmuş....


-Bir dakka başkan; aydınlık orucu nasıl tutuluyor, mesela ne zaman niyet edeceğiz?
-Ne niyeti oğlum, tırışkadan tutuyor gibi yapıyoruz. Arkadaşlar, siz erkenden ödleklik ettiniz. Aydınlık orucunun ölüm orucundan farkı yok aslında. Çadırın içine zulaladığımız erzaktan sırayla içeri girip yiyip içeceğiz, fakat öyle aşırı tıkınmak, kameralar önünde geğirmek filan olmaz tabii. Aydınlık orucuna yatan arkadaşlar, sanki böyle rengi solmuş, çok üzgün, kıyamete birkaç dakika kalmış gibi ümitsiz duracak. Ha, arada karnı acıkan çadıra girer, dipte buzdolabı olacak ufak bir şey, ne bileyim; meyvesuyu, bisküvit, galeta filan atıştırırız... Âdet budur zaten devrimci gelenekte, en radikaller çaktırmadan şekerli su içerler...
-Sucuklu tost süper olur başkanım; ben makinasını getiririm; sucuğu da genel merkez alır. Çay ve neskafe makinası da var bizim Abidin'de, getiririm üç günlüğüne... -Abidin'e sor bakalım, döner tezgâhı varsa döner genel başkanın şerefine döner çevirelim bari! Arkadaşlar ciddi olalım lütfen. Kendini bu davaya vakfetmeyenler gitsin keyfine baksın. Genel başkanımız zaten, "birkaç gün yatsın evin önünde çocuklar, ben onları fazla üzmem" dedi. Eski-püskü şeyler giyin gelirken, kirli sakal olacak. Gazeteciler fotoğraf çekerken kameralara ölü balık gibi melül melül baksak yeter. Okey? Haydi bakalım...

 

0000000000 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 05-18-2010, 11:03   #2
Kullanıcı Adı
Ahmet Yasin
Standart
Alıntı:
0000000000 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Rizzeli güzel bir çalışma olmuş....


-Bir dakka başkan; aydınlık orucu nasıl tutuluyor, mesela ne zaman niyet edeceğiz?
-Ne niyeti oğlum, tırışkadan tutuyor gibi yapıyoruz. Arkadaşlar, siz erkenden ödleklik ettiniz. Aydınlık orucunun ölüm orucundan farkı yok aslında. Çadırın içine zulaladığımız erzaktan sırayla içeri girip yiyip içeceğiz, fakat öyle aşırı tıkınmak, kameralar önünde geğirmek filan olmaz tabii. Aydınlık orucuna yatan arkadaşlar, sanki böyle rengi solmuş, çok üzgün, kıyamete birkaç dakika kalmış gibi ümitsiz duracak. Ha, arada karnı acıkan çadıra girer, dipte buzdolabı olacak ufak bir şey, ne bileyim; meyvesuyu, bisküvit, galeta filan atıştırırız... Âdet budur zaten devrimci gelenekte, en radikaller çaktırmadan şekerli su içerler...
-Sucuklu tost süper olur başkanım; ben makinasını getiririm; sucuğu da genel merkez alır. Çay ve neskafe makinası da var bizim Abidin'de, getiririm üç günlüğüne... -Abidin'e sor bakalım, döner tezgâhı varsa döner genel başkanın şerefine döner çevirelim bari! Arkadaşlar ciddi olalım lütfen. Kendini bu davaya vakfetmeyenler gitsin keyfine baksın. Genel başkanımız zaten, "birkaç gün yatsın evin önünde çocuklar, ben onları fazla üzmem" dedi. Eski-püskü şeyler giyin gelirken, kirli sakal olacak. Gazeteciler fotoğraf çekerken kameralara ölü balık gibi melül melül baksak yeter. Okey? Haydi bakalım...

Ahmet Yasin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-17-2010, 15:20   #3
Kullanıcı Adı
Hıfz-ı lisan
Standart
Türkiye; durmaksızın doğuya giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak batıya gittiklerini sanarlar.
Hıfz-ı lisan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-18-2010, 09:43   #4
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
Başbakan Erdoğan Nobel’i hak etti – Nuri ELİBOL -TÜRKİYE
İran ile uluslararası toplum arasında diyaloğun yeniden başlatılması Türk hükümetinin alkışlanacak bir başarısıdır. Viyana Grubu’nun da meseleye pozitif yaklaşması halinde Türkiye’nin katkısı ve önderliği ile dünyanın başına bela olmaya namzet önemli bir sorun diplomasi ile çözülmüş olacaktır.
Sayın Erdoğan ve Davutoğlu’nun ısrarlı çaba ve girişimlerini küçümseyen ve inandırıcı bulmayan Batılı diplomatlar dut yemiş bülbüle döndüler. Bence henüz şoktan kurtulamadılar. Takas anlaşmasının gerçekleşebileceğine ihtimal vermiyorlardı. İran yönetimi Türkiye’ye güvendi. İsrail’in yeni yalanlar bulması gerekiyor.
Eğer bu süreç uzlaşma ve barış ile sonuçlanırsa Nobel Barış Ödülü Başbakan’a verilir herhalde. Sizce de hak etmedi mi?


Bir başka Anadolu ihtilali – İHSAN DAĞI – ZAMAN

Sadece Ankara bürokratlarını ve İstanbul burjuvazisini izleyerek, sadece onları dinleyerek Türkiye'yi anlamaya ve açıklamaya çalışanlar yanılmaya mahkûmlar. Çünkü Türkiye onlardan ibaret değil; hâlâ sesleri çok duyuluyor olabilir. Ama bu ülkenin 'itici gücü' Anadolu'dan geliyor artık. Yıllar sonra geçen hafta TÜSİAD'ın ilk kez MÜSİAD'la buluşması ilginç değil mi? Bükemediği eli sıkıyor İstanbul sermayesi.
Bu, siyasette de farklı olmayacak. Toplumu, ekonomiyi, düşünceleri, yaşam biçimlerini istediği gibi yönetebileceğini sanan 'bürokratik merkez'i çoktan aşan yeni bir Türkiye var. Bırakın yönetmeyi, 'bürokratik merkez' bu yeni Türkiye'yi anlamaktan bile aciz. Geleceklerini, kariyerlerini ve kazançlarını çökmekte olan bu köhne yapıya bağlayanlar da kaybedecekler. Devletin koruması ve kayırması olmadan 'en iyi' olanın kazandığı bir serbest rekabet ortamına doğru ilerliyoruz. Demokratik rekabette siyasetin, piyasa ekonomisinde ekonominin en iyilerini tercih ederek 'sivil' dinamiklerin yönettiği bir ülke oluyoruz.
Daha on yıl önce 28 Şubat sürecinde 'yeşil sermaye' denilerek yok edilmeye çalışılan Anadolu sermayesi dünya ile bütünleşerek 'doğal korunak'lar kazandı bürokrasiye ve büyük sermayeye karşı. İstanbul sermayesinin Anadolu'daki 'ajente'leri değil artık; bırakın İstanbul'u dünya ile rekabet edebiliyorlar. Büyük sermayenin dünyadaki 'ortaklarını' devraldılar. Bugün ihracaat yapmayan, üniversitesi bulunmayan il yok.

Türk dış politikası zirvede - HASAN CELAL GÜZEL -RADİKAL
Başbakan Erdoğan’ın geçen hafta sonundaki Yunanistan çıkarması, zamanı isabetli seçilmiş fevkalâde başarılı bir ziyaret olmuştur. 500 yıldan fazla Osmanlı Türk hâkimiyetinde kalmış ve birçok kültür değerini paylaştığımız Yunanlılarla artık aramızdaki bütün meseleleri hâlledip kalıcı bir barışa gidilmesinin zamanı gelmiştir.
Yunanlıların, ‘megalo idea’, ‘enosis’ gibi hayâllerden vazgeçmeleri; 1897’deki, Millî Mücadele’deki ve 1974 Barış Harekâtı’ndaki hezimetlerini unutmaları; bizim de son yüzyılda Balkanlar’da ve Yunanistan’da başımıza gelenleri, Yunan işgalinde uğradığımız zulmü ve Kıbrıs’taki olayları tarihte bırakmamız lâzımdır.
Erdoğan’ın Yunanistan ziyaretinden sonra şu gelişmelerin elde edilebilmesi için gayret gösterilmelidir:

1. Yunanistan’ın ekonomik krizden çıkması için teknik yardım yapılmalı ve aramızdaki dış ticaret hacmi arttırılmalıdır.
2. Ege Ordusu lağvedilmeli ve birlikler diğer ordular arasında dağıtılmalıdır.
3. Ege üzerinde savaş uçağı tatbikatından vazgeçilmelidir.
4. Kıta sahanlığı, kara suları ve FIR hattı üzerinde en kısa zamanda anlaşmaya varılmalıdır.
5. Kıbrıs konusunda ‘4’lü görüşmeler’ başlatılmalıdır.
6. Heybeliada Ruhban Okulu, bir vakıf üniversitesi olarak öğretime açılmalıdır.
7. Gümülcine’de, vakıf üniversitesi statüsünde bir ‘İslâmî İlimler Akademisi’ kurulmalıdır.

Baykal, Kılıçdaroğlu’nun önünü kesebilir, kendi sonunu biraz geciktirebilir, o kadar!- Hasan Cemal - MİLLİYET
Deniz Baykal 1960’ların sonundan beri aktif politikanın içinde. 1990’ların başında genel başkanlık koltuğuna oturdu CHP’de.
1995 seçimlerini kaybetti.
Yüzde 10 barajını kıl payı geçebildi.
1999 seçimlerini kaybetti.
Yüzde 10 barajına takıldı ve CHP tarihinde ilk kez parlamento dışında kaldı.
2002 seçimlerini kaybetti.
Bu seçimlere gidilirken Baykal’ın CHP’si yine yüzde 10 barajının etrafında dolaşıyordu. Son anda yapılan Kemal Derviş aşısıyla yüzde 20’ye yaklaştı.
2007 seçimlerini kaybetti.
Oylarını birkaç puan artırabildi.
Kaç seçim kaybetmiş Baykal?
1995, 1999, 2002, 2007... 12 yılda üstüste kaybedilen dört milletvekili seçimi... Bunca yılı muhalefette geçir, sosyal demokrat olduğunu iddia et ve dört seçim birden kaybet...
Ama koltuğunu kaybetme!
İstifayı aklına getirme...


Siyasetçiden daha şereflisi var mı? - MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE - ZAMAN

Siyasetçi düşmanlığının cehalete dayalı sebepleri var. Birincisi, siyasetçiler hakkında konuşanlar karşı oldukları partiyi düşünerek hüküm veriyorlar. Bu hükümlerin siyasetçiye güvensizlik olarak tecelli etmesi doğal. İkincisi, parlamenter sistemin işleyişi yeteri kadar bilinmiyor. "Meclis'te sadece parmak kaldırıyorlar" eleştirisi, Meclis'in oylama yeri olduğunu ıskalıyor. Kürsüden yapılan konuşmalar meydanlarda atılan nutuklara benzeyemez. Meclis kanun yapıyor; kanun yapmanın da usulleri var. Parlamenter sistem partiler eliyle işletilir. Lider sultası diye eleştirilenlerin bir kısmı, aslında her demokraside var olan parti disiplininden başka bir şey değil. Dokunulmazlıklar? Köpekleri salıp, taşları bağlayamazsınız. Terör suçundan yargılanan bir ordu komutanını hâkim karşısına çıkartamıyorsanız, halkın temsilcilerine masuniyet tanımalısınız. Askerin elinde silahla siyaset yaptığı bir ülkede, siyasetçiyi korumak boynumuzun borcu olmalı.

Başkan olur da lider olabilir mi? - Emre AKÖZ - SABAH
Diyelim ki Kemal Bey aday oldu ve kazandı. Partiyi alıp götürebilir mi?
Yani "başkan" olur da, "lider" olabilir mi?
Bence olmaz. Bugüne kadar ortaya üç beş yolsuzluk dosyası atmasının dışında ne yaptı Kılıçdaroğlu?
Hiç!
Bir anımı anlatayım: Kemal Bey geçen yıl İstanbul belediye başkanlığına aday olmuştu. İl Başkanı Gürsel Tekin ile SABAH'a geldiler.
Ben Kılıçdaroğlu'na doğrudan, "Başkan olursanız yapacaklarınızı, somut örneklerle anlatır mısınız" dedim.
Kılıçdaroğlu, gayet heyecansız bir şekilde, beş yılda 80 km metro yapacağını, varoşlara sinema ve tiyatro başta olmak üzere kültür hizmeti götüreceğini, yoksullara yapılan yardımı kurumsallaştıracağını belirtti.
Ve sustu! Bırakın Türkiye'yi, dünyanın önemli kentlerinden sayılan İstanbul için söyleyebilecekleri bundan ibaretti.
Zaten o gün, Kemal Bey'den çok daha fazla, kente gayet hakim gözüken Gürsel Tekin konuşmuştu.

***
Bir toparlama yaparsak...
1)
CHP hâlâ Deniz Baykal'ın partisi.
2) Kılıçdaroğlu ancak Deniz Baykal izin verirse başkan olur.
3) Deniz Baykal böyle bir izni iki sebepten verir:
a) Kendisini koltuğundan edenlerin parti içinde kimlerle iş tuttuğunu anlamak için...
b) Zamanı geldiğinde Kılıçdaroğlu'nu kolayca devirerek, tekrar koltuğuna kavuşabileceğini düşündüğü için..

Baykal CHP'yi böler mi? – Ali BAYRAMOĞLU - YENİŞAFAK
Geçen hafta Metropoll Araştırma Şirketi ilginç bir araştırma yayınladı. CHP ve Baykal'a yöneltmişti araştırma merceğini.
Deneklerin yüzde 62'si; Baykal'ın istifasını "olması gereken" olarak tanımlıyor. Yüzde 64'ü "Baykal geri dönmesin" diyor. "Baykal'ın istifası en çok kime fayda sağlar" sorusuna verilen yanıtlarda ilk sırayı "CHP'ye fayda sağlar" şıkkı yer alıyor. Nitekim deneklerin yüzde 51'i Deniz Baykal olmaması halinde CHP'nin oylarının artacağını düşünüyor.
Aklıselim bu...
Açık iki husus var:
1. Baykal'ın siyasetin ve sosyal demokrasinin önündeki tıkayıcı işlevi artık sadece muhaliflerinin değil, CHP'lilerin kanısı olmuş durumda.
2. Baykal'ın istifası, yaptığı manevralar ne olursa olsun, bizzat CHP'li seçmen tarafından, sosyal demokratlar tarafından bir değişim vesilesi olarak görülüyor.
Vesile ne olursa olsun, zaman gelince hüküm de geliyor.
Tarih ve Türkiye Baykal'ı tasfiye ediyor...

İşsizlikteki azalma umut verici
– Mustafa SELÇUK - TÜRKİYE

Dün şubat ayı işsizlik rakamları açıklandı.
Ekonomideki canlanmanın etkileri işsizlik rakamlarına da yansımaya başlamış görünüyor.
Bir yıl öncesine göre işsiz sayısı 250 bine yakın azalmış.
Tarım dışı işsizlikte ise yüzde 1,7 azalma var.
Tarım dışı işsizlik önemli...Zira kentli nüfusun ve reel ekonominin bir çıktısı...
***
Ancak, işsizlik oranının hâlâ yüzde 14,4, işsiz sayısının ise 3,5 milyon olduğunu unutmamak lazım...
Yani ülkenin en önemli ve muaccel sorunu hâlâ devam ediyor.
Yüzde 14’ü aşan bir işsizlik, üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gereken, bir sorun...
***
Ekonominin büyüme patikasına bu yıl yeniden gireceğinde herkes hemfikirdi.
Nitekim geçen yılın son çeyreğinden itibaren büyüme başladı.
Hatta bu yılın ilk çeyreğinde Milli Gelir’in çift haneli büyüyeceği tahmin ediliyor.
Lakin, büyümenin istihdam üretip üretmeyeceği bir soru işareti olarak zihinlerde duruyor.
Duruyordu desek daha doğru...
İlk iki ay işsizlik verilerindeki azalma, büyümeye paralel yeni istihdam oluşmaya başladığını gösteriyor.
En azından şimdilik bunu söylemek mümkün...


Anayasa Mahkemesi’nin normalleşmesi- Eser KARAKAŞ - STAR

18 yaşında bir kızın üniversite derslerine türbanla girmesinin devletin laiklik ilkesini zedeleyeceğini düşünmek gerçekten çok acıklı; hem Anayasa Mahkemesi hem de çok önemli laiklik ilkesi için.
CHP’nin 111 imzayla Anayasa Mahkemesi’ne yeni başvurusu da kanımca benzer bir tartışmaya gebe.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’a yönelik CHP’nin başvurusunu işleme almaması için talepler mevcut; ben meselenin böyle sonuçlanabileceğine hem inanmıyorum, hem de arzu etmiyorum.
Her şeyin doğrusunu, normalini, çağdaşını talep etmemizin vakti geldi de geçiyor.
Bu konu Sayın Kılıç’ın iradesi ve yetkileriyle değil, Anayasa Mahkemesi’nin asli görevine, normal ve demokratik denetim işlevine geri çekilmesiyle çözülmelidir.
Mevcut anayasa değişikliklerinin, şayet bir şekil problemi mevcut değilse, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmuyor ise, Anayasa Mahkemesi’ni ilgilendiren bir yönü yoktur, olmamalıdır; kuvvetler ayrılığı ilkesinin de bu kapsamda ele alınması mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesi haddini ve sınırlarını iyi bilerek kendi meşruiyetinin temeline dinamit koymamalıdır.
Anayasa Mahkemesi nasıl ve kimin tarafından tanımlandığı belirsiz bir rejimin değil, temel hak ve özgürlüklerin koruyucusu olmalıdır.
Zaten iyi tanımlanmış bir rejim temel hak ve özgürlüklerden başka ne ola ki?
rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-18-2010, 10:25   #5
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
Rizzeli kardeş çok güzel hazırlanmış satırlar teşekkürler...



Ertuğrul hoca işleyen bir çarkı bozdu. 2000 yılında futbolunun en olgun döneminde, bugün bile hâlâ açıklığa kavuşmayan bir sebepten dolayı Beşiktaş'tan koparılmıştı. Hem o dönemde, hem de daha sonra teknik direktör olarak istifa ettirildiğinde duruşunu hiç bozmadı. Kasti faullere öyle bir hareket çekti ki, bu hareket sonrasında futbolseverler, faulü yapanlara kırmızı kartı gösterdi. O artık tek başına para ve güç baronlarını alt etmeyi başarmış bir kahraman olarak tarihteki yerini almıştı.
Ertuğrul hoca, bütün futbol çarkına çomak soktu. Bu ülkenin düzeneğini değiştirdi. Eskiden Türkiye, 'üç tarafı denizlerle ve düşmanla çevrili, Ermeni ve Kıbrıs problemleri olan, en büyük ihracat kalemini fındık, kuru üzüm ve incirin oluşturduğu, her 10 yılda bir askerî darbeye maruz kalan, sadece üç kulübün şampiyon olabildiği ve derin devlet tarafından yönetilen' bir ülkeydi.
Önce ihracat kalemlerimiz arttı. Artık kimse fındık ve kuru üzüm rakamlarına dönüp bakmıyor bile. Sonra etrafımızdan düşmanlar temizlendi. Rusya, Suriye, Yunanistan ile çok kritik dostluk anlaşmaları imzaladık. Darbelere karşı hükümetler artık sessiz kalmıyor. Derin devlet manipülasyonlarına karşı toplum daha uyanık. Devlet içerisindeki derin çeteleşmelerden kurtulmaya çalışıyor ve en önemlisi de artık bir başka şampiyon var. Teşekkürler Ertuğrul hoca. Gerçekten Türkiye'de futbol rejimini değiştirdin...

Mehmet Kamış
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-19-2010, 12:47   #6
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
Alıntı:
Yalçın KARACA Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Rizzeli kardeşim her alıntınız birbirinden değerli. Başbakanımızı anlamakta zorlanan veya anlamamak ideolojileri için gerekli olduğundan farklı görüşlere hapis olanlar için şifa niteliğinde paragraf olmuş. Teşekkürler.
Rica ederim üstadım.Merkez medyanın sağduyulu,dünyayı takip eden,doğruları ve yanlışlarını kendi adil süzgeçinden geçirebilen,hiç kimseden çekinmeden gerçekleri dile getirebilen güçlü kalemlerden asıl resmi görebilmek sevindirici.

Birand'ın Akparti yalakalığı diye etiketlenmeyi yazısında belirtmesi,demokrasi adına üzücü olsa da,belirttiğiniz gibi ideolojilerine hapsolmuş aydınların demokrasinin içinde türlerini kaybedeceğine, yeni kuşak olarak hep beraber şahit olacağız.
rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-19-2010, 15:46   #7
Kullanıcı Adı
0000000000
Standart
Alıntılar güzelmiş... Tşk..
0000000000 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-20-2010, 08:29   #8
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
Kılıçdaroğlu: Komplonun parçası mı, değil mi? - HÜSEYİN GÜLERCE - ZAMAN
Ben tezimde ısrarlıyım. CHP'deki operasyon, bir statüko operasyonudur. Zira vesayet rejiminin sahipleri, tam anlamıyla köşeye sıkıştı. Cuntacılardan hesap sorulmaya başlanması, özellikle Danıştay saldırısının Ergenekon davasıyla birleştirilmesi, darbecilikten muvazzaf general ve amirallerin tutuklanmaya başlaması, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, savcı Doğan Öz, Çetin Emeç cinayetlerinin, PKK- Ergenekon bağlantılarının karanlıklardan kurtulmaya başlaması, vesayetin ağalarını bir çaresizlik cenderesine soktu. AK Parti'yi içten bölemiyorlar, kapatamıyorlar ve darbe yapılamıyor... Statükoya, bir yarma harekâtı gerekiyor.
Hedef, AK Parti iktidarına son vermek. CHP, MHP ve BDP, yeni oyuncular olarak görülüyor. Bu üçlüden, bir koalisyon çıkartmak hedefine kilitlenildi.
YSK'nın, referandum için 120 gün demesi, Türkiye'yi en uzun dört aya mahkûm etti. Bunu bir fırsat olarak görüyorlar. Stratejileri şöyle:
Önce CHP'nin başından Baykal gidiyor. Çünkü CHP'yi yüzde 20'lere sabitledi. Dünkü anketlerle devreye hemen girildi. "Kılıçdaroğlu ile CHP 14 puan sıçradı..." haberleri, bildik numaralar. "Gandi Kemal" parlatması ise, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz parlatmalarından ezberimizde... Bu medyanın daha ilk günkü tavrından işkillendiğimizi, geçen hafta yazdık. Baykal ile ilgili görüntüler ilk yayınlandığında, herkes ne oluyor derken, onlar gerçek mi, montaj mı demeden, "eşini milletvekili ile aldatan Baykal istifa etmeli" dediler. Yeni kurtarıcının "Gandi Kemal" olduğunu da yine ilk onlar ilan ettiler. Yani kendini 1. Kuvvet zanneden "medyamız" yine başrollerde.

Medyayla gelen medyayla gidiyor -
Fehmi Koru – YENİ ŞAFAK
"Hayırlı olsun" demeyi çok istiyorum, ancak daha önceki örnekler, arkasını 'bir kısım medya'ya dayıyarak yükselmiş siyasilerin ve partilerin sonunun pek 'hayırlı' gelmediğini gösteriyor...
'Bir kısım medya'nın gücüyle genel başkanlığa taşınan Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller bugün köşelerine çekildiler, ama esas vahimi ikisinin de partisi siyasete veda etti; ANAP ile DYP şu yakınlarda DP çatısı altında buluşarak kendilerini 'ifna' kararı aldı. Ne ANAP var bugün, ne de DYP...
Topluma 'umut' diye sundukları başka isimleri de hatırlıyorsunuzdur: Mehmet Ali Bayar... İlhan Kesici... İsmail Cem...
Tuttukları tepeden aşağılara doğru yuvarlanırken medya kılını bile kıpırdatmıyor. Medyamız yenilenleri sevmiyor.
Oysa medya desteğiyle tepelere yükselenler için yenilgiyi kaçınılmaz kılan yine medya oluyor: Yüklü bir fatura çıkartıyor, sürekli taleplerle siyasileri bunaltıyor medya: Bilerek yapılan ve üzerine gidilse para ve hapis cezaları söz konusu olabilecek hataların üstünün kapatılması, imar planlarının değiştirilip rant kapılarının açılması, teşvik verilemeyecek fabrikalar için acayip kolaylıklar...
Birine kapıları araladığınızda diğerleri de peşine takılıyor ve iyi niyetlerle yola koyulan siyasilerin bile arsızlaşmasıyla ve halkla arasının açılmasıyla sonuçlanan bir süreç yaşanıyor...
İlk kez Ak Parti medyayla böyle bir 'ensest' ilişkiye "Hayır" dedi.
"Hayır" diyebildi, çünkü daha en başından takındığı duruşla medyayla 'al gülüm – ver gülüm' ilişkisine girmedi. Medya da ilk günden sevmedi Ak Parti'yi, hâlâ da sevmiyor...

CHP'nin hastalıkları genetik midir?
-İSMET BERKAN – RADİKAL
Cumhuriyet Halk Partisi, dün başka biri de söylemiş, dünyanın en eski partilerinden biri. Ülkenin kurucu partisi. Ve şu an içinde bulunduğu durum acıklı: Yüzde 20 oy aldığı zaman başarılı sayılıyor.
Bu kadar eski, bu kadar köklü bir siyasi partinin ülkede yaşayan her beş kişiden dördüyle hiç ilişki kuramamış, onların oyunu alamıyor olması nasıl izah ediliyor?
Biz masa başı yorumcularının söylediği pek çok şey var; bunlar yanlış da değil. Yani CHP’nin devlet partisi olması, halktan kopuk olması, var olan CHP’lilerin ‘Rejim mi, geçim mi’ sorusuna tereddütsüz ‘rejim’ cevabını veriyor olmasındaki tuhaflık, neredeyse halka rağmen Cumhuriyet değerleri adı verilen ama ne olduğu tam anlaşılamayan bir şeyleri savunmak...
Belki art arda pek çok sebep sayılabilir, bunların bir kısmı spekülatif de olsa, bir gerçek saklanamaz biçimde ortada: CHP bir kitle partisi olmaktan uzaklaşmış, bir dar ideoloji partisi olmanın da kenarına kadar gelmiş durumda.

Deniz bitti! Kılıçdaroğlu kimin adamı? - MEHMET METİNER - STAR
O kaset görüntüleri servis edilmemiş olsaydı Baykal istifa eder miydi? Etmezdi.
Peki Baykal partisinin başında kalsaydı Kılıçdaroğlu aday olur muydu? Olmazdı. Sanırım buna cesaret edemezdi.
Baykal o görüntüler için “komplo” dedi. Örgütü de kendisine inandı. Baykal birden gözyaşları içinde “mağdur” konumuna oturtuldu.
Baykal’ın istifasını hararetle CHP yandaşı köşe yazarları istedi. Kılıçdaroğlu’nun ismi de gene onlar tarafından dillendirildi. Zaten nicedir Kılıçdaroğlu’nun ismini telaffuz eder dururlardı. Hepsinin ortak gerekçesi şuydu: “Baykal’lı CHP ile AK Parti’nin önünü kesmek mümkün değil! Bir tek Kılıçdaroğlu’yla CHP iktidar alternatifi olabilir.”
KOMPLOCULARI BİLMİYOR MU?
Hem “komplo” deyip hem “istifa” etmek hiç inandırıcı değildi.
Komplocuların amacı, Baykal’ı alaşağı etmek ve CHP’yi dizayn etmek idiyse Baykal’ın buna direnmesi gerekmez miydi?
Baykal’ın basın toplantısındaki bir cümle nedense dikkatten kaçırıldı: “İstifamla CHP’yi dizayn etmek isteyenlerin önünü açıyorum.”
Ne demek istemişti acaba Baykal?
CHP’yi tanzim etmek isteyen güç odakları kimlerdi?
Baykal tüm bu yaşananlardan sonra çıkıp konuşmalı.
Çünkü Baykal darbenin asıl kimlerden geldiğini çok iyi biliyor.

CHP, Ergenekon'un arka bahçesi mi? - MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE - ZAMAN

Hafızalarımızı tazeleyelim. Onur Öymen'in başlattığı Dersim katliamı tartışmasında Kılıçdaroğlu ürkek bir itirazda bulunmuş, sonra da geri adım atmıştı. Ürkek itiraz kendisine aitti; ama geri adım atması birilerinin ikazı ile olmuştu. Kimin ikazı?
Bu tezgâh tutar mı? Devlet içindeki çeteler, CHP'nin yeni genel başkanı Kılıçdaroğlu'nu efsanedeki yol gösteren Börteçine isimli kurt yerine koyup Ergenekon vadisinden çıkışı bulabilirler mi? Hayır bulamazlar. Bu vadinin çıkışı yok. Sadece CHP'ye ve Türkiye'ye zaman kaybettirirler.
Görev Deniz Baykal'a düşüyor. Hem yıllarca başında olduğu partisine hem de Türkiye'ye karşı sorumluluğu, bu tezgâhı deşifre etmek. Olup bitenleri en iyi bilen kişi o. Kendisi üzerinden nasıl bir tezgâh çevrildiğini ve CHP'nin nasıl rehin alındığını bize anlatmalı. CHP, Ergenekon'un arka bahçesi olmaktan kurtulmalı.

Erdoğan’ın siyasi ömrü – NASUHİ GÜNGÖR- STAR

Hemen herkes yeni bir CHP’nin şekillendiği konusunda hemfikir. Mesele bunun hangi aktörler eliyle gerçekleşeceği ve sadece Türkiye değil, dünya siyasetinde nasıl bir karşılık bulacağı.
Bunları anlamak için hem zamana ihtiyaç var, hem de bazı uluslararası gelişmelerin olgunlaşmasına.
‘Gandi geliyor’ çığlıklarıyla olup biteni doğru okumak mümkün değil. Daha yolun başındaki bir genel başkan adayı için, malum medya grubunun bu kadar tuhaf bir destek gösterisine girmesi, herhalde yaşayabileceği en büyük talihsizlik olsa gerek.
***
CHP üzerinden siyasetin geleceği konuşulurken, bu tartışmaların parantezine sıkça ‘AK Parti’nin ne olacağı’ sorusu da sıkıştırılıyor. Aslında bu soru ‘Tayyip Erdoğan’ın geleceği’ne dair düşünce ve beklentileri ifade ediyor. Siyasi yelpazenin bu tarafında depremler yaşanırken, diğer yanında işlerin nasıl şekilleneceği elbette merak ediliyor.
Bu konuda merak sahibi olanların, özellikle dış politikaya bakmaları sanırım daha ufuk açıcı olacaktır. Davos’ta yaşanan ‘one minute’ krizinin ardından ‘Erdoğan’ın siyasi hayatının tamamlandığını’ iddia edenlerin sayısı pek de az değildi. Nitekim daha sonra yine Filistin ve Gazze üzerinden yaşanan gerginliklerde bu tez sıkça gündeme geldi.
Öncesini de hatırlayalım. Bana göre AK Parti’ye açılan kapatma davası, partiden çok Erdoğan’ı tasfiye etmeye yönelik bir hamleydi. Hala da aynı düşüncedeyim. Bugün fısıltı halinde Tayyip Erdoğan’a siyasi ömür biçmeye çalışanlarla, o dönemde siyasi yasak tezgahını kuranlar aynı güç merkezinin uzantısı.

Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu? - Mehmet Ali BİRAND
- MİLLİYET

Dışişleri Bakanlığında 1’inci yılını doldurması nedeniyle, medyanın zamanında bakanları paramparça eden ağır top kalemleri dahi övgü diziyorlar. Kimselere nasip olmayacak derece yıldız takılıyor.
Hele şu sıralarda, Tahran'da imzalanan takas anlaşmasıyla, Uluslar arası alanda, adı Erdoğa'dan sonra, en çok anılan Türk siyasetçi konumunda.
Bu övgüler şişirme mi, yoksa gerçekten doğru mu?
Son haftalarda hangi yabancı diplomat veya dışişleri bakanıyla karşılaştım ise, adını vermemek kaydıyla ve dedikodu yapar gibi, Davutoğlu’nu sordum.
İlginç yanıtlar aldım. Bakın, benim de katıldığım değerlendirmelerden bazıları:
- Türk dış politikasını ilk defa “hep biz haklıyız” çizgisinden çıkardı ve karşısındakilerin de haklı olduğunu söyler oldu. Türkiye’yi ilk adımı atan taraf konumuna soktu.
- Türkiye eskiden etrafıyla hiç ilgilenmezdi. Sadece Kıbrıs - Ermenistan ve Kürt sorunuyla yetinirdi. İlk defa başka ülkelerin sorunlarını da çözmeye katkı yapan bir politika izler oldu. Bunu da Davutoğlu başardı.
- Sözünde duran bir Bakan profili çizdi. Girdiği arabuluculuklarda, kendini ön plana çıkarmadı. Konuşması çok inandırıcı. Güler yüzlü ve fazla abartmadan samimi ve sıcak bir yaklaşımı var. İşbirliği yapılabilecek bir Bakan.
- Türkiye’nin batı merkezli dış politikasını değiştirdi ve bölgesel merkezli bir politika uygular oldu. Bölgeyi iyi anladı ve güven yarattı.
- Çok çalışkan bir insan. Ne zaman konuşmak istesek, hemen karşımızda bulabiliyoruz.

rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-21-2010, 10:57   #9
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
Yüce Divan yetmez, darağaçları kurun! – MEHMET METİNER -STAR
İstanbul’dan Kayseri’ye doğru gidiyorum.
Kırıkkale’de gözüme bazı afişler ilişiyor.
“Önce yüce sandık, sonra yüce divan!”
Merak edip bakıyorum.
Hüsamettin Cindoruk’un fotoğrafı ilişiyor gözüme. Altında da DP amblemi...
Bu ülkenin irili-ufaklı bütün partileri AK Parti’ye ve Başbakan Erdoğan’a karşı birleşmiş sanki.
Hepsi tek bir cephede sıralanmış.
Statükonun güya sivil siyasetçi kılığındaki sadık muhafızları Başbakan Erdoğan’a parmak sallayıp duruyorlar.
Bilmeyen de sanır ki Başbakan Erdoğan ne kabahat işlemiş!
***
Başbakan Erdoğan, demokratik olmayan bir statükoyu değiştirmeye çalışıyor.
Milletin hukukunu, milletin iradesi üzerinde bürokratik hegemonya kuran güç odaklarına karşı cesaretle korumaya çalışıyor.
“Yeter artık söz de karar da milletin!” diyor.
Milletin iradesini hiç hükmüne düşüren vesayetçi rejime demokrasi adına karşı çıkıyor.
Vesayetçi rejimin yüksek yargı ayağını demokrasinin ve hukukun zeminine çekmeye çalışıyor.
Ülkenin kangrene dönüşmüş meselelerini “eşit vatandaşlık” anlayışıyla çözmeye çalışarak bu ülkenin vatandaşlarını kendi devletine sadık hale getirmeye çalışıyor. Vatandaşların devlete ve ülkeye aidiyet duygularını pekiştirmeye çalışıyor.
Kısacası, dini, ırkı, mezhebi ve ideolojisi ne olursa olsun bu ülkenin tüm vatandaşlarını temel hak ve özgürlüklerde eşitleyen bir demokratik vatandaşlık anlayışını sözde değil özde yerleştirerek kalıcı bir toplumsal barışın zeminini oluşturuyor.

Cumhuriyet çikolatası kaplı çifte kavrulmuş ‘öteki’ - SİVİLAY ABLA - TARAF
Fabrika ayarlarına dönüş


Soru: Sevgili Sivilay Abla, son birkaç gündür bir grup gazete CHP bülteni gibi çıkıyor. Başkalarına yandaş basın diyenlerin kendileri ne oluyor peki? (Fuat Uğurlu)

Cevap: Sevgili Fuat, bizimiz adımız yandaştı. Artık onların adı da yandaş oldu. Gel bundan böyle onlara Kemal Yandaş diyelim.
Kemal Yandaş gazetelerin aslında fabrika ayarları CHP’dir. Bilgisayarımızı düşünelim. Zaman içinde bilgisayarlarımıza duvar resmi (wallpaper) yükleriz. Windows penceresinin gri rengini değiştiririz. İmlecin yerine miyavlayan kedi yükleyenlerimiz olur. Sonra bilgisayar ağırlaşır, yavaşlar. Fabrika ayarlarına geri dön dediğimizde bilgisayar bir rahatlar, yüzüne fer gelir.
Ben gazetelerimizin bu halini çok sağlıklı buluyorum. Hem inkâr inkâr da nereye kadar. Rock Hudson seksen yıl gey olduğunu sakladı da iyi mi etti. Bak Ricky Martin açıkladı rahatladı.
Küçük bir uyarı. CHP’ye Gandi gelmiş medyada bir bayram havasını Erdoğan bir bir not ediyordur. Mutluluktan ağzı kulaklarına varan sevgili meslektaşlarım, ağzınızı azıcık toplayın, sevincinizi bu kadar belli etmeyin. Eğer hesaplar tutmaz da Gandili CHP de iktidar olamazsa birbirinize bakacak yüzünüz kalsın.

Aşk ve laiklik

Soru: Sevgili Sivilay Abla, CHP Milletvekilleri Nur Serter ile Necla Arat bir elmanın iki yarısı gibi görünüyorlardı ama Nur Serter Baykal’dan yana tavır aldı, Necla Arat ise Kılıçdaroğlu’na destek verdi. Bu fark nasıl ortaya çıktı? (Bekir İpek)

Cevap: Sevgili Bekir, Nur Serter aşktan Arat ise laiklikten yana tavrını koymuş görünüyor. Alkışlar Nur Serter için.

Bu nasıl 'komplo' yahu? - Fehmi Koru – YENİ ŞAFAK
Türkiye'nin nüfusu genç insanlardan oluşuyor; üçte ikisi 30 yaş altında bir nüfus bu; Kılıçdaroğlu 62 yaşında... "Varoşlardan da oy alabilecek lider" deniliyor, ama son sekiz yılın ekonomik ve sosyal politikaları 'varoş' denilen kenar mahalleleri kentlerin içine kattı; televizyon dizilerinin tutulmasının sebebi de bu işte: Kenarda oturanlar kendilerini merkezin değerleri ve yaşam tarzıyla birleştiren hayatlar yaşıyorlar...
Deniz Baykal başına geleceği öngörmüş gibi son zamanlarda kendisini ve partisini 'yeni merkez' değerleriyle barıştıracak adımlar atmaya başlamıştı. Mevlana töreninde yaptığı konuşma ile 'Kutlu Doğam Haftası' vesilesiyle verdiği mesajlar o yönde birer arayıştı. Kemal Kılıçdaroğlu böyle bir açılım için herhangi bir donanıma sahip olmadığı gibi, kodlarının da buna müsait olduğu söylenemez.
Bugünün dünyasında liderlik kimsenin kucağına düşmüyor, liderin liderliğini koparıp alması gerekiyor. Kılıçdaroğlu'nda öyle bir liderlik havası sezebiliyor musunuz? 'Dersim' gafını yapan parti yöneticisine haddini bildiremeyen bir Dersim'li o... Baykal "İstifa ediyorum" dedikten ve bütün gözler üzerine çevrildikten sonra tam dört kez "Ben aday değilim" cesaretsizliğini göstermedi mi? Önder Sav bir sebepten eski genel başkana kızıp alternatif arayışına girdiği için o bugün aday...
Lider adayı olarak ortaya çıktığından beri gazete ve televizyonlara verdiği demeçleri dikkatle izliyorsanız, bırakın dünyanın geldiği noktayı Türkiye'nin bugün eriştiği düzeyi bile tam kavrayamadığını fark etmişsinizdir. Belediye başkan adaylığı sırasında kullandığı birkaç argümanla başbakanlığa aday olunamayacağını biri ona söylemeli. Yapacağını vaad ettiği politikaların çoğunun bugün uygulandığını da...

Başbuğ yine yanlış yaptı- ESER KARAKAŞ - STAR
Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez ikinci maddesinde Cumhuriyet’in dört temel niteliği ifadesini buluyor: demokrasi, hukuk devleti, laiklik, sosyal devlet.
Cumhuriyet’e yapılacak en büyük kötülük, en büyük ihanet bu dört ilke arasında bir önem hiyerarşisi yapmaktır; bu temel gerçeği herkes, başta da Genelkurmay Başkanı iyi anlamalıdır.
Sayın Başbuğ’un açıklamasına gelelim: Herkes 24. maddenin (laiklik) gereğine uyarsa ortada sorun kalmaz (imiş).
Bir Türkiye düşünelim, laiklik ilkesi Sayın Başbuğ’un istediği doğrultuda (benim de arzum aynı istikamettedir) işliyor ama demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri büyük ölçüde aksamaktadır; böyle bir Türkiye, içinde yaşamak istediğimiz bir Türkiye midir?
Sayın Başbuğ’un demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini unutarak 24. maddeyi (laiklik) öne çıkarması orijinal bir durum da değildir, daha önce “laik Cumhuriyet” yanlış sloganını çok duyduk, çok tartıştık.
Bizler, liberal demokratlar, ülkemiz için Sayın Başbuğ’un sınırlı ve 2010 Türkiye’sine yakışmayan menzilsiz hedeflerinden daha fazlasını istiyoruz, çok daha maksimalistiz.
Bizler demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerinden hiçbirinin diğerinden daha önemli görülmediği, hepsinin kurucu ideoloji ölçütleriyle değil evrensel ölçütlerle tavan yapacağı bir Türkiye istiyoruz.
Herkesin ve Sayın Başbuğ’un da vatandaşlık görevi Anayasa’nın ikinci maddesinde ifadesini bulan tüm ilkelere eşit düzeyde, aralarında sıralama yapmadan sahip çıkmaktır.

Hükümeti uyarıyorum, kendinizi sakının – MARKAR ESAYAN - TARAF
Komplo teorilerini sevmem. Yazılarımın hiç birinde de bu türden şişirmece teorilere yer vermem. Ancak açık olan bir şey var...
AKP’yi devirmeyi planlayanlar ne açık ne de postmodern darbelerle buna muvaffak olabildi. Bilakis, AKP bu tür müdahalelerden daha da güçlenerek çıktı. 2000 krizi sonrasında devraldıkları bitik ülke ekonomisini de çok iyi götürdüler. Dünya krizinin teğet geçtiği birkaç ülkeden birisi Türkiye oldu. Dış politikada Türkiye, mesela İran konusunda Amerika’yı bile sendeleten güçlü bir vizyon ortaya koydu.
Erdoğan ve başta Davutoğlu gibi klas kurmayları, ara sıra yol kazaları yapmakla birlikte sıkı bir siyaset ortaya koydular. Azınlık Genelgesi ve ekümeniklik gibi kırmızı çizgili sorunlarda kompleksiz ve özgüvenli “konuşmanın” bile ülkenin önünü nasıl açtığını gösterdiler.
Türkiye, önümüzdeki elli yılda dünya politikasına damga vuracak beş ülkeden birisi olarak görülüyor artık.
Yiğidi öldür, hakkını ver.
AKP’yi iktidardan indirmenin tek yolu, seçimlerle onu göndermek artık. Ama bu AKP ile CHP’nin sittin sene iktidar olması mümkün değil. Baykal, tam da bu iktidarsızlığın sembolü olmuştu.
Ama derin devlet iktidar istiyor. Emin olun bunu bel altına vurmadan yapmayacaktır.

Kurultay'a doğru CHP-HASAN CELAL GÜZEL-RADİKAL
Sözünü ettiğim yazımın sonunda, CHP’lilere değişim için ‘Kendilerine yeni bir lider’ bulmalarını tavsiye etmiştim. Baykal’ın, 33. Kurultay öncesinde böylesine hainâne bir komployla gidişine üzülüyorum. Ne yazık ki, politikada bu gibi kalleşlikler yapılabiliyor.
Lâkin, siyasetin gerçekleri bütün merhametsizliğiyle devam ediyor. Artık rakipsiz olarak CHP Genel Başkanlığına seçileceğine muhakkak nazarıyla bakılan Kemal Kılıçdaroğlu’na bazı naçizâne tavsiyelerde bulunmak istiyorum:
1. ‘Tarihsel yanılgı’yı, Ecevit gibi siz de kabul etmeli, CHP’yi artık milletin inançları ve değerleriyle uğraşan bir siyasî parti hüviyetinden çıkarmalısınız. Önüne gelene ‘irticacı’ ve ‘lâiklik karşıtı’ damgası vurmayan, halkın inançlarını serbestçe yaşayabilmesi için katkıda bulanan bir CHP, elbette millete daha sempatik gelecektir.
2. Demokrasiyi, millet iradesini ve millî egemenliği gerçek anlamıyla benimsemeli ve içinize sindirmelisiniz. Milletin vermediği gücü, bürokrasiye, militarizme ve jüristokrasiye yaslanarak elde etmeye çalışmamalısınız. İktidarın ve muktedirliğin tek yolunun halk iradesi olduğunu unutmamalısınız.
3. Halka güvenmeli, CHP’nin geleneksel elitizminin kibrinden -mahallî seçimlerde yaptığınız gibi- kendinizi kurtararak halkın irfanına sığınmalısınız. Artık CHP’nin ‘halka çıkma’ zamanı gelmelidir.
4. ‘Yıkıcı’ değil ‘yapıcı’ olmalı, CHP’nin ‘müzmin muhalefet’ anlayışından ve ‘uzlaşmaz’ tutumundan vazgeçmelisiniz.
5. Batı’daki sosyal demokrat partiler gibi ‘yeni tezler’ ve ‘projeler’ ortaya koymalı, ‘reaksiyoner’ ve tutucu değil ‘aksiyoner’ ve değişimci olmalısınız.

CHP mirası ve Kılıçdaroğlu'nun iş listesi... -Ali Bayramoğlu – YENİ ŞAFAK
Sosyalist Enternasyonal'den uyarı aldığı zaman şöyle demişti Baykal:
"Türkiye'deki İslamcı iktidarla temastaki bazı solcu Avrupalı siyasetçiler, CHP'ye ve Türkiye'ye yanlış tavırlar içine girerlerse gerekeni yapacağız... Başımız dik, güvenli bir şekilde dimdik duruyoruz. Olanlar karşısında hiç eziklik içinde değiliz. Görev yapıyoruz. CHP ve Türkiye'yi kimsenin köşeye sıkıştırmasına, haksızlık yapmasına izin vermeyiz..."
Baykal, CHP ve benzerleri bu ifadelerle şunu söylemek istiyorlardı aslında:
Türk sosyal demokrasisi "kendi içine kapanmış bir anlayış"a sarılmıştır, Türk sosyal demokrasisi Türkiye için siyasi model olarak da "kendi içine kapanmayı" temsil etmektedir.
Nitekim Sosyalist Enternasyonel Kongresi CHP'ye uyarı cezası verilmesini, örgütün üyelerinin zorunluluklarını içeren etik yasasına dayandırmıştı.
5 maddelik "etik yasa"nın 4 maddesi ve bunlar karşısında CHP'nin durumu şöyleydi çünkü:
1- Üyeler Birey ve azınlık haklarına saygı duyar...
CHP saygı duymaz...
CHP'nin sadece 301. madde ve Kürt sorunundaki tavrı bile buna yeterli kanıttır...
2- Üyeler tarafsız bir adalet sistemi ve bağımsız bir hukuku savunur.
CHP savunmaz...
Sadece Anayasa Mahkemesi etrafındaki tavrı bile bağımsız bir yargıyı savunma konusunda sıkıntıları olduğunu göstermektedir...
3- Üyeler bütün ayrımcılıklara özellikle cins, ırk, etnik köken, cinsel yönelim, din, dil, siyasal ve filozofik inançlar temelinde yapılan ayrımcılıklara karşı mücadele eder.
CHP etmez...
Sadece başörtüsü tavrı bile bir kültürel kast sistemini savunan elistist bir parti buna kanıttır.
4- İktidarı ele geçirmek için askeri güç kullanımından sakınır.
Tersine CHP siyaseti asker üzerinden yapar...
İşte böyledir CHP'nin mirası...
Kılıçdaroğlu bu mirasın parçası değilse, bile müşkül bir işle karşı karşıya...
rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-02-2010, 12:42   #10
Kullanıcı Adı
0000000000
Standart
Hikâye uzun, hızla özetleyelim: II. Abdülhamid, içlerinde Emanuel Karasu'nun da bulunduğu bir Osmanlı parlamento heyeti tarafından azledilir, beş yıl sonra Osmanlılar kendilerini bir cihan kapışmasının ortasında bulurlar ve dört sene sonra artık Osmanlı Devleti mevcut değildir. II. Cihan kapışmasından sonra Birleşmiş Milletler 1947'de Filistin'in Yahudi ve Araplar arasında paylaşılmasına hükmeder. Filistinliler kararı beğenmez, savaş başlar. Gariban Filistinliler yenilir 1948'de İsrail devleti resmen kurulur ve Türkiye kuruluştan 9 ay sonra İsrail'i resmen tanır. O tarihten sonra İsrail, komşularıyla iyi geçinmek ve işbirliği yerine düşmanlık ve genişleme yolunu tercih ederek bütün dünyanın kınadığı, nefret ettiği ve ayıpladığı bir haydut devlet mevkiine gelir.

Hiçbir mûcit, elâlemin kendisiyle dalga geçmesi, ardından kötü konuşması için o kadar emek vermez. Paraşüt ceketi icad eden Franz Reichelt iyi niyetini canıyla ödedi; Theodor Herzl'den başlayarak İsrail Devleti'nin icâdına ve zuhuruna emek veren insanların iyi niyetini ise kendileri değil dünya barışı ödüyor. Türkiye Cumhuriyeti İsrail'in varlık sebebini hiç sorgulamadı, aksine onayladı ama İsrail'in Siyonist, yayılmacı ve kendilerini arzın merkezinde zanneden haydut mizaçlı politikacıları, bir icat olarak İsrail'in varlık sebebini kendi elleriyle otopsi masasına yatırmak için küstahça davranıyorlar.
Bir icat olarak İsrail'e fikir ve emek verenler, dünyanın herhangi bir yerinde, daha müsait toprak, iklim şartlarında kendilerine teklif edilen yurtluk yerini kabul etmeyip "Arz-ı Mev'ud" arazisinde direttiler ama o topraklardaki varlık sebeplerini hâlâ meşrûlaştıramadılar; halbuki mümkündü, hâlâ mümkündür. İslâm âlemi, işgal ettiği topraklardan çekilerek 1948'deki kuruluş hudutlarına rıza gösteren barışçı bir İsrail yönetimiyle iyi komşuluk yapmaya hâlâ ve her şeye rağmen hazır. Lâkin bu şekliyle İsrail, bir siyasi proje olarak "Tarihin en kötü icadı".
0000000000 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı