|
![]() |
#1 |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Benzeri bir şekilde... İsrail'i haklı çıkarmaya çabalıyorlar. *** İsrail'in deniz haydutluğuna, aynı "Deniz Baykal'ı gönderen gizli kaset" muamelesi yapıyorlar.Kaseti nasıl unutuverdilerse... Filoya yapılan saldırıyı da unuttular. Çünkü işlerine bu geliyor. İsrail'in haydutluğunu hatırlatarak İsrailcilik yapılamaz ki! İsrailcilik dedim de... Hakikaten bizim İsrailci medyacılar, "vicdanlı, demokrat, sol liberal" İsrailli gazetecilerin çok daha gerisinde. Bizimkiler düpedüz İsrailli şahinleri destekliyor.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() FOREİGN POLİCY
New York Times’da ABD-Türkiye ilişkilerine dair epey ilginç bir yazı dikkatimi çekti. Yazı, Dış İlişkiler Konseyi üyesi Steven Cook’tan, ABD’nin hırslı bölgesel güçlerle iştigal etme çabalarına zarar veren zihniyeti açığa vuran bir alıntı yapıyor: “Türkiye Washington’da giderek ‘bölgede başkalarını atlatıp büyük güçlerin isteklerine aykırı işler yapan’ bir ülke gibi görülüyor.” Cook’a göre sorulan soru şu: “Türkleri kendi çizgisinde nasıl tutabiliriz?” Bir realist olarak, güç kullanımına karşı sağlıklı bir saygı duyarım. Fakat ABD’nin başlıca hedefinin ‘Türkleri kendi çizgisinde tutmak’ olması gerektiği fikri bana fazla tepeden bakmacı geliyor, özellikle de bağımsızlığından duyduğu gurura çok önem veren bir hükümetle iştigal ediyorsanız. Biz ne zaman trafik polisi oluverdik ve Türkiye’nin ‘doğru çizgisini’ tanımlamak niye bizim işimiz olsun? Bence bu Türkiye hükümetine ve halkına kalmış bir mesele. ABD yönetiminin işiyse kendi çıkar ve tercihlerini belirlemek, Ankara’yı bunları (ya da çoğunu) desteklemeye ikna etmeye çalışmak ve aykırı düşülen durumlarda sonuçlarla başa çıkmaya hazır olmak. Türklerin bazı meselelerde haklı olabileceği ihtimaline de açık olmalıyız. THE ECONOMİST Türkiye’nin gözünde İsrail, Gazze’ye yardım ulaştırmaya çalışan sivil filonun öncü gemisi Mavi Marmara’ya baskın düzenlediğinde, Erdoğan’ı haklı çıkardı. İsrail nefsi müdafaada bulunduğunu iddia ediyor. Filoyu organize eden İHH adlı Türk yardım kuruluşunun üyelerini de küresel cihatçılara paravanlık yapmakla suçluyor. Türkiye bunu reddediyor ve İsrail’den açık bir özürle BM öncülüğünde soruşturma talep ediyor. İsrail bunu kabul etmedikçe, Türklerin diplomatik ilişkileri kesme ihtimali söz konusu. Erenler biz de 'can'ız yahu, huuu!..-A. TURAN ALKAN-ZAMAN Bu dostlarımız yıllardır HSYK'ya Adalet bakanı ve müsteşarının katılmasını eleştirir, yerden yere vururlardı. Belki akıllarından tam olarak geçen "Adalet hizmetleri Adalet Bakanlığı'na bağlı olmasın, özerk olsun; hükümet bize istediğimiz parayı versin, güzel adliye binaları yapsın ama işimize karışmasın" şeklinde bir hoşluktur. "Çomak benim elimde dursun; davulu senin boynuna asalım"ın kibarcası. E, onca yıldır HSYK'ya hükümet kanadından bakan ve müsteşar katıldı da ne oldu; yargıyı ele mi geçirdiler; HSYK'ya, Yüksek Seçim Kurulu'na, Anayasa Mahkemesi'ne, Yargıtay ve Danıştay'a kendi adamlarını mı yerleştirmişler? Yoo. Gelip geçen onca hükümete rağmen Bağımsız yargı cemaati dimdik işbaşında. Yüksek yargı kuruluşları arasında koordinasyon, danışma ve tavsiye görevi yapan "Guru"ları bile var. Nitekim koordinatör Dede, kendini şöyle savunmak ihtiyacı hissettiğine göre, burada boşu boşuna dedikodu yapmıyoruz demektir: "Bir kısım medya tarafından hakkımda bir linç uygulaması gerçekleştiriliyor ... Bu çevreler geçmişte de mezhebimden rahatsız olduklarını açıkça belirtiyorlardı. Bir Alevi'nin Adalet Bakanlığı'na atanmasını şaşkınlıkla karşılamışlar ve asla hazmedememişlerdi. Hele hele Alevi inançlı bir gencin hakkıyla hâkim veya savcı olmasını dünyanın sonu gelmiş gibi değerlendiriyorlardı... Şahsımla ilgili iddiaları kullanarak HSYK sistemini karalamak, bu sistem hakkında şaibe yaratmak suretiyle anayasa değişikliklerinin gerçekleşmesine hizmet etmektedirler." N'ayır üstad, çoğumuz sizin bir Alevi, hatta Dede olduğunuzdan bile haberdar değildik; vakta ki gözaltına alındınız, şöyle ilginç demeçler okuduk bazı Alevi sözcülerinden: "Dede Seyfi Oktay hukukçudur, 76 yaşındadır, neyin suç olup olmadığını, onu gözaltına alan Savcı Bey'den çok daha iyi bilir. Bu nedenle Pir Sultan gibi girdiği Adalet Sarayı'ndan, yine Pir Sultan gibi çıkacaktır. Buna hiç şüphemiz yoktur." Dede, madem senin sözünü dinliyorlar, söyle şunlara: Bağımsız olsunlar eyvallah, tarafsız da olsunlar ki yetmişiki milleti bir görsünler; elâleme cemaat ayarı verip, kendileri cemaatçiliğin dikâlâsını yapmasınlar. Biz de "can"ız yahu, huu!.. Hayır diyebilen bir Türkiye-Resul Tosun-YENİ ŞAFAK Manzaraya şöyle bir bakın. 120 ülkenin çocuklarına Türkçe Olimpiyatları için ev sahipliği yapan bir Türkiye. İHH, Cansuyu, Yardımeli ve benzeri sivil toplum örgütleriyle ve de TİKA eliyle dünyanın dört bir köşesine insani yardım ulaştıran bir Türkiye Afganistan, Kosova ve Lübnan'da askeri birlik bulunduran bir Türkiye. İran'ın uranyum sorununa uluslar arası çözüm için rol üstlenen bir Türkiye. BM Güvenlik Konseyine üye seçilmiş bir Türkiye. Afrika, Asya ve Balkanlar zirvesi düzenleyen bir Türkiye. Hemen her hafta uluslar arası toplantılara ev sahipliği yapan bir Türkiye AB ile üyelik müzakereleri yürüten bir Türkiye Avrupa Parlamentosuna başkan seçilen bir Türkiye İKÖ' ye genel sekreter seçilen bir Türkiye ABD'ye Rusya'ya ve Çin'e rağmen 'Hayır' oyu kullanabilmiş bir Türkiye. Hayır diyebilen bir Türkiye Ortadoğu'da serbest ticaret ve serbest vize anlaşması imzalayan bir Türkiye. GSMH'sı 200 milyar dolardan bir milyon dolara doğru tırmanan bir Türkiye. Bunlar ve daha niceleri son 8 yılda gerçekleşen başarılar. Türkiye artık bölgenin en önemli dünyanın da önemli aktörleri arasında yer alan büyük bir ülke. Evet büyük Türkiye. Büyüyen Türkiye. Büyüyen, bölgede güçlenen ve artık söz sahibi olan Türkiye'den rahatsız olan İsrail. Fotoğraf bu. Türkiye bir taraftan takip edilen politikalar sayesinde böylesine büyüyor, öbür taraftan cuntaların, ufuksuz siyasetçilerin ve münevverlerin bu başarıları gerçekleştiren iktidar partisini durdurma gayreti kesintisiz devam ediyor. İşin garip olan tarafı ABD ve İsrail uşağı olarak nitelenen iktidar partisini İsrail ve yandaşları da istemiyor. Çünkü mevcut iktidarın İsrail'in menfaatlerini gözetmediğini söylüyorlar. Manzara şu, dışarıda İsrail içerde muhalefet, iktidar partisine karşı amansız bir mücadele veriyorlar. İslam dünyası ise AK Parti ile yatıp Erdoğan ile kalkıyor. Yani bir tarafta AK Parti ve AK Parti'yle sevdalanmış bir İslam dünyası, karşı tarafta muhalefet ve İsrail var.. Vatandaş sizce hangi tarafı tercih edecektir? |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Yakışıyor mu?- Rauf TAMER-POSTA
Soruyorlar: - Nereye gidiyoruz? Asya’ya mı, Afrika’ya mı, nereye? Kendimize hiç mi güvenimiz kalmadı? İlle bir yerlere gitmeye mi mecburuz? Biz onun bunun peşine takılan bir avâre miyiz? Biz kişiliksiz, zavallı insanlar topluluğu muyuz? - Nereye gidiyoruz? İran’a, Malezya’ya, Cezayir’e, Filistin’e, Arabistan’a... Öyle mi? *** Dünyada hiçbir ülke, nereye gidiyoruz diye kendine sormaz. Çünkü hiçbir ülke, kolay kolay bir yere gitmez. Bir de bize bakar mısınız? Bazen Avrupa’nın bekleme odasına gidiyoruz. Bazen Amerika’ya. Bazen Kuzey’e, Güney’e... Şimdi de Doğu’ya. İşin tuhafı, nereye gitsen kabahat... - Avrupa’nın güdümündesin. - Amerika’nın emrindesin. Peki, vazgeçtim, Rusya’ya göz kırpıyorum, İran’a pas veriyorum. O zaman da “eyvah, eksen değiştiriyorum.” *** Bu kadar döneklik, hiçbir ülkeye yakışmaz. Ama biz bunu kendimize yakıştırıyoruz. Dudakları titreyerek, ürkek ve korkak bir ses tonuyla Türkiye nereye gidiyor diye soran şu insanlara bakınız. Ne biçim Atatürkçü bunlar? Ne biçim Cumhuriyetçi? Terörün yeni stratejisi-Mahir KAYNAK-STAR Demokratik açılıma rağmen terör tırmanıyor. Açılımı yeterli görmeyenler ne istiyor? Artan terör olaylarıyla ne elde edilmek isteniyor? Tırmanan terör onları amaçlarına ulaştırır mı? Bu soruları cevaplandırmadan önce geçmişteki PKK hala yaşıyor mu? Bu örgütün belli bir kadrosu ve destek kitlesi var mı? Amaçları bölünme ise bölge halkı onların bu hedefini destekliyor mu sorusuna cevap vermek gerekir. Bana göre PKK artık bir markaya dönüştü ve çok farklı amaçlarla eylem yapanlar aynı adı kullanıyor. Eğer belli bir kadrosu ve hiyerarşik yapısı olsaydı bugüne kadar bu yapıya sızılabilirdi. Çeyrek asır geçmesine rağmen örgüt hala gizliliğini koruyor ve eylemler yapabiliyorsa bu gerçek bir istihbarat başarısızlığıdır. Bu gibi örgütlerin kendileri için de talihsizlik sayılacak bir kaderi vardır. Bazı güç odakları, onları tasfiye etmek yerine, ele geçirirler ya da markaya dönüştürüp adlarını kendi eylemlerinin örtüsü olarak kullanırlar. Bugün gerçekleştirilen eylemler, Kürtler için faydalı olmak bir yana, onlara son derece kötü bir gelecek hazırlamaktadır. Irak’ta fiilen tecrit edilen Kürt bölgesinin umduğu refaha kavuşabilmesi için güvenliğe ihtiyacı vardır ve tek başlarına bunu sağlayamazlar. Bu nedenle Kuzey Irak yönetimi Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek ve güvenli bir ekonomik alan yaratmak isterken birileri halkımızı Kürtlere düşman etmek için eylemler yapıyor. Burada bir soru akla geliyor: Özal döneminde, sandviç operasyonu olarak adlandırılan, Güneyden Irak’ın Kuzeyden Türkiye’nin bastırmasıyla Kürtleri etkisiz ve kimliksiz hale getirme projesi yeniden hayata mı geçirilmek isteniyor? Ya da bu eylemler ülkemize karşı bir şantaj olarak mı kullanılıyor? Hangi seçenek söz konusu olursa olsun kaybeden Kürtler olur. ‘Kimse beni sevmiyor’-Deniz Adnan ÇOBAN-STAR Kişinin yaşadığı “hata yapmamalıyım, kaygılarımı belli etmemeliyim, herkes beni beğenmeli, ben hep hata yapan biriyim, beni kimse sevmedi” tarzındaki olumsuz düşünceler topluluk önünde korku yaşamasına veya kaçınmasına sebep olur. Kişiler mümkün olduğu kadar sosyal ortamlara girmemeye, girseler bile hiç konuşmamaya özen gösterir. Bazıları da sosyal korkularını yenmek için alkol ve madde kullanırlar. Ancak bu sefer de sosyal fobiye alkol ve madde bağımlılığı eklenir. Fehmi Koru-YENİ ŞAFAK Cezayir'de ulusal kurtuluş savaşı verenleri kınayan kararlardan yana davranan, Birleşmiş Milletler'in Filistin'e yönelik saldırılarına karşı hareketsiz kalamadığı dönemlerde aldığı İsrail-aleyhtarı kararlara karşı çıkan, her uluslararası ihtilâfta haksız da olsa Batı'nın yanında yer alan Türkiye yok bugün... Her konuya haklıdan yana tavırla yaklaşan, adalet ve insaf sınırları içerisinde bir dış politika izleyen 'yeni' bir Türkiye var... Rahatsızlık ve huzursuzluk konusu bu. 'Yeni Türkiye' görüntüsünün rahatlarını bozup huzurlarını kaçırdığı çevreler, "NATO Türkiye'yi böyle davransın diye almadı" diyorlar, Avrupa Birliği adaylığını da aynı yönden sorguluyorlar. Amerika ve Avrupa'dan belli isimlerin tahmin edilebilecek yayın organlarında kaleme aldıkları değerlendirmelerde "Türkiye NATO'dan atılsın" türü teklifler son zamanlarda hayli arttı. Oysa her global ihtilâfta haktan ve adaletten yana davranan yeni tavrı iyice belirginleştikçe, Türkiye'nin içinde yer aldığı ve almayı umduğu uluslararası kuruluşlardaki yeri biraz daha sağlamlaşıyor. Sadece dünyanın dört bir tarafındaki halklar nezdinde itibarı artmıyor ülkemizin, bu itibar artışı sayesinde üyesi olduğu uluslararası kuruluşlardaki konumu da eğretilikten kurtuluyor. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() A.TURAN ALKAN-ZAMAN
konunun can alıcı noktasına eğilelim, anayasamızın bir rûhu var mı? Cevap veriyorum: Evet, her anayasanın bir rûhu vardır ama bizimkinin bir rûhu olup olmadığı, bidâyetinden beri tesbit edilememiştir. Her şeye rağmen bir yüksek ruhâniler heyetine sahip bulunmamız, onda esasen ruh olduğuna delalet etmiyor. O ruh, 367 meselesinde büyük oranda kaçtı; kalanını 12 Haziran 2007 tarihinde Anamuhalefetin başkanı AYM'yi açıkça tehdit ettiğinde ziyan ettik. Mezar taşını ise AK Parti'yi kapatma davası dikti: "Laikliğe karşı eylemlerin odağısın ama kriz çıkmasın diye şimdilik para cezası veriyoruz, bu güzelliğimizi de unutma" kararı unutulmazdı! Konuyla doğrudan ilgisi yok ama aklınızda bulunsun; kutsal'ın mahiyeti hakkında fikri olmayanların işlerine gelen her şeye kutsallık izâfe etmesi kaçınılmazdır. Nitekim konuyla doğrudan bağlantılı olarak diyorum ki, bu anayasa kutsalsa, bizim evin önünde iki seneden beri kımıldamadan duran kamyon da kutsaldır; en azından vakar ve istikrarını muhafaza ediyor. AZİZ ÜSTEL-STAR Şimdi, Amerika’lılar şu sıra sıkça, “Türkiye, Batı’ya sırtını mı dönüyor?” diye soruyor. Yahu niçin bir kişi çıkıp da, “İsrail mi sırtını Batı’ya dönüyor?” diye sormuyor! Ne yaptı İsrail? Türkiye gibi bir NATO ülkesinden gelen gemiye, kendi kara sularının 80 mil dışında saldırdı! İsrail’in dış politikasını ırkçı ve kafatascı Libermann yönlendiriyor. ABD’ye söz vermiş olmasına rağmen, işgal ettiği topraklarda yeni yerleşim alanları yapıyor. Ama Post Gazetesi, düşmanı yanlış yerde aradığından bunları görmüyor bile! İşte yandaş medya bu! Güneşi balçıkla sıvayan, körü körüne biri ya da birilerini destekleyen Washington Post gibi gazeteler yandaş medyadır! Yoksa ülkesini seven, yapılan doğru işleri sütunlarına taşıyan, yanlışları da gerektiğinde eleştirenler değil! ARDAN ZENTÜRK-STAR Siyasal şizofreni yansımaları... Aslında, “eksen kayması” yorumları yapmak için “parlak bir zekaya” sahip olmak gerekmiyor. Aksine, eğer şizofreni, insanda, gerçekle hayal alemini birbirine karıştırma, mantıksal düşünme kaybı ve normal tepki verememe belirtileriyle kendini gösteriyorsa, “Türkiye’nin eksen kayması tartışmalarını bir tür siyasal şizofreni olarak” görmekte yarar vardır. Bu tür bir siyasal analiz deformasyonunun düzeltilmesinin tıpkı şizofreninin tedavisinde olduğu gibi hayli zor ve uzun süre alacağını kabul etmemiz gerekiyor. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() MİLLİYET-HÜSEYİN ÇELİK-RÖPORTAJ
Erbakan’ın D-8’i de bir tür küreselleşmeydi? D-8 bir hayal ürünüydü. D-8’in pratikte hiçbir anlamı yoktu, bir ütopyaydı, biz realiteden söz ediyoruz. Ben şimdi size somut sonuçlara geliyorum, diyorum ki, Suriye’yle kanlı bıçaklı mıydık? Şu anda Şam’a, Halep’e gitmek,Gaziantep’e Hatay’a gitmek kadar kolaydır. Katılıyor musunuz buna? Bir araştırmaya katılanların yüzde 66’sı “İsrail’e daha sert yanıt verilmeli” noktasında. Bu beklenti siyasi olarak sizi sıkıştırıyor mu? Hele de arkadan bir Saadet Partisi tazyiki varken... Hiç öyle bir tazyik falan hissetmiyoruz. Elbette Saadet Partisi bizim rakibimiz. Ama İşçi Partisi de bizim rakibimiz. Demokrasilerde bütün siyasi partiler birbirinin rakibidir, ister yüzde 1 oy alsın ister yüzde 30 oy alsın. Sonuçta biz AK Parti’yiz. Saadet Partisi’nin söyledikleri veya yapılmasını istedikleri bizim politikamıza yön vermeyecek. Nitekim bu güne kadar yapmadık, bundan sonra da yapmayacağız. İSKENDER PALA-ZAMAN onlara göre modern olan şey herkese parmak ısırtmalıdır. Mesela sorsanız, mânâsı olmayan hezeyanlar modern şiir, anlaşılmazlığı ön planda olan ruhsuz yapıt modern sanat, iki kere iki yedi eder saçmalığı modern matematik, "Bir şey mademki güzeldir, o halde çirkinin zıddı değildir!" önermesi modern mantık, internetteki -ki tam bir bilgi çöplüğüdür- okuduğu bir yorum üzerine atalarına sövmek modern tarih, slogan edinmeyi bilgi edinmeye yeğleyen uçuk çocuklar da modern gençliktir. MEHMET ŞEKER-YENİŞAFAK Arap ülkeleri ve Kuzey Afrika başta olmak üzere, Ortadoğu'da yakın zamana kadar, Türkiye hakkında olumsuz düşünenlerin sayısı az değildi. Daha beş on yıl öncesinde, "Dün gece anneni Türk televizyonlarında gördüm" sözü hakaret anlamı taşımaktaydı. Bugünse durum çok farklı... Ay yıldızlı bayrağımız her yerde büyük saygı görüyor. Taksi şoförleri Türkiye'den geldiğinizi anladığında, para almak istemiyorlar. Çarşılarda esnaf "Van minut" diye sesleniyor. Hele İsrail komandolarının Mavi Marmara baskınından sonra, "Siz Filistinli çocuklar için dokuz şehit verdiniz, sizden para alamayız, şerefimize dokunur" diyen lokantacılarla karşılaşıyoruz. Ortadoğu ülkelerinde o dokuz kişinin isimleri caddelere veriliyor. TAHA AKYOL-MİLLİYET Her kafadan bir ses çıkan, Genel Başkan’ın da ‘ortalama’ konuştuğu bir CHP “Anadolu’ya açılım” yapabilir mi? Ecevit, bu açılımı “Ortanın Solu” hareketinde değişimci, atılgan, iddialı, net konuşmalarla başarmıştı. Şüphesiz Baykal inisiyatif ve karar gücüne sahip bir “lider”di ama CHP’nin klasik söylemiyle sonuç alamamıştı. Kılıçdaroğlu bir değişim rüzgârı estirdi ama bu görüntüler yüzünden rüzgâr hız kesmeye başladı. Hele bir de “inisiyatif, kararlılık, dirayet” gibi konularda kamuoyunda negatif bir imaj yerleşirse, Kılıçdaroğlu’nun başarılı olması Baykal’dan daha zor olabilir. Hem de Türkiye etkin bir sosyal demokrat alternatife ihtiyaç duyduğu halde! |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() HASAN BÜLENT KAHRAMAN-SABAH
Türkiye'de toplumsal, siyasal zıtlaşmaların altında eğitimin yattığı neredeyse kesindir. Bir toplum düşünün ki, eğitim sistemi ezbercilik üstüne otursun. Ezbercilik aynı bilginin, tekil bir bilginin, dışına çıkılmaz bir şekilde herkese belletilmesidir. Oysa analitik bir yaklaşım bu anlayışı kabul etmez. Bir tek, tekil doğru olmadığını, doğrular kümesi olduğunu önerir. Belli yöntemsel ilkeleri yerine getirmesi koşuluyla herkesin kendi doğrusunu öne sürme hakkına sahip bulunduğunu belirtir. Öte yandan doğrunun tekil olmadığını bir kez belledikten sonra bir başka doğrunun olabileceği, kabul edilebileceği de neredeyse kendiliğinden bir ilke haline gelir. Şimdi söyleyin: sadece ilk ve orta eğitimde değil üniversitede de aynı kitabı okuyan, tek doğruyu kabule zorlanan bir insan düşüncesini kolaylıkla değiştirebilir mi, başka bir doğrunun olabileceğini düşünür mü? Herhangi bir konuda belirli bir görüşe inandırılan insanların oluşturduğu bir toplumda tüm gruplar kendi görüşlerini vazgeçmemek üzere, sıkı sıkıya savunurken kutuplaşma olmaz da ne olur? Hep siyasetten mi eğitime gideceğiz, biraz da eğitimden siyasete gitsek?.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() Bir ülkenin en etkili gücü, en kapsayıcı gücü, en caydırıcı gücü hukuktur. Bunu kavrayamayan bir devlet görevlisinin eşkıyâdan farkı kalmaz. Çünkü hukukun emrinde olmayan bir kamu gücü, kendisine bu yetkiyi veren devleti çürütüp yok eder. Terörle mücadele mi? Eğer katillere, teröristlere karşı bile bağlı olduğunuz bir hukuk yoksa terör eninde sonunda amacına ulaşır. Çünkü terörün etkilemeye çalıştığı halk devleti, elinde silahla kan kusan terör örgütüyle aynı gördüğü zaman, terör amacına ulaşmış olur. Terör, ülkenin bir parçasını kopartmak için çaba harcarken, devlet teröristi güvenlik güçleri ile durduracak, halkı ise ancak hukukla yanında tutacaktır. Yargıya inancın bittiği tabloya bakarak söyleyin: Türkiye'nin bütünlüğünü bu hukukla mı sağlayacağız? Bir terör davası sanığı, terörle mücadele eden bir ordunun başında görev yaparken kime hangi hukukun güvencesini vereceğiz? PKK askerlerimize saldırıyor. Bizi canevimizden vuruyor. Ateş sadece düştüğü yeri değil hepimizin ciğerini yakıyor. Bizi öfkeye, daha ötesi çaresizliğe ve umutsuzluğa sürüklüyor. Güveneceğimiz, sırtımızı emniyet içinde dayayacağımız bir duvara ihtiyacımız var. 26 yıldır bu belayı yaşıyoruz. Bu ülkenin birliğini bütünlüğünü, dirliğini düzenini sağlayan asıl gücün vatandaşların bu devletin hukukuna güvenle bağlanmaları olduğunu hâlâ anlayamadık mı? Bu güveni bize kim verecek? Hassas terazisi ile haklıyı haksızdan ayıran, şaşmaz biçimde adalet dağıtan bir yargı düzeni dışında neye güveneceğiz? Bu devletin dağıttığı hukuktan başka çare olmadığını gören Kürt vatandaşların terör örgütünü yalnızlığa mahkûm etmesi dışında, terörün insan kaynağını kurutma imkânı var mı? Darbe yapmayı amaçlayan, darbe şartlarını oluşturmak için terör eylemleri planladığı iddia edilen asker kişiler ve sivil ortakları, yani güç ve kudret sahipleri hakkında yargılama sürüyor. Ancak ve ancak bu lekeden bütünüyle temizlenmiş bir devlet terörle mücadelede başarılı olabilir. Tersine şaibeli ve tartışmalı kararlarla vatandaş hukuka olan güvenini yitirirse, hep birlikte terörün ocağına odun taşımış oluruz. Yargı dünyası, bugün kaldırılacak cenazelere bir de bu gözle bakmalı Mümtaz'er Türköne |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|