![]() |
#1 |
![]() ![]() Yarın 27 Mayıs darbesinin 48. yıldönümünü… CHP başta olmak üzere, kimi kurumlar halen her fırsatta darbe çığırtkanlığı yaparken, aydınlardan anlamlı bir çağrı geldi: “Yeter artık, darbeler ile hesaplaşalım.” Doğu Konferansı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, “27 Nisan silahlı kuvvetler tarafından zor kullanılarak yapılan bir darbedir. Silah ve güç kullanılarak milleti yıldırma hareketidir. Darbeciler kadar, darbecileri yargı önüne çıkartmaya cesaret edemeyenler ve hatta onlarla işbirliği yaparak ülkeyi daha iyi yöneteceğini sananlar da suçludur” dedi. “Türkiye demokrasisi vesayet altındadır” Darbecilerden hesap sorulmadığı için ülkenin müdahalelere açık olduğunu vurgulayan Profesör Bekaroğlu, “2006 yılından sonra devreye sokulan bir psikolojik saldırı var. 2007'de ise 367 ile başlayan, kapatma davası ile ortaya çıkan ve en son Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun bildirisi ile netleşen darbe süreci... Kimse kendini kandırmasın; biz iki yıldır silahlı olmayan ama kimi kurumlar, siyasiler ve medya tarafından yürütülen darbe süreci ile yaşıyoruz. Antidemokratik sürecin amacına ulaşıp siyasi iktidarın uzaklaştırılmasını bekleyen bir CHP hatta MHP var iken çok açık söylüyorum AK Parti içinde de 'darbe olsa da nemalansak' diye pusuya yatanlar var. Darbeciler ve onun işbirlikçileri ile hesaplaşılmadan demokrasiye geçiş olmaz. Türkiye demokrasisi vesayet altındadır” dedi. ERGİL: KENDİLERİNİ MEMUR OLARAK GÖRMÜYORLAR Siyaset Bilimci Prof. Dr. Doğu Ergil, ise, Türkiye'de yargı personeli, rektör, asker gibi birçok bürokratın kendisini devlet memuru olarak görmediğini belirterek, “Oysa devlet memurudurlar. Ancak kendilerini kurtarıcı olarak görüyorlar. 'Devlet her şeyin üzerindedir' mantığı var. Bu toplumda da yerleşmiştir. Devlet insanların nasıl giyineceği, düşüneceği ve nasıl davranacağına kadar karışma hakkını kendinde buluyor. Bu darbeci anlayışın ürünüdür. İdeolojisi farklı olan insanı vatandaşlıktan bile çıkartma hakkına sahip olan devletin resmi işleyişi değişmedikçe, kendi içlerinde demokrasi sağlanmadıkça bu süreçleri yaşamaktan kurtulamayız” dedi. “NEDEN BOYUN EĞELİM?” Kurumların kendi yapılarını korumak ve demokratikleşmenin karşısında durmak için büyük bir kavga verdiğini vurgulayan Profesör Ergil, “Oysa kavga, topyekun özgürlükler ve demokrasi adına verilmelidir. Refah için çaba sarf edilmelidir. Enerjiler tüketilmemelidir. Kavgada bir taraf kendini vatansever ilan ederken, karşısındaki iradeyi ise vatan haini olarak nitelendiriyor. Yanlış olan anlayış budur. Doğru neden üst bürokrasinin elinde? Neden bu alışkanlığa boyun eğelim?” diye konuştu. “HER BİR DARBE ÜLKE EKONOMİSİNİ ÇÖKERTMİŞTİR” Ekonomist Doç. Dr. Mustafa Acar, “Darbeler olmasaydı ekonomik olarak çok parlak bir ülke olurduk” dedi. Her darbenin ve muhtıranın ülke ekonomisine büyük zararlar verdiğini kaydeden Acar, “1960'tan bu yana üçü modern, biri postmodern olmak üzere dört darbe görüp, sayısız muhtıra ile karşı karşıya kalan bir ülke olarak, Türkiye'nin bütün önemli sorunlarını çözmüş, vatanın bütün tehlikelerden kurtarılmış, devletin güçlendirilmiş, ekonominin düzeltilmiş, ülkenin muasır medeniyet seviyesini çoktan yakalamış olması gerekirdi. Oysa darbeler bırakın bu amaçlara ulaşmayı kolaylaştırmayı, tersine ülkenin hızını kesmiş, uluslararası camianın uzağına düşürmüş, her bir darbe ülkenin zenginleşme ve refaha erme yürüyüşünde bir on yıl kaybettirmiştir” diye konuştu. “YARGIÇ VE ASKERLER MEMURDUR” Kurumların üstlerine düşmeyen her vazifeye burunlarını soktuğunu dile getiren Acar, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Türkiye'de kurumların asli görevleri ile yetinmediği, sık sık siyasi konularda taraf olduğu, zaman zaman darbe yaptığı, muhtıra verdiği herkesin malumudur. Oysa demokrasilerde kurumların görevi bellidir; seçilmiş siyasetçilerden oluşan yetkili karar organlarının, bu çerçevede hükümetin ve ilgili bakanlıkların belirlediği politikaları icra etmek. Hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar açıktır ki, demokratik bir ülkede yetki seçilmişlerdedir; politikayı onlar belirler; askerler ya da yargıçlar ise bu politikaların icrasıyla görevli birer devlet memurudur. Gerçekten demokratik bir ülkede bürokrasi siyasetçiye rest çekemez, posta koyamaz, başına buyruk hareket edemez, siyasi polemiklere giremez, hükümetlerin belirlediği politikaları kamuoyu önünde tartışamaz. Türkiye'deki tablo ise maalesef bu tablo ile hiç uyuşmamaktadır. Siyasi iktidarlara 'muhtıra' vermek alışkanlık haline gelmiştir.” Haber Editör
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|