![]() |
#1 |
![]() Hz. Peygamber'in İslâmı tebliği sırasında Mekke ve Medine'de muhtelif din mensuplarıyla münasebeti olmuştur. İslâm bir sulh dini olduğu için Rasûlullah da muhataplarını İslâm'a davette daha çok antlaşma yolunu tercih etmiştir. Arabistan toplumunun ekseriyetle müşriklerden meydana geldiği dikkate alınırsa Hz. Peygamber'in de nübüvveti boyunca en çok müşriklerle meşgul olduğu görülür. Ancak "müşrik" adı verilen toplumun bilhassa İslâm Tarihi açısından muhtevasını belirlemek için önce bu kelimenin lügat ve ıstılah manalarını verelim.
Müşrik lügatta, «ortak koşmak» anlamına gelen «şerike» fiilinden türemiş bir kelime olup, «Allah'a ortak koşan, Allah'a küfreden» manasında kullanılır. «Mirasta ve alışverişte ortaklık» anlamına da gelen şirk, ayrıca «riya, nifak, Allah'tan başkasına yemin, herhangi bir şeyi uğursuz saymak, hadiselerin meydana gelişlerini âdî sebeplere bağlamak» manalarını da taşımaktadır. Istılahta ise müşrik, açıktan açığa Allah'a ortak koşan, sayısız ilahlara inanan, müslüman, yahûdî, sâbiî, Hıristiyan ve mecûsî olmayan, şirki din olarak kabul eden, putlara tapan Arap müşrikleri (putperestleri)dir. Kur'ân'da, İslâmiyet’in zuhuru esnasında Arabistan'daki mevcut dinler zikredilirken müşrikler ayrı bir grup olarak bildirilmiştir. Hz. Peygamber devri dikkate alınırsa, ehl-i kitâb olan yahûdî ve hıristiyanlarla evlenmek ve kestiklerini yemek helâl kılındığı halde, mecûsî ve sâbiîlerden cizye alınmasına mukabil onların kadınlarıyla evlenmek ve kestiklerini yemek yasaklanmıştır. Halbuki müşrik telakki edilen Arap putperestlerinden ise, diğer din gruplarına tanınan imtiyazlardan tamamen farklı olarak ne cizye alınmış, ne kadınları nikâh edilmiş ne de kestikleri yenilmiştir. Bu manada Arap müşrikleri, mürtedlerle eşit mütâlâa edilmektedir. Yani müşriklerle müslüman olmadıkları takdirde cizye imtiyazı tanınmaksızın kendileriyle harp edilmiştir. Hz. Peygamber Mekke döneminde İslâm'ı kendi kavmine tebliğ ederken müşriklerin bütün eza ve cefalarına sabretmiştir. Kavminin işkenceleri karşısında dâima bir sulh antlaşmasının özlemini çeken Hz. Peygamber, cahiliye devrinde Mekke'nin bozulan asayişini düzeltmek için kurulmuş olan Hılfu'l-Fudûlü hatırlayarak antlaşma zeminini daima açık tutmuştur. Hz. Peygamber Medine'ye hicretinin ilk günlerinden itibaren Ensâr ve Muhâcir arasında kardeşlik bağını tesis etmiş, İslâm Tarihinde ilk anayasayı hazırlayarak Medine Devleti'ni kurmuştur. Daha sonra komşu müşrik kabileler ve Arabistan dahilindeki diğer müşriklerle bir çok gayeye istinaden antlaşmalar yapmıştır
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() ALLAH RAZI OLSUN...EMEĞİNE SAĞLIK..
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAHIN ADIYLA... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|