|
|
|
|
#1 |
|
Yerilmekten Hoşlanmamanın Çaresi
Daha önce geçtiği gibi zemmi kerih görmekteki illet, medhi sevmekteki illetin zıddıdır. Bu bakımdan bunun tedavisi de ondan anlaşılır. Burada sözün özü şudur: Seni zemmeden bir kişi üç durumdan hali değildir: Ya dediğinde doğrudur ve söylediğiyle nasihat etmiştir veya dediğinde doğrudur, fakat gayesi sana eziyet vermek ve sana karşı taannüd etmektir veya yalancıdır. Eğer doğru söylüyor ve gayesi de nasihat ise, onu zemmetmen, ona kızman ve seni tenkid etti diye ondan nefret etmen uygun değildir. Aksine onun minnetini kabul etmen gerekir; zira sana ayıplarını hediye eden bir kimse tehlikeden sakınasın diye seni uyarmıştır. Bu bakımdan onunla sevinmen gerekir. Eğer kudretin varsa, o kötü sıfatı nefsinden söküp atmakla meşgul olmalısın. Onun sebebiyle üzülmen, o kişiyi hor görmen ve onu zemmetmen ise katmerli cehalettir. Eğer gayesi taannüd ise, sen onun sözüyle fayda görürsün; zira o seni ayıbından -eğer bilmiyorsan- haberdar etmiş olur veya ayıbından gâfil isen ayıbını hatırlatmış olur veya sana o ayıbını çirkin göstermiş olur ki ayıbı -eğer güzel görüyorsan- söküp atmaya gayretin kabarsın. Bütün bunlar senin saadetinin sebepleridir. Böylece kendisinden istifade etmiş olursun. Öyleyse saadetinin talebiyle meşgul ol. Duyduğun tenkidden dolayı saadetinin sebepleri de sana göründü. O halde bir padişahın huzuruna, elbisen insan pisliğiyle pislenmiş olduğu ve sen de bilmediğin halde girmek istediğin zaman -eğer bu şekilde girersen meclisini pislikle kirlettiğinden dolayı kellenin gitmesi sözkonusu olur- biri sana ´Ey insan pisliğiyle mülevves olan! Üzerini temizle´ dese, bunun sözüyle sevinmen gerekir. Çünkü onun sözüyle uyanman bir ganimettir. Kötü ahlâkların tümü ahirette helâk edicidir, insan da onları ancak düşmanın sözünden tanıyabilir. Bu bakımdan düşmanın sözünü ganimet sayman gerekir. Düşmanın taannüd göstermesine gelince, bu onun kendi dinine karşı yapmış olduğu bir cinayettir. Senin için ondan gelen bir nimettir. Bu bakımdan senin yararlandığın, onun da zarar gördüğü bir söze neden kızıyorsun? Üçüncü durum, ALLAH katında beri olduğun birşey ile sana iftira etmesidir. Bu bakımdan bunu da hor görmen ve onu bundan dolayı zemmetmen uygun değildir. Burada üç şeyi düşünmen gerekir. Birincisi Eğer o ayıp sende yoksa, onun benzerleri sende vardır. ALLAH Teâlâ´nın (lûtfuyla) gizlediği ayıpların (açıkta olan ayıplarından) daha fazladır. O halde, o adamı senin ayıplarına muttali kılmadığından ve sende olmayan bir ayıbı sana isnad etmek suretiyle defettiğinden ötürü ALLAH´a şükret! İkincisi Böyle yapmak, senin diğer günahlarının ve kötülüklerinin kefareti olur. Sanki o adam sende olmayan bir ayıbı sana isnad ederek kirlenmiş olduğun günahlardan seni temizlemiştir. Kim senin gıybetinde bulunursa, o kimse iyiliklerini sana hediye etmiştir. Seni öven ise, senin belini kırmıştır. Bu bakımdan neden senin belini kıranın yaptığıyla sevinip, seni ALLAH´a yaklaştıran, hayır ve hasenâtını sana hediye edenin yaptığıyla üzülüyorsun? Oysa ALLAH´a yaklaşmak istediğini iddia ediyorsun. Üçüncüsü O miskin adam, ALLAH´ın gözünden düşecek derecede dinine karşı suç işledi. İftira etmek suretiyle nefsini helâk etti. ALLAH´ın elem verici azabına müstehak oldu. Bu bakımdan ALLAH ona kızarken senin de kızıp onu şeytana maskara yapman iyi bir hareket olamaz. Sen ´Ey ALLAHım! Onu helâk et! diyorsun. Halbuki ´Ey ALLAHım! Onu ıslah et´, ´Ey ALLAHım! Onun tevbesini kabul et´, ´Ey ALLAHım! Ona rahmet et!´ demen gerekirdi. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Ey ALLAHım! Kavmimi affet! Ey ALLAHım! Kavmime hidayet et! Çünkü onlar bilmiyorlar.24 Hz. Peygamber, ön dişlerini kırdıkları, yüzünü kan içerisinde bıraktıkları ve amcası Hz. Hamza´yı Uhud gününde öldürdükleri zaman bu duayı yapmıştı. İbrahim b. Edhem başını kıran adama af talebinde bulundu. Kendisine ´Bu nasıl olur?´ diye sorulunca dedi ki: ´Ondan dolayı mükâfata layık olduğumu anladım. Ondan ancak bana hayır isabet etti. Bu bakımdan onun benden dolayı cezalandırılmasına gönlüm razı olmaz!´ Kötülenmeye aldırmamanı kolaylaştıran yollardan biri de ta-mahkârlığı kesmektir; zira kendisinden müstağni bulunduğun bir kimse seni zemmettiği zaman, o zemmin eseri kalbinde pek büyümez. Dinin esası kanaattir. Kanaat sayesinde mal ve mertebeden insanın tamahı kesilir. Tamahkârlık oldukça, mertebenin ve medhetmenin sevgisi teveccühünü ümit ettiğin kimsenin kalbinde durur. Onun kalbinde mertebe edinmek için ihtimam gösterirsin. Bu ise, ancak dinin yıkımıyla elde edilir! Bu bakımdan kötülenmekten nefret eden, medhi sevip, mal ve mertebeyi talep eden bir kimsenin dininin sağlam kalması kolay değildir. Çünkü tamah oldukça dinin selâmette kalması gerçekten uzak bir ihtimaldir. 24) Daha önce geçmişti.
|
|
|
|
| Sayfayı E-Mail olarak gönder |
|
|
#2 |
|
Şöhret Sahibi Olmamanın Fazileti
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Nice saç ve sakalı karışık, toz toprak içerisinde bulunan, yırtık pırtık elbiseye bürünmüş olan ve kendisine iltifat edilmeyen kişi vardır ki, eğer ALLAH´tan istese ve ´şöyle yap´ dileğinde bulunsa muhakkak ALLAH Teâlâ, onu isteğinde mahrum etmez ve dâvetine icâbet eder. Onlardan biri de Berrâ b. Mâlik´tir.7 İbn Mes´ud, Hz. Peygamber´in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder: Nice yırtık elbiseye bürünmüş ve kendisine iltifat edilmeyen kişi vardır ki, eğer ALLAH´tan istese, muhakkak ALLAH onun isteğini verir. Eğer ´Ey ALLAHım! Ben senden cenneti istiyo-rum!´ dese, ALLAH ona cenneti verir. Oysa ALLAH Teâlâ dünyadan ona hiçbir şey vermemiştir.8 -Sizi cennet ehline muttali kılayım mı? -Evet. -Her zayıf ve halk tarafından zayıf telâkki edilen kimsedir.Eğer o, ALLAH Teâlâ´dan isterse, muhakkak ALLAH Teâlâ ona istediğini verir. Cehennem ehli de her mütekebbir ve kibre özenen, yürüyüşünde azamet taslayan kimsedir.9 Ebu Hüreyre, Hz. Peygamber´in (s.a) şöyle dediğini rivayet eder: Muhakkak ki cennet ehli, saçı sakalı karışık, tozlu topraklı, yırtık elbiseye bürünmüş ve kendisine iltifat edilmeyen kimselerdir. O kimseler ki, emirlerin huzuruna girmek için izin istedikleri zaman kendilerine izin verilmez. Evlenmek istediklerinde onlara kız verilmez. Söyledikleri zaman sözlerini dinlemek için kulak verilmez. Onların herhangi birinin ihtiyaçları, umursanmaz. Eğer kıyamet gününde onun nûru insanlara taksim olunsa onlara yeter.10 Benim ümmetimden öyle kimseler vardır ki, eğer herhangi birine gelip bir dinar istese kendisine vermez. Eğer bir dirhem istese yine vermez. Eğer bir fils (kuruş) istese onu da vermez. Eğer ALLAH´tan cenneti istese, kesinlikle ALLAH ona cenneti verir. Eğer ALLAH´tan dünyayı istese ALLAH Teâlâ ona dünyayı vermez. ALLAH Teâlâ dünyayı ondan, ancak dün-yanın ALLAH katında kıymetsiz olduğundan dolayı menetmiştir. Nice yırtık elbiseye bürünmüş ve kendisine iltifat edilmeyen iyi kimse vardır ki, eğer ALLAH Teâlâ´dan istese, muhakkak ALLAH onun isteğini vermek suretiyle ona icabet eder.11 Rivayet ediliyor ki, Hz. Ömer (r.a) mescide girdi. Baktı ki Muaz b. Cebel (r.a), Hz. Peygamberin kabrinin yanında ağlamaktadır. Ömer ´Seni ağlatan nedir?´ diye sordu. Muaz Hz. Peygamber´in (s.a) şöyle dediğini nakletti: Gerçekten riyanın azı şirktir. Muhakkak ALLAH ancak gizli olan muttaki kullarını sever. O muttakîler ki gizlenseler aranmazlar. Hâzır olurlarsa bilinmezler ve tanınmazlar. Kalpleri hidayet çıralarıdır. Onlar karanlık ve bulanık olan herşeyden kurtulurlar.12 Muhammed b. Süveyd13 şöyle anlatıyor: Medineliler bir sene kıtlığa yakalandılar. Medine´de kendisine iltifat edilmeyen ve Hz. Peygamber´in mescidinden ayrılmayan salih bir kişi vardı. Onlar yağmur duasını yaparken onların yanına sırtında iki yırtık elbise bulunan bir kişi geldi. İki rek´at namaz kıldı. Onlarda (rek´atlarda) kısa sûreler okudu. Sonra ellerini açtı ve şöyle dua etti: ´Yarab! Ancak şu saatte yağmur yağdırmanı senden diliyorum!´ O daha elini indirip, duasını bitirmeden önce gök bulutlarla kaplandı. Medineliler boğulmak korkusundan çığlık ve figanlar koparacak derecede yağmur yağdı. Bunun üzerine şöyle dedi: ´Yarab! Eğer onlara kifayet edecek kadar yağdırdığını biliyorsan artık onlardan yağmuru kes!´ Böylece yağmur dindi. Kişi, bu duayı yapan arkadaşını takip etti. Evini öğreninceye kadar arkasından gitti. Sonra ertesi gün sabahleyin onun kapısını çaldı. O dışarı çıktı. Kapıyı çalan dedi ki: -Bir ihtiyaç için sana geldim! -Nedir o ihtiyacın? -Bana hususî bir dua et! -SübhânALLAH! Sen sensin! Oysa gelmiş sana hususi bir dua etmemi talep ediyorsun! -Gördüğüm mertebeye seni ulaştıran nedir? -Bana emir ve yasak ettiği hususlarda ALLAH´a itaat ettim. ALLAH´tan diledim, bana verdi. İbn Mes´ud şöyle demiştir: İlmin pınarları, hidayetin çıraları, evlerin süsü, gecenin lâmbaları, kalplerin yenileyicileri, elbiselerin yırtıkları olunuz! Bu takdirde gök ehli arasında tanınacak, yer ehli arasında gizleneceksiniz! Ebu Umâme, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: Benim velîlerimin hayırlı ve kârlısı, yükü hafif, namazdan nasibi olan, rabbinin ibâdetini güzelce yapan, parmakla gösterilmeyen, sonra buna karşı sabreden bir kuldur.14 Hz. Peygamber eliyle yeri eşerek şöyle buyurmuştur: ´Onun ölümü hemen geldi. Bırakmış olduğu miras az, arkasından ağlayanları azdır". Abdullah b. Ömer (r.a) şöyle demiştir: ´ALLAH katında, kullarının en sevimlisi gariplerdir´. Denildi ki: ´Bu garipler kimlerdir?´ Cevaben şöyle dedi: ´Dinlerini fitneden kaçıranlardır. Kıyamet gününde bunlar Hz. İsa´nın yanında toplanırlar!´ Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: Rivayet olunduğuna göre, ALLAH Teâlâ kuluna verdiği bazı nimetler hakkında şöyle buyurmuştur: ´Ben sana nimet vermedim mi? Ben senin kabahatlerini örtmedim mi? Ben senin zikrini gizlemedim mi?´ Halil b. Ahmed şöyle dua ederdi: ´Yarab! Beni katında mahlu-kâtının en yücesi, nefsimin katında en mütevazisi kıl, halkın yanında ise normal kıl!´ Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: ´Kalbimi gördüm ki Mekke ve Medine´de (zarurî) gıda ve meşakkat sahibi bulunan gariblerle beraber olduğunda daha düzgün oluyor´. İbrahim b. Edhem şöyle der: ´Dünyada hiçbir gün, bir defası hariç gözüm kuru kalmamıştır. Bir gece Şam köylerinin bir mescidinde geceledim. Karnımda gaz olduğu için müezzin ayağımdan tutarak camiden çıkarmcaya kadar beni sürükledi´. Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: ´Eğer sen bilinmemeye muktedir isen, yap! Senin tanınmaman sana hiçbir zarar vermez. Halk tarafından övülmesen ne zararın olur? ALLAH katında övülmüş bir insan olduktan sonra halk nezdinde kötü olsan bundan ne zararın var?´ İşte bu rivayetler, şöhretin nasıl kötü olduğunu ve tanınmamanın faziletini sana bildirmektedirler. Şöhret, nâm ve nişanın yayılmasından gaye, insanların kalbinde mertebe kazanmak, taht kurmaktır. Rütbe sevgisi her fesadın kaynağıdır. Soru: Acaba peygamberlerin, hulefâ-i râşidînin, imamların şöhretinden daha fazla bir şöhret var mıdır? Acaba şöhretsizliğin fazileti nasıl bunlara isabet etmemiştir? Cevap: Kötü olan, şöhreti talep etmektir. Kulun dahli olmadan ALLAH tarafından şöhret verilmesi ise kötü değildir. Evet! Böyle bir şöhretten kuvvetliler değil, zayıflar için fitne ve korku vardır. Onlar boğulmak üzere olan zayıf bir kimse gibidir. Zayıf bir kişinin yanında boğulmak üzere olan bir grup varsa, bu kişi için en iyisi kendisini o boğulmak üzere olanlardan uzak tutmaktır; zira onlar ona yapışırlar. Onları sudan çıkaramadığı gibi kendisi de onlarla beraber helâk olur. Kuvvetli bir kimseye gelince, onun için en iyisi, boğulmak üzere olanları kurtarıp sevaba nail olmaktır. _______________ 7)Müslim 8)İbn Ebî Dünya 9)Müslim, Buhârî 10)Taberânî 11)Taberânî 12)Taberânî, Hâkim 13)Adı Muhammed b. Süveyd b. Gülsüm el-Fahrî´dir. H. 100´den sonra vefat etmiştir. 14)Tirmizî, İbn Mâce, {zayıf senedlerle) |
|
|
|
#3 |
|
Rütbe Sevgisinin Kötülenmesi
İşte âhiret yurdu! Onu yeryüzünde böbürlenmek ve bozgunculuk yapmak istemeyen kimselere veririz. (Güzel) sonuç, sakınanlarındır (Kasas/83) Görüldüğü gibi ALLAH Teâlâ, bozgunculuk yapma ile gururlanmayı bir arada zikretmiş ve bu iki kötü sıfattan arınan kimselere cennetin verileceğini beyan buyurmuştur. Kimler dünya hayatını ve süsünü isterse, onlara oradaki amellerinin karşılığını tamamen öderiz ve onlar orada hiç- bir eksikliğe uğratılmazlar. Ama onlar öyle kimselerdir ki ahirette kendilerine ateşten başka birşey yoktur. Yaptıkları ameller boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmış oldukları şeyler boştu.(Hud/15-16) Bu ayet-i celîle de umumiyeti bakımından rütbe sevgisini kapsamaktadır. Çünkü o, dünya hayatının en büyük lezzeti ve en muhteşemidir. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmaktadır: Mal ve rütbe sevgisi, suyun sebzeleri bitirdiği gibi kalpte nifakı bitirirler.15 Bir koyun sürüsüne saldıran iki yırtıcı kurdun tahribatı, fesad bakımından rütbe ve mal sevgisinin müslüman kişinin dininde yapmış olduğu tahribattan daha süratli değildirler.16 Başka bir hadîste, Hz. Aliye hitaben şöyle buyurmuştur: İnsanların helâk olması ancak heva-i nefse tâbi olma-larından ve övülmeyi sevmelerinden ileri gelir.17 ________________ 15)Daha önce geçmişti. 16)Daha önce geçmişti. 17)İlim bölümünde geçmişti; (başka bir lâfızla |
|
![]() |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|