Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi


Konu Kapatılmıştır
Seçenekler
 
Alt 02-23-2009, 20:45   #1
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
Ucb´un Afetleri

Ucb ´un âfetleri pek çoktur. Çünkü ucub, kibre çağırır; zira daha önce dediğimiz gibi ucub, kibrin sebeplerinden biridir. O halde ucubdan kibir doğar, kibirden de hiç kimseye gizli olmayan birçok âfetler doğar. Bu durum, kullara göre böyledir. ALLAH´a göre ise ucub, günahları unutmaya ve ihmal etmeye dâvet eder. Bu bakımdan kişi, günahlarının bir kısmını hatırlamaz, araştırmaz. Çünkü onları araştırmaya kendisini mecbur görmez ve dolayısıyla unutur. Günahlarından hatırladığı kısımları ise, küçük görür. Büyük telâkki edip telâfisine çalışmaz. Aksine bağışlandığını zanneder! İbâdet ve amellere gelince, kişi onları büyük görür. Onlarla mağrur olur. Onları yaptığından dolayı ALLAH´a minnet eder! ALLAH´ın tevfîk ve bu ibâdetleri yapması hususundaki nimetini inkâr eder. Sonra ibâdetleriyle ucb´a kapıldığı zaman âfetleri görmez olur. Oysa ibâdetlerin âfetlerini araştırmayan bir kimsenin, çalışmasının çoğu boşa gider. Çünkü zâhirî ameller halis ve riyadan tertemiz olmadıkça az fayda verir. Günahı, ucbu değil de korkusu galebe çalan bir kimse araştırır. Ucb´a kapılan kimse ise, nefsine ve görüşüne aldanıp ALLAH´ın azabından emin olur. ALLAH nezdinde bir mertebeye sahip olduğunu zanneder. ALLAH katında bir minneti ve ALLAH´ın nimetlerinden biri olan amellerinden ötürü ALLAH´ın ihsanından olan ibâdetlerinden dolayı bir hakkının olduğunu zanneder!

Ucub onu, nefsini övecek ve tezkiye edecek raddeye vardırır. Eğer görüşüne, amel ve ahlâkına güvenirse, bu güven onu istifade etmekten, istişarede bulunmaktan, bilenlerden sormaktan meneder. Bu bakımdan o, kendi nefsi ve görüşüyle hareket eder. Kendisinden daha âlim olan bir kimseden sormaktan çekinir. Bazen de kendisine doğru görünen yanlış fikrini benimser ve böyle bir fikrin kalbine doğan güzel mânâlardan olduğunu düşünerek sevinir. Fakat başkasının kalbine doğan mânâlara sevinmez. Böylece yanlış fikrinde ısrar eder. Nasihatçının nasihatini, vâizin va´zını dinlemez olur. Hatta başkasına câhil gözüyle bakar ve hatasında ısrar eder. Eğer görüşü dünyevî bir iş hakkında ise, orada sebat gösterir. Eğer dinî bir iş hakkında ise, hele inançların esaslarıyle ilgili olan meselelerde ise bu davranışı nedeniyle helâk olur. Eğer nefsini itham ederse, re´yine güvenmezse, Kur´an´ın nûruyla nûrlanır, din âlimlerinden yardım talep eder, ilim öğrenmeye devam eder, basiret ehlinden sormayı azaltmazsa, bu durum onu hakikate ulaştırır. İşte bu ve benzeri şeyler ucb´un âfetlerindendir ve bundan dolayı da ucub, helâk edicilerden olmuştur. Ucb´un en büyük âfetlerinden biri de zaferi elde ettiğini, artık ibâdet ve amelden müstağni olduğunu sanmasından dolayı çalışmakta gevşeklik göstermesidir. Bu, katıksız ve açık bir helâktir. Yüce ALLAH´tan ibâdetine bizi muvaffak etmesini talep ederiz!


Ben Sizin Gibi Değilim
İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:Hz. Peygamber (a.s.) yiyip içmeksizin oruçları birbirine eklemekten nehiy buyurdu. Sahabeler: Ama siz peş peşe oruç tutuyorsunuz, dediklerinde. Resulüllah (a.s.): "Ben, sizin gibi değilim. Zira ben, (RABBİM tarafından) yedirilir ve içirilirim" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim´deki

 

 
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 02-23-2009, 21:14   #2
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
Ucb´un ve Idlâlin Hakikati ve Tarifleri

Ucub, ancak kemâl olan bir vasıf sebebiyle oluşur. Nefsinin bir ilimde, amelde, malda veya başka bir sahada, kemâlini bilen bir kişinin iki durumu vardır:

Birincisi: O kemâlin zevâlinden, eksilmesinden veya temelinden yok olup gitmesinden korkmasıdır. Böyle bir kimseye ucb´a kapıldı denilmez.

İkincisi: O kemâlin zevâlinden korkmaz. Fakat nefsine izafe edildiğinden değil de ALLAH Teâlâ tarafından kendisine bir nimet olarak verildiği için onunla sevinir. Bu kimse de ucb´a kapılmış değildir. Bu kimsenin üçüncü bir durumu vardır. O, ucb´un ta kendisidir. O kemâl sıfatının gitmesinden korkmaz ve onunla sevinir. Ona gönül bağlar, onunla sevinmesi de sadece kemâl, nimet,hayır ve yücelik olduğundan dolayıdır. ALLAH´ın bir nimeti olduğundan dolayı değildir! Bu durumda kemâl sıfatıyla sevinmesi ancak kendisinin sıfatı olduğundan dolayıdır. Kendisine nisbet edildiğinden ve kendisinin böyle bir sıfatı bulunduğundan ötürüdür. ALLAH´a ait ve ALLAH´tan geldiğinden dolayı değildir. Bu bakımdan ne zaman kişinin kalbine bu kemâl sıfatının ALLAH´tan gelen bir nimet olduğu ve ALLAH´ın dilediği anda o nimeti alabileceği düşüncesi hâkim ise bu takdirde ucub nefsinden zâil olur. Bu bakımdan ucub, nimetin büyütülmesi, ona güvenilmesi ve onu nimet verene izafe etmeyi unutmaktır.

Eğer ucb´a ´ALLAH katında hak sahibi olduğu, O´nun nezdinde bir makamının olduğu´ düşüncesi eklenir ve bundan ötürü dünyadaki ibâdetinden bir keramet bekler, herhangi bir felâkete düçar olmayı uzak bir ihtimal sayarsa, fâsıkların başına fısklarından dolayı gelenin başına gelmeyeceğini uzak saymalarından daha fazla uzak bir ihtimal olarak sayarsa, bu durumuna ´Amelle idlâl (nazlanma)´ adı verilir. Sanki bu kimse ALLAH´ı minneti altında görür. Böylece bazen başkasına birşey verir, verdiği o şeyi büyütür. Ona minnet eder ve dolayısıyle ucb´a kapılmış olur. Eğer yardım etmiş olduğu kimsenin kendisine çalışmasını istiyorsa veya ona bir sürü tekliflerde bulunmuşsa veya haklarını ödemekten geri kalmasını uzak bir ihtimal sayarsa bu takdirde, ona minnet etmiş olur!
Verdiğini çok bularak başa kakma. (Müddessir/6)

Katâde bu ayetin tefsirinde ´amelinle minnet etme!´ demiştir.

Namazını çok görüp nazlanan kimsenin namazı, başının üstüne yükselmez. Yemin olsun, günahlarını itiraf ettiğin halde gülmen, amelini çok görüp nazlandığın halde ağlamandan daha hayırlıdır.81

İdlal (nazlanma) ucb´un arkasından gelen bir durumdur. İdlâl´e kapılan bir kimse yoktur ki ucb´a kapılmamış olsun. Ucb´a kapılan idlâle kapılmayabilir; zira ucub büyütmek ve nimeti unutmaktan dolayı meydana gelir. Ucb´a kapılan bir insan, amelinden dolayı bir mükâfat beklemez. İdlâl, amelinden dolayı mükâfatı beklemekle beraber meydana gelir. Eğer kişi, duasının kabul edilmesini umar, duasının reddedilmesini kalbinde hoş görmezse ve duasının reddedilmesinden hayrete kapılırsa, bu sefer ameliyle idlâle kapılmış sayılır. Çünkü fâsık bir kimsenin duasının reddedilmesinden hayret etmez. Bu gururundan dolayı kendi duasının reddedilmesine şaşırır. İşte bu ucub ve idlâl´in ta kendisidir. Bunlar kibrin başlangıç ve sebeplerindendirler. ALLAH en doğrusunu bilir!
___________
81) Irâkî aslına rastlamadığını kaydediyorsa da Zebidî Benî İsrâil âbidlerinden birinin sözü olduğunu söylemektedir.
 
Konu Kapatılmıştır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı