|
![]() |
#1 |
![]() Kaynak beyaz tarih.com
Celaleddin Karatay: Devleti Savunan Adam Kemal Ramazan HAYKIRAN Tarih toplumda her dönem kahraman çıkarmışdır. Bu kahramanlar Milleti yükselten yeni ufuklara taşıyan büyük fetihlere imza atanlardır bilinir ve anılırlar. kahramanların en çok anılmayı ve övgüyü hak edenleri yükselişe imza atan milleti felaketlerden kurtarmayı başaranlardır Türk milleti için Moğol istilasında kendini gösteren Selçuklu devlet adamı Celâleddin Karatay önemlidir Geldi Bağdat'ın kıyısına çöktü ağaç* Ağlasın gayri ağlıyanlar Nice yangınlar çıktı suyunda nice savaşlar* Küle döndü sokaklarında güzeller, gül bakışlar Yine ümit var* Gün dönecek yine Gelecek saadet Rahmet inecek izbelere Saklıyor gamını şimdi cı Bağdat bir kocakarı* Geçmiş gençliğinin baharı Kayıp zamanlarda ara artık işveli yari ve tacı." dokuzuncu yüzyılda Bağdat’ta yaşanan karışıklıların ardından yazılmıştı bu mısralar Bağdat büyük ve ağırlıklara maruz kaldı Bunların en büyüğü Moğol yıkımıydı. XIII. yüzyılda baş gösteren Moğol istilası Bağdat başta olmak üzere bütün İslam dünyasında yıkma yol açtı. Türkiye Selçukluları da 1243 Kösedağ yenilgisinden sonra Moğol tahakkümüne girerek Anadolu’nun dirlik ve düzeni bozuldu kargaşa ortamında Selçukluyu korumaya çalışan sağduyunun timsali Selçuklu Devlet adamı Celâleddin Karatay’dır.*Türkiye Selçuklularının çöküşünde önemli işlere imza atan Celâleddin Karatay’ın doğumu bilinmiyor. Rum asıllı bir köledir Devrin Süryani tarihçisi Ebü'I-Ferec Karatayın Aaeddin Keykûbad'ın yetiştirmesi olduğunu ifade eder. Karatay Müslüman olmayan bir aileden gelmiştir Karatay, Keykûbad'ın tahta çıkışından ölümüne kadar sultanın hizmetinden ayrılmamıştır. Sultan tahta çıktığında önemli bir mevkidedir halife tarafından gönderilen elçileri uğurlayanların başındadır Alaeddin Keykûbad’ın saltanatı boyunca önemli yüksek memurluklarda bulunmuştur Karatay'ın devletdeki ağırlığı ve tesirinde Keykûbadın ona verdiği mevkii ve sultandan edindiği tecrübe ve bilgilerin büyük rolü vardır Keykûbad'ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Gıyaseddin 1243'te Kösedağ'da Moğollara karşı yenildi Celâleddin Karatay devlet adamlarıyla köşeye çekildi. tecrübesiz sultan ve genç komutanlar heyecan ve acemilikten ülkeyi tehlikeye sokmuşlardı. sultanın büyük bir ihtimam ile koruduğu ülkesi tecrübesiz yöneticilerin ve Moğol tehlikesinin içine düşmüştü. tecrübesiz kadro tecrübeli devlet adamlarını dinlemiyordu çıkar ve geleceklerini düşünen bazı devlet adamları Selçuklu Devletine ihanet ederek Moğol yöneticileri ile iş birliği yaptı.ihanet ve acemilik ülkeyi felakete sürükledi İşlerin kötüye gitmesi üzerine Şemseddin Muhammed ve Mühezzebüddin Ali gibi devlet adamları iş başına getirildi; Celâleddin Karatay Sultanın yanındaki eski görevleri ile birlikte hazine-i hassa emirliğine yani hazinenin başına getirildi Sultan Keyhüsrev'in ölümüne kadar bu görevde kaldı. Sultanın ölümünden sonra üç oğlunun saltanat sürdükleri dönemde etkin bir rol oynamaya başlayacaktı.Karatay’ı tarih sahnesine çıktı Zayıf ve ihtiraslı hükümdarların elinde zayıflayan devlet çıkar hesaplarıyla Moğollara yaklaşan memurların ihaneti sarsıldı. II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Gürcü melikesinin kızından olan en küçük oğlu Alaeddini veliaht tayin etmişti. ölümünden sonra Vezir Şemseddin , Celâleddin Karatay, gibi devrin güçlü devlet adamları tahta büyük şehzade II. İzzeddin Keykavusu çıkarıldı. Karatay da naib-i saltanat görevine getirildi.Karatay, IV. Kılıcarslan'ın elçisinin katıldığı mecliste büyük kardeş dururken küçüğün sultan olmasının şeriata ve örfe uygun olmadığını, üç kardeşin birlikte tahta çıkarılmasının ve Kılıcarslan'la birlikte gelen 2000 Moğol süvarisinin geri gönderilmesinin gerektiğini söyledi. Nihayet kardeşler ve beyler yatıştırıldı. Keykavus ile Kılıcarslan arasında anlaşmazlık çıktı. Kılıcarslan mağlup oldu, kardeşi onu affetti. Karatay, üç kardeşin birlikte saltanat sürmelerini temin ederek devletin parçalanmasını önledi. Bu Türk devlet töresinde olan bir şey değildi. Celâleddin Karatay fitneyi önlemek ve düzeni temin amacıyla böyle bir uygulamayı icat etmişti. Onun büyük devlet adamlığı en çok bu uygulaması ile anılacaktır. Karatay'ın, Keykavus'un cülusundan ortak hakimiyetin başladığı 1249 a kadar yürüttüğü saltanat naibliği bu dönemde fitneyi önlemek amacı ile atabeglik mevkiine geçti Ölümüne kadar kaldığı bu makamda kardeşler arasında geçimsizliğe meydan vermedi, devlet adamlarının onları menfaat ve ihtiraslarına vasıta kılmalarını önledi. Onun sayesinde kardeşler birlikte hüküm sürmüş ölümünden sonra dirlik ve düzen bozulmuştur. Celâleddin Karatay, Moğol hükümdarı Mengü Han'ın huzuruna çıkmaya Moğolistan'a hareket eden Keykavus'u yolcu etmek için gittiği Kayseri'de vefat etti. Sivas'ta durumu öğrenen Keykavus memleketin başsız kaldığını görerek döndü. Kendi yerine küçük kardeşi Keykûbad'ı devlet adamlarıyla gönderdi. Karatay ölümünün ardından medresesinin yanındaki türbede defnedildi. Celâleddin Karatay Moğol istilasının Anadolu’yu kasıp kavurduğu bir ortamda baskıların en yoğun olduğu dönemde devlete sahip çıkan ülkede dirlik ve düzeni sağlamaya çalı*şan önemli bir devlet adamıydı. Karatay'ın dindarlığı hayır severliği, ahlaki meziyetleri devlet adamlığını tüm tarih yazdı ibadetle meşgul oldu zevkten sakındı Müslüman ve zimmi herkese ihsan ve iyilikte bulundu Mevlânâ'nın ona saygı duydu Karatay her tarafda mescid, medrese, kervansaray yaptırdı Kayseri Bünyan ilçesinde Karatay Kervansarayı, Konya'daki Karatay Medresesi ve Antalya’daki Darüssuleha'dan ibarettir. Moğollara boyun eğmek zorunda kalan Selçukluların son zamanlarındaki bozuk devlet mekanizması tecrübesiz devlet adamları birden yükselip yetki sahibi olmuştu Zayıf hükümdarlar vezir ve emirlerin sözüne bakar olmuşlar vezirlernçıkarlarını devletin üstünde tutarak Moğollar için çalıştı. İstila ve ihanetin Anadolu’yu kasıp kavurduğu çağda Celâleddin Karatay devleti savunmuş düzenin bozulmaması var gücü ile mücadele etmiş önemli sonuçlar almıştır.**
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Kaynak sorularlaislamiyet.com
Ömer Muhtar kimdir; İslam Tarihinde önemi nedir? Ömer b. Muhtar (1862-1931). Libya bağımsızlık hareketinin önderlerindendir Butnân'da doğdu. Libya'daki en büyük Arap kabileleri arasında sayılan Gays ailesindendir. İlk eğitimini babasından aldı. tahsil için kardeşi Muhammed ile Senûsîler'in Zenzûr Zaviyesi şeyhinin himayesine girdi. Eğitimini burada tamamladı. Ömer -Muhtâr,*1912'de Osmanlılar'ın Uşi Antlaşması sonucunda kuvvetlerini çekmesinin ardından, geride kalan askerleri Mısır'a götürmek isteyen Aziz el-Mısrî ile ona engel olmak isteyen Şerif -Senûsî'nin adamları arasındaki çatışma sonrasında, Senûsî tarafından ara buluculukla görevlendirildi Berka bölgesinin kumandasını üstlendi. I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Osmanlılar'ın Afrika grup komutanı Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa ile görüşmeye Butnân'a gitti. Ahmed -Senûsî'nin İstanbul'a götürülmesinin (1917) ardından, Osmanlı Devleti İdrîs Senûsî'yi onun halefi olarak kabul etmişti. İdrîs es-Senûsî'nin vekili sıfatıyla direniş kumandanlığına getirilen Ömer-Muhtâr, Cebelül ahdar'a geldiğinden itibaren, Enver Paşa ve Türk subaylarından aldığı bilgilerle emrine verilen gönüllüleri sayıları 100 ile 300 arasında değişen birliklere ayırdı. Kabileleri üç ayrı bölgede teşkilâtlandırdı her birine kaymakam ve kadı görevlendirdi, bunların tamamını kendine bağladı. Enver Paşa'nın Trablusgarp savaşında askerî eğitim için İstanbul'a gönderdiği, burada yetiştikten sonra direnişe katılan yerli subaylar onun yanında yer aldı. İdrîs Senûsî tedavi gerekçesiyle 1922'de Mısır'a gitmiş yerine kardeşi Muhammed Senûsî'yi vekil bırakmıştı. 27 Şubat 1923'te Ömer Muhtâr son gelişmeleri görüşmek üzere bir heyetle Mısır'a gitti. Arap ve İslâm dünyasına çağrıda bulundu. İdrîs Senûsî, Mısır'da güven içinde hayatını sürdürmesi karşılığında, ülkenin İtalya ile anlaştığını ileri sürerek yardım konusunda bir şey yapamayacağını söyledi. Ömer Muhtâra İtalyanlar cihaddan vazgeçmesini Mısır'da yaşamasını, Berkada kendisine köşk tahsis edilerek maaş bağlanacağını bildirdiler. teklifleri reddeden Ömer-Muhtâr Ebyârülgubâ'da İtalyan saldırısına uğradıysa da kurtulmayı başardı*(23 Nisan 1923).* Haziran ayında İtalyanlar'la Senûsîler arasında Ömer el-Muhtâr'ın da katıldığı büyük bir çarpışma oldun İdrîs Senûsî'nin kendisine ümit vermemesi üzerine Ömer Muhtâr, Ahmed Senûsî'ye 20 Şubat 1924 demektup gönderdi. İtalyanlar'ın İdrîs -Senûsî ile imzaladıkları anlaşmaların iptalini Trablusgarp halkının başsız bırakıldığını, düzensiz birliklerle Cebelül ahdar'da cihada devam edeceklerini bildirdi: kendilerine para, silâh ve erzak göndermesini talep etti. bütün bölgeleri gezerek Berka, Trablus ve Fizan'daki direnişleri tek idarede topladı Libya'da işgal edilmeyen şehirlerin ele geçirilmesi için sabırsızlanan Mussolini, 1925'te Bono'yu Trablusgarp sömürge valiliğine tayin etti. Ömer el-Muhtâr'a destek sağlayan, Fizan ve Kufra gibi yerlerin Cebelül ahdar ile irtibatlarının kesilmesine karar verildi. Ahmed -Senûsî'nin kardeşi Safıyyüddin'in idarecisi olduğu Cağbûb'u İdrîs Senûsî'den aldığı emirle direnmeksizin 9 Şubat 1929'da İtalyanlar'a teslim etti Ömer -Muhtâr'ı büyük bir destekten mahrum bıraktı. Ömer Muhtâr İtalyanlar'a vur kaç taktiği uyguladı . İtalyan işgal ordusu ile direnişçiler arasındaki çarpışmaların ilki*Rahîbe'de meydana geldi ve çok sayıda İtalyan askeri esir alındı.İkincisi*Akiretü'l-Matmûra'da oldu. Ömer Muhtârın önemli adamları çarpışmada kaybederken, İtalyanlar büyük kayıplar verdi 22 Nisan 1927'de Derne'de Ömer Muhtâr İtalyan ordusunun yedinci taburuna büyük zayiat verdirdi İtalyan işgalindeki bölgelerde Senûsî zaviyeleri camiler kapatılıp şeyhler tutuklandı. Bingazi işgal edildi Berka bölgesi direnişin merkezine dönüştü*İtalya 1928'de burayı işgale karar verdi. Berka bölgesine 1923-1929 yıllarında Mombelli. Teruzi ve Sicilliani vali tayin edilmişti Ömer-Muhtâr karşısında başarısız kaldılar 1929'da Trablusgarp ile Bingazi birleştirildi sömürge genel valiliğine Pietro getirildi. Yeni vali ahaliye kıymaya kararlıydı. Muhammed Senûsî ve Şârif el-Garyânî. İtalyanlar adına 6 Nisan 1929*da Ömer Muhtâr ile görüştüler direnişten vazgeçtiği takdirde Hicaz'a veya Mısır'a gidebileceğini, kendisine para verileceğini söylediler. teklifler reddedildi 10 Ocak 1930'da sömürge genel vali yardımcılığı ve Sirenayka valiliğine tayin edilenlerin en acımasızı Graziani*getirildi. Ömer Muhtâr kumandasındaki mücahidlerin Libya'dan ve dış dünyadan yardım almalarını önlemek için *Fizan, Kufra ve Mısır*bağları koparıldı. 15 Ocak 1930 da Cebelülahdar'daki direniş siperleri uçaklarla bombalandı 24 Ocak günü Fizan'in merkezi Merzûk, 25 Şubat'ta ise buranın batısındaki Gât kasabası işgal edildi.1928 başında İtalya'ya sürgüne gönderilen*Muhammed Rızâ*serbest bırakılıp Bingazi'ye dönünce Ömer el-Muhtâr'a İtalyanlar'a teslim olmasını istedi. red cevabı aldı İtalyanlar Rızâ tarafından Cebelülahdar ahalisine yazılan mektubu uçaklarla yerleşim yerlerine attılar. bölgenin halkını kamplarda topladılar. 23 Eylül 1930 da İtalyanlar'la yapılan Kerisse çarpışmasında muhtar ın yakın adamlarından kırk adamı şehid oldu. Trablusgarp direnişinin önemli bölgelerinden Kufra'nın merkezi Tâc köyü İtalyanlar'ın eline geçti (18 Ocak 1931). Direnişe en büyük destek Mısır'dan geldi Graziani*Akdeniz sahilindeki Sellûmda deniz kıyısından güneydeki Cağbûb'a uzanan yaklaşık*270 kilometrelik* mesafeyi 2 m. yüksekliğinde ve 3 m. genişliğinde dikenli tellerle kapattırdı. mücahidlerin yardım temin ettikleri tek yön kesildi ahali Aynül gazâle kampına kapatıldı, dört ay sonra 1934 e kadar kalacakları*Akile, Makrûn, Suluk ve Berîka kamplarına*dolduruldular mücahidlerin yerlilerle irtibatı kesildi. Verimli araziler İtalya'dan göç ettirilen ailelere verildi. Kamplarda bulunanların yarısı açlık ve hastalık yüzünden ölürken, bazıları mücahidlere bağlılıkları bahanesiyle idam edildi. Sadece Berîka kampında 1930-1932 yıllarında 30.000 kişi öldü. Ömer Muhtâr yaşının ilerlediği ve Mısır'a gidip yerleşmesi tavsiyelerine karşılık mücadeleyi sürdürdü azminden ötürü kendisine*"çöl aslanı"*unvanı verildi Ancak 11 Eylül 1931 de adamlarıyla birlikte Seyyid Râfi'in kabrini ziyarete gittiklerinde İtalyan çemberinde kaldılar. Ömer-Muhtâr İtalyanlar'a esir düştü, mahkemede* isyankâr"*olarak yargılandı ve idama mahkûm edildi*(15 Eylül 1931). Suluk kampında tutulan 20.000 civarındaki halkın önünde asılarak idam edildi. Afrika'daki Avrupa sömürgeciliğinin karşısında en önemli direniş hareketlerinden birini ortaya koyan Ömer Muhtâr, Berka halkının Senûsiyye içinde kendi rızalarını kazananlara verdiği*"seyyid"*unvanı ile ve*"şeyhü'ş-şühedâ"*olarak anıldı. Hayatı ve faaliyetleri pek çok araştırmaya konu oldu. Selam ve dua ile... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
HACI BEKTÂŞ-I VELÎ Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında yaşıyan evliyânın büyüklerindendir. İsmi, Seyyid Muhammed bin İbrâhim Atâ olup, lakabı Bektâş’tır. Horasan’ın Nişâbur şehrinde 1281 senesinde doğdu. Hacı Bektâş-ı Velî’nin nesebi Hazreti Ali’ye dayanır. 1338 senesinde Kırşehir’e yakın bir yerde vefât etti. Türbesinin bulunduğu kasabaya Hacı Bektaş ismi verildi.Bektâş-ı Velî, çocukken ilim öğrenmesi için ailesi tarafından Şeyh Perende’ye teslim edildi. Lokmân-ı Perende, Ahmed-i Yesevî hazretlerinin halîfelerindendi, ilimde derinleşmişti Bektâş-ı Velî’nin çocukken kerâmetleri görüldü. Lokmân-ı Perende onun yanına girdiğinde odayı nûr dolu görünce şaşırdı. Bektâş-ı Velî’nin iki yanında, Kur’ân-ı kerîm okuyan iki nûrânî zât duruyordu. Lokmân-ı Perende onun yanına girince, kayboldu. Lokmân-ı Perende, Bektâş-ı Velî’ye onların kim olduğunu sordu. O da; “Birisi Server-i âlem efendimiz diğeri ise Hazreti Ali idi” dedi. birgün Hacı Bektâş-ı Velî, hocasından ders dinlerken, namaz geldi. Hocası hizmetçisinden abdest için su istedi. Bektâş-ı Velî hocasına; “Bir nazar etseniz de, su buradan aksa, dışarıya gitmeye gerek olmasa” dedi. Hocası; “Benim kudretim buna yetmez” dedi. Hacı Bektaş, Allahü teâlâya duâ etti. Hocası “Âmin” dedi. medresenin ortasında latif bir su çıkıp, kapıya akmaya başladı. Pınarın başında çok güzel çiçekler açtı. Lokmân-ı Perende hacca gitti. Arafat’da kıbleye döndükleri esnada, talebelerine; “Yârenler! Bu gün Arefe günüdür. Şimdi bizim evde yemekler pişirilir” dedi. Bu söz, Allahü teâlânın kudretiyle, Bektâş-ı Velî’ye ma’lûm oldu. Tam o sırada hocasının evinde yemekler pişiyordu. Bektâş-ı Velî hemen tepsi yemeği aldığı gibi, hocasına sundu. Hocası Nişâbûr’a dönünce, Bektâş-ı Velî’nin kerâmetini herkese anlattı. Ona Hacı lakabını verdi. Horasan’da bulunan âlimler, Lokmân-ı Perende’ye hac mübârekesine geldiklerinde, medresedeki suyu görünce şaşırdılar. sebebini sordular. Lokmân-ı Perende; “Bu kerâmet, Hacı Bektâş’ındır” dedi. onun kerâmetlerini anlattı. Onlar bu kadar çok şeyin bir çocuktan zuhur etmesini tuhaf karşıladılar. Hacı Bektaş- âlimlere; “Ben, Resûl-i ekremin soyundanım. Bana bunları çok görmeyiniz. Bunlar, Allahü teâlânın bana ihsânıdır” dedi. Onlar, Hacı Bektâş-ı Velîye; “Eğer sır sahibi iseniz, nişanınız nerededir?” diye sordu Hacı Bektâş- elinin ayasındaki ve alnındaki iki yeşil beni gösterdi Hepsi hayret ettiler ve onun büyüklüğüne işâret olan benleri tasdik ettiler. Hacı Bektâş-ı Velî, tahsilini tamamladıktan sonra Anadolu’ya geldi Halka doğruyu göstermeye başladı kıymetli talebeler yetiştiren Hacı Bektâş kısa zamanda tanınarak büyük rağbet gördü. Anadolu’da bağlı olduğu “Ahîlik teşkilâtı” ile büyük hizmetler yapan Hacı Bektâş Osmanlı sultanları tarafından sevildi hürmet gördü. Osmanlı devletine büyük hizmetleri ve himmetleri oldu. Orhan Gazi zamanında teşkil edilen Yeniçeri ordusuna duâ ederek, askerlerin sırtlarını sıvazladı. İslâmiyetten ayrılmamalarını nasihat etti. Hacı Bektâş-ı Velî’yi pir Yeniçeri ordusu, ma’neviyatını ona bağladı. Hacı Bektâş-ı Velî, asırlarca Yeniçeriliğin piri, üstadı bilindi Bu bağlılık ve muhabbet, Yeniçerilerin sulh tâlim ve harplerdeki gayret ve kahramanlıklarında çok müsbet neticeler verdi. halk ile Yeniçeriler arasındaki yakınlık kuvvetlendi Yeniçeriler, dervişler gibi cihâd azmiyle kahraman ve fedakâr te’sîrler gösterdi Yeniçerilerin; “Allah, Allah! illallah! Baş Uryan, sine püryân, kılıç al kan, meydanda nice başlar kesilir. Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyân! Kulluğumuz pâdişâha ayan! Üçler, yediler, kırklar! Pîrimiz, sultânımız Hacı Bektâş-ı Velî...” diyerek savaşa başlamaları, bunun ifadesidir. Hacı Bektâş-ı Velî, sık sık Hızır aleyhisselâm ile buluşurdu. Kayseri Saklan kalesinin batısında, Hacı Bektâş-ı Velî, Hızır (aleyhisselâm) ile buluştu. bir kişinin kavun ve karpuz ektiğini gördüler. Hızır (aleyhisselâm) ile Hacı Bektâş-ı Veli bir taşın dibine oturdular. Hacı Bektâş-ı Velî. İsmi Behâeddîn Çelebi olan bostan sahibine; “Kardeş!” diye hitâb etti. Bostan sahibi aNe buyurursunuz?” dedi. Hacı Bektâş-ı Velî Bostandan bir kavun koparıp getir, yiyelim” dedi. Bostan sahibi Behâeddîn Çelebi; “Başüstüne, olunca getiririm” deyince, Hacı Bektâş- “Diktiğin yeri kontrol et. Belki olmuştur” dedi. Bostan sahibi “İnşâallah” diyince verdiHızır (aleyhisselâm) Bir kere dolaş gör” buyurdu. Behâeddîn Çelebi bostana girdi. kavun kokusu geldiğini üç tane iri kavun olgunlaşmıştı birisini Hızır’a diğerini de Hacı Bektâşa verdi ve; “Ey erenler! birisini de çoluk-çocuğumuza götürelim” dedi. Hacı Bektâş-ı Velî kabûl etti. kavunları alıp Kayseri’ye döndüler. Bostancı, işiyle meşgûlken, aklına; “Bostan ekilirken kavun bittiğini cihanda kim gördü? O azîzler kerâmet ehli zâtmış. Bu iş onların kerâmetiyle oldu. yazıklar olsun ki, mübârek ellerini öpmedim” diye geldi ve üzüldü. Bostan ekmekten vaz geçip, onları aradı. “Son pişmanlık fayda vermez” deyip, kalan kavunla evine gitti. kapısından içeri girince, Hızır (aleyhisselâm) ile Hacı Bektâş-ın misâfir odasında oturduklarını gördü. Selâm vererek girdi. Elindeki o kavunu ortaya koydu. onların mübârek ellerini öptü. Hacı Bektâş-ı Velî bostan sahibine; “Kavunları kes de yiyelim” dedi. Onlara vermiş olduğu iki kavun da duruyordu. Çelebi kavunları kesti, bir kısmını ailesine gönderdi. Kalanını misâfirleriyle yediler ve Allahü teâlâya şükrettiler. Ellerini yıkadıktan sonra, Behâeddîn Çelebi “Size kim derler? fakire himmet edin” dedi. Hacı Bektâş-ı Velî; “Bana Bektâş-ı Velî derler. Bu azîze Hızır aleyhisselâm derler” dedi. Hacı Bektâş-ı Veli, Behâeddîn Çelebi’yi yanına çağırdı. Hacı Bektâş-ı Velî, onun sırtını sıvazladı. hayır duâ etti. Hızır aleyhisselâm ile Hacı Bektâş-ı Velî, Behâeddîn Çelebi’ye veda edip çıktılar. Kapının önünde ikisi de gayb oldular.“Velîlerin nazarı kimyadır, Karataş, nazar ile yakut olur.” O saatte Behâeddîn Çelebi, yüksek merhaleler katedip, velîliğe ayak bastı. Kalb gözü açıldı. şarktan garba olan yerleri seyr eyledi. Kendisine Bostancı baba dendi. kerâmetler gösterdi. Türbesi Kayseri’de olup ziyâret yeridir.” Hacı Bektâş-ı Velî, hergün gelip, dergâhında otururdu. Onu sevenler, “Galiba Hacı Bektâş- dergâh istiyor, o yüzden gelip buraya oturuyor” dediler. Daha sonra Hacı Bektâş-ı Velî’nin hizmetini gören Sarı İsmâil’e, Hacı Bektâş’ı sevenlerden biri, dergâh yaptırmaya niyet ettiğini söyledi. Sarı İsmâil durumu hocasına arz etti. Hacı Bektâş-ı Velî; “Ona söyle. usta getirsin. dâire çizelim. taş yonttursun, dedi. Sarı İsmâil, durumu bildirince, sevindi mimar getirdi. Hacı Bektâş mübârek eliyle dergâhın yerini çizdi. Taşların yontulması gecenin sabahı, herkes, dergâhın yapılmış olduğunu gördü. Dergâhı yaptıracak kimse, Sarı binanın yaptırılması için usta getirdim, taş getirdim ve sevâba kavuşmak istedim. Fakat kimse bir gecede yaptırmış” diyerek üzüntülerini belirtti Sarı İsmâil, durumu hocası Hacı Bektâşa bildirdi Hacı Bektâş-ı Velî; “Ey İsmâil! O beni sevene söyle, dergâh Allahü teâlânın izni ile bir anda yapıldı. Sevâbı onun amel deflerine yazılmıştır” dedi. O zât da Allahü teâlâya şükür secdesi yaptı.” Hacı Bektâş-ı Velî’nin kerâmetlerini işiten kimseler, onu görmek için dergâha geldi. Akşehir’de bir velî vardı. İsmi Mahmûd Hayran Sultan idi. Hacı Bektâş-ın üstünlüğünü duyunca, bir aslana binip, eline kamçı bir yılan alıp, üçyüz talebesi ile Hacı Bektâş-ı Velî’yi görmek ve ziyâret için yola çıktı. durumu Hacı Bektâş-ı Velî’ye haber vererek; “Akşehir’den aslana binip, eline yılanı kamçı olarak almış bir zât, üçyüz talebesi ile geliyor” dediler. Hacı Bektâş O, canlıya binip bize geliyor ise, biz de cansıza binip, onu karşılamaya gidelim” dedi taşın üzerine seccadesini sererek üzerine oturdu “Allahü teâlânın izniyle bizi ziyârete gelenlerden yana yürü” buyurdu. taş, derhâl yerinden ayrılıp, kuş gibi görülüp, yürüdü. Mahmûd Hayran Sultân ve talebeleri, Hacı Bektâş-ı taş üzerinde geldiğini görünce, hayretler içinde kaldı mahmûd Sultan, aslandan inip, yılanı serbest bıraktı. Hacı Bektâş-ı taşa; “Dur” diyerek işâret etti. Taş durdu. Seyyid Mahmûd Hacı Bektâş-ın elini öptü. Taşın dibine, ikisi beraber yan yana oturdular. Etrâflarını talebeleri sardı. Bir hafta sohbet ettiler. Seyyid Mahmûd Hayran Sultan, izin istiyerek Akşehir’e döndü. Hacı Bektâş-ı Velî’nin bindiği taş, “Tekin Kaya” ismiyle meşhûrdur.” |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|