Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 04-12-2018, 08:32   #1
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com

*Sultan Hamid önemli bir meselede gece vakti kendisinin uyandırılmasına müsaade etmişti. Yazar kadir mısıroğlu Mustafa Armağanın- Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı,kitabı için şunları söylüyor Sultan* Abdülhamid Han’ın ismiyle dans kelimesini yan yana getirmekteki garabet ve çirkinlik bir yana, bu kitap kapağındaki beyân ile istismar örneğidir. eser, elli bin basılmış ve bedâvâ dağıtılmıştır. Gülen cemaatiyle* ilk ihtilâfım Sultan* Abdülhamid merhûmun torunu Şehzâde Abdülkerim Efendi vesilesiyle olmuştur. şehzâdeyi Fâtih Koleji’nde parasız okutturmaya muvaffak olamadım. Şimdi O’nun dedesini çarpık hizmetleri için propaganda malzemesi* kullanmaktalar Yazar* Sultan aziz ve* Meşrûtiyet isimli eserinde alınan şu* satırı yazmaktadır Veliaht Murad tahta çıkınca, kardeşi Şehzâde Abdülhamid «Veliaht» statüsü kazanarak vârisi olmuştu. Abdülhamid, Abdülaziz’e yönelik hal’ girişimini bildiği hâlde, tahta* yaklaştıracağını düşünerek ses çıkarmamıştı. *Osmanlı hayranı olarak alıştığımız İlber Ortaylı’ya göre Lâtin harflerinin taraftarı, Sultan* Abdülhamid’dir. halkımızın büyük cehâletine sebep, okuma-yazmadaki güçlüktür. güçlüğün nedeni harflerimizdir. Sultan bu işi kolaylaştırmak için Lâtin harflerini kabul etmek yerinde olur!.. demektedir.1908 Temmuz’unda Makedonya’da patlayan ihtilâlle, Osmanlı İmparatorluğu’nda* Abdüülhamid’in otuz yıllık despot yönetimine dur denilmiş… diktatör padişah II. Abdülhamid bile… bunu* bir müslüman yazar söylüyor!.. Bu kadarlada kalmıyor O büyük hükümdarın garezkâr düşmanlarından pek çok nakiller yapıp süzgeçden geçirmeksizin eserine koyuyor

*Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri Sultan* Abdülhamid’i senâ eder Şeyh Sirâceddine O, sizin mânen amcanız mesâbesindedir!.. dermiş. Süleyman Efendi müridine. II. Meşrûtiyet’in ilânında Sultanahmed Meydanı’nda* üzüleceksin şamatacıların en önünde Hızır Sultan Abdülhamid baş rolde Hızır (a.s.) Selânik’ten gelen* Hareket Ordusu na karşı kılını kıpırdatmamıştır.Şâyân-ı hayrettir ki, *Sultan diyordu ki: Evlâtlarım!.. Hareket Ordusu’na karşı bir şey yapmadığımdan dolayı bazıları hakkımda sözlü tecâvüzde bulunurlarmış. Sakın siz, böylelerine kapılmayın. Evet, ben hareketsiz kaldım. Çünkü onların en ön safında Hızır –aleyhisselâm-‘ın yürüdüğünü gördüm anladım ki, ne olacaksa olacaktır. Bu kader icabıdır. Karşı çıkıp ibâdullâhın kanlarının heder olmasına sebep olmak istemedim. .Sultan Abdülhamid merhumun kalb gözü açıktı kızı Ayşe Sultan da Babamın çok nasihatını aldım. Aklına her zaman hayran kaldım. Görüşü çok kuvvetli idi. İleriyi keşfedecek kadar keskin görüşlü idi. Kerâmet sahibiydi. söylediklerinin hakikat olduğunu zaman bize isbat etti.

 

murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 04-18-2018, 06:38   #2
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak Seçme Hikayeler.com
Gerçek Bir Kahramanlık Fedai Osmancık Taburu*

Kızgın bir güneş Irak çöllerini kavuruyordu. Uçsuz bucaksız çölde hayat durmuştu… kuş uçmuyordu Diken cinsinden tek tük cılız bitkiler ve bir iki hurma ağacının altında istanbullu Semih oturuyordu *genç bir yedek subaydı Birinci dünya harbinde. Osmanlı* hudutlarında harp ateşleri yanıyordu Iraka İngilizler saldırdılar. Para ile Irak Araplarını taraflarına çektiler. bir kısım Araplar ise türklerle omuz omuza dövüşüyordu Kızgın Irak çölleri* kan ile sulanıyor, şiddetli savaşlar oluyordu gözler Çanakkale cephesindeydi ırak cephesinden kimsenin haberi yoktu Fakat nice kahraman Türk evlâdı her gün kızgın çöllerde şehit oluyordu

çöl hayatı, susuzluk, yorgunluk, sıcaklık, düşman kurşunlarından önce* sebep oluyordu. Yedek subay Semih, İstanbullu bir zengin ailenin evlâdıdır. Hayatında sıcak, ve soğuk görmemişti Nazlı ve rahat büyümüştü sıcakta güneş çarpacak diye sokağa çıkmazdı. Fakat şimdi gölgede kırk dereceye düşmeyen çöl sıcaklarında* vazife başındaydı Güneşte sıcaklık yetmiş dereceydi* bu İstanbul genci sıcağa nasıl dayanıyordu
Her tarafdan kan, kusan bu ıssız çölde semih tek başına birisini beklemektedir. Bu sebepten çöldedir Gözleri ufuktadır. beklediği Muhakkak gelecektir. Asker hararet, susuzluk ve yorgunluktan kendini kaybediyor.* çöl* ufuklarında seraplar görüyordu

Fakat kendini* kaybedmiyor her seferinde kuvvei mâneviyesini topluyordu bir asker çöl serabında* . ufka dalınca hayaller gördü; Boğazda suları* yelkenlileri, sandalları gördü o anda* dualar okuyan annesi kardeşi. nişanlısı karşısında idi. gelsene, diye onu çağırıyorlardı.Semih bu serapdan sıyrıldı. Ellerini gökyüzüne* açarak:Allahım, Aklım sana emanet. Sen kuvvet,* ver… Beni, vatanıma ve* vazifeme bağışla. Beni bekleyeni* mahrum bırakma…Semih biraz kendine gelmişti Beklediğinin gelmesi lâzımdı.tekrar tatlı seraplar gördü. seraplardan kurtulması lâzımdı. Cebinden bir defter çıkardı. Bu hatıra defteriydi* hatıralarını yazacaktı.*
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-22-2018, 06:29   #3
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak sabah.com.tr

ERHAN AFYONCU Kudüs ve Filistin uğruna

Osmanlı ordusu Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler’e karşı Kudüs’ü savunmak için 8 Aralık 1917 de yaptığı 39 gün süren muharebelerde 25 bin kayıp verdi. Bütün şehidlerimizin ruhları şad olsun 1917' Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı kuvvetleri güney cephesinde birçok yer kaybederek çekilmeye başladı. 11 Mart 1917'de Bağdat düştü.
GAZZE MUHAREBELERİ nde İngilizler'in hedefi Kudüs'tü.Osmanlı birlikleri Gazze- Birüssebi hattında İngilizler'i engelliyordu. Osmanlı ordusu Mart 1917'de 1. Gazze ve Nisan 1917'de 2. Gazze muharebelerini kazanarak İngilizler'i durdurdu
İngilizler komutanları Allenby'i gönderdiler.
Osmanlı 1917 ağustosunda Osmanlı ordularını Alman taburlarıyla takviye ederek Yıldırım Orduları Grubu'nu kurdu.Başına von Falkenhayn'ı geçirdi.

Filistin cephesinde Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Refet Bele, Fahrettin Altay gibi önemli komutanlarımız vardı Çanakkale'deki birlikler bu cephedeydi.Osmanlı askeri Sarıkamış ve Kanal taarruzlarında zayıflatılmıştı. Enver Paşa, karar veremiyordu. Güney cephesi düşerken Avrupada Osmanlı birlikleri vardı. stratejik ve taktik hatalardan Filistin cephesinde İngilizler'e zayıf yakalanmıştık. Alman komutanlarla Türk komutanlar arasında ayrılık vardı. Kemal Paşa'nın Eylül 1917'de Enver, Talat ve Cemal paşalara yaşanacak sıkıntıları açıkça ortaya koymaktadır.
Mısır Kuvvetleri Komutanı Edmund Allenby,, Osmanlı savunma hattını çökerterek Kudüsü açmaya çalıştı.İngiliz Başbakanı Llyod George, Noel'e kadar Kudüs'ün alınması emrini vermişti.
İngilizler, 31 Ekim 1917'de Birüssebi'yi aldılar.

Osmanlı kuvvetlerinin Birüssebi taarruzları netice vermedi.İngilizler yoğun bombardımanla Gazze'yi harabeye çevirdiler. Refet Bele çekilmektense şehid olmayı yeğlemekteydi.savunma imkânı kalmayınca yüzlerce şehid verilerek 6-7 Kasım 1917 gecesi Gazze'den çekildik. Osmanlı kaybediyordu.Gazze muharebelerini kazanan İngilizler Kudüs yolunu açdı.Allenby, Osmanlı kuvvetlerine nefes aldırmıyordu. İngiliz ateşi açlık ve hastalıkla boğuşan Türk kuvvetleri tüm kahramanlıklarına rağmen bozgunu önleyemedi. Çanakkale'den gelen 57.Alay ve 77. Alay bu cephede de büyük kahramanlık gösterdi.
Asım Gündüz ve Hüseyin Erkilet gibi subaylarımız büyük bir bozgunu önledi. Kahraman askerlerimiz süngüleriyle fedakârca mücadele edti

Falkenhayn, Kudüs'ü savunacağına inanıyordu.
yaşadığı mağlubiyetler komutanlarımızın direncini zayıflattı. İngilizler Hz. İsmail Tepesi'ni ele geçirdiler. Türk taarruzları başarısız oldu. Osmanlı kuvvetleri 20 kilometrelik bir savunma hattı kurdu Ancak İngilizler Türk mevzilerinin bir kısmını ele geçirince savunma hattı yarıldı.şehrin tahrip edilmemesi istendi ve Osmanlı kuvvetleri şehirden çekildiler. Birliklerimiz 8 Aralık 1917 gecesi Kudüs'ü terk etdi.9 Aralık 1917 sabahı Belediye Başkanı El-Hüseynî şehrin sembolik anahtarını teslim etmek için sur dışına çıktılar. 60.Tümen komutanı Allenby adına şehri teslim aldı.

General Allenby, 11 Aralık 1917'de Yafa kapısından girdi. Avrupa'daki resimlerde Allenby'i şehre melekler eşliğinde girerken tasvir edilir. Kudüsün düşüşü İngiliz basınında Haçlı seferlerine, Allenby de ilk Haçlı seferinde Kudüs'ü işgal eden Boullion'a benzetildi.Allenby, İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard'ın yarım kalan Haçlı seferini tamamlamıştı.
31 Ekim 1917 ile 8 Aralık 1917 Kudüs'ün düşüşüne kadar Osmanlı askerleri şehid, yaralı ve esir toplam 25 bin kayıp vermişdi. Ruhları şad olsun.
Filistin ve Kudüs’te 400 yıl hüküm sürdük

Kaynak sabah.com.tr

ERHAN AFYONCU Osmanlı, sefere duayla çıkardı

Osmanlı sefere Eyüp Sultan’da dua ederel çıkar ordunun muzaffer olması için Fetih Suresi okunur dua edilirdi. Osmanlı padişahları sadaka dağıtırdı. Osmanlının sefere çıkışı haşmetli olurdu
Diyanet İşleri camilerimizde yatsı ve sabah namazı öncesi veya sonrası Fetih Suresi okunup, ordumuza dua edildi. Ordumuz sefere çıktığında camilerde dua etmek eski bir gelenek Osmanlı sefere dua ile çıkar her tarafda Kuran-ı Kerim okunur dualar edilirdi. Osmanlı ordusu sefer yolunda. İken TUĞLAR DİKİLİYOR du
Osmanlıda savaşmaya kararı için padişahın huzurunda meclis toplanırdı. Divân-ı Hümayun kaptan paşa, şeyhülislâm, yeniçeri ağası beylerbeyi ve komutanlar katılırdı. Herkesin fikri alınırdı.

savaşdan önce şeyhülislâm ve din adamlarından Fetva alınıp, padişahın tuğları dualarla Cebehâne'nin önüne dikilirdi.Kanuni, Eyüp Sultan'da dua ederdi sefere çıkmadan önce padişahlar, ilk olarak Eyüp Sultan'ı, ardından da ata türbelerini ziyaret ederdi. Osmanlı padişahları türbelerde fakirlere sadaka dağıtırdı. Sefere padişah gitmiyorsa ordu komutanı serdarlar Eyüp Sultan Türbesi'ne gider büyük bir merasimle padişah ve devlet İstanbul'dan yola çıkardı. Padişahın yakın maiyeti merasimde göz alıcı kıyafetler giyerdi. İstanbullular töreni seyre çıkardı. Osmanlı ordusunun sefere çıkışı çok haşmetliydi Rengârenk kıyafetler bayraklar silahlar askeri kıtalar herkesi hayran bırakırdı.

Ayasofya Camiinde ve imparatorluğun dört bir tarafında kadı ve valilere emirler gönderilir zafer duası emredilirdi. Kastamonu'dan Kerkük'e, Mısır'dan Bağdat'a Osmanlı Devleti'ndeki bütün şehir, kasaba ve köylerde mübarek mekânlarda dua edilirdi. hangi surelerin okunup, dua edileceği emirlerde zikredilirdi. Çoğunlukla Fetih Suresi, ve Enam suresi okunurdu.Seferde âlim ve hâfızlar Eyüp Camii'nde toplanıp Kuran-ı Kerim'den cüz okur hatim tamamlanır ordunun muzaffer olması için dua ederlerdi. Sonraki günlerde camilerde toplanarak zafer için duaya devam ederlerdi. Ulema ve devlet adamları Fetih Suresi ve bin bir kere Salat-ı Münciye duası okurlardı. Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-ı Şerif Dairesi'nde Ayetelkürsi okutulurdu.

Ordu sefere çıktığında camilerde sabah namazından sonra haftada iki gün Kuran-ı Kerim okunur ve zafer duası edilirdi. Veziriazam Merzifonlu Mustafa Paşa 1678'de Çehrin Seferi'ne çıktığında seferden dönene kadar pazartesi ve perşembe günleri seher vaktinde dua edilmişti. Donanma sefere çıktığı zaman da muzaffer ve galip dönmesi için camilerde dua edilir Devletin zor durumda olduğu dönemlerde beş vakit namazda Allah'a niyazda bulunulurdu.
Sultanahmet Camii'nde mevlit. Düzenlenilirdi
sefer duasının yapılışı*şöyle anlatılır:
"Sefere giderken ikindiden kethüda iskemlede oturur. Yeniçeri ağasının iç ağaları ve adamları ayak üzere dizilip bir büyük daire olur. Ve her odanın adamları da çadırları önünde dizilip ayak üzere dua ederdi bir nefesten, Allah Allah sadası yankılanır. Üç defa Allah Allah sadasından sonra padişah hazretlerine, vezirlere ve ağalara ve İslam askerine zafer duası edilip "hû" denildikten sonra herkes yerine otururdu Bu kanun yeniçeri ocağı sefere çıkınca icra olunur."
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-22-2018, 06:30   #4
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak sabah.com.tr

ERHAN AFYONCU Tarihimizden ilginç fetvalar

Osmanlı halkı her konuyu şeyhülislama ve müftüye sorardı. Şeyhülislamlar sanat hac yardım gibi birçok konuda fetva verdi herkes fetva makamına başvururdu. "Pırasa yenilir mi?", "Sakala kına sürülebilir mi?", "Bayıldım, orucum bozuldu mu?" gibi binlerce konu müftülere soruldu Fetva dini-hukuki durumuna açıklık getirir Dini görüş fetva hüküm yerine geçmez. hükmü kadı, verirdi. Fetva yetkili müftüden ve en büyük dini yetkilisi olan şeyhülislamdan da alınabilirdi. Fetva almak için soru soran meseleyi yazılı olarak fetva makamına arzederdi. Fetvalarda erkeklere Zeyd, Amr, kadınlar için Hind, Zeynep gibi temsili isimler kullanılırdı. soru teferruatlı olur, cevap olur, olmaz, caizdir, değildir" gibi birkaç kelimeden oluşurdu. Fetvanın sonunda, müftünün adı bulunurdu.

Yavuz Sultan döneminin meşhur şeyhülislamı Ali Efendi, fetva isteyenlerin sorularını koyabilmeleri için ev penceresinden devamlı zenbil sarkıtırdı. Soru sahipleri cevaplarını da zenbille alırdı. Şeyhülislam bu yüzden "Zenbilli Müftü" olarak adlandırılmıştı. Şeyhülislamların bir günde verdiği fetva bini geçebilirdi. Kanunî Sultan Süleyman'ın meşhur şeyhülislâmı Ebussuud Efendi, bir gün sabah namazından ikindi namazına kadar, 1413 fetva vermişdi Tarihimizde önemli yeri olan şeyhülislam fetvalarının bir kısmı tekrar yayınlanmıştır. Ebussuud Efendi ile 17. yüzyıl şeyhülislâmı Çatalcalı Ali Efendi'nin fetvalarından örnekler aşağıdadır:

Soru: Zengin Zeyd hac*görevinden sonra, bir defa*daha hacca gitmek isterse, tekrar hac etmek*mi iyidir, yoksa gitmemesi mi daha iyidir?
Cevap: muzdarip fakirlere ve çok zor durumdaki yetim analarına yardım etmek daha iyidir.

Soru: Bir camiye imam olmakla, marangozluk yapmaktan hangisi makbuldür?
Cevap: Namazı terk etmeden sanat sahibi olmak Allah katında daha makbuldür.

Soru: İlim sahibi Zeyd, Amr'ın*kızı Hind'e talip olup, evlenmek için anlaşma olsa, nikâhtan önce*Amr kızını Zeyd'e vermeyip zengin Bekir'e*verebilir mi?
Cevap: İlim sahibi birisinin yerine başkasını tercih etme, Müslüman'a yakışmaz.

Soru: Zeyd, eşi Hind'i haksız yere döverse,*ne lazım olur?Cevap: Zeyd'e 80 değnek vurulur.

Soru: Tekkelerde inzivaya çekilip, işi*Allah'a bırakıp kaderine razı olanların*durumları dinen makbul müdür?
Cevap: Değildir.

Soru: Zeyd, Hind'in evine girip, zorla ona*sahip olmak istediğinde Hind, Zeyd'i def edemeyip, balta ile vurup*yaralasa ve Zeyd yaradan ölse, Hind'e*bir şey yapmak lazım olur mu?
Cevap: Gazâ etmiş olur.

Soru: Dilenci Zeyd, Amr'a gelip "Allah*aşkına, peygamber aşkına, Allah'ı seversen*peygamberi seversen, bana para ver" dese,*Amr da aldırış etmese veya "Allah vere"*dese, günahkâr olur mu?
Cevap: Sevmek vermeyi gerektirmez. Sevmediği için vermemiş olacak hata yoktur.

Soru: Pırasa diye bilinen sebzeyi yemek*helal olur mu?Cevap: Olur. Ancak pırasa yemişken, kokusu geçmeden camiye gelmemelidir.

Soru: Tuz ve sirke ile karıştırılmış sebzeler*çiğ iken yenilse, helal olur mu?Cevap: Olur. Çünkü bu adettir.

Soru: Bir çok ilaç kullanmasına rağmen* iyileşmeyen Hind'in şifa bulması*için doktorlar 6 gram şarabı bitkilerle karıştırması*gerekir. Eğer yapmazsa hastalıktan*ölecek deseler, bu ilacı kullanması*caiz olur mu?Cevap: Asla caiz değildir. Doktorların dedikleri yanlıştır. Şarapla deva bulunmaz. Bunun yerine üzüm suyu ile bitkileri karıştırmalıdır.

Soru: Keyif için içilen esrarın azı da, çoğu*da haram mıdır?Cevap: Haramdır.

Soru: Sünnet olurken normalden az kesilmiş*olan Zeyd'in tekrar sünnet olması dinen*caiz olur mu?
Cevap: Olmaz.

Soru: İki eşi olan Zeyd'in hanımları aynı*evde oturmak istemezlerse, her birine müstakil*ev lazım olur mu?Cevap: Lazımdır. Avluları bile ayrı olmaz lazımdır.

Soru: Eşi Hind ve kayınvalidesi Zeynep'le*aynı odada yatarken, gece kalkıp dışarı*çıkarken kasıt ve şehvet olmadan ayağı*Zeyneb'in ayağına dokunan Zeyd'e eşi Hind*haram olur mu?
Cevap: Olmaz.

Soru: Zeyd, eşi Hind'e "Annem ve kızkardeşim*ol" dese dinen Hind, Zeyd'den boş*olur mu?
Cevap: Haram olmak niyeti ile dediyse boş olur, "Onlar gibi sevgili ol maksadıyla" dediyse olmaz.

Soru: Bazı Müslümanlar, "çıbanım var,*yaram var" diye durumlarından şikâyet edip,*namaz kılmasalar, bu dinen özür olur mu?Cevap: Namaza özür olmaz, kan akarken bile kılmak lazımdır.

Soru: "Bismillah, Allahu Ekber" diyerek*domuz kesen kimsenin durumu nedir?
Cevap: İman tazelemesi gerekir.

Soru: Ramazanda oruçluyken üç defa*bayılan Zeyd'in orucu bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.

Soru: Kına ile sakalını boyayan Zeyd'e*şeriata göre ne lazım olur?Cevap: Kendi bilir.

Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU
Devleti ayakta tutan Valide Turhan Sultan

Osmanlı’da 17. yüzyılda hükümdar otoritesinin olmadığı bir dönemde Turhan Sultan’ın devlet yönetimini ele alıp, hanedanı her şeyin üstünde tutması devletin devamını sağladı Osmanlının en güçlü valide sultanlarından Turhan Sultan 1627'de Ukrayna'da dünyaya geldi. on iki yaşındayken Tatar akıncılarına esir düştü ve Kör Süleyman Paşa tarafından satın alınıp Kösem Sultan'a hediye edildi. güzellik abidesiydi Turhan Sultan zekâsıyla Kösem Sultan'ın takdirini kazandı ve Sultan İbrahim'in gözüne girdi.Sultan İbrahim 1640'da tahta çıktığı zaman hanedanın hayattaki tek erkek üyesiydi. Hanedanın sona erme tehlikesi ortaya çıktı sultanın hükümdarlığı iki yıl endişeli bekleyişiyle geçti. Padişahın oğlu olması için yapılmadık kalmamıştı. Sonunda 1642 de Hatice Turhan Sultan'ın Avcı Mehmed diye anılacak Şehzâde Mehmed'i doğurması ile herkes rahat bir nefes aldı.

Bu doğum Sönen Osmanlı hanedanı için kurtuluştu
Turhan Sultan, Harem'de Kösem Sultanın gölgesinde kaldı oğlu IV. Mehmed'in hükümdar olmasıyla gelin ile kaynana arasında mücadele başladı Turhan Sultan zaferle çıktı Harem'in hakimi olmuştu. Turhan Sultan, Köprülüler'in sadrazamlığa gelmesinden sonra siyasetten çekildi kendini hayıra adadı. Çanakkale Boğazı kalelerini inşa ettirdi. III. Murad'ın hanımı Safiye Sultan tarafından yapılan ancak tamamlanamayan Eminönü'ndeki Yeni Cami'yi tamamlattı. 1682'de vefat etti ve Yeni Cami'deki türbesine defnedildi.
Turhan Sultan'ın devlet yönetimini ele alması Osmanlı İmparatorluğu'nu otorite boşluğundan kurtarmıştır. Valide Sultan'ın hanedanı herşeyin üstünde tutması devletin devamını sağlamıştır.

Turhan Sultan'ın emirlerinde yönetime oldukça hakimdi veziriazama gemiler Hazine vergi istihkâmlar donanma asker maaşları gibi bir çok konuda emir verdi birçok devlet işine vâkıftı Turhan Sultan, emirlerinin uygulanmasında aksaklık olduğunda kılıç ortaya çıkmadan kul taifesi iş yapmaz" diye tehdit dahi etmiştir.
TURHAN SULTAN'IN EMİRLERİ incelendiğinde Valide Sultan'ın devlet işlerini büyük bir dirayetle yaptığı görülmektedir: Donanmanın durumu nedir? Sanmayın ki takip etmiyoruz yaptıklarınızı. Gemiler boş ve kof olmasın. Teçhizat, mürettebat ve barut tam hazırlansın. vaktimiz yok. Donanmanın hareket zamanı gelmiştir. Çalışıp eksik bırakmayınız. Gözünüzü dört açın. İhmal ve bahane istemiyorum. Beni söylettirmeyin. Valide Sultan".

Nice düşmanların gözü kör olsun. düşmanımız var, düşmansız kimse olmaz. siz doğrulukla hizmet edip din ve devleti kayırdıktan sonra, Hakk Teâlâ kuluna zulmetmez. siz can u gönülden çalışın. Göreyim sizi, sözünüz padişahın huzurunda yalan çıkmasın. Donanmanın perşembe çıkmasına çalışın ve bizi haberdar edin. Valide Sultan"

Paşa Donanma ile niçin ilgilenmiyorsun? Huzurumuza gelüp 'Herşey hazır ve mükemmeldir' diye aldatıyorsun. Adam gönderip kontrol ettiriyorum, ortada bir nesne yok. Siz '1200 kürekçi lâzımdır" diyorsunuz, yoklatıyorum, üç bin kürekçi yok. para veriyoruz! Cephane için para istiyorsunuz, Bu âna kadar tamamının bitmesi gerekirdi. Hep huzurumuzda lâf ediyorsun,işin aslı nedir? Vallahi 'demeyesin. on beş gün içinde donanmayı kusursuz çıkartmazsan kendin bilirsin. Dini ve devleti kayırmak böyle mi olur? Ümmet-i Muhammed'in hizmeti böyle mi olur? doğrulukla hizmet etmezseniz padişahın ekmeği size haram, cümle ümmet-i Muhammed'in günahı ve vebali boynunuza olsun. emektarsınız diye inandık ama ne güzel hizmet edüp yüzünüzü ağartırmışsınız! Size düşen bize söyletmemek, işleri gözden geçirtmemek idi. Şimdi bildiriyoruz gözünüzü açıp mukayyet olun! Tersane'ye niçün boş bakınıyorsun? İyi hizmet et, dikkatli ve mukayyet ol, sonra kendin bilirsin. Size düşen Kaptan Paşa'ya tenbih 'Ne lâzım ise bildir, vereyim' demek ve vermektir. kusur etmediğiniz takdirde suç kaptanındır ama siz böyle yapmıyorsunuz. Valide Sultan"

"Paşa'ya selâm: Askerin maaşı ile ilgileniyor musun? ödeyebilecek misiniz? bize lâf getirmeyin. Maaşların ödenmesinin gecikmesi hâlinde size de, bize de zarar gelecek. Allah'ı severseniz gayret gösterin, ödemeler uzamasın. Başımızı önce Allah'a, sonra size dayadık ve inandık. gözünüzü açıp hizmete devam edesin. Gecikecek zaman değildir. geceleri uyku bize haram Allah'ın malumudur. İçeride bize, dışarıda size ümmet-i Muhammed'i korumak, din ile devleti gözetmek düşer. Herkesin ve önde gelen din adamları ile sizin göreviniz ağız birliği etmek, etrafı kollamak, zulmedenleri izlemek, uyarmak, cezalandırmak ve düzeni korumaktır.... 'Halka zulmedildiğini duyarsam siz bilirsiniz' tenbih edin ve Allah'ı severseniz dikkatli davranın. Donanmaya özen gösterin, Kaptan Paşa'ya iş zamanının geldiğini söyleyin. Bizi konuşturmadan hayır duamızı almanızı istiyoruz, göreyim sizi. Valide Sultan"

"Ne arz olundu malumumuz hizmete ehemmiyet veresiniz. Her ahvalden, her hususdan nice iş görmüş, derya ahvali bilen ihtiyarlarla, şeyhülislâm, kadıaskerlerle, tecrübelilerle istişareden kaçınmayıp, dışarı çıkmanıza rızamız yoktur. Hemen saadetlü arslanımın huzurunda ne yazıldıysa yine o şekilde harekette olasın. ...Her şekilde hayır duamız sizinledir. Elem çekmeyesiz"
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-22-2018, 06:31   #5
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU
Fransa asırlardır bize Fransız kaldı

Fransa, müttefikimiz olmasına rağmen Suriye’de YPG taraftarı 17. yüzyılda da bizimle müttefikti ancak savaşta olduğumuz Venedik ve Avusturya’ya yardım etmişti fransa16. yüzyılda osmanlı yardımıyla varlığını devam ettirdi Ancak Fransızlar, 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı düşmanlarının yanında yer aldı ve OSMANLIYI ARKADAN VURDU
Fransa, "Güneş Kral" lakaplı 14. Louis zamanında Girit'te Osmanlılarla savaşan Venedikliler'e yardım gönderdi. Fransa'nın görünürde Osmanlı ile dosttu ancak gizlice Venedik'e yardım ettiği Osmanlı için bunu ispatlamak kolay değildi. Çünkü Fransa mektuplarında özel şifre kullanıyordu bunu bilen çok az kişi vardı. 1656 ile 1661 yıllarında sadrazam Köprülü Mehmed Paşa bu şifreleri çok ilginç bir yolla çözdürdü.

Köprülü Mehmed Paşa hem fransızların kendisine yaptığı saygısızlığın ve Venedik'e gönderilen yardımların hesabını sormak için fırsat kolluyordu 658'de Girit'teki savaşta Venedik hizmetinde bulunmuş Vertamont adlı Fransız asker Köprülü'ye önemli bir hediye sundu: Venedik'in Fransaya teslim edilmek üzere, şifreli mektup.verdi ve Müslüman olmak istediğini söyledi.sorguda Venedik-Fransa işbirliğini doğruladı Fransanın Venedikliler'e gizlice yardım ettiğini haber verdi. şifreli mektupları sadrazama teslim etti. Ancak şifreler çözülemedi. Venedik elçileri Yedikule'ye götürüldü sadrazam fransız elçisi baba La Haye'in zindana atılmasını emretti elçi ve oğlu aynı kaderi paylaştı. Köprülü Paşa, Erdel seferine çıktı geri dönene kadar elçi ile oğlu zindanda bekletildiler.

Sadrazam muzaffer bir şekilde Erdel seferinden Edirne'ye döndü La Haye ve oğlu için ricacılar geldiler. Sadrazam, serbest bırakılmalarını emretti. La Haye ve oğlu sadrazamın emriyle serbest bırakıldılar ve her ikisi de Köprülü'ye teşekkür etmeden hemen Edirne'den ayrıldılar. sadrazam baba-oğulun peşini bırakmadı, elçilikten alınmasını sağladı. Elçi La Haye Yedikule zindanlarında bekletildi. Çünkü İstanbul'u terkedeceği günlerde Fransız gemisi yasak olmasına rağmen Türk malları ile şehirden ayrılmıştı ve bunun cezası La Haye'e kesildi. Sabık elçi Yedikule'den para cezası ödeyerek kurtulabildi ve 1660'da Fransa'ya döndü.
Fransa kralı 14. Louis Venedikliler'in yanısıra bir numaralı düşmanları Avusturya'ya Osmanlı karşısında yardım edecekti.Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa, 1663'te Avusturya seferinde Uyvar'ı fethetti. Viyana'nın surları fethe uygundu. Osmanlı ordusu, Sengotar'da Avusturyaya karşı üstünlüğü ele geçirdiler. Ancak Avusturya'ya hiç ummadıkları bir ülkeden yardım geldi Fransız yardımı Avusturya'yı bozgundan kurtardı ve savaşı aleyhimize çevirdi.

Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU

Sanatçılarımız Çanakkale’de de Mehmetçik’leydi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sanatçılar, yazarlar ve sporcularla Afrin operasyonuna katılan askerlerimizi ziyaret etmesine anlamsız tepkiler geldi. Halbuki 1915 Temmuz’unda Mehmet Emin Yurdakul, Çallı İbrahim, Ömer Seyfettin ve Orhon Seyfi Orhon gibi isimler 16 yazar, şair, ressam ve bestekâr Çanakkale cephesinde, Arıburnu ve Seddülbahir’de 10 gün geçirdi Sanatçı ve yazarlarımız Hatay'a giderek Mehmetçiği ziyaret etmeleri haksız ve anlamsızca eleştirildi. Bu ülkenin kanlı bir darbe teşebbüsü geçirdiği, bizi etkisiz hâle getirmek için planlar yapıldığı ve 100 yıl önce olduğu gibi ölüm-kalım mücadelesine girdiğimiz nasıl görülmez ve hassasiyet gösterilmez.Sanatçı ve yazarlarımızın cephedeki askerlerimizi ziyareti eski bir geleneğimiz.

Birinci Dünya Savaşında yazar ve sanatçılarımız Çanakkale cephesinde Mehmetçik'le 10 gün geçirmiş dönüşde Türk kahramanlığını kaleme almışlardı. 1915 Haziran'ının sonlarında 30 kadar yazar, şair, ressam ve bestekâr Türk kahramanlığını ölümsüzleştirmek için Çanakkale cephesine davet ediliyordu. Davet edilenlerin 16'sı davete uydu. Bunlar "Ben bir Türk'üm, dinim cinsim uludur" mısrasıyla bir nesli etkileyen şair Mehmet Emin Yurdakul, yazar ve düşünür Ağaoğlu Ahmed, Çallı İbrahim, Ömer Seyfettin, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Orhon Seyfi Orhon, şair Enis Behiç Koryürekdi. Heyet 11 Temmuz günü Sirkeci Garı'nda Çanakkale cephesine doğru hareket etmek için buluştu. üniformaları vardı.

Uzunköprü istasyonunda trenden inen heyet bombardımandan isabet almış Süleyman Paşa ve Namık Kemal'in türbelerini ziyaret ettiler. cepheye vardılar.Heyet mensupları, Arıburnu cephesinde top ve kurşun seslerine şahitlik ettiler. Seddülbahir cephesine doğru yola çıktılar. Muharebe alanlarını gezdiler. Dürbünle düşmanı gözlemlediler. Esir alınan yaralı düşmanlara şahit olmuşlardı.
Havan atışlarında Mehmetçiklerimiz "Bizim kara oğlan gidiyor" diye sevinçle bağırmaktaydı.
Heyet, Çanakkale cephesinde Türk askerinin kahramanlığına ve cesaretine şahit olmuşlardı. Konuştukları askerler Balkan Savaşı'nı silmek ve vatanı kurtarmak için kendisini hiç çekinmeden öne atmıştı. kahraman bir Metmedçiğimiz yarasının sarılmasını "Ko aksın Balkan Muharebesi'nin karasını ancak bu kan siler" diyerek reddetmiş ve savaşmaya devam ederek şehit olmuştu.

Heyettekiler kendi aralarında Balkan hezimetinden sonraki mücadele ruhunun nasıl meydana geldiğini tartışmışlardır. Cephede 10 gün geçiren heyet İstanbulda 1915 sonbaharında Harp Mecmuasını yayınlarlar.Çanakkale cephesinin en ilginç anılarından birisi Albay Mustafa Kemal'in mızıka eşliğinde askerine yemek yedirmesidir. sıkışıp kalan İngilizler, mızıka sesleri üzerine sinirlenerek tepeyi ateşe tutmaktaydı Esir edilen İngiliz subayı, Türkler'in mızıka çalması üzerine komutanlarının onları futbol oynamaları için tazyik ettiklerini, ve kendilerine pahalıya mal olduğunu anlatmıştır.
Ali Canip ve Mehmed Emin beyler, Esad Paşa'nın karargâhından Mustafa Kemal ile görüştü Mustafa Kemal heyeti Cesarettepesi'ne davet etti, ancak Esad Paşa yolun tehlikesinden dolayı yazar ve şairlere müsaade etmedi. Heyet, Arıburnu'ndayken asker olan Şair Ahmed Haşim'le de karşılaşmıştır.

Çanakkale'yi savunanların cesareti, yiğitliği, kahramanlığı dünyayı hayran etti. düşmanların parmağı ağzında kaldı. Times, Le Temps gibi meşhur İngiliz ve Fransız gazeteleri itiraf ediyor ki Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli, en kanlı, en ateşli safhaları Çanakkale'de yaşanmaktadır. hiçbir yerde Çanakkale'de olduğu kadar faaliyet, sebat ve inatla gösterilmemiş hiçbir yerde Çanakkale'de olduğu kadar kahramanca ve cesurca direniş ve savunmayla karşılaşılmamış düşman zayiat vermemisdir. Çanakkale muharebelerinin dünya tarihinde benzeri yoktur. her taraftan şarapneller, gülleler, bombalar, kurşunlar yağar denizde dretnotlar sahilde ağır toplar mitralyözlerden gökte uçaklardan sürekli cehennemî ateşler saçılıyorken süngüyle hücum ederek düşman siperini ele geçirecek kadar yiğitlik ve kahramanlık gösterebilecek asker görülmemiştir.

Bu harikayı göstermeyi başaranlar, dünyanın her tarafından şan ve şerefleri yükselen kahramanlık hikayeleri dillerde dolaşan Türk aslanlarıdır. Başkumandan vekili ve Harbiye Nâzırı Enver Paşa dünyayı hayretler içinde bırakan Çanakkale savunmasındaki kahramanlıkları sonsuza kadar yaşatmak üzere teşekküre layık bir tedbir düşünmüşlerdir. Görevlerini, askerlerimiz gibi fedakârca yerine getirme imkânı bulamayan genç şairlerimizi savaş alanına davet etmişlerdir. iki ressam, iki musikişinas, ve sinematografçı da davetli olarak savaş alanına gideceklerdir. Arkalarında işaret bulunacaktır.heyet, bir hafta savaş alanlarını gezerek kahraman askerlerle görüşecek ve sonra ilhamlarını, gözlemlerini, anlatacaktır. Bunların eserlerini yayımlamak için harp dergisi düşünülmektedir. Şairler şiirlerini, yazarlar duygularını yazarken, bestekârlar kahramanlıkları besteleyecek, ressamlar gördüklerini resim sanatının diliyle tasvir edecekldir.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-22-2018, 06:32   #6
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU

Suriye’deki Alman-İngiliz çekişmesi

İkinci Dünya Savaşında Ortadoğu’da Alman nüfuzunun artması İngiltere’yi harekete geçirdi. İngiltere “Suriye’yi hürriyete kavuşturabilirsiniz” diyerek bizi Kuzey Suriye’ye girmeye teşvik etti. Türkiye savaşı kabul etmeyince İngiliz ve Özgür Fransa orduları Suriye’ye girdi İngilizler, İkinci Dünya Savaşı'na Türkiye'yi sokmak için mücadele ettiler. 1943'te Adana ve Kahire görüşmeleri en bilinenidir. Ancak çok önce 1941'de İngilizler, Suriye'yi kullanarak bizi savaşa sokmaya çalışdı.
Almanya, İkinci Dünya Savaşı'nda Yugoslavya ve Yunanistan'ı işgal etti 1941 Mayısında Girit'i ele geçirdi Hedef Ortadoğuydu Haziran 1940'da Almanya'ya teslim olan Vichy Fransası Suriye'yi kontrol ediyordu.

Vichy Fransası Suriye'ye komiser atadığı Şam'ın önemli ailelerinden olan Azmzadeler'den Halid Azm'in yönetiminde hükümet kurdurdu. Almanlar, Vichy hükümetinin yönettiği Suriye'yi üs olarak kullandı Irak'ta ise Alman yanlısı darbe başarılı oldu. Suriye ve Irak Almanya'nın kontrolüne geçmek üzereydi. Bu Türkiye'nin güneyden Almanya ile çevrilmesi manasındaydı ingiltirenin Ortadoğu hakimiyeti tehlikeye girdi Türkiye'nin Almanya'dan önce davranıp, Suriye'yi işgal etmesini gündeme getirdi. İngiltere güneyden Suriye'yi işgal ederken, Türkiye'nin kuzeyden Suriye'ye girmesi planlandı. Türkiye Halep ve civarını ele geçirerek, ingilizlere yardım edecekti.
İngiliz büyükelçisi 1941 Haziran'ınında Türkiye'nin Suriye'ye girmesini teşvik için Ankara'da Türk makamlarıyla temasa geçti.

Bu durum tartışıldı. Suriye'ye girilmesini savunanlar bunun komşu ülkenin hürriyetini için yapılacağını söylüyordu. Ancak bu Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'na girmesi ve Almanya'nın karşısında yer alması demekti.Yunus Nadi, 25 Mayıs 1941 de Cumhuriyet Gazetesi'nde "Yeni Dünya Harbi Karşısında Türkiye" başlıklı yazıda bu fikri şöyle eleştirdi: "...Suriye halkını hürriyetine kavuşturacak hareketimizin sahası yalnız Suriye'ye ve hudutlarımıza münhasır kalmayacağını, bizi böyle bir sergüzeşte sürüklemek isteyenler de pekâlâ bilirler Dün Londra radyosunda harp konuşan Türk spiker Türk emniyet sahalarının tehlikeye girdiğinden bahsediyor memleketimizin selametini düşünmeğe davet eylerken İstanbul'daki neşriyatı kullanıyordu. Demek ki yeni dünya harbi siyasetimizin değiştirilmesi isteniyor...

Türkiye'nin harbe karışması için Suriye'nin akıbetinde vesile bulanlar bu hesaba hürriyet prensibine mi iltica ediyorlar....Suriye'yi işgal etmek suretiyle hürriyet ve istiklâline kavuşturmak tavsiyesine uyarak harbe girelim mi?... Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti takip ettiği ihtiyatlı, isabetli azamî ve kuvvetli siyasetinden ayrılmayacaktır".
Yunus Nadi'nin Cumhuriyet gazetesindeki yazısı ve
Basında tartışmalar sürerken diplomatik görüşmeler sürüyordu. Ancak İngilizler'in Türkiye'yi savaşa sokmamaya kararlı İsmet İnönü'yü Suriye'ye girmeye ikna edip, bizi İkinci Dünya Savaşı'na dahil etmeleri kolay değildi. Türkiye Suriye'ye girmeyi kabul etmedi. İngilizler ve Özgür Fransa birlikleri 1941 Haziran ve Temmuz'unda Suriye ve Lübnan'da Vichy Fransası'na ait kuvvetleri mağlup edip, bölgeyi ele geçirdiler.
Sykes-Picot Antlaşması imzalandı ve Suriye’de Fransız mandası*kabul edildi

Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU

Seçimle II. Mahmud döneminde tanıştık

Türkiye yeni seçim dönemine girdi. Seçimler, halkın iradesini sandığa yansımasıdır. Milletimiz kendisine verilen yetkiyi iki asırdır kullanarak haklarına sahip çıkmıştır.Osmanlı sıkıntıya girdiği dönemlerde ıslahatlarla kendisini toparlamıştı. 17. yüzyıl ıslahatlarında örnek,Kanunî idi. Avrupa örnek değildi.18. yüzyılda Lale Devri ile Osmanlı ilk defa yüzünü Batı'ya döndü. Avrupa örnek alındı gelenekle karışık Batılılaşma vardı. İkinci Mahmud dönemiyle Batılılaşma başladı.İkinci Mahmud döneminde gelenekler ve klasik Osmanlı sistemi değişti muhalefetin en önemli dayanağı Yeniçeri Ocağı 1826'da ortadan kaldırıldı Sultan Mahmud'un yaptığı yeniliklerde en önemli destekçisi Serasker Hüsrev Paşa'dır.

II. Mahmud'un getirdiği*önemli değişimlerden biri seçimdi. İlk Seçimle İkinci*Mahmud döneminde tanıştık. İmparatorluğun*yapısı değişti muhtarlık teşkilatı,kuruldu bu halkın yöneticilerini seçmelerinin başlangıcıydı. Osmanlı yöneticileri asırlarca İstanbul'a göçü engellemek için herşeyi yapmışlar, ama önleyememişti. İkinci Mahmud, İstanbul'a göçü azaltmak, güvenlik temini için 1829'da Üsküdar, Eyüp ve Galatada muhtarlık teşkilatı kurdurdu. ilk muhtarlar seçimle değil tayinle göreve başladılar. 1833'te İstanbul dışında Kastamonu- Taşköprü'de ilk taşra muhtarlık teşkilatı kuruldu. muhtarlık imparatorluğa yayıldı. muhtar seçimlerinin yapıldığı ilk yer Bolu'dur.
1833'te muhtarlık teşkilatı ülkenin her yerinde uygulanmaya başladı.

1864 te Müslüman ve Müslüman olmayan köylerde her cemaat kendi muhtarını bir yıllığına seçti Muhtar seçimlerine, Osmanlı uyruğunda olan 18 yaşını doldurmuş erkeklerden yıllık en az 50 kuruş vergi verenler katılabiliyordu. Muhtar olabilmek için vergi vermek şarttı Sultan Mahmud'un reformlarını,*3 Kasım 1839'da Gülhane'de*Mustafa Reşid Paşa tarafından*okunan hatt-ı hümâyunla*Tanzimat takip etti. Tanzimat reformları zorlanınca mali sistem oluşturulma yoluna gidildi.Devletin vergi sisteminin yerini muhassıllık kurumu aldı. Belirli miktarda malı, mülkü ve geliri olup, vergi verenler kurullara seçildiler. kurullara âyan ve eşraf denilen bölgenin ileri gelenleri alınırdı.Tanzimat'la birlikte Hristiyan temsilciler de alınmıştı.

Müslüman temsilciler bu durumu kabul etmek istemedi. ihtilaflar çıktı. zamanla birlikte çalışmaya alıştılar. Tanzimat'tan sonra eyalet ve sancaklarda meclisler oluşturuldu halkın yönetime katılması önemli bir adımdı. mutlakıyetten meşrutiyete giden önemli bir kilometre taşıydı. Her yıl meclis üyeleri meselelerini Şuray-ı Devlet'e bildirirler, taşra sıkıntıları müzakere edilirdi. ilk meclisimiz vilayet meclislerinde Osmanlı yönetimi taşradaki sıkıntıları gidermek için 1864'te vilayet Nizamnamesi çıkardı. Müslüman ve Gayrimüslim vilayet meclisi üyeleri cemaatlerce seçilmeyecek Vilayet yönetiminin adayları, vergi verenlerce seçilecekti.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-22-2018, 06:32   #7
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU
Abdülhamid Han en çok Yörüklere güvenirdi

Osmanlı yönetiminin Yörüklere zulmettiği yalan bir ifadedir. II. Abdülhamid Yörüklere o kadar güvenirdi ki geceleri yatak odasının kapısında Karakeçili aşiretinden askerler nöbet tutardı
CHP*Başkanı Kılıçdaroğlu, Yörük-Türkmen Çalıştayı'nda "Osmanlı'nın zulmüne karşı burada ne mücadeleler verildi" diye konuştu. Osmanlı'nın Yörüklere zulmettiği eskimiş ve gerçeklere aykırı bir söylemdir. Doğru değildir. Osmanlıda Yörüklere*yönelik özel bir siyaset yoktu. Devlet hiçbir*grubu diğerinden daha üstün tutmadı Aşiretler, Osmanlı toplumundaki Türk unsurunu kuvvetlendirip, yenilemişlerdir. Osmanlı hâkimiyeti altındaki toplulumların iktisadî faaliyetlerini devam ettirdi Yörüklerin hayatına müdahale etmedi Osmanlı aşiretleri parçası görmüş ve Yörüklere sancak veya kaza statüsü vermiştir

aşiretlerin hayvanlara ve yetiştirdiği için Türkmenler konar-göçer hayata devam etti Osmanlı yönetimi, aşiretleri hiçbir zaman rakip görmemiş, imparatorluk tebaası ve ekonominin parçası olarak bakmış ve asayişi bozmadıkları sürece üzerlerine gitmemişti. aşiretler Celali isyanlarının en yoğun olduğu devirlerde bile nadir olarak eşkıyalığa karışmışlardır.Aşiretlerle Osmanlı yönetimi arasında*vergi toplama ve iskân*gibi konularda zaman zaman meseleler çıkmıştır
padişahlar Orta Asya'dan geldiklerinin ve Türklüklerinin farkındadırlar. kitaplarda Osmanlı hanedanı Oğuz Han'a bağlanır. Osmanlılar Oğuz neslinden Kayı boyundandır. Osmanlı tarihi Türk tarihinin parçasıdır Osmanlı padişahlarının Yörüklerle bir meselesi yoltur olsa tarihini kökenlerini Karakeçili aşiretine bağlamazlardı.

güvenliklerini aşiret mensuplarına emanet etmişlerdir. İkinci Abdülhamid'in yatak odasında Karakeçili aşireti nöbet tutardı.Sultan Abdülhamid şahsi güvenliğine dikkat ederdi. Yıldız Sarayı'nda muhafızları vardı. Yıldız Sarayı'nda Karakeçili aşiretinden Söğüt Birliği vardı. Padişahın muhafızlığına seçilen Yörükler, padişaha sadakatle hizmet edeceklerine dair Ertuğrul Gazi'nin türbesinde yemin ederdi Abdülhamid Han Söğüt Birliği'ne çok güvenir ve muhafızlarına "öz hemşerilerim" diye hitap ederdi. her gece yattıktan sonra kapısı kilitlendiğinde, odasının dış tarafında, muhakkak Karakeçili aşireti bulunurdu.Osmanlı tarihimizdir. Türkiye Cumhuriyeti tarihimizdir. birbirinin devamıdır. Tarihi anlamak ve bilmek gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu'na okumasını tavsiye ediyoruz. Aşiretlerle Osmanlı yönetimi arasındaki ilişkiler öğrenilebilir.

Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU

Osmanlı Türkçe’yi resmî dil ve bilim dili yaptı

Osmanlı İmparatorluğu Türkçe’yi devletin resmî dili olarak kullandı. Edebî ve bilimsel eserlerdeki Arapça ve Farsça’nın hakimiyeti Osmanlı döneminde azaldı ve Türkçe bilim dili oldu
Ana muhalefet Osmanlı'nın resmî dilinin Farsça olduğunu iddia etti. ezbere konuşmak yerine -iki satır okusa, Osmanlı Arşivi'ne gitse böyle yanlışlıklar yapmaz.Osmanlılar'dan önce Türkiye Selçukluları'nın resmî dili Farsça idi. Daha sonra beyliklerde de devam etti. Bu uzun süre gitti Hamidoğlu Hüseyin Bey'in, 1377'de I.Murad'a Niş'in fethini kutlamak için gönderdiği tebriknâme Farsça'dır. Karamanoğlu Mehmed Bey'in Konya'yı aldığı zaman Türkçe'yi resmî dil ilân etmesi
sonuç vermemişti.Osmanlılar ise Türkçe'yi ilk dönemden itibaren resmî dil olarak kabul etdi

Arapça ve Farsça'nın hakimiyeti Osmanlıda azaldı.
Osmanlı döneminde yazılmış 2 bin 286 astronomi eserinin 986'sı yüzde 43'ü Arapça, bin 58'si Türkçe'dir. Türkçe'nin yüzdesi 46'dır. Türkçe XVI. yüzyılda Farsça'yı, imparatorluğun sonuna doğru da Arapça'yı geçerek hakim dil hâline gelmiştir.
Türkçe her yüzyılda bilim dallarında gelişmesini sürdürmüştür. Osmanlı'dan önceki Türk devletlerindeki bilimsel eserlerde Türkçe'nin adı bile yoktur. Osmanlılar'dan önce yaşamış iki büyük Türk âlimi, İbn Sina ve Farabi'nin eserleri Arapçadır
Osmanlıca, Arap harfleri ile yazılmış Türkçe'dir. Ayrı bir dil değildir. en büyük yanlışlık kendi dilimizi farklı bir dil gibi isimlendirmektir. Osmanlı döneminde kullanılan dil Osmanlıca değil eski Türkçe'dir.

Bazı yazarlar eserlerinde aşırı derecede Arapça ve Farsça kullanarak kitaplarını anlaşılmaz hâle getirmiş Osmanlıca'yı farklı bir dil gibi takdim etmişlerdir resmî yazışmaları incelendiğinde kullanılan dilde güçlük yoktur. Ancak ortaya çıkan bir problem Osmanlı Türkçesi'ni zorlaştırmıştır. Bu da son 30 yılda dildeki sadeleşme ve kullandığımız kelime sayısının azalmasıdır. 1960 daki Türkçe ile Osmanlı Türkçesi kıyaslanırsa arada fark olmadığı anlaşılacaktır. Osmanlı dönemindeki Türkçe Osmanlıca değil eski Türkçedir
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-22-2018, 06:33   #8
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU

Atatürk Meclis’i dualarla açmıştı


Muharrem İnce, cumhurbaşkanlığı adaylığında Atatürk’ün Meclis’i açış yolunu taklit etti, ancak birçok şeyi eksik yaptı. 23 Nisan 1920’de Meclis açılmadan önce memleketin her tarafında Kuran-ı Kerim, Buhari-i Şerif ve mevlidler okunmuş, Atatürk cuma namazından sonra tekbirlerle yola çıkıp, kurbanlar kesildikten sonra dualarla Meclis’i açmıştı Batılılar, Birinci Dünya Savaşı'nda Türk milletini Anadolu'dan atmayı planlamış Ancak esareti kabul etmeyen atalarımız, direnişe başlamış, Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkmasıyla Milli Mücadele liderini bulmuştu.Son Osmanlı Mebusan Meclisi 28 Ocak 1920'de "Misak-ı Milli"yi kabul etti. İtilaf devletleri, 16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal etti meclis kapatıldı.

İstanbul'un işgaline tepki gösteren Kemal Paşa, 19 Mart'ta meclisin Ankara'da açılması için davette bulundu.21 Nisan 1920'de Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa imzasıyla sivil ve askeri makamlara telgraf çekilerek, 23 Nisan günü açılacak meclisin halka duyurulması istenmişti.
Meclisin açılacağı gün Hacı Bayram- Camii'ndeki Cuma Namazı'nda izdiham vardı. Namazdan sonra tekbirlerle Meclis'e doğru yola çıkıldı. Hacı Bayram Veli'nin üzerinde ayetler yazan sancağı Sinop Mebusu Hoca Abdullah Efendi'nin başı üzerindeydi Fehmi Hoca yüksek sesle hatim duasını okudu Kemal Paşa tarafından meclis açıldı. mebuslar sıralara oturmuştu. Meclis dua ediyor ve Buhari-i Şerif okuyorlardı.

Bayraklarla süslenen kürsüye Hacı Bayram-ı Veli'nin sancağı dikildi. Kur'an-ı Kerim ile Sakal-ı Şerif kürsüye kondu. Sinop mebusu Şerif (Avkan) Bey kürsüye gelerek, "... Milletimizin dahili ve harici istiklal-i tam dahilinde mukadderatını bizzat üstlendiğini ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilân ederek Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum" diyerek meclisi açtı.

Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU

ERHAN AFYONCU Anne her zaman annedir

Padişahların anneleri oğullarına “arslanım” diye hitap ettiler hükümdar anneleri çocuklarına “aman oğlum üşütme, aman cirit oynayıp sakatlanma dediğini görüyoruz Osmanlı tarihinin en renkli isimlerinden Kösem Sultan eşi Birinci Ahmed'in sonra da oğulları Dördüncü Murad ve Sultan İbrahim ile torunu Dördüncü Mehmed'in hükümdarlıklarında yarım asır imparatorlukta önemli rol oynadı. ümmü'l-Müminin, yani Müminlerin annesi olarak anıldı.
17. yüzyılda padişahların çocuk yaşta tahta çıkmaları devlet yönetiminde boşluk meydana getirdi. devlet idaresinde harem ve valide sultanlar ön plana çıktı Kadınların devlet yönetimini üstlenmesini tuhaf karşılayan tarihçiler valide sultanların devlet idaresindeki rollerini tenkit ettiler.

hükümdar otoritesinin olmadığı bir dönemde Kösem Sultan ve Turhan Sultan'ın hanedanı her şeyin üstünde tutup devletin devamını sağladı. sarayda böylesine muktedir kadınların bulunması, Osmanlı Hanedanı ve İmparatorluk için şanstı.
Kösem Sultan, bir taraftan devleti yönetiyor diğer taraftan kabına sığmayan oğlu Dördüncü Murad'a söz dinletmeye çalışıyordu. anne gibi oğlunun soğukta üşüyüp hasta olmamasına ve tehlikeyle uğraşmamasına çalışıyordu.Veziriazama yazdığı mektupta, "Arslanım sabah gider ahşam gelür. Ben dahi görmem soğuktan perhiz etmez. Mizacı bozulur. Hele oğul olmaya beni helâk edeyor. Allah emaneti buldukça kendiye nasihat edesiz canını esirgesün. Neyleyüm söz tutmaz. bunlar bende akıl komadular. demişti.

oğlunun cirit oynamasından rahatsızdı. Veziriazama yazdığı mektupta Keşke sözceğizimi tutup Atmeydanı'nda ciridi kaldursanuz makul idi. Varsunlar oynasunlar. benim arslan hevesi hatırına gelür, aklım gider. bu eyi manadır tembih edesiz. Neyleyim sözümüz acı gelür. dünyada var olsun. Cümlemize lâzım vücududur. Derdim çoktur, kaleme gelmez. nasihat lâzımdır. Birin tutmazsa birin tutar. sağlık olsun. Hep olur biter" demişti.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-27-2018, 21:59   #9
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak hürriyet. com.tr İLBER ORTAYLI yazıları

100. yıl

28 Mayıs 1918’den beri Trans kafkasya Müstakil Federasyonu’ndan ayrılan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Müsavat Partisi Reisi Mehmed Emin Resulzade, reisicumhur olarak bağımsızlığı ilan etmişti. cumhuriyetin destekçisi Bakü’ye giren Kafkas İslam Ordusu’dur. Milletin kimliği Türk ve lisanın adı Türkçe idi. 1917 de Rus Çar’ı tahtından indirildi. Ekim Devrimi ile Rus İmparatorluğu’nun istediği ekmek ve barış dönemi açıldı.bu istek kolay değildi. Ama Rusya’nın doğudaki savaşı bitmişdi, tükenmişlerdi. Kafkasya’da Çar ordularının yenilgisiyle iktidar boşluğu oluştu. Ocak 1918’de Sovyet Rusya’nın Brest-Litovsk’ta Almanya ve Türkiye ile yaptığı barış ile Kars kırk yıllık Rus hâkimiyetinden Doğu Beyazıt ile birlikte çıkarak Türkiye topraklarına katıldı.

Gönüllü kolordu Kafkas İslam Ordusu olarak Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın komutanlığında tümü terhis edilmiş zabitler, erbaş ve erlerden oluşuyordu. İngilizler gözlemci niteliğindeydiler. Rus ordusu dağınıktı. Bakü petrolleri için bize karşı savaşan tek ordu müttefikimiz Almanya idi. 15 Eylül 1918’de Almanlar ve Taşnak çetecilerini yenen İslam Ordusu, Bakü’ye girdi. Bakü’de ve Azerbaycan’da Müsavat Partisi hâkimdi. 28 Mayıs 1918’den beri kafkas Federasyonu’ndan ayrılan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Müsavat Partisi Reisi Mehmed Resulzade, reisi cumhur olarak bağımsızlığı ilan etti. Harbin sonlarında Türklerin morali yükseldi. Suriye cephesindeki çatışmalar savaşın sonunu gösteriyordu.

1918 yılının 31 Ekim’inde Mütareke’nin ilanıyla moraller düşüşe geçti.*Müsavat Partisi’nin lideri Mehmed Emin Resulzade 1884’te doğdu 1955’te de Ankara’da vefat etti defnedildi. Azerbaycan’ın genç aydınları gibi Türkçesini mükemmel yazar ve konuşurdu. 1918-20’de iki yıl yönettiği Azerbaycan’da üniversite kurdu. demokratik ve çok partili cumhuriyet örneğini verdi. Alfabeyi Latinleştirdi. Milletin kimliği Türk ve lisanın adı Türkçe idi. 1905 Devrimi’ne aktif olarak katıldı Stalin ile dosttu. Müteakiben İran Devrimi’nde İran Demokrat Partisi’ni kurmuştu. Rusya ve İran Türklerinin siyasi eylemde oldukları dönemdi. eserlerinde Kafkas problemlerini, Türk ulusçuluğunu ve Panturanizm’i ele almıştır.

Panturanizm Türk halklarının kültürel birliği ve ruhi yakınlığıdır. 1922’de Stalin’in görevlendirdiği Petersburg’dan Finlandiya’ya kaçtı. Stalinin İkiyüzlü politikasını anladı 1938’de Polonya’da idi. Mareşal Pilsudski’nin yeğeni Vanda ile evlendi. Vanda onunla Türkiye’ye geldi ve burada yaşadı.
Azerbaycan, bayrağı ve siyasi faaliyetleri ile Birinci Cihan Harbi’nin sonrasında geleceğin modern Türkiye’sinin gerçekleştireceği politikayı ve mücadeleyi başlatan ülkedir., şartlar Müsavat rejiminin yaşamasına izin vermedi politika modernleşmeci ve laik tarafları ile yeni Türkiye’ye taşındı. Türk halklarının bir tanesi cumhuriyeti yüz yıl önce kurmuştur.


İLBER ORTAYLI

Gazi Osman Paşa

Çar II. Alexander esaretinde onun kılıcını almadı, Üstün askeri nişanlarla verdi. 1878 te esaretten döndüğü vakit İstanbul onu muhteşem bir törenle karşıladı. Abdülhamid, Alman subaylarına gerçek komutanın Gazi Osman Paşa olduğunu söyledi. Sultan Abdühamid’ci değildi, fakat 1875 darbesini hiç bir zaman tutmadı TOKATLI Yağcıoğulları’nın tek erkek çocuğu olarak 1833’te doğdu. Ailece İstanbul’a göç ettiler. Askerliğe Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi’nde küçükken başladı. Mekteb-i Harbiye’yi 1853 te bitirdi. Kırım Harbine asteğmen rütbesiyle gitti üsteğmenliğe yükseldi ve Kırım Savaşında Erkân-ı Harb eğitimini tamamladı. haritabçizimi ve teknik hizmette sivrildi. Türk ordusuna mahsus üstün bir kariyer izlemiştir.

Suriye’de başlayan ayaklanmada Cebel-i Lübnan’da, 1866’da Girit İsyanı’nda adadaydı. başarılarıyla Yemen’de tuğgeneralliğe çıktı. Sancak dediğimiz Yenipazar tümen komutanı, İşkodra ve Bosna komutanlıkları, ardından Niş ve Vidin komutanlıkları ve Sırp prensliğinin 2 Temmuz 1876’da Osmanlı’ya savaş ilan etmesiyle harbin kahramanlığına yükseldi. Rusya’nın var gücüyle ve komutanlarıyla destekliği Sırbistan’ı ve müttefiklerini yendi, şöhret kazandı.Osmanlı-Rus Savaşı 24 Nisan 1877’deki harp ilanıyla başladı. 7 Temmuz’da kolordusuyla Plevne’ye ulaştı. Rus kuvvetleriyle yaptığı 3 Plevne Savaşı’nda saldırıları kırdı. ağırlaşan kış şartları ve ikmaldeki aksamalar dolayısıyla aralıkda kuşatmayı yarma teşebbüsü kesintiye uğradı. Paşa yaralandı ve 40 bin kişilik kuvvet ağır kayıplar verdi.

Osman Paşa’nın Plevne’de gazilik unvanı ve mareşal olarak anıldı Rusya’daki esaretinde büyük takdirle karşılandı. Balkan Slavları ve Rus askerler onun keskin kararlarını harp sanatını ve ustalığını kabul etmişlerdir. Çar II. Alexander esaretin başında onun kılıcını almadı, iade etti. üstün askeri nişanlarla taltif edildi. Osmanlı-Rus Savaşı’nda Avrupa’nın entelektüelleri Karl Marx ve Engels Rusya’ya karşıydılar. Rusya’nın Ayastefanos Barışını Avrupa reddetti. 1878 Berlin Kongresi Rusya’nın ümitlerini kırdı yarı bağımsızlık kazanan Bulgaristanın Alman-Avusturyacı politikası Rusları hayal kırıklığına uğrattı. 1881’de suikastla hayatını kaybeden II. Alexander’ın yerine geçen III. Alexander Türkiye ile barışçıl bir politika izledi

Plevne Savaşı ve Erzurum cephesinde Türk askerlerinin dayanıklılığı, Ruslarla olan direnci, yabancılar tarafından da belirtilmiştir. Bu savaş Rusya’ya kazandırmadı 1914’te Rusya Dışişleri Bakanı Sazonov’un İngiltere’ye güvenen hayalperest saldırgan diplomasisine kadar aklı başında devlet adamları Türkiye ile Cihan Harbi’ne girmeyi tasvip etmemişlerdir.Osman Paşa saray müşiri II. Abdülhamid’in gözündeydi. Sultan Abdülhamid’in Almanya ile askeri ittifakı dışarıya karşı güv gösterisidir Abdülhamid, Alman subaylarına gerçek komutanın Gazi Osman Paşa olduğunu belirtirdi. Gazi Osman Paşa, Sultan Abdühamid’ci değildi. Bazı politikalarını tenkit fakat 1875 yılı darbesini hazırlayanları desteklemedi 118 yıl evvel 5 Nisan’da vefat etti.

1960’lara kadar Gazi Osman Paşa isminin pek yaygın kullanılmadı 27 Mayıs devriminden sonra sokak ve okullara onun adı verildi. Modern ordunun çağdaş , komutanların ve geleneksel savaş yeteneğinin temsilcisidir 1878 de Rus esaretinden döndüğünde İstanbul onu muhteşem bir törenle karşıladı
*
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-27-2018, 22:00   #10
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak hürriyet. com.tr İLBER ORTAYLI yazıları*


İLBER ORTAYLI

Kazakistan: bozkırda doğan medeniyet;

Kazakistan göçebeliğin özelliklerini ve tarzını muhafaza etmelerine rağmen değişim yaşayan bir ülke. Değişim yaşayan bütün halklar gibi zarafetle uyumsuzluk, parlak zekâyla saflık, beceriklilik ve marifet , beceriksizlik ve bilgisizlik yan yana Kazakistanda Özbekistan’ın ruhu ve rüya abideleri, Fergana Vadisi’nin özlenen bereketi Ahmet Yesevi’nin türbesi doymaz gözlerle ve düşüncelerle düşünme tiryakisi oldum.
Kazakistan bozkırda doğan bir medeniyet; göçebeliğin özelliklerini ve tarzını muhafaza ediyor tüm halklar gibi zarafetle uyumsuzluk, zekâyla saflık, beceriklilik ve beceriksizlik bilgisizlik Kazakistan asrın ülkesi. ismi kalacak bir yer. Orta Asya’nın en göçebe ulusu ve at göçebeliğiyle geçinen bir kavim

Rusya’nın sanayileşmesi ve Sovyet teknolojisinin Kazakistan’a el atmasıyla Rus nüfus da buraya geldi. Göçerlerin toprağa yerleşmesi kolay değildir. aile yapısı sarsıntılar geçirir. Fakat Kazaklar klasik bağlarını korumayı becerdiler. Viyana Üniversitesi’nin ünlü tarihçilerinden Prof. Walter Leitsch çocukluğunu Kazakistan’da geçirmiş. Alman istilasında Hitlerden kaçan Yahudiler Almanlarla muhtemelen işbirliği yapan Volga Almanları ve Nazilerin imha tehlikesi altındaki Baltık ve Avrupa’daki Yahudi kavimler de Kazakistan’a sürülmüştü. Genç Walter Leitsch Rusça öğrendi Kazakları inceledi. toprağa yerleştirilenlerin arasında tüberküloz ve frengi baş göstermişti. Alkol, Sibirya ve Orta Asya halklarının maruz kaldığı en önemli alışkanlıktır.

Kazaklar ciddi bir ulus. İç açıcı olmayan bütün mebuslar Rusça görüşüyor. Parlamentoda Kazakça duymak mümkün değil bu derecede temiz, parlak bir Rusça başka halklarda Ermeniler, Gürcülerde Rusyada bile duyulmaz. Rus dilini en iyi muhafaza eden eski Sovyetler Birliği üyesi Türk halklardır. Ayakta kalmak, ve Sovyet rejimine katılmak için güzel Rusça öğrenmişler. Türkçe ve İngilizce öğrenen kazak gençlerde çok başarılı ve mükemmel kazakistan ALLAH VERGİSİ BİR COĞRAFYA dünyanın en geniş topraklarına sahip dokuzuncu ülkesi durumunda fakat nüfus yoğunluğu en düşük olanlarından. Coğrafyaya güneydeki Tanrı Dağları ve Altay Dağları geniş bereketli ovalar hâkim

insanlar ziraat ve hayvancılığa lüzum görmüyor az zahmetle kendiliğinden yetişen arpa, buğday, doğal enerji kaynakları ve zenginlik getiriyor. Sovyet coğrafyasını en az sıkıntıyla geçiştiren ülkenin Otoriter bir rejimi var ama bunaltıcı ve gaddar olmadılar gürül gürül akan ırmaklar yeşil stepler çorak bozkır ve çöl var. Tevfik Fikret’in yazdığı gibi Öyle bir nehr-i muazzam gibi cûş etmişsin / Fakat, eyvah, çorak yerde akıp gitmişsin
ASTANA KÜLTÜR ŞEHRİ*Kazakistan’da coşan, akan nehirlerin bir müddet sonra çölde buharlaşıp kayboluyor Bunları tutmak için baraj ve suni gölet gibi tedbirler çok yavaş ilerliyor, ihtiyaç hissedilmiyor. Kuzeyde inşa edilen yeni başkent Astana çok masrafa mal oldu. Bir maket şehir bir kültür merkezi.

Uluslararası Nazarbayev Üniversitesi, şehrin operası ve konser salonu işleyişleriyle ve verdikleri itibarla şark âleminin üstünde. Bir milyonu geçen nüfusuyla eski başkent Almatı kendine özgü eski Sovyetlerden, Moskova dahil hiçbirinde rastlanmayacak kadar cıvıl cıvıl garp kültürünü kurumlarını, hayat tarzını barındıran bir şehir.
Nazarbayev güneye önem veriyor, en güneydeki eyaletin adını Turan’a çevirdi. Başkent Çimkent 800 bin nüfusla üçüncü şehir iken özerk statü verilip eyalet başkenti Yesi şimdiki adıyla Türkistan oldu. Yesi Anadolu şehrinin zenginleşmiş hali Timur’un 1389 da yaptırdığı muhteşem Hoca Ahmet Yesevi Türbesi yer alıyor. Şehrin ötesinde Ahmet Yesevi’nin hocası olan Arslan Baba’nın türbesi ve camisi var. masmavi çiniler, güney Kazakistan bozkırının ortasında bütün heybetiyle yükseliyor.

Bir zaman çok tenkit edilmişti, Türkiye üniversiteyi neden Özbekistan sınırında, başkent Taşkent’in yakınına kurdu diye. üniversitenin çalışması konusunda zorlukları vardı. Fakat şimdi isabetli karar olduğu anlaşıldı koca eyaletin başkentinde tek üniversite Türkiye-Kazakistan ortak kuruluşu Ahmet Yesevi Üniversitesi. Kurumun geleceği parlak. KUSUR DA VAR MEZİYET DE*
Kazakistan coşan bir coğrafya; kusurları da var, meziyetleri de. İnşallah sönüp giden değil yoluna coşkuyla ve bollukla devam eden bir ülke olur Doğu coğrafyasında Türkiye’ye en yakın olan üç ülkeden biri.



Abdülmecid Han 25*Haziran 1861’de 157 yıl önce Osmanlı tarihinin ismi en çok zikredilen ve az tanınan hükümdarı Abdülmecid Han vefat etti.
38 yaşındaydı. IV. Murad ve II. Osman gibi tahtı genç terk edenlerdendi. Sultan II. Mahmud’un en yaşlı çocuğu Cemile Sultan’dı. erkek olsa kim bilir nasıl bir tarih bekliyordu Taht küçük kardeşi Abdülmecid’e kaldı.1823 Nisanı’nda doğan Abdülmecid Han tahta 1 Temmuz 1839 da çıktı 16.5 yaşındaydı. tarihimiz bu genç padişahın 22 yıllık saltanatını çok basit değerlendirdi Bir kısmı onu Tanzimatı elinde istedikleri gibi kullandıkları reformlara bu yüzden karşı çıkamayan, zevk-u sefaya, eğlenceye ve içkiye düşkün bir padişah olarak karalarlar Bir kısmı Osmanlıda tüketimi arttıran, devleti batıran İngiltere, Avrupayı izleyen hükümdar olarak niteler iftira atarlar peki gerçekte şanlı osmanlı sultanı nasıl bir hükümdardı

Tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu Sırbistan’ın doğusundan başlayarak bütün Bulgaristan’ı, Arnavutluk’u, Atina Preveze, Adriyatik ve Egedeki bütün kuzey Yunanistan’ı, Kiklos adaları hariç bütün Ege adalarını, Girit’i, Kıbrıs’ı, bütün Suriye, Irak, Filistin, Lübnan’ı, Arap yarımadasını, Hicaz Umman bölgelerini, Yemen’i, Mısır’ı, Trablusgarp’ı, Tunus’u içeriyordu. İlk demiryolu Batı Anadolu’da ve Balkanlar’da Sultan Abdülmecid devrinde döşendi. Önemli hastaneler kurdu Tıbbi personel yetişti Ziraatta yeni ürünlere geçildi
İlkokullardan kız ve erkek rüşdiyeleri ortaokul, ilk erkek ve kızlar için açılan yüksek muallim okulları kurulması onun devrindedir. Üniversite kurdu muvaffak olunamadı, üniversiteyi meydana getiren Tıbbiye, Baytar Mektebi, Orman Mektebi gibi kurumlar onun devrinde kuruldu

Askeri mektepler düzenlendi kurmay eğitimine geçildi. Vilayet ve, belediye nizamnameleri, sağlıkla ilgili tedbirler ve kanunlaşmalar ya onun zamanında başlandı.Lise düzeyinde olmakla birlikte imparatorluğun iç ve dış idaresi için önemli memur yetiştiren okullardan Galatasaray Mekteb-i Sultanisi ve Mekteb-i Mülkiye kuruluşuna başlandı telgraf Osmanlı posta sistemine askeri ve idare muhaberata geçişvonun zamanına aittir. Matbuat yayıldı. Sarayların inşası zaruretti. Topkapı Sarayı yetersizdi devleti borca batıranlar saray inşaatı değil, Kırım Savaşı ve Osmanlı-Rus Harbi’dir. 19. yüzyılın savaşı kolay değildi.16.5 yaşında tahta çıkan genç padişahın hanedan üyeleri içinde görülmeyecek derecede bir insan sarrafıydı çalışma grubunu fevkalade yönetti

Cevdet Paşa ile Midhat Paşa’yı geleceğin kan düşmanlarını, Reşid Paşa ile Ahmed Vefik Paşa ve Fuad Paşa’yı bir arada yönetmek, onun marifetiydi. Olgunluk ve insanı tanıyıp idare etmek, 16 yaşındaki bir Türk çocuğu için bulunmaz bir meziyettir.Saray hayatı modernleşti saraylardan okumuşlar çıktı. 38 yaşında hayatı terk eden Abdülmecid Han adi cinayetlerin dışında hiçbir idam infaz edmemiştir. Dış dünya ile ilişkiler ustaca yürütüldü kendisinden sonra kardeşi Abdülaziz Han devrine musiki resim sanatı, kuruluşları devredilmiştir. Tanzimat devrinin tarihi, biyografileri henüz yazılmamıştır. Bu bizim için çağdaş Türkiye’yi anlamaktaki en büyük noksandır. Abdülmecid Han doğru değerlendiremediğimiz bir hükümdardır.

*
İLBER ORTAYLI

300 budala her cemiyette çıkar

Türkiye Fransızca veya Almanca bölümlerinin kapatıldığı bir ülke değil; bu dilin arkasındaki kültür ve sosyal yapıyı inceleyen bir ülke olmalıdır.
YÖK’ün bölüm kapatma kararı isabetsiz Pireye kızıp yorgan yakamayız. 300 budala ve küstah her cemiyette çıkar Bir başkasının dini akidelerine ve dua kitaplarına karışanlara aklı başında insanlar iyi gözle bakmaz. XIV.*Louis Fransada önemli bir kararın tatbikine başladı. Fransa’da “Jeux de langue”, taklit edilen okul sistemiyle kabiliyetli gençlere Türkçe, Farsça ve Arapça öğretiliyordu. Viyana Muhasarası’nı izleyen yıllarda müthiş raporlar yazan Fransız Büyükelçi Girardin bunlardandı ve Türkologdu. Avusturyalı tarihçi Hammer-Türk edebiyat ve tarihi üzerinde ilk önemli eserleri meydana getirendir.

Toderini Türk edebiyat bilgileri veren İtalyan’dır. 17. ve 18. asırlarda Fransızlara ve Avusturyalılara diplomatik rapor yazan Venedikli elçiler ve İtalyan tercümanlardı. yanlış, yalan bilgi verdiler Çareyi “dil öğrenmekte bulursun” zihniyetiyle Doğu dilleri eğitimine başlandı.Türk imparatorluğu Fenerli Rum beylerini İtalya ve Fransa’da okuyanları kullandı. Bizde Fransızca eğitimi ve dilinin öğrenilmesi diplomasiden çok medeniyet problemi olarak ortaya çıktı. Orduyu ıslah edip mühendislik, tıp ve baytarlık eğitimi için, hukuki metinleri okumak için Fransız dilini öğrendik. Fransızca Türk Batılılaşmasının anadilidir. Felsefeyi ve edebiyatı okumak askeri ve idarinin arkasından geldi.

Tanzimat’ın büyük adamları sadrazam Mehmed Paşa gibi, halkın içinden çıkıp kalemde, memuriyete başladığı zaman bin zahmetle Fransızcayı öğrenen kimselerdir. Bu sadrazamın kaleminden çıkan Fransızca veya Reşit Paşa’nın kullandığı üslup yabancıların hayranlığını çekmiştir. Diplomasi önemlidir, diplomasinin dili Fransızcayı kullanmakbda önemidir. Zamanla bu iş Avrupa dillerine yayıldı. İngilizce bahriye diliydi. Enver Paşa’nın nesli Almancayı öğrendi. Prusya askerinin nizamını kapmak için başka çare yoktu. Son halife Abdülmecid Almancayı bilirdi. 1930’ların Türkleri bilimi öğrenmek için Almanca öğrenmekten kaçınmadılar.

Fransızların Türkçeyi ne kadar öğrenebildikleri önem verdikleri mühim değil. ama Fransa’da Türkçe çok uzun zamandan beri öğretiliyor. Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Ulusal Enstitüsü bunlardan biri. Üstelik yeni nesil Türkologlar meraklı ve sebatlı ama dedik “siz kendinize bakın Fransız dilini öğrenmek ve öğretmek zorundayız. Sırf Amerikan İngilizcesiyle dışa açınılmaz. Batı dillerini bilmek gerekir. Avrupa’nın hiçbir ülkesinde Türkler olmadan oranın tarihini anlamak mümkün değildir. Bizim de hiçbir ülkeyi dışlamadan tarihimizi ve coğrafyamızı öğrenmemiz gerekir ona göre temaslarımızı geliştirmek zorundayız


Yabancı dili Fransızca Latince ve Yunancayı da öğrenmek gerekir Türkiye Fransızca veya Almanca bölümlerinin kapatıldığı bir ülke değil; bu dilin kültürel ve sosyal yapısını inceleyen bir ülke olmalıdır. Etrafımızı tanımazsak ayakta kalamayız. Son 30 yıl da Rusça bilenlerin nüfuz sayısı arttı, fena mı oldu. Sanayiciler tüccarlar kazançlı çıktı. Bilim adamlarına yeni ufuklar açıldı. Asya ve Kafkasya’daki Türklerle kültürel bağımız kuruldu. bu diplomasimize ve barışçı görüşmelerimize yansıdı. Komşumuz komşumuz oldu, daha yakından tanıyoruz. YÖK’ün bölüm kapatma kararı isabetsiz belirtmeye lüzum dahi yok. Pireye kızıp yorgan yakamayız. 300 tane budala ve küstah her cemiyette çıkar. Bir başkasının dini akidelerine ve dua kitaplarına karışanlara iyi gözle bakılmaz. Bunun için bütün insanların dilini ve kültürünü çevremizden ve dünyamızdan atmanın âlemi yoktur.


İLBER ORTAYLI

Osmanlı sanatını fark eden İranlılar

GEÇTİĞİMİZ hafta İranlı tezhip ve minyatür sanatçısı Maryam Khorrami ve Azam Eisazadeh’nin eserleri Sultanahmet’te teşhir edildi.
ilginç çünkü İranlılar Türk minyatürlerine basit eserler olarak bakarlar. Bu iki sanatçı farklı görüşte; 18. ve 19. asırdaki Osmanlı minyatür ve tezhip sanatının özellikleri ve kendine has karakterini fark edenlerden.Safeviler devrinden beri İran’da gelişen minyatür sanatını çok iyi bildikleri açık. İmparatoriçe Farah Pehlevi’nin kurduğu vakıftan beri bu dalda çalışan İranlı sanatçı çoktu. Sergi bunun örneğiydi.

AYIP; HEKİM DÖVÜLÜYOR

Birtakım adamların dövmedikleri doktor bey ve hanım, hemşire, sağlık görevlisi ve onlar da yoksa hademe, kırmadıkları cam yok. Sorumuz ortada. bu rahatlama sağlık hizmetlerinin mükemmelliğinden mi ileri geliyor, yoksa “Bunlar size hizmet etmekle mükellef, işini yapmayan olursa haddini bildirin, düsturuyla etrafı dağıtmaktan mı ileri geliyor Soruyoruz emniyet kuvvetleri nerede? TV*kanallarında Birtakım adamlar hastane kuyruklarında canımız çıkardı, kötü muamele görürdük, her şey düzeldi, Allah razı olsun” diyorlar.haberler; üstelik de bazılarını basındaki sansürden renkli camdan çok gittiğimiz hastanelerde öğreniyoruz.Birtakım adamların dövmedikleri doktor ve hanım, hemşire görevlisi ve onlar da yoksa hademe, kırmadıkları cam yok.
bu rahatlama sağlık hizmetlerinin mükemmelliğinden mi ileri geliyor,

“Yarım saattir dışarıda bekliyoruz. Ne diye hastayla oyalanıyorsun, işini yapsana” diyen hayırlı evlat doktor beyin gücü yettiği için doktor hanımın yüzünü dağıtıyor. Ne de hayırlı evlat ama hayatının acısını kadın doktor döverek çıkartıyor. hapishaneden evvel tımarhanede altında tutulması gerekir. Maalesef böyle olur sağlık reformu dediğin” kitleler kışkırtıldı ve bu sonuçlar çıktı. doktorlar size hizmet etmek için orada” resmi ağızlar tekrarlıyor ve oy bekliyor Sağlık Bakanlığı, hekimler başta olmak üzere sağlık personelini koruyamıyor. Arızalı insanların hücumuna maruz kalıyorlar.özel hastaneye gidenlerden değilim. Tanıdığım hekimlerin mükemmelleri var, devlet hastanelerine idiyorum ve tavsiye ediyorum.

devlet hastanelerinde. bir kısım hastaneye düştüğünde yaşı 90’a yakın aile bireyi hastanede vefat ettiğinde kapı kırmayı, hastane çalışanını dövmeyi ritüel haline getirdiler. Soruyoruz emniyet ve Sağlık Bakanlığı nerede? hastanelerin üstünden T.C. rumuzunu kaldırmakla iş bitmiyor. Millete hizmet için hastanene ve sağlık personeline sahip çıkacaksın. Tıpkı çocuklarımıza eğitim için devlet okullarına ve öğretmenlere sahip çıkmak gerektiği gibi.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı