|
![]() |
#1 |
![]() 09.09.2009 tarihli Sabah Gazetesi'nden Mehmet Barlas'ın ''Çakma İslamcılar, çakma demokratlar,çakma trafsızlar...'' adlı yazısından bir bölüm ;
Yazının başında da söylediğim gibi "Çakma" gerçekten bu dönemin yükselen kavramıdır. Kendileri gibi düşünmeyen meslektaşlarını karalayan, susturan ve hatta hedef gösteren gazeteciler, bu dönemde "Çakma özgürlükçü" olmuşlardır. Bugüne kadar her iktidarla iş çevirip kamu pastasından çeşitli paylar alanlar, bu iktidarla anlaşamayınca "Çakma tarafsız" kesilmişlerdir. Asker siyasete müdahale etsin diye her fırsatta darbeye çanak tutanlar şimdi "Çakma demokrat" tır. Yargının partileri kapatmasını, farklı düşünceleri susturmasını alkışlayanlar, aynı yargı kendilerini de dava kapsamına alınca "Yargı bağımsız değil" sloganları atarak "Çakma hukukçu" oluvermişlerdir. Atatürk'ün her cümlesini doktriner bir ideolojinin kutsal mesajları olarak sunan "Çakma Atatürkçüler" önce Kürtlere sonra da Ermenilere dönük "Açılımlar" başlatılınca "Yurtta sulh cihanda sulh" ilkesini yok saymaya başlamışlardır. Kısacası bu "Çakma" kavramı önce Çin'den gelen "Çakma marka"lı ürünler için kullanılmaya başlandı. "Adidas"ın adibas, "Nike"ın noke, "Puma" nın puna olmasını "çakma" kavramı ile ifade ettik. Sonunda sosyo-politik yaşamımızın çakmaları için de kullanılır oldu bu kavram. Kim bilir sizin karşılaştığınız ne kadar çok "çakma" olgu vardır. ![]()
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() 09.09.2009 tarihli Star Gazetesi'nden Mustafa Akyol'un ''Türk milliyetçiliğinde açılım ihtiyacı'' adlı yazısından bir bölüm ;
Gelgelelim, Osmanlı’ya ve İslam’a ait olan herşeyden kopmak azmiyle yola çıkan sevgili Cumhuriyet’imiz, Türklüğün bu geniş çerçevesini epey daraltmış, yok Güneş Dil Teorisi, yok Türk Tarih Kongresi diye zorlayarak, kökeni Orta Asya’ya uzanan epey etnik temelli yeni bir “ Türklük” inşa etmiş durumda. Okullarda “Milli Tarih” diye bunu öğretiyoruz. Bu zihniyetin vardığı en son noktayı da, Mümtaz Soysal’ın “etnik mübadele” teklifinde açıkça görebiliyoruz. “Türklüğün” vaziyeti bu iken, bunun çatısı altına girmek pek çok Kürt için “asimilasyon”dan başka bir şey ifade etmiyor. Dolayısıyla, “Türklüğün” Kürtleri de gerçekten kucaklaması için biraz “açılması” gerekiyor. Özellikle de Osmanlı’ya doğru... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() 27 Temmuz 2008 Abdullah Abdülkadiroğlu "Derdinizi Anlıyorum" Başlıklı Köşe Yazısından Bir Pargraf,
"Derdinizi anlıyorum. Şimdi siz gidiyorsunuz, millet geliyor. Bu toprakların asıl sahipleri geliyor. Eskiden siz ne isterseniz o olurdu. Artık milletin dediği olacak. Eskiden gazeteci de, avukat da, hakim de, doktor da, mühendis de sizdiniz. Şimdi Tayyare Fabrikasından emekli tornacı Hamdi Bey’in oğlu Cumhurbaşkanı oldu, Denizcilik işletmelerinden Rizeli Ahmet reisin oğlu başbakan. Köylü Mehmet efendinin kızı doktor, Fehmi bey’in torunu hakim, kaportacı Ali ustanın gelini avukat. Yargıç da çıktı, rektör de, pilot da, mimar da Anadolu çocuklarından. Bu millet bir değil birçok devleti yönetebilecek evladı yetiştirdi. Hem de öz be öz kendi toprağından çıkmış, kendi suyunu içmiş, kendi ekmeğini yemiş, kendi köyünün tozunda büyümüş. Hem de öz be öz Anadolulu olan. Hem de öz be öz kendi kanından olan. Öz be öz kendi İstiklal Marşıyla yetişmiş, okurken iliklerine kadar Mehmet Akif’i hissetmiş. İnancını yaşayan, namaz da kılan, oruç da tutan… Şimdi siz bunu bir türlü kabullenemiyorsunuz. Derdinizi anlıyorum." Konu BlueMoon tarafından (09-10-2009 Saat 15:33 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() 26 Temmuz 2008 Abdullah Abdülkadiroğlu "Derdinizi Anlıyorum" başlıklı köşe yazısından bir paragraf,
"Devrinizin hiç bitmeyeceğini düşünerek bir milleti budamaya kalktınız. Bir milletin geleceğini, inancını, değerlerini, kutsallarını budamaya kalktınız. Bir milletin hayat damarlarını kurutup, posasını çıkarmaya kalktınız. Darbeler yaptınız, darbeler yapacaktınız, başbakan astınız, komutan öldürttünüz. Siz bir milletin Peygamberine bile dil uzattınız. Yanlış yaptınız." Konu BlueMoon tarafından (09-10-2009 Saat 15:33 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() 10.09.09
Zaman- Hüseyin Gülerce-Yanaşık Düzende Yargı "Ergenekon davası sürecinde bir tablo giderek netleşiyor. "Resmî ideoloji terk edilemez, bu memleket bizden sorulur- git bakayım biraz öte, tekere çomak sokulamaz, devletin çıkarları ferdin hak ve hürriyetlerine, özgürlüklere feda edilemez, güçlü devlet-sindirilmiş vatandaş, fazla demokrasi bizi bozar arkadaş" diyenlerin durumu gittikçe zorlaşıyor. Demokratikleşme hamleleri, onları giderek üzerlerine çevrilmiş sahne ışıkları altında mahcup, sıkıntılı, kaygılı, endişeli, telaşlı gösteriyor. Hani nasıl denir, mızrak artık çuvala sığmıyor. Bahsettiklerimiz, minderde künde üstüne künde yiyip, boş bakışlarla, yine de bir şey olmuyormuş gibi davranan pehlivan gibiler. " Zaman- Mümtaz'er Türköne- Yargı İktidarı Reformdan geçiyor "İstediğimiz tarafsız bir yargı. Gözleri kapalı bir şekilde adalet dağıtan ve terazisi eksiksiz tartan bir yargı düzeni içinde hayatımızdan, özgürlüklerimizden ve haklarımızdan emin yaşamak istiyoruz. Bize bu hayatı verecek yargının tarafsız olabilmesi için öncelikle bağımsız olması sonra hızlı, verimli ve etkili çalışması; suç işlemeye niyetlenenleri caydırması, işleyenleri terbiye etmesi lâzım. Türk yargı sisteminin temel sorunu tarafsızlık. Tarafsızlığın lâzım-ı gayr-ı mufarıkı olan bağımsızlık Avrupa standartlarına uygun düzeyde var. Bağımsızlık yargı erkini yürütme ve yasama erki karşısında dokunulmaz kılıyor. Bizde ise bağımsızlık bir yargı iktidarı alanı yaratmış durumda. Kendisinden beklenenin tam tersine yargının tarafgirliğine koruma zırhı sağlıyor. Yargımız bağımsız ama tarafsız değil." Taşlar yerine otururken, zemin kontrolünden geçiyor kuvvet erkleri.. İki yazarda yargı reformunun üzerinde duruyor. Neden ihtiyaç var ki böyle reforma? Deforma olan şeylerin aşikar olduğu ortada da onun için.. Ergenokon davası sürecinde hakimlerin hükümlerinin nasıl mağduriyetlere yol açtığını gördük.. Verilen kararlarla nahak yere hapislere saklanan insanları duyduk.. Ve kaç gözyaşına eşitlendi verilen kararlar.. Ve Ergenokon davasıyla beraber yargıdaki çatlakları onarma niyetinde olan hakimlerin alaşağı etmek için meslektaşlarının (!) nasıl davranışlar sergilediklerine de şahit olduk.. Şimdi devlet farklı bir zeminde yeni bir adım atıyor.. Yargı Reformu.. Adaletin, mülkün temeline oyuk açmak için değil, mülkün zeminini sağlamlaştırmak için olduğunu göstermek adına.. İsabetli kararlarla "adalet"in bizim topraklarımızda da neşv-ü neva bulmasına vesile olsun inşaallah.. Ve her sine adalete teşne.. Taşlar yerine otururken.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() Açılım sürecinde en rahatsız olduğum söylem yaptıklarımızın terörü sona erdireceği idi. Bu konuda o kadar ileri gidildi ki neredeyse açılımın tek amacının bu olduğu düşünülmeye başlandı. Yetkililer açılıma itiraz edenlere “Şehit cenazelerinin sürmesini mi istiyorsunuz” diyordu. Sorun terörün sona erdirilmesine indirgenince çatışmalar azalmak yerine artmaya başladı. Açılımı baltalamak isteyenler şiddetin artmasından yanaydı ve bu onlar açısından rasyoneldi. Bu söylem terörün bölgede uygulanan politikaların ve Kürtlere yapılan haksızlıkların bir sonucu olduğu biçimindeki iddiaları güçlendirdi. Biz bu yanlışlıkları düzelterek terörü sona erdirecektik.
MAHİR KAYNAK STAR GAZETESİ (EKTİĞİMİZİ BİÇİYORUZ) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() <H1>' SON TERÖRİST ÖLDÜRÜLÜNCEYE KADAR' SÖYLEMİ BARIŞA YATIRIM DEĞİLDİR (HASAN CEMAL 'MİLLİYET')
</H1> 5 günde 1500 kilometre yaptık. Her durakta aynı şeyi gördüm. Hava Kuvvetleri Komutanlığının 30 Ağustos’taki devir teslim törenindeki o söz, “Son terörist ölünceye kadar mücadele sürecek!” sözü bölgede umutsuzluk ve güvensizliği körüklemiş durumda. Cuma günü Genelkurmay Başkanlığı tarafından da tekrarlanan bu söylemin barışa yatırım olduğunu sanmıyorum. Güneydoğu’da nereye gittiysek, bu söze büyük tepki vardı. Biliyorum şimdi denecek ki: “Ne var yani, devlet kendine silah çekenle mücadele etmeyecek mi?” Edecek tabii. Ama iş bununla bitmiyor ya da bu kadar kolay değil. Bu mesele öyle ezberci yaklaşımlarla bitmez. Nitekim bitmedi de. Çeyrek yüzyıldır bu ezberci yaklaşımlardır, devletin ve siyasal iktidarların Kürt sorunu ve PKK politikalarına damgasını vuran... .... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() radikal gazetesi yazarı hasan celal güzelin 11 nisan 2008 tarihli güneydoğu ve oligarşik despotizm yazısından bir paragraf
İçinden kıs kıs gülerek 'Canım, hukuk var; hukukun sonucunu bekleyelim' diyenlerin dışında, Türkiye'de, hattâ dünyanın her yerinde, AK Parti'nin kapatılma dâvası, bir hukuk meselesi olarak değil, iktidar mücadelesi olarak görülüyor. Ağzınızla kuş tutsanız, yedi ay önce oyların yarısını alarak parlamentonun beşte üçlük (yüzde 62'lik) çoğunluğunu elde etmiş ve tek başına iktidara gelmiş bir siyasî partinin kapatılmak istenmesini, birazcık demokrasi terbiyesi olan kimseciklere anlatamazsınız. Azınlığın çoğunluğa tahakkümünü, 'çoğunlukçuluk' gibi yeni terimler icat ederek meşrulaştırmaya çalışmak, dünyanın yuvarlak olmadığını, iki kere ikinin dört olmadığını iddia etmek gibi bir şeydir. Ortada, oligarşik despotizmin lâikliği bahane ederek yargı üzerinden yürüttüğü bir 'iktidar kavgası' vardır. Milletimiz bu kavgayı, 27 Mayıs'tan beri yaşıyor ve mahiyetini de çok iyi biliyor. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 | |
![]() Nazlı ILICAK
CHP,12 Eylül ve Demokratlık(09.09.2009) Alıntı:
Ondan sonrada çıkar demokrasi dersi vermeye kalkarlar. Öyle bir darbeye karşı çıktın diye demokratmı zannettin kendini? Konu Yıldırım tarafından (09-09-2009 Saat 18:16 ) değiştirilmiştir.. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() 09.09.09 İbrahim Karagül- Yenişafak
""Tezleri şöyle: Bizim dediğimiz Türkiye'nin düzen kurucu rolü. Gerek Ortadoğu gerek Kafkaslar'da yeni düzen kurulması gerekir. Bunu kurarken biz aktif rol almak istiyoruz. Bu bir emperyal dürtü değil, bir gereklilik. 'Yeni bir düzen kurulması lazım, başkaları kursun, biz sonra intibak ederiz' deyip geri çekilebilirsiniz. Ama bu Türkiye'nin büyüklüğüne, ulusal çıkar anlayışına yakışmaz. Ya bir kaos yaşayacağız ve bu bizim işimize geliyor diyeceğiz ya da biz bir düzen fikrinin öncülüğünü yapacağız. Türkiyesiz bir düzen kurulamaz. Dış aktörler bile Türkiye'nin düzen kurucu rolünü benimsiyor. İsveç'teki AB toplantısında 27 bakana konuştum. İki saatlik oturumun bir saat on beş dakikasında ben konuştum. Ben emperyal dürtüyle, 'Osmanlı'nın çocuğuyum, dinleyeceksiniz beni ha yoksa falan' demedim.' ..... Biz bu yüzden; Demokratik Acılım Projesi'ni, Kürt Açılımı'nı, Ermenistan'la sınırların açılmasını ve soykırım konusunu da içeren anlaşma kapılarının açılmasını, bundan sonra gündemimize gelecek başka sürpriz gelişmeleri bu yeni durumun sonucu olarak görüyoruz. Türkiye, bu sorunlarla yüzleşiyor, çözüm arıyor. Ama aslında Türkiye kendisi hakkında karar veriyor. Bundan sonra Türkiye'nin iç sorunlarına, dünya ile ilişkilerine, tarihsel sorunlarına 20. yüzyılın Türkiye'sinden bakanlar durumu algılamakta çok zorlanacak. "" Ülkemiz son zamanlarda öenmli adımlarla bir yol çiziyor.. Gelecek nesillerin üzerini asfaltlayacağı, etrafını ışıklarla aydınlatacağı bir yol.. Bunun için de önce zeminde ki taşların temizlenmesinin bilincinde.. Yolda taşlar varken ileriye gitmek ne kadar mümkündür ki.. Sayın Ahmet Davutoğlu'nun aktarımlarından yola çıkılarak kaleme alınmış bu yazıda da Türkiye'nin gelecekte ki misyonunun önemi vurgulanıyor. Evet, Türkiye OrtaDoğu ve Kafkaslarda kurucu rol almalıdır. Bu güçte olmalıdır. Yeni nesilleri bu şekilde yetirştirmelidir.. Emperyalist bir anlayışla değil.. Elinden tutmak, beraber daha uzun yol alıp güçlenmek için.. Kopan bağları yeniden onarmak için.. Fakat bunu yapmadan önce önce kendi içimizdeki problemleri çözmemiz gerekiyor. Ve son zamanlarda atılan adımların pekçoğu bu amaca hizmet ediyor.. Uzun soluklu adımlar bunlar.. Kendi gücümüzü kendi içimizdeki birliği keşfederek hissedeceğiz.. Sonra da mamur bir Türkiye'den sonra kollarımızı kardeşlerimize uzatacağız. . Onların da kendi içlerinde, kendi kimlikleriyle kuvvetlenmelerini arzulayarak... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|