|
|
#3 |
|
21. Henüz elde edemediğiniz başka ganimetler de vardır ki, onlar Allah'ın bilgi ve kudreti dahilindedir. Allah, her şeye kadirdir.
22. Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı. Ayette ifade edildiğine göre şayet Kureyşliler, Hudeybiye’de barış teklifinde bulunmayıp savaşa girişselerdi mağlup olacaklardı. Cenab-ı Hakk’ın takdiri böyle tecelli edecekti. 23. Allah'ın, ötedenberi süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. 24. O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir. Gerçekten Cenab-ı Hak, Mekke sınırları içinde yani Hudeybiye’de müslümanlara zafer bahşetmişti. Şöyle ki, düşmandan silahlı seksen kişi, müslümanların etrafını sarmışken, yakalanarak Hz. Peygamber’in huzuruna getirilmişler, Hz. Peygamber de onları affetmişti. İşte Kureyşliler’in barış istemelerine bu olay sebeb olmuştur. 25. Onlar, inkâr eden ve sizin Mescid-i Haram'ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını menedenlerdir. Eğer (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek çiğnemeniz sebebiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı önlemezdi). Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık. Hudeybiye’de Kureyşliler, müslümanların Mekke’ye girmelerine engel olmakla hem Mescid-i Haram’ı ziyaret etmelerine, hem de hazırlanan kurbanlarını Mina’da kesmelerine mani olmuşlardı. Ziyaretten alıkonma karşısında müslümanlara savaş ve fetih izninin verilmeyiş sebebi, Mekke’de bulunan ve henüz imanını açığa vuramamış müslümanların varlığı idi. Müminler, Kureyşli kafirlerden seçilip ayrılamadıkları için fetih ertelenmişti. 26. O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir. Ayette yer alan takva sözü, şehadet kelimesidir. Takva kelimesine bağlılık o sırada cereyan eden olayı yatıştırmıştır. Şöyle ki, Hudeybiye’de Mekkelilerle müslümanlar arasında antlaşma yazılacağı sırada Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye, “yaz” dedi: “Bu, Allah’ın elçisinin, Mekke halkıyla yaptığı antlaşmadır. “Kureyş temsilcileri dediler ki: “Biz senin Allah’ın elçisi olduğunu bilsek, sizin Kabe’ye girmenize engel olmayız. Şöyle yazın: “Bu, Abdullah oğlu Muhammed ile Mekke halkı arasındaki antlaşmadır.” Hz. Peygamber de öyle yazdırdı. Kureyşlilerin bu tutumu müminlerin çok ağrına gitmişti ama, ayette ifadesini bulan takva sözü, onları yatıştırıp teskin etmişti. 27. Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi. Rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber, Hudeybiye’ye çıkmadan önce rüyasında kendisinin ve ashabının emniyet içinde başlarını tıraş ederek Mekke’ye girdiklerini görmüş, bunu ashabına haber vermişti. Onlar da çok sevinmişlerdi. Nihayet sefere çıkıp, Hudeybiye’de alıkonulup döndükleri zaman bu durum onları çok üzmüştü. Bazı münafıklar da şüpheye düşerek üstü kapalı konuşmalara başlamışlardı. Fakat bunda bir hikmetin olduğu belirtilmiş, fethin müyesser olacağı bildirilerek, bir sene önceki yakın fetih (Hayber fethi) hatırlatılmıştır. 28. Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter. 29. Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir. Hz. Peygamber ve arkadaşlarının ilk ve son durumları bir benzetme ile anlatılmaktadır. İlk defa yere atılan bir dane gibi filizlenmeye başlayan müslümanlar, gittikçe güçlenerek koca bir ordu olmuşlar, İslam tohumunu ekenler bu duruma son derece sevinirlerken, onların bu güçlü durumunu gören kafirler de öfkeden çatlar hale gelmişlerdi. |
|
|
|
|
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| Seçenekler | |
| Stil | |
|
|