Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Önden Giden Atlılar Önlerinde okyanus, Kızgın bir çöl arkada, Asıl içlerindedir, Zaptedilmez bir deniz, Önden giden atlılar...



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 08-01-2009, 16:22   #1
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart Tarikat Eğitimi
Mahmud Efendi'nin eğitim faaliyetlerinin üçüncü alt başlığı tasavvufi hizmetleridir. Onun sufi eğitimin nihai noktasında Bahauddin Nakşibend'in şu ifadesinde kendisini bulan kişiliği görmek mümkündür: "Tasavvuf surette insanlarla, hakikatte ise ALLAH Teala ile beraber olmaktır." Sufi olmak isteyen kişi öncelikle istihare eder. İstiharede müspet bir işaret alan kişiye özel virdlerden oluşan ve her yıl değişen bir ders programı verilir. Derslerin içeriği hadis-i şeriflerden ve Nakşi Meşayıhına ait farklı kompozisyonlardan oluşmaktadır.

Nakşibendiler bu tarz bir ibadetle ALLAH Rasulü'nün gün içerisinde farklı zamanlarda söylediği duaların müritler tarafından tekrar edilmesini ve onların Sünnet'le bütünleşmesini hedeflemektedirler.ALLAH Teala'ya yaklaşmanın mutlaka mesnun yollarla olmasının gerekliliğine vurgu yapan Mahmud Efendi, konuyu örneklendirme sadedinde İmam Rabbani'den ödünç aldığı şu örneği kullanır: "Birisi dağ başında yüz yıl ibadet etse fakat ibadet şekilleri Sünnet'e muvafık olmasa, birisi de öğle vaktinde Resulullah uyudu diye uzanıp kaylule yapsa, ikincisi ilkinden daha fazla ecir alır."

 

u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 08-01-2009, 16:22   #2
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart Nüfuzu
Mahmud Efendi en az Türkiye kadar İslam dünyasında da tanınmaktadır. Çağımızın meşhur müfessirlerinden "Safvetu't-tefasir" adlı tefsirin sahibi olan Muhammed Ali es-Sabuni başta olmak üzere İslam Coğrafyasından çok sayıda müfessir, muhaddis ve fakih seveni vardır.

İsmailağa Camii Said Ramazan el-Buti, merhum Muhammed b. Alevi gibi muasır alimlerin İstanbul'da ilk uğrak yeri olmuştur.

Şu ifadeler İsmailağa'nın ulema ve evliya için niçin bir çekim merkezi olduğunun cevabı niteliğindedir:

Amerikan asıllı mühtedi Şeyh Nuh Kelir 2000 yılında gerçekleştirdiği İstanbul ziyaretini değerlendirirken şöyle demiştir:

"Eyüp'ten sonra İstanbul'da iki yerde çok yüksek maneviyat gördüm: Aziz Mahmud Hüdayi'nin kabri ve Mahmud Efendi'nin camii
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-01-2009, 16:23   #3
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart Cemaatlerle Münasebeti
Mahmud Efendi, Sohbet ve derslerinde ümmet bilincine sürekli vurgu yapar. Muhataplarını tarikat yerine İslam'a Davet eder. Cemaatler Arası dayanışmaya önem verir. Nitekim gençlik yıllarında farklı cemaatlerin lider Kadrolarıyla çok defa görüşmeler yapmıştır.



Mehmed Zahid Efendi, Sami Efendi Onun belli periyotlarla ziyaret Ettiği şahısların başında gelmektedir.Hocaefendi İslam'a hizmet eden herkes için dua edilmesini ister. 28 Şubat krizinin yaşandığı ve medyanın İsmailağa'ya orantısız bir şekilde yüklendiği günlerde Kendisine Fethullah Gülen'in tutumu Sorulduğunda şöyle demiştir: "İslam'a hizmet eden bir zatın aleyhinde olmamız düşünülemez."
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-01-2009, 16:23   #4
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart Tasavvufi Anlayışı
Nakşibendiyye/Halidiyye'de şeyh merkezli bir yapılanma vardır. Şeyhin halifeleri bulundukları bölgelerde irşat faaliyetlerini yürütürler. Şeyh ve halifeleri cemaatlerde olduğu gibi hiyerarşik bir yapılanmadan uzak dururlar.Halidi Şeyhler müritlerinin siyasi, içtimai ve iktisadi meselelerini programlama ya da geliştirme yerine, onlara işlerini İslam'a göre ayarlayabilmeleri için nasıl bir duruş belirlemeleri gerektiğini göstermişlerdir.



İçtimai hayatın kurum ve kuruluşlarını değil o kurumların başlarındaki insanların kalplerini önemsemişlerdir. Dağınık gibi görünen bu yapılanma hayatın içine girmeden hayatı idare etmeyi hedeflediğinden cemaat yapılanmalarından daha kalıcı etkiler bırakmıştır.Tarikatı, cemaatlerde olduğu gibi organize bir yapıya dönüştürüp hizmeti daha etkin hale getirmeyi hedefleyen tekkeler ise zamanla dağılmışlardır.



Mahmud Efendi Nakşibendiyye/Halidiyye'deki klasik yapılanmayı olduğu gibi korumuştur. Modern Dünya içerisinde İslam Medeniyeti'nin tüm renklerini koruyan bir cemaat oluşturması klasik yapılanmanın etkinliğini gözler önüne sermesi açısından önemlidir. Ali Haydar Efendi gibi Mahmud Efendi de müritlerinin ticari ortaklıklarına sıcak bakmamıştır. Ona göre tarikat ekonomik bir topluluk değil bütün toplulukları idare eden irfani bir oluşumdur
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-01-2009, 16:24   #5
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart Tasavvufi Yönü
Mahmud Efendi Henüz çocukken sufi-meşreb bir hayat yaşamakta idi. Erken yaşlarda yaşadığı bu "manevi hayat"ı disiplinize edebilmek için bir mürşid arayışına girdi. O yıllar itibariyle içinde bulunduğu ruh halini anlatırken şöyle demektedir: "Çocukken geceleri başımı yastığa koyduğumda kendi kendime şöyle seslenirdim: Dünyanın bir ucunda kamil-mükemmil bir bir mürşid olsa yalın ayak, aç ve susuz olsam hemen yola koyulur o mürşidi bulurum."Mahmud Efendi bu arayışların neticesinde ilk olarak Of'ta Mapsinolu Ahmed Efendi olarak bilinen yörenin meşhur Nakşibendi Şeyhi'ne intisap etti. Askere gidene kadar Onun murakabesinde seyr u sülûküne devam etti. Askerde Ali Haydar Efendi ile tanışıp O'na intisap etti.

Askerliğini tamamlayıp kalıcı olarak Şeyhinin yanına gittiğinde O'nun şu meyandaki ifadelerine muhatap oldu: "Oğlum Mahmud! Seninle ilk görüşmemden üç gün sonra şeyhim (Ali Rıza Bezzaz) zuhur etti, elini tutup elime verdi ve ardından şöyle dedi: 'Bunu Al, Bizimdir.' Oğlum! 50, 60 mandayı birbirine bağlasalar beni senden ayırmak isteseler yine de başaramazlar."

Mahmud Efendi, askerden sonra şeyhinin irfan meclislerine daha fazla katılma imkanı buldu. İlerleyen yıllarda ise yanı başından hiç ayrılmadı. Bu birliktelikle alakalı Ali Haydar Efendi'nin küçük oğlu şunları söylemektedir; "Babam, Muhterem Mahmud Efendi ile kuşluk vaktinden sonra baş başa kalır, uzun uzun sohbetler yapardı.

Babam derdi ki;

'Oğlum! Görüyorsun ki bende olan her şeyi Ona aktarıyorum. Fakat Onu müşahede altında tutabilmem için bunu tedricen yapıyorum. Zira manevi aleme ait malumatın birden kazanılmasına hiçbir akıl tahammül edemez.' Ali Haydar Efendi tasavvuf literatürüne ait zengin birikimini Mahmud Efendi'ye aktardı. Ona Mesnevi, Mektubat-ı Rabbani, Reşahat, Risale-i Kudsiyye gibi sufi eserlerin tasavvuf disiplini içerisinde ne anlam ifade ettiklerini de öğretti.

Literatür içerisinde Mektubat'ın yerini belirlerken şöyle derdi:

"Evladım Mahmud! Mektubat o kadar büyük bir kitaptır ki, Reşahat ona ancak Elif ba olabilir." Mahmud Efendi askerlik vazifesini bitirdikten sonraki zamanını Ali Haydar Efendi'ye göre ayarladı. Hususi sohbetlerin dışında genel meclislerde de yanı başında yer aldı. Şu ifadeler bu hükmü desteklemektedir: "İstanbul'da iken Ali Haydar Efendi ile birlikte yanımızda dört-beş kişi olduğu halde hatm-i hace okurduk. Ali Haydar Efendi'yi sürekli takip ederlerdi. Bu yüzden hatmeler küçük gruplar halinde yapılırdı."


Ali Haydar Efendi vefatından kısa bir süre önce Mahmud Efendi'yi huzuruna alıp şöyle dedi: "Evladım! Artık emr olundum. Emaneti size bırakıyorum." Onun, müridanına hitaben yaptığı şu konuşma da İsmet Efendi Tekkesi'nin yeni şeyhinin Mahmud Efendi olduğunu tescil etmektedir: "Mahmud'un elinden tutan benim elimden tutmuş olur. Hakikat şu ki; bu fakirin elinden tutan Ali Rıza Bezzaz Hazretleri'nin elinden tutmuş olur. Böylece halka halka silsile ta Peygamber Efendimiz'e () dayanır. İşte buna "Sahih Yed" diyoruz."

Ali Haydar Efendi söz konusu konuşmasında tasavvuftaki bu "sahih yed" sisteminin müritlerin yetişmesinde ne derece önemli olduğunu anlatabilmek için şöyle bir örnek verir: "Dağda bulunan bir su menbaının köye gelebilmesi için, köye kadar uzanan birbirlerine ekli su künkleri gerekir.



Bu künklerden biri eksik olduğunda nasıl köye su ulaşamıyorsa tıpkı bunun gibi meşayih silsilesinden biri düştüğünde Feyz-i İlahi de müridin kalbine ulaşmaz." İsmet Efendi Tekkesi'nin kurucusu Mustafa İsmet Efendi, Risale-i Kudsiyye'de "Sahih Yed" ile alakalı şunları söylemektedir:Sahih yed yok ise nisbet olur sed Sahih yed ile Aziz Hakk'a gidelim Cemali ba kemale seyredelim. Mahmud Efendi, şeyh olduktan sonra devraldığı sufi geleneğe sıkı sıkıya bağlı kaldı. Bahauddin Nakşibend ve diğer Nakşi Meşayıhının virtlerinden oluşan hatm-i hacegan'ı olduğu gibi icra etti. Ona göre tasavvuf, İslam'ın tahsiniyyat boyutudur. Zaruriyyat ve haciyyat'ı ihmal edenler öncelikle işe şeriatla başlamalıdırlar. Ameli noktada ciddi problemleri olan kişiler, ilk olarak İslam'ın emir ve yasaklarını öğrenmelidirler. İnsanlar, tarikata değil İslam'a davet edilmelidir. Tasavvufi hayat ise kişilerin tercihlerine bırakılmalıdır.
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-01-2009, 16:24   #6
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart Mektubat-ı Rabbani Şerhi
Nakşibendiyye tarikatında Bahauddin Nakşibend'ten sonra en etkin olan ikinci isim İmam Rabbani diye şöhret bulan Ahmed Faruki es-Serhendi'dir (v. 1624). İmam Rabbani çağdaşlarına davet ve tebliğ içerikli çok sayıda mektup göndermiştir. O'nun mektup yazdığı şahısları devlet başkanları, ilim adamları, mutasavvıflar ve avam olmak üzere dört sınıfa ayırabiliriz. Mektuplarda Nakşibendiyye tarikatının esasları, Ehl-i Sünnet akidesinin temel meseleleri, alimlerin çözemediği çeşitli konuların izahı gibi çok zengin bir muhteva vardır.



Birçoğu Farsça kaleme alınan mektuplar İmam Rabbani'nin halifeleri tarafından üç cüz halinde toplanmıştır. Cüzlerin ilki 313, ikincisi 99, üçüncüsü ise 122 mektuptan oluşmaktadır. Mektuplar Muhammed Murad Kazani tarafından 1887 yılında Arapça'ya tercüme edilmiş, Müstakımzade Süleyman Sa'deddin Efendi ise 1751 yılında Mektubat'ı Osmanlıcaya çevirmiştir. Fakat eser çevrildikten bir asır sonra (1854) basılmıştır. Mektubat, Nakşibendilerin şeriat-tarikat münasebeti, tarikat adabı gibi konularda ilk müracaat ettiği kaynaktır. İmam Rabbani'nin mutasavvıflara ya da halifelerine gönderdiği mektuplar dil, içerik ve anlatım özellikleri bakımından diğerlerinden farklılık arz ederler.



Bu mektupların anlaşılabilmeleri için tasavvuf literatürüne vakıf kişilerin nezaretinde okunmaları kaçınılmazdır. Mahmud Efendi onlarca yıl devam eden sohbetlerinde Mektubat'ın tamamını birkaç defa tercüme ve şerh etmiştir. Mektubat'ın anlaşılabilmesi için Onun yaptığı bu açıklamalar şüphesiz ki önemlidir. Bu önemi fark eden öğrencileri farklı zamanlarda yapılan açıklamaları bir araya getirmişler, fakat henüz kitap halinde tab etmemişlerdir. Mahmud Efendi'nin sohbet ve derslerinde tutulan notlardan oluşan daha bir çok kitap mevcuttur. Mahmud Efendi'nin 5 öğrencisinden oluşan bir heyet tefsirin yazımı sürecinde kendisine yardımcı olmaktadır.
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-01-2009, 16:25   #7
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart Risale-i Kudsiyye Şerh ve Tercümesi
Risale-i Kudsiyye, İsmet Efendi Tekkesi'nin kurucusu Mustafa İsmet Efendi tarafından kaleme alınan manzum bir eserdir. Eserde Nakşibendiyye-Halidiyye tarikatının zikir usulleri, prensip ve kaideleri anlatılmakta, İslam Akaidi ile alakalı temel meseleler işlenmektedir.



Sufi bir cemaatin bilmesi gereken konuları hikmetli bir dille anlatan eser, İsmet Efendi'den sonra gelen Tekke'nin şeyhleri tarafından müracaat kaynağı olarak görülmüştür.



Mahmud Efendi, her sohbetinde Risale-i Kudsiyye'den bir dörtlük okur ve şerh eder. Öğrencileri O'nun bu açıklamalarını yazıya aktarıp 2 cilt halinde Risale-i Kudsiyye Şerh ve Tercümesi başlığıyla basmışlardır.



Nakşibendiyye-Haliddiyye tarikatıyla alakalı temel meselelerin ayrıntılı bir şekilde işlendiği bu eser farklı isimler altında birkaç defa tab' edilmiştir.
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-01-2009, 16:25   #8
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart Ruhu'l-Furkan
Mahmud Efendi'nin en hacimli eseri, Ruhu'l-Furkan adlına tamam tefsirdir. Tefsir"rivayet" tarzına daha yakındır. Fakat eserde yer yer "işari" manalara da rastlanmaktadır. Ruhu'l-Furkan, içerisinde fıkhi meseleleri barındırması cihetiyle "ahkam tefsiri" özelliğini de taşımaktadır.



Tefsirde önce ayetlerin kelime anlamları verilmekte, sonra mealleri, ardından da tefsirleri yapılmaktadır. Ruhu'l-Furkan'da fıkıh, kelam, Tasavvuf Gibi Temel İslami disiplinlerle alakalı meselelerin derinlemesine Tahlil Edilmesi, Mahmud Efendi'nin İslami ilimlerdeki derinliğini ortaya koyması açısından ayrıca önemlidir.



Mahmud Efendi Tefsirinin mukaddimesinde niçin böyle Bir çalışmaya başladığını açıklarken şunları söylemektedir:



"Kur'an-ı Azimu'ş-şan'ın Manasının Kelime Kelime anlaşılmasına çok hevesli olduğumuz sohbetlerimize İştirak Eden Kardeşlerimiz tarafından yakinen Bilinmektedir. Nice büyük alimler, Kur'an-ı Kerim'i Türkçe tefsir ederek, bu Büyük kitabın manasını anlama Hususunda Milletimizin İhtiyaçlarını karşılamışlardır.Bu yüzden Ziyade aciz olan bu kardeşiniz böyle Büyük bir İşe Girişmeyi bu zamana Kadar düşünmüş dahi değildi. Ancak hicri 1407 Senesi Şaban ayının Beraat gecesinde Ravza-i Mutahhara'da bulunduğumuz sırada Efendimiz SallALLAHu aleyhi Vesellem tarafından vaki Olan manevi bir işaretle, bu Mühim işe başladık ve yukarıda geçtiği gibi Kelime-Kelime Mana verilmesine ziyade ihtimam göstererek yola Çıktık."



Tefsir yazımının tedris ve irşat faaliyetleri ile birlikte yürütüleceğini, bu yüzden eserin tamamlanmasının uzun bir zaman alacağını söyleyen müellif, okurlarından bu özrünün kabulünü istirham eder.Halen yazımı devam eden tefsirin 2007 yılı itibariyle 13. cildi basılmıştır. Son ciltte ( 12. Cilt Kasıttır) En'am Suresi'nin tefsir edildiği dikkate alındığında eserin 30 cildi aşacağı kuvvetle muhtemeldir.
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı