Siyaset Forum

Siyaset Forum (https://www.siyasetforum.com.tr/index.php)
-   Hayata Dair Anketler (https://www.siyasetforum.com.tr/forumdisplay.php?f=322)
-   -   Gayrimüslim Arkadaşınız Oldu Mu? (https://www.siyasetforum.com.tr/showthread.php?t=116296)

montenegro 09-26-2009 09:49

Alıntı:

elif zeynep Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 671203)
Şimdi sen bunları yazmışsın, şöyle bir okudum... Benim söyleyeceklerime gelince:


“Kur’an’ın bir çok ayeti bunu söylüyor, yani “Peygambere iman edin” demiyor.”
(Hayrettin Karaman, Polemik Değil Diyalog sh 37)

“Bütün insanların Müslüman olmaları dinin, Kur’an’ın hedefi değildir. Kur’an’ın hedefi, din özgürlüğüdür.”
(Hayrettin Karaman, Polemik Değil Diyalog sh 41)

“Din bütünüyle Allah’ın oluncaya kadar, onlarla savaşın” ayetini “herkes Müslüman oluncaya kadar onlarla savaşın” şeklinde anlayamayız. Bence “din özgürlüğünün sağlanacağı ortam sağlanıncaya kadar savaşın” şeklinde anlamalıyız."
(H. Karaman, a.g.e sh 40)

“Kur’an gelin ey ehl-i kitap bir ilkede denkleşelim; bir birimizi rab edinmeyelim…” diyor. Dikkat edin, bu ayette “Muhammedun Rasulullah” yok.”
(Fethullah Gülen, Hoşgörü ve Diyalog İklimi sh 241)

“Mühim olan Tevhid’dir: Kelime-i Şehadetde Hz. Muhammedi (a.s) kabul etmek şart olmayıp, bir kemal mertebesidir.”
(Ahmet Şahin, Zaman Gazetesi, 17.04.2000)


vs. vs... o kadar çok varki böyle sözler; hangisini iktibas edeceğimi şaşırdım diyebilirim. Benim niyetim zeminsiz bir tartışmaya meydan vermek değildir. Fakat, işte , buyrun burdan yakalım; bu sözleri bana açıklayacak olan var mıdır? Zaten Hayrettin Karaman beyin sapık görşleri Cübbeli Ahmet Hoca tarafından sabitlenmiştir, kendisi diyalog diyalog derken bakın ne gibi bir çizgiye varmıştır...

Peki Müslüman olmanın ne farkı kaldı; İslam'ın üstünlüğü nerde? O vakit "her din eşit, herkes Allah'a iman ediyor.. İslam'dan Hristiyanlığa geçsem , ne fark edecek.. " diyerek geçen kardeşlerimde vardır; araştırın lütfen.

Hz.Muhammed(s.a.v)'e saygı duymayan ve hakaret eden Papa'ya diyalogçular ses çıkardı mı, "ümmet" kavramı öldürülüyor, bunu anlatmaya çalışıyoruz..

Küresel barışa doğru giderken, hani diyalog isteyen kardeşlerim; ümmetin hali ortada, bir tesiriniz oluyor mu? şen şakrak gel diyaloga diyemeyiz. Ben ne söylerseniz,inanmıyorum. Masum değil bu diyalog, Rabbim doğruyu göstersin inşAllah....

İslam'da barış ve din hürriyeti

Bir konuşmamda "İslam, Müslüman olmayanları tek seçenek olarak İslam'a girmeye davet etmiyor, Müslüman olmayı kabul etmeyenlere -onlara yönelik koruma, hizmetler ve askerlikten muafiyet karşılığında- bir vergi vererek İslam ülkesi vatandaşı (dâru'l-islam halkı) olmayı teklif ediyor. Bunu da kabul etmez, savaş halinde ısrar ederlerse bu takdirde savaşa izin veriyor" demiştim. Daha sonra bu konuşmayı okuyanlardan bazıları buna itiraz ettiler, "Gayr-i Müslimler Müslüman olmaya çağırılırlar, kabul etmeyenler ise kılıçtan geçirilirler" dediler. Böyle bir hükme Kur'an, Sünnet ve fıkıh kitaplarını okuyarak ulaşmak mümkün olmadığına göre "bunu nereden çıkardıklarına" şaşırmıştım.
Aşağıda konu ile ilgili olarak büyük İslam hukuk alimi Serahsî'nin el-Mebsût isimli eserinin Siyer (devletler umumi hukuku) bölümünden bir özet sunacağım:
Hz. Peygamber devrinde ve İslam'ın geldiği coğrafyada yaşayan Arab müşrikleri ile İslam'dan dönenler dışında kalan "Yahudi, Hristiyan, Mecusi ve putperestler Müslüman olmayı kabul etmezlerse kendilerine cizye (yukarıda açıklanan baş vergisi) vererek İslam ülkesinde, oranın vatandaşı olarak yaşamaları teklif edilir. Müslüman olmayı reddeden muharib gayr-i Müslimlere –savaşmadan önce- bu ikinci seçeneği teklif etmek farzdır; çünkü savaşın bitmesi ve barış içinde yaşamanın mümkün olması -ki, istenen budur- bu usul ile elde edilebilmektedir.
Gayr-i Müslim topluluklar bu ikinci teklifi kabul ederlerse "bizim ülkemizin halkından olurlar (yasîrûne min ehl-i dârinâ", muâmelât alanında (toplumun tamamına ait hukukta) onlar da Müslümanlar gibi olurlar, bu hukuka uyarlar, aile, miras, şahsın hukuku, iman ve ibadetler gibi konularda ise kendilerine ait hukuka ve kurallara tâbi olurlar. İfadelerini özetlediğim kitabın müellifi yaklaşık bin yıl önce yaşamış, ona bu satırları yazdıran din de yaklaşık onbeş asır önce gelmiş; o devirlerde ve daha sonraları diğer din mensupları "Ya bizim dinimize girersiniz veya size aramızda yaşama hakkı tanımayız" derlerdi, başka dinlerden olanlar şöyle dursun, "Katolik, Protestan" gibi, dini bir, mezhebi farklı olanlara bile hayat hakkı tanımazlardı.

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Def...yrettinKaraman

öyle insanların laflarını başını sonunu kesip cımbızla alırda hüküm verirseniz yanılısınız tabi ki

montenegro 09-26-2009 10:02

“Mühim olan Tevhid’dir: Kelime-i Şehadetde Hz. Muhammedi (a.s) kabul etmek şart olmayıp, bir kemal mertebesidir.”
(Ahmet Şahin, Zaman Gazetesi, 17.04.2000)



bakalım Ahmet hoca bu yazısında ne demek istemiş gelen itirazlar üzerine bu yazıda iyice açıyor

işte o yazı


Ehli kitapla ittifak ettiğimiz temel doğrular

Bakara Suresi ayet 4'te, müminler tarif edilirken, "Hem Kur'an'a, hem de Kur'an'dan önceki İlahi kitaplara iman ederler." diye tarif ediliyor.
Bu sebeple biz müminler de hem Kur'an'a, hem de Kur'an'dan önceki İlahi kitaplara iman ediyor, onları tebliğ eden tüm peygamberleri de tasdik ediyoruz. Çünkü o peygamberlerin tebliğ ettikleri kitaplarda tüm insanlığın değişmeyen doğruları vardır. Bu değişmeyen doğrular: "Allah'a iman, peygamberlere iman, meleklere iman, öldükten sonra tekrar dirilerek ahirette hesap vermeye iman." Bunlar semavi kitapların ittifak ettikleri bir bakıma amentüleridir. Zaten peygamberler (teferruatta ayrılsa da) temel doğrularda ittifak ederler. Bir peygamberin söylediğini diğeri tekzip değil teyit eder. Nitekim Türkiye Diyanet Vakfı'nın 11 kişilik ilim heyetine hazırlattığı İslam ilmihalinde, tüm dinlerin ittifak ettiği bu temel doğrular şu ifadelerle dikkatimize sunulmaktadır:

- "İslam'a göre ilk peygamberin tebliğ ettiği din ile daha sonra gelen peygamberlerin ve son Peygamber Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği din, temel nitelikleriyle aynıdır! Allah'a iman, peygamberlik müessesesi ve ahiret inancı hepsinde vardır!.." s. 10. Evet, bunlar semavi dinlerin hepsinde de değişmez doğrulardır. Bir bakıma ehli kitabın değişmeyen amentüleridir. Bizler de bu amentüde müttefikiz. "Ehli kitapla Amentüde ittifakımız var." derken de bu değişmeyen doğruları saymıştım geçmişteki bir yazımda. Çünkü biz de Allah'a, peygamberlere, meleklere, ahirete iman ediyoruz. Yani ehli kitapla bu değişmez doğrularda ittifak ediyoruz. Ancak ehli kitabın bazılarının bu doğruları tarif ve tavsif ederken yanlışa düştüklerini de görüyor, Allah'a babalık, peygambere de oğulluk ve krallık sıfatını isnat etmeleri gibi yanılgılarına da şahit oluyoruz. Onlardan bazılarının bu gibi yanlış tarif ve tavsiflerinin doğrusunu anlatma görevi de yine bize düşüyor. Uzaktan seyirci kalma yerine yaklaşıp kendi doğrularımızı anlatma imkanı aramamız icap ediyor. Bunun için de diyaloğa, konuşmaya ihtiyaç oluyor. Zaten atasözünde, "İnsanlar konuşa konuşa anlaşırlar, hayvanlar da vuruşa vuruşa uzaklaşırlar." deniyor. Bizler konuşa konuşa anlatmayı tercih ediyoruz, vuruşa vuruşa uzaklaşmayı hizmet telakki etmiyoruz. "Siz konuşa konuşa bir şey anlatamazsınız!" diyenlere de "Siz de konuşmaya konuşmaya bir şey anlatın öyle ise..." diyerek kendi mantıklarıyla baş başa bırakıyor, bir konuşma örneği arz ediyoruz burada sizlere: Hoca Efendi konuşuyor: - Amerika'da İslam'a çok saygılı bir Hıristiyan din adamı ile konuşuyorduk. "Bizim gençler kiliseden kaçıyorlar." dedi. Ben de, bizde camiye giden ve oruç tutan gençlerin sayısında artış olduğunu söyledim. O devam etti. "Bizim gençler arasında çok bunalım var. Doğrusu, böyle bir neslin karşısında Tanrı'nın yerinde (!) olmak istemezdim!.." dedi. Ben de, "Allah ile kul arasındaki münasebet açısından sizin konumunuzda olan bir insana, böyle bir cümleyi yakıştıramadım!.." dedim. Bu konuşmamız üzerine o zat alicenap davrandı: "Allah'tan çok af dilerim, sürç-ü lisan oldu!.." dedi. Hoca Efendi konuyu şöyle bağlıyor: "Bu insanlar kendi nesillerinden endişe ediyorlar. Bizim misyonerlik yapmamıza gerek yoktur. Kendimizi doğru ifade etme fırsatı bulalım o bize yeter!.." Evet, bütün mesele burada, kendi doğrularımızı ifade etme fırsatı bulabilmektedir. Diyalog bize bu fırsatı veriyorsa bunu değerlendirmek aklın, mantığın icabı olsa gerektir.


15 Mart 2005, Salı

montenegro 09-26-2009 10:08

ayrıca hayrettin karaman hocanın cübbeli gibi adamlara cevabıda bu yazılarında buyrun

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Def...yrettinKaraman

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Def...yrettinKaraman

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Def...yrettinKaraman


hayrettin karaman hoca bu yazılarında cübbel igibilere cevap veriyor

hocanın yazılarını adam gibi okusanız cübbelinin bahsettiği şeylerin hiçbirini söylemiyor

adama cübbeli gibi adamlar okuma özürü olduğundan her şeyi yanlış anlıyor

montenegro 09-26-2009 10:15

"Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin." Mâide Sûresi: 5:51



Sual: Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur'ân'da nehiy vardır. http://www.risaleinurenstitusu.org/t.../muna/b454.gif Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz?
Cevap: Evvelâ: Delil kat'iyyü'l-metîn olduğu gibi, kat'iyyü'd-delâlet olmak gerektir. Halbuki tevil ve ihtimalin mecâli vardır. Zira, nehy-i Kur'ânî âmm değildir, mutlaktır. Mutlak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa, me'haz-ı iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile Yahudiyet ve Nasraniyet olan aynaları hasebiyledir.
Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san'atı içindir. Öyleyse herbir Müslümanın herbir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san'atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san'atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!


Bediüzzaman Said Nursi



montenegro 09-26-2009 10:17

Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin" nedemek ?



SORU: "Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez."(Maide,51)
Kur'an-ı Kerim , Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin derken , siz ise buna muhalif davranıyorsunuz?

El-CEVAB : Kur'anın bu hükmüde, yine siyak ve sibak bütünlüğünde ele alınmadığında, yanlış anlam çıkarmalarda adetten olmakta ve sanki Kur'anı Kerim bütün Yahudi ve Hırsitiyanları dost edinmeyin şeklinde algılayanlar olabilmektedir.

Merhum Elmalı Hamdi Yazır bu Ayeti Kerime için bakın Tefsirinde ne diyor:

'Yahudi ve hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onlara velî olmayınız değil, onları velî tutmayınız, itimat edip de yâr tanımayınız, yardaklık etmeyiniz. Velâyetlerine, hükümlerine yardımlarına müracaat etmek, mühim işlerin başına getirmek şöyle dursun, onlara gerçek bir dost gibi tam bir samimiyetle itimat edip de kendinizi kaptırmayınız. Özetle onları dost olur sanıp da yakın dostlarınız gibi sıkı fıkı beraberliklere dalmayınız, tuzaklarına düşmeyiniz, isteklerine iştirak etmeyiniz. Görülüyor ki 'Yahudiler ve hıristiyanlara dostlar olmayınız' buyurulmamış, 'Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyiniz' buyurulmuştur. Çünkü 'Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez.' (Mümtehine, 60/8 ) buyurulmuştur. Şu halde müminler yahudi ve hıristiyanlara iyilik etmekten,dostluk yapmaktan, onlara âmir olmaktan yasaklanmış ve men edilmiş değil, onları dost edinmekten, yardaklık etmekten yasaklanmışlardır.'


Yani özetle:

Görülüyor ki 'Yahudiler ve hıristiyanlara dostlar olmayınız' buyurulmamış, 'Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyiniz' buyurulmuştur.

'Dost edinmek' ile 'Tebliğ niyetli dost olmak' arasındaki Farka VURGU yapıyor,


1-) Haram olan 'Dost edinmek': Onlara her türlü sırrınızı paylaşmak, sıkı-fıkı bir ilişki içinde olmak, onlardan gelen her habere hemen itimat etmek ve onlara yardaklık etmek yasaklanırken,

2-) Helal olan 'Dost olmak': İslamı temsil ve tebliğ noktasında Diyalog kurmak, onlara adaletle hükmetmek, iyilik yapmak olarak sıralayabiliriz.

Şayet, bu hususu böyle anlamamış olursak, bazı Ayeti Kerimler arasında -haşa- çelişki meydana gelmiş olurki, bu ise Kur'ana değil, Diyalog karşıtı kardeşlerimize münhasır bir vasıftır:

Maide 5: '. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi,............ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir.'

Yani, Ayeti Kerime ile, EHL-İ KİTAB tan kız almak ve onların yediğinden yemek yemek Helaldir. Şimdi şayet (Maide:51) de geçen Dost edinmeyi, Elmalı ve diğer tefsirciler gibi anlamaz ve HER KAFİRİ DÜŞMAN addedersek, o zaman Kuran-ı Kerim hem Kafir Ehl-i Kitabın kızını bir eş olarak almaya ruhsat verirken, hemde Düşman olmayı öğütlemiş olurki, o zaman -haşa-Kuranı çeliştirmiş oluruz.

Doğrusu tabiki Elmalı Hamdi Yazır'ın merhumun dediği gibidir.
Konuya bir de Bediüzzaman Hazretlerinin bu Ayeti Kerimenin Tefsiri ile devam edelim :
Bediüzzaman Hazretleri , Kur’anda men edilen “Yahudi ve hristiyanlarla dost olmayın (Maide, 5/51) Ayeti Kerimesinin tefsirinde , “Delil, katiü'l-metin olduğu gibi katiü'd-delalet olmak gerektir,” diyerek, yahudiler ve hıristiyanlarla diyalog ve dostluk kurmanın yasak olduğuna dair delilin Kur’an’ın ayetleri gibi sağlam bir metne dayandırılmasına rağmen, kastedilen anlamın kesin olmadığını belirterek , Yahudi ve Hristiyanlarla dost olmaya men değil , tahrif olan yahudilik dini ile yine tahrif olan hristiyanlık dinine dost olmaya nehy olduğunu belirtmektedir. Şayet bu Ayeti Kerimeyi böyle bir anlam verilmemiş olunursa , yine Bediüzzamanın “Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!” ifadesinde dediği üzere , Ehl-i Kitab hanımları ile evlenmeye ruhsatı belirten (Maide .5/5 ) Ayeti ile çelişeceğine vurgu yapmaktadır. Çünkü , hem dost edinmeyin hemde Hanımları ile evlenmenizde bir sakınca olmaz anlayışı , Kur’anın siyak ve sibak bütünlüğünü zedelemektedir. Tefsirin devamında , Asr-ı Sadet döneminde, İslamın yeni nuzülü ile meydana gelen yeni bir Manevi inkılabat olduğundan, Sahabeyi Kiram bütün kıstaslarını bu noktadan yapmaktalardı , ve bu Din noktasında muhabbet veya düşmanlık beslerlerdi . Buna istinaden , Asrı Saadet döneminde gayri müslimlere muhabbette bir nifak endişesi vardı . Ancak , günümüzde yaşanana inkılabat manevi değil bir nevi medeni ve dünyevi bir inkılabat olduğundan , kıstas olarak medeniyeti nazara almak esastır. Zaten , gayri müslimlerin çoğu da dinlerine bağlı olmadıklarından , onlarla dost olmak , hem medeniyet ve gelişmişlikleri noktasına hemde Dünyevi Barış ve Huzurun temini içindir. Bundan dolayı , Kur’andaki nehiy bunun kesinlikle kapsamamaktadır ! (Münazarat, Sayfa 71)

Ayrıca diyebilirizki , Hıristiyan ve Yahudilerle Dost olmayı nehy , tümü ile dost olmayı nehy şeklinde algılayanlar , Kur'anın şu Ayetlerini görmemezlikten geldiklerine üzülerek şahit olmaktayız :

Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.” (Mümtehine, 8,)


“Zulmedenleri hariç, ehl-i kitap ile en güzel olan şeklin dışında bir tarzda mücadele etmeyin ve onlara şöyle deyin: “Biz, hem bize indirilen kitaba, hem size indirilen kitaba iman ettik. Bizim İlah’ımız da sizin İlah’ınız da bir ve aynı İlah’tır ve biz O’na gönülden teslim olduk.” (Ankebut, 46)

De ki: “Ey ehl-i kitap, sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye gelin: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; Allah’ı bırakıp da, kimimiz kimimizi rabler de edinmesin.” (Âl-i İmrân, 64)


Yazar Dr. Emin Şimşek


elif zeynep 09-26-2009 10:45

Alıntı:

montenegro Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 671213)
ayrıca hayrettin karaman hocanın cübbeli gibi adamlara cevabıda bu yazılarında buyrun

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Def...yrettinKaraman

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Def...yrettinKaraman

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Def...yrettinKaraman


hayrettin karaman hoca bu yazılarında cübbel igibilere cevap veriyor

hocanın yazılarını adam gibi okusanız cübbelinin bahsettiği şeylerin hiçbirini söylemiyor

adama cübbeli gibi adamlar okuma özürü olduğundan her şeyi yanlış anlıyor

Cübbeli gibiler... derken... neyse.Oraya kaydırmanın bir anlamı yok.

....

Bak Montenegro kardeşim, iktibaslarıma karşılık yazılar vermişsin... Görüyorum ki, yine aynı kapıya çıkıyoruz. Ben kişiler arası diyalog olur, "dinler arası diyalog" diye birşey söz konusu olamaz diyorum.

Allah katında "tek" din "İslam"dır... "İnneddini indallahul İslam"
"tek" kelimesine dikkat lütfen. Neden "Son" din değilde , "tek" din.

Kimki dinler arası diyalogta ısrar ederse, bu gerçeğin dışına çıkmış olur, çünkü "başka din" yoktur ki dinler arası diyalog denilsin.

Biz tebliğe,İslam'ı kişilere anlatmaya karşı değiliz, tebliğ en güzel yoldur. Fakat gel gelelim, İslam dininde tebliğ,cihat yaparken taviz verin diye bir ayet hadis mi var, biz bilmiyoruz. Lütfen ayet yahut hadis gösterin, muvazaa kabul eden bir din midir İslam ?

Dinler arası diyalog , Hz.Muhammed(s.a.v)'i es geçip, Allah noktasında birleşmektir; ve İslam dininin "tek" değil, "son" din olduğunun kabul edilmesidir.. Bu taviz değil midir, en barizinden tavizdir bu. Galiba, ince çizgimiz bu,ve bu noktada diyalog su kaçırıyor.

Dinler arası diyalogu savunan büyük şahsiyetlerin sözlerine bakınız, durumun ne derin bir sapıklık içerdiğini anlarsınız. Biz işin boyutunun sapıklığa varmasına sinirleniyoruz.
Tamam, amentüde ittifakımız var, fakat Muhammedun Resullah noktasında "rahmet nazarı" ile bakmalıyız diyen bir ziniyete karşıyız. Bunlar tehlikeli düşünceler, birazcık okuyun. Boş konuşmuyoruz .
vesselam.

elif zeynep 09-26-2009 10:49

“Herkes kelime–i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime–i tevhidin ikinci bölümüne, yani “Muhammet Allah’ın resûlüdür” kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet nazarıyla bakmalıdır...”

(Fethullah Gülen, Küresel Barışa Doğru. S. 131)
bakınız:

http://tr.fgulen.com/a.page/hayati/inceleme/a4809.html

Taviz değilde nedir, hemde kabul göremez bir taviz.. söyleyecek sözüm yok.

elif zeynep 09-26-2009 10:54

Buyrun bunuda açıklayınız lütfen :


“Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arzetmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arzetmez bunlar. Teferruata ait meseledir. Nitekim, Allah’a iman meselesi Mekke’de Efendimize tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra da zekât bize farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum Peygamberliğin 16. ve 17. senesinde müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.” (Fethullah Gülen)


http://tr.fgulen.com/content/view/2257/141/

İslâm dininde tesettür kesinlikle farzdır.
Allah-u Teâlâ Nûr sûresi 31. ve Ahzâb sûresi 59. Âyet-i kerime’lerinde tesettürün farz olduğunu beyan buyuruyor.

öyleyse, tesettür başörtüsü bir "teferruat"tan mı ibaret yani ?

LeyaL 09-26-2009 10:55

Mahmut Ustaosmanoğlu Hz.nin müellifi olduğu Ruhul Furkan Tefsiri'nde geçen ifade:

d) Bu kadar büyük hakikatler ortadayken zamanımızda din konusunda yetkili GEÇİNEN birilerinin çıkıp, "Takribül edyan (Dinler arası diyalog)" dan bahsetmeleri ne kadar ASILSIZ bir iddiadır.
...
....
.....



( En'am suresi 163.ayet tefsirinden... )




elif zeynep 09-26-2009 11:04

İmam Rabbanî Hz.: Mektubat (163. mektubunda) ,diyalog konusunda şunlar yer alıyor:



“Allah’u Tealâ’nın dînine saldıranlar ile arkadaşlık etmek, onlarla görüşmek, insanı Allahü Teâlâ’ya ve O’nun Peygamberin’e (a.s) düşman olmaya kadar sürükler. Bir kimse, kendini Müslüman sanır, Kelimei tevhîdi okur, inanıyorum der ve Müslüman olduğunu söyler. Hâlbuki kâfirlerle, münâfıklarla görüşerek, konuşarak onun Müslümanlığı, îmânı saf ve temiz kalmaz. Hattâ, büsbütün gider de, farkında bile olmaz. Allahü teâlâ, hepimizi, nefislerimizin kötülüğünden ve amellerimizin bozuk olmasından korusun!

Böyle kâfirlerle meşveret etmek, işleri onlara danışıp onların sözü ile hareket etmek, bu din düşmânlarına kıymet vermek olur. Hem de, onları çok yükseltmek olur. Onlardan yardım, şifâ beklemek ve hele onlar vâsıtası ile duâ ve ibâdet etmek boşuna uğraşmaktır. Mümin sûresinin 50 ayeti kerimesinde ve Rad sûresinin 14. ayeti kerimseinde meâlen, (Kâfirlerin duâları ancak dalalettir) buyuruldu. Yanî, İslâm düşmânlarının duâları kabûl olmaz, hiç fâide vermez. Kâfirler, papazlar vâsıtası ile yapılan duâları Allahü teâlâ hiçbir zamân kabûl etmez. Böyle duâların Müslümanlara fâidesi olmaz. Yalnız bu sûretle o dinsizlere bir kıymet verilmiş olur. Onlar, duâ ederken, putlarını, Allah’ın düşmânlarını araya korlar. Onlardan düâ beklemenin kötülüğünün çirkinliğinin nereye kadar uzandığını, Müslümanlığın temelinden yıkılıp, kokusunun bile kalmayacağını buradan anlamalıdır.”



Şimdi büyük velinin sözlerine bakıyorum ve düşünüyorum , İftarda papazlara dua yaptırmak ve “ortak inanışımız Allah olsun” deyip de Hz. Muhammed’i (as) çevrim dışı gayretlerine şahit olsaydı ne derdi ne düşünürdü acaba ?

Ya Rabbi sabır..


All times are GMT +3. The time now is 00:57.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025