![]() |
http://www.anatolianrock.com/images/...89152_6079.jpg http://www.lavinya.net/galeri/data/m...dun_dzaa39.jpg Feridun Düzağaç (d.10 Ekim1968, Adana) söz yazarı, müzisyen. İlk kez Mersin'de bir grubun solisti olarak insanların karşısında şarkı söylemeye başladı. 1988’de Adana'da üniversitede (Çukurova Üniversitesi) okuduğu dört arkadaşıyla kendi müziklerini üretmek ve kendi şarkılarını yazmak için kurdukları TINI grubuyla şarkı yazmanın kutsal yükünü keşfetti. İlk bestesi Özdemir Asaf'ın Lavinia'sı, özel radyoların ilk günlerinde Ferdi Tayfur'un "Emmoğlu"sunun ardından bir ulusal radyoda en çok istek alan ikinci şarkı oldu. 1990 yılında yine aynı üniversitedeki 13 amatör şair arkadaşıyla 'İlk Rüzgar adını verdikleri antolojik formatlı şiir kitabında yazdıklarını yayınladı ve fırsatını bulup, iki yıl uzattıktan sonra 1992 yılında Çukurova Üniversitesi İktisat Fakültesi İngilizce İşletme bölümünden mezun oldu. 5 yıllık paylaşımının anısına kaydettikleri TINI demosu 1994 Kasımında "Öğrenci İndirimi" adıyla Ada Müzik'ten yayınladı. 1995 Ocak ayında Sevgi Güryay'la hayatını birleştirdi. Aynı yılın Aralık ayında babası Salih Mete Düzağaç'ı trafik teröründe yitirdi. feridun düzağaç ın bi röportajından alıntı Beşiktaşlılığınız yüzünden müziğinize ilgi duyan ya da futbola ilginizden dolayı müziğinizi bırakanlar var mı? İkisi de var. ‘Bu adamın Beşiktaşlı olduğunu bilirdim de bu kadar da olduğunu bilmezdim, bundan sonra bütün albümlerini almak lazım’ diyen de oluyor, bir Aziz Yıldırım yazısından sonra ‘Feridun Düzağaç albümlerini boykot edelim’ diye çağrı yapanlar da. Bunlar çok eğlenceli şeyler. Açıkçası bir hanımefendi gelip ‘Bu şarkıları yazan adamın, İnönü Stadı’nda bir fanatik gibi bağırmasını benim mantığım almıyor’ diyorsa da ‘eyvallah’ demekten başka bir şey yapamam. Albümünüz Beşiktaş mağazalarında satılmaya başlanabilir mi? Gerçi FD kısalttığınızda FB gibi oluyor ama. (Gülüşmeler) Evet, ucuz atlattık, öyle bir çaba oldu. Kulağıma geldi de. Ama o kadar olacağını sanmıyorum. Beşiktaşlılığın felsefesi ne? Babamı çok severim, o Beşiktaşlıydı. Daha duygusal, daha içsel unsurlarla açıklanabilir Beşiktaşlılık. FB’deki gibi statü, iktidar, güç, GS’deki gibi centilmenlikle değil. Ben 37 yaşındayım ama o anlamda Süleyman Seba kadar yaşlıyım. Konserlerin mi, yoksa statların kalabalığını mı tercih edersiniz? Biri daha çok içimize dokunan bir şey, diğeri daha çok daha çabuk tüketebileceği, anlık keyif. |
Barış AKARSU Barış Akarsu (d. 29 Haziran 1979, Zonguldak – ö. 4 Temmuz 2007, Bodrum), rock müzik şarkıcısı, televizyon dizisi oyuncusu. İlk, orta ve lise öğrenimini Amasra'da tamamladı. Lise öğrenimini sürdürürken Amasra Yelken Kulübü'nde profesyonel olarak yelken sporu ile ilgilenmeye başladı. Müziğe ilgisi küçük yaşlarda başladı. İlkokuldayken elinde blok flüt sokaklarda dolaştığını söyler. Ama müzikle asıl tanışması Amasra'ya gelen müzisyenlerden etkilenerek çalmayı öğrendiği klavye, gitar ve mızıka ile olmuştur. Barış Akarsu, o dönemlerde dinlemeye başladığı 1970 ve 1980'lerin rock, hard rock ve heavy metal grup ve sanatçılarından etkilendi. Antalya'da animatör ve müzisyen olarak çalıştı. Ankara'da garsonluk, barmenlik ve müzisyenlik yaptı. Daha sonra Karadeniz Ereğlisi'ne gelerek dört yıl boyunca çeşitli barlarda, yerel televizyon ve radyolarda programlar yaptı. Bu dönemde ATV kanalında yayınlanan Akademi Türkiye yarışmasına katıldı ve 2004 Temmuz ayında yarışmayı birinci olarak tamamladı. Yarışmadan hemen sonra İstanbul'a yerleşti ve müzik çalışmalarına burada devam etti. Yarışmanın sonuçlanmasından ilk albümünü çıkarmasına kadar geçen sürede Türkiye'nin değişik yerlerinde sayısı 100'ü geçen konserler verdi.Koyu bi BEŞİKTAŞ taraftarıydı ve fırsat buldukça maçlara giderdi 14 Ocak 2005'te Seyhan Müzik'ten Serdar Öztop'un yapımcılığı ile ilk albümü Islak Islak ı piyasaya çıkardı. Bu albümden aynı yıl içerisinde "Islak Islak", "Kimdir O" ve "Amasra" parçalarına klip çekti. 3 Ağustos 2006'da ikinci albümü olan Düşmeden Bulutlarda Koşmam Gerek i piyasaya çıkardı. 2006 yılında Star kanalında yayımlanmaya başlanan Yalancı Yarim dizisinde başrollerden birini üstlendi. Bu dizinin ardından sevenleri tarafından "Alfonso Tarık" olarak anılmaya başlandı. Barış Akarsu, yirmi sekizinci doğum günü olan 29 Haziran 2007 Cuma akşamı saat 22:30 civarında, Muğla ilinin Bodrum ilçesine 5 kilometre mesafede olan Torba Kavşağı'nda bir trafik kazası geçirdi. Otomobilde bulunan Zeynep Koçak (24) ve Nalan Kahraman (37) olay yerinde öldü. [1] Özel Bodrum Hastanesi'ne kaldırılan Barış Akarsu ise, beş günlük yoğun bakımın ardından 4 Temmuz 2007 Çarşamba günü saat 20:10 sularında hayatını kaybetti ancak ölümü 23:10 da açıklandı. Genç yaşta hayata veda eden Akarsu, Amasra'da toprağa verilmiştir. |
1972 yılında İstanbul'da doğan ve aslen Siirtli olan Hafız Zeki Altun’un torunu Hakan Altun ilk okulu bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet konservatuarına girdi. Dedesinin Türk Musikisine olan ilgisi onuda bu yöne hızla çekiyordu. Orta lise ve yüksek öğrenimini de aynı okulda tamamladı. İTÜ Sosyal bilimler dalında Master yaptı. 1994'de Edirne Türk Devlet Müziği topluluğunda ud çaldı. Bu işin kendisine göre olmadığını anlayan Hakan Altun ailesinin de iznini alarak 1997'de bu görevinden istifa etti. Hakan Altun askere gitmeden önce İstanbul eğlence hayatının en popüler eğlence merkezlerinde sahne aldı. Arkadaşları Ayşe ve Aykut’la birlikte bir dönem AHA grubunda şarkı söylediler. Ve ardından vatani görevi gereği askere gitti. Askerliğini Ankara'da yapan Hakan Altun hayatının dönüm noktasını askerdeyken yaşadı. Çünkü bestecilik kabiliyetini ilk kez askerde fark etmişti. İlk bestelerinden olan "Hani Bekleyecektin" ise Hakan Altun’un anlatımıyla şöyle gerçekleşti. Hakan Altun; “Askere gittiğimde çok sevdiğim biri vardı. Onu bırakarak askere gittim. Günlerce telefon sıralarında aileme ve sevdiğim insana telefon etmek için sıra bekledim. Biz askerde acemi olduğumuz için bizi çok bekletiyorlardı. Sıranın bana geldiği gün yine saatlerce kuyrukta bekledim telefon etmek için. İlk ailemi aradım daha sonra onu aradım ama beni daha sonra ara dedi ve telefonu yüzüme kapadı. Bende o duyguyla "Hani Bekleyecektin"i yaptım dedi. Ve askerde ilk albüm hazırlıklarına başlayan Hakan Altun 1999’da ilk solo albümü ''Hakan" Hani Bekleyecektin ile müthiş bir çıkış yakaladı. Ardından ikinci albümü ‘Ağlamak Yok Yüreğim’ üçüncü albümü ‘Nefesimsin’ dördüncü albümü ‘Yaralı Bir Akın Öyküsü beşinci albümü ‘Hediye’ ve son albümü Küstüm Aşklara ile müzik dünyasındaki ilerleyişine emin adımlarla devam ediyor. Gerek yorumculuğu gerekse bestecilik kimliği ile sevilen Hakan Altun; C. Kurtoğlu, B.Serttaş, Hande Yener, Seda Üren, Muazzez Ersoy, Elif Karlı, Gülben Ergen, Petek Dinçöz, Hilal Özdemir, S.Arıca, Ercan Saatçi, Emirkan, Alişan, Deniz Erdoğan, Kibariye, Murat Kurşun, Sinan Zorbey, Berdan Mardini, Ebru Gündeş, Ufuk Yıldırım gibi bir çok sanatçının albümlerine kendi bestelerini verdi. Buğulu sesi ve kendine has yorumuyla tüm müzik severlerin beğenisini ve takdirini toplayan Hakan Altun ud, cümbüş, gitar ve klavye çalmaktadır. Güler yüzlü insanlardan hoşlanan ve somurtmayı sevmeyen Hakan Altun kadere inanan ve kaderci bir insan olarak biliniyor. İleride müzik ile ilgili en büyük idealinin dedesinin ilahilerini ve bestelerini bir albümde toplamak olduğunu söyleyen Altun’un birde Seda adında kız kardeşi bulunuyor. Meral Altun ve eski Futbolcu Arap Hasan lakaplı Hasan Altun’un oğlu olan Hakan Altun kendini dinlemeyi sevmediğini söylüyor ve arabasında bile bir tane kasetinin bulunmadığını söylüyor. 1983'den bu yana müzik için yaratıldığına inandığını söyleyen Hakan Altun devlet korosuna 3000 kişi arasında seçilen 30 kişi arasında yer almaktaydı. Bir albümü sadece 16 günde hazırladığını söyleyen Hakan Altun sıkı bir Beşiktaş taraftarı. |
Reha MUHTAR Reha Muhtar, 21 Temmuz 1959'da doğdu. Babası Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı profesörü olan Reha Muhtar, eğitimini TED Ankara Koleji'nde aldı. 23 yaşında iken kendisi gibi gazeteci Selin Çağlayan ile evlendi ancak evliliği 5 sene sonra sona erdi. Ulusal Basın Ajansı'nda çalışmakta iken gelen teklif üzerine Milliyet muhabiri olarak Atina'ya gönderildi. 9 yıl Atina'da kaldıktan sonra Türkiye'ye döndü ve televizyonlarda "Ateş Hattı" adlı programı yaptı. 36 yaşına geldiğinde Show Haber'in genel yayın yönetmeni oldu. Reha Muhtar uzun zamandır Vatan gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Haber içerikli programların dışında da başarılı olan ünlü gazeteci "Doğruların Zamanı" adlı bir programı sunmakta. |
Tamer KARADAĞLI Aslen Kars-Sarıkamışlı'dır. İlkokula başlamadan ailesi ile birlikte ABD'ye yerleşen Karadağlı, Türkiye'ye dönmüş, sonra yapamayıp tekrar Amerikaya gitmiştir. Lise son sınıfta kesin dönüş yaptığı yıllarda da lise yıllarında okulunu aksatıp akut sinemasına abone olmuştur. Bir yandan da lise yıllarında onun için bir tutku olduğunu belirttiği seslendirme sanatına başlamıştır. Sonra Shakespear'in "Kuru Gürültü" adlı oyununu hem Türkçe hem de İngilizce sahneye koymuştur ve böylece Bilkent Üniversitesi macerası başlamıştır. TED Ankara Koleji'nden sonra Çankaya Lisesi'nden ve Bilkent Üniversitesi Sahne ve Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü'nden 6 kişilik sınıftan mezun olan 3 kişiden biri olmanın verdiği gururla üniversiteyi başarı ile tamamlayan sanatçı ilk filmini 1993 yılında çevirdi. Çocuklar Duymasın dizisiyle ün kazandı. Birçok ünlü oyuncunun seslendirmesini de yapan Karadağlı, Arzu Balkan ile evliydi. |
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/216322.jpg Yılmaz ERDOĞAN Yılmaz Erdoğan, 1967, Hakkari. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara´da tamamladı. İTÜ İnşaat Mühendisliğini kazandı fakat ağır basan tiyatro tutkusu eğitimini yarıda bırakmasına neden oldu.Tiyatroya Ferhan Şensoy´un 'Nöbetçi Tiyatrosu'nda başladı, daha sonra Levent Kırca´nın 'Olacak O Kadar' adlı televizyon programında başyazar olarak görev yaptı. TRT´de yayınlanan 'Umut Taksi' adlı diziyi yazdı ve bu dizide oyuncu olarak rol aldı. · Tiyatroda dolu dizgin giden Erdoğan daha sonra Türkiye´nin en büyük oyuncu kadrosuna sahip olan 'Gereği Düşünüldü' isimli oyunu yazdı; bu oyun 4 yıl kapalı gişe oynadı.Bu oyundan sonra tiyatro çalışmalarına Yasemin Yalçın Tiyatrosu´nda başlayan Yılmaz Erdoğan 'Haşlama Taşlama' ve yine bu tiyatroda 5 yıl sahnelenen 'Kadınlık Bizde Kalsın' adlı oyunları yazdı. Yılmaz Erdoğan tiyatro yaşamına bundan sonra ortağı Necati Akpınar ile birlikte kurduğu Beşiktaş Kültür Merkezi´nde devam etti. Burada yine başrollerini Demet Akbağ ile paylaştığı 'Bir Demet Tiyatro' adlı diziyi yazdı. 'Otogargara' ise son olarak yazdığı müzikaldi ve tiyatro severlerin yoğun ilgisiyle 4 yıl kapalı gişe oynadı. Bu arada son iki yıldır yine kendisinin yazdığı ve oynadığı tek kişilik 'Cebimdeki Kelimeler' adlı oyunu Beşiktaş Kültür Merkezi´nde sahnelendi. İlk albümü 'Kayıp Kentin Yakışıklısı´nda ´Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam´ diyen tiyatro dünyasının önemli isimlerinden, küçük büyük herkesin ´Mükremin Abi´si Yılmaz Erdoğan´ın 'Kayıp Kentin Yakışıklısı' adlı bir şiir kaseti Prestij Müzik etiketiyle müzik marketlerde yerini aldı.Bu albüm Yılmaz Erdoğan´ın yazdığı 17 şiirden ve bu şiirlere eşlik eden Metin Kalender, Nizamettin Ariç ve Ali Aykaç´ın bestelediği ezgilerden oluşuyor. Erdoğan´ın albümünde şiirler, Türk Sanat Müziği´nden örnekler, türküler etnik müzikler gibi geniş bir müzik yelpazesi eşlik ediyor ve sanatçının kendi sesinden kısa bir türkü de bulunuyor. Yılmaz Erdoğan´ın bu ilk şiir albümünün yönetmenliğini Metin Kalender üstlendi.Kaset piyasaya çıkışının ilk haftasında 100.000´lik satış tirajına ulaştı ve şiir albümleri kategorisinde önemli bir yer edindi. Erdoğan´ın zekice ve nice motiflerle işlenmiş, kendine özgü üslubuyla yazdığı hüzün ağırlıklı şiirleri dinleyenleri yoğun bir duygu karmaşasına sürükleyecek. Senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini paylaştığı Vizontele filmi büyük başarı kazandı. ESERLERİ 1)hüzünbaz sevişmeler 2)kadınlık bizde kalsın 3)kayıp kentin yakışıklısı 4)haybeden gerçeküstü konuşmalar 5)anladım |
http://campusss.com/fotos/mustafa_sandal.png Mustafa SANDAL Mustafa Sandal, 11 Ocak 1970'de İstanbul, Beşiktaş’ta dünyaya geldi. Özel Dost Koleji’ndeki ilköğreniminin ardından İsviçre’nin Cenevre kenti yakınlarında bulunan "College Du Leman " da orta ve lise tahsilini tamamladı. Ardından, üniversite tahsiline Boston New Hampshire College’da başladı. İçindeki müzik tutkusunu daha fazla bastıramayıp 2.5 senelik üniversite tahsilini yarıda bırakarak Türkiye’ye döndü.Yurt dışında çeşitli ülkelerde geçirdiği uzun yıllar, tüm yaşamıyla beraber müziğine de yansıdı. Aldığı tüm bu eğitimle birlikte çocukluk yıllarından beri içinde duyduğu müzik tutkusunun ışığında, profosyonel müzik yaşamına İstanbul Gelişim Stüdyosu’nda; Onno Tunç, Selçuk Başar, Uğur Başar ve Garo Mafyan gibi ülkemizin en ileri gelen müzik adamlarının yanında başladı (1989). Öyle ki, Cenevre’deki orta okul ve lise yıllarında okul DJ’liği ile başlayan bu müzik aşkı İstanbul Gelişim Stüdyosu’na adım atması ile doruğa ulaştı. Kendi müzik ruhunu öğrendikleriyle birleştirerek belki de asıl müzikal kimliği olan bestecilik ve söz yazarlık yönünü ortaya çıkardı. "Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Zerrin Özer, Muazzez Abacı, Ayşegül Aldinç, Yonca Evcimik, Ozan Orhon, Burak Kut, Deniz Arcak, Emel Müftüoğlu,Reyhan Karaca, İzel, Sibel Alaş, Asya,Hakan Peker ve Ferda Anıl Yarkın" gibi sanatçılara verdiği besteler, kendisini gerçek anlamda peşinden koşulan bir besteci ve söz yazarı konumuna getirdi… Kendi albümünü çıkarmak için daha fazla tecrübe kazanmayı tercih etti. Bu süre zarfında da müziği her yönüyle incelemeyi ve müzik teknolojisini de yakından takip etmeyi ihmal etmedi. Aradan gecen uzun çalışmalardan sonra kendi bestelerini yorumlamaya karar verdi.1994 yılında ilk albümü "Suç Bende"yi çıkardı. Bu albümün satış tirajı, yıllardan beri yapmış olduğu çalışmalarının bir ürünü olurken, kendisini Türk Pop Müziği’nin tartışmasız yıldızlarından birisi yaptı. "Suç Bende" isimli albüm piyasaya verildikten 3 ay sonra başlayan Türkiye Turnesi’nde bir seneden çok daha kısa bir süre içerisinde yurt içinde 140, yurt dışında ise 30 konser vererek kırılması güç bir rekora imza attı.İlk albümünün başarısından sonra, bestecilik ve söz yazarlığı ile yetinmeyerek aranjörlük yönünü geliştirmeye karar verdi. Keza, evine bir Home-Studio kurarak çalışmalarını daha hızlı ve çok yönlü olarak yapmaya başladı. 1995 yılında ilk kez bir albümün müzik direktörlüğünü ve aranjörlüğünü üstlenerek Sibel Alaş’ın "Adam" isimli prodüksiyonuna imza attı. 1996 ‘da "Gölgede Aynı" adlı ikinci albümünü hazırladı.. Bu albümün ilk albümden farkı, tam anlamıyla bir Mustafa Sandal prodüksiyonu olmasıydı. Ayrıca, verdiği yüzlerce yurt içi ve yurt dışı konserle birlikte, 2 Milyon kaset ve 600 Bin adetlik CD tirajı, eşine az rastlanır bir fanatizmi de beraberinde getirdi. Bir zamanlar hayal edilmesi bile güç olan stadyum konserlerindeki başarısıyla yetinmeyerek müziğin görsel yani diyebileceğimiz video kliplerde de daha önce denenmemiş temalar kullanıldı. "Bir Anda" adlı şarkısına aksiyon tarzında çektiği klip, ilk günden itibaren büyük dikkat çekti. 1997 yılında, Londra’ya yerleşip üniversite eğitimine kaldığı yerden "American College Of London"’da devam ederken yine Londra’da İzel’in Emanet adlı albümün müzik direktörlüğünü üstlendi. 1998 Eylül’ünde çıkardığı üçüncü albümü "Detay" ile beklentileri yine boşa çıkarmadı. Yurt içinde onlarca şehirde, yurt dışında da Amerika,Avustralya, Almanya, Avusturya, Danimarka, Hollanda, İngiltere, İsveç, Fransa Türkmenistan, Azerbaycan gibi pek çok ülkede toplam 120 konser veren sanatçı, bu albümde de her zamanki satış tirajlarını yakaladı.kışında Paris/Fransa’da Sony Music'le yaptığı anlaşma ile dünyaya açılan Sandal, yurt dışında yayınlanmak üzere "Araba" adlı şarkısına yeni aranjmanıyla Marakes/Fas’ta klip çekti.Yurt dışında da çok ses getiren ve de sevilen bu single çalışması ile daha önce albümlerinde yorumladığı şarkılardan 12 tanesinin bulunduğu albüm sayesinde, Fransa, Almanya, Belçika, İsviçre gibi Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, bir çok TV programına katılıp röportaj verdi. Ayrıca, "Araba" şarkısına gelen okuma istekleri doğrultusunda, Rusça, Arapça ve Yunanca dillerine çevrildi . 2000 Haziran’ında "Akışına Bırak" adlı dördüncü albümünü dinleyenlerine sundu. Bu albümde önceki albümlerinden farklı olarak müzik direktörlüğü kimliğini İskender Paydaş’la paylaşarak, daha çok besteci ve yorumcu kimliğini ortaya çıkarttı. Düzenlemelerinde Volga Tamöz’ün de imzasının bulunduğu şarkılar, kaliteli alt yapısı ve ses efektleriyle oldukça dikkat çekti. 2000-2001 konser programlarının arasında, çocukluğundan beri hayranı olduğu Eros Ramazotti ile birlikte İstanbul Ali Sami Yen Stadı’nda 25 Bin kişi önünde yaptığı düetle çok saygı duyduğu bu müzik adamıyla aynı sahneyi paylaşarak, bugün gelmiş olduğu noktaya hakkı ile geldiğini ispat etti. 2002 yılının ilk aylarında, görenlere parmak ısırtan yeni stüdyosunu kurdu ve 5. albümünün kayıtlarını burada gerçekleştirdi. Ayrıca, kendi prodüksiyon şirketi olan YADA PRODUCTIONS bünyesinde kurduğu ve alt yapı çalışmaları 2 yıllık bir süreyi alan Fan Club’ını, isim ve format değişikliğiyle yenilediği web sitesi üzerinden faaliyete geçirdi. 2002 Haziran’ında çıkardığı "KOP" adlı albümü ile müzik piyasasına yeniden hızlı bir giriş yaptı... 2003 yılında sevenlerine bir sürpriz yaparak "Maxi Sandal 2003" isimli bir maxi single çıkardı. Sanatçı yine 2003 yılında, Almanya-Universal Music etiketiyle "Aya Benzer 2003 (Moonlight)" isimli bir single ile "Seven" isimli bir albüm ile Avrupa’lı müzikseverlerle buluştu. 2004 yılında Türkiye'de "İste" isimli maxi-single'ı piyasaya çıktı. Yaz boyu "Volkswagen ile Müzik Aşkına" konserlerinde sevenleriyle buluştu. 10 Ocak 2005'te "İsyankar" isimli şarkısının single çalışması ile yurtdışındaki sevenleriyle buluştu. İsyankar, Almanya, Avusturya ve İsviçre'de en çok satanlar listelerinde üst sıralarda yer aldı. |
http://img99.imageshack.us/img99/8128/kar0060xi5.jpg Haluk LEVENT 26 Kasım 1968'de Adana’nın Yüreğir ilçesinde doğduu. İlkokulu Sabancı İlk Öğretim Okulu'nda okudu. Adana Atatürk Lisesi'nden mezun oldu. Sonra sırasıyla Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği, Ankara Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü ve Ankara Üniversitesi Muhasebe bölümünde kısa zamanlar öğrencilik yaptı. Üniversite giriş sınavlarını kazanıyordu ama eğitimini istikrarlı bir şekilde ilerletemiyordu. Bu durumda ailesinin maddi sıkıntıları da önemli bir rol oynuyordu. Sınavlarla geçen bu yıllar içinde ticaretle uğraşan Haluk Levent, başarısız bir ticaret adamı olarak Adana'dan ayrıldı ve kendini yollara verdi. İlk albümünün “Yollarda" adını alması da bugünlerdeki deneyimlerin sebebidir. Birçok şehirde dolaşıp şarkı söyledi. Kimi zaman hasta bir kız çocuğu için sokak sokak dolaşıp şarkı söyleyerek para toplamaya çalıştı. Bu çabaların bazılarında başarılı oldu. 1992 yılında İstanbul'a geldi. Ortaköy'de çeşitli barlarda çalıştı. Yıldıray Gürgen ile tanıştı.Bununla beraber Serdar Öztop ve Akın Eldes gibi kaliteli müzisyenlerle çalışıp albümlerinin kalitesinin artmasını sağladı 1990’da başladığı albüm çalışmaları zahmetli ve yıldırıcı dört yılın ardından meyvesini verdi. 1994’te "Yollarda" albümünü çıkarttı.Bu albüm aynı zamanda Anadolu Rock müziğinin ortaya çıktığı 70’lerden sonra ikinci yükseliş döneminin ilk eserlerindendi. Aynı yıl Moğollar da 20 yıl aradan sonraki ilk albümünü çıkartmıştır. “Yollarda” hiç beklenmedik bir şekilde yaklaşık ikiyüzbinlik satış rakamına ulaştı. Bu, Türkiye Müzik piyasasında açılan yeni bir kulvarın ardından milyonları sürükleyeceğine dair ilk işaret gibiydi. İlk albümün ardından 1996'da "Bir Gece Vakti" bir milyona yaklaşan satış rakamıyla müzik gündemine bomba gibi düştü. Yine 1996’nın sonlarında “Arkadaş” albümü piyasaya çıktı. Bu albümle sanatçı, Anadolu Roc müziğin müzikal anlamda en başarılı örneklerinden birine imza atmıştır. Sanatçı “Arkadaş” albümü için "Bu albümle dünya standartlarını yakaladım" demektedir. 1997’nin Ağustos ayında cezaevine girdi. Yaklaşık on yıldır kurtulamadığı ticari bir dava yüzünden 9 ay cezaevinde kaldı. Cezaevindeyken uzun saçlarını kesip Akkuyu’ya, yapılması düşünülen Nükleer santral projesinin protesto gösterilerine yolladı. Cezaevine girmeden önce oluşturmuş olduğu kayıtlarla “Mektup” albümünü çıkarttı. “Mektup” içeriden dışarıya yazılmıştı ve dışarıda bu “Mektup”u yüz binlerce kişi okudu. İçerde boş durmadı “Kedi Köprüsü” adlı ilk kitabını yazdı. Gözleri kör eden ışıklardan kurtulmuş ve her ne kadar yüz bin mektup almış olsa da sonunda kendisine kalmıştı. Bu “kendinelik” bir kitapla somutlaştı. Cezaevinden çıktıktan sonra yeni albümünü hazırlamak için çok az bir vakti vardı. Çünkü 18 aylık askerlik görevi bekliyordu. Bu koşullar altında “Yine Ayrılık” albümünü çıkarttı ve askere gitti. O askerdeyken bedelli askerlik çıktı. Anlamlı bir talihsizlik oldu. Askerdeyken Türkiye’nin daha önce hiç gitmemiş olduğu yerlerinde konserler verdi. Bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da konserler verdi. 1999 depreminin ardından İzmit’te kurulan Çadır kentlerde bizzat çalışıp çadırlar kurdu. Depremzedeler yararına konserler verdi. Askerdeyken izin günlerinin hepsini stüdyoda geçirdi. “www.leyla.com”u çıkarttı. Gittikçe dijitalleşen bir dünyada duyguların da dijitalleştiğinden dem vuruyor, “Kamyoncunun Türküsü” şarkısıyla Susurluk’a gönderme yapıyordu. Askerlik görevinin ardından sırasıyla “Kral Çıplak”, “Bir Erkeğin Günlüğü” , “Aç Pencereni” “Annemin Türküleri” adlı albümlerini piyasaya sürdü. Ayrıca ikinci deneme kitabı olan “Moritos’un Düşleri” ni yayımladı. Sanat yaşamının on beşinci yılına (2005) adım atan sanatçı, bu geçen on beş yıl boyunca yurtiçinde ve yurtdışında yaklaşık on bin konsere çıktı. Türkiye’de en çok konser veren sanatçıların başında gelen Haluk Levent, bu konserlerin çok önemli bir kısmından para almamış, konserin gelirini ihtiyacı olan hastalara vakfetmiştir. Yardımsever Rock’çı tanımının yakıştırılması bu sebeptendir. Aynı zamanda Çevre Sorunlarına karşı duyarlılığıyla ön plana çıkan sanatçı, hemen hemen her albümünde çevre bilincini aşılama yolunda şarkılara yer verdi. Türkiye’nin değişik bölgelerinde çevre katili projeler aleyhine davalar açtı ve açılan davalara müdahil oldu. Mersin’in Kazanlı ilçesindeki Caretta Caretta Kaplumbağalarının soyunun tükenmemesi için protesto gösterilerinde bulundu. Kısa sanat yaşamına on iki albüm, on bin konser, iki kitap yüzlerce ödül, yardım konserleri, iki tane rekor konser (on iki saatlik), onlarca çevre davası sığdıran Haluk Levent, yürüdüğü yolda olgun ve emin adımlar atmaya devam ediyor. ve kendisi koyu bir beşiktaş taraftarıdır |
http://www.ucankus.com/img/imgyeni/b...rsi_sevval.jpg Şevval Sam Şevval Sam, oyuncu kimliğinin yanı sıra şarkıcılığıyla da ön plana çıkıyor. Sanatçı son olarak üçüncü albümü "Karadeniz"i piyasaya sürdü. Hafta Sonu dergisine konuşan Sam, "'Günü yakalayayım, şunu şu yerden vurayım, şu şarkıyı dinlerse şöyle maçlarda söyler' gibi müzikte başka hesaplarım olmadı" diyor. - Öncelikle üçüncü albümünüz "Karadeniz" hayırlı uğurlu olsun diyelim. Bize bu albümün oluşumundan söz eder misiniz? Doğrusunu isterseniz uzun zamandan beri benden ısrarla bir Karadeniz albümü bekleniyordu. - Albümün adı "Karadeniz"... Şevval Sam için Karadeniz çok farklı bir önem taşıyor. Karadeniz deyince belki Kazım Koyuncu’nun sesi çınlıyor kulaklarınızda... Ve onun ölüm yıldönümünde çıkardınız albümünüzü... Zaten albümü de Kazım Koyuncu’ya ithaf ettim. Çünkü benim hayatımda çok önemli bir yeri vardı onun. Albüm de dediğiniz gibi Kazım’ın ölüm yıldönümünde piyasaya çıktı. Ancak bu benim planladığım bir şey değildi. Yoksa daha öncesinde çıkabilirdi. - Kazım Koyuncu ile olan dostluğunuzu o aramızdan ayrılsa da sürdürüyorsunuz ve bu açıdan bakılınca müthiş bir vefa örneğinin sergilendiğini görüyoruz. Koyuncu ile ilgili başka yapacaklarınız var mı? Biz, birlikte müzik yapmaktan keyif alan iki dosttuk. Benim hayatıma, Karadeniz müziğinin girme sebeplerinden biriydi gerçekten; bendeki karşılığıydı. Karadeniz albümü yapıyorsam en çok da onun payı vardı bunda ve ben de, bu nedenle albümü ona ithaf ettim. - Şevval Sam, albümüyle ya da dizisiyle geliyor gündeme. Ama bunların tanıtımını bile yeterince yapmıyor, ön plana çıkmaktan kaçınıyor nedense... Niçin? Ben işimi "yaparken" çoooook seviyorum. Ama medyanın getirdiği bütün külfetlerden sıkılıyorum. İlk bakışta bu bir çelişki gibi görünüyor ancak şöyle söylersem galiba durumum daha iyi anlaşılacak: Ben eğlendirirken eğlenen biriyim. Dolayısı ile işimi yaptığım anın hazzı üzerinden, mesleğimi yapma motivasyonumu sağlıyorum. O anların haricindeki her şey bana külfet geliyor. Örneğin, çok sık röportaj yapmak istemiyorum çünkü kendimi tekrar etmeye başladığımda, kendimden sıkılıyorum. Kendimi çok fazla yerde gördüğümde de sıkılıyorum. Ben daha kendimden sıkılırken, başkası sıkılmaz mı beni bu kadar çok görmekten? Yani popüler olmak benim için "amaç" olsaydı, bu dediğiniz doğru olabilirdi; ancak benim için bir "sonuç". - Şarkıcılık yeteneğinizi "Gülbeyaz" dizisinde mi keşfettiniz? Ben bir şey keşfetmedim. Zaten müziğin içine doğdum. Kendimi bildim bileli, konuşur gibi şarkı söylüyorum ama bunu profesyonel bir hale getirmek için biraz demlenmem gerekiyordu. Bu nedenle albüm yapmak için bekledim. Benim için müzik şarkı söyleyip notaları basmak değil, müziği başka türlü algılıyorum. - Müziğin ticari boyutuna bakmıyorsunuz... Evet, müziğin bu kadar ticari kaygılarla yapılıyor olması hoşuma gitmiyor. Ayakları yere basan, ne yaptığımdan emin olduğum bir şey yapmak daha önemli. Türk sanat müziğinin en seçkin eserlerinden oluşan ilk albümüm "Sek", bu işin temelini oluşturdu. Ondan sonraki ikinci albümüm "İstanbul’s Secret" daha fazla doğaçlamaya yer verdiği için içimdeki müziği ortaya çıkardı, bu şansı bana tanıdı. "Günü yakalayayım, şunu şu yerden vurayım, şu şarkıyı dinlerse şöyle maçlarda söyler" gibi müzikte başka hesaplarım olmadı. KENDİMİ NEREDE İFADE EDEBİLİYORSAM OYUM - İlk albümünüzde alaturka okudunuz. Bu sürpriz olmuştu... İstiyordum ki alaturkayı günümüz gençleri dinlesin. Çok özel bir müzik, doğru yorumlandığı ve çalındığı takdirde caz standardında dinlesinler istiyordum. "Sek" ile amacıma ulaştım. Sonra "İstanbul’s Secret" çıktı. Bu albümü de beklemiyorlardı. Çünkü şöyle düşünüyorlardı; "İlk albümü tuttu, arkasından yapacağı ilk iş o yeri sağmak". Ama yapmadım. "2008 yılında Karadeniz türkülerinden oluşan bir albüm yapacağım" dedim ve yaptım. - Oyunculuk mu, şarkıcılık mı? Bir etiket koymak istemiyorum; ben Şevval’im ve sanat insanın kendisini ifade etme biçimidir. Kendimi nerede ifade edebiliyorsam, o anda oyum. Şarkı söylüyorsam şarkıcıyım, oyunculuk yapıyorsam oyuncuyum. - Sizi genellikle komedi ağırlıklı yapımlarda görüyoruz. Farklı bir rolle kamera önüne geçmeyi düşünmüyor musunuz? Bugüne kadar farklı karakterler canlandırdım. Daha önce dram da oynadım. - Mesela... Mesela "Karaoğlan" dizisinde, daha ilk bölümde Karaoğlan’ın öldürülen annesi "Ece Sultan" rolünü oynadım. Nejat İşler’le kamera önüne geçtiğim "Gülbeyaz" dizisinde Karadeniz şivesiyle konuşan "Gülbeyaz" rolündeydim. Özcan Deniz’le oynadığım "Aşkın Dağlarda Gezer" dizisinde aşiret kızı "Kajal" rolünü üstlendim. İki sene önce çekilen "Yaşanmış Şehir Hikayeleri" dizisinde şarkıcı Ece Yıldız olarak ekrana geldim. Daha önce "Müjgan Bey" dizisinde rol gereği erkek kılığına bile girdim... - Ama Şevval Sam daha çok komediyi seviyor... Senaryo iyiyse ve ben eğlenirsem, başkalarını da eğlendirebileceğimi düşünüyorum. Hayatta yeterince acı var zaten, gülmek gerek, gülmemiz gerek. - Çalışma dışındaki zamanlarda Şevval Sam ne yapıyor? Arta kalan bütün zamanımı oğlum Tarık Emir’le paylaşmaya çalışıyorum. - Biraz da spor konuşalım. Sıkı bir Beşiktaş taraftarısınız... Her zaman. Çarşı bir ruhtur, feshedilemezciyim. - Beşiktaş bu sezon şampiyon olur mu? Futbol bu, her şey olabilir. - Oğlunuz Tarık Emir’in futbola ilgisi var mı? Ne de olsa bir dönemin "Sarı Fırtına"sı Metin Tekin’in oğlu o... Futbolla ilgisi yok. Basketbol oynuyor. Piyanonun başına geçince saatlerce çalıyor, kendisini kaybediyor. Sporu yapmasını istiyor ama meslek olarak seçmesini istemiyorum. Çünkü belli bir yaşta bitiyor. Ömrünün sonuna kadar yapabileceği bir mesleği seçmesini tercih ederim. Türkiye'de insan olmak zor - Başka düşündüğünüz bir meslek oldu mu hiç? Mesela en son dizide doktor olmuştunuz. Doktor olmayı kafama koysaydım, olurdum. Tıbba özel bir ilgim var. Farmakolojiyi de severim. Ancak doktorluk Türkiye’de zor bir meslek. Gerçi hangi meslek olursa olsun Türkiye’de hep zorluk vardır. Türkiye’de yalnız doktor değil, işçi, eğitimci, hukukçu ya da kısacası insan olmak çok zor! Sadece parası olanın rahat yaşadığı, hiçbir sosyal güvencesi olmayan milyonlarca insanın bulunduğu, bu yüzden suçların, kavganın, fakirliğin bitmediği bir düzen var. |
Çarşının resmi web sitesi.
|
All times are GMT +3. The time now is 03:24. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025