![]() |
bu konu ruhumu sıkıyo...
bazı gerçekler vardır inanırsın anlatamazsın ya..benimkide o hesap... ama zaman gösterecek ...inşaalah yanılan...iyi değildir diyenler olur... öncene tartışıldı...bir sonuç alınamadı... sırf tartışmak için tartışılıp...farklı yönlere çeliliyo.... allah cümlemizi rızası doğrultusundan ayırmasın inşaalah.... |
Alıntı:
Ehli sünnet cemaatinden olmasın yazdığı eserleri hiçe mi sayalım demişsin Kardeş sen ehli sünnetmisin önce bunu cevaplaman gerekir. Eğer ehli sünnetsen bu kişi senin uyduğun meshebine göre dini konlar işlemiyor sende bu kişiden aldığın bilgilerle kendi inandığın mezhebin (yani ehlisünnet) tersini yapmış olursun.Çünkü bu kişiin verdiği fetvaları ehlisünnet kabul etmemektedir... Ehlisünnet değilsen zaten sorun yok |
Alıntı:
Önce niyet okumacılığından vazgeçin ve anlayın, tanıyın, dinleyin ondan sonra hüküm verin. Zaten paylaştığınız yazı Cübbeli Ahmet Hocanın İslamoğlu hakkında söylediklerinin yazılı hali.. İddia ettiğiniz gibi videoyu izlememişte olsam (ki izledim ve izlemedğim hükmüne vararak hakkıma girdiniz) yazdığınız yazıyı okumamda görüşleri anlayabilmem için yeterli .. Ayrıca alıntıladığınız cevabımda özneyi gizleyip, hitabı "biz" şeklinde kullanmaya da özen gösterdim.. Dikkatlerinize sunarım.. Sormuşsunuz cevaplayalım, ben ehl-i sünnetim. İslamoğlu'nun "farklı" görüşlerini sizden daha iyi takip ediyor ve araştırıyorum. Her şeyden önce bir müslümanı savunmam için onun tüm söylediklerini hatasız kabul etmem gerekmiyor heralde.. İslamoğlu'nun söylediğiniz gibi işlediği konular ehl-i sünnete aykırı değil, aykırı olanı da araştırır, öğrenir, süzgeçten geçirdikten sonra doğru ya da yanlışlığına hüküm verirsiniz.. Araştırmaktan korkmayın.. Malesef ki dikkatle dinlediyseniz video'da Cübbeli Ahmet Hoca İslamoğlu için "tanımıyorum, hiç de görüşmedim" diyor, Allah için söyleyin, tanımıyorsanız nasıl hüküm verirsiniz.. Biz birbirimizi eleştirmekten etrafımıza bakamıyoruz.. Sizden de ricam lütfen önce tanıyın, sonra hüküm verin. Hayat düsturunuz bu olsun.. Belki o zaman siyasette ki bu uçsuz bucaksız tartışmaların da sebebleri aşikar olur..Konuya dönelim.. Ben Kur'an'dan başka her kitabın hatalı olabileceğini biliyorum ve okuduğum her metni bu gözle inceliyorum..insanların hatadan hali olmayacağını, hata yapabilceklerini biliyorum.. Ve insanları "peşin hükümlülükle" değil tanıyarak ve anlayarak haklarında hüküm vermeyi yeğliyorum.. Ve müslüman olarak alimlerimizi kendi "kalıp"larımıza göre değerlendirmek yerine, anlamak ve hakikati görmek adına okumaya çalışmanın olması gereken olduğunu düşünüyorum ve's-selam |
mustafa islamoğluysa konu ,konu benim için kapanmıştır..
|
Hadisi şerifte belirtiği üzere kim Kuranı Kerimi kendi görüşü ile tefsir ederse kafir olur..
birçok mümin kardeşimizin itikatlarıyla oynanıyor Allah hidayet etsin islamoğluna... |
benzeri nadir bulunan bir sahsiyet
|
Mustafa İslamoğlu çok değerli bir alimdir. Şeyh Said Ayaklanması, Anadolu Halk Ayaklanmaları ve Yürek Devleti kitaplarını okudum.. İmamlar ve Sultanlar kitabının methini çok duyduk ama okumak henüz fırsat olmadı. Bazı cemaat veya gruplar, kendi fikriyatlarına uymuyor veya ezber bozuyor gibi gördükleri için neredeyse mürted ilan edecekler. Çok ayıp..
Bir İslam alimine sapkın demek, o Alime hiçbir zarar vermez ama o kişiye büyük zarar verir. |
Alıntı:
Kim kafasına göre fetva verip ayeti hadisi kendi günümüze uyarlar ve yorum yaparsa o bana göre sapkındır Allah(cc) hidayet etsin derim ben demiyorumki bütün yazdıkları yanlış fakat değişmiyecek kıstaslar vardır islamda kadının hayızken camiye girmemesi gibi sen kalkar buna olur diyip milleti peşinden sürükleyip yanlış yaparsan sapkın derim tabii...;) |
dini bilgin ondan çok galiba k.kerimi yada hadisi yorumlamak için belli kıstaslar vardır ve bu özelliklerde onda var
|
mustafa islamoğlu hocaların hocasıdır!..ona kötü söz diyene yazıklar olsuNN..
|
Alıntı:
ikincisi müctehidliğe soyunan son dönem modernist ve şia hayranı sayın mustafa islamoğlu'nun hadis ilminden payı ne kadardır? Veya hadis ilmine verdiği değer ne kadardır? Biz biliyoruzki o işine geldiği yerde reddeder işine geldiği yerde hadislere sarılır..sayın islamoğlu'nun derdi nedir neden bazı konuları özellikle kaşımaktadır Bu hususta yaptığı bidah ihdas etmek değilmidir milletin niçin kafasını karıştırmaktadır ALLAH'tan korkmaz mı ALLAH hatasından tevbe ile dönmeyi nasip eylesin... |
ALLAH SİZE DOĞRU YOLU GÖSTERSİN!..MUSTAFA HOCAM HER ZAMAN ARKANDAYIZ!..
|
|
ben şimdi sizi banlanmış eski bir üye olduğunuza eminim.
hem ilk başta direkt saldırmanızdan anlamalıydık... eh mustafa islamoğlunun bu kadar fanatik savunucusuydu oda... bu konuyu eskiden bu zamana getirdiğine göre kesin o sun... |
anlayamadım...bana mı söylediniz..???
|
M.İslamoğlu Ehli sünnete muhaliftir.
Dinlenilmesi sakıncalıdır. |
Alıntı:
Forumda bu konuda çıkan tartışmalara cevap vermekten yorulmaya başladım kardeşim.. Lütfen birşeyler söylemeden önce biraz düşünün, gerekçelerinizi arzedin ve bu gerekçelere binaen size ait cümlelerle yorumunuzu yapın.. Eğer bu konu üzerine gerçekten kafa yormak istiyorsanız lütfen bu ve bu (ehl-i sünnet dışıdır iddiası)başlıkları inceleyin.. Tartışmanın yeri burası değildir kardeşim.. Biz bu başlığı "okuyup anlamak ve en son olarak konuşmak" için açtık.. Ve biz, "yaftalamaktan" uzak kalmak adına önce okuyup anlamayı esas edindiğimiz için okuyoruz.. Buyrun beraber okuyalım? ? ? |
Alıntı:
Benim için ehli sünnete muhalif olan biri bitmiştir. Ehli sünnete uygın olsaydı bu şahıs bir şey dermiydik. |
MUSTAFA İSLAMOĞLU YE’CÛC VE ME’CÛC’U DA İNKÂR EDİYOR
Bu yazılarımızdan etkilenerek yanlış inançlardan tevbe edenler ve yanlış insanlardan uzak duranlar olabilir ümidiyle bu reddiyelerimizi inşâallâh sürdüreceğiz. Sizden beklentimiz dikkatle ve insafla muhakeme etmeniz, bu yazımızın okunması hususunda iyiliği emretmeniz ve bu ilmî reddiyeleri yaymak dışında hiçbir şahsa hakaret ve nefretle dilinizi ve kalbinizi meşgul etmemenizdir. Bizleri Kur’ân-ı Kerîm’e inanan ve buyurduklarını tahrife yeltenmeyen Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’ten kılan Allâh-u Te‘âlâ’ya sonsuz hamd-ü senâlardan ve: “Benim ve ashâbımın sahip bulunduğumuz Cemaat inancından bir karış ayrılan kişi, muhakkak İslâm ipini boynundan çıkarmış olur” (Tirmizî, no:2641, 2863,) buyuran Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e ve Cemaati temsil eden ashâbına sınırsız salât-ü selâmdan sonra! Bu ayki yazımız yine Ehli Sünnet müdâfaası ve Ehli Bidat reddiyesi kapsamında Mustafa İslamoğlu’nun Kur’an mealine ve tefsirine soktuğu bir bidati, bir tahrifi ve bir inkârı eleştirmek üzerine olacaktır. Tabi şunu sizlerle paylaşmak isterim ki; bizim, kişilerin şahsiyetine hakaret ve bazı kimselerden nefret gibi bir seciyemiz bulunmamaktadır. Zaten dînimiz de bize bu tür ahlâkı yasaklamaktadır. Biz ancak kişilerin yanlış bulduğumuz fikirlerini ilmî cevaplarla reddetmeye ve insanların bu yanlışlara inanarak îmandan çıkmamalarına gayret etmeye yönelik faaliyetler içerisinde olabiliriz. Zaten bundan başka bir şey düşünmeye bile vaktimiz yoktur. İnkârın îmanla, dalâletin de hidâyetle yer değiştirmesi neticesinde İslâm’a giren bir kâfire ve yola gelen bir dalâlet sahibine karşı fikrimizi ve tavrımızı değiştirmemiz bize emrolunduğuna göre, bidatten sünnete ve firak-ı dâlleden Ehl-i Sünnete dönen bir kimseye de aynı muameleyi revâ görürüz ki, bu da bizim kimseye karşı şahsî ve nefsî bir nefret ve adâvet taşımadığımızın en büyük göstergesidir. Fakat şunu insafla düşünerek bize hak vermeniz gerekir ki, itikadımıza göre Ehl-i Sünnet dışı bulduğumuz bir kişinin, insanı dinden çıkaracağına kanaat getirdiğimiz görüşlerinin Ehl-i Sünnet mensupları arasında, bilgisizlik ve seçici olmamak nedeniyle kabul gördüğünü müşahede etmemize rağmen, bu kardeşlerimizi bu yanlış inançlara uymamaları hususunda uyarmamamız, inançlarını bizden duydukları ilimlere emânet eden sevenlerimize karşı büyük bir hıyânet olmaz mı ve bu kıyamet gününde büyük bir vebâli mûcib olmaz mı? Bir çukura doğru gittiğini gördüğümüz görme engelli bir kişiyi uyarmamaktan ve elinden tutup selâmet yoluna iletmemekten daha büyük bir vicdansızlık olabilir mi? İşte biz arz-ı ekber günü: “Yâ Rabbi! Biz doğru bildiklerimizi bildirdik ve kötülükten nehyettik, ama herkes bizi dinlemedi. Elimizde olmayan şeyler sebebiyle bizi muâhaze etme” diyebilmemiz için, bir de bu yazılarımızdan etkilenerek yanlış inançlardan tevbe edenler ve yanlış insanlardan uzak duranlar olabilir ümidiyle bu reddiyelerimizi inşâallâh sürdüreceğiz. Sizden beklentimiz dikkatle ve insafla muhakeme etmeniz, bu yazımızın okunması hususunda iyiliği emretmeniz ve bu ilmî reddiyeleri yaymak dışında hiçbir şahsa hakaret ve nefretle dilinizi ve kalbinizi meşgul etmemenizdir. Bugünkü reddiye konumuz, İslamoğlu’nun Ye’cûc ve Me’cûc mevzuundaki bâtıl fikirleri Kur’ân-ı Kerîm meâline dahil etmiş olmasıdır. Şöyle ki: İslamoğlu, “Hayat Kitabı Kur’an-Gerekçeli Meal-Tefsir” namındaki kitabının birinci cildinin 575. sayfasına denk gelen Kehf Sûresinin 94. âyet-i kerîmesinin notunda şu ifadelere yer vermiştir: “Ye’cûc ve Me’cûc’e helâki hak eden tüm toplumlardan söz edilen bir pasajda daha değinilir (21:95-96). İkisi birlikte düşünüldüğünde, Ye’cuc ve Me’cuc’un belli bir zaman ve mekana has mahdut ve belirli bir topluluk olmadığı, her zaman ve mekânda ortaya çıkan yıkıcı ve tahripkar güçleri temsil ettiği anlaşılır. Ye’cûc ve me’cûc isimlerinin manaları ve ayrıntılı bir tahlil için 21:96’nın notuna bkz.” Kendisinin bu konudaki görüşlerini imla hatalarına ve yazım çelişkilerine dahi riayet ederek hiçbir noktasını bile değiştirmeden naklettikten sonra, şimdi de havale ettiği notu yani Enbiyâ Sûresinin 96. âyet-i kerîmesinin dipnotunun bir bölümünü zikredelim: “Musa Carullah’ın dediği gibi Ye’cûc-Me’cûc yeryüzünün her tarafında, her millette, her çağda bulunabilir. Kur’an’da, bunların cinsiyetleri, zaman ve mekânı sınırlanmamıştır. Günümüz itibarıyla askeri ve ekonomik gücüyle bütün yeryüzünü işgal etmiş olan egemen küresel güçler en dehşetli anlamıyla Ye’cûc ve Me’cûc’turlar.” Evvelâ İslâmoğlu’nun, görüşünü benimseyerek kendisinden nakil yaptığı bu kişiyi tanıyalım: Mûsâ Cârullah, (1875-1949) yılları arasında yaşamış, bir çok yanlış fikirleri olan bir şahıstır. Onun, insanı dinden çıkaracak tek fikri bu değildir. Nitekim kendisi dinler tarihi araştırmalarının önemine temas sadedinde, dinlerden söz ederken birine hak, diğerine bâtıl demekten sakınmanın ve her dine saygı göstermenin gereğine inanmıştır. “Rahmet-i İlâhiyye Burhanları” adlı eserinde, âhirette daimi azabın İlâhî rahmete uygun olmayacağını ve İlâhî rahmetin herkesi kapsadığını söyler. (Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, 31/215) Onun bu görüşlerinden anlaşıldığına göre; İslâm için hak, Yahudilik ve Hristiyanlık gibi bâtıl dinler için bâtıl demekten sakınılması gerekiyormuş. Allâh-u Te‘âlâ nezdinde hak olan tek dînin İslâm olduğu Kur’ân-ı Kerîm’in sarih ifadesiyken, bize Allâh’ın hak dediği şeye hak demekten sakınmamız gerektiğini öğütleyen ve Kur’ân-ı Kerîm’in bir çok yerinde kâfirlerin azabından bahsedilirken sadece “Sonsuz azapta kalacakları” mânâsını ifade eden “Hâlidîne” tabiriyle yetinilmeyip, tekid için peşisıra “Ebedâ” lafzı zikredildiği halde, Allâh-u Te‘âlâ’nın kendisine yakıştırdığı gazap ve azap sıfatlarını Allâh’a yakıştıramayarak sonsuz azabı inkâr etmek suretiyle, kâfir olan bir adamın görüşünü bir Kur’ân meâlinde nakletmek bile büyük bir cinayetken, üstelik bu kişinin bir çok âyetin müfâdını inkâra götüren bir dalâlet ifadesini, muhakemeye bile tâbî tutmaksızın kabule şâyân tek bir görüşmüş gibi hikâye etmek, elbette ki İslâm toplumuna yapılacak en büyük hainlik olmuştur. Oysa Ye’cûc ve Me’cûc kavimlerinin, Zülkarneyn’in yolculuğu sırasında uğradığı belli bir mıntıkada bulunan iki dağın arasına demir parçaları ile kurşun kullanarak yaptığı muhkem bir seddin arkasında bulunan iki ümmet oldukları, kıyamete yakın vaat edilen zaman gelinceye kadar o seddi delemeyecekleri ve insanlara zarar veremeyecekleri Kur’ân-ı Kerîm’de açıkça belirtilmiştir. Nitekim Allâh-u Te‘âlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Sonra yine o (Zülkarneyn doğuyla batı arasında, doğudan kuzeye doğru üçüncü bir yola girerek maksadına ulaştıracak) başka bir sebep izledi. Nihâyet (aralarına sed yapacağı) o iki dağın arasına ulaştığı zaman onların önünde öyle bir toplum buldu ki, onlar (dillerinin garipliği ve akıllarının kıtlığı yüzünden) hiçbir söz anlamaya yanaşmıyorlardı. (Oranın halkı) dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Gerçekten Ye’cûc ve Me’cûc (isimli iki kabilenin mensupları) bu toprakta (katliâm, tahribât ve ekinleri telef etmek suretiyle) fesat çıkaran kimselerdir. Bizimle onlar arasında (bize saldırmalarını engelleyecek) bir sed yapmana karşılık sana bir vergi versek nasıl olur?” (Zülkarneyn (Aleyhisselâm) onlara cevâben) dedi ki: Rabbimin beni içerisinde yerleştirmiş bulunduğu (mallar, mülkler, sebepler ve alet-edevât gibi gerekli) şeyler (sizin bana teklif ettiğiniz ücretten) daha iyidir. Öyleyse siz bana (parayla değil de,) bir kuvvetle (; insan gücü ve güzel sanat becerisiyle) yardım edin de sizinle onlar arasında (istediğinizden daha) sağlam bir sed yapayım! (Hadi) bana büyük demir parçaları getirin!” (Onlar da dediğini yaptılar. Böylece o yavaş yavaş demir kütlelerini dizmeye başladı.) Nihâyet (dağların) karşılıklı iki kenarın arasını düzlediğinde: “ (Körüklerle demir parçalarına) üfleyin!” dedi. (Onların üflemesi) netice(sin)de onu (kızgın) bir ateş hâline çevirince (ilgililere): “Getirin bana da, onun üzerine erimiş bir bakır dökeyim!” dedi. (Onlar söylenenleri harfiyyen yapınca, o sed iyice lehimlenerek sert bir dağ haline geliverdi. Derken Ye’cûc ve Me’cûc gelip, onu delmek ve üstüne tırmanmak istedilerse de) artık onlar onun üstüne çıkmaya da güç bulamadılar, onu azıcık delmeye de en ufak bir imkân bulamadılar. (Bunun üzerine Zülkarneyn (Aleyhisselâm)) dedi ki: “İşte bu (seddi yapmaya muvaffak olmam), Rabbimden (kullarına karşı) büyük bir rahmet (eseri)dir. Ama (kıyamete yakın o sed ardında kalan Ye’cûc ve Me’cûc’un insanlara musallat edilmesi hakkında) Rabbimin vaadi(nin gerçekleşme zamanı) gelince O onu yerle bir edecektir. Zaten Rabbimin vaadi dâima (yerini bulacak) bir hak olmuştur. İşte o (seddin arkasından çıkacakları) gün (aralarında vukû bulacak izdiham nedeniyle) Biz onların bir kısmını diğer bir kısmın içerisinde deniz dalgası gibi çarpışmakta olduğu halde bırakmışızdır. Derken sûr içerisine üfürüldü de, artık Biz onları (hesap ve ceza için) tam bir toplayışla cem ettik!” (Kehf Sûresi:92-99) Diğer bir âyet-i kerîmesinde de onların şu anda dünya halkı içerisinde fesat çıkaramadıklarını, ama vakti gelip sedleri delinince süratlice her tarafa yayılacaklarını beyan sadedinde şöyle buyurmuştur: “(Hakkı bildikleri halde onda birleşmeyen kâfir milletlerin helâkleri böylece sürüp gidecek,) nihâyet Ye’cûc ve Me’cûc (seddi) açılınca ki, onlar (dağ ve tepe gibi) her yüksek yerden (inerek, ekinlere ve canlılara saldırmak üzere) süratlice koşacaklar!” (Enbiyâ Sûresi:96) Ye’cûc ve Me’cûc hakkındaki hadîs-i şerîfleri konu edecek olursak bunlar ciltler dolusu kitaplara mevzu olacak kadar fazladır. Ama bunları özetleyerek konumuzu aydınlatmaya yeterli olacak bir kısmını zikredecek olursak: “Ye’cûc ve Me’cûc Âdemoğullarından iki kabilenin ismidir. Kıyâmete yakın Îsâ (Aleyhisselâm) inerek Deccal’ı helâk ettikten sonra Zülkarneyn’in bina ettiği sed açılarak, Ye’cûc ve Me’cûc kavimleri dağ ve tepe gibi yüksek yerlerden akın ederek insanlara karışacak ve her şeyi yiyip içmeleri üzerine göller dahî kuruyacak, neticede büyük bir kıtlık baş gösterecektir. Sonra Îsâ (Aleyhisselâm)ın duasıyla boyunlarına musallat olan deve kurduyla top yekûn helâk olacaklardır, leşleri dünyâyı doldurunca Îsâ (Aleyhisselâm)ın duasıyla Allâh-u Te‘âlâ, uzun boyunlu develere benzeyen birtakım kuşları göndererek o leşleri dilediği yerlere attıracaktır. Daha sonra Allâh-u Te‘âlâ’nın göndereceği yağmurlarla yeryüzü onların pisliklerinden yıkanacaktır. Sonunda Allâh-u Te‘âlâ yeryüzünü cennet gibi yeşertecek ve Îsâ (Aleyhisselâm)ın beraberinde olan tüm müminlerin durumları düzelecektir. (İbni Mâce, Fiten: 33, no: 4075-4077, 2/1358; Tirmizî, Fiten: 59, no: 2240, 4/510) Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) sed hakkında şöyle buyurmuştur: “Ye’cûc ve Me’cûc her gün onu kazarlar, tam delmeye yaklaştıklarında başlarındaki yetkili: ‘Dönün, yarın onu delersiniz’ der. Ama Allâh-u Te‘âlâ onu eskisi gibi sağlam şekle döndürür. Nihayet müddetlerinin sonuna ulaşıp Allâh onları insanlara musallat etmek istediğinde görevlileri: ‘Dönün, yarın inşâallâh onu delersiniz’ der. Döndüklerinde onu, bıraktıkları hâli üzere bulurlar ve onu delerek insanlara saldırırlar, bütün suları içerler, insanlar onlardan kaçmaya başlar. Bunun üzerine oklarını göğe doğru atarlar, onlar kana bulanmış halde kendilerine geri dönünce kibir ve kasvetlerinden dolayı: ‘Yer ehline galip geldik, göktekileri de mağlup ettik’ derler. O zaman Allâh-u Te‘âlâ onların üzerine, enselerine yapışan bir kurt musallat eder de böylece onları helâk eder.” (Ebû Ya‘lâ, no:6436; Hâkim, el-Müstedrek: 4/488; Abdürrezzâk, el-Musannef, 2/28,29; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:10632, 16/369; Tirmizî, no:3153; İbni Mâce, no:4080; İbni Hibbân, no:6829) Ebu’z-Zâhiriyye (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Müslümanların kıyamete yakın çıkacak fitnelerden sığınağı Dimeşk’tir, Deccal’dan sığınakları Beyt-i Makdis’dir, Ye’cûc ve Me’cûc’den sığınakları ise Tûr Mescidi’dir.” (İbni Ebî Şeybe, el-Musannef, 5/324, 325, 12/191) Zeyneb binti Cahş (Radıyallâhu Anhâ) şöyle anlatmıştır: Bir gün Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) yüzü kızarmış vaziyette uykusundan uyandı. Bir yandan da şöyle diyordu: “Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur, çok yaklaşan bir şerden dolayı vay Arapların başına gelecek olanlara! Bu gün Ye’cûc ve Me’cûc’ün seddinden şu kadar (az bir miktar) açılmıştır.” (Buhârî, no:3346, 3598, 7059, 7135; Müslim, no:2880) Ebû Sa‘îd el-Hudrî (Radıyallâhu Anh) dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Ye’cûc ve Me’cûc açılacak, onlar Allâh-u Te‘âlâ’nın: ‘Her yüksek yerden boşalıyorlar’ buyurduğu gibi, insanlara musallat olacaklar, Müslümanlar onlardan kaçarak şehirlerine ve kalelerine çekilecekler, hayvanlarını bile yanlarına toplayacaklar. Ye’cûc ve Me’cûc yeryüzünün sularını içecekler, bir nehre uğradıklarında onu kupkuru bırakacaklar, arkalarından gelenler: ‘Bir zamanlar burada su vardı’ diyecekler. İnsanlardan özel sığınaklara girmeyen kimse kalmayınca onların sözcüsü: ‘İşte yer halkından kurtulduk, şimdi gök ehli kaldı’ diyecek…” (Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:11731, 18/256; İbni Mâce, 4079; Ebû Ya‘lâ, 1144, 1351; Taberî, 15/399; İbni Hibbân, no:6830; Hâkim, el-Müstedrek: 2/245, 4/489) Kıymetli okuyucularımız! Takdiri size bırakıyoruz. Bu iki kavmin kimlikleri, Zülkarneyn’in seddi arkasında yaşadıkları, kıyamete yakın Allâh-u Te‘âlâ’nın parçalamasıyla sed açılarak insanlara musallat olacakları, onlardan kaçanların Tur dağına sığınacakları ve Îsâ (Aleyhisselâm) indikten sonra onun duâsıyla helâk edilecekleri bunca âyet-i kerîme ve mânen mütevâtir olan sahih hadîs-i şerîflerde şüpheye mahal bırakmayacak sarih ifadelerle anlatılmışken, bu iki kavmin belli bir cinsiyetle, zaman ve mekânla kayıtlı olmadığı ve hâli hâzırda dünya üzerindeki tüm teröristlerin ve tahakküm gücünü elinde bulunduran siyâsi ve ekonomik güçlerin Ye’cûc ve Me’cûc olduğunu söylemek, Kehf Sûresinin âyetlerinde zamanı ve mekânı, yapım tarihi ve yapı malzemeleri zikredilen böyle bir seddin ve arkasında kalan iki kavmin mevcûdiyetinin inkârı anlamına gelmez mi? Bu tür milletlerin her zamanda ve her mekanda bulunduğunu söylemek, Kehf ve Enbiyâ Sûrelerinin âyetlerinde açıkça ifade edilmiş olan: “Vakti gelince seddin parçalanacağı” gerçeğini reddetmek mânâsı taşımaz mı? Bunca hadîs-i şerîf ve rivâyetlerde bu toplumların suları kurutacakları ve her türlü ifsadı yapacakları açıklanmışken, bu gün bir testi suyu bile birden içemeyen müfsitleri bunlar yerine ikame etmek, bu hadîs-i şerîf ve rivayetleri tanımamak olmaz mı? İslamoğlu’nun Ye’cûc ve Me’cûc hakkında kabule şâyan bularak naklettiği bu görüş, bunca âyet-i kerîmeyi ve mütevâtir hadîs-i şerîfleri inkâr etmek demek değilse, artık bu âyetleri ve hadîs-i şerîfleri inkâr etmek daha başka nasıl düşünülebilir? Bunca tahrif ve tevil, küfür ve inkâr sayılmayacaksa artık dinde adına inkâr denecek hiçbir şey kalmamış demektir. Çünkü bunların iki kavim olarak adlandırılmaları, onların her milletten olabileceği görüşünü çürütmüştür. Zülkarneyn’in yaptığı seddin arkasında bulunmaları ve âhir zamana kadar oradan çıkamayacak olmaları, onları belli bir bölgede sınırlamıştır. Başka bir noktadan düşünecek olursak, kıyamete yakın sed parçalanmadan yerlerinden ayrılamayacak olmalarının bildirilmesi, şu anda dünyanın herhangi bir yerinde kesinlikle bulunamayacaklarını ifade etmektedir. Bu meseleler, biri varsa diğeri yok olacak kadar açık konularken, Allâh-u Te‘âlâ’nın: “Onlar seddin arkasındadır ve Benim vâdem gelinceye kadar oradan çıkamayacaklardır” buyurduğu bir mevzuda: “Yok onlar belli bir yerde sınırlı değildirler, her yerde ifsat yapanlar onlardır” demek, “Allâh-u Te‘âlâ’nın buyurduğu gibi değil, benim dediğim gibidir” demekten başka ne mânâ ifade eder. Artık Allâh-u Te‘âlâ’dan niyazımız, bizi de, siz okurlarımızı da, tüm sevdiklerimizi de Allâh-u Te‘âlâ’yı ve Rasûlünü yalancı çıkaran kişileri dinlemekten, kitaplarını okumaktan ve görüşlerine kapılmaktan muhafaza etmesidir. Bu konuda tek güvencemiz Allâh-u Te‘âlâ’nın fazl-u keremidir. Allâh-u Te‘âlâ’nın âyetleri, Meâl ve Tefsir adı altında yazılan hurafelerde açıkça inkâr edilirken: “Bu adam bilgili ve kültürlü biridir, elbet bir bildiği vardır” diyenlere ve aklını kullanmayıp kiraya verenlere çokça rastladığımız şu ortamda, akıllarımızı ve îmanlarımızı Allâh’a emanet ederiz. Şüphesiz ki O, emanetleri zayi etmez ve vâdine hulfetmez. Bir dahaki ay görüşünceye kadar Allâh-u Te‘âlâ’ya emânet olunuz. Ahmet Mahmut Ünlü Hocaefendi- Arifan Dergisi Şubat Sayısı. www.arifandergisi.com |
Allah Razı olsun ensar kardeşim
|
Öncelikle bu konunun tartışma mekanı burası değil ama yine de bir kaç söz söyleyip gerekirse mesajları farklı bir ortama taşırız..
Kasım bey, öncelikle lutfedip linkleri incelediyseniz pek çok farklı görüşün olduğunu Öncelikle kendi cümleniz üzerinden yol alalım. İlk mesajınızda "dinlenilmesi sakıncalıdır." dediniz. Belki siz şahsi kanaatiniz olarak farklı düşünceleri okumaktan zarar göreceğinize inanarak bundan kaçınabilirsiniz.Ama bu durum o yazarın okunmayacağının göstergesi olamaz kesinlikle. "Hakikat" siz değilsiniz ve farklı görüşler içinde de hakikat saklanabilir.. Yazarı okumam demişsiniz.. Bir yazarı okumadan onun ehl-i sünnet dışı olduğunu nasıl anlıyorsunuz? Eğer kulaktan dolma bilgilerle bunu ifade ediyorsanız nasıl duyduklarınız gerçekliğinden emin olabiliyorsunuz? Biz müslüman olmayan insanların kitaplarında bile doğruların olabileceği düşüncesiyle onları okurken, kendi alimlerimiz hakkında nasıl "sakıncalı",tehlikeli gibi hükümlere varabiliyoruz? Bir insan "ya hep, ya hiç" mantığıyla okunmaz. Ve okuduğumuz bir kitabın tamamını kabul etmek zorunda değiliz. Hatasız tek kitap vardır o da Kur'an-ı Kerimdir ve Kur'an hariç hiçbir kitap hatadan hali değildir.Bizim mihengimiz Kur'an ve sünnettir, bunlara aykırı olanlar reddimizdir.. İslamoğlu hocamızda bunu ilke edinip yoluna devam etmektedir. Siz düşünce dünyanızda farklı görüşlerden kaçabilirsiniz ama başka bir kişi ise farklı yoldan hakikati arama derdine düşebilir. Kendi düşüncelerimize göre kimseyi yaftalamaya hakkımız yoktur, hele bu bir alimimiz ise iki düşnüp bir konuşmak elzemdir.. İslam tarihi boyunca farklı görüşler medeniyetimize beşiklik etmiştir ve hepsi İslam bayrağı altında toplanmıştır.. Farklı görüşler berekettir bizler için.. Ama biz kalıp düşüncelere alıştığımız için olsa gerek farklı bir şey duyduğumuzda zihnimizi hemen kapatma yolunu tutuyoruz. Bunun yerine farklı düşünceler arasındaki hakikati görme yoluna gitmek kazanç açısından hepimizin faydasına olacaktır. Eğer dini konularda kapsamlı araştırmalarınız varsa onları açıklayın, tartışalım beraber. Ama kalıplara sıkıştıktan sonra hiçbir düşünce gelişip neşv ü nema bulamayacaktır.. Kendi içimizde tefrikaya düşmek yerine birliğe doğru koşmak, enerjimizi bu yolda harcamak müslümanların en güzel özelliği olmalıdır.. Lütfen dini konularda konuşurken okuyalım, araştıralım öyle söz söyleyelim.. Ama lütfen, rica ederim, okumadan karar vermeyin.. |
Alıntı:
Alıntı:
Ehli sünnet alimlerine laf atmamalıdır. Bunlardan birisine aykırı ie hiçbir kitabı okunmaz. Yazdığı herşey yanlış olmayabilir ancak bir yanlış imanımızı etkiler. Ehli sünnete aykırı olup olmadığını sıradan birisi anlamaz. İşi bilen konuya hakim olan bilir. Siz hakim değilseniz bu doğru yazıyor diye okursunuz halbuki içinde yanlış bilgiler var haberiniz yok. Ben kitabını okumam dedim ama okumadım anlamına gelmez. İslami konularda ya hep ya hiç geçerlidir. İ;çinde senin bilmediğin yanlış varsa buda imanı etkiliyoresa ne olacak ? kuranı kerim'den başka çok kitap vardır kusursuz olan. Onlar varken neden islamoğlunun kitabını okuyalım. İslamoğlunun kitabını okuyup müslüman olan kişi eğer itikatta sakatsa benim için hiçtir. Çünkü itikatı yoktur. Hayızlı kadınlar namaz kılar derse Miraç olayına rüya derse Mücizeyi yok sayarsa Şeriatın bazı konularına karşı çıkar bunlar eskidendi derse Ehli sünnet alimlerine laf atarsa bunu alkışlayıp müslüman olan kişi ne kadar sağlam olabilir. Allah muhafaza bunlara inanan müslüman dinden bile çıkabiilir .... |
Sevgili dirilis.f nickli kardeşim. Çok güzel yazmışsın fakat Sn. Mustafa İslamoğlu birçok konuda ehl-i sünnet muhalifidir. Konuyla alakalı detaylı bilgi istiyorsan arifan dergisi mart sayısının Ahmed Mahmut Ünlü hocaefendinin yazdığı bölümü okuyabilirsin. Derginin eski sayılarında da Mustafa İslamoğluyla alakalı yazılar Yine Cübbeli Hocaefendi(Ahmet Mahmut Ünlü) tarafından kaleme alınmıştır. onlarada ulaşmak istersen www.arifandergisi.com adresi umarım yeterli olur senin için. Selam ve Dua ile.
|
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Dinlemek istemeyen dinlemesin.Tartışma çıkarmayın
|
Siz onun kadar kuran okuyun öle yorum yazın.
|
İslam'a ve müslüman kardeşliğine en büyük zararı bu afarozcu tarikatlar veriyor. Siz İslamoğlu'nun tırnağı olamazsınız be !
|
Şurdan karşı çıkan kaç kişi İslamoğlu'nun kaç kitabını okudu merak ediyorum. Yoksa şu hoca böyle dedi bu hoca böyle dedi şurda böyle yazmışlar burda böyle demişlerle bitmez bu muhabbet..
|
Alıntı:
Dini bilgi kadar ufuk da lazım.. |
Alıntı:
;;) öyle.. |
Alıntı:
Ne demek afarozcu tarikatçılar ? M.İslamoğlu kİm? Nerden çıktı bu adam ? Dün yoktu meydanda bugün bir yerden hortladı M.Efendi Cemaati yüzyıllardır vardır. Silsilenin bir ucu Hz Ebubekir r.a dayanır. M.islamoğlu kim ki tırnağı olalım. Ben iddia ediyorumki sıradan bir M.Efendi tarikatından eli sünnete uygun eğitim alan hoca M.İslamoğlundan daha bilgilidir daha üstündür. M.İslamoğlu daha islamiyeti bilmiyor. Tv ekranına çıokarak gözyaşı dökerek bu işler olmaz. Sana soruyorum 10-15 yıl önce M.İslamoğlunu tanıyormuydunuz ? Adam İslamiyetin içini boşaltılmak için görevlendirilmiştir. Sizde bu adamın maşasısınız ... |
Alıntı:
ku'ran-ı kerimi çok okumakla hoca olunmaz. kur'anı gece gündüz okuyanlar tanıyorum ama islami bilgileri çok fazla yok. Sizin düşünce anlayışınız bu mu ? Kur'an-ı kerim okumakla da herşey olmuyor önemli olan kur'an-ı kerim doğru yorumluyor musun ? Yani islama göre hareket ediyor musun ? Miraca rüya dedikten sonra, mücize yok dedikten sonra, şeriatın hükümleri eskidendi dedikten sonra kuran gece gündüz okusan ne olur. Önemli olan doğru amel etmektir. İtikatın doğru olması gerekir. Doğru itikatın olmayınca doğru ibadet yapamazsın. |
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Alıntı:
Ancak nasibi olmayanlar bırakmıyorlar, ne diyelim herşey nasip nasip. |
Alıntı:
|
Alıntı:
Biraz haddinizi bilin kardeşim. Bir siz doğrusunuz değil mi? Bir sizin yolunuz yol, bir sizin fikriniz doğru, bir sizin... O bir söylemle bırakanlara da diyorum, hay akılsızlar hayy.. |
Alıntı:
Herşey ortada ancak görmek gerekir. İçimizde bölmüşler bizi. M.İslamoğlunu can kulağı ile dinleseniz 1000 tane yanlışını bulursunuz. Bu halimle daha yeni M.İslamoğlunun bir sohbetini dinledim. Çok hatalı sözlerr etti. Bir tanesi şu Ben meshepsizim dedi. Mezhepsiz bir insan ne kadar ehli sünnet olabilir. Bu ana kadar milyarlarya islam alimi gelmiş hiçbiri mezhepsiz olammış. Mezhepsizliğede karşı çıkmış. Ancak bu şahıs mezhepsizim diye geziniyor. Mezhep imamlarının bazı fetvasına karşı çıkıyor ? . . . Çok şey yazılır bunun hakkında... |
Alıntı:
Bu iş yani mezhep durumu - şayet kesin öyle demiş ise- doğrusunun illa ki mezhepli olmak olduğunu nerden biliyoruz? (Bir de ilginçtir, milyarlar kelimesi takıldı aklıma..Ona bakılırsa milyarla puta, milyonla öküze tapan da var;1) Kuran'da şöyle bir ifade çok geçer, biz atalarımızdan böyle gördük'ümüzün üzerine: "A’raf 173: Yahut, "Atalarımızdan böyle gördük, şirke düştük. Biz onlardan sonra gelen nesil idik. Şimdi o batıl yolu tutan atalarımız yüzünden bizi helak mı edeceksin" dememeniz için (Kalu Bela Sözü aldık)”." İslamoğlu kesinlikle iyi bir alim.. En azından bana göre. EN sevdiğim tarafı da, kul yapımı bir eser muhakkak eksiksiz hatasız olmaz, hatalarını eleştirmeli, iyi yanlarını almalı, fakat asla bu kötüdür diye süpürüp atmamalıyız diyor... Siz de öyle yapınız.. Aklın bu yolu daha bir sanki.. |
All times are GMT +3. The time now is 16:34. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025