![]() |
Ergenekon faso fiso mu?
İstanbul Adliyesi'nden gelen her tutuklama haberi Ergenekon davasına yeni boyut kazandırıyor. Gözaltına alınanların bir bölümü serbest bırakılırken bir bölümü tutuklandı. ATO Başkanı Sinan Aygün tutuklananlar arasında. Mahkeme, savcının tutuklama talebine olumlu yanıt verdi. Aygün'ün cezaevine gönderilmesi Başkent'te şok etkisi yaptı. Bu seçeneğe hazır olanların sayısı çok azdı, gözaltının tutuklanmaya dönüşmesini beklemeyenler çoğunluktaydı. Aygün'ün tutuklanmış olması Ergenekon soruşturmasında önemli bir gelişme. Eldeki kanıtları, ne ile suçlandığını, niçin tutuklandığını şu an bilmiyoruz, zaman içinde öğreneceğiz. Bir işadamı ve iş örgütünün başında olan bir isim acaba Ergenekon örgütü ile tutuklanmaya sebep olacak nasıl bir ilişki kurdu? Finans desteği iddiasını dillendirenler var. Gerçeği yargı süreci ortaya çıkaracak. İddianamenin açıklanması Ergenekon davasının çerçevesini göstermesi açısından çok önemliydi. Ancak Başsavcılık biraz daha gecikeceğini duyurdu. Son gözaltı ve tutuklamalar iddianameyi daha bir sabırsızlıkla beklenir hale getirdi. İleri tarihe ertelenmeden en kısa sürede mahkemeye teslim edilmesinde kamuoyunun vicdanı ve davanın sıhhati açısından yarar var. Nasıl bir iddianamenin çıkacağı soru işareti. 2 bin 500 sayfalık metin taraflı tarafsız herkese kendisini kabul ettirebilecek mi? Şüphesiz, bu kolay değil. Herkes çok keskin biçimde taraf durumuna düştü çünkü. Ergenekon toplumu ikiye böldü. Bir yanda olup biteni demokratik sürecin geleceği açısından çok önemseyenler ve bir dönüm noktası olarak görenler, diğer yanda ise olayı hafifletmek, küçültmek ve sıradanlaştırmak için yoğun çaba harcayanlar... Ben milat olarak görenlerdenim. Siyaset tarihi bir bakıma darbeler, müdahaleler tarihi. Siyasete dokunulmadığı dönemler daha az. 28 Şubat'ı geçelim, Bülent Ecevit 2002'de başbakan koltuğundan normal yollarla mı uzaklaştırıldı? Siyasetin dışından zorlandı mı? Tıp darbesinin zeminini kim, nasıl oluşturuldu? Son bir yılda yaşananları bir düşünün... Cumhurbaşkanı seçimiyle başlayan Ankara gelişmeleri normal siyasetin doğasından kaynaklanan gelişmeler olarak yorumlanabilir mi? Değişen sadece müdahalenin şekli. Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt 'Ne karar çıkarsa çıksın bu psikoloji ile Türkiye'de yine kıyamet kopacak.' dedi. Kararın Türkiye'nin kaderi üzerinde etkisi olacağı kesin. Mahkeme Başkan Vekili'nin bunu 'Kıyamet kopacak' şeklinde yorumlaması ne kadar doğru? Paksüt adını koydu; AK Parti hakkında vereceği karar Ankara'nın kıyamet günü olacak. Anayasa'nın başlangıç kısmında yer alan sistemin demokratik yapısı sık sık tehlikelerle karşı karşıya kaldı. Maalesef darbelerin, müdahalelerin en çok örselediği demokrasi ilkesi cumhuriyetin diğer nitelikleri kadar önemsenmedi. Şimdi devlet demokrasiyi tehdit eden Ergenekon oluşumuna karşı kendini savunuyor. Eğer darbeciler ortalıkta kol geziyorsa sistemin demokratik yapısını koruyacak mekanizmaları harekete geçirmesi gayet normal karşılanmalı. Ben Ergenekon gelişmelerini bu açıdan okuyorum. Anamuhalefet partisi CHP'nin tutumu ibret verici. CHP Ergenekon'un avukatlığına soyundu. Gerçi önceki çetelere de pek farklı davranmamıştı. Ya görmezden geldi ya da küçültmeye çalıştı. Ergenekon'un tam yanında yer aldı. Baykal yıllar yılı unutulmayacak, bahsi geçtiğinde hep hatırlanacak bir söz sarf etti: 'Ben Ergenekon'un avukatıyım.' Bu, vaktiyle Erbakan'ın Susurluk çetesi için söylediği 'faso fiso' değerlendirmesinden de öte bir durum. Bunu salt hükümete muhalefet veya AK Parti karşıtlığıyla açıklamak mümkün değil. Bazı çevrelerin siyasî misyon biçtiği ve aynı kesimlerin AK Parti sonrasına dönük beklenti içine girdiği TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun açıklamaları da büyük talihsizlikti. Yakın arkadaşının gözaltına alınması ilk anda duygusal tepki vermesini gerekli kılabilir ama yine de dikkatli üslup kullanmalıydı. İddiaların vahameti, son gözaltıların bir bölümünün tutuklamaya dönüşmesi, darbe projeleri, Ergenekon'un hafife alınmaması gereken bir örgüt olduğunu göstermiyor mu? MUSTAFA ÜNAL |
Eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan Susurluk skandalı için "fasa fiso" dedi mi, demedi mi?
Bugün yazarı Nuh Gönültaş, bu iki olayın perde arkasını yazdı.. İşte o yazı... *** Erbakan`ın söyledikleri, söylemedikleri.. "...Mesela "Meğer Ergenekon sadece efsane değilmiş" başlıklı son yazımda "Bu operasyonun da Susurluk olayı gibi üstünün kapatılmaması gerektiğini" ifade ederken Erbakan`ın Susurluk için dediği gibi bu operasyona da "Fasa fiso" muamelesi yapılmasın diye yazmıştım. Değerli okuyucularımdan biri beni uyardı: "Bu söz Erbakan`a ait değildir, Erbakan böyle dememiştir" dedi. Hatta o sözün öyle söylenmediğine söylendiği ortamdan da şahit gösterdi. Düşündüm de, bu sözü ben de sadece egemen medyadan okumuş, ona göre yazmıştım. Peki işin aslı neydi: Necmettin Erbakan başbakanlığı sırasında başbakanlıkta kurmayları ile Susurluk olayı konusunda ciddi adımlar atmak için toplanmışlar. Bu arada toplantıya katılanlardan birisi diyor ki, "Efendim siz bu konuya bu kadar ciddiyetle eğilelim çözelim diyorsunuz ama muhalefet de şöyle şöyle diyor, buna ne dersiniz?" Erbakan "Sen boşver onları onlar fasa fiso, biz işimize bakalım" diye cevap verir. Cümle budur ama kamuoyuna yansıyan Erbakan`ın Susurluk olayı konusunda "fasa- fiso" dediği şeklinde oldu. Şimdi herkes de öyle biliyor. Erbakan`a atfedilen şu meşhur "Kanlı mı olacak kansız mı olacak" sözünün nerede nasıl söylendiğine de bizzat şahidim. Bu söz de medya tarafından "İktidarımız kanlı mı olacak kansız mı olacak" biçiminde sunuldu. Oysa gerçek şuydu: Erbakan başbakanken, Refah Partisi Meclis Grubu`nda konuşuyor. Ben de gazeteci olarak dinleyiciler arasındaydım. Konuşmasının bir yerinde şöyle dedi: "Refah Partisi`ni iktidardan uzaklaştırma konusunda anlaştılar, ama bu iş kanlı mı olacak kansız mı olacak onu tartışıyorlar." Cümle bu. Ama kamuoyuna yansıtılan sadece "Kanlı mı olacak kansız mı" bölümü ve bu bölüme yüklenen mana... Peki çarpıtılan, yanlış aksettirilen sözleri neden çıkıp düzeltmiyor siyasiler. Hangi birini düzeltsinler o kadar çok konuşuyorlar ki! NUH GÖNÜLTAŞ (Nuh gönültaş erbakancı felan değildir, bunu da bilmeyenlere aktarayım) Kırmızı ile alıntılanan bölümleri bazılarının gözüne sokmak lazım!!! |
senın kaynağın şevket kazan..benım kaynağımın ALLAH benım gözüm kulağım..ve o yıllardaki tüm medya görsel ve yazılı medya şahittir...ama sen anlamakta güçlük çekıyorsun..refah partisi yanlı medya hariç tüm ülke medyası,,ve dünya medyasında yer aldı...biraz araştır,,kafanı şevket kazanın kazanından çıkar..dünyaya bi bak..o tabiki senın dediğin gıbı diyecek.kanlı kansıza bı kulp tak demedim.diye,faso fisoya kulp tak demedim diye,mumsöndüyü demedim diye,,siz bi şey dememişiniz demekki..ALLAH şahit diyorum onada inanmıyorsun..ne diyeyim sana..allah ıslah etsin..tv5 ve milli gazeteye bi ara ver..ve normal moduna bi gir dünyaya bide öyle bak..
|
Buyur kardeş başka bir gazetecinin bizatihi tanık olduğu bu konuşma..Şimdi bu tanığa mı inancaksınız yoksa şu adama mı?
Erbakan'ın söyledikleri, söylemedikleri... Bu medya öyle bir şey ki, söylemediğinizi söylemiş, söylediğinizi de söylememiş olarak sunduklarında sizin ne söyleyip söylemediğinizin hiç önemi kalmıyor. Sadece gazetelerde ne yazılmış, televizyonlarda ne söylenmiş o biliniyor o hatırlanıyor. Kendimden biliyorum, "Erlerimiz savaşıyor, subaylarımız nerede" başlıklı, "PKK ile mücadelede neden acemi askerler kullanılıyor, profesyonellerimiz neden ön planda değil" anlamına gelecek bir yazı yazdım. Fakat bunu şimdi çöplükte olan bir yazar bu cümleyi aldı ve "Erlerimiz ölüyor subaylarımız niye ölmüyor" biçimine sokup takdim etti. Günlerce derdimi anlatamadım. "Yahu ben öyle söylemedim, öyle söylemek de istemedim. Öyle söylemem de mümkün değil zaten." Ama nafile... Senin ne yazıp söylediğin değil, egemen medyanın seni nasıl takdim ettiği önemlidir! Zaman zaman biz de yazarken bu egemen medyanın bu tür tuzaklarına düşüyoruz. Mesela "Meğer Ergenekon sadece efsane değilmiş" başlıklı son yazımda "Bu operasyonun da Susurluk olayı gibi üstünün kapatılmaması gerektiğini" ifade ederken Erbakan'ın Susurluk için dediği gibi bu operasyona da "Fasa fiso" muamelesi yapılmasın diye yazmıştım. Değerli okuyucularımdan biri beni uyardı: "Bu söz Erbakan'a ait değildir, Erbakan böyle dememiştir" dedi. Hatta o sözün öyle söylenmediğine söylendiği ortamdan da şahit gösterdi. Düşündüm de, bu sözü ben de sadece egemen medyadan okumuş, ona göre yazmıştım. Peki işin aslı neydi: Necmettin Erbakan başbakanlığı sırasında başbakanlıkta kurmayları ile Susurluk olayı konusunda ciddi adımlar atmak için toplanmışlar. Bu arada toplantıya katılanlardan birisi diyor ki, "Efendim siz bu konuya bu kadar ciddiyetle eğilelim çözelim diyorsunuz ama muhalefet de şöyle şöyle diyor, buna ne dersiniz?" Erbakan "Sen boşver onları onlar fasa fiso, biz işimize bakalım" diye cevap verir. Cümle budur ama kamuoyuna yansıyan Erbakan'ın Susurluk olayı konusunda "fasa- fiso" dediği şeklinde oldu. Şimdi herkes de öyle biliyor. Erbakan'a atfedilen şu meşhur "Kanlı mı olacak kansız mı olacak" sözünün nerede nasıl söylendiğine de bizzat şahidim. Bu söz de medya tarafından "İktidarımız kanlı mı olacak kansız mı olacak" biçiminde sunuldu. Oysa gerçek şuydu: Erbakan başbakanken, Refah Partisi Meclis Grubu'nda konuşuyor. Ben de gazeteci olarak dinleyiciler arasındaydım. Konuşmasının bir yerinde şöyle dedi: "Refah Partisi'ni iktidardan uzaklaştırma konusunda anlaştılar, ama bu iş kanlı mı olacak kansız mı olacak onu tartışıyorlar." Cümle bu. Ama kamuoyuna yansıtılan sadece "Kanlı mı olacak kansız mı" bölümü ve bu bölüme yüklenen mana... Peki çarpıtılan, yanlış aksettirilen sözleri neden çıkıp düzeltmiyor siyasiler. Hangi birini düzeltsinler o kadar çok konuşuyorlar ki! Bir de bu adamlar haklarında ileri sürülen her şeyi kendilerine oya dönüştürecek bir malzeme olarak ele alıyorlar. O yüzden medyanın bu tür çarpıtmalarının götürdükleri kadar getirdikleri de oluyor diye düşünüyorlar ve pek seslerini çıkarmıyorlar. Tıpkı magazin basınının konu mankenleri hakkında yazdıklarına mankenler tarafından itiraz edilmemesi gibi bir şey... Kim bilir belki "İmam Hatipler bizim arka bahçemizdir" ve "Rektörler başörtülü kızlara selam duracaklar" sözleri de böyle çarpıtılmış sözlerdendir. Yazar E-Posta: ngonultas@bugun.com.trHaber Tarihi: 26 Ocak 2008 |
1 Aralık 1996, Halk İçin Kurtuluş, Sayı 9
Mafya Devletinin Pisliklerini Sahiplenme Erbakanlara Düşüyor Devlet o denli kokuşmuş, o denli çürümüştür ki; kitleler nezdinde kendini "temize" çıkaracak gücü bulamadığı gibi, tüm halk kitlelerince katilliği, çeteciliği, mafyacılığı gün yüzüne çıkmış çeteleri savunmak zorunda hissediyor kendisini ve savunuyor. Bunun bir sonucudur ki, kısa bir aradan sonra devletin en yetkin ağızlarından biri olan Çiller, Sedat Bucak'ı "Kahraman", faşist mafya şefi Abdullah Çatlı'yıda devlet için kurşun sıktığı ve sıktırdığı için "şerefli insan" olarak ilan etti. Böylesi bir yaklaşım çürümenin örneklerindendir. Türkiye burjuvazisinin zayıflığı, güçsüzlüğü kamuoyu nezdinde kendisini geçici de olsa temize çıkarmaya yetmiyor. Örneğin gelişmiş kapitalist ülkelerdeki bu tür durumlarda "suça bulaşanlar" olarak teşhir olanlar devletin temize çıkarılması için de olsa görevden alınır, yargılanıp çeşitli cezalara çarptırılır, devletin "temize" çıkarılması için çaba sarfedilir. Böylesi bir yol kitleleri yanıltma ve devleti temize çıkarmak için burjuvazinin öncelikli olarak baş vurduğu bir yöntemdir. Ancak Türkiye'de çürüyen devlette ağırlığını tüm şiddetiyle hissettiren kontrgerillanın buna bile tahammülü yoktur. İşte bu duruma oldukça bozulan burjuva köşe yazarları, burjuva hukuk normlarının geçerli olduğu ülkeleri örnek göstererek; oralarda Sedat Bucak gibilerinin bir an önce dokunulmazlığının kaldırılacağı ve yargılanacağının altı çizilerek burjuvaziye akıl verilmeye çalışılıyor ve neden hala Sedat Edip Bucak'ın dokunulmazlığının kaldırılmasının düşünülmediği soruluyor. Ama kendi hukukunu uygulayan kontrgerillanın burjuva hukuk normlarına uymaya hiç ama hiç niyeti yoktur. Bunu yapacak güçte ve yaklaşımda değildir. MGK'dan sinyalİ alan Erbakan'da sessizliğini bozdu, "Üzeri Örtülemeyen Pislikleri Savunmak Görevi" Erbakan'a Verildi RP lideri Erbakan Susurluk'ta devletin pisliklerinin gözler önüne serilmesi üzerine uzun süre sessiz kaldı. Bu konuda gelen tepkiler ve yoğun sorular üzerine Susurluk'un "fasa-fiso" olduğunu açıklayan Erbakan mafyalaşan devletin tüm pisliklerini örtbas etmek için sabırla bekledi, ama gelişmeler beklediği şekilde olmadı. Hergün devletin pisliklerinin bir parçası çıktı ortaya ve olayın boyutları giderek büyüdü. Bu durumdan MGK'da oldukça rahatsızdı. Önce Çiller, Bucak ve Çatlı'ya açıkça sahip çıkarak kendilerini devlet için kurşun atan ve attıran "kahraman" ve "şerefli" insanlar olarak lanse etti. Bu düşünce tam da kontrgerilla devletinin sahip olduğu düşünce olup Çiller tarafından dile getirilmesiydi. Erbakanın günlerce duymadım, görmedim, bilmiyorum anlayışını sürdürmesi ve bugüne kadar hiçbir soruşturma açtırmaması tesadüf değildir. Tam tersine Erbakan'ın MGK ile bağlantılı bir şekilde başvurduğu bilinçli bir politikadır. Nasıl ki Demirel çok bilinçli olarak Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete geçirmiyorsa, devletin resmi soruşturmasını başlatmıyorsa, Erbakan'da aynı şekilde hiçbir resmi devlet soruşturması başlatmamıştır. Bu konuda sorulan sorulara "biz üç koldan araştırıyoruz" diyerek sanki soruşturma başlatmış gibi bir hava yaratmak istiyor. Oysa yaptığı sadece birtakım bilgileri elde etmek için bir "araştırma" yaptırmasıdır ve bunun resmi soruşturma ile hiçbir ilgisi yoktur. Kaldıki bilgilenmesi için başlattığını söylediği "araştırma" da vakit kazanmak, olayı sürece yayıp unutturmaktan başka birşey değildir. Yani tamamen zaman kazanmak için başvurulan bir taktiktir. Ama tüm bunlara rağmen gelişmeler istediği şekilde gelişmemiştir. Bunun üzerine kontrgerilla şeflerinin müdahalesiyle Erbakan sessizliğini mafyalaşan devletin pisliklerini savunmak için bozdu. 2 Aralık günü Bursa yolunda uçakta gazetecilerin soruları üzerine Erbakan bu konudaki en uzun konuşmasını ilk kez yaptı ve pislikleri çeşitli boyutlarıyla açık bir şekilde savundu. Efendilerinden bu konuda net direktif aldığı her halinden belli olan Erbakan devletin tüm pisliklerini aklayan bir yaklaşım sergileyerek "devlette çete varsa temizlerim" gibi görünürde iddialı ama pratikt bir anlam ifade etmeyen laflar etti. Oysa söylediğinin doğru olmadığını kendisi de çok iyi biliyor. Uçaktaki bu ilk "sessizliği bozan" konuşmasında Susurluk'taki kazaya adı karışan üç kişiden Kocadağ ile Çatlı'nın aynı arabada olmasını "çok yanlış bir davranış" olarak gören, sağ olması halinde Kocadağ'ın hemen görevden alınması gerektiğinin altını özellikle çizen Erbakan'ın bu açıklamasının aynısını Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel'de yapıyordu. Ama aynı arabada Bucak'ın bulunmasını normal karşılayan Erbakan, Bucak'ın "milletin vekili olduğunu" ve dokunulmazlığının da bulunmasıyla Çatlı dahil "herkesle görüşebileceğini" belirtiyordu. Yani Milletvekili, milletin vekili olduğu için millet adına her türlü pis işi yapabilecekti Erbakan'a göre. Bunda da "Adil Düzen"ci Erbakan hiç bir sakınca görmüyordu. Çünkü o iktidar koltuğuna oturur oturmaz bu ülkenin yönetilmesinde başbakanların bir fonksiyonunun olmadığını tüm iplerin MGK'da toplandığını ancak MGK'nın kararları doğrultusunda, kendilerine tanınan inisiyatif oranında söz sahibi olduklarını "kalk" dendiğinde kalkılması gerektiğini, "otur" dendiğinde oturulması gerektiğini, "konuş" dendiğinde de söylenenler doğrultusunda konuşmak gerektiğin çok iyi öğrendiğini ortaya koyuyordu. Bunu kavradığından örneğin; MİT hakkında da artık "aykırı" ses çıkarmayarak "MİT"in Susurluk konusunda üzerine düşeni yaptığını açıklıyordu. Bu konuda iktidara geldiği ilk günlerde yaptığı İran gezisinde MİT'in görevini yapmadığı açıklamasının kendisini nasıl zor durumda bıraktığını, bizzat Genel Kurmay Başkanı'nca nasıl kulaklarının çekildiğini ve hizaya getirildiğini de çok iyi biliyor. Onun için de muhalefetteyken "yolsuzlukların üzerine gideceğiz, adil düzeni kuracağız" gibi "ne menem" şeylerin kontrgerilla devletinde yerinin olmadığını, iktidarda kalması için başta kendisi ve iktidar ortağı Çiller olmak üzere devletin tüm pisliklerini örtbas etmesi gerektiğini, bu pisliklerin içinde boğulacak durumda da olsa M. Ağar ve S. Bucak'ta olduğu gibi can siperane koruması, savunması gerektiğini de çok iyi biliyor Erbakan. Ne de olsa kendisinin daha önce biri CHP, diğer ikisi de MC koalisyonlarında olmak üzere üç defa da başbakan yardımcısı olarak görev yaptığını da unutmamak gerekir. Erbakan muhalefetteyken iktidara gelmesi halinde pislikleri temizleyeceğini açıklıyordu. Hatta bununla ilgili "Varan 1", "Varan 2" diyerek kampanyalar başlatmış ve "en iyi biz ütüleriz" benzetmesiyle pislikleri nasıl temizleyeceklerinin demagojisini yapıyorlardı. Ve bugün iktidardalar. Bu kez de pisliklerin üstünü bir bir kapatmaya çalışıyorlar. Çünkü onlar mafya devletinin pisliklerinin devamı için vardırlar. Evet RP lideri Erbakan kontrgerillanın kendisine sunduğu şekilde başbakanlık yapmak zorunda, o da bunun bilincinde olarak görevini "layıkıyla" yapmaktadır. DGM Bucak'ın Ayağına Gitti Kontrgerilla hukukunu uygulayan Ankara DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel, dokunulmazlığı bulunduğu gerekçesiyle Sedat Bucak'ın istediği halde ifadesinin alınabileceğini, hatta DGM'ye dahi gelmeyebileceği, meclis lojmanlarındaki konutundan da ifadesinin alınabileceğini belirtti. Mafyacılığı, "faili meçhul cinayetler"in vb. sorumlularından olan Bucak'ın dokunulmazlığını kaldırmak kimsenin aklına gelmezken, kontrgerilla hukukunun uygulayıcısı DGM savcıları Sedat Bucak'ın ayağına giderek tanık sıfatıyla "lütfen" ifadesini alabileceklerini açıklıyorlardı. Oysa aynı Ankara DGM'nin iki yıl önce DEP milletvekillerine neler yaptığı unutulmuş değildir. DEP milletvekillerinin toplanıp içeri atılması talimatı kontrgerillanın karar mekanizması MGK'dan alan DYP-CHP Koalisyonu apar topar mecliste DEP'lilerin dokunulmazlığını kaldırmaya çalışırken, diğer yandan dönemin DGM Başsavcısı Nusret Demiral ve yardımcısı Nuh Mete Yüksel dokunulmazlıkları henüz kalkmamış olan milletvekilleri için emir çıkartmış ve polis müdürü Mehmet Ağar aracılığıyla Meclisin etrafı saatlerce çevrilmiş ve DEP'liler yaka paça polis merkezine götürülerek sorgulanmış ve tutuklanmışlardı. Daha sonrada 15 yıla varan cezalar verilmişti. Ama aynı mafya devleti bu sadık uşağı Sedat Bucak'ın dokunulmazlığını kendini "temize" çıkarma pahasına dahi olsa ihtiyaç duymuyor, zamana bırakıyor. Bucak için herşey o denli ortada ki; silahlar, susturucular, uyuşturucu ticareti, çetecilik, herşey mevcut. Öte yandan "Kumarhaneler Kralı " olarak adlandırılan Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesini gerçekleştiren üç özel tim mensubunun İstanbul polisince sorgulandığı, "suçlarını itiraf ettikleri", bununla ilgili kasetlerin elde olduğu ANAP Lideri M.Yılmaz başta olmak üzere tekrar tekrar açıklanmasına rağmen durum aynı şekilde devam etmektedir. Dokunulmazlık zırhı bu mafyacı, halk düşmanları için kurtarıcı bir can simidi haline bürünmüştür. Sedat Bucak Başsavcı Yüksel'in kendi ayağına gelebileceğini öğrendikten sonra, ifade verebileceğini açıkladı. Ve savcıları ayağına çağırdı. Bunun üzerine Ankara DGM savcısı Sedat Bucak'ın meclis lojmanına 5 Aralık günü giderek ifadesini aldı. Mesut Yılmaz'ın "Temiz Toplum " Demagojisi Yıllarca cuntanın sivil görünümlü hükümeti olmuş, kontrgerilla uygulamalarının baş sorumlusu bir partinin başkanı ve iki dönem başbakanlık yapmış Mesut Yılmaz Susurluk'ta ortaya çıkan devletin mafyacı yüzünü aklama "görevini" gördü kendisinde. Devletin bugünkü kokuşmuşluğundan, kirlenmişliğinden birinci dereceden sorumlu olan bir partinin "temiz toplum"dan bahsetmesi, İstanbul başta olmak üzere mitingler yapıp "temiz toplum, temiz siyaset, demokrasi" istemesi muhalefette olmanın avantajını kullanarak oy'a yönelik çalışmada başvurulan demagojiden başka bir şey değildir. Halkın iki defa denediği M. Yılmaz'ın başbakanlığı döneminin diğerlerinden hiç te farklı olmadığı yaşanarak görülmüştü. Farklı olması zaten beklenemezdi. Çünkü her lider ve parti gibi Yılmaz ve partisi de mafya devletin çıkarları doğrultusunda çalışan ve ipleri MGK'nın elinde olup oradan gelen direktiflerle hareket etmişti. Kontrgerillanın her türlü pis işini iktidardayken yapanların, şimdi çıkarları için böylesi demagojik söylemler kullanması gerçekçi değil aldatıcıdır. Bugün koltuklarda oturan Demirel, Çiller, Erbakan vb. ile Yılmaz'ın bu konu karşısında tavırları öz itibariyle farklı değildir. "Susurluk konusunda gidilebildiği yere kadar gidilsin" diyerek yerinde oturan, elinin altındaki "Devlet Denetleme Kurulu"nu bile kendi yasaları doğrultusunda harekete geçirmeyip, tam tersine mafya devletin pisliklerini örtbas etmeye çalışan Demirel, Cumhurbaşkanlığı koltuğundadır. "Susurluk fasa fiso"dur deyip mafya devletin sadık bir bekçisi olduğunu gösteren ve konuya sessiz kalarak hiçbir soruşturma açtırmayan konuyu kapatmak isteyen olmayınca da savunmak için ağzını açan PR lideri Erbakan başbakandır. Devletin pis işlerinde "örtülü ödenek"lerle, devlet çetesinin her tür faaliyetinin içinde aktif olarak yer alan daha da "cesaretli" bir tavırla "Devlet için kurşun atan da, attıran da şereflidir" diyerek mafyacı faşist şef Abdullah Çatlı vb.lerine sahip çıkan savunan, konuyu bir an önce kapatmak isteyen Çiller Başbakan yardımcısı ve Dışişleri bakanıdır. "Elim de çok önemli belgeler var, Ö. Lütfü Topal devlet içindeki çetelerce öldürülmüştür" vb. deyip bekleyen, meydanlarda "temiz toplum" edebiyatı yapan Anap lideri Yılmaz'dır. Aslında M. Yılmaz "Hiç bu kadar kirlenme olmamıştı diyerek" her zaman kirlenmenin olduğunu itiraf ediyor ama aralarındaki çıkar çatışmasının etkisiyle hareket ettiğinden seninki benden kara misali tavırlar içindedir. M. Yılmaz'ın bu tavırları bile devlet bağlantılı sivil faşist mafyayı harekete geçirmiştir. Romanya'ya niçin gittiğini dahi izah etmekten kaçınan, ancak Budapeşte'deki ünlü bir kumarhanede mafyacı sivil faşistlerden dayak yedikten sonra olayı kapatamayınca kamuoyunca Romanya'ya gidişi öğrenilebilen M. Yılmaz da Ana muhalefet lideridir. Ve hepside ağız birliği etmişçesine "temiz toplum"dan bahsetmektedirler. Oysa hepside oligarşinin çıkarlarını savunuyor olup "devletin bekaası" için çalışıyorlar. Bugün Yılmaz'da iktidar koltuğunda olsaydı aynı şeyi yapacaktı. Bunların yoktur biribirlerinden farkı. "Temiz Toplum" edebiyatı yapan ANAP Lideri Yılmaz'a sormak lazım toplum mu kirlidir yoksa partileriniz, siyasetiniz mi? Herşeyden önce toplum kirli değildir. Kirli olan, kirlenen sizin devletinizdir, kafanızın içidir, uyguladığınz politikalardır, yönettiğiniz partilerinizdir. Siz asıl her taraftan pislik akan devletinizi temizleyin, kirlenen politikanızı ve pislik dolu kafalarınızı temizleyin. Halkımız M.Yılmaz gibilerine ne de güzel "Aptal kız aynaya bakar sıfatını karşısındakine takar" demiş. "Temiz toplum" demagojisi yapan M. Yılmaz gerçekleri çarpıtıyor, halk kitlelerini kandırarak Susurluk'u yaptığı radikal görünümlü muhalefetle oya dönüştürmek istemektedir. Poliste "Temiz Eller" Sahtekarlığı Susurluk'la birlikte polisin mafyacı, halk düşmanı yüzünün iyice ortaya çıkmasıyla halkın polise güvensizliğinin her tarafta dile getirilmesi karşısında sıkışan polis kendini temize çıkarmak için çeşitli gözboyayıcı, sahtekarlıklara başvurmaya başladı. Bunun en somut örneği de Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel tarafından Susurluk vesilesiyle açıklanan "Emniyette Temiz Eller" kampanyasıdır. Buna göre tüm polislerden mal varlığı beyannamesi isteneceği ve bundan sonra fazla malları olanlar için "nereden buldun?" sorgusunun yapılacağı belirtilmektedir. Ayrıca askerlerde olduğu gibi "Şura" toplanacağı," uzman polis", "kurmay polis" yetiştirileceği, "Emniyet Genel Müdürlüğünün İç Güvenlik Müsteşarlığı" ismini alacağı vs denmektedir. Bu halk düşmanı kurumun beynini kontrgerillanın sardığı ve yönlendirmeleriyle en küçük bir karakolun dahi işkencehaneye çevrildiği, işkenceden geçilmediği, ülkenin polis ve askerin tüm gücüyle devletin mafyacı, çeteci çıkarlarını dört elle savunduğu, koruduğu bir yapılanmada istendiği kadar "Uzman" yetiştirilsin, istendiği kadar isim değişikliği yapılsın, istendiği kadar "bilgisayar ağı" kurulsun, bunların hepsi halkın gözünü boyamak içindir. Polisin teşhir olan yıpranan yüzünü örtmek içindir. Polis bu tür durumlarda sıkıştığında hep benzer yolları izler. Kaldı ki, bir sürü pisliğe batanlar polisin işkenceci, rüşvetçi, halk düşmanı yüzünü gizlemeye yetmeyecektir. Bugüne kadar çokçası yapıldı bu türden ama onlar için nafile örtemiyorlar yüzlerini. "Nereden buldun" sorusunun sorulacağı da demagojiden öte birşey değildir. Bir zamanlar sözümona Çiller'den, diğer lider ve yöneticilerden de mal beyannamesi istendi. Oysa Çiller aynı dönemlerde servetine servet katmış, yolsuzlukları ayyuka çıkmış, hakkındaki soruşturmalardan sıyrılmak için Refah Partisi'yle anlaşmış ve bugün hepsinden teker teker Refah desteğiyle temize çıkıyor. Var olan bu somut durumu diğer tüm lider ve yöneticiler için de, polis için de geçerlidir. Polis şeflerinin her tarafı haraca bağladığı, mafyalaştığı bilinen bir gerçektir. Bunun en son ve en açık örneği polislikten gelme Mehmet Ağar ve Hüseyin Kocadağ'dır. Kaldı ki, mafyacı, rüşvetçi bir sistemin militarist bekçilerinden biri olan Alaattin Yüksel de alınan haraç ve rüşvetlerin kendi adlarıyla bankaya yatırılmadığını çok iyi biliyor. Bu konuda İsviçre bankaları, sırdaş hesaplar dururken nereden buldun sorusunun anlamsızlığı ortadadır. "Temiz Emniyet"i yaratmak isteyen Yüksel'in işe kendisinden başlayarak istifa etmesi gerektiği ve şimdiye kadar işlediği suçların hesabını, aldığı rüşvetlerin ve mafya ile ilişkilerinin boyutu konusunda halka hesap vermesi gerektiği gerçeğiyle hareket etmek zorundadır. Mafya devletinde de böylesi bir tavır eşyanın tabiatına aykırı olduğundan Yüksel'in demagojisi toplum gözünde iyice teşhir olan, güvenilmeyen polisi yalanlarla temize çıkarma faaliyetidir. Ağar'dan, Kocadağ'dan hiçte aşağı kalır yanı olmayan Alaattin Yüksel "Eğer Hüseyin Kocadağ ölmeseydi bir günde rütbesini söker görevden alırdım" yalanına başvuruyor. Bu konudaki açıklaması tıpkı başbakanı Erbakan gibi ve aynı merkezden. Kocadağ'ın ilişkileri devletin bile açıktan sahiplenmekte zorlandığı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Polis şeflerinin hepsi gırtlağına kadar mafya ilişkisi içindedirler, devlet mafyalaşmıştır. Kocadağ'ın izlediği aynı yollarla polis müdürlüğü yapmaktadırlar. Kaldı ki, Kocadağ öldü ama Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesi dahil onlarca da siyasi vb. katliama katılmış Bucak'ın koruması üç poliste Susurluk'taydı. Bu özel tim mensupları henüz ölmemiş olmalarına rağmen polislikten atılmış değiller. Çünkü kontrgerilla böyle çalışıyor. Kendi yasalarını dahi hiçe saymaktadır. "Temiz emniyeti" yaratacağını söyleyen kontrgerilla şeflerindan Yüksel'in polis örgütüne kendi savcıları da güvenmiyor ve diğer kokuşmuş bir kontra kurumu olan askeri birimlere Mehmet Ağar'ın Çatlı ile ilgili imzaladığı belgeleri vererek laboratuvar incelemesi yaptırıyor. Devletin tüm kurumları çürümüş, biribirine güvensiz, ve pislikle doludurlar. Kaldı ki "temiz emniyet" demagojisini yapan Alaattin Yüksel önce aynada kendisine bakmalıdır, orada terörist, mafyacı, halk düşmanı bir yüz bulacaktır. http://www.ozgurluk.org/kitaplik/web...12-96/9-2.html |
Benim şahidim ALLAH diyen birisiyle daha fazla tartışmam.
Uğurlar olsun. Allah kimsenin yalancı şahidi değildir. |
[quote=ahmetermiş;632619]
Alıntı:
baya cesur gorüyorum seni şuları bi açılarsan sevinirim taha sağlam tartışırız biliyorsundur fikirlerin çarpışmasından hakikat şimşeği çıkar |
[QUOTE=kararlı;632763]
Alıntı:
Kaç yaşında olduğunun ne önemi varki akıl yaşta değildir bizim kültürümüze göre ama siz anlarmısınız bilmem........ |
Alıntı:
halk icin kurtuluş sizi gidiler sizi |
Alıntı:
|
Alıntı:
Söz sahibine aittir... Bu ne biçim üslüp ya?!..:hmm |
Alıntı:
Sevgili dostum: keşke sen bu tartışmaya girmeseydin. Kararlı arkadaşa yaş ile ilgili yazmadan önce ahmetermişi de okusaydın, iki de bir yazılarına yaşım da yaşım diyen kişi ahmetermiş'dir. Abinizim, büyüğünüzüm diyerek olmadık şeyleri varmış gibi gösteren kendisidir. Benim yazdığım yazıya cevap vereceği yerde nickimin ingilizce olmasına takıp bana akıl veren de ahmetermiştir. bak senin nickde ingilizce. Belki sana da takar, bilgin olsun:) hem milli görüşcüydüm deyip hem de ban DHKC'NİN sitesinden kaynak veren de o arkadaş. Nasıl milli görüşçcüyse, Erbakana saldırabilmek için dhkc'nin, komunistlerin sitesinden yazı aktarıyor:) Dediğim gibi keşke sen girmeseydin bu tartışmaya. Selametle. |
[quote=kararlı;632763]
Alıntı:
|
Alıntı:
|
[quote=ahmetermiş;632017]
Alıntı:
|
şimdi seni ikna etmem için ne yapmam gereğini yazmıştım..yada nasıl kaynak istediğini. lütfen kaynaktanda bahset.ki ona göre kaynak getireyım..yok koministmiş..turkiye gazetesinden getirsem,zaman gazetesinden getirsem hepsine kulp bulacaksın..
benim imam hatip ile söylediğim söze neden itibar ediyorsun..madem yalancı imişim..onu kabul et..ama öbürküni kabul etme..olmaz yanlış bu tavır.. ben seni aklı selim aklı başında biliyorum..lütfen akıllı ol. imam hatiple ilgili söylediğime ses çıkarma..çünki işine geldi..faso fiso ile ilgili yazımı eleştir..kabul etme..benı bozuk plak yap..yalancı yap vs.bu hele ttüm yanlış.. şimdi sana kendimi kaynak gösterdim..hayır dedin..allahı gösterdim..yalancı dedin..gazete küpürü gösterdim kominist dedin..ben ne yapayım yaw.. sen ne anlatırsan anlat gerçeği değiştirememki..sana bırde yemin ediyorum HEM VALLAHİ HEM BİLLAHİ ERBAKAN FASO FİSO kelimesini kullandı.. ha şimdi dönseydinde deseydinki ahmetermiş..peki dediği kelime doğrumu yanlışmı diye sorsaydın..belkide ben sana o gunu şartında denilmesi gerekeni dedi diyecektim.. ama o kadar dar kalıp içinde düşünüyorsunuzki..ne dendiğini,niye dendiğini,niçin dendiğini ,haklımıydı,haksızmıydı..!bu konuda ahmet ermiş ne düşünüyor yada neyi anlatmak istiyor diye düşünsen daha güzel olurdu..sen tekrar ediyorum..şevket kazanın,milli gazetenın ve tv5 in içine gömülmüş kalmışın..evet geçmişte bende senın gibi düşünebilirdim..ve liderimize toz kondurmak istemezdik..ama bu gerçekleri asla değiştirmez.. şimdi ben yemin ettim..diyelimki ben yalancıyım ve yalan yere yemin ettim.. sen doğruysan sende demedi diye yemin edebilirmisin.. |
http://foto.gazetevatan.com/newpics/...54701752_3.jpg Erbakan hükümet düşer diye korktu, Susurluk’un üstü kapatıldı AKP’nin tavrı ne Ergenekon davasına? Daha önce kimselerin yapamadığını AK Parti nasıl yapabiliyor? Bu güçlü siyasi irade daha önce yoktu. Ben Milli Görüş çizgisinde siyaset yaptım. Refah Partisi’nde de milletvekiliydim. Refahyol zamanında Susurluk kazası oldu. Erbakan Başbakan, yardımcısı Tansu Çiller. Buradaki kirli ilişkileri ortaya çıkarmak en azından Refah Partisi için altın bir fırsattı. Sayın Erbakan’a “Bunun üzerine gidelim, bu olaylarla ortaya çıkan ilişkiler içerisinde dedesi, ninesi Refahlı olan bir kişi bile yok, biz temiziz” dedim ama ortağımız DYP ile doğrudan ilgili birtakım insanların Susurluk’a dahil olduğu ortaya çıktı. “O olayın üzerine gidilirse, hükümetin sonu gelir” diye düşündü Erbakan, fasa fisoyla üstünü örttüler. Ondan önce de ne Mesut Yılmaz ne Ecevit bunu çözebildi. Siyasi ayakta eksiklik vardı. Ama şimdi sonuna kadar gidilecek, neye mal olursa olsun. AKP davanın parçası, yönlendiricisi değil ama sonuna kadar gider. Ayrıca eskiden, emniyet ve istihbarat çok şey bilirdi ama siyasi iradeden destek alamadıkları için ya paylaşmazlardı ya peşine düşmezlerdi ya işi sonuçlandırmazlardı. Yakalanan insan birkaç saat sonra ‘Salın’ talimatıyla salınıyorsa emniyet arkasından gitmezdi. İstihbarat yeni yeni koordineli hale geldi. Paylaşıma başladılar. Dünya konjonktürü bize böyle cesaret vermiş olabilir. Ben umutluyum. Tayyip Bey’de kibirin zerresi olmaz ama bazı yanlışları var 29 Mart seçimlerinde AKP’nin hataları neler olabilir? Aday tercihlerindeki yanlışlar bir-iki puan götürmüştür. İkincisi ekonomik sıkıntılar... Kimlik siyaseti yapılan yerlerde ekonomik durum çok önemli rol oynamamış olabilir belki ama mesela Manisa’da işsizlik, tarım ürünlerindeki düşük fiyatın veya hükümetten beklenen desteği görmemenin oy kaybına yol açtığına inanıyorum. Hükümetin politikaları yani. Seçim meydanlarındaki hırçın üslup birilerini ürkütmüş olabilir. Ama tümden “AKP’den memnun değiliz” demek değildir bu. Yüzde 40, genel seçim olsa 320 milletvekili demektir. İktidara “Sana güveniyorum ama sana bir ders vermem gerekiyor” demiş olabilirler. AKP kibire kapılmış olabilir mi? Ve sanırım Kuran-ı Kerim kibirin kötü olduğunu anlatan ayetlerle doludur. Tayyip Bey’i kastediyorsanız kibirin zerresi olmaz. Bir arkadaşım bir yakınım olarak kibir yok, bunu söyleyebilirim. Ama hırs derseniz... O vardır tabii, üslubu önemli. Muhalefete olan yaklaşımın, eleştirilecek olan konuların seçiminin, medyayla kavga edip etmemenin, yeni düşmanlar meydana getirmemenin veya düşmanlığı kronik hale sokmamanın bir ölçüsü olmalı... Eksik ve yanlışlar olabilir ama kibir diye tarif etmenizi istemem. Başbakan’la Fakıbaba konusunda niye böyle bir tercih yaptığını konuştum. Ben Urfa’ya ondan önce gittim, bir yumuşama sağlayabilir miyiz diye. Fakıbaba başarılı bir belediye başkanı. Ama siyasilerle olan ilşkilerinde hiç iyi değil. |
Arınç;
Sayın Erbakan’a “Bunun üzerine gidelim, bu olaylarla ortaya çıkan ilişkiler içerisinde dedesi, ninesi Refahlı olan bir kişi bile yok, biz temiziz” dedim ama ortağımız DYP ile doğrudan ilgili birtakım insanların Susurluk’a dahil olduğu ortaya çıktı. “O olayın üzerine gidilirse, hükümetin sonu gelir” diye düşündü Erbakan, fasa fisoyla üstünü örttüler. Büyüklerimiz konuştuğu için girmek istemedim fakat Arınçdan sonra konu bitmiştir benim için gerisini ideolojik tartışma olarak algılarım.. |
Alıntı:
taha sonra egemenliğin devrinde ayıp ve günah görmeyen ciddi bakanımız |
Alıntı:
ahmetermiş: Sen erbakan hocaya bile sagyısızlık yaptın bana yapsan ne olur ki? Buyur istediğini yap. Ben senin ilk söylediğin SUSURLUK FASA FİSO lafına o sözün hangi anlamda söylendiğini açıklayacak cevap verdim. Ama sen inatlaştın, hala da inatlaşıyorsun. İnatlaşmakta kalmıyor bir de iftira atıyorsun: ŞEVKET KAZAN ALEVİLERLE ALAY ETMİŞ, MUM SÖNDÜ demiş. Ona da şevket kazanın bizzat kendi ağzından, yazdığı kitapdan cevap verdim. Ama sen bir müslümana, bir mümina yakışar bir tavır gösterip evet bu iki konuda yanılmışım diyemedin. hala inatlaşıyorsun ve konuyu başka yerlere çekiyorsun. yok kaddafiymiş, yok faizmiş yok bilmem neymiş, bunlara cevap vercekmişim. kardeşim temeli yanlış atılan binadan hayır gelir mi? Sen temelini yanlış attın, temelden yanlış başladın, SUSURLUK İÇNİ FASO FİSO DEDİ, ALEVİLERLE DALGA GEÇTİLER diyerek temeli bozuk tuttun. Temeli bozuk bina üzerine kat çıkmam! Hayırlı günler dileğiyle. |
Alıntı:
Bülent arınçı çok severim, bunu da bu forumda onlarca kez, her fırsatta yazdım. Bu açıklamasını doğru bulmuyorum. Ama gene de kendisini seviyorum. Sayın arınç son günlerde rtük başkanıyla ilgili sürekli konuşuyor biliyorsunuz. İstifa etmesi, ayrılmasıyla ilgili açıktan eleştiriyor. Peki bende diyorum ki Sayın arınç: madem erbakan hoca o zaman yanlış yaptı, niye çıkıp bugün zahid akmanı eleştirdiğin gibi hocayı eleştirmedin de taaaaaaa aradan onlarca zaman geçtikten sonra eleştiriyorsun? Bu doğru bir tavır mı? O dönemde sayın arınç hatırı sayılır, kalbürüstü bir adamdı. Çıksaydı sayın erbakan yanlış yapıyorsun deseydi bu daha doğru olmazmıydı? daha dürüstce olmazmıydı? Bir koalisyon hükümetinin içinde bulunmanın zorluğunu sayın arınç bilmiyormu ki şimdi bunu böyle söylüyor. Bakın 7 senedir arınç ve arkadaşları tek başlarına iktidardalar. Anayasa değiştirecek bir çoğunluk bile verilmişti. Sayın Arınç'ın NAMUS SÖZÜ, ŞEREFE SÖZÜ dediği bir başörtü meselesine bile çözemediler. Efendim mahkeme vs. demesin kimse Mahkeme diyenler koalisyon olduğunu vs. de görmeliler. Eleştirirken biraz insaflı olmak gerekir. Eskiye taş atmak kolaydır, ama o taş döner dolaşır bugüne gelir ve kafanızı kırar. Bknz. Katsayı sorunu, bkn: başörtüsü sorunu, bknz. Kuran kurslarına 5.sınıfı bitirmeyenlerin gidememesi sorunu vs.vs. Biraz insaf lütfen! |
Alıntı:
erbakan faso fiso dedi dedim daha GULU GULU dansını söylemedim neden söylemedim..yapma be kardeşim allah rızası için gerçekleri saptırıp kıvırma..ben yorumumun başında sana dedimki lütfen daha fazla zorlamayın..2002 den beri susuyoruz.bu suskunluğumuz cehaletimizden değil ASALETİMİZDENDİR bilesin ve saygımızdandır. ben erbakanı eleştirmedim bunu anlattım,sadece gerçeği söyledim.bu kadar sizi ürküten ve tahammülsüz edenler ne..? siz bizler ve partimiz hakkında her şeyı söyleyeceksiniz biz 2002 den beri susacağız..ve halada susuyoruz..çünki sukur ikrardandır..ben aslında faso fiso konusuna girmeyim dedim ancak bu milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyorsunuz..bende mecburen haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır hadisine dayanarak sadece doğruyu söyledim..ama hazmedemiyorsunuz,tahammül edemiyorsunuz ne hikmet ise..yazılarımı iyi okuyun dedim,igra dedim,ama sen okuduğunuda anlamıyansın,yada işine geleni anlayansın.. ayrıca dediydi demediydi mevzunu çıksada erbakan hoca dedim ne var bunda yıne derim,,çünki o günlerde bu meseleyi hukumet yıkma meselesine getirdiniz dese..! kim ne der.kimse bi şey demez.ama doğruyu inkar etmeniz vede tahammülsüz olmanızı ben anlamıyorum diyeceğim ama iyi anlıyorum.. şimdi SUSURLUK KOMİSYON BAŞKANI MEHMET EL KATMIŞ RP MİLLET VEKİLİ aynı zamanda yakınen tanıdığım 25 senelik baba dostumdur ve sevdiğim abimdir..onun konuşmasını buraya kopyalasam onuda inkar edeceksiniz..ayıp gerçekler siz ne derseniz deyın değişmezler..ve kula kul olmayın,HAK ka kul olun..kişilere olduğundan fazla değer vermeyınız.her şeyın bi değeri vardır.erbakanda bu millete hızmet etmiş bi siyasi liderdir..ve saygımız vardır..ama saygım var diye gerçekleri saklayamam. |
baş örtü mevzuuna gelince..burada siz susarsanız biz bu sorunu çözeceğiz inşallah..benım kızım adı fatma -anadolu imamhatip lisesini başarıyla bıtırdi ama refah partisinin inanılmaz ve kabul edilemez hatalarından,merve kavakçıyı aday gösteripte millet vekili seçtirip turbanlılardan oy alıpta mazbatasını alıpta meclise giripte yemin ettiremeyenlerin yuzunden kızım üniversiteye gıremedi,,neden..?imamhatıpli-neden turbanlı-neden erbakanın ve 28 şubat sürecine zemin hazırlaması ve inadına hukumeti ayakta tutmak istemesi yuzunden-sinei millete bi dönseydi tek başına ıktıdardı,ama ıktıdar ayakta durmazdı duramazdı,hani redyellov demişin temel bozuk diye..! işte refah yol hukumeti temeli bozuk olarak kurulmuştu..yolsuzlukların üzerine kurmuştu.çilleri aklamıştı,varan bir tedaş yolsuzluğu çillere sesleniyorum gel hukumet olalım dedi,varan ıkı tofaş yolsuzluğu çiller gel dedi,aran üç dedi ..çiller geldim hocam dedi ama beni aklamanız lazım dedi ve hukumet kuruldu mecliste mesut yılmazın,çillerin yolsuzluklarını akladılar ve erbakan hoca aynen şu sözleri kullandı.SAYIN PROFÖSÖR DOKTOR TANSU ÇİLLER HANIMEFENDİ..sütten çıkmış kaşık gıbı dedi..daha neler neler..işte refahyol öyle kurulmuştu..erbakanın çocukları imam hatipte okumazken benım kızım okuyordu..bende azbuçuk okudum..şimdi küçük kızım imamhatipte..yani ben konuşmuyorum,turban sıkıntısını yaşıyorum,ben konuşmuyorum imamhatipi yaşıyorum...bekara avrat boşaması kolay,,boş ol der,çünki ozaten evli değil adı ne bekar..imamhatıpten konuşmakta kolay,turbanıda konuşmak kolay,zaten onların öyle bi derdi yokki..!
evet ak parti namus sözü verdi,sizin veremediğinizi,ve bu söz yerine gelecek ak parti iktidarında ama hamurun biraz mayalanması gerek,sizn 50 yıldır ağzınıza doladığınızı,ve işi çarşaf dolar gıbı dolaştırdığınız sorunu çözmek kolay olamayacak,ama ALLAHın izni ile çözeceğiz. şimdi biz türbanıda çözsek,imamhatıp mevzuunuda halletsek siz kalkıp ak partilimi olacaksınız,biz turkiyeyi avrupanın en buyuk devleti haline getirsek siz akpartilimi olacaksınız..? hayır olmayacaksınız olmazsınızda..sizin derdiniz ne vatan ne millet ne bayrk ne islam ne turban vs sizin tek derdiniz erbakan... |
EN AZSINDAN AKP ERGENEKON OLUŞUMUYLA UZLAŞMA YOLUNA GİTMEMİŞTİR.... ERBAKANI 28 SUBAT SÜRECİNE GÖTÜREN OLAYLARIN ÜSTÜNE GİTMEMESİ..KORKMASIDIR.. FELLİCE CASSONUN DE DEDİĞİ GİBİ BU YAPILANMA ERBAKANI UZLAŞMAYA LAİK GÖRMEDİĞİ İÇİN DEVİRDİ AMA YAPTIKLARINA PİŞMAN OLMUŞLARDIR HERHALDE....SADECE FASO FİSO DEĞİŞ GLU GLU DANSI YAPIYOLAR DEMİŞ ERBAKAN...SEVKİ YILMAZINDA DEDİĞİ GİBİ ERBAKAN BANA MEMLEKETİMDEKİ KURAN KURSUNU KAPATTIRDI.... DURUM ONU GEREKTİRİYO DEDİK KAPATTIK ŞİDMİ AK PARTİ YAPINCAMI KÖTÜ OLUYO ..... BENCE AK PARTİ VE DİĞERLERİ VARDIR ... SAADETTE CHP DEN SONRAKİ EN BOŞ MUHALAFETTİR.....
|
Alıntı:
oku belki anlarsın Libya’da neler oldu? Muhterem Erbakan, 54. Hükümetin Başbakanı olarak, Ekim 1996’da Mısır, Libya ve Nijerya’yı kapsayan bir gezi programı düzenlemişti. Libya ziyaretinin amacı ise şuydu: Türkiyeli müteahhitlerin Libya’dan oldukça yüksek alacakları vardı. Bu para uzun süredir ödenmiyordu. Müteahhitlerin bu konuda istekleri vardı. Libya’daki Türk Müteahhitler Birliği Başkanı Barlas Turan şöyle diyordu: “Refah-Yol hükümetinden çok umutluyum. Erbakan’ın Libya’daki itibarı sebebiyle, sorunlarımızı çözeceğine inanıyoruz.” (03.09.1996 tarihli gazeteler) Erbakan da bu paraların tahsili için Libya’ya gitmişti. Erbakan Libya’da Kaddafi ile görüştü. Kaddafi’nin mizaç ve psikolojik yapısını bütün dünya biliyor. Görüşme sırasında Kaddafi, bazı patavatsızlıklar sergiledi. Erbakan Hoca Kaddafi’yi dinledi ve söylediklerine cevap verdi, yanlışlarını düzeltti, susmadı, kendine güvenen bir üslupla Türkiye’nin onurunu korudu. Müteahhitlerin haklarını gündeme getirdi, alacaklarını tahsil etti. O günlerde basında çıkan şu haber bunun ispatıydı: “Müteahhitler Libya’dan 15 milyar dolar kazandılar.” (12.01.2996) “Erbakan’ın Mısır, Libya ve Nijerya gezisi sayesinde Afrika ile köprü kuruldu.” (09.10.1996) Olay manipüle ediliyor Bütün bu güzel gelişmeler dururken, basın Kaddafi’nin tutumuna kafayı takmış, bu olayı bahane ederek hükümete ve Erbakan’a yüklenmeye başlamıştı. Bu başarıyı görmeyip ayrıntıya takılmaktan başka nasıl izah edilirdi? Amaç ise hükümeti yıpratmaktı. İş adamları da basının bu tutumundan rahatsız olmuştu. Sakıp Sabancı konu ile ilgili şu açıklamayı yapmıştı: “Hükümetin yıpratılmasını bekleyenler yanlış yapıyor.” (17.11.1996) Mehmet Barlas da daha gezi öncesi başlatılan kampanya karşısında olayı “işin anasını unutup danasına takılmak” olarak nitelendirerek şunları yazıyordu: “1974 sonrasında, Amerikan ambargosu yediğimiz zaman, Türk askerî uçaklarına yedek parçalar Libya’dan gelmedi mi? 1980’lere girerken, Türkiye’nin ihracatçıları ve müteahhitleri, ilk provalarını Libya’da yapmadı mı? Hiç unutmayalım.” (Sabah, 29.09.1996) Erbakan, Libya gezisinde tam bir devlet adamı olgunluğu göstermiş, Kaddafi’ye kabadayı üslubuyla cevap verme hafifliğine düşmemiş, fakat susmayan, kendine güvenen ve ikna eden yaklaşımıyla devlet onurunu korumuştu. Aslında bu gerçekleri basın da biliyor. Fakat, gerek husumet, gerekse seviyesiz siyasi rekabet sebebiyle hakikati gizliyorlar. Hatta bu çevrelerin kendi aralarında, Erbakan’ın başarılarına iç geçirdiğini de görürsünüz. Daha kısa bir süre önce Yalçın Pekşen, “Gardrop Dinciliği” başlıklı yazısı içinde Erbakan’a yapılan haksızlık konusunda şöyle yazmıştı: “Kaddafi’nin çadırında yaşananlar ise, -hakkını yemeyelim- onun değil, Kaddafi’nin patavatsızlıklarıydı askerin başına çuval kimin döneminde takıldı gıgını çıkarmayan kimdi muhalafet bastırınca protosto nasıl müzik notası oldu merak etdimde??? taha çok soracağım |
sizde kafa denen bi şey yok,hala mevzunun farkına varmamışın..erbakan ın para istedi istemedi demedimki,,erbakan eleştirmedimki..ama o dediğin paraları özalda gitti istedi ,erbakanda gitti istedi far ne..?erbakanda alamadı özalda alamadı fark ne..? sadece geleceği söylendi..yani o kardar dar düşünüyorsunuzki hala erbakanı eleştirmem için çanak tutuyorsunuz..ben diyorum,saygı sınırlarımı zorlamayın sizde illa beni tahrik ediyorsunuz..önce şunu bilin siz erbakanla uzaktan yakından alakanız yok bu bir..siz oy toplamak yerine oy kaçırırsınız çünki konuları dahi anlamıyorsunuz..madem erbakan kaddafi mevzuuna geldin onuda söyleyeyim..
çadırda ve tvlerin karşısında kaddafi erbakanı azarladı...!erbakanın gıkı dahi çıkmadı..çünki erbakan kaddafinin ağzına baka,baka azar duydu..ve turkiye ayağa kalktı,asker ayağa kalktı..! ankara millet vekili hasan huseyın ceylan basın açıklaması yapacaktı libyada çadırın önünde..ama abdullah gül geldi ve hasan hüseyıne sus dedi bırak tv yı bis yapacağız dedi ve çadıra girdi..içerde ne konuşuldu ise abdullah gül kaddafiyi ikna edip yenıden tv karşısına çıkmasını sağladı..ve dolaylı yönden lafını geri aldırmıştı ama ok yaydan çıkmıştı.. benim başbakanımı çöl bedevisi azarlamıştı,benım ülkem dunya kamoyunda küçük düşmüştü..sen bana paradan bahsediyorsun..ıyıbarın olmadıkça paranın ne önemi olur,,türk halkını ezdirmişti çok üzülmüştük..turkiyeye gelincede zaten işler iyice çıkmaza gırmişti..çok hatalı bi geziydi vede çok yanlıştı tavır koymaması erbakanın... kaddafiye cevap vermemek üslup meselesi demişin yazıda ,,o uslup erbakan hocaya bi subayın küfür etmesinede gıkı çıkmamıştı..az dur onuda bulayım..sana |
ONBEŞ YIL ÖNCE BUGÜN
15 yıl önce bugün, yani 13 Nisan 1994 günü Refah Partisi Genel Başkanı sıfatıyla Necmettin Erbakan, partisinin grup toplantısında ülkemizin siyasal tarihine kara bir leke olarak düşen ve Türkiye siyasetinin kırılma noktalarından biri haline gelen talihsiz konuşmayı yapmıştı. Erbakan’ın "RP'nin iktidara gelmesi sert mi olacak yumuşak mı olacak, kanlı mı olacak yoksa tatlı mı olacak, buna 60 milyon karar verecek" ifadesi o dönem toplumda büyük infial uyandırmış ve postmodern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat sürecinin fitilini ateşlemişti. KADDAFİ’NİN SATIRI 6 Ekim 1996 tarihi de Türk dış politikası açısından büyük bir skandal olarak ilk günkü tazeliği tarihin tozlu sayfalarında durmaktadır. Ortadoğu turuna çıkan dönemin başbakanı Erbakan Hoca, Libya’ya da uğrar. Trablusgarp’ta çöl ortasına kurulan çadırda Libya’nın lideri Kaddafi, Erbakan Hocayı misafir (!) eder ve başlar satırı vermeye; İsrail-Türkiye ilişkileri, Türkiye’de ki Kürt meselesi başta olmak üzere pek çok konuda Erbakan’ı kameralar karşısında azarlayan Kaddafi son olarak “Türkiye iradesini kaybetmiştir ve işgal altındadır” diyerek kan ter içinde kalan Hoca ve beraberindekileri çöl ortasındaki çadırdan postalar. CİHAD ORDUSU 16 Mart 1997 tarihli Günaydın gazetesine manşet olan Erbakan Hocanın bir başka incisi de o yıllarda ülke genelinde büyük yankı uyandırmıştı. Erbakan; “Bir emir seçip ona biat edip, orduyu oluşturmak ilk farzdır. Refah Partisi, İslam-i Cihat Ordusudur. Hepimiz bu orduya asker olacağız” açıklamasıyla şimşekleri bir kez daha partisi ve kendi üzerine çekmişti. HOCANIN DİĞER BOMBALARI Erbakan’ın marifetleri say say bitmez. Refah partisine çalışmayanları “patates dinine” mensup sayan Erbakan Hoca, o dönem başı açık kadın gazetecilere (dönemin Star tv muhabiri Işın Gürel) tekme tokat saldıran kadroları da bünyesinde barındırmıştır. Necmettin Erbakan Başbakanlık merkez binasında verdiği yemeğe “hırka lokma” felsefesinin aksine lüks araçlarla seyahat eden; şeyh, tarikat lideri, hoca tayfasını çağırarak bir ilki de gerçekleştirmiştir. Sincan’daki “Kudüs Gecesi” rezilliği, şizofreninin doruklarına çıkarak kendisini peygamber ilan eden Hasan Mezarcı faciası, kutsal topraklarda dahi Allah korkusunu hiçe sayarak; salya sümük küfürler savuran Şevki Yılmaz pervasızlığı, karanlık gidişata tepki koyan büyük çoğunluk için “mum söndü oynuyorlar” diyen Şevket Kazan densizliğini ülkemize armağan eden Necmettin Erbakan tekrar siyasete soyundu. Ülkemize hayırlı uğurlu olsun. FARK VAR MI? 29 Mart yerel seçimlerinde ülke genelinde ve kentimizde yaratıcı reklam kampanyaları ile öne çıkan Saadet Partisi diyordu ki; “Fark Var”. İki gün sonra Genel Başkan Numan Kurtulmuş tutup ta istifa eder ve yerine Necmettin Hocanın mahdumu Fatih Erbakan Genel Başkan olursa hiç ama hiç şaşırmayın. İşte o zaman arada ne kadar “fark” olduğunu görürüz. |
Bir 28 Şubat anısı!!! Erbakan Abdullah Gül'ün hangi talebini sümenaltı etti?
Nokta Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Haluk Örgün 28 Şubat'ta yaşanan çok ilginç bir olayı aktarıyor. Başbakan Erbakan dönemin Devlet Bakanı Abdullah Gül'den gelen bir görevden alma yazısını imzalayacağını söyler ama imzalamaz. Peki kimin görevden alma yazısıydı bu? http://www.medyafaresi.com/haber_res...1221191909.jpg İŞTE O YAZI/ HALUK ÖRGÜN-NOKTA 28 Şubat'ın en hızlı günleridir. Asker, siyasetçi gerilimi en üst seviyede devam etmektedir, öylesine çığırından çıkmıştır ki ilişkiler, Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek'in Başbakan Erbakan'a 'peze...k' demesine kadar varmıştır. Normal şartlar altında anında mahkemeye verilip cezalandırılması gerekiyordu bu devlet görevlisinin. Manşetler bu konuşmayla dolup taşıyordu. Ama hükümet cephesinden tık yoktu. Dönemin politikacıları "beni bağlamaz " havasındaydı. Hasan Celal Güzel bu sessizlik karşısında, olanca kızgınlığıyla dönemin Devlet Bakanı Abdullah Gül'ü arar ve "yaşananlar karşısında hükümetin sessizliğini sorar", konuşmanın sonunda Gül gerekeni yapacaklarını ve hemen Başbakanla görüşeceğini söyler. Abdullah Gül, Hasan Celal Güzel'i telefonla arar ve Başbakan Erbakan'la görüştüğünü, general hakkında soruşturma ve görevden alınmasıyla ilgili yazıyı Başbakan Erbakan'ın imzaladığını söyler. Sonrasında 28 Şubat muhtırasıyla hükümet istifa eder, hatta Tuğgeneral Osman Özbek Tümgeneralliğe terfi eder. Hasan Celal güzel telefon konuşmasını unutmamıştır. Abdullah Gül'ün imzalanmayan yazıyı imzalandı diyebileceğine hiç ihtimal vermez. İlk karşılaşmalarında Abdullah Gül'e o günü sorar. Gül biraz mahcup ama söylediklerinden emin bir şekilde olayın devamını anlatır; "Hükümetin istifasının ardından Başbakan'ın odasını toparlıyordum, kişisel eşyalarını ve evraklarını alıyordum. Başbakan'ın masasında sumenin altını kaldırdığımda benim yanımda imzaladığı o yazıyı gördüm. Evet Erbakan hoca benim yanımda imzalamış ama, yazıyı Genelkurmaya göndermemiş." |
Alıntı:
erbakan hocanın ne susurluk ne özbeke,ne sivas mahkemesi olayına,ne mum söndüye vs tavır koymaması gulu,gulu demesi faso fiso demesi milyonlarca dindar mütedeyyin insanımızı perişan ettirdi..o yuzden ak parti kuruldu o yuzden ak parti oy aldı,o yuzden ak aprti oy alıyor.. şimdi tekrar yuzde 21 oy alsa SP yıne aynısı olacak..bakın şimdi ulusalcı basın nasıl erbakanın yasağını kaldırttı,,gülün affına kuduranlar nasılda hoca sever oldular..allah kalplemizi aydınlatsın ve doğruyu yalnızca doğruyu göstersinki ihtinassıratalmutagıym den ayrılmayalım.. yıllarca erbakanı yerden yere vuranlar,iktidar yaptırmayanlar,erbakan hukumetini yıkanlar ne oldu da bu aylarda ve günlerde erbakana övgüler yağdırıyor hiç düşündünüzmü.. ben siz tüm dostlarıma nacizane tavsiyem..padişahın biri yanında daima gayri müslim birini taşırmış ve yapacağı ne iş olur ise ona danışırmış,,eğer o gayri müslim yapalım edelim derse..padişah adamlarına sessizce sakın ha yapmayın dermiş,eğer gayri müslim yapmayalım derse padişahımız derhal bu iş yapıla dermiş..ve padişahın yakınları sorarlar..devletlüm hem soruyorsunuz adama..hemde adamın dediğinin tersini yapıyorsunuz ben bi turlü anlam veremedim demiş..padişahta ey zavallılar ..bu gayri müslim hiç devleti alanın iyiliğini istermi..?istemez demişler..öyleyse onun dediğinin tersini yapacaksınki devletimiz payidar olsun demiş.. bende şimdi siz canım kardeşlerime sesleniyorum..bu ulusalcı basın..siz anladınız onu..!ne derse tersini yapın,eğer devamlı tayyıp erdoğanı överse kesin başbakanımız raydan çıkmış demektir,eğer yıllardır erbakan düşmanı,turban düşmanı olan ulusalcılar erbakanı övüyorlar ise ..!kesin erbakan hocamda raydan çıkmıştır demektir.. allah rızası için,bu ülkede,gene gıbı olan butun insanları atın artık,bu basında olsa,liderde olsa,kım olursa olsun atın eskıleri..baki olan allahtır,kalıcı olan allahtır...rabbim sadece kendisine kulluk edenlerden ve sadece muhammet mustafaya (s.a.v)ümmet olanlardan eylesin..kula kulluk yapanlardan değil.AMİN |
Alıntı:
önce kimliğni bir oturt istersen bir yandan manevi söylemler yok asalet miş yok hadismiş yok igra imiş iyi inanmış müslüman imajı he ondan sonra erbakan ve milli görüş hakkında yerel ulsal küresel kemaslist mosan dönmeler islam düşmanlarını lipoşlar işbirlikciler ve soyguncu takımın uydurduğu yalan ve iftiraları bege diye yaz yok fadime şahin yok tarikat şeyhi kim kimi tahrik ediyor kimin sözcüsüsün kime calışıyorsun |
Alıntı:
O nasıl bir kelime müslüman imajı sen lafının nereye gittiğinin farkında değilsin galiba... Anlamadığım nasıl biliyorsun karşındaki imanının derecesini sizde lat falan var galiba gerçi hoş milleti cehenneme gönderen liderin iman ölçen destekçisi olur...... Siz Ak partiye iftira atarken farklı kaynaklar mı kullanıyorsunuz sanki...... BİZ Milletin sözcüsüyüz..... BİZ vatanseverler adına çalışıyoruz....... |
Alıntı:
bir yanda dümanlarırnı da yeri geldiğinde hakını veren kindini milletine adamış yüzyılın lideri öbür yanda güya bir zamanlar yanındaymış .. has müslüman gürüntüsü veren ve ona fanatikçe saldıran savuran şimdi ben sana uymayacağım aynı makamda erdoğan hakında onlarca bir kısmıda gercek yazı var elimde ama fazla zorlama beni seviye çok düşük cocukca olmaya başladı |
Alıntı:
sen biraz bekle istersen |
Alıntı:
|
Alıntı:
zaten aramızdaki önemli fark biz olaya evrensel bakarız günlük değil ve onun saçmalaması keferelerin yayagarası idi beki bu ne 23.09.2004 tarihinde yayınladığı 40. sayısından 21. sayfaBitmap Bitmap Noch nicht ganz beitrittsfähigBitmap Karikatürde görülen zat Türk değildir !o ancak Türk’ün çantasını taşıyan Türkiyeli olabilir.Bitmap Türkiye'yi "madara" eden "Türkiye'lilerKöpek kapısı!Devleti yönetenler, AB uğruna verdikleri tavizler, çizdikleri zikzaklar, kahramanca (!) çıkışları sonrası tükürdüğünü yalaması, koskoca Türkiye'yi hiç de hak etmediği bir duruma düşürdü.Türkiye ile açıkça alay eden Avrupa basınında hakarete varan yorumlar ve karikatürler çıkmakta; ulaştığımız her türlü bilgiyi sizlerle paylaşaçağız, sizde karşılaştığız bu ve benzeri bilgileri bize ulaştırınız ki hepimizin haberi olsun.posta@abyehayir.deBunlardan biride Almanların ünlü dergisi Bitmap de yer aldı. Karikatürde; Türkiye, AB kapısının altındaki "özel giriş" ten içeriye bakan biri olarak tarif edildi. Bu tip kapıçıklar hayvan sevgisi geniş olanların, barındırdıkları evcil ev hayvanlarının, yanlarına girip çikmasını sağlamak için kapı altlarına, özel olarak açılır.</SPAN>Bu karikatür neyi anlatmaya çalışıyor ?Kimisine göre adamlar, Avrupa Birliği kapısının altına bir köpek kapısı açmış, ay yıldızlı çantası olan bir kişi sürüne sürüne delikten içeri girmeye çalışıyor! Türkiye basınında ise bir sevinç, bir coşku: -Yolumuz açıldı! -Biz Avrupalıyız! -Gitti, çözdü, geldi! -AB yolunda engel kalmadı! -AB kapısı açıldı! -Erdoğan''ın çizgili takım elbise uğuru! -Biz iktidarda iken zina bir daha konu edilmez! |
AYRICA DİYELİMKİ SAYIN AHMETMEMİŞ BU YADIKLARIN DOĞRU (Kİ YÜDE DOKSANI ZORLAM VE YALAN.) BUNLARIN HEPSİNDEN BÜ GÜNKİ AKP ÜST YÖNETİMİ DE SORUMLUDUR
KÜRESEL GÜCLERİN VE YERLİ İŞBİRLİKCİLERNİN HAVUZ SİSTEMİYLE SÖMÜRÜ BORULARI KESİLİNCE D.8.LE YENİ DÜNYANIN TEMELELRİ ATILINCA BU GÜCLER 28 ŞUBATI YAPMIŞ MİLLİ GÖRÜŞÜ DARBELENMİŞ 28 ŞUBAT AKP Yİ DOĞURMUŞTUR GENDİNİ DOĞURAN OLAYLARI BAHANE EDİYOR OLAYLARIN MAĞDURUNA SALDIRIYORSUN BUNUN MANTIK NERESİNDE BU MANDIĞA GÖRE FİLİSTİNDE (MAHMUT APPAS HAKLI) (HAMAS SUÇLU) ÖYLE BİR ÖRGANİZASYON Kİ SONUNDA BU YER GÖĞE SIĞDIRAMADIĞIN AKP ÖNDAN DOĞUYOR BU ORGANİZASYOU KİM NİYE YAPIYOR BİZ BUNLARI BİLMİYORMUYUZ SANIYORSUN BİR YANDAN SEFASINI SÜRÜYORSUN BİRYANDAN CEFASINI CEKENLERE İNSAFSIZ TEZVİRATLARLA SALDIR BİR YANDAN MANEVİ HAVA ESTİR YAKIŞIR |
Farkında mısınız kardeşler?!.. Birbirinizi kırıyorsunuz.. Nedir bu toz duman ya???..
"Ey kulları Hakkın!!.. kardeşsiniz..kardeş!!..." |
Ahmet memimişe
Faizin adı nasıl nema oldu KİM DEMİŞ KİM YAPMIŞ RÜYAMI GÖRDÜN FAİZCİDE NEMACIDA SENSİN FAİZ BİR DÜYA GERCEĞİDİR DİYEN SENİN LİDERİN HANİSEN REFAHCIYDIN ADİL DÜZENİ OKUMADINMI Merve kavakcı neden savunulmadı DEME YAHU BİZ O İDAALLER UĞRUA İKİ PARTİ HARCADIK SEFASINIDA SİZ SÜRÜYORSUNUZ ÇOKMU DOKUNDU SANA BÜTÜN İMKANLAR ELİNİZDE HADİ SAVUNUN ALKIŞLAYALIM Bir subay nasıl erbana hakret eder BANA KEFERE HAKARET ETMESİN BÜYÜK DAVA ADAMLARINA HER ZAMAN SALDIRLMIŞTIR İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR HA ÇOK MU DOKUNDU SANA ERGEKON KAHRAMANI ÇEK KULAKLARINI ŞİMDİ DİMİ YOK İYİ OLDU DİYORN SANA NE Kaddafi erbakan hocaya nasıl tavır koydu IZAH ETDİM SEN ÖNCE AB NİN VE ABD NİN AŞAĞILAMASININ HESABINI VER SONRADA LİBYAYA NOTA VER NİYE DERSEN HALKIMIZ ERBAKANI BU İŞLERE GÜCÜ YETMEDİĞİN DÜŞÜNEREK BU SORUMLULUĞU SİZE YÜKLEDİ ERBAKANIN YAPAMADIĞINI ÖNCE SEN YAP ONDAN SONRA ERBAKANA ÇAT ARADAKİ SİYASAL GÜÇ FARKINI DÜŞÜNEREK BUNLARI YAZIYORUM Rektörler neden selam durmadı BİRİLERİ KOLTUK İHTİRASI UĞRUNA HARAKETİ BÖLÜP KÜRESEL GÜCLERE SELAM DURDUĞU İÇİN Ağır sanayi neden yapılmadı CEVABA DEĞMEZ AMA YAZAYIM OKUYAN OLUR NERDE BİR BACA TÜTYORSA ALTINDA ERBAKANIN İMZASI VAR KIT İMKANLARA YARIM IKTIDARLARA RAĞMEN BİZ YAPTIK SİZ STTINIZ Avrubada yaşayanların parası neden ısdendi KİM İSDEMİŞ İSDEMİŞDE YEMİŞMİ ERBAKANMI YEMİŞ NE KOMİK SORU GEC soda madenleri niye açılmadı FANİLEN GÖRÜNÜYOR HANİ SEN REFAHCIYDIN ANKARA PEYPAZARI SODA MADENLERİ AÇILŞINI NASIL UNUTDUN HEMDE HÜKÜMETİN ALTINCİ AYINDA İmamhatiblerin kapatılmasında nasıl emeği gecti SORUYA BAKAR MISIN İMAMHATİPLERİ KİM KAPATTI İÇİN KİM TER DÖKDÜ KİM BETEL ÖDEDİ BUNU BEBEKLER BİLE BİLİYOR ÇOKMU ÜZÜLDÜN MUHAFAZAKAR DEMOKRAT YEDİ YILDIR NİYE ACMIYORSUN YOKSA BAYKALDAN İZİNMİ BEKLİYORSUN İbrhim halilçelik pkk renklerinden bahsetmiş HALT ETMİŞ ADİLİK YAPMIŞ SENDE O RENKLERİ YASAKLA GİTSİN Erbaş pkk lılarla neden görüştü OESİR ASKERLERDEN BİRİSEN OLSAYDIN NASILDA CIYAKLARDIN ŞİMDİ GAZEL OKUMAK KOLAY BEKİ SİZ NİYE PKKLILARA AF ÇIKARDINIZ Kalkancı olayını niye çözemedi 28 ŞUBAT OLSUN AKP KURULSUN DİYE NASIL BEKİ BEN AYNI DİLİ KULLANARAK ALEYHİNİZE ONLARCA BELGE YAZARSAM DAYANABİLRMİSİNİZ . BİRAZ ZOR: |
Alıntı:
İstediğini yazabilirsin. Alıntı:
hadi kolay gelsin. Sallamaya devam!!! |
Ahmetermiş için değil, daha makul ve mantıklı düşünebilen arkadaşlar için libya olayıyla ilgili dünki bir haberi alıntılamak istiyorum:
*** ÇADIRDAKİ KRİZİ CIA RAPORU ÇIKARDI Çadır krizinin sırrı ortaya çıktı Yeni Şafak, 6 Ekim 1996'da Libya lideri Kaddafi'nin, Başbakan Erbakan'a gösterdiği tepkinin nedenini 13 yıl sonra ortaya çıkardı. Libya lideri Muammer Kaddafi'nin, 6 Ekim 1996'da Başbakan Necmettin Erbakan'a sert çıkışının perde arkasına Yeni Şafak ulaştı. Kaddifi'ye, Erbakan'la yaptığı görüşme öncesi, dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'i kendisine yönelik suikast hazırlığı yapan CIA ekibi içinde gösteren düzmece bir rapor sızdırıldı. Rapora aldanan Kaddafi, Erbakan'a sert çıktı. Ergenekon sanığı Veli Küçük'ün evinde ele geçirilen şok raporun ayrıntıları: ŞAKAKİ'DEN SONRA KADDAFİ'YE SUİKAST Filistin lideri Yaser Arafat'ın İsrail ile anlaşmasına karşı çıkan İslami Cihat'ın kurucusu Fethi El Şakaki 26 Ekim 1995'te Malta'da uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit düştü. Saldırıyı üstlenen olmadı, ancak İsrail istihbaratı MOSSAD'ın dahil olduğu bir ekibin suikasti düzenlediği konuşuldu. Liderliğini “Rhodes' kod adlı CIA'in Malta istasyon şefinin yaptığı suikast ekibi, daha sonra İsrail ve ABD'ye karşı tutumuyla bölgede ön plana çıkan Libya lideri Muammer Kaddafi'ye yönelik bir operasyon düzenledi. Kaddafi operasyonu önceden haber alınca suikastten kurtuldu. MEHMET ÖZBAY'DAN CIA ŞEFİNE SİPARİŞ O dönemde İstanbul'da özel bir üniversitenin mütevelli heyet başkanı O.O, Malta'daki CIA istasyon şefi "Rhodes' ile temasa geçti. Bunun üzerine Susurluk kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı'ya kimliğini veren Mehmet Özbay Chicago'dan Valetta'ya geldi. Mehmet Özbay, Şakaki'yi ortadan kaldıran “”Rhodes'tan düzmece bir Çiller dosyası hazırlamasını istedi. CIA'in istasyon şefi Başbakan Yardımcısı Çiller'i Kaddafi'ye suikast girişiminde bulunan ekibin içinde gösteren bir rapor hazırladı. Özbay, kısa bir süre sonra raporu Giresun Bölge Komutanı Tuğgeneral Veli Küçük'e iletti. RAPORA ALDANDI, KIZDI Küçük, raporun devletteki bağlantılarını kullanarak, Erbakan'ın Libya'ya ziyaretinden önce resmi bir kanalla Kaddafi'ye ulaştırılmasını sağladı. Raporda kendisine suikast girişiminde bulunan CIA ekibi içinde Çiller'in adını gören Kaddafi kızdı. Kaddafi, Çiller'le koalisyon kurduğu için öfkesini Başbakan Erbakan'dan çıkardı. 28 Şubat sürecini tetikleyen diyalog Necmettin Erbakan, Başbakanlığı'nın 3. ayında Libya'ya gitti. Erbakan ve Kaddafi, Trablusgarp'ta çöle kurulmuş çadırda basın açıklaması yaptı. Kaddafi “Türkiye'nin geleceği NATO üyesi olmakta, Kürtlere eziyet çektirmekte değildir. Ortadoğu'daki güneşin altında Kürt milleti de yerini almalıdır. Kürdistan kurulmalıdır. Ayrıca Türkiye'nin uyguladığı dış politikadan genel olarak memnun değiliz. Çünkü düşmanımız olan siyonist İsrail'le ilişki içindesiniz. Türkiye iradesini kaybetmiştir, işgal altındadır” dedi. Erbakan ise şu karşılığı verdi: “Libya ile Türkiye kardeş ülkedir. Teröristler bilhassa Kürt kardeşlerimizi katlediyor. Bunların temel zihniyeti ateist ve komünist zihniyettir. Kökleri dış kaynaklıdır.' Türk basınına Erbakan'ın Kaddafi'den fırça yediği şeklinde yansıyan görüşme aylarca tartışıldı. Ziyaret 28 Şubat postmodern darbesini tetikledi... http://www.samanyoluhaber.com/haber-153849.html |
| All times are GMT +3. The time now is 05:07. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025