Siyaset Forum

Siyaset Forum (https://www.siyasetforum.com.tr/index.php)
-   Yarışma | Köşe Yazılarından Paragraflar (https://www.siyasetforum.com.tr/forumdisplay.php?f=454)
-   -   ^^ Köşe Yazılarından Paragraflar.. ^^ (https://www.siyasetforum.com.tr/showthread.php?t=115549)

Hakan Özkan 09-12-2009 15:04

Toparlıyorum; holding basını boşu boşuna kendini paralamasın. Demokrasi ve özgürlükler hakkında en son laf söyleyecek olanların kendileri olduğunu çok iyi biliyorlar. Şimdi buraya tek tek yazarak vaktinizi almayayım, lakin bu ülkedeki karanlığın koyulaşıp uzaması, özgürlüklerin kısıtlanması için en şahane desteği onlar verdiler. Bir sefer özgürlük ve muhaliflikten onların anladığı şey ile bu kavramların gerçek anlamı farklı. Kimse ticarî entrikasını özgürlük kılıfına sokmaya kalkışmasın, bu milletin karnı tok

Yıldırım 09-12-2009 17:28

Ergun BABAHAN
12 Eylül ve Ergenekon(12.09.2009)
Alıntı:

Eylül belalı bir ay. Dünyayı yıkıma sürükleyen 11 Eylül saldırısı da, ekonomik felakete götüren kriz bu ay içinde oldu, Türkiye’yi kaosa sürükleyen 12 Eylül darbesi de.
“Şartların oluşmasını bekleyen” darbeci generaller, bir gece ansızın geliverdiler.
O gelişleriyle birlikte Türkiye bugün içinde boğuştuğu hukuk batağına savruldu.
O gelişleriyle işkencehaneler, idam sehpaları kuruldu, hukuk dışı infazlar başladı.
Memleket üç-beş generalin eline kalıverdi.
Önce insanları, sonra hukuku katlettiler.
29 yıldır orasından burasından tamir edilip ayakta tutulmaya çalışılan bir darbe hukuku sistemi ile yaşıyoruz.
En başta da anayasa.
Darbe günü birçok insan “Kurtulduk” diye sevinmişti ama bunun Ergenekon tipi bir örgütlenmiş, çalışmış bir yapının ürünü olduğunu elbette bilmiyordu.

BlueMoon 09-13-2009 10:20

Rauf Tamer Hürriyet 29 Eylül 2007 "Ah Bu Türkçe" yazısından bir paragraf,

"

Bir kısmını elbet tenzih ederim.
Öyle siyasetçiler var ki, sabahtan akşama kadar cep telefonuyla konuşur ama 200 kelimeyle konuşur. Telefon terbiyesi desen, zaten sıfır.
Sadece siyasette değil, günlük hayatta da öyle.
Etrafa bir kulak verin.
Gramer yok.
Diksiyon rezalet.
Türkçe sizlere ömür.
Hele gençler, bir dilekçe bile yazamıyor.
Hele bazı kızlar? Ne söyledikleri anlaşılmıyor: Ham hum şaralop...
Zaten hitap şekillerine bakın, notunuzu verin"

Hakan Özkan 09-13-2009 10:57

Çağdaş dünyada neredeyse darbelerle yüzleşemeyen tek ülke Türkiye kaldı. Demokratik rejimin kalıcı olabilmesi için çok kişiselleştirmeden darbeyle hesaplaşmak zorundayız. Mevcut Anayasa'nın altında darbecilerin imzası var. Anayasa'nın adı bile 12 Eylül Anayasası... Bu, darbeyle hesaplaşmanın nereden başlanacağını gösteriyor: 12 Eylül ruhunun sindiği Anayasa'dan. Komşumuz, Yunanistan hesaplaştı, İspanya yüzleşti, Türkiye niye hesaplaşmasın?..


Yağmur şiddetlenip, afete dönüşmesinden korkulduğu zaman: Allah'ım! Etrafımızdaki dağlara, tepelere, bayırlara, vadilere ve ağaçlıklara yağsın; üzerimize değil Yağmursuzluk nasıl dua gerektiriyorsa, yağmur da dua zamanının geldiğini haber veriyor. Efendimiz, insanın varlık içindeki yerini, gözbebeği oluşunu kendi hayatında kare kare göstererek, ellerini açıp, Âlemlerin Rabb'ine ihtiyacını arz ettiği zaman neler olabileceğini bizzat göstermiş. İnanmayanlar için değil, inananlar için dua önemli. Ve inananların duasına çok ihtiyaç var

menes 09-13-2009 11:59

13.09.2009 tarihli Sabah Gazetesi'nden Engin Ardıç'ın ''Değişikliğe uğradım!'' başlıklı yazısından bir bölüm ;

Ertuğrul, durduk yerde
"Umre Show"unu okuyucunun Ramazan duygularını sömürmek için yapmadı da, birtakım duyumlar aldı, birilerine "gazete el değiştirirse bana dokunmayın, yerimde kalayım" mesajını iletmek mi istedi acaba? Çünkü kendi deyimiyle "dönme hızına hiç kimse yetişemez"...

Hastalık işte, kafam pek yerinde değil, aklıma olmadık şeyler geliyor...

Bedrettin Dalan zamanında beleşe kapattıkları dere yataklarına gökdelen dikip şimdi de
"sonraki" belediyeleri suçlayanları görüp iğreniyorum... Seller garibanları sürükleyip götürüyor da "plazalara" bir şey olmuyor... O zaman da ona buna laf yetiştirmek kolaylaşıyor galiba...

Belki de hastalıktandır,
"hallüsinasyon" görüyor olabilirim...

Yalan söyleme özgürlüğünü, adam karalama özgürlüğünü, vahşice saldırı özgürlüğünü koruyabilmek için feryat ediyorlar. Hem salya sümük ağlıyorlar, hem de
"başımızı dik tutarız" ayağı koşuyorlar.

Türkiye'yi gerdiler. Okuyucunun ruh sağlığıyla oynadılar. Herkesin tadını kaçırdılar. Hem hükümete, hem kendileri gibi düşünmeyenlere gaddarca saldırdılar. Patronun kıçı kırık çıkarları için verdikleri şerefsiz kavgayı
"laiklik mücadelesi" kılıfına soktular.

menes 09-13-2009 12:16

13.09.2009 tarihli Zaman Gazetesi'nden Hilmi Yavuz'unn ''Demokratik Açılım'ı Nasıl Anlamalıyız?'' başlıklı yazısından bir paragraf ;

Demokrasiye, Laikliğin düşmanı gözüyle bakanlara şunları söylemek istiyorum: Mümkünse, Anayasa'dan 'Demokrasi'yi kaldırıp, yerine, 'Türkiye Cumhuriyeti, Jakoben, Tepeden İnmeci, Laik ve Sosyal bir Hukuk Devletidir' diye yazdırınız. İstediğiniz bu çünkü! Niçin böyle bir teklifte bulunmuyorsunuz? İndiriniz yüzünüzdeki maskeyi, hakiki yüzünüzü görelim! Siz de rahat ediniz, biz de!

S€SSİZ_CıGLıK 09-13-2009 12:59

Açılım sürecinde en rahatsız olduğum söylem yaptıklarımızın terörü sona erdireceği idi. Bu konuda o kadar ileri gidildi ki neredeyse açılımın tek amacının bu olduğu düşünülmeye başlandı. Yetkililer açılıma itiraz edenlere “Şehit cenazelerinin sürmesini mi istiyorsunuz” diyordu. Sorun terörün sona erdirilmesine indirgenince çatışmalar azalmak yerine artmaya başladı. Açılımı baltalamak isteyenler şiddetin artmasından yanaydı ve bu onlar açısından rasyoneldi. Bu söylem terörün bölgede uygulanan politikaların ve Kürtlere yapılan haksızlıkların bir sonucu olduğu biçimindeki iddiaları güçlendirdi. Biz bu yanlışlıkları düzelterek terörü sona erdirecektik.

MAHİR KAYNAK STAR GAZETESİ (EKTİĞİMİZİ BİÇİYORUZ)

S€SSİZ_CıGLıK 09-13-2009 13:10

<H1>' SON TERÖRİST ÖLDÜRÜLÜNCEYE KADAR' SÖYLEMİ BARIŞA YATIRIM DEĞİLDİR (HASAN CEMAL 'MİLLİYET')

</H1>
5 günde 1500 kilometre yaptık.
Her durakta aynı şeyi gördüm.
Hava Kuvvetleri Komutanlığının 30 Ağustos’taki devir teslim törenindeki o söz, “Son terörist ölünceye kadar mücadele sürecek!” sözü bölgede umutsuzluk ve güvensizliği körüklemiş durumda.
Cuma günü Genelkurmay Başkanlığı tarafından da tekrarlanan bu söylemin barışa yatırım olduğunu sanmıyorum. Güneydoğu’da nereye gittiysek, bu söze büyük tepki vardı.
Biliyorum şimdi denecek ki:
“Ne var yani, devlet kendine silah çekenle mücadele etmeyecek mi?”
Edecek tabii.
Ama iş bununla bitmiyor ya da bu kadar kolay değil. Bu mesele öyle ezberci yaklaşımlarla bitmez.
Nitekim bitmedi de.
Çeyrek yüzyıldır bu ezberci yaklaşımlardır, devletin ve siyasal iktidarların Kürt sorunu ve PKK politikalarına damgasını vuran...
....

ishakyilmaz 09-13-2009 13:42

M.Şevket Eygi-Milli Gazete

İslâm'da terörist militanlık yoktur.

Resulullah efendimiz sabır ve hilm timsaliydi. Mekke'yi feth ettiğinde birkaç çok azılı, çok zalim, çok eziyet etmiş müşrik dışında kimseyi idam ettirmemiştir, Hazret-i Hamza'nın katili Vahşi'yi bile affetmiştir.

İslâm af dinidir, bağışlama dinidir.

Kur'ân "Kötülüğü iyilikle uzaklaştırmayı" emir ve tavsiye buyurmaktadır. Böyle yapılırsa, en azılı düşmanın dost olacağı haber verilmektedir.

İslâm kırma dökme, yakma, tahrip etme, asma kesme, havaya uçurma dini değildir. İslâm ölüm dini değil, hayat dinidir.

Bu yüce dini anlamak, algılamak, hikmetlerini ve meziyetlerini öğrenmek için Ashab-ı Kirama, Tâbiîne, Tebe-i Tâbiîne ve ondan sonra her asırda gelip geçmiş hakikî ulemâya, hakikî fukahaya, hakikî meşayihe tâbi olmak gerekir.

ishakyilmaz 09-13-2009 13:45

Ahmet ALTAN -TARAF

Dünyanın “niye” var olduğunu, bizim “niye” yaratıldığımızı bilseydik gene aynı insanlar mı olurduk, gene aynı şekilde mi davranırdık?

Pek sanmıyorum.

Bu “nedensizlik” bizi mahvediyor bence.

Bu “nedensizlik” bizi bu kadar vahşi yapıyor.

Niye yaratıldığını bile bilmeyen, ayrıca bunu bilmediğini bilecek kadar da gelişmiş bir canlı türü, zavallılığını kendi gözünden gizlemek için debelenip duruyor.

Ama neye yarar o debelenme?

Bir bebek gelir, “niye” der.

Ve, altı milyar insan sessizlikten taş kesilir.

Fasl-ı Gül 09-13-2009 15:30

13,09,09

YeniŞafak- Fehmi KORU

"Kim sorumlu?
Cevabı en kolay soru bu oysa: Siz, ben, hepimiz, gelmiş geçmiş bütün yerel yönetimler, hükümetler... Hepimiz sorumluyuz, herkes sorumlu... Her beş-on yılda bir kabından taşarak gazabını kusan bir derenin ıslahını beceremediğimiz, zaptedilemez olduğunu bildiğimiz halde yoluna içlerinde yüzlerce insanın çalıştığı koca koca binalar inşa ettiğimiz ya da inşasına izin verdiğimiz için sorumluyuz...
O taraklarda bezi olmayanları da, derenin etrafından dolaşmayanlarımızı da sorumluluk halkası dışında tutmak mümkün değil. Örgütlenip sivil topluma dönüşerek yanlış yapanlara engel olmamak gibi bir yükümlülüğü var çağdaş insanın; bunu yapmamışsak görevimizi ihmal ettiğimiz için suçluyuz.
Suçlu aramaya devam etmek isteyenlere bir uyarı: Hiç günahı olmayan ilk taşı atsın!"

Başımıza bir felaket geldikten sonra "günah keçisi" aramyışına düşmek sanki acıları hafifletecekmiş gibi.. Hayır.. Suçlu kim olursa olsun, acılar bitmiyor tükenmiyor..

Suçlu aramak, belki "neden"leri irdelememiz için, suçun nasıl oluştuğunu sorgulamak için gereklidi.. Ve ders çıkarmak için.. Başka canların yanmaması için..


Siyasiler suçlu arayışında.. Yani mesuliyetten kaçma yarışında! Her sine suçlu arayarak "kendinden kaçışını" onaylıyor.. Kendimize gelmemiz gerekirken..


Hatalı olanda bellidir, hata da.. Ve herkes yüreğine danışmalı önce..


Ve yineleyelim:

Hiç günahı olmayan ilk taşı atsın!

Yıldırım 09-13-2009 15:43

Mümtaz'er TÜKÖNE
'Son terörist' ve 'son 12 Eylül mağduru'(13.09.2009)
Alıntı:

12 Eylül askerî yönetimi, bilinçsizce, akılsızca, ahmakça bir şiddet uygulamadı. Tam tersine kendi geleceğini inşa etti. Gelecekte var olabilmek için düşmana ihtiyacı vardı. Askerî dikta ele geçirdiği dizginleri kendisine düşman üretmek üzere kullandı. Son derece basit bir mantık: Yönetmek isteyen askerî gücün düşmana ihtiyacı vardır.
29 yıl aradan sonra sormamız gereken soru, "son terörist" ile "son 12 Eylül mağduru" arasında bir yakınlık olup olmadığı. Bir türlü bulamadığımız "son terörist" 12 Eylül döneminde Diyarbakır'da 5 No'lu Askerî Cezaevi'ndeki "devlet terörü"nün "son mağdur"lardan biri olmasın?
Bugün karşımıza çıkan manzara, kendisine düşman yaratarak gelecekteki iktidarını garantiye almaya çalışan 12 Eylül diktasının maksadını aştığını, yarattığı düşmanla baş edemediğini gösteriyor. Çare, "son terörist" yerine "son mağdur"un peşine düşmek. "Son terörist"i bulamayabilirsiniz, ama "son mağdur" sizi kendi köşesinde bekliyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin "son terörist"in değil, "son mağdur"un peşine düşmesi lâzım. "Son mağdur"un gönlü alınmadıkça "son teröristi" bulamayacağız. "Demokratikleşme açılımı" da tam bunun için gerekli.

Birileri koltuk sevdası için bir milletin bir devletin geleceğini mahvetti ve siyasetin içinde olmak için kendine yapay bir düşman oluşturdu.Soruyorum size bugün ölen şehitlerimiz olmasa PKK diye bir terör örgütü olmasa kim umursar Genelkurmayı...

menes 09-14-2009 09:33

14.09.2009 tarihli Sabah Gazetesi'nden Engin Ardıç'ın ''Solunuza soğan asın!'' başlıklı yazısından bir bölüm ;

...O dönemde sol, Türkiye'nin örtülü hiçbir gerçek meselesinin üstünü açamadı. Türkiye'yi "ucundan tanımaya" bile zahmet etmedi. Türkiye'nin tarihini öğrenmeye de tenezzül etmedi. Kendisine sokuşturulmuş olan "Kemalist dogmayı" aşmak şöyle dursun, üzerinde durup düşünme yeteneği bile sergileyemedi. "Düşünme ve tartışma" kavramına, hele hele "aykırı görüşlere" özü gereği yabancıydı. Şimdi yapabiliyor mu bunu?
Hayır. Şimdi de en küçük bir eleştiri kabul etmiyor. AKP iktidarını bir "arıza" sanıyor. AKP'yi iktidara getiren ve uzun süre de orada tutacak gibi görünen "dip gücüne" ya dağdaki çoban diye, ya ampul kafalı diye, ya da göbeğini kaşıyan ayı diye küfür ediyor (halkçıdır ya bu solcular!), "önce halkı eğitmek" gibi İnönü safsatalarından kendini bir türlü kurtaramıyor (sola en büyük kazıkları atmış olan solcu lider İnönü!) ve ne hikmetse, "yangında ilk kurtarılacak evrak" misali, işler sarpa sarınca tası tarağı toplayıp ilk tüyenler de gene onların arasından çıkıyor!
"Bugün yarın devrim tamam" diyenler de Kenan Efendi'nin sopasını görünce kaçacak delik aramışlardı. http://www.sabah.com.tr/c/i/sp.gif

menes 09-14-2009 10:34

14.09.2009 tarihli Zaman Gazetesi'nden M.Nedim Hazar'ın ''Üçüncü yol''başlıklı yazısından bir bölüm ;


En az '80 öncesi kadar zulüm ve insan hayatına mal oldu darbe ve darbeciler. Akıl-mantık rafa kalktı, daha berbatı inanılmaz vurdumduymaz ve salaklaştırılmış bir jenerasyon yetiştirilmeye çalışıldı. Tuhaf bir kahramanlık ve milliyetçilik kılıfında sıradan faşizm geliştirildi. Bu dönem ortalığa sıçrayıp demokrasi ve özgürlüklerin aleyhine sallayanların tamamı bu kuşağın üretimidir. (Sen de dâhil çakma hukuk doçenti ağabey!)
Darbe oldu olmasına ve kan durdu durmasına ama sonrasında oluşan cunta rejimi de bir tuhaftı.

...
Hangi filmde hatırlamıyorum, birisi "bir sorunun üç çözüm şekli vardır" diyordu; "mantıklı çözüm, mantıksız çözüm ve askerî çözüm!" Bu üçüncü yol uzun yıllar bu ülkede hüküm sürdü.

BlueMoon 09-14-2009 11:56

Hasan Celal Güzel 29 Haziran 2006 "Bit pazarına Nur Yağmayacak" adlı köşe yazısından bir paragraf:

"Demirel'in, hiç şüphesiz bu millete hizmetleri olmuştur; barajlar, köprüler yaptırmıştır. Ancak, özellikle 28 Şubat Dönemi'ndeki darbecilerle işbirliği, onu milletin gözünden düşürmüştür. 80 yaşından sonra çizdiği 'laikçi' imaj, başörtülü kızları Arabistan'a göndermeye yetmeyecektir ama Demirel'i, birtakım şakşakçılar dışında Kutup yalnızlığına itmeye yeterlidir. Demirel'e bundan sonra yakışan, benmerkezçi hesaplardan vazgeçip eski Amerikan cumhurbaşkanları gibi, ülkesine milletlerarası platformda hizmet etmektir. Bu şekilde devam ederse, Allah gecinden versin ama tabutunun arkasından erkân-ı devlet haricinde yürüyen kimseyi bulamayacaktır."

BlueMoon 09-14-2009 12:00

Abdullah Abdülkadiroğlu 4 Nisan 2009 "bükemediğin bileği öldürürsün" adlı köşe yazısından bir paragraf:

"İrade zayıflığının en basit yolu olan sigara bile içmiyorsa.

İşin hepten zordur.

Varlığını korumak ve deşifre olmamak için tek yolun kalmıştır.

Kanunsuzluklarını affetmeyecek bu adamı ortadan kaldırmak zorundasın.

Yani; bükemediğin bileği öldürürsün.

Şimdi soruyorum ?

Sizce Muhsin Yazıcıoğlu’nu ortadan kaldırmaktan başka çareleri var mıydı ?
Abdullah ABDULKADİROĞLU"

ishakyilmaz 09-14-2009 12:05

Şamil Tayyar - Star-
Büyüyünce yine eşek olacaksın


Gelen üstadım, giden üstadım...

Üstat devri kapandı

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le daha bu vergi cezası ortada yokken konuşmuştum, bu sakıncalı durumdan söz ettiğimde, “Kesin haklısın. Onun için göreve gelir gelmez yayınladığım bir genelgeyle üstat diye seslenmeyi kaldırdım. Maliye’de artık üstat devri kapandı” dedi.

İşte, Doğan Grubu’nun anlayamadığı budur. Eskiden “üstat” yoluyla çözülen işler, artık hesaba çekiliyor.

Enis Berberoğlu’nun dünkü yazısının son bölümünde, üstatların acz içinde kaldıkları veya cehaletle baş edemedikleri kaygısına yer vermesi de bu değişimin iyi okunmadığını gösteriyor.

Yanında çalıştırdığı onlarca üstadı ne yapar bilemem, Aydın Doğan şunu iyi bilmeli, artık üstat devri bitti.

Bu süreç nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Başta medya patronları olmak üzere, iş dünyası, üstat geleneğine dayalı vergi cambazlığını terk edecektir.

Ama değişimin iyi okunması gerekir. Mesele, sadece isim değişikliği değildir. Zihniyetin evrim geçirmesi gerekir.

Hani, lakabı “eşek” olan adamın, eşinin şikayeti üzerine lakabını değiştirmek için köy heyetine başvurup “sıpa” ismini kaptıktan sonra heyecanla evin yolunu tuttuğunda, karısının verdiği cevabı hatırlıyor olmalısınız: “Ne fark etti, ha eşek ha sıpa. Büyüyünce yine eşek olacaksın...”

Söz meclisten dışarı...

ishakyilmaz 09-14-2009 12:07

Ahmet Kekeç - Star
Sen de nerden çıktın?


Lakın ne buyurmuş? “Çok partili siyasi hayata girdiğimiz günden bu yana Türkiye’de görev yapmış tüm belediye başkanları, Türkiye’deki çarpık kentleşmeden sorumludurlar. Bunun cezasını çekmelidirler. Hak etikleri ceza idamdır. Anayasamızda idam yoktur ama mutlaka cezaya çarptırılmalıdırlar. Hatta şu bile düşünülebilir: İdam cezasının kaldırılmasıyla ilgili maddeye bir parantez açılarak ‘belediye başkanları hariç’ yazılabilir.”

Nasıl?

Harika, değil mi?

Bizi çarpık kentleşmeden, yanlış yapılaşmadan koruyacak bu “büyük politik buluş”un sahibi kim?

Kim olabilir?

Elbette dostumuz Abdullatif Şener.

Kendisi Türkiye Partisi genel başkanıdır.

Mevcutları yetersiz, hatta ülke için zararlı bulduğu için, kurucu genel başkan yardımcılığını yaptığı partiden istifa edip yepyeni, sıfır kilometre, hiç yıpranmamış, iktidara gelme şansı bulunmadığı için hiç yıpranmayacak bir oluşuma gitmiştir.

Fasl-ı Gül 09-14-2009 18:53

Yenişafak- Gökhan Özcan-Vicdanların 12 Eylül Günü


"Son birkaç yıl içinde öyle çok kanıt gördük ki artık biliyoruz; bu ülkenin ahengini bozanlar hep, sonradan nizam vermeye gelenlerin arasından çıkıyor. Bu trajik gelgitin farkındayız artık. En aymazlarımız bile ayıldı, uyandı, görüyor bu acıklı gerçeği. Bu ülkenin binlerce genç insanının hayatlarını, umutlarını, heyecanlarını, ideallerini ve eyvah ki geleceklerini kaybettikleri bütün bu süreçler, artık aşikâr ki toplumsal bir çatışmadan, insanî bir anlaşmazlıktan, bur ruh ve kan uyuşmazlığından başlamıyor. İlk kıvılcım asla masum bir kibritten çakmıyor. Ve o kıvılcımdan tutuşan o kahredici ateş, yazık ki o yanılmış, o kanmış, o aldanmış masumlardan başkasını asla yakmıyor.
Kalbinde bu ülkeye karşı bir fenalık taşımayanların, kim olurlarsa olsunlar, geçmişte hangi yanlışa inanmış, hangi hataya düşmüş olurlarsa olsunlar bu “muhasebe”ye katılması şarttır. Tarih defalarca gösterdi ki bütün yanlış hesaplar; bu toplumun aşırı denebilecek sabrı, metaneti, ama doğruyu şaşırtıcı ölçüde isabetle bulan sinesine çarpıp dönüyor. Ama yıllar geçiyor, nesiller kırılıyor, umutlar sönüyor. Akılları başa almanın ve orada tutmanın yolunu artık bulmamız gerekiyor. Toplumsal takvimin bütün karanlık yapraklarında bu akıl duraklamasını yaşamaya devam edebilirsek; her sayfası aydınlık yepyeni bir gelecek takvimi kazandıracaktır bu muhasebe bize."


Ekram Dumanlı-Zaman-Felaketten Ders alınacaksa

"Türkiye'nin dengesini, siyasetin yüksek ateşi bozuyor. Mesele siyasî zemine kayar kaymaz meselenin zatî gerçekliği ikinci plana atılıyor ve kutuplaşmalar yaşanıyor. Ortada büyük bir felaket var; birilerinin umurunda olan tek şey siyasî rant elde etmek."

Alıntıladığım iki yazı konu olarak birbirinden farklı gibi.. Biri 29 yıl öncesinden bahsediyor, diğeri üç gün..

Biri 12 Eylül darbesinin, yaşanılanların, bıraktığı izlerin tekrar gözden geçirilmesini, tekrar gözden geçirilerek aynı oyunun piyonu haline gelinmemesini vurgularken; diğeri sel felaketinden kendi payımıza nemalanmak, rant ile siyasi çıkar elde etmek yerine ders çıkarmamız gerektiğinden dem vuruyor..

İnsan bazen yaşadığı anı, içindeki bulunduğu zamanı net olarak göremez, algılayamaz.. Dışarıdan kendini izlemesi lazım, kendiyle yüzleşmesi.. Toplumlarda öyle;İnsan çoğu zaman ortaya atılan tohumun "fitne tohumu" olduğunu farkedemeden galeyana geliyor ve sonuç: gözyaşı..

Gerçeği görmenin tek yolu var: Duygularla değil akıl ile feraset ile vicdan ile hareket etmek..

İki yazının ortak paydası: Muhasebe..

İnsanın kendini hesaba çekmesi.. Toplumun aynı gaflete tekrar düşmemesi.. Her muhasebe de sonuçlarıyla kıymetli.. Aldığımız derslerle..

12 Eylül darbesinden oyunların "piyonu" olmamak düşer payımıza.. Sel felaketinden "tedbirli olmak" bugünü, yarını düşünerek "ayakları yere sağlam basmak".. Ve illa ki muhasebe yapmak.. Başkasını suçlamak için değil, kendimize gelmek için..

Ayağımıza çukura basmadan, dereyi ev yutmadan adımımızı nereye attığımızı bilmek gerekmez mi?.

menes 09-15-2009 10:08

15.09.2009 tarihli Zaman Gazetesi'nden Ekrem Dumanlı'nın ''Yargıya güven'' başlıklı yazısından bir paragraf ;

Başa dönerek şu soruyu tazelemek isterim: Güvenilir bir yargı sistemine ihtiyaç var mı? Evet! Ancak yargıya güvenmek için yargının hem bağımsız olması gerekiyor hem tarafsız. Yargı reformu buna katkı sağlayabilir; ancak sorunun çözümü şu zihniyet değişikliğinden geçiyor. Yargı mensupları cübbeyi giydiği an siyaset elbisesini çıkarıp atmış olacak. Bizde yargı bağımsız olmasına bağımsız da tarafsız mı o konuda çok büyük bir tereddüt var. Yargı bu tereddütü ortadan kaldırmaya mecbur.

menes 09-15-2009 10:17

15.09.2009 tarihli Zaman Gazetesi'nden İhsan Dağı'nın ''Sandığın içini boşaltan adam'' başlıklı yazısından bir bölüm ;

Türkiye'nin nasıl bir kabuk değiştirdiğini Demirel gibi siyasetçilerin düştükleri entelektüel seviye ve toplumsal yalnızlığa bakarak anlamak mümkün. Bir, dün demokrasiyi emanet ettiklerimize bakınız, bir de bugünün demokratlarına ve demokrat siyasetçilerine.

Tank sesini duyduğunda her daim şapkasını alıp giden zat, 'herkes, meselesini sandıkta halledecek' diyerek millete akıl veriyor. Siz merak etmeyiniz, millet zaten halletti meselesini sandıkta... Siz bu akılları keşke etrafınızda dolaşan Ergenekon sanıklarına verseydiniz.

LeyaL 09-15-2009 12:03

Ahmet Turan Alkan

Siyasi hayatımızda bu kadar " kötü ve hain " figür bulunmasının anlamı ne olabilir ?

Şu günlerin siyasi ikliminde sıkca rastladığımız,
" biz sütten çıkmış ak kaşık gibi iyiyiz; rakiplerimiz ise hep kötü, hain ve tehlikeli "
değelendirmesini düşünürken sizinde tereddüde kapıldığınızı tahmin edebilirim.
Siyasi hayatımız ne yazık ki bir celtinmenler anlaşmasına dayabnıyor;
siyasette şovalyelik, civanmertlik, iyi niyet kuralları işlemiyor.
Türkiye'de siyaset, rakibin hep kötü olduğu varsayımı üzerine bina edilmiş.

Siyasette faziletin üstün tutulduğu bir zihni iklim Eflatun'dan beri hayal..

Bu olguyu değiştirmeye gücümüz yetmeyebilir ama en azından anlamayı deneyebiliriz;
böylece olup - biteni daha doğru ve gerçekci değerlendirme şansına kavuşmuş olacağız..



AKSİYON dergisi 14-20 eylül (haftalık dergi)


LeyaL 09-15-2009 13:28

Ahmet Taşgetiren

Sistem nasıl yürüyecek ?

Türkiye bugün de,28 Şubat'ın açdığı yaraları sarmaya çalışmakdadır.
Aynı şeklilde Türkiye'nin, aradan geçen 29 yıl sonra 12 Eylül Anayasasını değiştirmeye çalışması gibi..

1950'den bu yana, sistem bünyesinde pek çok rotasyon yapıldı.
Toplum talepleri en azından fiilî planda, sisteme enjekte edildi.
Buna rağmen, Türkiye, toplum - sistem ilişkisinde hâlâ ciddi sancılar yaşıyor.

Denir ki;
- bu sistem bilinç derinliğinde Türk - Sunni - Hanefi üçlüsünün buluşduğu bir sistemdir.

Böyle olsa, söz konusu toplum kesiminin sistemle ilişkisinin aliyyülâlâ olması gerekir.

Peki öyle mi ?
Tabii değil..

" Ülke çoğunluğunun sistemle problemli olduğu "nu şu anda ülkeyi yönetme sorumluluğu bulunan,
yani seçimlerde ülke insanının 50 ye yakınının oyunu alan kadroların sözcüleri seslendiriyor.
Hâkim sistem nasıl bir denge (!) kurdu ki, ülke çoğunluğu ile problemli hâle geldi?

"Kürt meselesi", ta Cumhuriyet'in kuruluş günlerinden bu yana, ülke gündeminden düşmüş değil.
Hep güç kullanılarak çözülmüş bir mesele. Son 25 yıllık dönemde, gücün gücü meşrulaştırdığı gibi
bir telafi mekanizması işlese bile, bu gün, ifade özgürlüğünün bir ölçüde de olsa sağlanması sonucu,
Kürtlerin sistemle çok hayati sorunlarının bulunduğu ortaya konuyor.

...

Türkiye, yıllardır " Askerin sistem üzerindeki etkisini azaltmak " için yasal ve psikolojik adımlar atmaya uğraşıyor.
Yargının sistem içindeki misyonu, demokratik talepleri kontrol ve ve yaptırım uygulama yönünde gündeme geliyor.
...

AKSİYON dergisi 14-20 Eylül (haftalık dergi)

ishakyilmaz 09-15-2009 14:40

Serdar ARSEVEN-VAKİT Melih Gökçek’in “içki” referandumu

Bu Ramazan günü, “içki”li bir makale yazmak istemezdim; lâkin tartışmalar beni âdeta mecbur etti.
CHP’nin ağır toplarından Yılmaz Ateş; “Melih Gökçek, içki referandumuyla bölücülük yapıyor. Almış eline bıçağı, kıyım kıyım kıyıyor, bunların başka problemleri var ” filan deyince tepem attı.
Ne bölücülüğü kardeşim; ne lâiklik karşıtlığı?!
Ankara’nın ağırlıklı olarak CHP’lilerin yaşadığı Bahçelievler Yedinci Cadde denilen bölgesi, “Trafiğe kapatılsın mı kapatılmasın mı?” sorusu gündeme gelmiş…
Bahçelievler’in bağlı bulunduğu CHP’li Çankaya Belediye Başkanlığı, bu konu üzerinde hassas…
Onlara da bir sürü şikâyet ulaşmış vatandaştan, “Yollarda yürüyemez olduk. Bu dar cadde, baba vergisi dört çarpı dörtleriyle, lüks otomobilleriyle ortalığı savaş alanına çeviren zıpçıktıların yükünü taşıyamıyor!..”

Şişede durduğu gibi durmuyor ya içki; o alkol duvarını aşmış gençler filan, gecenin 1’inde 2’sinde her türlü icraatı eylemekte vatandaşın gözleri önünde.
CHP seçmeni olunca, ille de rezillikten yana olacak değil ya…
O da tepki gösteriyor olan bitene;
O lüks evinin içinde, “Bir babayiğit çıksa da kurtarsa” diye bekliyor.

O babayiğit, AK Partili Melih Gökçek oluyor, CHP’lilerdeki kadere bak!..
Ve daha ilginci;
Büyükşehir Belediye Meclisi’ndeki, “Yedinci Cadde trafiğe kapatılsın mı?”, “Daha fazla içkili yer açılması engellensin mi?” gibilerinin de yer aldığı bir dizi Referandum Belgesi’nin çıkışına, CHP’liler de destek veriyorlar.
Oybirliği ile alınıyor referandum kararı…
AK Partili Melih Gökçek ile CHP’li Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, “İçkiye sınırlama”nın da yer aldığı referandum kararını elbirliği ile geçiriyorlar.

ishakyilmaz 09-15-2009 14:49

Ahmet ŞAHİN-ZAMAN

Kadir Gecesi'ni kendimiz hakkında, nasıl bin aydan hayırlı hale getirebiliriz?


İşte Kadir Gecesi'nde aldığımız bu, daha günahsız bir İslami hayat yaşama kararıyla gecemizi kendimiz hakkında bin aydan hayırlı hale getirmiş oluruz. Çünkü bu kararla bin ay da yaşasak daha günahsız bir hayat yaşayacaktık. Hadis-i şerifte, müminin niyeti amelinden hayırlıdır, buyrularak, niyetini düzelten mümin, böyle bir ikrama layık görülüyor. Yeter ki, daha temiz bir İslami hayat yaşama niyetine girme kararı alalım Kadir Gecesi'nde..

-Var mısınız günahları terk edip sevapları devam ettirme kararı alarak Kadir Gecesi'ni kendi hakkımızda bin aydan hayırlı hale getirme azim ve niyetine? Unutmayın, böyle bir niyetten sonra tek ay dahi yaşasak, bin ay yaşamış gibi ikram görebiliriz Rabb'imizin yanında. Çünkü bin ayda yaşasak tertemiz bir İslami hayat yaşayacaktık Kadir Gecesi'nde aldığımız bu karar sebebiyle.

İşte bu niyet ve karara biz, 'zatında bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi'ni, kendi hakkımızda da bin aydan hayırlı hale getirme niyet ve kararı' diyor, böyle bilinçli bir niyetle ihya edeceğimiz Kadir Gecesi diliyoruz size, bize, hepimize!.

BlueMoon 09-15-2009 15:05

Güneri Civaoğlu 15 eylül 2009 salı "çanak tutmasın" konulu köşe yazısından bir paragraf

"ÖTE yandan... Gene bu “silahlar sussun, parmaklar tetikten çekilsin” genel söylemini artniyetsiz ve akılcı olarak kullananlar da var. Onlar “aklını peynir ekmekle yememiş olanlardır.”
Birincilerin oyunlarına gelmeyen bu ikincilerin, fizibilitesi de olan akılcı yol haritası eskizi şöyle:
“PKK eylem koymamalı ve güvenlik güçlerinin operasyon yapabileceği coğrafyadan da uzaklara çekilmeli, böylece çatışmanın olmadığı, kan dökülmediği bir süreçte çözüm daha kolaylaşır.”
Ayrıntıları tartışılabilir ama genel yaklaşım doğru.
Zaten PKK da “tek taraflı ateşkes” ilan etmiş değil midir?
O halde bu tavrını sürdürmeli, güvenlik güçlerinin operasyon yapmasına gerek olmayacak coğrafyalara çekilmelidir.
Kısacası “ateşkes ilan ettim” diye açıklama yapıp sonra da güvenlik güçlerinin burnunun dibinde namlu göstermek ve operasyona çanak tutmak, kanın durmasını istiyor demek değildir"

BlueMoon 09-15-2009 15:08

Abdullah Abdülkadiroğlu 28.08.2009 tarihli "Paşam yeter artık" başlıklı köşe yazısından bir paragraf,

"
Pimini çekip askerin eline bomba vermek ve ‘parmağını çekersen patlar çekmezsen patlamaz’ demek !

Bunun anlaşılabilir bir tarafı yok.

Anlaşılamayan belki bundan daha önemli bir başka şey de; bu cinayetin üzerinin kapatılmak istenmesi.

Ortaya çıkmasa; bir askerin kazara elindeki bombayı patlattığını ve kendisiyle birlikte 3 arkadaşının da hayatını kaybetmesine sebep olduğunu sanacak herkes.

Bu olay vahim ama üzerinin örtülmesi daha da vahim.

Şimdi duyduğumuz her şehit haberine biz kuşkuyla mı yaklaşacağız ?"

idris2525 09-15-2009 15:43

Türkiye'nin en büyük derdi, anayasal kurumların güven erozyonudur. Vesayet düzeni adına cepheye sürülmüş bir yargı görüntüsü, her ülkede yargıyı yaralar, yargının tarafsızlığını şaibe altına sokar. Eğer yargı, askerî bürokrasinin yanaşık düzeninde, sürekli dirsek temasıyla görev yapar hale gelirse, bu, devletin ortak aklını yitirmesi demektir. Yargı, halkı sindirmek isteyen yönetici elitlerin, tahakküm vasıtası değildir. Milli iradeyi sürekli baskı altında tutmak isteyenlerin, tek kelimeyle statükonun; bekçisi, zırhı, tamponu, emniyet supabı hiç değildir...

Hüseyin Gülerce -Zaman

AÇILIMA KAYGILI, İHTİYATLI BAKIYORLAR
Esad'la görüşmeden önce bazı Suriyeli yetkililerle konuşma imkanı bulmuştuk. Şam'da herkesin gözü kulağı şu an itibarıyla Türkiye'nin Kürt açılımında. Kafaları karışık. Çerçeveyi görmek istiyorlar. Biraz da endişeli bir hava sezdik. Kendi içinde Kürt nüfus barındırdığı için bu konuda atılacak her adımın Suriye'yi etkileyeceği düşüncesindeler. Esad'la mülakatımızın çok önemli bölümü de bu konudaydı, ancak çok kritik bölümlerde 'buraları yazmayın' diye rica etti. Türkiye'nin içişlerine karışıyor görüntüsü vermemeye özen gösteriyordu. Fakat, 'Erdoğan'la buluştuğumda bu konuyu görüşeceğiz' sözü Esad'ın gündemine ilişkin en can alıcı işareti veriyordu. Kısa süre önce Şam'ı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile de Kürt açılımını konuşmuşlar ama henüz çerçeve belli olmadığı için soru işaretlerine yanıt alınamamış. Esad, iyimserliğini ise 'Türkiye'nin rahatlaması bizim rahatlamamızdır. Bölgenin daha fazla çözüme ve açılıma ihtiyacı var' sözleriyle ortaya koyuyor.

idris2525 09-15-2009 16:17

15.09.2009 tarihli sabah gazetesinden erdal safağın ``Mutluluğu ölçmek ``adlı yazısından bir bölüm Büyüme hızı, gayrısafi milli hasıla, kişi başına düşen milli gelir, bir ülke ekonomisinin durumuna ve o ülke halkının yaşam düzeyine ilişkin yeterli fikir verebilir mi?
Aynı şekilde, BM uzmanlarının düzenli olarak yeniledikleri "İnsani gelişme endeksi" bir ülkedeki yaşamın kalitesini yeterince yansıtabiliyor mu?
"Hayır" dedi Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve 2008 Şubat'ında "Ulusal zenginliği ve bireylerin refahını" daha gerçekçi olarak ölçebilecek ve bu sayede siyasilerin daha tutarlı politikalar geliştirmelerine yardım edecek yeni veriler bulunması için özel bir komisyon görevlendirdi.
Nobel ödüllü iki iktisatçı, Amerikalı Joseph Stiglitz ve Hintli Amartya Sen ile Paris Siyasal Etüdler Enstitüsü öğretim üyelerinden Prof. Jean-Paul Fitoussi'den oluşan komisyon dün raporunu Sarkozy'ye sundu.

Yeni çağın verileri

Raporda 12 öneri yapılıyor, daha doğrusu 12 yeni istatistik alanı sayılıyor. İşte birkaçı:
Maddi refahı ölçmek için gelirin yanı sıra tüketim de hesaplanmalı. Zira gayrısafi milli hasıla genellikle ticarete konu olan üretimi esas alıyor ama aynı zamanda ekonomik refahın da ölçüsü kabul ediliyor. Bu çifte kullanım "Halkın memnuniyet düzeyi" konusunda yanıltıcı sonuçlara götürüyor

Fasl-ı Gül 09-15-2009 17:56

15.09.09

Zaman- M.Türköne- 'Son terörist' kim?


"Devleti var eden hukuktur. Devlet kendisini var eden hukuku çiğnediği zaman meşruiyeti kalmaz. Devletin sahip olduğu şiddet kullanma ayrıcalığını yerine getiren güvenlik birimleri, ellerindeki silahı hukuk dışında kullandıkları zaman bunun adı "devlet terörü"dür. Terörün en acımasız, en yıkıcı ve en zalim biçimi budur. Hiçbir terör biçimi, devlet terörü kadar insan onuruna ve merdaneliğe aykırı olamaz.
Yıllar boyu, özellikle genç nesiller devlet terörüne maruz kaldı. Kimliğimizde, kişiliğimizde, düşüncelerimizde, ilişkilerimizde, gece gördüğümüz rüyalarda bu terörün izleri var. Devlet terörünün şekillendirdiği bir ülkede yaşarken, bizi hâlâ esir tutan bu zincirlerin hesabını görmeden, önümüzde duran sorunlarla baş edemeyiz. Hiç olmazsa bu sebep-sonuç ilişkisini fark etmeliyiz.
12 Eylül'ün 29. yıldönümünde yazılanlar ve konuşulanlar toplumun geçmişiyle hesaplaşarak geleceğini kurtarmaya azmettiğini gösterdi. Bu azimle "son terörist"i de bulur ve etkisiz hale getiririz. Acı tecrübelerimizle, devlet terörünü başını kaldıramayacak şekilde yerin dibine gömdüğümüz gün "son terörist"in de hakkından geleceğimizi biliyoruz.
Kim oldukları önemli değil; "son terörist"ler bizim sabrımızla, yüreğimizle, aklımızla buharlaştırıp yok edeceğimiz kişiler. "

Ergenokon Davası, yargıda reform çalışmaları, demokratik açılım ve ardından gelecek yeni çalışmalar.. Hepsi de farklı dağlarda, farklı "biz"leri "öldüren" teröristleri yok etmek için yapılan eylemler..

Son terörist tüm kulvardaki zalimlerin düşünce sistemlerinin yıkılmasıyla ölecek.. Son terörist hakkımızda "başkalarının" yazdığı oyunların figüranı olmadığımız zaman ölecek.. Son terörist devletin kendi içindeki fikri ve fiili teröristleri "yok ettiğinde" ölecek..

menes 09-16-2009 10:45

16.09.2009 tarihli Sabah Gazetesi'nden Engin Ardıç'ın ''Siyasi terbiyesizlik'' başlıklı yazısından bir bölüm ;

Bahçeli, ucuz ve basit bir "kasaba politikası" izliyor.
Bu politikanın ana hatları, laf yetiştirmek, dayılanmak, slogan atmaktan ibarettir.
Bahçeli'nin (ne de Baykal'ın tabii) ola ki iktidara gelirse ne yapacağını, ne uygulayacağını, neyi nasıl yöneteceğini, neyi değiştireceğini bilen yok!
Onun için de, ancak "kendi kitlesine" şirin görünebiliyor ve aldığı oy da yüzde 10 ile yüzde 15 arasında dolanıp duruyor.
En büyük umudu olsa olsa bir "CHP-MHP koalisyonu" olabilir ki, o bile çok zor. Kaldı ki, Sayın Bahçeli'nin bir koalisyonda neler yapabildiği, daha doğrusu neler yapamadığı daha önce denendi ve halk tarafından görüldü.
Bir CHP-MHP koalisyonu... Aslında birbirlerine yakışırlar da ha!
Çünkü biri İttihat ve Terakki Fırkası'nın A takımının mirasçısıdır, öteki İttihat ve Terakki Fırkası'nın B takımının mirasçısı.

menes 09-16-2009 11:28

16.09.2009 tarihli Zaman Gazetesi'nden Mehmet Kamış'ın ''Darbelere sessiz kalmak mı, demokrasiye sahip çıkmak mı?'' başlıklı yazısındab bir paragraf ;

Unutulmamalıdır ki, darbelere sessiz kalmak yerine demokrasiye sahip çıkanlar, eninde sonunda kazanan tarafta yer alacak; büyük çığlıklara ihtiyaç duyduklarında yanlarında hep büyük halk kitlelerini bulacak. Aksini yapanlar ise yalnızlıktan kurtulamayacak.

ishakyilmaz 09-16-2009 14:32

Hüseyin Öztürk - Vakit
Kimileri Laf Kimileri İş Üretir


Dünyanın her yerinde iki kesim insan tipi vardır. Bir kesim ki, bu kesimin tuzu kuru, bir elleri yağda bir elleri baldadır. Tuzlarının kuruluğu ise alın terlerinden değil, başka yollardandır. İşte bu kesim sadece laf üretir.
Yalnız laf üretirken iyilik üzerine değildir sözleri. Keşke adam gibi laf üretseler, yüreğimiz yanmaz ama hep fitne ve fesat üzerine tohum eker sonra da ektikleri tohumları ortalıkta bırakıp, keyiflerine bakarlar.
İkinci kesim ise devleti ve milleti sahiplenmenin şuuru ile sadece iş üretir ve faydalı hizmetlerde bulunurlar. Toplumun iyi zamanında da kötü zamanında da her ferdin yanında olmayı bilir ve yüreklere, gönüllere, kalplere, dayanışmalara, paylaşmalara hizmet eder; toplumun sosyal ve ekonomik dengesinde birer unsur olmaya çalışırlar.

ishakyilmaz 09-16-2009 15:01

ERTUĞRUL ÖZKÖK
HÜRRİYET

Provokatör veya yoldaş

Başbakan Erdoğan ve AK Parti kurmaylarını yakından izliyorum.

Türkiye, Kürt sorununun çözümünde çok kritik, ama tarihi önemde bir kavşağa geldi.

Bu noktadan itibaren, bildiğimiz klasik “teenni” siyasetleri ile bir yere gitmemiz mümkün değil.

Bazı siyasetçiler ya risk alıp, bu sorunu düzeltmek için radikal adımlar atacak.

Veya 25 yıldır sürdürdüğümüz klasik “teenni” ile hareket edeceğiz.

Teenni, bazıları için, hayattaki en güvenli siyasettir.

Benim için ise sıradanlığın öteki adıdır.

Korkaklık, beceriksizlik, siyasetsizlik çoğunlukla “teenni” örtüsünün altında gizlenir.

Teenni bazı siyasetçilerin karakteridir. O yolla uzun yıllar “idare ederler”.

Ama Kürt sorunu, artık bu tür siyasetçilerin mantığı ile “idare edilme” noktasını geçti.

Artık hepimiz almamız gereken riskleri yüklenmeliyiz.

Şimdi bir siyasetçi için “tarihe geçmenin” tam zamanıdır.

Bu sorunu çözüp, Türkiye Cumhuriyeti’nin iki yakasını bir araya getirecek siyasetçi, bu ülkeye en büyük hizmeti yapmış olacaktır.

Bu sözleri, oturduğu yerden maval okuyan, sınırlı sorumlu, bir gazetecinin “dolduruşları” olarak okuyabilirsiniz.

Ama risk alıp, ülkenin kaderini değiştirecek siyasetçinin sağlam bir yol arkadaşının teşvikleri olarak da.


Fasl-ı Gül 09-16-2009 17:24

16.09.09
Mehmet Kamış- Zaman-Hukukun Güçle imtahını

"Unutulmamalıdır ki, darbelere sessiz kalmak yerine demokrasiye sahip çıkanlar, eninde sonunda kazanan tarafta yer alacak; büyük çığlıklara ihtiyaç duyduklarında yanlarında hep büyük halk kitlelerini bulacak. Aksini yapanlar ise yalnızlıktan kurtulamayacak.
Bugün Türkiye'nin en büyük medya grubuna verilen cezadan dolayı hiçbir sivil toplum örgütü eylem yapmıyor. Protesto yürüyüşleri olmuyor. Ülkenin entelektüellerinden neredeyse hiç ses çıkmıyor. İşin doğrusu onların da bir beklentileri yok. Bugüne kadar hakkın ve hukukun savunuculuğunu yapsalardı, demokrasinin öğretmenliğine soyunsalardı, statükoyu canhıraş bir şekilde savunmak yerine topluma yaslansalardı kimse bu kadar suskun kalmayacaktı.
İnsan elinde güç olduğu zaman cennete düştüğünü ve onu bir daha asla kaybetmeyeceğini zannediyor."

15.09.09

Yıldıray Oğur-Taraf-
Şimdi sizin için geldiler işte
Ahmet Kaya için geldiklerinde, sesinizi çıkarmadınız. Hatta “Vay Şerefsiz” diye manşetler attınız. Merve Kavakçı’yı Meclis’ten atarlarken, sesinizi çıkarmadınız. Hatta çocuklarının ilkokulda yuhalanmasına kadar varan linçi siz yönettiniz. Hrant Dink için gelenler sizin attığınız manşetlerle döşenmiş yollardan yürüdü. Onun ölümüne neden olan yanlış anlaşılan yazısının doğrusunu yazmaya bile tenezzül etmediniz. Başörtülü kızlar için gelsinler diye kampanya yaptınız. Hatta gelmeyenleri rejim düşmanı ilan ettiniz. ‘Türkiye Türklerindir’ demekte ısrar ettiniz. Kürtler için gelenleri omuzlarınıza aldınız. Albay Temizözleri kurtarmak için seferber oldunuz.
Diğer gazeteler kapatılırken, gazeteciler, yazarlar tutuklanırken, baskı altına alınırken ne yaptığınızı ise hiç hatırlatmayacağım.
Ve işte sonunda bugün sizin için de geldiler.
Ortada kimse olmamasına neden şaşırıyorsunuz ki?
"

Biri düne ait bir köşe, diğeri bugün yayınlandı.. İki farklı gazete..

Haksızlık karşısında susmamaktan bahsediliyor yazıda.. Canının yanacağını bilsende adaletsizliğe, zulme rıza göstermemek. "Var olduğunu" hissettirmek yani.. Hareket edebilmek..

İlk yazı genel, ikincisi özel.. Ama ikiside eleştirinin ötesinde hayatımıza etki etmesi gereken satırlar..

"Haksızlık karşısında susarsan, birgün yanında kimsenin kalmadığını görebilirsin" fikrinde..

İki yazının da tamamını okuyup karşılaştırsın merak edenler..
Merak edenleri de etkiler mi bu satırlar?..

Yıldırım 09-17-2009 01:11

Yaşar ÖZAY
Eğitimde Hedef Tumtmuyor(17.09.2009)
Alıntı:

Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen açığının 80 bin olduğunu açıklıyor. Sendikalar bu rakamın 150 bin olduğunu ifade ediyor. Öğretmenler öğretmen alımlarında meslek dışı soruların yöneltilmesinden yakınıyor. Okul yöneticileri, yetkililerin okulun temizliğinden, yakıtına kadar her tür sorunun giderilmesini kendilerinden istediğini belirtiyor, ama bununla birlikte bu işlerin yapılması için velilerden bağış alınmasını yasaklamalarına akıl erdiremiyor. Vakıf üniversiteleri YÖK'ten kontenjan artışı istiyor, boş kontenjanları için kara kara düşünüyorlar. Devlet üniversiteleri kontenjan artışı istemezken YÖK kontenjanlarını artırıyor. Bu olumsuzluklar sistemli bir eğitim politikası olmaması ve öğrencilere gerekli becerileri kazandırmayan bir eğitim sistemine sahip olmaktan kaynaklanıyor... Bireysel başarılarıyla hep övündük. Nedense sistemli bir başarı yakalayamadık. Uluslararası arenada hep geride kaldık.

menes 09-17-2009 11:34

17.09.2009 tarihli Zaman Gazetesi'nden Hüseyin Gülerce'nin ''Kürt sorununu, Türklerin vicdanı çözer...'' başlıklı yazısından bir bölüm ;

Kürt sorununun çözümü; Türklerin, Kürtlerin çektiği acıları, Kürtlerin de Türklerin hassasiyetlerini anlamalarından geçiyor. Biz bu problemin üstesinden Allah'ın izniyle geliriz. Değil mi ki, bunca tahrike, provokasyona, tertibe rağmen birbirimize düşmedik, değil mi ki, makul çoğunluk sağduyusunu korudu, asil duruşunu bozmadı, umutlarımızı yeşertebiliriz.

Yeter ki, karşılıklı anlayış ve hassasiyetlerimizi koruyalım. Yeter ki, kışkırtıcı ve sert bir üsluptan uzak duralım...

BlueMoon 09-17-2009 11:37

Abdullah Abdülkadiroğlu 25 haziran 2009 "siz neyi seviyorsunuz ki" konulu köşe yazısından bir paragraf

"Asker niçin töhmet altında kalmak istesin ?

Kesin bir yargıya varsaydı ‘bu iş bitmiştir, böyle bir plan falan yoktur, bu bir saçmalıktır’ der kapatırdı konuyu.

Kaldı ki yakın geçmişimiz askeri yargının verdiği bir sürü bu minvalde kararla dolu.

Bilakis askeri savcılık; ETÖ iddiasıyla devam eden soruşturmadan dolayı elindeki bilgi ve belgelerin varlığı sebebiyle sivil yargının bu işi daha iyi aydınlatabileceğini düşündüğünden konuyu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına havale etti.

Millete ihanet belgesi zaten Ergenekon soruşturmasının bir parçası olarak oltaya takılmadı mı ?"

Şimdi işin sivil yargıda devam etmesinden daha doğal ne olabilir ki ?

menes 09-17-2009 12:01

17.09.2009 tarihli Yeni Şafak Gazetesinden İbrahim Karagül'ün ''Kürt açılımı, Türkiye'nin Bölgesel Barış Projesi'' başlıklı yazısından bir bölüm ;

Önceleri Türkiye, başkalarının belirlediği, küresel eğilimlerin yönlendirdiği bir ülke profili izlerken, son yıllardan ulus ötesi performansı belki de dünyada en hızlı artan ülkelerden biri oldu. Bu durum, Türkiye'nin ani ekonomik büyümesi veya başka bir “sürpriz”e bağlı bir şey değil. Durum; Türkiye'nin kendini keşfetmesinin, tanımasının, kendisiyle barışma uğraşısının, çevresiyle yeniden tanışma cesaretinin sonucu. Türkiye kendi içine, derinliklerine, geçmişine yüzünü çevirdikçe, kendini yeniden keşfettikçe, kendine döndükçe bölgesinde ve dünyada etkisini artırıyor.

ishakyilmaz 09-17-2009 13:43

Ahmet Kekeç
PAMUKOĞLU'NUN TEŞKİLAT BENİMLE DE İLGİLENMİŞTİ!

Konuyu biliyorsunuz:
Rasim Ozan Kütahyalı geçenlerde bir yazı yazdı ve elinde harita stüdyo stüdyo dolaşarak kurtuluş savaşımıza ilişkin “ek bilgiler” sunan emekli general Osman Pamukoğlu’nun “bölücülük” yaptığını söyledi.
Pamukoğlu’na göre, kurtuluş savaşımızı tek başımıza vermişiz.
Genelkurmay belgeleri bunu söylüyormuş.
Benzeri bir iddiayı, “entelektüel” kontenjanından
Hürriyet gazetesine sokulan Özdemir İnce’nin köşesinde de okumuştum: Kurtuluş Savaşı’nda Kürt şehit oranı yüzde 2 imiş...
Herhalde, “Kürtler bu ülkede hak iddia edemez” görüşünün özet ifadesi sayılıyor bu bilgiler...
Pamukoğlu’nun, Habertürk’ten Balçiçek Pamir’e yaptığı açıklamaları okuyunca ürperdim.
Kendisini eleştiren Kütahyalı’ya kızmamış... Onunla örgütü ilgileniyormuş.
Nasıl bir örgüt bu?
Ne tür insanlardan oluşuyor?
Bu “ilgilenme”nin mahiyeti nedir?
Şu sözler de kendisine ait: “Herkes haddini bilecek. Çerkezler Abhazlar, Lazlar, Pomaklar, Gürcüler niye bir şey demiyor da bunlar sürekli konuşuyor...”
Düşünebiliyor musunuz açıklamanın dehşet boyutlarını!
Kafası sadece “imha politikalarına” çalışan bir emekli generalin ağzından çıkan sözler bunlar.
Şimdi Kütahyalı haksız mı?
Bölücülüğe hizmet eden düşünceler değil mi bunlar?
Pamukoğlu’nun, Emine Ayna’dan farkı nedir? Şahin DTP’lilerden farkı nedir?


All times are GMT +3. The time now is 14:42.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025