![]() |
Allah razı olsun faydalı bir o kadarda güzel paylaşım...
|
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-mukit1.jpg
Mukît : Bütün canlıların gıdasını veren Gıdalandıran, besleyen, bakıp gözeten, muktedir olan, her şeyin karşılığını veren, gözetici ve şahit. Herkese uygun olarak gıdalarını yaratan O'dur. Çalışmanın, sebeplere sarılmanın ibadet olduğunu bildiğimiz için çalışacağız, çalışırken Rabbin rızasını isteyeceğiz. Bize uygun gıdamız bizim gölgemiz gibi bizi takip eder. Gölgenin peşinden gidenler sonuna varamadan öldüler. Midemizi helal ve temiz gıdayla, aklımızı şeriat ve tabiat ilimleriyle, gönlümüzü Allah sevgisiyle gıdalandıralım. Tenbih: Müslüman Allah'tan başka kulların ihtiyaçlarını karşılayan, işlerini düzenleyip yürüten, onlara azık ve rızık veren olmadığını ve en üstün rızkın akıl nimeti olduğunu bilmelidir. Müslüman, gücü yettiğince yakın-uzak ve güçlü zayıf ayrımı yapmaksızın muhtaç insanların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmalıdır. Önce yakınlarını tercih etmeli yoksa başkalarına yönelmelidir. (1) Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyor: " Azık isteyene vermemek, kişiye günah olarak yeter." (2) Kötü huylu çocuğu olan bir kimse "Ya Mukît" ismini 7 kere bir boş kaba okusa ve o kabı su ile doldurup o kötü huylu çocuğuna içirse Allah'ın izniyle o çocuğun huyu güzelleşir. (3) Bu ismi şerifi 550 kere okuyanın malında bereket hasıl olur. (Allahulalem) Kaynaklar: 1) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 2) Muslim 3) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-hasib1.jpg
Hasib : Hesap Görücü, her şeyi saymışcasına bilen, hesaba çeken. Cenab-ı Hak buyuruyor: "...Hesap görücü olarak Allah yeter." (1) Bu ismin bir çok anlamı zikredilmiştir. Parçaları bütünüyle bilen, Hesap etmeden bilen Bütün üstün niteliklere sahip olan, Hiç bir eksiği ve kusuru olmayan, Kıyamet günü kullarını hesaba çekecek ve sorgulayacak olandır. O, kendi kereminden fazlasıyla verendir. Hasib, "...Şüphesiz, Allah her şeyin hesabını tam olarak yapandır." (2) Seriul-hisab: "...Allah, hesabı pek seri görendir." (3) Esrau'l-Hâsbin: "...Ve O, hesap görenlerin en süratli olanıdır." (4) Her insan kendisini ağır hesaptan kurtarmak için çalışmalı, Allah'ın belirlediği sınırlara dikkat etmeli, ahiretteki hesabının hafif olması için daha bu dünyada iken kendisini hesaba çekip yanlışlarını düzeltmelidir. İhlasla "Yâ Hasib" diye bir müslüman bu isme devam etse, gözden, zalimden kurtulur. Duası kabul olur. Kaynaklar: 1) Nisa,6 - An-Nisa (The Women), 6 2) Nisa Suresi, 86 3) Bakara Suresi, 202 4) Enam Suresi, 62 5) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 6) Islam City 7) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-celil1.jpg
Celil : Ululuk, azamet ve büyüklük sahibi, emir ve yasak koyma hakkına sahip. Cenab-ı Hak Buyuruyor: Celal ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak (Rahman, 27) Celal ve ikram sahibi Rabbinin adı yücelerden yücedir. (Rahman, 78) Celil ismi, Kur'an'da bu şekliyle değil, Zü'l-celâli ve'l-ikram olarak Rahman suresinde iki yerde geçer. Celalet ve ululuk ancak Allah'a mahsustur. Her yerde, her zaman hazır ve nazır olan Allah'ın ilmi her şeyi kuşatır. Her büyük O'nun büyüklüğünün yanında hiç bir anlam ifade etmez. Allah'ı diğer insanlardan daha fazla tanıyan ariflerin pek çoğu bu isimlerle O'nu dua etmeyi tercih ederler. Bir müslüman ihlasla, inanarak ve yaşayarak "Yâ Celil" diye bu mübarek ismin zikrine devam ederse, onun tecellisine, eserlerine nail olur. Saygı görür. ahlakı güzelleşir. Zalimlerden kurtulur. Maddi ve manevi güce kavuşur. (1) Bu ismi bilmenin faydası Allah'ın sana iyilik ve bağışta bulunup nimetler verdiği gibi sen de, başkalarına iyililik yap ve bağışta bulun. İnsanların yaptıkları hataları bağışla. Kötülükleri terk etmeyenleri güzelce terk et, kötülükleririni iyilikle başından sav. Seninle ilşikisini kesenle sen ilişkini kesme. Sana vermeyene sen vermeye devam et. Sana haksızlık edeni affet. Seni kötüleyen ve sana sövene karşılık verme, sabret. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi sen de başklarına iyilik yap ve sana kötülük edene iyilikle davran. (2) Kaynaklar 1) Esmâ-ül Hüsna, Rauf Pehlivan, İstanbul Dağıtım A.Ş., 2002 2) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-kerim1.jpg
Kerim : Çok cömert, istemeden veren, vesilesiz ihsan eden. Cenab-ı Hak buyuruyor: "Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir;".(1) "Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?"(2) O vaad ettiği zaman sözünü yere getiren, verdiği zaman son derece çok veren, ne kadar verdiğine ve kime verdiğine aldırmayandır. O'ndan başkasına muhtaç olduğu söylendiğinde razı olmaz. Kendisine sığınan ve gönül vereni boş çevirmez, rahmetine gark eder. Vesilelere ve şefaatçilere muhtaç bırakmadan doğrudan doğruya kendisine iltica ettirir.(3) Tenbih: Kendisine verilmiş olan yeteneğini kullanan ve görüp akleden bir insan; kim tarafından yaratıldığını, kendi başına elde etmeye asla güç yetiremeyeceği sayısız nimeti kimin verdiğini, algılama, düşünebilme, akledebilme kabiliyetlerine nasıl sahip olduğunu düşünür. Bunları düşünen insanın karşısına çıkan gerçek tektir: İnsanı var eden ve asla güç yetiremeyeceği üstün nimetleri ona bağışlayan, son derece cömert olan Allah'tır.(5) Bir Müslüman ihlasla, inanarak ve yaşayarak "Yâ Kerim" diye bu mübarek ismin zikrine devam ederse onunu tecellisine, eserlerine nâil olur. Ahlâkı güzelleşir. Kazancı artar. Her türlü şerden korunur. Günahları affolur.(4) 270 defa okumak Cenab-ı Hakkın lütuf ve keremine vesile olur. (Allahulalem) Kaynaklar: 1) Alak, 3 2) Infitar, 6 3) Esma'ül Hüsna Şerhi, İmam Gazali, Ferşat Yayınları 4) Yüce Allah'(cc)ın Güzel İsimleri Esma'ül Hüsna, Rauf PEHLİVAN 5) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 6) İslami City 7) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../er-rakib1.jpg
Rakîb : Bakıp gözeten ve kendisinden hiçbir şey gizlenemeyen. Cenab-ı hak buyuruyor: "Allah her şeyi gözetler" (1) "Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir." (2) "Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin. "(3) Rakib ismi, Kur'an-ı Kerim'in 3 yerinde geçmektedir. Rakib, koruyup gözetleyendir. Öyleki hiçbir şey O'ndan kaybolmaz. Gizlilikleri ve sırları bilen, görendir. Hiçbir söz ve gizli konuşma O'na gizli değildir. Allah, unutmasının mümkün olmadığı mutlak ilmiyle bütün varlıkları gözetleyip denetleyendir. Her müslüman, Yüce Allah'ın kendini ve bütün varlıkları gözetlediğini, onları murakebe ettiğini, bunun için herkese iki melek tayin ettiğini, bu meleklerin insanın her sözünü ve her fiilini yazıp kaydettiğini, Allah'ın ahirette ceza veye mükafatı bu murakebeye göre vereceğini bilmelidir. Allah'ın kendisini gözetlediğine dair bilgisi kesinlik (yakîn) derecesine ulaşan kimse, ömrünü boş ve yararsız işlerde harcamaz, alıp verdiği nefesleri bile O'nun zikriyle almaya çalışır. Bütün davranış, işlerinde ve sözlerinde O'nun emir ve yasaklarına uygun hareket ve davranışlarda bulunur, insanlarlailişkilerini bu esas üzere düzenler. Rabbin kendisini gözetlediğini unutmayan kalp, kalp ilimlerinde ileri derecelere ulaşır. (4) Allah yoktan yarattığı tüm varlıkları koruyup gözetendir. Uzayın derinliklerindeki yıldızlar ve sistemlerden, dünyayı kuşatan atmosferdeki olaylara, insanın meydana getirdiği toplumlardan, yeryüzünü kaplayan bitki örtüsüne, insan bedenindeki kompleks ve karmaşık sistemlerden, mikro ve makro alemlere, gözle göremediğimiz tüm boyutlara kadar herşeyi her an kontrol eden, gözetleyen, şahit olan, denetleyen Allah'tır. İnsan başıboş bırakıldığını, amaçsızca hayatını sürüdürebileceğini zannedebilir. Ama hangi iş üzerinde olursa olsun Allah onun üzerinde şahittir. Hiç kimse Allah'tan bir şey gizleyemez. Gizli anlaşma, plan, sır, tuzak; bunlar Allah Katında asla gizlenemeyecek olaylardır. Herşeyi gören, işiten ve bilen Allah'ın Zatından hiçbir şey gizli kalamadığı için, herkesin yaptığına eksiksiz bir adaletle karşılık verilir. Birçok kişide "Allah'ın kainatı yarattığı sonra herşeyi kendi haline bıraktığı" gibi çarpık bir düşünce vardır. Oysa bu çok büyük bir yanılgı ve zandır. İnsanın çıplak gözle hiçbir zaman göremeyeceği hücre içindeki ayrıntıları Allah en ince ayrıntısına kadar bilendir. Vücut içindeki bir hücre diğer trilyonlarca hücreyle birlikte son derece uyumlu bir şekilde hareket ederken, bazen birden farklı bir davranış içine girer ve bugün tam olarak kaynağı ve tedavisi bulunamamış olan kanser ortaya çıkar. İnsan kendi içinde oluşan bu yapıdan hiç haberdar değilken Allah tüm bunların üzerinde şahittir ve her evreyi kontrolü altında tutar. Nasıl bir insan Allah'ın izni dışında bir adım bile atamazsa, o hücre de Allah'tan habersiz en ufak bir davranışta bulunamaz. (5) Bir kimse bu ismi "Yâ Rakib" kendi üzerine, yahut ehli veya evladı üzerine veyahutda malı üzerine yedi kere okusa onlar Hak Tealanın emanında olur, Allah onları emniyeti altına alır. (6) 312 defa okumak Allah tarafından rütbe ve mertebeye vesile olur, sır ve hakikatlere erer, basireti açılır. (Allahulalem) Kaynaklar: 1) Ahzab, 52 2) Nisa, 1 3) Maide, 117 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 5) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya 6) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 7) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-mucib1.jpg
Mücîb : Duaları kabul eden Cenab-ı Hak buyuruyor. "Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu bulmuş olurlar." (1) Dua kulluk makamlarının en önemlisidir. Duadan maksat bildirmek değil, kulluk göstermek; tevazu ve alçak gönüllülük arz ederek müracaatta bulunmaktır. Maksat bu olunca, kaza ve kaderine rıza ile beraber Allah'a dua etmek, insanlık hissesini tercih değil; Allah'ın kudretine her şeyden fazla saygı duymaktır. Bu da en büyük makamdır. Bu da en büyük makamdır. İstenenin açıkça ifade edilmesi, duanın zaruretlerinden değildir. Zaman olur ki edep ve yerini bilen huzur ehli için hâl, sözden daha edepli olur. "Ey Rabbim huzurundayım, hâlim sana malum." demek, söyleyenin makamına, kalbinin doğruluk ve ihlas derecesine göre, en belağatlı dualardan daha belağatlı olur. Dua hakkında naklî deliller o kadar çoktur ki, bunları ancak kâfirler inkar edebilirler. "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim." (Ğâfir, 40/60), "Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua ediniz." (A'râf, 7/55), "Yoksa sıkıntıya düşen kimseye, kendisine dua ettiği zaman icabet eden mi?" (Neml, 27/62), "De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne kıymet verir?" (Furkan, 25/77), "Hiç olmazsa böyle şiddetimiz geldiği zaman bari yalvarsaydılar. Fakat onların kalbleri katılaşmıştır." (En'âm, 6/43) gibi nice âyetler vardır. Bunların sonuncusu gösteriyor ki Allah, dua edip istemeyenlere gazab eder. Dua eden kimsenin gönlü, Allah'tan başkasıyla meşgul olduğu müddetçe gerçekten dua etmiş olmaz. Allah'tan başka şeylerin hepsinden uzak olduğu vakit de Hakk'ın birliğinin marifetine dalar. Bu makamda kaldıkça kendi hakkını düşünme ve insanlık nasibini talepten kaçınır, bütün vasıtalar kaldırılır ve o zaman Allah'ın yakınlığı hasıl olur. Çünkü kul, kendi arzusuna yönelik olduğu sürece Allah'a yaklaşamaz, o arzu engelleyici bir vasıta olur. Bu, kaldırıldığı zaman ise: "Ben işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz ki Allah kullarını görür." (Ğâfir, 40/44) âyetindeki havale, tam bir samimiyetle ortaya çıkmış bulunur. Göz, Hakk'ın gözü olarak görür; kulak, Hakk'ın kulağı olarak işitir; kalb Hakk'ın aynası olarak bilir, duyar, ister. O zaman milyonlarca sebeplerin, asırlarca zamanların yapamadığı şeyler, Allah'ın dilemesi hükmüyle, "ol" demekle oluverir. İşte Cenab-ı Allah bu konudaki bütün şüpheleri defetmek ve kullarını irşad için duanın önemine işaret ederek oruç emrinden sonra Peygamberine buyuruyor ki: Kullarım sana benden sorarlarsa ben yakınım, bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyle ise onlar da benim emirlerime candan icabet edip, tutunsunlar ve bana inansınlar... doğruca arzularına kavuşabilsinler." Müslüman daima Allah'a muhtaç olduğunun bilincinde olmalı ve yalnız O'na güvenip dayanmalıdır. O'nun duaları işittiğini, başına gelen bela ve musibetleri bildiğini, sıkıntı ve zorluklardan haberdar olduğunu unutmamamlı ve ümitsizliğe kapılmamalıdır. Dua yaptığı ve talepte bulunduğu istekler, kendisini Allah'a yaklaştıracak istekler olmalıdır. (4) İhlasla "Yâ Mücib" diye bir müslüman bu isme devam etse, insanlar tarafından sevilir, duası kabul olur. (4) 55 defa okuyanın meşru duaları kabul olunur. (Allahulalem) Kaynaklar: 1) Bakara, 186 2) Elmalı Tefsiri, Bakara 186 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Yüce Allah' (c.c)ın Güzel İsimleri Esmâ-ül Hüsna, Rauf Pehlivan, İstanbul Dağıtım A.Ş. 2002 5) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 6) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-vasi1.jpg
Vasi : İlmi ve rahmeti geniş ve sınırsız, geniş olan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Allah geniş olandır, bilendir."" (1) Bu isim, Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde geçmektedir. Allah, Kuran'da 'göklerin ve yerin Rabbi' olduğunu bizlere bildirir. Bütün genişliğe sahip olanın da Kendisi olduğunu söyler. Allah her yere istiva etmiştir. Allah'ın mülkü geniştir. Nimetleri tükenmez, rahmetinin sınırı yoktur, bağışlaması da çok geniş olandır. Kullarının tüm ihtiyaçlarını onlar hiçbir şey yapmadan karşılayan Allah'ın rahmeti ve merhameti sonsuzdur. 'Vasi' sıfatı özellikle müminler üzerinde çok yoğun olarak tecelli eder. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah'ın rahmeti ve merhameti son derece geniştir. İnanan kullarını rahmetiyle sarıp kuşatmıştır ve dünyada onları tüm düşmanlardan korur. (2) Allah'ın sıfat ve nitelikleri pek çok ve geniştir. O, var olan her şeyi kuşatmıştır. Bu yüzden hiç kimse O'na gereği gibi hamd ve sena edemez. O, ancak kendisini övdüğü gibidir. Yüceliği, iktidarı, mülkü, fazlı ve keremi, iyilik ve ihsanı, cömertlik ve keremi pek geniştir. O'nun varlığı bütün zamanları, hatta zaman öncesini ve sonrasını bile kuşatmıştır. Zira O öncesiz ve sonsuzdur. O'nun bilgisi bütün bilgileri kapsamıştır. Bir bilgi, O'nu öteki bilgilerle uğraşmaktan men etmez. O'nun gücü bütün güçlerin üstündedir. Hiçbir güç O'nu başka bir güçle meşgul etmez. Hiçbir durum, O'nu başka bir durumla ilgilenmekten men edemez. O'nun işitmesi, işitilen bütün sesleri kapsayacak genişliktedir. Hiçbir ses ve dua, O'nu başka ses ve duaları işitmekten men edemez. O'nun sıkıntıda olan birisine yardım etmesi, başkalrını ihmal etmeye veya yardımı ertelemesine mani olmaz.(3) Bu ismi şerifi 137 defa okuyanın zor işleri kolaylaşır. Darlıktan genişliğe, esaretten hürriyete kavuşur. (Allahulalem) Kaynaklar: 1) Bakara, Baqara, 247 2) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 5) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-hakim1.jpg
Hakim : Hikmet ve hüküm sahibi, yerli yerine koyan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir" dediler."" (1) "O, Aziz, Hakimdir." (2) Yüce Allah yegane hüküm ve hikmet sahibidir: "Kulları üzerine hikmet gereğince galebe ve tasarruf sahibidir, tedbirinde yegane hüküm ve hikmet sahibidir ve kullarının gizli hallerinden haberdardır. Allah'ın emir ve yasakları bir hikmete dayalıdır. Allah, kayıt, sınır tanımayan bilgisi sayesinde insan için neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu bilir. O halde inananlara neyi emrediyorsa onların yararına, onları nereden sakındırıyorsa, o şeyler onların zararınadır. O, yarattığı her şeyde, yarattıklarını yerli yerine koymasında ve o yeri onun için hazırlamasında iyiliği bol olan, çok cömert, Hâkim veadalet sahibidir. Kur'an-ı Kerim'de 97 yerde geçer. İhlasla "Yâ Hakim" diye bir müslüman bu isme devam etse, ilim ve hikmet sahibi olur. Rızkı genişler. Kaynaklar: 1) Zâriyat, Az- Zariyat 30 2) Haşr Suresi,Hashr, 24 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 5) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-vedud1.jpg
Vedûd : Seven, bütün mahlukatın hayrını isteyen, onlara ihsan eden. Cenab-ı Hak buyuruyor: "Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, çok sever" (1) "O, çok bağışlayan ve çok sevendir." (2) Kur'an-ı Kerimde Yüce Allah kendini iki yerde Vedûd olarak tanıtır. Vedûd kelimesi iki anlama gelmektedir. Nimetleri gereği kullarını sevendir. Çünkü O, kendisine tevbe eden ve yönelen kimseyi sever. Yine O, sevilendir . Kul Allah'ın gayretiyle Rabbi'ni sevince, Allah'ta onu bir başkasının sevgisiyle mükafatlandırır. İşte bu, gerçekte tam bir ihsandır. Çünkü sebep de O'dur, müsebbeb de O'dur. Bundan maksat karşılıklı sevgi değildir. Bu ancak kullarından şükredenleri ve şükürleri sebebiyle Allah'ın onları sevmesidir. Bunların hepsi kulun maslahatı ve iyiliği içindir. Sevgiye yaratan ve onu müminlerin kalbine yerleştiren yüce Allah çok mübarektir. Daha sonra O, bu sevgiyi dostlarının kallbinde öyle bir noktaya ulaştırır ki, artık bu noktada diğer bütün sevgiler çok küçük ve değersiz bir hale gelir ve onların bağından kurtulurlar, bela ve musibetler onlara hafif gelir, ibadet ve taatlerin zorlukları onlara zevk verir ve sonunda sevgilerin en yücesi olan Allah sevgisini, Allah rızasını elde etme ve Allah'a yakın olma gibi çeşitli kerametlerden dilediğini elde eder. (3) Allah insanları Kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştır. Fakat buna rağmen kimisi Allah'ı inkar eder, kimisi de ölene kadar içten bir samimiyetle O'na sadık kalır. Allah, Kendisine vefa gösteren kullarına çok yakındır, dua ettikleri zaman onları işitir ve icabet eder, bir zorlukla karşılaştıklarında daima onların yanındadır. Allah iman edenleri hayatlarının her döneminde yardımıyla destekler. Bir insanın dünya hayatında kazanabileceği en büyük nimetlerden biri olan Allah'ın dostluğudur. Allah'ın sevdiği kulları son derece şerefli ve seçkin bir yaşantı sürdürürler. Böyle insanlar her zaman hayranlık ve takdir kazanabilecek üstün bir ahlaka sahip olurlar. Allah sevgili kullarını Kendi rahmeti içine sokar, onların cennete girmelerine izin verir. Peygamberler ve salih müminler Allah'ın sevgisini kazanmış çok değerli insanlardır. Onlar da Allah'ı çok severler ve yalnızca O'nun hoşnutluğunu kazanmak için yaşamlarının sürdürürler. Şüphesiz Allah'ın bir insanı sevmesi ve onu dost edinmesi insana verilebilecek en büyük nimetlerden biridir. (4) Allah'ın Vedûd ismini bilen her müslüman, insanlarla sevgi ve muhabete dayalı ilişkiler kurmalı, itaat ve ibadetlerle Allah'ın sevgisini kazanmaya çalışmalıdır. Tenbih : Kullardan bu isme ve vasfa layık olan o kişidir ki, Allah'ın mahlukatına karşı daima iyilik murad eder. Kendisi için arzuladığını onlar için de arzular. Hatta onların menfaatlerini kendi menfaatlerine tercih eder. (5) Bu ulvi duygu ancak, zor anlarda, insanların kin ve öfkeleri ile karşılaşıldığı hallerde ortaya çıkar. Onların kötülükleri, onlara karşı iyilik istenmesine mani olmaz. İki kişi arasında bir ihtilaf meydana gelirse bir yemek üzerine "Yâ Vedûd" ismini 1000 kere okuyup sonra o yemeği o muhalefet eden kimseye verirse ve yedirirse aradaki anlaşmazlık ortadan kalkar. (6) Bu ismin 20 defa okunması insanların kalblerinin ona muhabet beslemesine, her yerde hurmet ve kabul görmesine, aradaki buğz ve düşmanlığın kalkmasına, birbirlerini sevmelerine ve dost olmalarına neden olur. (Allahulalem) Kaynaklar: 1) Hud, 90 2) Buruc, Buruj, 14 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 5) Esma'ül Hüsna Şerhi İmam-ı Gazali, Mütercim M.Ferşat, Ferşat Yayınları, 2005 6) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 7) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 8) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-mecid1.jpg
Mecid : Şanı büyük ve yüksek, ikramı çok, yüce Cenab-ı Hak buyuruyor: "Arş'ın sahibidir; Mecid (yüce)dir."(1) "Şüphesiz ki O, övülmeye lâyık olandır, Mecid'dir." (2) Kur'an-ı Kerim'de ikisinde Kur'an ismi, ikisi de Allah'ın ismi olarak 4 yerde geçmektedir. Allah'ın şanı tüm kainatta kendini apaçık delillerle göstermektedir. O'nun şanının yüceliğini tanımayan hiçbir insan yoktur. O'nu inkar edenler, "inanmıyoruz" diyenler bile O'nun yarattıklarına şahit oldukları için aslında gücünü ve şanını tanıyıp bilirler. Ancak içlerindeki büyüklenme arzusu sebebiyle inkar ederler. Allah'ın kainatta yarattığı muhteşem güzellikler de, kusursuz sistemler de O'nun şanına yaraşır şekildedir. Gökyüzünde tonlarca ağırlığında su taşıyan bulutlar, milyonlarca ışık yılı uzaklıkta bulunan yıldızlar, büyük bir gürültüyle ve inanılmaz bir güçle akan şelaleler, uçsuz bucaksız genişlikteki okyanuslar, zirvesi karlarla kaplı olan binlerce metre yükseklikteki dağlar, içinde birbirinden değişik renkte ve seste sayısız canlı türleri barındıran ormanlar, O'nun yarattığı güzelliklerden yalnızca birkaç tanesidir. Birkaç saniyede bir şehri yerle bir eden deprem, bir anda patlayarak binlerce derecelik ısıdaki lavlarını boşaltan bir volkan, herşeyi önüne katıp götüren sel, düştüğü anda isabet ettiği yere ölüm getiren yıldırım, herşeyi yıkıp geçen bir tayfun yalnızca O'nun gücünün göstergeleridir. Allah hepsini şanına yaraşır şekilde yaratmıştır. Onun yarattıkları ise kendilerine bu azaplardan herhangi biri dokunduğunda bir daha kalkmamak üzere oldukları yere çöküverirler. Allah'ın kainatta yarattığı muhteşem güzellikler de, kusursuz sistemler de O'nun şanına yaraşır şekildedir. Gökyüzünde tonlarca ağırlığında su taşıyan bulutlar, milyonlarca ışık yılı uzaklıkta bulunan yıldızlar, büyük bir gürültüyle ve inanılmaz bir güçle akan şelaleler, uçsuz bucaksız genişlikteki okyanuslar, zirvesi karlarla kaplı olan binlerce metre yükseklikteki dağlar, içinde birbirinden değişik renkte ve seste sayısız canlı türleri barındıran ormanlar, O'nun yarattığı güzelliklerden yalnızca birkaç tanesidir. Birkaç saniyede bir şehri yerle bir eden deprem, bir anda patlayarak binlerce derecelik ısıdaki lavlarını boşaltan bir volkan, herşeyi önüne katıp götüren sel, düştüğü anda isabet ettiği yere ölüm getiren yıldırım, herşeyi yıkıp geçen bir tayfun yalnızca O'nun gücünün göstergeleridir. Allah hepsini şanına yaraşır şekilde yaratmıştır. Onun yarattıkları ise kendilerine bu azaplardan herhangi biri dokunduğunda bir daha kalkmamak üzere oldukları yere çöküverirler. Sayılanlar ve burada daha sayılamayan milyonlarca örnek yalnızca Allah'ın şanının büyüklüğünün evrendeki delilleridir. Ahirette görülecek olanlar ise bunların çok üstünde olacaktır. (3) Allah, bağışı, ihsan ve ikramı pek geniş olandır. Bu ismi bilen, daima Allah'ı yüceltir. O'nun hakkındaki bilgisi artar. Allah'ın iyiliğinin güzel, bağış ve ihsanının bol, üstünlüğünün aşılmaz ve hiçbir fiilinin çirkin olmadığına kesin bir bilgiyle inanır. (4) Mecid, Macid ile birlikte aynı anlama gelmekle beraber mübalağa ifade eder, daha geniş anlamlıdır. Mecid ismi Cenab-ı Hakk'ın sübuti sıfatlarındandır. Bu ismi okumaya devam eden bir kimse, umulurki ululuktan berhudar olur. Eğer bir kimsenin kendi akrabası arasında kadri ve izzeti olmazsa bu ismi sabah namazından sonra 99 kere okuyup kendi üzerine üfürse akrabası arasında aziz ve muhterem olur. (7) Kaynaklar: 1) Buruc, Buruj, 15 2) Hud, 73 3) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 5) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 6) Islam City 7) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-bais1.jpg
Bâ'is : Öldükten sonra dirilten Cenab-ı Hak buyuruyor: "Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz." (1) "Ancak dinleyenler icabet eder. Ölüleri, onları da Allah diriltir. Sonra O'na döndürülürler." (2) "Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız." (3) Öldükten sonra tekrar dirilmeye "ba'su ba'de'l-mevt" denir. İslam'ın altı iman esaslarından biridir. Her müslümanın, Allah'ın kıyamet günü ölüleridirilteceğini, onlara yeniden hayat vereceğini ve tekrar yaratacağını bilmesi zorunludur. Yüce Allah Yasin suresinde inkarcılarla inananların yeniden diriliş karşısındaki tavırlarını bize şöyle haber vermektedir. Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler" derler." (4) Hiç şüphesiz Allah, kıyamet günü bütün ölülere haya verecek, kabirlerde olanları diriltecek ve onları yaptıklrından sorguya çekecektir. Çevremize baktığımızda her sonbahar tüm doğanın bir nevi 'ölüm' yaşadığına şahit oluruz. Bu 'ölüm' bütün bir kış mevsimi boyunca da sürer. Ancak ilkbahar geldiğinde ağaçların kupkuru olmuş dallarında yeniden rengarenk çiçeklerin, yemyeşil yaprakların çıktığını görürüz; tüm doğanın canlanarak yeşillendiğini fark ederiz. Üstelik bu 'ölümden sonra diriliş' binlerce senedir hiç aksaklık göstermeden devam eder.(9) Tenbih : Kul, Allah'ın bu ismini öğrenince kendisini ve ailesini cehaletten kurtarmak için gerçek hayatı oluşturan ilim ve bilgiyi elde etmeye çalışmalıdır. Böylece kalbi yakînle (kesin bilgi) ile, dili zikirle ve azaları salih amellerle hayat bulur. Allah, aziz kitabında bilgi sahibi olanlarla bilgisizleri, dirilerle ölülere benzetmektedir."Ölü iken kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken onunu aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir?" Kuşkusuz bir kimseyi cehaletten kurtarıp bilgi sahibi yapmak, ona yeniden hayat verek ve daha güzel bir hayata kavuşturmak demektir. İnsanlara ilmi ile faydalı olan ve onları Allah'a davet eden herkesin bir nebze de olsa bu tür diriltmede payı bulunmaktadır. Ancak bu peygemberlerin ve onların gerçek vrislerri olan alimlerin ulaştığı bir mertebedir. bu açıktır ve bu konuda herhangi bir ihtilaf yoktur. (7) Bu ismi şerifi 573 defa okuyanın işleri düzelir, maksat ve meramına erişir. (Allahulalem) Kaynaklar: 1) Bakara, Baqara, 56 2) En'am, An'am 36 3) Rum, 19 4) Yasin, 52 5) En'am 122 6) Islam City 7) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 8) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 9) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../es-sehid1.jpg
Şehid : Her şeye şahit olan,O'ndan saklı olmayan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Doğrusu Allah, her şeyin üzerinde şahid olandır." (1) "Şahit olarak da Allah yeter." (2) Kur'an-ı kerim'de 20 yerde geçmektedir. Her şeye şahit olan, kendisnden hiçbir şey saklanamayan, hiçbir şey saklanamayan, hiçbir şeyi unutmayandır. Allah ezeli ve ebedidir. Mutlak olan tek varlıktır. Zamana ve mekana bağımlı değildir. Bu nedenle geçmiş ve gelecek kavramları Allah katında birdir. Allah geçmişte olan bütün olayları da gelecekte olacak olanları da bilir. Kainatın ilk yaratıldığı andan itibaren, yok olacağı kıyamet gününe kadarki son ana kadar herşeye şahit olandır. Yaşanan her olayı, yapılan her konuşmayı bilir. Allah katında gizli olan hiçbir şey yoktur. O'nun için gündüzün aydınlığı da gecenin karanlığı da birdir. Allah 'gecenin örtüsü' altında gizlenenlerin, biraraya gelerek fısıldaşanların bütün konuşmalarına da şahittir. Cahil olan insan gece karanlığının günahlarını gizleyeceğine, hiç kimse tarafından görülmeyeceğine ve bilinmeyeceğine inanır. Oysa Allah insana her an, her yerde şahittir. Tek başınayken de milyarlarca insanın arasındayken de insanın durumu Allah katında aynıdır. Allah tüm insanların her an, her saniye kalplerindeki niyete, akıllarından geçen her düşünceye şahit olandır. Dünyada insanların yaşadıkları her olaya şahit olan Allah hesap gününde onlara yapmakta olduklarının tam karşılığını, eksiksizce verecektir. Allah'ın kendisini görmeyeceğini, konuşmalarını duymayacağını zannedenler ve gizli günahlarının karşılarına hiçbir zaman çıkmayacağını düşünenler, kıyamet gününde ne kadar yanıldıklarını anlayacaklardır. Zira Allah bir insanın doğduğu andan son nefesini verdiği ölüm anına kadar yaşadığı her olaya tüm ayrıntıları ile şahit olmuştur. "Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, herşeye şahid olandır. (3) Kul, görünen ve görünmeyen bütün hareketlerinin Allah'ın ilmi tarafından kuşatıldığını ve her türlü davranışı sırasında O'nun ilminin hazır olduğunu bldiği zaman, bu, o kula, Allah'ın hoşuna gitmeyen her türlü fikir ve düşüncelere karşı bir iç murakebe yaptırmasını gerektirir. Dış dünyasını da, Allah'ın hoşuna gitmeyecek her türlü söz ve davranıştan korur. Böylece ihsan makamında Allah'a ibadet etmeye başlar ve Allah'ı sanki görüyormuş gibi ibadet eder. Her ne kadar o, Allah'ı göremese de Allah onu görür. (4) Eğer, bir kimsenin oğlu kendine itaat etmezse şehadet parmağını onun eli üzerine koyarak "Yâ Şehîd" dese Allah'ın izniyle itaatkâr olur. Kaynaklar: 1) Hac, Hajj, 17 2) Nisa 79, 3) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 5) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 6) Islam City 7) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-hakk1.jpg
Hakk : Hak ve hakikatın kendisi, gerçeklerin gerçeğii Cenab-ı Hak buyuruyor: "Hak geldi; bâtıl yok oldu." (1) "Allah'in hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir." (2) "Allah, hakkın ta kendisidir." (2) "Hak, Rabbinizdendir."(4) Kur'an-ı Kerim'de kelime ve türevleri olarak 285 ayette geçer. İslam nazarında hakın kaynağı ilahi iradedir. Hakkın kaynağı Allahü Teâlâ'dır. Hak, inkarı mümkün olmayan, ispat edilmesine gerek duyulmayan, varlığı kabul edilendir. Buna göre yüce Allah'ın varlığı kabul edilmesi gereken şeylerin ilkidir. O'nun varlığı, kabul etme emri henüz insanlara gelmeden kabul edilmiştir. Bu yüzden varlığı inkar edilemez. Bütün varlık alemi, O'nun varlığının apaçık delilidir. Yüce Allah'ın her sözü ve fiili haktır. O'nunla buluşmak haktır. O'na dayanan ve dayandırılan her şey hak ve gerçektir. O, Hak olmakla gerçeklerin gerçeğidir. O'nu bilmek, bilgilerin en gerçeğidir. O'nu ikrar etmek sözlerin en gerçeğidir. Bir kimse bir şeyi kaybetse, bir parça kağıt üzerine "Ya Hakk" lafzını yazsa ve geceleyin o kağıdı eli üzerine koyup gökyüzüne baksa o zayi eylediği şeyi Allah'ın izniyle bulur. (8) Kaynaklar: 1) İsra, 81 2) Nur, Nour, 25 3) Hac, Hajj , 62 4) Kehf, Kahf, 29 5) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 6) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 7) Islam City 8) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-vekil1.jpg
Vekil : Her şeye vekil Cenab-ı Hak buyuruyor. "Vekil olarak Allah yeter." (1) " 'Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!' dediler." (2) "Benden baska vekil edinmeyin"(3) Vekil, vekalet verenin ihtiyaç duyduğu bütün şeyleri adına yapmaya yetkili kıldığı kimsedir. Allah iman sahibi olan, samimi kullarına karşılaştıkları her türlü durum ve şartta Kendisine güvenmelerini söyler. Nitekim tüm peygamberler Allah'ın dinini anlatırken, birçok zorlukla karşılaşmış, hitap ettikleri topluluklar çoğu zaman onlara düşmanlıkla karşı çıkmışlardır. Ancak elçiler, Allah'ın birliğini, O'nun emir ve yasaklarını anlatma konusunda her zaman cesur ve kararlı bir tutum sergilemişlerdir. Hep Allah'ı vekil edinmişler, yalnızca O'nun hoşnutluğunu gözetmişlerdir. Allah dinine yardım edenlere yardım edeceğini Kuran'da bizlere bildirmiştir. Elbette ki müminlerin karşısında onlara karşı mücadele eden, şeytanı izleyen topluluklar daima olur. Bu topluluklar müminleri engellemek için geniş kapsamlı planlar kurabilirler. İncitici sözler ve iftiralarla müminlerin şevklerini kırmaya çalışırlar. Ama hiçbir zaman istedikleri olmaz. Onların güvendiği şeyler Allah'ın gücü ve sonsuz aklı yanında geçersizdir. Allah kurdukları her planı en ince detayına kadar bilen ve görendir. Allah küfrün tuzaklarını bozulmuş olarak yaratır. Allah Kendisini dost edinmiş, sabırlı ve kararlı müminlere yardım eder. Olabilecek en güzel sonuçla müminleri başarıya kavuşturur. Bu son derece metafizik, asla inkarcıların anlayamayacakları ve sahip olamayacakları büyük bir güçtür. Mütevekkil müminler bu sayede maddi ve manevi yönden büyük bir kuvvet kazanmış olurlar. (4) Tevhidin hakikatini anlamak için kul, kalbini işlerden uzak tutmalı, bütün işleri Allah'a havale etmeli, bu işlerin sıkıntı ve zorluklarıyla kalbini meşgul etmemelidir. Vekil olan Allah pek zengindir. Vekil'in pek zengin, vefakar ve cömert olduğuna göre Mevla'na ibadet etmeye yönel. Allah'ı tanıyan kimsenin, bütün işlerinde O'na tevekkül etmesi ve her işini O'na havale etmesi gerekir. (5) Kaynaklar: 1) Nisa, 81 2) Al-i İmran, 173 3) İsra, 2 4) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 5) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 6) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 7) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images...el-kaviyy1.jpg
Kavi : Her şeye gücü yeten, kudretli olan Cenab-ı Hak buyuruyor: "...Doğrusu O, kuvvetlidir; azabı da pek çetindir." (1) "Allah güçlüdür. O'nun cezası şiddetlidir" (2) Kavi, Kâdir (gücü yeten) anlamında olabileceği gibi , herhangi bir şekilde acizliğin kendisine Hâkim olmadığı tam ve mutlakgüç sahibi anlamında da olabilir. Allah'ın dışındaki varlıklar her ne kadar güç sahibi olarak nitelenseler de, bunların gücü sınırlı ve sonludur. Birçok şeylere güçleri yetmez. (3) Tarih boyunca Allah çeşitli kavimlere elçiler göndermiş, onlar vasıtasıyla insanlara kendi isteklerini bildirmiştir. Gönderilen elçiler de tek ilahın Allah olduğunu, yalnızca Allah'tan korkup sakınmak ve O'nun emirlerini yerine getirmek gerektiğini kavimlerine tebliğ etmişlerdir. Ancak bildirildiği üzere, kavimlerin çoğu inkara sapmış, elçileri yalanlamış ve Allah'ın azabını hak etmiştir. Her dönemde Allah'ın gönderdiği elçileri inkar eden, onlara mümkün olduğu kadar zorluk çıkaran, sıkıntı vermeye çalışan inkarcılar, Allah'ın azabını görünceye kadar bu tutumlarından vazgeçmemişlerdir. Bu önemli gerçeği kavrayamayan inkarcılar, asla erişemeyecekleri bir büyüklük hevesi içerisinde olmuşlardır. Allah'ın dilediğinde tek bir fırtınayla tüm mallarını yok edebileceğini, şiddetli bir yağmurla ekinlerini helak edebileceğini, bir mikropla tüm yakınlarını öldürebileceğini ve daha bunun gibi ellerindeki gücü, serveti yok edebilecek sayısız sebebi göz ardı etmişlerdir. Sonuç olarak yeryüzünde de, ölümden sonra ahirette de Allah'ın azabı ile yüz yüze gelmişlerdir. (4) Allah'ın güç ve kuvvetini bilen, kendi güç ve kuvvetiyle övünmeyi terk eder, Yüce güç sahibine yönelir. Bu isim kişiye, Allah'ın heybet ve ihtişamını, yüceliğini bilmeyi ve gücüne dayanmayı öğretir. (3) Kaynaklar: 1) Mümin Suresi, Ghafir, 22 2) Enfal Suresi,Anfal, 52 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 5) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 6) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-metin1.jpg
Metin : Çok sağlam, kuvvetli Cenab-ı Hak buyuruyor: "Hiç şüphesiz, rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır" (1) Metin, güç ve kuvvetli azalmayan, güçsüz düşmeyendir. Bu durum yalnız Allah için geçerlidir. O'nun dışındaki bütün varlıklar, zamanlagüçlerin kaybeder ve zayıf düşerler. Bu değişim, allah için imkansız varlıklar için mümkündür. Allah'ın güç ve kuvvetini bilen, kendi güç ve kuvvetiyle övünmeyi terk eder,Yüce güç sahibine yönelir. bu ismi bilen, dini bağlarını güçlendirmeli, bilgilerini artırmalı, hiç bir şekilde sarsılmayan sağlam ve kesin bir inanca sahip olmalıdır. (2) Hiçbir iş Allah'a zor gelmez. Hiçbir şey O'nu aciz bırakmaz. Hiçbir şey O'nun idaresine karşı gelemez. Hiçbir şey O'nun kuvvetinden kurtulamaz. Bir kimse "Yâ Metîn" ismini okumaya devam etse ümit olunur ki, çetin işler ona kolaylaşır. Bir kimse "Yâ Metîn" ismini bir yemek üzerine yazsa ve sütü az olan kadına yedirse sütü çok olur. (5) Kaynaklar: 1) Zariyat, 58 2) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 3) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun bayrak, Threshold Books, 1985 4) Islam City 5) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...el-veliyy1.jpg
Veli : Mü'minlere dost, yardım eden, destek veren Cenab-ı Hak buyuruyor: "Allah, iman edenlerin Veli'si'dir, Onları karanlıklardan nura çıkarır..." (1) "Allah, iman edenlerin Veli'si'dir; kâfirlerin ise, velisi yoktur." (2) Kur'an-ı Kerim'de 13 yerde geçmektedir. Mümin ve salih kullarını seven, onlara dost ve sahip olan, onlara hayır yollarını açan ve bu hususta kendilerini başarılı kılan. O'nun salih kulları için Veli oluşu bir vakıadır; mümin ve müttaki insanların hayat tecrübelerinde onlara sağladığı destek ve bahşettiği başarı ile tekrar tekrar gözlemlenmiş bir gerçektir. İnsanın hem dünyada hem de ahirette tek bir gerçek dostu vardır. Bu dost onu hiçbir zaman bırakıp gitmez, asla terk etmez, her zorlukta yanındadır ve ona yardımcıdır. Doğduğu günden öldüğü güne kadar daima onunla birliktedir. Onu düşmanlarına karşı korur. Onun için herkesten daha güvenilirdir, daima karşılıksız armağan edendir. Kuşkusuz bu dost Rabbimiz olan Allah'tır. Allah müminlerin en çok güvendiği, en yakın dostudur. Kendisine inanan insanları her türlü eksiklikten ve hatadan arındırır, onlara çok seçkin bir yaşam ve ahirette de hiç tükenmeyecek olan mülkünü vaat eder. İnsan hayatı boyunca gerçekten güveneceği, her durumda sıkıntısını gideren, zengin ve muktedir bir insan ya da bir güç arayışı içindedir. Fakat bunu ararken zaten kendisini yaratmış, yaşamını sürdürmesini sağlayan, büyük kuvvet sahibi, herşeyi yapmaya kadir olan Rabbimizi unutur. Kendisine kötülükten başka hiçbir katkısı olmayan, ahirette de cennette bir pay sahibi olmasını engelleyen şeytanı dost edinir. İşte bu, onun için karanlık bir dünyanın başlangıcıdır.Allah'a iman eden, imanında da samimi olan insanlar ise artık içinde hiç mağlubiyeti olmayan şerefli ve hayırlı bir hayatın içine girerler. Çünkü Allah inananlara dinine ve sözlerine sadık oldukları sürece zafer nasip edecektir. Asıl büyük karşılığı ise ahirettte onlara verecektir. Allah inananların dünyada ve ahiretteki tek gerçek dostudur. (3) Müslüman, kendisini dost edineni dost edinmeli ve ona yardım etmelidir. Müslüman, kendilerinden olmayan kimseleri sırdaş ve dost edinmemelidir. Kul'un allah'a dost olması demek, O'na inanması, O'ndan gelen her şeyi doğrulayıp tasdik etmesi, emirlerini uygulaması, yasaklarından kaçınması, yalnız O'na güvenip dayanması, açık ve gizli, bolluk ve darlık gibi bütün hallerinde O'na teslim olması, yalnız O'nu ve Resülünü sevmesi demektir. Allah, hidayetini, yardımını ve marifetini dostlarından asla esirgemez. (4) Kaynaklar: 1) Bakara, 257 2) Muhammed, 11 3) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 5) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun bayrak, Threshold Books, 1985 6) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-hamid1.jpg
Hamid : Hamd edilen, övülen, övgüye layık bulunan, öven Cenab-ı Hak buyuruyor: "O'dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip-yayar. O, Veli'dir, Hamid'dir." (1) Hamid, hamd edilmeyi hakeden, hamda layık olandır. Çünkü O, vardı ve bütün varlıkları ve insanı yoktan var etti. Sonra iki üstün nimeti akıl ve hayatı insanda topladı. sonra ona sayısız nimetler verdi ve onu, bütün varlıklara üstün kıldı. Ona çalışma izni verdi. O halde O2ndan başka kim hamd edilmeye hak eder? Kim O'nun kadar hamde layık olur? Hayır bütün övgüler ve hamdler sadece O'nadır, başkasına değil. Bütün bu minnet ve bağışlar başkasından değil sadece O'ndandır. (2) Kainatta yaşayan tüm bitkiler ve hayvanlar, Allah'ın yeryüzünde kendilerini yerleştirdiği şekilde yaşarlar. Böylelikle Allah'ı tesbih edip O'nu yüceltirler. Denizin dibinde yaşayan bir balık da, çölde yetişen bir kaktüs de büyük bir teslimiyetle yaşamını sürdürür. Allah'ın kendileri için takdir ettiği şekilde yaşamaları, O'nun kurduğu düzeni asla bozmamaları tüm canlıların Allah'ı tesbih ettiklerini gösterir. Gökyüzündeki ve yeryüzündeki herşey, tonlarca suyun biraraya getirilmesiyle oluşan denizler, binlerce metreye uzanan dağlar ve gökyüzünde sürüklenen bulutlar, ardı ardına çakan şimşek ve gökgürültüsü de Allah'ı tesbih edip yüceltir. O'nun sonsuz ilmini ve gücünü insanlara gösterirler. Fakat iman etmeyenler onların bu tesbihlerini kavrayamazlar. İman edenler de Allah'ın yüceliğini ve büyüklüğünü kavrayarak Rabbimizi tesbih eder, büyüklüğünü ve yüceliğini kavrayarak, kendilerine lütfettiği nimetler için Allah'a şükrederler. Çünkü verilen her türlü nimet karşılığında kendilerinden istenen yalnızca şükredici, hamd edici birer kul olmalarıdır. (3) Hamd, övmeyi ve hamd edileni sevmeyi gerektirir. O'nu seven ama O'nu övmeyen, O'na hamd etmiş olmaz. Her müslüman, mutlak hamd ve övgünün yalnız allah'a ait olduğunu bilmeleridir. O, bütün övgüleri hak eden ve her övgüye layık olan tek varlıktır. Bize verdiği bütün nimetlere karşı O'na hamd ederiz. Nimet vermese de biz, her halükarda bilinen ve bilinmeyen her hamdle O'na hamd ederiz. Müslüman bu ismi bilmekle, Allah tarfından övülen davranışlar kazanmalı, çalışmalı ve kendisine üstün ahlak edinmeli, bunlarla çelişen davranışları terk etmeli, anlamsız ve faydasız şeylerden kaçınmalıdır. (4) Kaynaklar 1) Şura, 28 2) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 3) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 4) El Camiu Li-Esmaillahil- Hüsna, Hamid ahmed Tahir El Besyuni, Çev.Mehmet Ali Kara 5) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun bayrak, Threshold Books, 1985 6) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-muhsi1.jpg
Muhsi : Her şeyin sayısını bilen. Cenab-ı Hak buyuruyor: "(Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır." (1) Muhsi, insanların ilimlerinin kuşattığı ve kuşatamadığı bütün olayların syısını ve miktarını bilendir. O, canluların alıp verdiği her nefesi, rızkı, insanların itaat ve günahlarını, yakınlığını, yağmur ve kum tanelerinin sayısını, bütün bitkileri, hayvan türlerini, ölüleri ve canlıları bilendir. Kısaca Allah, bütün varlıkların sayısını kalanları ve yok olanları bilendir. Bu sıfat Allah'ın insanlar gibi çoklukları nedeniyle varlıklarıların sayılarını idrak etmekten aciz olmadığını ispatlamaktadır. O, bütün varlıkları ve sayılarını bilendir. (2) Kaynaklar: 1) Cin, 28 2) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 3) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun bayrak, Threshold Books, 1985 4) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-mubdi1.jpg
Mübdi: Maddesiz ve örneksiz yaratıcı, yoktan yaratıp var eden Cenab-ı Hak buyuruyor: "Çünkü O, ilkin var eden, (sonra dirilterek) döndürecek olandır." (1) "Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur; bu O'na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal O'nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (2) İlk yaratan ve sonra da tekrar yaratacak olan ancak odur. İlk yaratmayı da, yeniden hayat vermeyi de o yapar. Allah yaratışı ta başlangıçtan yapar. Her ilk yaratılanı o yaratır, her yeniden yaratılanı o yeniden yaratır. Başka birinin etki ve müdahalesi olamaz. Kâfirlere azap etmeye başlar, sonra da iade eder. Cehennem ateşi onları yer, nihayet kömür olurlar. Sonra da onları yeni bir yaratılışla yeniden yaratır. (3) Mübdi, insanı ilk var edendir. Yani onu yoktan yaratıp var edendir. Bütün varlıkları yoktan var eden, onları inşa edip ortaya koyan Allah'tır. Varlıklar yok iken Allah tarafından yaratılmış ve varlık alemine çıkarılmışlardır. O, büütün varlıkları örneksiz ve mükemmel bir şekilde yaratmıştır. Ruhunun ve bedenindeki bütün organları Allah tarafından yaratıldığını ve şekillendiridiğini, bu varlıkta tıpkı sana benzer başka bir kimsenin yaratılmadığını bil. Bu gerçekten büyük bir yaratılıştır. (5) Kainat yokken Allah vardı. Kainattaki her şeyi malzemesiz ve modelsiz olarak yarattı. Çekirdekten ağacı çıkarıyor, çekirdek tekrar toprağa düşüyor ve baharda yeniden canlanıyor. Ve kocaman ağaca dönüşüyor. Modelsiz olarak insanı yaratan Rabbimiz onu da bir kanuna bağlamış. Kanunu kıyamete kadar devam edecek. Rabbimizin tabiat kanunlarına uyduğumuz oranda rahat ediyoruz. Bunda kimse şüphe ve itiraz etmiyor.Tabiat kanunlarını koyan Rabbimiz Kur'an'ıyla da kanunlarını koymuş, her iki kanuna da uyarsak her iki dünyamızda güzel olur. Karısı hamile olup da erken doğum, çocuğun düşmesi veya geç doğması gibi korkular ve tehlikeler karşısında kalan bir kimse, parmağını hamile olan karısının karnına sürüp "Ya Mübdi" ismini 99 kere okursa Hak sübhanehu ve teala hazretleri o hamile kadını bu tehlikelerden saklar. Kaynaklar: 1) Buruc, 13 2) Rum, 27 3) Elmalı Tefsiri, Buruc, 13 4) Islam City 5) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 6) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun bayrak, Threshold Books, 1985 7) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-muid1.jpg
Muid : Öldükten sonra tekrar dirilten Cenab-ı Hak buyuruyor: "Başlangıçta insanları yaratan O'dur. Mahşerde de yaratacak O'dur. "Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadirdir." (1) "Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah'ın âyetlerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır. Ona can veren, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir."(2) "Ey kâfirler! Siz ölü iken sizi dirilten Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi diriltecek ve sonunda O'na döndürüleceksiniz." (3) Ölümlerinden sonra varlıkları yeniden dirilten, canlarını iade eden, yeniden yaratan. ikinci kez yaratılış, başka bir şekilde yaratılış değildir. Var olup yok olan bir şey,başka şekilde değil aynen yaratılacaktır. Dünyadaki insan nasıl ise, kıyamet gününde de aynı olacaktır. Her müslüman, Allah'ın ilk kez ve (âhirette) ikinci kez yaratan olduğunu bilmelidir. Yok olduktn sonra onları tekrar yaratacak olan O'dur. O'nun tekrar yaratması bir ihtiyaçtan değil, bir hikmet gereği kudretinin bir göstergesi içindir. (4) Halbuki iş bu kadar değil, bunun ilerisi de var. O sizi öldürdükten sonra yine diriltir ve diriltecektir. Size önce verdiği gibi ve hatta ondan daha yüksek yine bir hayat verir ve verecektir. Ba'sü ba'de'l-mevt (öldükten sonra dirilmek) de haktır. Görmez misin olan yine olur. Eğer olmasaydı sen kâinatta hiçbir kanun göremezdin. Bir yaptığını bir daha yapamazdın. İlimden, sanattan hiçbir hissen olmazdı. Sen bu sayededir ki hangi şeyi iyi bilirsen onu bir daha ve bir daha yapabilirsin. Tohumlarını bu sayede eker, çiftlerini bu sayede sürer, hasılatını bu sayede kaldırırsın. (5) Bir kimsenin ev halkından birisi yolda eğlense ve ondan bir haber gelsin, bir haberim olsun isterse, evdekiler uyuduktan sonra "Ya Müid" ismini yetmiş kere okuyup evinini dört bir tarafına üflemelidir ve "Ya Müid, filan kimseyi bana geri dönde veya haberini gönder" diye dua etmelidir. Umulur ki yakın bir zamanda o kaybolan veya eğlenen kimsenin ya kendisi ya da haberi gelir. (7) Kaynaklar: 1) Rum, 50 Ar-Rum, 50 (The Romans) 2) Fussilet, 39 Fussilat (Explained in Detail) 3) Bakara, 28 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 5) Elmalı Tefsiri, Bakara,28 6) Islam City 7) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-muhyi1.jpg
Muhyi : Hayat veren, dirilten. Cenab-ı Hak buyuruyor: "Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir." (1) "Ve O, yaşatan ve öldürendir;"(2) "Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir." (3) "Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir." (4) Hayatı yaratan, canlılığı meydan getiren, ölüleri dirilten, can veren ve canlandıran. İnsanoğlu bugüne kadar bir tek canlı yaratamamıştır. Meniye can veren, çekirdeği çiçeğe döndüren Allah (c.c.)dır. Toplumların dirilmesi Allah'ın elindedir.Rabbimizin diriliş kanunları vardır. Toplumların dirilişi için koyduğu kanunu 'Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah o toplumu değiştirmez' (Rad,11) ABir varlığa can vermek, onu yoktan yaratmak ve onun yaşamını sürdürebileceği şekilde dünya şartlarını düzenlemek yalnızca sonsuz güç sahibi olan Allah'a mahsus bir özelliktir. Allah gözle görülemeyecek kadar küçük bir yumurta ile spermi birleştirir. Sperm yumurtanın içine girer girmez yumurtanın çevresi bir zarla örtülür. Ve hayat başlar. Allah bu küçücük hücreyi önce ikiye, sonra dörde böler. Ve bu bölünme hızla devam eder. Ve böylelikle annenin karnında mucizevi bir yaşam başlar. Aynı hücreler bir süre sonra farklılaşarak hem beyni, hem sinir sistemini, hem de sert kemikleri ve kıkırdakları oluşturur. Böylelikle Allah dokuz ay içinde yoktan, gören, duyan, konuşan ve akleden bir insan yaratır. Ona can bağışlar. Bir canlının oluşum aşamalarında meydana gelen bu mucizevi olayları, bir yumurtayla spermin başaramayacağı açıktır. Onları birleştiren ve anne karnındaki bebeği dokuz ay boyunca koruyarak büyüten yalnızca Allah'tır. İşte bu ilk yaratılış ve ilk diriltmedir. Allah insanı dünyaya getirdikten sonra onun yaşamasına izin verir. Sonra Allah tüm insanlara kaderlerinde bir ölüm günü tayin etmiştir. Bu ölüm gününe kadar da onları belli bir süre dünya hayatında tutarak imtihan eder. Tayin edilen süre geldiğinde de insanların canını alır ve dünyada işledikleri amellerin karşılıklarını vermek üzere, daha önce yoktan varettiği gibi ölümlerinden sonra tekrar diriltir. Kuşkusuz bu, sonsuz güce sahip Allah için çok kolay bir iştir. (5) Kaynaklar: 1) Kaf, 43 2) Müminun, 80 3) Yasin, Suresi, 78-79 4) Rum, 50 5) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-mumit1.jpg
Mümit : Öldüren, ölümü yaratan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır..." (1) "Her canlı, ölümü tadar..." (2) "De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır..." (3) Mümit, isim olarak Kur'an'da geçmez, fiil olarak geçer. Mümit, canlı varlıkları öldürendir. Allah ölüm ile sağlıklı ve güçlü olanların gücünü yok eder. O, her şeyi yaşatan ve öldüren, her şeye kadir olandır. Allah, yaşatma sıfatı ile övündüğü gibi, öldürme sıfatı ile de övünür. Bu, hayır ve şerrin, yarar ve zararın yalnız O'ndan geldiğini, mülkünde hiçbir ortağı bulunmadığını, yalnız kendisinin, bâki ve ebedi olduğunu, kendisinin dışındaki bütün varlıkların fani olduğunu bilmemiz içindir. Her müslüman, mutlak olarak yalnız Allah'ın yaşatan ve öldüren olduğunu bilmeli ve inanmalıdır. (4) Kaynaklar: 1) Nisa, 78 2) Enbiya, 35 3) Cuma, 8 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-hayy1.jpg
Hay : Her zaman diri Cenab-ı Hak buyuruyor: "Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. " (1) "Bütün yüzler, diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştü." (2) " O daima diridir." (3) "Hay ve kayyûm olan Allah'tan başka ilâh yoktur." (4) Allah'ın "hayatı", tam kamil bir hayattır. O, ölümsüzdür. Hayat için başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Allah başlangıcı ve nihayeti olmayan ebedi ve ezeli hayat sahibidir. Mahdut sınırların mahkumu, başlangıç ve sonuçların çerçevelediği ve zaman kavramından tamamen uzaktır. Allah'ın hayatı bambaşka bir hayat şeklidir. Cenab-ı Allah'ın hayat sıfatı, insanların hayat sıfatıyla alışa geldikleri özelliklerin hepsinden uzak olduğu gibi mutlaktırda. Allah Teâlaâ'nın hayatı en mükemmel ve en eksiksiz bir hayat olduğuna göre; O, bu özelliğin zıddı olan bütün eksik ve kusurlu sıfatlardan uzaktır. İnsan acizdir ve çok az şeye güç yetirebilir. Dünyaya geldiği andan itibaren hayatının 5-10 senesi yarı şuurlu olarak geçer. Bu dönem boyunca sürekli bir ilgiye ve bakıma muhtaçtır. Bundan sonra yaşadığı hayatın ise büyük bir bölümü kendi bedenine bakmakla, temizlenmekle geçer. Eğer bu sayılanları yapmak istemese ve ertelese kısa süre içinde bakılamayacak bir görünüme girer. Ayrıca insanın bedenen ihtiyaç duyduğu büyük bir eksikliği daha vardır: Uyku. İnsanın ömrünün neredeyse üçte biri uykuyla geçer. Ancak ne kadar istemese de, uykuya ayıracağı zamanlarda başka şeyler yapmayı tercih etse de buna bir iki günden fazla dayanması mümkün değildir. Hatta 24 saat uyumayan bir insanın şuurunda bir bulanıklık, idrakinde bir yavaşlık baş gösterir. Her zaman doğal olarak yapabildiği şeyleri yapamamaya, karşılaştığı olayları sağlıklı muhakeme edememeye, hatta konuşma güçlüğü çekmeye, bildiği şeyleri unutmaya başlar. Elbette aciz olan ancak insan ve insan gibi yaratılmış olan diğer canlılardır. Canlı ve cansız tüm kainatın yaratıcısı olan Allah ise Hayy'dır. Daima diridir, her an herşeye hakimdir, herşeyi bilir, herşeye güç yetirir, O'nu uyku ve uyuklama tutmaz, her türlü acizlikten de münezzehtir. O, yarattıklarına çeşitli acizlikler vermiş ve bu eksiklikleri farkederek yalnızca kendisine kulluk etmelerini, herşeyi kendisinden istemelerini emretmiştir. İnsana düşen de, O dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini, tek bir saniye bile hayatını devam ettiremeyeceğini bilerek Rabbine yönelip dönmektir. Ve (sen) o ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan; onların kötülüklerinden kurtulmak, verecekleri karşılıklardan gönlü tok olmak için, yalnız o ölmez diriye dayan, ölümden kurtulamayacak olan fâniler yıkılır, dayananları kaybolur gider. Ve O'nu hamdiyle tesbih et. Nimetlerine şükür için her türlü yüce sıfatlarıyla saygı göstererek, noksan sıfatlardan uzak olduğunu kabul et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter! Hiç kimse bilmese de, onun bilmesi yeterlidir. Hiç bir haberciye ihtiyaç duymaksızın açığı ve gizliyi bilen, O herşeyden haberdar olan Allah cezalarını verir. Başka hiçbir ceza vermeyecek olsa bile, yalnız bilmesi bir ceza olarak yeterlidir. (6) Allah dostlarının tecrübe edip kabul ettiklerine göre, "Ya Hayyu yâ Kayyûm, lâ ilâhe illâ ente" (Ey diri ve kâim olan! Senden başka ilâh yoktur) duasını okuyan ve bunu tekrarlayan kimsenin kalbi ve aklı dirilir. Bu iki isimle yardım dilemek sıkıntılardan, dert ve kederlerden, zorluk ve darlıklardan kurtulmak ve isteklere kavuşmakta daha etkilidir. Bu iki isim ism-i azam'dandır. (7) Kaynaklar: 1) Furkan, 58 2) Taha, 111 3) Mümin, 65 4) Ali İmran, 2 5) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 6) Elmalı Tefsiri, Furkan, 58 7) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...el-kayyum1.jpg
Kayyûm : Her şeyi ayakta tutan, koruyan,diri ve bütün kâinatın idaresini bizzat yürüten, hiç bir şeyin gizli kalmadığı Cenab-ı Hak buyuruyor. "Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. " (1) "Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan." (2) Allah zatı ve yüceliği ile vardır; her şeyin var olması, varlığını sürdürmesi, ayakta durması O'nun varlığına bağlıdır. Kur'an-ı Kerim'de Hay ismi ile çoğu zamanda birlikte zikredilir. Bu isimlerin, "İsm-i A'zam" olduğu da söylenmiştir. Bu ismin çeşitli tanımlamaları vardır: Katede'nin görüşü: Kayyûm, yaratıklarını koruyup idare edn, işlerini düzenleyendir. Hasan Basri: Kayyûm, iyi ya da kötü yaptıklarının karşılığını vermek için her canlının başında duran ve onu gözetleyendir. O, her şeyi bilir ve hiçbir şey O'na gizli kalmaz. El-Hattabi:Kayyûm, sonu olmayan ve varlığı daim olandır Kayyûm, Allah'ın kusursuz güç, kuvvet ve üstünlüğe sahip olduğunu gösterir. O, yalnız başına kâimdir. ayakta kalmak için hiçbir yönden kimseye ihtiyacı yoktur. O, kendi kendine yetendir ve başkasına muhtaç değildir. O'nun dışında her şey O'na muhtaçtır. Her şeyi ayakta tutan ve koruyan O'dur. O'nun desteği olmadan hiçbir şey ayakta duramaz ve varlığını devam ettiremez. Bu, O'nun mükemmel gücünü gösterir. (3) O öyle bir hayy ve kayyumdur ki, O'nu ne gaflet basar, ne uyku; daima âlim, daima her şeyden haberlidir. Göklerde ve yerde, yukarılarda, aşağıda ne varsa O'nun; görünür, görünmez, bütün varlık O'nun mülküdür. Tüm sebeb O, tüm gaye O, herşeyin maliki olan O; Allah'ın mülkü olan bu yaratıklardan kimin haddi ki Allah'ın izni olmaksızın yüce huzurunda şefaat edebilsin, bu halde hangi budaladır ki Allah'ın emri olmadan bunların birinden şefaat dilenebilsin. Çünkü Allah yukarıların aşağıların, önlerindekini ve arkalarındakini, geçmişlerini, geleceklerini bildiklerini ve bilmediklerini bilir, O'nun ilminden gizli hiçbir şey yoktur. Bunlar ise O'nun bildiklerinden hiçbirini bilemezler. Ancak dilediği kadarını kavrayabilirler. (4) Allah dostlarının tecrübe edip kabul ettiklerine göre, "Ya Hayyu yâ Kayyûm, lâ ilâhe illâ ente" (Ey diri ve kâim olan! Senden başka ilâh yoktur) duasını okuyan ve bunu tekrarlayan kimsenin kalbi ve aklı dirilir. Bu iki isimle yardım dilemek sıkıntılardan, dert ve kederlerden, zorluk ve darlıklardan kurtulmak ve isteklere kavuşmakta daha etkilidir. (3) Kaynaklar: 1) Bakara, 255 2) Furkan, 58 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Elmalı Tefsiri, Bakara Suresi, 255 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-vacid1.jpg
Vâcid : İstediğini istediği an bulan, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan Vâcid kelimesi, bulan, vücuda getiren, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan anlamına gelir. Yüce Allah istediği şeyi, istediği canlıyı istediği zaman bulur, hükmünü infaz eder. Bir şeyi bulmak için, meydana getirmek için O'nun zamana, mekana, plana veya başka bir şeye ihtiyacı yoktur.. Hiçbir canlı O'ndan gizlenemez. Hiçbir şey O'ndan kaçamaz. O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Her şey O'na muhtaçtır. (1) Cenab-ı Hakk'ın, herhangi bir şeyi ele geçirmek için; zaman kollamaya bunu sağlamak amacıyla önlem almaya ihtiyacı yoktur. Herşey daima O'nun huzurundadır. Dilediği an hükmünü infaz eder ve bunda da O'nun için hiçbir zorluk söz konusu olmaz. Ne lütfunu hemen kullarına ulaştırmada, ne de cezasını yerine getirmekte O'nun için bir güçlük bulunmaz. Kişi ihtiyacı olmayan bir şeyi kayıp ettiği zaman, fakid (yitiren) sayılmaz. Zatına ve zâtının kemaline bağlantılı olmayan bir şey elde ettiği zaman da kendisine Vacid denilmez. Vacid, ilahi sıfatlar babında mutlaka bulunması gereken hususlara ihtiyaç duymaksızın kendisinde bulunan demektir. İşte bu, Allah için mevcuttur. Allah bu itibarla Vacid olunmuştur. Hem de Vacid-i Mutlak. Ondan başkası, bazı ahlaki faziletler ve kemalatlar elde edebise bile de ona Vacid denilemez. Çünkü o bunun yanında elde edemediği bir çok şeyler kaybetmiştir. Bir şeyler elde edebilse, dahi olmayan kişilere nisbeten bir şeyler elde etmiştir. (2) Kaynaklar: 1) Esmâ-ül Hüsna, Rauf Pehlivan, İstanbul Dağıtım A.Ş., 2002 2) Esma'ül Hüsna Şerhi İmam-ı Gazali, Mütercim M.Ferşat, Ferşat Yayınları, 2005 3) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 4) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-macid1.jpg
Mâcid : Şanı yüce, ulu ve cömert Mecd, bolluk ve genişlik anlamındadır. Zengin ve zenginlik veren anlamına da gelebilir. Mâcid, güç ve kudreti mükemmel olmasının yanında cömertliği, rahmeti, kerem ve ihsanı bol anlamına gelir. Allah, zatında ve bütün sıfatlarında en mükemmel ve eksiksiz, yüce ve üstün olandır. Zatın yüceliği ve fiillerin güzelliği bir araya geldiğinde mecd ortaya çıkar. Her ikisi de Allah'ta bulunduğu için O, Mâcid'dir. Fakat Mecid, mübalağa ifade ettiği için Mâcid'den daha geniş anlamlıdır. Kaynaklar: Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-vahid1.jpg
Vahid : Tek ve eşsiz. Zatında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde, asla ortağı veya benzeri dengi bulunmayan. Cenab-ı Hak buyuruyor: "De ki: O, Allah birdir." (1) "Yemin ederim ki, ilâhınız birdir." (2) "O ancak bir tek Allah'tır." (3) "Tek ve kahhâr olan Allah'tan başka bir tanrı yoktur." (4) "İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur." (5) Allah'ın, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bölünmesi ve sayısının artması söz konusu olmayan ve bir ve tek olduğunu ifade eden ismidir. Ezelde yalnız Allah vardı. Başka hiçbir şey yoktu. Hz.Peygamber bir hadislerinde bu anlama şöyle işaret etmiştir. Sadece Allah vardı O'nunla birlikte hiçbir şey yoktu". Büütn celâl ve kemal sıfatları sadece Allah'ta bulunmaktadır. Bu yönüyle O, bir ve tektir. Bütün varlıkları idare eden ve işleri yürüten yalnız O'dur. Bir şeyi yaratmak ve yapmak için herhangi bir maddeye, süreye, alete ve hazırlığa ihtiyacı yoktur. (7) Helali, haramı yasalaştırmak; sevabı ve günahı belirlemek gibi, kullarını ödüllendirmek veya sadece cezalandırmakta O'na mahsustur.Bütün bu hususlarda Allah yerine başkalarını koymak veya Allah'a benzeterek yetkili saymak şirktir; affı olmayan en ağır suçtur. Ey insanlar! hepinizin ibadet ve kulluğuna layık ve buna hakkı olan gerçek ilâhınız, bir tek ilâhtır. "Vâhid" sıfatı ile nitelendirilmiş bir ilâhtır ki, ilâhlıkta tektir. Hem sizden başkalarının da diğer bir ilâhı var sanmayınız. O'ndan başka hak olan hiçbir ilâh yoktur. O'ndan başka ilâh tutulanların hiç biri ilâhlığa layık değildir. Hepsi boş, hepsi batıldır. O'ndan daha üstün veya O'na denk bir ilâh düşünülmesi imkansız olduğu gibi, O'ndan daha aşağı seviyede olmak şartıyle de O'nun ilâhlığına ortak olabilecek mabudlar, tanrılar yoktur. İlâhlığa ortak olmak mümkün değildir. Gerçek ilâh ancak o tek olan Allah'tır. O'nun bütün yaratıklara başlangıç olan birçok isimleri ve sıfatları varsa da, yine zatından hakkıyle bahsetmek mümkün değildir. Hakk'ın gerçek mahiyeti, her türlü bileşimden uzaktır. O tek olan Ferd'i vasıflandırmak imkansızdır. Çünkü vasıf, vasıflanan ile sıfat arasında az çok bir başkalık gerektirir. Başkalık olunca da ferdîlik kalmaz. Bir de herhangi b r şeyden haber vermek, kendisinden haber verilen bir şey ile, haber verme şekli ister. Bu ise ferdî-liğe aykırıdır. Bunun için türetilen isimlerin hepsi de Hakk'ın gerçek mahiyetinin, birliğinin aslına ermekten uzaktır. O'nun zatına en son "O" denebilir. (6) Allah'ın büyüklüğünü kavrayamayan insanlar yüzyıllardır O'na denk güçler bulmaya çalışmışlar, O'nu göremedikleri için gözlerinde yücelttikleri şeylere tapmışlardır. Kimisi çok parlak ve güçlü gördüğü için güneşi daha üstün tutmuş ve ona tapmış, kimisi de yıldızların önünde eğilmiştir. Hatta bazıları akılsızlığın boyutlarını o kadar genişletmiştir ki tüm acizliklerine rağmen, kendilerinin de çok güçlü olduğunu söyleme cesaretini göstermişlerdir. Allah'a denk ilahlar bulmaya çalışmak yalnızca geçmişte yaşayan insanlara mahsus bir akılsızlık değildir. Günümüzde de pek çok insan Allah'a ortak koşarak, O'nun eşinin ve benzerinin olamayacağını inkar eder. Bu inkarcılar belki görünürde güneş, yıldızlar vs. gibi birer put edinmemişlerdir; ama onlar da kendileri gibi aciz olan diğer insanlara veya değer verdikleri metalara (zenginlik, güzellik, güç vs.) taparlar. Örneğin, tüm yaşamlarını zenginlik, mal-mülk edinmek uğruna harcar ve bu arada Rablerini razı edip etmediklerini hiç düşünmezler. Allah'ı insanlarla, diğer varlıklarla veya metalarla eş tutarlar ki bu da apaçık bir şirktir. Allah yaratandır. Kimse güneşi batıdan getiremez, kimse uzayda inanılmaz hızla genişleyen kainatı durduramaz, kimse göğü ve yeri tutamaz ve kimse yoktan bir insan yaratamaz. Bunları ancak kainatta tek olan ve eşi olmayan Allah yapabilir. Yaratanla yaratılan ise asla eşit değildir. (8) Kulun ilâhı, her halde ve her vakitte ona gerek olandır. O, gerçek olup O'nun dışında kalan bütün ilâhlar batıldır. Kul nerede olursa olsun, allah, sıkıntı anında ve ihtiyaç duyduğunda hep onunla birliktedir. Yok olup giden ilâhlar hiçbir zaman işe yaramaz. (7) Kaynaklar: 1) İhlas, 1 2) Saffat, 4 3) Enam, 19 4) Sad, 65 5) Bakara, 163 6) Elmalı Tefsiri, Bakara Suresi, 163 7) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 8) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../es-samed1.jpg
Samed : Hiçbir şeye muhtaç olmayan, herşey kendisine muhtaç olan Cenab-ı Hak buyuruyor: " De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir." (1) Samed ismi, Kur’ân’ın göğsüne tek sıra dizilmiş inci taneleri gibi duran İhlas ayetleri içinde bir “dürr-ü yekta”dır, eşsiz bir incidir. İhlas’ı Kur’ân içinde özel yapan sır her ne ise, Samed’i İhlas’a özel kılan sır da o olmalıdır. Çünkü, Kur’ân’da Samed ismi sadece İhlas Sûresinde geçer. İhlas Sûresi, içinde Samed ismi olduğu için “İhlas” olmuş olmalı. Samed ismi de, “İhlas”ın içinde yer aldığı için anlamını bulmuş olmalı. (5) Tüm evrende gerçek güç sahibi olan yalnızca Allah'tır. İnsanın karşılaştığı her türlü sıkıntıyı, zorluğu, ihtiyacı giderebilecek olan da ancak O'dur. İnsanlar kimi zaman kendilerini yaratanı unutup O'ndan başka veliler edinir; gücü, onuru ve yardımı onların yanında bulmaya çalışırlar. Oysa bu insanlar bir aldanış içindedirler; çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah'tan başka güç sahibi yoktur. O dilemedikçe hiçkimsenin bir başkasına faydası veya zararı dokunamaz. İnsan için her türlü sıkıntıdan kurtulmanın tek yolu 'bütün kuvvet ve onur'un sahibi olan Yaratıcısı'na sığınmaktır. Çünkü O, sıkıntı ve ihtiyaç içinde olup kendisine yönelen samimi kullarına icabet eder ve onların üzerindeki zorlukları, sıkıntıları kaldırır. (2 ) Hak Teâlâ katında her şeyin mutlaka hazineleri vardır ve bundan dolayı da O Samed'dir. Lakin o hazineler değişmez bilgilerden ibarettir. Çünkü onlar O'nun katında sabittir. O, onları bilir ve görür ve bütün içindekileri de görür, bildiği ve gördüğü içindir ki onlardan dilediğini vücuda getirir, açığa çıkarır, dilediğini de bırakır. Onlar O'nun hazinelerinde olmakla sonlu ve sınırlı değildir, sonsuzdurlar. Varlıkların hepsi Allah'ın elindedir. Ondan hiçbir şey ait olduğu hazinenin dışına indirilmez, hepsi Allah'ın indinde koruma altındadır. Bütün hazineler ve hazine bekçileri Allah'ın olduğu için gerçekte âlem onun içinden hiçbir şeyin dışarıya çıkmadığı bir tek hazine durumundadır. Çünkü hepsi de Allah'ın elinde ve O'nun katındadır. Bundan dolayıdır ki, her konuda iltica olunacak ve başvurulacak Samed ancak O'dur. Kimi Allah'a tevekkül eder, kimi de sebebe tevekkül eder. Şu kadar var ki, sebepler kendilerine sarılan ve sığınanlara çok kere hainlik eder. Hak Teâlâ ise kendisine sığınıp işlerini ısmarlayanı muhakkak selâmete çıkarır. Bütün hazineler O'nun katında olduğu, senin de o hazinelerden biri olarak yine O'nun mülkü bulunduğunu bilirsen kalbin O'na güvenmiş olacağı için O senin yanında, sen O'nun yanındasın demektir. (3) Her müslüman, Allah'tan başka Samed olmadığını bilmelidir. O'nun tek ve bir olduğunu bilerek yalnız O'na yönelmelidir. Bütün ihtiyaçlarını O'ndan istemeli, her sıkıntıdan O'na sığınmalıdır.İnsanlardan veya başka varlıklardan herhangi bir aracı olmadan direkt Allah'tan talepte bulunmalıdır. Her türlü anlaşmazlık durumunda Allah'ın dinine başvurmalı ve yalnız O'nun yasalarını hakem kabul etmelidir. Başına gelen bütün olaylarda tek başvuru kaynağı allah'ın dini olmalı, sıfat ve nitelikleri üstün olanın indirdiği Kitab'a ve peygamberin sünnetine daima müracaat etmelidir. (4) Samed ismi, İhlas Sûresi’nin ayetleriyle örülen ihlas kubbesinin tepe taşıdır. Diğer bütün taşlar onun duruşunu tamamlar. Onun duruşu bütün taşlara anlam verir. İhlas Sûresi’nin nihaî anlamı Samed isminin anlamında kristalleşir ve somutlaşır. Samed isminin anlamını hisseden doğrudan Allah’a, sırf Allah’a yönelir, böylece ihlasa muvaffak olur. Çünkü bilir ki, her an her işinde O’na muhtaçtır; O’ndan başkasından meded ummaz. Bilir ki, her an muhtaç oldukları da yalnız O’na muhtaçtır; başkalarına dayanmaz. Yalnız Samed’i “dayanak” bilir. (5) Kaynaklar: 1) İhlas, 1-2 3) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 3) Fütuhat-ı Mekkiyye, Muhyiddin Arabî 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 5) Esma Günlüğü, Dr.Senai Demirci, Altınoluk, 2003, Mart, 2005 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-kadir1.jpg
Kâdir : İstediğini istediği gibi yapamaya gücü yeten Cenab-ı Hak buyuruyor: "Şüphesiz Allah her şeye kadirdir." (1) "Evet O, her şeye kadirdir." (2) Kâdir, güç ve kudret sahibi demektir. Kâdir, bir şeyi dilediğinde yapan veya yapmayandır. Kâdir için dileme, bir şeyi yapmak için mutlaka olması gereken bir şart değildir. Allah, kıyameti şu anda da gerçekleştirmeye kadirdir. Eğer O, bunu dilerse yapabilir. Ancak kıyamet şu an gerçekleşmediğine göre Allah, bunu şu an için dilememektedir. Allah'ın ezeli ilmiyle kıyamet için bir süre ve saat belirlemesi, O'nun güç ve kudretinde kusur olduğunu göstermez.Mutlak Kâdir, her varlığı tek başına ve kendi dilemesi ile hiç kimseden yardım alma ihtiyacı duymadan yoktan var edendir. bu da ancak Allah için geçerlidir. Kulların gücünü yaratan O'dur.Yararlı zararlı, iyi kötü bütün her şeye gücü yeten, mutlak kadir olan ve kudreti her şeyi kuşatan O'dur. (3) Gerçekleşen her olay Allah'ın bilgisi dahilindedir ve O'nun "Ol" demesiyle meydana gelir. Yeryüzünde her yaprağın düşüşü O'nun izniyledir, yine hiçbir dişi O'nun izni olmadan gebe kalamaz ve hiçbir canlı O'nun bilgisi dışında doğuramaz. Kainatta gerçekleşen her olay ancak O'nun dilemesiyle vuku bulur. O, iman etmeyen bir kavmin yerine hemen yenisini getirebilecek güçtedir. Dilediğine görülmemiş bir mülk verir, dilediğinden bütün mülkünü çekip alır. İman etmeyen bir kavme, azap hiç ummadıkları bir anda ve hiç ummadıkları bir şekilde gelir. Dilerse yeryüzünün tüm bereketini çekip alır, onu kurutur ve üzerinde yaşama dair hiçbir iz bırakmaz. Dilerse genişliği yeryüzü kadar olan bambaşka bir dünya yaratır. Göklerde ve yerde Allah'ı aciz bırakacak hiçbir kuvvet yoktur. O istediğini istediği gibi yapmaya güç yetirendir. (4) Kaynaklar: 1) Bakara, 148 2) Ahkaf, 33 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...-muktedir1.jpg
Muktedir : Kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden, mutlak güç sahibi Cenab-ı Hak buyuruyor: "Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir." (1) " Biz de onları güç ve kudretimize lâyık bir şekilde yakaladık." (2) "Peki Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi?" (3) Muktedir, gücünü fiillerle ortaya koyup gösterendir. Allah'ın gücü yettiği halde yapmadığı nice fiilleri vardır. eğer dilerse bunları yapabilir.O, dilediğini yapandır, Hiç kimse O'na mani olamaz. hiçbir güç O'nu aciz bırakamaz. Kudreti her şeyi kuşatan O'dur. Kul, böylesine güçlü olandan nimet ummalı, intikam almasından korkmalıdır. Allah tarihte kimi insanları kudret sahibi kılmış; onlara hem benzerine az rastlanır bir mülk vermiş, hem de makam sahibi yapmıştır. Yaşadıkları kavmin başına geçirmiş, tüm insanların ve toprakların yönetimini kendilerine vermiştir. Firavun da bu insanlardan biridir. Ancak Firavun, Allah'a karşı büyüklenmiş, gerçek kuvvetin ve gücün kendisinde olduğunu zannetmiştir. Öyleki bu, kendini ilah ilan etmeye kadar varmıştır. unun üzerine tüm gücün tek sahibi olan Allah, Firavun ve ordusunu suda boğarak onlardan büyük bir intikam almıştır. Haman ve Karun da yaptıkları dolayısıyla Firavun'la aynı sonu paylaşmışlardır. Bu azgın insanlar malları ve orduları dolayısıyla yeryüzünde büyüklendikçe büyüklenmişler, gerçek gücün ve kudretin kendilerinde olduğunu zannetmişlerdir. Böylelikle de Allah gerçek gücün kimde olduğunu tüm kavme göstermiştir. Halbuki kainattaki tüm iktidar ve kudretin yegane sahibi Allah'tır. Yeryüzünde güç ve yetki sahibi olanlara ellerinde olan malları, bulundukları makamları ve orduları veren de kendisidir. Hergün güneşi doğuran, geceyi ve gündüzü ardarda getiren, uzayda hızla yol alan gezegenleri yörüngelerinde tutan ve kainattaki sayısız düzeni kusursuzca kontrol altında tutan Allah'ın gücü ortadadır. İnsan ise elinden malı alındığında, makamından indirildiğinde hemen tüm gücünü yitirir. Vücudundan direnci çekilip alındığında ise görülmemiş bir acizlik içinde kalır. Yine Allah dilediği zaman, onlardan kimisini bir çığlık sarar, kimisi de yerden gelen bir azapla toprağın içine alınır. Böylelikle Allah kullarına gerçek gücün kimde olduğunu gösterir. (4) Kaynaklar: 1) Kehf, 45 2) Kamer, 42 3) Kıyamet, 40 4) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...-mukaddim1.jpg
Mukaddim : İstediğini öne alıcı, dilediğinin mertebesin yükselten Yüce Allah, istediği kimseleri önegeçirir, istediği kimseleri de geri bırakır. Bu öne geçirme veya geri bırakma dini konularda olduğu gibi yaradılış ve maddi konularda da olur. Yüce Allah, canlıların kimini önce, kimini de sonra yaratmıştır. Kimine zenginlik vermiştir, kimine vermemiştir. (1) Mukaddim ve Muahhir isimlerinden birini zikretmeden yalnız ötekiyle dua etmek caiz değildir. Her ikiside Allah'ın fiili sıfatlarındandır. Dilediğini öne alan, dilediğini arkada bırakan O'dur. Öne alınan kimse yüksek mertebeler çıkar. Geri bırakılan ise en aşağı mertebelere iner. Geri bıraktığını öne çıkarmaz, öne çıkardığını da geriye bırakmaz. Bu iki ismi birlikte zikretmek, ayrı zikretmekten daha güzeldir. (2) Bu İsmi bilmenin Faydaları: Müslüman, Allah'ın öne çıkardığını öne çıkarmalı arkaya koyduğunu arkaya koymalıdır. Allah'ın ibadet etmekle yükseltip azizi kıldığı kimseye saygı duymalı ve ona yakın olmalı, günah işleyerek zelil kıldığı kimseden de uzak durmalıdır. Allah'ın Mukaddim ve Muahhir olduğunu bilen kimse, ibadet ve iyiliklerinin çokluğuna güvenmez, günah ve kötülüklerinin çokluğu nedeniyle de Allah'tan ümit kesmez. Zira Allah'a uzak gibi görünen nice kimseler yakın, yakın gibi görünen nice kimseler de gerçekte O'ndan uzaktır. Daima kötü sondan, günahları öne alıp ibadetleri geriye bırakmaktan Allah'a sığınırız. (2) Kaynaklar: 1) Esmâ-ül Hüsna, Rauf Pehlivan, İstanbul Dağıtım A.Ş., 2002 2) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...l-muahhir1.jpg
Muaahhir : İstediğini sona erteleyici, yüksek mertebelerden indirilen Cenab-ı Hak buyuruyor: "Allah onları yalnızca korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne ertelemektedir." (1) Mukaddim ve Muahhir isimlerinden birini zikretmeden yalnız ötekiyle dua etmek caiz değildir. Her ikiside Allah'ın fiili sıfatlarındandır. Dilediğini öne alan, dilediğini arkada bırakan O'dur. Öne alınan kimse yüksek mertebeler çıkar. Geri bırakılan ise en aşağı mertebelere iner. Geri bıraktığını öne çıkarmaz, öne çıkardığını da geriye bırakmaz. Bu iki ismi birlikte zikretmek, ayrı zikretmekten daha güzeldir.(2) Allah, kullarının teşebbüslerini bazen onların beklentilerine uymayacak şekilde ertelemesi, sonuçsuz bırakmasında mutlaka derin hikmetler vardır. O'nun takdirini saygı ile karşılayıp bu ertelemeyi O'ndan olduğu bilinciyle kabul etmek lazımdır. İşte bu kulluktur. Bu İsmi bilmenin Faydaları: Müslüman, Allah'ın öne çıkardığını öne çıkarmalı arkaya koyduğunu arkaya koymalıdır. Allah'ın ibadet etmekle yükseltip azizi kıldığı kimseye saygı duymalı ve ona yakın olmalı, günah işleyerek zelil kıldığı kimseden de uzak durmalıdır. Allah'ın Mukaddim ve Muahhir olduğunu bilen kimse, ibadet ve iyiliklerinin çokluğuna güvenmez, günah ve kötülüklerinin çokluğu nedeniyle de Allah'tan ümit kesmez. Zira Allah'a uzak gibi görünen nice kimseler yakın, yakın gibi görünen nice kimseler de gerçekte O'ndan uzaktır. Daima kötü sondan, günahları öne alıp ibadetleri geriye bırakmaktan Allah'a sığınırız. (2) Kaynaklar: 1) İbrahim, 42 2) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-evvel1.jpg
Evvel : Varlığının başı olmayan Cenab-ı Hak buyuruyor: "O Evvel'dir, Ahir'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır." (1) Cenab-ı Hak yaratmayı başlatan ve sürdürendir. Bütün mükevvenatı var eden, bütün nesne ve olayları icad edip ortaya çıkarandır. Her şeyden evveldir. Bir evveli, bir öncesi yoktur. O'dur Evvel, her şeyden önce, başlangıcı yoktur ve her şeyin ilkidir. Çünkü varlıkların hepsinin başlangıcı ve hepsini ortaya çıkarandır. Ve son, hepsinin yok olmasından sonra O, bâkidir "O'nun zâtından başka her şey helak olacaktır..." (Kasas,88), "Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak, ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak ." (Rahmân, 26,27) âyetlerinin ifade ettikleri mânâya göre varlıkların hepsi helak ve fenâya gider ve gidebilir, ancak O, kalır. Bütün yaratıkların, varlık sebepleri ortadan kalkınca esasen helak edilirler ve yok olurlar. Sonra bütün işler ona döndürülür. Binaenaleyh O, hepsinden evvel olduğu gibi, hepsinin gayesi ve varlığın sonudur. Binaenaleyh O'nun için ne yalnız Evvel ve de yalnız Ahir diye hükmetmemeli, "Evvel ve Ahir" demelidir. (2) Allah Teâlâ, başlangıcı olmayan evvel, sonu olmayan Âhir'dir. O, her şeyden önceki Evvel'dir, her şeyden sonraki Âhir'dir. O, var etmede ve yaratmada Evvel, hidayete ve başarıya erdirmede Âhir'dir. O, kalplerdekini bilen Avvel, ayıp ve kusurları örten Âhir'dir. Başlangıç ilk olarak Allah'la başladı, son olarak dönüş yine O'nadır. (3) Bu İsmi Bilmenin Faydası: Allah'ın Evvel olduğunu bilmek, sadece sebeplere bakmaktan, bunlar üzerinde durup düşünmekten kurtulmamızı ve daha geniş düşünmemizi sğlar. O'nun salt lütuf ve ihsanına ve merhametine bakmamıza yardım eder. Hiçbir varlığın herhangi bir katkısı olmadan O'nun bize sayısız nimetler verdiğini düşünmemizi sağlar. Mutlak yokluğun olduğu bir ortamda bütün varlığı sonra da bizleri yarattı. Bütün varlıklar yok iken, adı dahi zikredilmezken O, her şeyi bizim için hazırladı. BiBize güç ve kuvvet verdi, varlıklar için sebep-sonuç kanunu koydu. O'nun varlığı hiç bir vesileye bağlı değildir. Allah'ın Evvel ismini bu şekilde anlayan O'na mutlak manada muhtaç olduğunu bilir. Bütün içtenliği ile O'na ibadet etmesi gerektiğini daha iyi anlar. (3) 'Evvel' ve 'Ahir'in yarattıklarının bir başı ve bir sonu vardır. Yaşımız kadar yaşıyoruz ve bizi ilk defa getiren, son defa götürüyor. Yani O'ndan geldik O'na dönüyoruz. Öyle ise O'na yaraşır işler yapalım. Hayırlı hizmetlerde ilklere imza atalım. Kaynaklar: 1) Hadid, 3 2) Elmalı Tefsiri, Hadid 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-ahir1.jpg
Ahir : Varlığının Sonu Olmayan Cenab-ı Hak buyuruyor: "O Evvel'dir, Ahir'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır. O, her şeyi bilendir." (1) Hiç bir şey yok iken Allah vardı ve her şey yok olduktan sonra Allah yine var olacaktır. O'dur Evvel, her şeyden önce, başlangıcı yoktur ve her şeyin ilkidir. Çünkü varlıkların hepsinin başlangıcı ve hepsini ortaya çıkarandır. Ve son, hepsinin yok olmasından sonra O, bâkidir "O'nun zâtından başka her şey helak olacaktır..." (Kasas,88), "Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak, ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak ." (Rahmân, 26,27) âyetlerinin ifade ettikleri mânâya göre varlıkların hepsi helak ve fenâya gider ve gidebilir, ancak O, kalır. Bütün yaratıkların, varlık sebepleri ortadan kalkınca esasen helak edilirler ve yok olurlar. Sonra bütün işler ona döndürülür. Binaenaleyh O, hepsinden evvel olduğu gibi, hepsinin gayesi ve varlığın sonudur. Binaenaleyh O'nun için ne yalnız Evvel ve de yalnız Ahir diye hükmetmemeli, "Evvel ve Ahir" demelidir. (2) Allah Teâlâ, başlangıcı olmayan evvel, sonu olmayan Âhir'dir. O, her şeyden önceki Evvel'dir, her şeyden sonraki Âhir'dir. O, var etmede ve yaratmada Evvel, hidayete ve başarıya erdirmede Âhir'dir. O, kalplerdekini bilen Avvel, ayıp ve kusurları örten Âhir'dir. Başlangıç ilk olarak Allah'la başladı, son olarak dönüş yine O'nadır. (3) Allah'ın Âhir olduğunu bilmek, insana sebeplere fazla önem vermemeyi, onlara bel bağlayıp güvenmemeyi, üzerinde fazla durmamayı öğretir. Bu sebeplerin sonuçta mutlaka yok olacağını ve son bulacağını, sadece Âhir olan Allah'ın bâki kalacağını bilmesini sağlar. Geçici varlıklara bağlanmak, yokluğa bağlanmaktır. Halbuki Âhir olan Allah'a bağlanmak, kesinlikle yok olmayacak ve ebediyen varolacak olana bağlanmaktır. O'na bağlanan yok olmayacak ve varlığı bir kesintiye uğramayacaktır. Oysa yok olacak geçici şeylere bağlanmak böyle değildir. Fani şeylererin yok olmasıyla, onlara bağlananlar da yok olacaktır. Allah'ı bu şekilde tanıyan daha bir samimiyetle O''na ibadet etmeye çalışır. O'ndan başka hiçbir şeye güvenip bel bağlamaz. Sadece Allah'a yönelmenin ve O'na dayanıp güvenmenin bir zorunluluk olduğunu anla. Her şeyin O'na döneceğini hatırından çıkarma. O'na kulluk et ki, kulluğun O'nun katında geçerli olsun. (3) Kaynaklar: 1) Hadid, 3 2) Elmalı Tefsiri, Hadid 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 5) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../ez-zahir1.jpg
Zahir : Görünen, varlığı aşikar olan, Cenab-ı Hak buyuruyor: "O Evvel'dir, Ahir'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır." (1) Zâhir, varlığı her şeyde açıkça görülen demektir. Çünkü her şey O'nun varlığına delildir. Hiçbir şey yoktur ki varlıkta ortaya çıkarken daha evvel O'nun varlığını isbat etmiş olmasın. Mamafih her görüneni de O zannetmemelidir. Çünkü O, âşikâr olmakla beraber gizlidir de. Duygularla hissedilemeyip hayal ile algılanamayacağı gibi, varlığının hakikatı da, akılların idrak ve kavrayışına sığmaktan münezzehtir. Binaenaleyh O'nun için ne yalnız Zâhir ne de yalnız Bâtın diye hükmetmemeli, hükmü, âtıftan sonraya bırakarak "Zâhir ve Bâtın" demelidir.(2) O görünmeyen Zâhir, gizlenmeyen Bâtın'dır. Yardım etme ve rızık vermede Zâhir, varlıkların oluşumunu sağlayan Bâtın'dır. Allah'ın Zâhir oluşu, O'nun her şeyden üstün olmasını gerektirir. (3) Bu İsmi Bilmenin Faydası: Allah'ın bu ismini bilmek, kalbin tek bir ilaha yönelmesini ve ona ibadet etmesini sağlar. Bu isim insana, bütün içtenliğiyle yöneldiği, ihtiyaçlarını ilettiği ve sıkıntılı anlarda sığnıp dayandığı, hiçbir şeye muhtaç olmayn gerçek bir ilahın var olmasını sağlar. Bu anlam kulun kalbinde yer ettiğinde ve kul, Rabb'ini Zâhir ismiyle tanıdığında ibadetleri bir düzen ve intizama girer. bu ibadetler kendisi için bir sığınak, barınak vekorunacak bir yer olur. dilediği zaman bu sığınağa girer ve huzur bulur. (3) Cuma namazından sonra 15 kere "Yâ Zâhir" ismini okursa batını, iç alemi münevver olur, nurlanır. Kaynaklar: 1) Hadid, 3 2) Elmalı Tefsiri, Hadid 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 3) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-batin1.jpg
Bâtın : Gizli, her şeyde gizli, O'ndan gizli bir şey olmayan. Cenab-ı Hak buyuruyor: "O Evvel'dir, Ahir'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır." (1) Allah Teâlâ'nın varlığı, hem aşikar hem gizlidir. O, âşikâr olmakla beraber gizlidir de. Duygularla hissedilemeyip hayal ile algılanamayacağı gibi, varlığının hakikatı da, akılların idrak ve kavrayışına sığmaktan münezzehtir. Binaenaleyh O'nun için ne yalnız Zâhir ne de yalnız Bâtın diye hükmetmemeli, hükmü, âtıftan sonraya bırakarak "Zâhir ve Bâtın" demelidir. Bâtın ismine bakarak Allah'ın, kendine de gizli olduğu zannedilmemelidir. (2) O görünmeyen Zâhir, gizlenmeyen Bâtın'dır. O görünmeyen Zâhir, gizlenmeyen Bâtın'dır. Yardım etme ve rızık vermede Zâhir, varlıkların oluşumunu sağlayan Bâtın'dır. Allah bütün Bâtınlarda (gizliliklerde) mevcuttur. O'na hiçbir şey gizli değildir. O her şeyin içinde ve yakınındadır. Bâtın olmasıyla her şeye aslından daha yakındır. O'nun için görülmeyen görünendir. Sır ve gizlilik O'nun için geçerli değildir. (3) Bu ismi günde 3 kere okuyan bir kimse eşyanın hakikatlerini bilir ve Allahü tealanın sırlarına vakıf olur. (4) Kaynaklar: 1) Hadid, 3 2) Elmalı Tefsiri, Hadid 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-vali1.jpg
Vali : Yardım eden, destek veren, veli, dost, işleri düzenleyen, yöneten ve idare eden. Cenab-ı Hak buyuruyor: "Onların Allah'tan başka yardımcıları da yoktur." (1) "Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!" (2) "O, hakiki dosttur, övülmeye lâyık olandır." (3) "Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır." (4) "Bu, Allah'ın, inananların yardımcısı olmasından dolayıdır. Kâfirlere gelince, onların yardımcıları yoktur." (5) "Allah müminlerin dostudur."(6) Allah, mümin kullarına yardım eder, düşmanlarına karşı onları destekler. Allah, iman edenlerin Veli'si (dostu ve destekçisidir). Kulun Allah'a dost olması demek, O'na inanması, O'ndan gelen her şeyi doğrulayıp tasdik etmesi, emirlerini uygulaması, yasaklarından kaçınması, yalnız O'na güvenip dayanması, açık ve gizli, bolluk ve darlık gib bütün hallerinde O'na teslim olması yalnız O'nu ve Resulünü sevmesi demektir. Müslüman, kendisini dost edineni dost edinmeli ve ona yardım etmelidir. Kenndilerinden olmayan kimseleri sırdaş ve dost edinmemelidir. Kaynaklar: 1) Rad, 11 2) Hac, 78 3) Şura, 28 4) Bakara, 257 5) Muhammed, 11 6) Ali İmran, 68 7) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...l-muteali1.jpg
Müta'ali : Pek yüce, yüceler yücesi, aklın alabileceği herşeyden pek yüce Cenab-ı Hak buyuruyor. "O, görüleni de görülmeyeni de bilir; çok büyüktür, yücedir " (1) "O, yücedir, büyüktür." (2) "Yüce Rabbinin adını tesbih et." (3) Allah'ın yüceliğinin üstünde hiçbir yücelik yoktur. Allah, her üstün ve yüksek makamın daha üstündedir. Allah kendi zatında yücedir. bu yüzden her şeyden daha yücedir. Yücelikte Allah'ın hiçbir kusur ve ayıbı yoktur. O, mutlak olarak en yücedir. O, ilimde, kudrette, hayatta, cömertlikte, merhamette ve diğer bütün sıftlarında kusursuz ve mükemmel olduğu gibi yücelikte de eksiksiz ve kusursuzdur. O'nun bu yüceliği cihet ve mekan bakımından değildir. Zira O, cihet ve mekandan münezzehtir (arınmıştır).Her şey, O'nun kudreti ve iktidarı altındadır. (4) Yaratılmışları överken mübalağadan özellikle sakınmak ve hiçbir yaratılmışı asla bu anlama varan bir üslub ve vurgu ile yüceltmemek lazımdır. Bu kavram ancak Allah'ı nitelendirir ve sadece O'na tahsisi gerekir. İnsanların bir kısmı etraflarındaki sayısız delile rağmen Allah'ın ululuğunu, yüceliğini takdir edemezler. Son derece aciz oldukları halde kendilerini büyük görmekte, kendilerini Yaratanı ise hiç düşünmemektedirler. Bu büyüklenme duygusunun nedeni kötülüğü emreden bir nefse sahip olmasıdır. Ancak iman edenler Allah'ın yüceliği karşısında insanın ne derece aciz bir varlık olduğunu, hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini bilirler. Evrenin her noktası Allah'ın büyüklüğünü yansıtır. Ama O'nun sonsuz gücünü ve ilmini anlatmaya asla kafi gelmez. Allah her türlü ortaklıktan, kusurdan, eksiklikten, sınırdan münezzeh olandır. Bütün üstün sıfatların ve bütün güzel isimlerin tek sahibidir. O'nun ilmi, aklı, gücü, kudreti, rahmeti, şefkati, fazlı, ihsanı sonsuzdur. 'Sonsuz' kelimesi Allah'ın büyüklüğünü kavrayabilmek için üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir kavramdır. Allah ölümlerinden sonra insanları yeni bir yaratılışla yaratacak ve bundan sonra dünyada yaptıklarının bir karşılığı olarak cennet veya cehennemde devam edecek olan sonsuz hayatlarını başlatacaktır. Burada yüz değil, bin değil, yüzbin veya milyar yıl da değil, trilyon ya da katrilyon kere katrilyon yıl da değil, sonsuza kadar sürecek bir ömürden bahsedilmektedir. Yani yüz trilyon insan olsa, gece gündüz hiç durmadan yüz trilyonu yüz trilyon ile çarparak ilerleseler, yüz trilyon ömürleri olsa ve ömürleri boyunca bu işle uğraşsalar yine de yıl sayısını hesaplayamayacakları kadar uzun bir ömür. Oysa Allah öyle büyük bir ilme sahiptir ki insana göre 'sonsuz' olan herşey, O'nun bilgisi dahilindedir. Zamanın ilk yaratıldığı andan sonsuza değin geçecek olan her olayı, her düşünceyi, vakitleri ve şekilleri ile belirleyen ve bilen O'dur. (5) Kaynaklar: 1) Rad, 9 2) Bakara, 255 3) Ala, 1 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 5) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 |
All times are GMT +3. The time now is 00:05. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025