Siyaset Forum

Siyaset Forum (https://www.siyasetforum.com.tr/index.php)
-   Tartışıyorum (https://www.siyasetforum.com.tr/forumdisplay.php?f=121)
-   -   AVRUPA BİRLİĞİ (https://www.siyasetforum.com.tr/showthread.php?t=27426)

LüGaT 05-03-2008 19:32

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Yazıların hepsini okuyamadım ama Yalçın Abi'yi bu konuda haklı görüyorum.

İtiraza bakalım.

"A.b. bizi bünyesine almayacak."

Bu konuda kesin konuşmak gaybı taşlamak olur ama mevcut şartlara bakılınca büyük oranda haklı bir fikir. Bence de almayacaklar. Hatta Hrıstiyan Birliği olduğuna da katılırım. Bayraklarındaki 12 havariyi temsil eden 12 yıldız, A.b. bünyesinde kimi çevrelerin doğrudan/açıktan müslüman bir ülkeyi istemediklerini beyan etmesi, geçmişten gelen kültürel farklılık, önyargılar vs.. bunu destekler nitelikte.

Fakat şurası var ki Ab'nin bizi bünyesine almayacak olması Ab'nin nimetlerinden yararlandığımız gerçeğini değiştirmez. Süreçten pekala faydalanıyoruz, Erdoğan'ın dediği gibi biz evrense normları yakalayalım da onlar isterse almasın. Reformların ismini de "Ankara Kriterleri" koyar yola devam ederiz.

İkincisi Hristıyan birliği olması ondan uzak kalmamızı değil asıl yakınlaşmamızı gerektirir. Çağ yeni bir dine gebedir. Papalık batıda "sos" vermektedir. 10 yıl önce kiliseye devam edenlerin oranı %60 iken bugün %32'lere düşmüş. İngiltere'de en çok yaygınlaşan ismin "Muhammed" olduğunu İngiliz Dergileri yıllardır yazıyor.

Ecdadımız her fırsatı tebliğ vesilesi olarak kullanmıştır. Bir yeri fethetmenin birinci yolu da tarihi bir gerçek olarak sabit ki oranın insanlarının gönlünü fethetmekten geçer.

Güneş batıdan doğar mı? Neden olmasın ?!..

Ayrıca AB'ye girince manevi bakımdan tahrif olacak kadar zayıfsak demek ki sorun AB'de değil bizde

Öte yandan "De ki dolaşın yeryüzünü" Derin bir idrake sahip olmanın, dünyanın kaderini etkileyebilmek için dünyayı "bilmemiz", bir şekilde "rol oynamamız" "sözümüzü geçirebilmemiz" gerekir. Amerikaya Kristof Kolomb'tan 900 yıl önce keşfeden müslümanların ilimde, sanatta ileriye gidip, dünyaya hakim olması tesadüf olmasagerek.

Ayrıca "Demokrasi, hukuk devleti, laiklik..." vs. gibi batıdan gelen kavramların "asıl"larını anlayabilmek ve uygulayabilmek Türkiye'deki birçok sorunu çözecektir. Bize "laiklik, demokrasi, hürriyet" diye yutturulan kavramları istediği gibi "kullanan" laikçi kemalistlerin etekleri neden tutuşuyor zannediyorsunuz ?..

Konuyla ilgili şu makaleleri incelemeniz tavsiyemdir(söylediklerim çoğunlukla makalelerden alıntılar taşımakta):

Güneş Batıdan doğar mı?

Avrupa Birliği'nden Korkmuyorum, Ama...





Yâren 05-03-2008 21:24

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Zeynep 3 noktalardan yine vazgeçmemişsin :D

Şaka biryana güzel bir sunum olmuş, bize yapacak bir yorum kalmamış

Kemalist59 05-03-2008 21:26

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Bağımsız Türkiye
AB ye hayır
İmzamı okumanızı öneriyorum...

Bostancı 05-03-2008 21:57

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Alıntı:

yalçın Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:

Bostancı Nickli Üyeden Alıntı
Avrupa birliği diye bir şey yok, o birlik Hristyan birliği bize avrupa birliği diye yutturmaya çalışıyorlar...
Hristyan olmayan bir ülkede giremez bakın bakalım avrupa birliği denen birlik'te Müslüman bir ülke varmı...
Bugün fransa İslamiyeti kabul etsin onuda çıkartırlar bu birlikten çünkü dediğim gibi Hristyan birliği bu..
Velhasıl daha çok bekleriz bizi alacaklar diye ;)

Güzel kardeşim sevmek , sevmemek inanç farklılıkları dolayısıyla uzak kalmak ,bu cağın stratejisi olamaz ,insanlığın dinleri, farklılıkları, savaş nedeni olarak görüp ona göre kendini devlet anlayışı haline getirme düşüncesi artık etkinliğini yitirmiş baktığımız muhtaç olduğumuz sorunlar bir arada yaşama sanatları geliştirmede gizlidir , içindeki sıkıntılı serzenişlerini bir nebze olsun yüzeyselleştirecek yorumlar yukarıda mevcut okumanı isterim sevgilerimle

Kardeşim ne dediğinin farkındasındır herhalde..
Fatih Sultan Mehmet niye İstanbulu feth etti..Katilmiydi yoksa barbarmı..??
Hayır ikisi'de değildi peki o zaman niye feth etti sadece İstanbul değil bir çok yeri feth edip sınırlarını niye ikiye,üçe katladı...
Niye Avrupa ortalarına kadar yürüdü..Türkiye kadar bir toprak parçası Osmanlıya yetmezmiydi tabiki yeterdi bugün 70 milyona yetiyor onlaramı yetmiyecekti...
O zaman ne derdi vardı..
Tek bir derdi vardı Allahın,İslamiyetin emrini yerine getiriyorlardı.. Allahın kelimesinin bütün dünya'ya yayılması için mücadele ediyorlardı...
Sen yukarıda "insanların dinleri,farklılıkları, savaş nedeni olarak görülmez bu artık etkinliğini yitirdi"demişin bu nemenem bir cümledir..
Şimdi biz güçsüzüz Osmanlı gibi bir gücümüz yok onun için İslamın cihad emrini yapamıyoruz eğer bunu kasteddiysen ne ala...
Ama yarın bir gün yine eski gücümüze kavuşursak İslamın cihad emri bize farz olur..Allahın emirleri hiç bir zaman etkinliğini yitirmez kıyamete kadar geçerlidir..
Allahın emrine göre:
Biz eğer yine Osmanlı gibi cihad edebilecek bir güçte ülke olursak Yunanistanın kapısını çalarız Müslüman olun deriz onlar yok olmayız derlerse tamam Dinde zorlama yoktur ancak yine Allahın emrettiği gibi bize her yıl şu kadar vergi(Kuran'da cizye olarak geçer) vereceksiniz,askeri gücünüz olmayacak siz biz koruyacaz deriz...
Bunuda kabul etmezlerse işte o zaman Yunanistana savaş açarız ve feth ederiz işte Allahın emri bu...
Onun için Fatih Sultan Mehmet istanbulu feth etti,onun için Avrupa içlerine kadar yürüdü,Gazneli Mahmud onun için Hindistana 16 sefer düzenledi eğer İslamın bu emri olmasaydı,şuan İslamiyet hicaz bölgesi dışında Dünyanın başka yerlerin'de bu kadar etkin olamazdı..
Allahın bu emri Dünya'da feth edilmeyen kafir bir ülke kalmayıncaya kadar geçerlidir..
Ne var ki şimdi biz güçlü bir ülke olmadığımızdan Allahın bu emrini uygulayamıyoruz..
Aman ne söylediğimize dikkat edelim kardeşim..

LüGaT 05-03-2008 22:03

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Alıntı:

Sen yukarıda "insanların dinleri,farklılıkları, savaş nedeni olarak görülmez bu artık etkinliğini yitirdi"demişin bu nemenem bir cümledir..

Çok doğru bir cümledir "medeniyetlere galebe ikna iledir" (b.s.n.)

Cihad "cehd" kökünden gelir ve sanıldığı gibi savaş anlamına gelmez. Cehd uğraşmak, çabalamak, emek sarfetmektir.

Nebi de ecdad da tebliğ vazifesine engel olan yabancılarla savaşmıştır. (savaş nedenlerinde sadece bir tanesi elbet)

Savaşmak amaç değil araçtır.

Cihad anlayışınızı siyer kültürü ve Kur'an ışığında gözden geçirin derim.


Ayşe_Berra 05-03-2008 22:20

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Alıntı:

milli_mücahide Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:

yalçın Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:

milli_mücahide Nickli Üyeden Alıntı
ben avrupa birliğne karşıyım. neden hap başkalarının liderliği altında olmaya çalışıyoruzki. nedir bu avrupa hayranlığı? avrupanın hayran olcak nesi varki? ahlaksızlıklarımı? avrupa birliğine girmeye harcanan çabayı Türkiye'nin liderliğiini yaptığı bir İSLAM BİRLİĞİ kurmaya harcamak daha isbetli olacak bence :-*


Güzel insan yukarıdaki yorumları dikkatlice okumamız hayranlığın ötesinde yeni oluşan dünya sistemi için var olma cırpınışıdır, birinci boğanın başına gelenleri ikinci boğa bilse idi matadorun elinde oyuncak olmayacaktı , Gelişen dünya sisteminin farkına varamayan ve yörüngesini bu koordinatlara göre dizayn edemeyenler edenlerin elinde oyuncak olmaktan kurtulamayacaktır.

ama Türk genci sizce bunun farkında mı? avrupa birliğine girince artık bizde avrupa gibi medeni(!) bir ülkeyiz havasına kapılacaklar bundan eminim. onlar gibi konuşmaya onların müziklerini dinlemeye onlara hayranlığını hergün artırmaya başlayacaklar. onların ahlaksızlıklarını kendilerine yakıştırmaya başlayacaklar. size bir örnek vereyim. ben bursa da oturuyorum bursada Bulgaristan göçmeni çok sınıfımızda çifte vatandaşlar var onlar avrupa birliği üyesi çağdaş(!) insanlar. ve diğer gençlerde onlara özenerek Türkiye'de girse diye ah çekiyorlar. bilmem anlata bildim mi? körle yatan şaşı kalkar. ha eğer türkiyedeki insanların imanına güvenseydim (buna bende dahilim) girsin derdim hepsi hristiyan olsun ne çıkar Türk'ün göğsündeki imanı kimse söndüremez derdim ama ne yazıkki diyemiyorum keşke diyebilsem :-\
zaten bizim burada konuşmamız boş bizi avrupa birliğine almıyacaklar bu bir gerçek. SAYGILARIMLA.....

Bence Avrupa Birliğine girmeliyiz kesinlikle.

Ayrıca Milli Mücahide burada yazılanların olması için bence Avrupa Birliği'ne gerek yok. Kültürümüzün ne kadar yozlaştırıldığı apacık ortada. Senelerdir onların olanlar hayatımızı bu kadar ipotek altına aldığından gençliğimiz bu durumda. Yani girsekde girmesekte onların müzikleri, konuşmaları zaten var.Bunlar girilmemek için bir neden olamaz bence.

Ayrıca çok güzel bir sunum hazırlamışsınız Zeynepcim. Yalçın ağabey yorumların çok güzeldi. :-* +1

isimsiz 05-03-2008 22:23

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Alıntı:

Ayşe_Berra Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:

milli_mücahide Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:

yalçın Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:

milli_mücahide Nickli Üyeden Alıntı
ben avrupa birliğne karşıyım. neden hap başkalarının liderliği altında olmaya çalışıyoruzki. nedir bu avrupa hayranlığı? avrupanın hayran olcak nesi varki? ahlaksızlıklarımı? avrupa birliğine girmeye harcanan çabayı Türkiye'nin liderliğiini yaptığı bir İSLAM BİRLİĞİ kurmaya harcamak daha isbetli olacak bence :-*


Güzel insan yukarıdaki yorumları dikkatlice okumamız hayranlığın ötesinde yeni oluşan dünya sistemi için var olma cırpınışıdır, birinci boğanın başına gelenleri ikinci boğa bilse idi matadorun elinde oyuncak olmayacaktı , Gelişen dünya sisteminin farkına varamayan ve yörüngesini bu koordinatlara göre dizayn edemeyenler edenlerin elinde oyuncak olmaktan kurtulamayacaktır.

ama Türk genci sizce bunun farkında mı? avrupa birliğine girince artık bizde avrupa gibi medeni(!) bir ülkeyiz havasına kapılacaklar bundan eminim. onlar gibi konuşmaya onların müziklerini dinlemeye onlara hayranlığını hergün artırmaya başlayacaklar. onların ahlaksızlıklarını kendilerine yakıştırmaya başlayacaklar. size bir örnek vereyim. ben bursa da oturuyorum bursada Bulgaristan göçmeni çok sınıfımızda çifte vatandaşlar var onlar avrupa birliği üyesi çağdaş(!) insanlar. ve diğer gençlerde onlara özenerek Türkiye'de girse diye ah çekiyorlar. bilmem anlata bildim mi? körle yatan şaşı kalkar. ha eğer türkiyedeki insanların imanına güvenseydim (buna bende dahilim) girsin derdim hepsi hristiyan olsun ne çıkar Türk'ün göğsündeki imanı kimse söndüremez derdim ama ne yazıkki diyemiyorum keşke diyebilsem :-\
zaten bizim burada konuşmamız boş bizi avrupa birliğine almıyacaklar bu bir gerçek. SAYGILARIMLA.....

Bence Avrupa Birliğine girmeliyiz kesinlikle.

Ayrıca Milli Mücahide burada yazılanların olması için bence Avrupa Birliği'ne gerek yok. Kültürümüzün ne kadar yozlaştırıldığı apacık ortada. Senelerdir onların olanlar hayatımızı bu kadar ipotek altına aldığından gençliğimiz bu durumda. Yani girsekde girmesekte onların müzikleri, konuşmaları zaten var.Bunlar girilmemek için bir neden olamaz bence.

Ayrıca çok güzel bir sunum hazırlamışsınız Zeynepcim. Yalçın ağabey yorumların çok güzeldi. :-* +1

ben bu süreci hızlandıracağını düşünüyorum. ama dediğim gibi inşALLAH sizin dediğiniz gibi olur türkiyenin kalkınmasını neden istemeyeyim :-*

Bostancı 05-03-2008 22:24

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Alıntı:

LüGaT Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:

Sen yukarıda "insanların dinleri,farklılıkları, savaş nedeni olarak görülmez bu artık etkinliğini yitirdi"demişin bu nemenem bir cümledir..

Çok doğru bir cümledir "medeniyetlere galebe ikna iledir" (b.s.n.)

Cihad "cehd" kökünden gelir ve sanıldığı gibi savaş anlamına gelmez. Cehd uğraşmak, çabalamak, emek sarfetmektir.

Nebi de ecdad da tebliğ vazifesine engel olan yabancılarla savaşmıştır. (savaş nedenlerinde sadece bir tanesi elbet)

Savaşmak amaç değil araçtır.

Cihad anlayışınızı siyer kültürü ve Kur'an ışığında gözden geçirin derim.


Canım kardeşim Cihad bir çok anlama gelir bunu bende biliyorum size bir çok örnekte verebilirim Şeytana uymayarak onunla cihad etmiş olursun,Nefisle cihad vardır,Münafıklarla cihad vardır bunlar ayrı..
Birde kafirlerle olan cihad vardır buda savaşla olur. Cihad savaş anlamına gelmez demişin bu sözün ayetlerle çelişiyor
Cihad anlayışını gözden geçir demişin aşağıda iki tane ayet veriyorum..
Nebi de ecdad da tebliğ vazifesine engel olan yabancılarla savaşmıştır demişin onların neden savaştıklarını yukarı'da yazdım Allahın cihad emri için savaştı hepsi
zaten aşağıdaki ayetler her şey açık

"Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın. Mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır."
(Tevbe suresi, 41)

"Ey iman edenler ! Kafirlerden size yakın olanlarla savaşın. Onlar, sizde bir sertlik bulsunlar. Biliniz ki, Allah, müttakîlerle beraberdir."
(Tevbe suresi, 123)

LüGaT 05-03-2008 22:39

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Cihadın birden çok, derin, farklı manaları olduğuna göre cihad sadece savaş yoluyla olmadığını kabul ettin galiba ;)


İkincisi yukardaki ayetlerin sebebi nuzulleri ve tefsiri açıklamları hakkında sorun var. Sadece bir kaç ayete bakarak, İstikrai bir okuma yapılmadan Kur'andan "savaşmak her halde farzdır" hükmünü çıkarmayacak kadar bilgili gibisin kardeşim.

"Savaşmak farzdır, ama Kur'andaki şartlar gerçekleşmişse" ;)

Muhammed Esed:


Tevbe 123. Siz ey imana erişenler! Hakkı inkar eden kimselerden yakınınızda olanlarla savaşın; (öyle ki) sizi kendilerine karşı sert ve direngen (163) bulsunlar: ve bilin ki, Allah, kendisine karşı yüksek bir sorumluluk bilinci taşıyanlarla beraberdir.

163 - Yani, ahlakî ilkeler konusunda ödün vermez/uzlaşmaz. Savaşın caiz olduğu genel şartlar hakkında bkz. 2:190-194, 22:39, 60:8-9 ve ilgili notlar; ayrıca bu surenin 5. ayetine ilişkin 7 ve 9. notlar. "Yakınınızda bulunan kafirlere/hakkı inkar edenlere ilişkin atıf ya da uyarma, maddî anlamda ancak "yakında bulunanlar" tehlikeli olacağı içindir her halde; ya da alternatif bir yorum olarak, uzaktan gelip de Müslümanların bölgesine saldırgan bir amaçla yaklaşan birilerini îma ettiği söylenebilir.

Bakınız

190. SİZE savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın, ama (amacınızı aşıp) saldırganlık yapmayın; doğrusu Allah saldırganları sevmez. (167)


167 - Bu ve bundan sonraki ayetler, Müslümanlar için savaşın meşruiyetinin yalnızca (kelimenin en geniş anlamıyla) kendini savunma amacına bağlı olduğunu tereddütsüz bir şekilde ortaya koymaktadır. Müfessirlerin büyük çoğunluğu, lâ ta‘tedû ibaresinin, bu bağlamda "saldırganlık yapmayın" anlamına geldiği, mu‘tedîn ile de "saldırganlıkta bulunanlar"ın kasdedildiği konusunda hemfikirdirler. "Allah yolunda" -yani Allah tarafından konulmuş ahlakî ilkeler uğrunda- savaşmanın savunma amaçlı olma özelliği, ayrıca, "size savaş açanlar"a yapılan atıfta bariz bir şekilde ortaya konulmuş ve 22:39'da -"kendilerine haksız yere saldırılan kimselere [savaşma] izni verilmiştir"- daha da açık bir şekilde ifade edilmiştir. Eldeki bütün nakillere göre bu son ayet, cihâd yahut kutsal savaş meselesine en ilk (ve bu nedenle de en köklü) Kur'ânî atıftır (bkz. Taberî ve İbni Kesîr'in 22:39 ile ilgili yorumları). Savunmayı savaşın tek haklı gerekçesi olarak belirleyen bu ilk ve temel prensibin Kur'an'da, yukarıdaki ayetten sonraki bir döneme ait olan 60:8'de ve 4:91'in son cümlesinde de tekrarlandığı görülmektedir.


191. Onları karşılaştığınız her yerde öldürün ve sizi sürdükleri yerden siz de onları sürün; zaten zulüm ve baskı, öldürmekten daha kötüdür. (168) Onlar size savaş açmadıkça Mescid-i Harâm civarında onlarla savaşmayın; (169) ama eğer sizinle savaşırlarsa onları öldürün; hakikati inkar edenlerin cezası böyle verilecektir.

168 - Bir önceki emir açısından bakıldığında, ("Allah yolunda" yapılan bir kurtuluş savaşı olarak) "onları karşılaştığınız her yerde öldürün" buyruğu, yalnızca, "savaş açanlar"ın saldırganlar ve zalimler şeklinde anlaşılması halinde o anda devam etmekte olan düşmanlıklar bağlamında geçerlidir (Râzî); Fitne'nin bu bağlamda "baskı" olarak çevrilmesinin gerekçesi, bu terimin insanı sapıklığa götüren ve manevî değerlere inancını kaybetmesine yol açan her türlü müdahale için kullanılmasıdır (karş. Lisânu'l-‘Arab).

169 - Mekke sınırları içindeki savaşa yapılan bu atıf, bu ayetin nüzulü sırasında Kutsal Kentin hâlâ Müslümanların düşmanı olan putperest Kureyşlilerin elinde olmasından dolayı idi. Ancak -Kur'an'daki tarihsel referansların tümünde sıkça görüldüğü gibi- yukarıdaki buyruk genel bir muhteva taşımaktadır ve bütün zamanlar ve şartlar için geçerlidir.



Devamı için bakınız muhtelif siyer sibak fıkıh kitapları...




Bostancı 05-03-2008 23:26

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Tabiki bir çok şartı vardır ben yukarı'da sadece farz olduğunu göstermek için o ayetleri verdim...
Zaten bir önce ki yorumumda İlk önce İslama çağrılacağını kabul etmezseler vergi vermeleri gerektiğini savaşın bunuda kabul etmezseler yapılacağını söylemiştim..
Cihad sadece bir saldırı olduğunda yapılmaz Allahın kelimesi'ni(Dinini) bütün dünya'ya yaymak için'de yapılır..
Müslüman ülkeye savaş açanla elbette cihad yapılır buda Allahın emri..
Şu ayet kafirlerle Müslüman oluncaya ya da cizye verinceye kadar savaşmayı emrediyor..

"Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram ettiğini haram tanımayan ve hak dinini din edinmeyenlere küçülmüş oldukları halde kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın!"(Tevbe 29)


Yani sadece savaş açtıkları zaman cihad olmuyor...

Bu ayetin tefsir açıklamasını'da veririm istersen

Ayetin tefsiride şu


"29- Ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah ve ahiret sözü etseler bile, gerçekte yüreklerinde ona yer vermeyen, dünya ilelebet kendilerinin olacak ve öyle kalacakmış gibi sanan, akıbet bir gün gelip yaptıklarından sorumlu tutulacaklarına önem vermeyen, Allah ve Resulü'nün haram kılmış olduğu şeyleri haram saymayan, (yani haramdan kaçınmayan, Allah'ın kitabında, Peygamberin sünnetinde ve hatta kendilerinin uyduklarını söyledikleri kitabın ve Peygamberin hükümleriyle haram olduğu kesin olan şeylerin haramlığını tanımayan, helâl veya haram her ne olursa olsun keyiflerinin istediği gibi, güçlerinin yettiği her şeye el uzatmayı mübah gören ve saldıran) ve hak dinini din edinmeyen, (dinleri varsa da hak din değil, hakperest değildirler) din diye tanıdıkları, itaat ve teslimiyet gösterdikleri şeyler varsa bile hakkı tanımak, hakka teslim olmak, hak yolunda yürümek, hak ve hukuku gözetmeyi din ve diyanetin en mühim amacı olarak bilmeyen, Hakk'ın hükümlerine, hak olan şeriatına itikat ve itaat edip hakkı ve hukuku korumayı, Hakkın hükümleriyle adalet icra edip, gerçek mabud olan Allah Teâlâ'ya ne zatında, ne sıfatında, ne de fiileri ve hükümlerinde hiçbir şerik ve nazir tanımadan, halık veya mahluk herşeye, herkese hakkını vermek demek olan bu hususlara hiç önem vermeyen, bu anlamda bir din ve diyanetleri bulunmayanlara karşı savaşın! Çünkü onların kendilerine göre dinleri varsa da bu gerçek anlamda hak din değildir. Hatta kısmen hak din de olsa, hakka mahsus olan halis bir hak din değildir. Onlar halis, muhlis hak din olan İslâm ile tedeyyün etmezler, hak şeriat ile amel etmeyi kabul eylemezler. Bundan dolayı dinleri batıldan ve haksızlıktan arınmış olmadığı gibi, dindarlıkları ve dinlerine bağlılıkları da hakkıyle bir dindarlık ve bağlılık değildir. Din namına bile birçok zulüm ve haksızlık yapmaya elverişli bir aşırılık, gulüvv ve taassup sahibidirler. Bu bakımdan hak ve hukuk gözetmeyen dindarlıkları da dinsizliğe eşit bir ahlâksızlıktır.

Çok dikkat çekici bir husustur ki, âyette "dînelhakk" "hak dini" buyurulmuştur. Bu ise "Hak din" deyiminden daha kuvvetlidir. "Hak dini" deyimi, hak dinin özünü ve mahiyetini gösteren bir tam ve kamil sınırı belirler. İslâm'ın en büyük ve kendine mahsus özelliği bulunan hakperestlik esasına dayanan, hukukun hükümlerini ve amacını, aynı zamanda dinin de en büyük amacı olarak tanıtan, Allah'ın hakkını, bütün hakların temeli ve başlangıcı sayan, umumun menfaatlarını hesaba katan, her şeyin ve herkesin kendine mahsus bir hakkı, bir hukuku bulunduğunu beyan ederek hakkın hakimiyetini ve hakların kutsallığını ilan ederek, hak ve hukukun gereklerine göre ödev ve görevlerin verilmesini ve seçim usullerini emredip bildiren hükümlerinin önemine özellikle tenbih yapılmıştır. Çünkü "Allah katındaki din İslâm'dır." (Âl-i İmran, 3/19) uyarınca Vâcibülvücud olan Allah katında din, İslâm'dan ibarettir. Yani dinin hakiki mânâsı Allah'ın emirlerine teslimiyettir. Ceza, sorumluluk vesaire gibi dinin öbür anlamları hep bu mânâdan çıkarılmışlardır. Şu halde teslimiyet neye ait ise o din ve diyanet de ona ait olmuş olur. Bu da batıl veya haksız, isteyerek veya istemiyerek olabilir. Bundan dolayı birçok haksız dinler veya dindarlık anlayışları bulunabilir. O halde Allah dini de Allah'a teslimiyettir. Yani keyfe göre bir teslimiyet değil, "İslâm, Allah için teslimiyet, Allah yoluna teslimiyettir." Tam anlamıyla ve her türlü didişmeden uzak salim bir ihlas ile itaat ve bağlılıktır ki, bunda İslâm kelimesinin tazammun ettiği "silm = sulh" ve selamet mefhumlarının hepsi vardır. "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan kabul olunmayacaktır." (Âl-i İmran 3/85). Dinin anlamı böylece bilindikten sonra demek hak İslâm, hakkın emrettiği ve kabul ettiği demektir. Özellikle hakka teslimiyet ve bağlanmakla hakkın ahkamını severek ve isteyerek ve hiçbir burukluk duymadan uygulamaktan ibaret olan İslâm demek olduğu açıkça ortaya çıkar. Hasılı, bir dinin hak olabilmesi ve hak sıfatı ile anılmaya hak kazanabilmesi, Hak Teâlâ'ya izafet-i kâmile ile ait olmasına bağlıdır. Bu da kaynağı ve amacı ile yüzünü ve özünü hakka dönüp, herşeyden önce Hak Teâlâ'yı ve hukukunu tanıması ve ona özünü bağlamasıyla mümkün olur. "Biz gökleri ve yeri ve aralarındaki her şeyi hak ile ve belli bir ecele göre yarattık." (Ahkâf, 46/3) uyarınca her mahluka bir ecel-i müsemma ile beraber verilmiş olan bir hak bulunduğunu, o varlığın hakkına saygılı olmak Allah'ın hakkına saygılı olmak demek olduğunu bilerek Allah'ın kullarının hakkını ve hatta herşeyin hakkını, hakkın emirleri çerçevesinde vermeye hizmet etmek, din-i hak ile dindar olmak demektir. Her hakikatın sınırı, hukukunun sınırıyla ayakta durduğu gibi, dinin hakikatı da hakkın hakkı olmasında, hakkı da hakka tahsis edilmiş bulunmasındadır. Onun için hak dini olmayan, yani hak ile ilişkisi bulunmayan, hak meselesini gözardı eden ve hakkın emri olmayan bir din, hak din olamaz. Hakkı gözetmeyen ve onun gereklerini yerine getirmeyen bir dindarlık da hak dindarlık olamaz. Halbuki burada söz konusu edilenler hak dinini kabul etmezler, hakka teslim olmazlar, hak ve hukuku tanımazlar, haram helâl seçmezler ve haklara saldırırlar. Ayrıca izah olunacağı üzere, yalnızca kulların hukukuna değil, Allah'ın hukukuna, Allah'ın hakkı olan dinin kurallarına da saldırırlar.

İşte Allah'a inanmayan, ahireti hesaba katmayan, Allah ve Resulü'nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dinini din edinmeyenlere, yani kendilerine kitap verilmiş olanların bir kısmına, açıkçası şu üç sıfatla belirlenmiş olan imansız, saygısız ve haksız kimselere karşı savaşınız. Ta ki, kendi elleriyle getirip cizyeyi versinler, küçülmüş oldukları halde. Yani hak dini olan İslâm'ı kabul etmedikleri takdirde, kendilerine kitap verilmiş iken hakka karşı gelen, o haksız , saygısız ve saldırganların kuvvetleri tükenip İslâm eli, İslâm himayesi altına girmeyi ve buna karşılık cizye vermeyi kabul ve taahhüt edinceye, zimmetlerinde kesinleşmiş olan cizyeyi hazır elden, içinde bulundukları aşağı durumu unutmadan saygılı bir şekilde verecekleri hale gelinceye kadar savaşın. Ve böylece onlardan nüfus başına vergi alıp, Allah'a ve ahirete imandan ayrılmayarak ve harama el uzatmayarak, hakkı hukuku gözeterek, hak dinin emirlerini yerine getirin. Zira Allah'ı ve ahireti unutup onların yaptığını yapacak, haram ve helâl tanımayacak, Allah ve Resulü'nün haram kıldığı şeyleri haram saymayacak, kitap ve sünneti gözetmeyecek, hak dini ile amel etmeyecek olduktan sonra ne savaş yapmaya, ne de cizye almaya hakkınız olmadığı âşikârdır. Çünkü bu vasıflar cihad edenlerin değil, kendilerine karşı harb açılacak olanların özellikleridir. Cizye almanın değil, cizye vermenin sebepleridir. Böylelerinin hakkı zaten galibiyet değil, mağlubiyettir, cizye almak değil, cizye vermektir. "

(Elmalılı Hamdi Yazır)

LüGaT 05-03-2008 23:44

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Ayetin tefsirini ikimizde okuyup yanlışımız varsa düzeltelim inş. başlığın konusu bu değil, sabote ettik.

tayyipleyiz 05-03-2008 23:55

AVRUPA BİRLİĞİ
 
AB ile ilişkilerimiz çok uzun bir süreçtir. Bu süreçte yaşanan gelişmeler de son dönemde zirve olmuştur. "Birlik" üyesi ülkelerin ve Birliğin Türkiye'ye karşı tutumu çok ciddi değişiklikler göstermiştir. Avrupa ve dünya dengelerine paralel olarak, önümüzdeki uzun süreçte de AB'nin bize karşı tutumunda ciddi değişikliklerin yaşanması kaçınılmazdır. Yapılması gereken bu dengelerin dikkatli izlenmesi ve doğru bir biçimde okunmasıdır.AB bugün kuruluş amacından çok sapmış ya da bir başka ifadeyle kuruluş amacının çok dışına çıkmıştır. "Avrupa Birliği" adını taşıyan topluluk, ekonomik amacının yanı sıra, siyasal amaç taşıyan bir "kulüp" haline dönüşmüştü.
Bu birliğin bir "Hristiyan Kulübü" olarak isimlendirilmesi ne derece doğrudur, tartışılabilir. Fakat bizim bu kulübün felsefesine biraz uzak durduğumuz tartışılamaz. AB demek bir noktada "Batı" demektir, "çağdaşlık" demektir. Peki neden böyle bir nitelemeye haizdir AB...?Türkiye Cumhuriyeti temel kuruluş felsefesi olarak "halk egemenliğine dayanan, laik ve çağdaş bir cumhuriyet" olarak tanımlandığına göre, bu temel kuruluş felsefesi değişmedikçe, AB'ye girme arzusundan vazgeçemez.
Zira AB bünyesinde gözü kararmış bir biçimde Türkiye düşmanlığı yapacak unsurlar mevcuttur. Bu unsurlar yaptıkları lobi faaliyeti ile aleyhte yoğun bir çalışma da yürütmektedirler hani... Ama AB gözüyle bakıldığında Türkiye konumu itibari ile gözden çıkarılacak bir aday da değildir. Bu son yaşanan kaptama adına, demokrasi adına verilen destek de bunun bir gerçeğidir sanırım. AB açısından Türkiye vazgeçilmez olduğunu, bir kaybetme korkusu yaşandığını bu yoğın trafik de sezmemek mümkün de değil hani...
Bugün AB üyesi ülkelerde yaşayan milyonlarca Türk vardır. Bunları tam anlamıyla örgütleyebilmiş olmasak bile, içinde yaşadıkları ülkelerin yönetimleri üzerinde çok ciddi bir baskı unsurudurlar.Bunalrın kuracakları bir baskı bile AB nin üzerinde kaygı arttırıcı nitelik taşır bence...

Müzakerelerin kesilemeyeceği, kesilse de bir şekilde tekrar başlatılma olsalığının varlığı yüksek geliyor bana...
Saygılarımla...

tayyipleyiz 05-04-2008 00:03

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Alıntı:

yalçın Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:

KaraEsref Nickli Üyeden Alıntı
Türk milleti, ne yazık ki AB konusunda eski heyecanını, isteğini ve umudunu kaybetti. Çünkü üyelik sürecinde, olmayacak isteklerde bulunuldu. Diğer aday ülkelere yapılmayan haksızlıklar yapıldı. Başbakanımızın tabiri ile maç oynanırken kurallar sürekli değiştirildi. Böyle bir haksızlık başka hiçbir ülkeyi yapılmadı. Hedef sadece Türkiye oldu.

Bizim AB'ye girmemiz için öncelikle bu sorunu çözmemiz gerekir. Çünkü mevcut sorun çözülmeden, AB'ye girebilmemiz mümkün değildir. Girmiş olsak bile, haksızlıklar silsilesi devam edecek, Türk milletinin kabullenemeyeceği bir durum ortaya çıkacaktır. Bugün bile toplum içinde AB karşıtı sesler yükselmeye başladıysa, sebebi de bu haksızlıklar silsilesidir. Onları hor görmemek gerekir. Çünkü Türk milleti onurlu bir millettir. Aç da kalsa, açıkta da kalsa istenmediği yerde durmaz. Verilmeyeni istemez. İşte bu nedenle Türkiye ile AB arasında gerçek bir müzakere süreci, ancak AB'nin istekli tutumuyla başlayabilir. Bu sürecin ilk şartıdır.

Unutulmamalı ki vagon ne kadar kusursuz olursa olsun, tren gitmedikçe hareket etme şansı yoktur. Biz üzerimize düşeni yapacağız, fakat AB'de kendi üzerine düşen görevleri yapmalı, sorunun kaynağını bulmalıdır. İnanç ve tarihten kaynaklı olumsuz düşüncelerinden vazgeçmelidir. Bu sadece Türkiye'yi AB ülkesi yapmaz, aynı zamanda AB'yi de gerçek anlamda özgürlükçü, modern, hoşgörülü bir topluluk yapar. Bizim AB ödevimiz zor, AB'nin Türkiye ödevi daha zordur.

Sonuç olarak, Türkiye, yıllardır sürdürdüğü ancak sonuç alamadığı anlayışı değiştirmeli ve AB'ye kendi üzerine düşen görevi hatırlatmalıdır. Bunun için AB'nin, kesin, gerçekleştirildiğinde sonu belli olan bir planı, Türkiye'ye sunması gerekir. Böyle bir plan sunulmadıkça, Türkiye, AB ilişkilerini muhakkak askıya almalıdır. Çünkü kuralların sürekli değiştirildiği bir maç asla bitmez.


Güzel kardeşim AB girip girmemenin ötesinde ülke dinamiklerinin kendi insanına kazandıramadığı bir çok getirilerin varlığıdır ,belki bir ufuk nazarında bakıldığında dayatmalar ile gelen yenilikler askeri vesayet kültürü ile tasarlanmış olarak anayasamıza kazandırılan bir çok medeni kazanımlar ile sabitlenmesi gerekir.

Türkiye, AB üyelik süreciyle bölgesel dışa açılan politikalar ve bağlantılarıyla küresel süreçe girmiş bulunmaktadır. Bu aşamadan sonra Türkiye'nin bu iki süreçten köklü bir biçimde kopması çok zor görünmektedir. 27 Nisan süreci, yöneldiği hedefler bakımından Türkiye'yi AB sürecinden koparmak isteyen, AB sürecinin Türkiyeyi parçalamayı hedefleyen bir süreç olduğunu iddia eden söylemi teyid etmektedir Türkiye'nin Ortadoğuda aktif rol oynamasının önüne geçmek istemektedir. Bu iki gerekçeye dayanarak, cumhuriyetin tasfiye edilmek istendiğini öne sürenler, bu iki süreci durdurmayı başardıkları takdirde içeride kaybettikleri zemini iktisadi, siyasi ve sosyal yeniden kazanabileceklerini düşünmektedirler. Böyle bir kara hesapların beşinde olanların varlığı ile hangi tarz siyaset yapmak gerek

Türkiyenin daha fazla GSMH'ya, daha fazla üretime, daha fazla yabancı sermayeye, daha fazla istihdama, daha zengin uluslararası ilişki trafiğine, daha çok spor başarısına, daha fazla patente ihtiyacı vardır. Bu ve benzeri konuların herhangi birinde gerilemek demek, refahın azalması ve dolayısıyla ülkenin her açıdan yönetilemez olması demektir. Yani, bölünmez bütünlük ve Cumhuriyetin temel niteliklerinin güçlenmesi için bu değişim eşiğinin atlatılması zaruridir. Geçmiş bu rota üzerinde seyir alıyorsa sizin ifade ettiğiniz gibi soyutlanmak ülkeyi kaosa ve içerdeki otoriter güçlerin hatta cetelerin eline geçen bir devlet portresi ortaya koyar ülke için de bir son olur sevgilerimle

Sevgili Hocam Yorumunuz takdire değer nitelikte, teşekkür ederim... +1

Başlık altında çok güzel ve faydalı yorumlar okudum, tüm yorum yazan arkadaşlara teşekkür ederim. İstifade etme temennisi ile... :) :-*

Ak_Zeynep 05-04-2008 00:08

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Konuyu bölmek istemiyorum ama çok güzel ve faydalı yorumlar yapmışsınız.Yavaş yavaş okumaya gayret göstreriyorum.

Çok teşekkür ederim Allah razı olsun.

Bu arada yalçın abi süpersin :-* :-* Ne güzel yorumlar öyle :)

fazlrahmet 05-04-2008 01:19

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Allah razı olsun yazılarınızı bende baştan okudum...

Bizi almayacaklarına inanıyorum...Ve ülke olarak artık Türk İslam Birliğini kurmalıyız...Ve bu Birliğin bir önderi olacaktır inşAllah...
:-*

fazlrahmet 05-04-2008 01:30

AVRUPA BİRLİĞİ
 
1O Temmuz 2007 Salı tarihli Millî Gazete’sinden “Avraam Burg İsrail’in ölümü ve Süt Kovası” başlıklı yazıdan kısa bir alıntı sunmak istiyorum: Haberşöyle:" İsrail’de yayınlanan bir gazeteye açıklama yapmış. Biz Türkiye Yahudilerinin yayın organı Şalom’dan aldık. Açıklamasında çok önemli ayrıntılar var. Birincisi, Avrupa Birliği’ne ilişkin. Bakın Ünlü Yahudi siyasetçi Avraam Burg ne diyor: “Avrupa Birliği Tevrat Kaynaklı bir ütopyadır. Birliğin ne kadar zaman sonra sağlanabileceğini bilmiyorum ama tümüyle Yahudi temellere dayandığı kesin” Hukukta bir tabir vardı; “En kuvvetli şahitlik, Hasmın şahitliğidir” Bu şahitliğin üzerine başka ayrıntılarda ekleyebiliriz. Avrupa Birliği’nin 12 yıldızlı bayrağını Paul Levi adındaki Musevi asıllı bir Belçikalı’ya ait olması, 12 Yıldız’ın da İsrail’in dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış İsrail’in 12 Kabilesini simgelemesi gibi… Avrupa Birliği Hristiyan-Yahudi işbirliğinin en büyük örneklerinden biridir. Ortak düşmanları ise İslam Dünyasıdır. Hasmın şahadeti ortadadır. . “İsrail öldü!” diyor Burg. “Henüz haberi bize ulaşmadı ama ne yazık ki öldü…” İsrail’in artık bir Yahudi ülkesi olmadığını söylüyor ve İsraillilere kendisinin yaptığı gibi ikinci bir ülkenin vatandaşlığını almalarını öğütlüyor. Kendisi de Fransız vatandaşlığı almış.” Bu haber çok şey anlatıyor.
(ALINTI )

Kemalist59 05-04-2008 01:39

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Bundan 5 yıl öncesi lise yıllarım o dönemler her gazete okurdum manşetler özellikle aralık aylarında kıbrıs sorununu halledersek AB deyiz şeklindeydi.
1.KKTC AB hayalleriyle Rauf Denktaş'ın feda edilmesi ile başlayan süreçte gözden çıkarılmış Türk askeri işgalci konuma getirilmiş ve bu ders kitaplarına işlemiştir.Verdiğimiz taviz Güney deki RUM kesimini adanın tek sahibi gösterip KIBRIS adı ile AB üyesi yapmış TÜRK hakları katlolmuştur.
Bugün yeniçağ ve milli gazeteleri okuyorum bunlar AB ye uzak kaleler.Ancak bazen diğer haber manşetlerine bakıyorum yine özellikle haziran ve aralık ayları AB ye az kaldı.Ne istiyorlar FENER RUM PATRİKHANESİ
2.Patrikhaneyi bağımsızlaştırma çabası Türk devletindeki etnik ırkları yabancı milletletlere bağlamak devlet otoritesini satmak...(KABUL EDİLEMEZ.LOZAN DELİNEMEZ)
3.Ne istiyorlar 301.MADDE nedir bu üniter devletin ve sosyal devletin altını kazıma projesi
4.Tam özelleştirmelere devam serbest piyasa oysa biz bağırıyoruz özelleştirME diye ancak lafı güzaf sonuç yok.Bİz özelleştirmlere işsizliğe sorun olmak kaydıyla iş imkanı satıp arazi verilmesine göz yumarız hazır kurumu yabancılara para kazansın diye satma değil amaçlanan milli ekonomiyi çökertmek.
Bakıyorum'da Osmanlı'nın çöküşünü görüyorum.IMF=Duyunumumiye
Kıbrıs=Rumeli
Patrikhane ve 301=Azınlık
isyanları.....
Ne istiyecekler KÜRTLERE ÖZERKLİK amaç devleti bölmek...
Şimdi AB normal üyte koşulları ve tavizsiz büyük olanakken bu haliyle sömürgeleştirme kapısı olmuş ve SEVR i hortlatma projesine dönmüştür.
Olayın ekonomisini düşünelim AB ülkelerine kelle başı yardım yapıyor.Para yardımı bu yardım Türkiye'nin dış borcunu bitirir.Çünkü Nüfus 80 milyon dış piyasada bunu istemez.Diğer AB ülkelerinde en kalabalık nüfüs 20 milyon...
Şimdi aklı başında herkez bilir ki AB bizi normal üye yapmayacak.Zaten bunu kendide söyledi özel konum nedir bu AB nin arka bahçesine bağlayıp sömürge yapma konumu....
Buna karşı uyanmayacak mıyız?Emperyalizme ve güçlerine hayır demeyecek miyiz?

Bostancı 05-04-2008 03:57

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Yorumların çoğunu okudum,her birinizin ayrı düşünceleri ve yaklaşımları var bazılarınızın korkuları var peki avrupalılar bizim hakkımızda neler düşünüyor acaba hiç düşündünüzmü..?
Yorumların için'de hiç bununla ilgili bir bölüm göremedim tamam bizim neler düşündüğümüz tabi ki önemlide ama bir o kadar'da önemli olan avrupalıların bizim hakkımızda neler düşündüğü sonuşta onların oluşturduğu bir birliğe giricez...
Daha önce bu konuda fikrimi belirtmiştim bana göre bizi avrupa birliğine almıyacaklar yahut yurdumuzda ki misyoner faaliyetlerini daha da çok hızlandırıp bi 40-50 yıl sonra tamamen hristyanlaştığımız'da alabilirler..
Zaten yurdumuzda hızlı bir şekilde sürüyor hristyanlaştırma çalışmaları papanın sözü geldi aklıma "ilk bin yıl Avrupayı hristyanlaştırdık,ikinci bin yıl afrikayı hristyanlaştırdık,üçüncü bin yıl ise asyayı hristyanlaştıracağız" bakın adam hiç kimseden çekinmeden neler yaptıklarını ve neler yapacağını adeta Dünyanın gözüne sokarcasına anlatıyor buna rağmen bizde halaha bir ab merağıdır gidiyor..
Kimisi çağın gereği bu diyor,kimisi görüyorsunuz işte onlarsız olmuyor diyor,kimisi güç onlarda,para onlarda,ekonomi onlarda,itibar onlarda başka çare yok diyor bunları söyleyenlerde bir çaresizlik görüyorum üstelik tek çareyi onlarda arayan bir çaresizlik.
Bir zayıflık kendini beş para etmez gören bir anlayış seziyorum bu serzenişlerimi özellikle köklü bir tarihe vede kuvvetli bir inanaca sahip olan bu ülkenin insanlarında görmek çok üzücü..
Oysa biz gücün parası olanda,silahı olanda,itibarı olanda değil imanı olan'da olduğuna inanan Müslümanlarız inancımızın zayıflığı bizi böyle düşünmekten uzaklaştırıyor ve ab'ye muhtaç olduğumuza inandırıyor...
Ben yorumun başında hiç avrupalılardan örnek vermemişiniz demiştim o örneği kendim vericem..
Bakın Türkiye'de 1950'li yıllar'da İstanbul üniversitesinde dersler vermiş olan Alman profesör Neumarka boğaziçin'de yaptıkları bir gezinti'de bizim Türk talebeler bir soru yöneltiyor..
Avrupa bizi neden sevmez? diye soruyorlar tabi bu öğrenciler akıllıymış avrupanın bizi sevmediğini anlamışlar :)
Alaman profesör Neumarkta şu cevabı veriyor
" Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı, Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince:

1- Müslüman olduğunuz için sevmez.

2- Sizler farkında değilsiniz ama, onlar şu gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.

3- Avrupa'nın pazarı idiniz. Şimdi Avrupa'yı pazar yapmaya başladınız.

4- En az 400 yıl Avrupa'da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.

5- Selçuklular Anadolu'yu, Osmanlılar ise orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordusuna mezar ettiler.

6- Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sağladılar.

7- Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydiler, İslamiyet bugün belki sadece Hicaz'da varlığını devam ettirirdi, kaldı ki Vehhabiliği kuranlar da, İngiliz Dominyon Bakanlığı'nın adamlarıdır. Batı her yerde İslamiyet’i, sapık inançlara kanalize etti. Ama Osmanlı, Asr-ı Saadeti devam ettirdi.

8- Kilise size kin kusmaktadır, sebepleri yukarıdadır.

9- Ben Türkiye'ye geldiğimde 2 üniversiteniz vardı, şimdi 19 üniversite var. [O tarihteki sayı]

10- Sizler, gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupa'nın refahı ve medeniyeti yıkılır.

11- Yine sizler, Avrupa'nın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız.)

Velhasıl bizi sevmeyen Avrupalılar bizi kendi birliklerine almazlar anca iyice hristyanlaştığımız zaman ;)

LüGaT 05-04-2008 05:10

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Fazrahmet

"israil öldü" demiş Berg. Ama birisi daha önce öldü. Nietche "Tanrı öldü" demişti. Haklıydı, Tanrı insanlar için ölmüştü. 19./20. yüzyıllar pozitivizmin boyunduruğu altında geçti. Diyeceğim o ki devletlerin menfaatleri devletlerinin dinlerinden önce gelir.(doğru mudur tartışılır ama mevcut hal öyledir) 1. /2. dünya savaşlarında Hrıstıyanlar müslümanları öldürmedi, Hrıstıyanlar Hrıstıyanları öldürdü. Ne için sanıyorsunuz ? Hammadde olmasın ?

Devletleri dostları/ düşmanları yoktur, dinleri de yoktur menfaatleri vardır.

Kemalist 59,

Mesele hakim zihniyetin yasakçı zihniyetinden birşey değil:

Kürt olmak yasak,
Süleymancılık yasak,
Nurculuk yasak,
Kominizm yasak,
Faşizm yasak...

Kıbrıs bugünün meselesi değil. A.b. nin gayrisamimi politikaları da malum. Herhalde şöyle düşünüyorsunuz; haklı olduğumuzu birbirimize anlatalım, Ab'ye Abd'ye Yunanistana savaş açalım, küselim konuşmayalım, aman masaya oturmayalım belki Kıbrıs'ın yanında dünyayı da promasyon olarak bize verirler. Kıbrıs'ta taviz verdik diyenler ne zaman verdiğimiz tavizi açıklayacak merak ediyorum. Kıbrıs sorunu ilk defa bu kadar sesli ve etkili dile getirildi uluslararası alanda. Referandum haklılığımızın tavana vurduğu yerdi. Rumlar Yunanlar durumu beğenmiyor anlıyorum da, siz niye beğenmiyorsunuz onu bir türlü anlamıyorum.

Kürt sorunu...

Kürt sorunu o yöredeki gelişen sosyal bağlarla aşılacaktır. Oradaki insanların kültürel kimlikleri bugüne kadar yok sayıldı. Ne diyordu Kenan Evren: "Kürt=dağ Türkü" Bu cümle yılların resmi politikasının özeti mahiyetinde.Böyle olunca o bölgede bir infial olması, terör olması normaldir. Bu ayrılıkçı zihniyete malzeme sağlar. Resmi ideoloji herkesi öteleştirdikçe, düşman ilan ettikçe başka türlü de olamaz. AB reformları sürecinde ne oldu ? Trt'de bazen Kürtçe şarkılar çalıyor, ben hala bir zararını görmedim. Varsa verdiğimiz "taviz" (kime veriyorsak) buyurun aydınlatın bizi.

İMf'nin borçlarının bittiğini bizzat başkanı ağzından duymak İMF ile ilgili beylik lafların hepsini ortadan kaldırır.

Bakın kaygılarınıza saygı duyarım. Kaygılanmıyor olmaktan iyidir. Ama emperyazlizme karşı çıkanların temelinde ya iktidara gelemeyeceği belli olduğu için "bekar olup karı boşayan insanlar" ya da Rus emperyalizmi Amerikanınkinden iyidir diyenler var. Bakın ve görün. Ayrıca Ab'den kopunca yerine koyacakları kültürel ve siyasi manada müspet hiçbirşey de yok. Kendileri birinci dereceden batıcı zaten.

Bostancı,

Ab. hakkında çizdiğin tasvire bakalım. Hrıstyanlaştırma çabası güden, kana susamış, bizi sevmeyen ve yoketmek isteyen.

Bir kısmına katılmak mümkün.

Ama

1. Onlar seni hrıstiyanlaştıracak diye korkuyorsun, dininden mi süphelisin, insanlarından mı ? Üç beş misyoner bizi Hrıstıyanlaştırıyorsa bu Ab'nin değil bizim sorunumuzdur. Bizim dini manada korkacak birşeyimiz olmadığı için "açık" olmalıyız. Biz manevi değerlerimize sahip çıkabiliyorsak misyonerlerden korkmamıza gerek yok. Çıkamıyorsak misyonerler olmasa da ateist oluruz, Hristiyan oluruz, Budist oluruz...

Benim Avrupa'nın falanca semtinde tebliğ etme hakkım varsa misyonerlerin deolmalı. Bundan korkacak bir dinim ya da insanlarım olduğunu düşünmüyorum. Misyonerler ve Hrıstiyanlar korksun. Fena halde korksun çünkü ellerinde İslam'ın güneşini söndürecek hiçbir şey yok. Ve batı yıllardır bir dine gebe. İnsanlar "birşeyler" arıyor.

2. Avrupa'da da Türkiye'de olduğu gibi birden fazla görüş var. Bunların arasında Türk- müslüman düşmanları da olabilir. Fakat bunun Ab'ye girişle alakasını anlamıyorum. Ab'nin "halklarımız birbirini çooook seviyor gelin küreselleşip bu hasreti dindirelim." gibi bir iddaası olduğunu hiç duymadım. Ab ila nihayeinde bir menfaat ilişkisidir, Ab'nin Türkiye'ye Tüürkiye'nin Ab'ye ihtiyacı vardır. Güç dengeleri, özellikle ekonomik ve siyasal güç birliği bakımından çıkarlar bunu gerektirir.

Devletlerin dostları yoktur, devletlerin düşmanları da yoktur, devletlerin menfaatleri vardır.

3. Almamaları mümkündür. Hatta almalarından daha mümkündür. Ama bu süreci öyle kullanalım ki Türkiye dinamiklerini tam manasıyla harekete geçirsin de onlar Türk birliğine girmeye çalışsın.



Kemalist59 05-04-2008 12:03

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Lügat isimli arkadaş bana hitaben yazdığın bölümlere cevap vericem.
Şimdi öncelikle mevcut sözde AB karşıtlarını bilirim.Bakalım istersen MHP PARTİ Programında AB-ABD ile iyi ilişkiler sözü geçmektedir.CHP de ımf politikaları ve AB-ABD politikaları hemen hemen aynı yani burada onların ağzından konuşmamaktayım.
Gelelim sırayla konulara
1.Kıbrıs'ta ne taviz verdik?İşbirlikçi TALAT hükümeti ile Kıbrıs'ta Türk Haklarının ve bağımsızlığının temsili RAUF DENKTAŞ'ı susturduk.En büyük hatadır.Kıbrıs'ta referandumda RUMLAR kabul etseydi.Uluslararası antlaşmalarla yapmış olduğumuz barış harekatının kazançlarını korumayı AB ye devretmiş olacaktık.Yine kıbrıs'ta adanın türk hakları kaybedilmiş Türk öğrencilere İngilizlerin belirlediği müfredatta ders veriliyor.Barış harekatı İŞGAL olarak adlandırılıyor.Bunlarda hükümet yetersiz kalmış taviz vermiştir.Şimdi yanlış anlamayın her parti bunun benzerlerini yapardı hemen hemen Ecevit dönemini hatırlıyorum DSP ni AB ci kanadıda taviz vermeyi savunmuştu.Cem-Özkan ve Derviş....
2.Biz ulusumuzda her vatandaşın özgürce ibadetini yapmasını ister bunu en temel hak görürüz.Ancak devleti cemaatlere teslim edemeyiz.Nurculuk-Süleymancılık....yasaktır.Bunu yaşamak değil bunu sömürmek yasaktır.
Bu konuda şunu diyicem''[color=red]Laiklik hacılık,hocalık,üfürükçülük ve büyücülük gibi sahte din kapılarını kapadığından dolayı aslında gerçek dinin de güvencesidir.''
3.Bizler kenan evren faşizmini tamaıyla etnik bölücülük olarak görmekteyiz.Kürt varlığını haklarını inkar etmemekteyiz.Ancak onlara ne mutlu Türküm idyene felsefesiyle yaklaşmak en gerçek çözümdür.AB nin istediği azınlık hakları yasasının objektifçe incelerseniz Türkiye'nin 7 de 2 sinin Askersiz İşgalini serbest bırakmıştır.Yani haklarını korumayı yabancılara devretmiştir.
4.IMF politikalarını bu ülkeden defedip muhakkak milli temelde ekonomiye ulaşmak zorunlu olup ulusun gerçek aydınlığa giden yoludur.

NOT:Bizler ülkemizdede dünyadada barışı savunuruz.Yunanla savaş Ab ile savaş amerika ile savaş....Bunu savunamayız ama emperyallerin işgalci politikalarında uyumayız.Bana söyler misiniz Bugün Filistin'de olanları Bugün Irak'ta olanları,Bugün Afganistan'da olanları....O insan hakları sevdalısı hangi AB ülkesi kınadı?Bizler Türkiye'nin sömürgeleşmesine karşıyız.Bizler bağımsızlık sevdalılarıyız.

tayyipleyiz 05-04-2008 13:42

AVRUPA BİRLİĞİ
 
AB nin bir hıristiyan kulubü olması tartışılabilir. Ancak üye edilecek bir ülkenin buna bakışıda yadsınamaz, yadsınamamalı... Üye edilecek ülkenin sosyokültürel konumu eğer dinden etkileniyorsa; AB buna da kayıtsız kalamaz. Bu aslında ortaya koyulan realiteler ve AB nin tutumunu da göz önünde bulundurdupğumuzda 2. planda kalıyor. Biraz da gerçek dışı, hani...

İçinde bulunduğumuz durumun gerçekten bir çıkış yolu olmalı, ülkemiz adına bazı şahlanış hamleleri ortaya konmalı ki; Bazı çevrelerin hegemonyaları bu alanda sona ermeli, ülke olağan seyrine kavuşmalı ve normalleşebilmeli... Satatüko ve bürokrasi engel olmamalı, devrimsel yenilemeler yapılabilmeli. Biz bunların gerçekleşemesinin, reel olarak günümüze baktığımızda AB den geçtiğini düşünüyoruz. Bu süreç bile Türkiyede ki değişimlerin, gelişimin habercisi olmadı mı? Ekonomik istikrar, atılan adımlarla sağlanmadı mı? Bazı vesayet kurumlarının kaleleri terkedişi- istemezselerde- gerçekleşmedi mi? İşin özüne inildiğinde, kelime ve kavramlara takılmdan artı ve eksi fizibilitesi iyi yapılmalı... Artıları fazla olan herşey, denenmeye değer geliyor bana...

Ak_Zeynep 05-04-2008 15:23

AVRUPA BİRLİĞİ
 
AB Hakkında

AB'ne girmeye muhalif olmanın şartları, hükmü ve sonuçları üzerine kısa bir yazı yazmıştım. Yazıyı kendilerine göre yorumlayan/anlayan iki okuyucunun itiraz veya uyarılarını (ikincisini özetleyerek) aktaracak ve kısaca bizim maksadımızın ne olduğunu bir daha açıklayacağız.

"Sayın Hayrettin Karaman Hoca!
Son zamanlarda avrupa birliğine girme konusuna ne kadar müsamahakar baktığınızı görüyor ve hayret ediyorum. 28 şubat süreci belkide amaçlarından birine daha erişiyor...
Dindarlara yapılan zulüm, baskı dindar münevverlerin avrupa birliği yanlısı olma..hatta partileri vasıtasıyla bu sürece katkıda bulunma sonucunu doğuruyor.Devletin bu faşizan ve ceberrut tutumunun altında uzun süreli bir plan yatıyor. İmparatorluk bakiyesi bu toplumu, ona en büyük enerjiyi sağlayan dini değerlerinden yoksun bırakmak.ve böylece yeryüzünde etkin bir güç olmasını engellemek, keza fuhuş,sömürü,faiz düzenlerini devam ettirmek.Bugün avrupa birliğine destek verenler büyük bir vebal altına giriyorlar..Yarın eşcinsellerin evlenmesi ve kamuya açık yerlerde uygunsuz davranması devletin garantisi altında olacak. Lezbiyenlik yaygınlaştırılacak. Televizyonlarımızda sansürsüz porno filimleri oynatılacak..vs..vs.. Hangimiz neslimizi, dinimizi koruyabileceğiz böyle bir ortamda...Sorarım size... Selametle. M. Yazıcı"

Recep Karagöz daha uzun bir mektup yazmış, Avrupa'da yaşayan müslümanlara karşı uygulanan çifte standardı, asimilasyon faaliyetini ve din özgürlüğü konusundaki baskıları örnekler vererek anlattıktan sonra ve şöyle demiş:

"Bu paragraflardan ve yazının diğer paragraflarında soru şeklinde ileri sürdüğünüz görüşlerinizden çıkardığımız sonuç şudur: AB din ve düşünce özgürlüğünün ve bunların teminat altına alındığı yegane ülkeler topluluğudur.Böyle olmasını temenni ederiz, fakat gerek 27 yıllıkk Almanya tecrübelerimiz gerek sivil toplum kuruluşlarında yaptığımız çalışmalar esnasında yaşadığımız zorluklar ve gerekse merkezi Almanya'da bulunan İnsan Onuru ve Hakları Örgütü başkanlığı döneminde edindiğimiz/yaşadiğımız acı tecrübeler, AB'nin din ve düşünce özgürlüğü konularında tam bir ikirciklilik içinde olduğunu açıkça göstermiştir. Ki bunlarin bir çoğuna şahit olduğunuzu yakinen bilenlerdenim...Yer darlığından ötürü yazınıza dair mülahazalarımıza burada son vermek zorundayiz. Hülasa, AB ülkelerinde Hiristiyan olarak yaşıyor iseniz din özgürlüğünüz bulunmaktadır, yok eğer Müslüman olarak yaşamak istiyorsanız en temel haklarınız dahi çiğnenmektedir. Oysa makalenizde Müslüman bir halkın en başta din özgürlüğü için AB'ye evet fikri öne çıkmaktadır".

Yıllarca önce Avrupa Birliği bir ekonomik işbirliğinden ibaret iken bu birliğe girmemizin faydalı olabileceğini söylemiştim. Sonra bu birliğin mevzuatı, kapsamı ve amacı önemli ölçüde değişti, Avrupa Topluluğu, derken Avrupa Birliği oluştu. Bu değişiklik üzerine ben çeşitli yazılarımda ve konuşmalarımda bu birliğe dahil olmamızın caiz olmadığını; varlık, değerler ve çıkarlarımızı korumak için başka alternatifler üzerinde durmamız gerektiğini yazdım, bu arada İslam Birliğini savundum (İslam'ın Işığında Günün Meseleleri, Laik Düzende Dini Yaşamak, Hayatımızdaki İslam isimli kitaplarımıza bakınız). İtiraz edilen son yazımda da AB'ne girmeyi desteklemedim, yalnızca buna karşı olanlara bazı sorular sordum, tutarlı ve tedbirli olmaları gerektiğini hatırlattım. Bir daha hatırlatayım: Bugün Türkiye şeriatla mı idare ediliyor, genel ahlakımız İslam ahlakı mıdır? "Hangimiz neslimizi, dinimizi koruyabileceğiz böyle bir ortamda...Sorarım size..." diyen kardeşimize ve lezbiyenliğin, eşcinselliğin yayılacağını, televizyonlarda porno filimlerinin gösterileceğini ileri süren diğerine ben de şunu sormuş oluyorum: "AB dışındaki Türkiye şartlarında daha iyi koruma imkanlarınız mı var?" Ben Avrupa'da porno filimlerinin genel televizyonlarda oynatıldığını görmedim ve duymadım. Porno dışında kalan açık saçık filimler ve programlara gelince bizimkiler onlardan geri kalmıyorlar. Dün Bosna'da ve Afganistan'da, bugün Keşmir, Çeçenistan, Filistin'de müslümanların kanı akıyor, servet ve namuslarına tecavüz ediliyor; bunlara karşı dünya müslümanları ne yapabiliyor? Yoksulluk ve zillet müslümanların kaderi veya İslam'ın ön şartı mıdır? Elbette değildir, peki müslümanlar ne zaman ve nasıl izzet ve servete kavuşacak, maddi ve manevi değerlerini koruyacak, dünyanın karşısına farklı ve yüce bir medeniyeti temsil ederek çıkacaklar? Sevgili Peygamberimiz "Yosulluk insanı inkarın sınırına kadar götürür" buyurmuşlardır. Zengin ve zalim topluluklar yoksulları ve zayıfları sömürmeye devam ediyorlar, ya karşılarında veya içlerinde olarak bu gidişe bir dur demek gerekmiyor mu?
AB'ye girmenin caiz olması zarurete; yani maddi ve manevi varlığınızı korumak için başka çarenizin kalmamış olmasına bağlıdır; ben de yazımda ya dertlere (adım adım yok oluşa doğru gidişe) çare bulalım veya zarureti devreye sokalım dedim. O yazıyı, AB'ne girmeye değil, ona alternatif oluşturmaya bir teşvik ve destek olarak okumak da mümkündür.


Hayrettin Karaman

Ak_Zeynep 05-04-2008 15:26

AVRUPA BİRLİĞİ
 
AB Politikasının Geleceği *



(E) Orgeneral Şener ERUYGUR

(* 2005 yılında yayınlanmıştır.)

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
3 Ekim 2005 ‘te AB ile üyelik müzakerelerinin başlaması bekleniyor.17 Aralık 2005 zirvesinde varılan mutabakat kamuoyunda uzun uzun tartışıldı. Bu tartışma sonucunda toplumumuz adeta iki ayrı kutba ayrıldı. Bir tarafta, yürütülen AB politikasının Ulus – Devlet yapısını çatlatacağını düşünenler, diğer tarafta bu politikayı uygulamayı inatla sürdürenler. Bu bölünme ülkemizde bir sağırlar diyaloğunu başlatmış durumda. Türkiye’nin KKTC’yi kendi eliyle yıkması demek olan Ek Protokol sorunu da, AB ile ilişkilere ilginç bir boyut kazandırmış görünüyor. Belki de kamuoyu baskısı sonucu olarak Türkiye tarafından yayımlanan deklarasyon işleri iyice kızıştırmış durumda. Nitekim konunun iç politika boyutunu kavrayamadığı anlaşılan Avrupa Komisyonu Başkanı Hans Jorg Kretschmer, sorunu Türkiye’nin kendisinin yarattığını açıklayıverdi. Gerçekten de, 17 Aralık 2004’te Türkiye’ye kabul ettirilen koşullar, şimdiki Güney Kıbrıs’ı tanımama girişiminin iç politika amaçlı olduğuna ilişkin önemli ipuçları vermektedir. Çünkü orada verilen sözlerle deklarasyondaki fikirler çelişmektedir.

Ne olursa olsun AB’ye girelim düşüncesi; "Türkiye kendi iç dinamikleriyle demokratikleşme yolunda ilerleyemiyor. Bu nedenle AB’ye giriş çok önemlidir." diyenlerle, içlerinde sakladıkları belli amaçlarını AB aracılığıyla gerçekleştirmek için fırsat kollayan bölücü, irticai gruplardan yoğun ve ortak destek almaktadır. Olaylara salt bireysel pencereden bakış, yani aşırı bireyci düşünce olsa olsa marjinal düzeyde destek alabilir. Bu düşüncenin, özellikle Türkiye gibi özel koşulları ve konumu olan bir ülkenin sorunlarına çözüm getirmesi olanaksızdır. Küreselleşme adı altında kendi ekonomik çıkarlarını diğer toplumlara dayatmanın bir sonucu olan bu düşünce, ülkemizin koşullarında başarı şansı olmayan ütopik bir özlemi ifade etmektedir. Uğruna savaşılan, şehit verilen üstelik devletimizin temeli olan değerlerle taban tabana zıt olan uygulamaların toplumumuza nelere mal olacağını hesaba katmalıyız. Yani, yürütülen AB Politikası’ndan endişeli olanların korkularının yersiz olduğunun inandırıcı delillerle kanıtlanması gerekmektedir.



Uygulanan AB politikasını tartışmasız destekleyenlerin düşüncelerini inceleyelim. Bu konuda kamuoyunu oluşturmak ve etkilemek amacıyla yoğun bir propaganda programı uygulanmaktadır. Örneğin; İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından kamuoyunu etkilemeye yönelik bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada AB hakkında yanlış bilinen bazı hususlar olduğu ifade edilerek, bu yanlışlıkları gidermek için bazı açıklamalar yapılmıştır. Söz konusu çalışmada verilen birçok teknik bilginin doğruluğu tartışılamaz. Ancak bu açıklamalar temel kaygımız olan "ulus – devletin çökmesi", "bölünme" endişelerimizi gideremiyor. Çünkü AB’ye girince Türkiye bölünür endişesinin yersiz olduğu ifade edilirken yapılan açıklama rahatlatıcı unsurları içermemekte ve bir temenniden öteye gidememektedir. Bu açıklamada şöyle deniyor: "vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerinin güvence altına alındığı, bireylerin özgürce ifade edebildiği, dil, din, ırk, kültür farklılıkları nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmadığı demokratik ve şeffaf hukuk devleti anlayışının var olduğu bir ülkenin bozulması ve bölünmesi endişesi son derece yersizdir." Bu düşüncenin uygulanan politikanın doğruluğu için kanıt olarak sayılabilmesi için, AB tarafından Türkiye’ye çifte standart uygulanmaması; Örneğin, azınlıklar konusunda AB üyesi ülkeler için ayrı, aday ülkeler için ayrı uygulamaların dayatılmaması gerekmektedir. İçinde mutlu olacağımızı varsaydığımız, önerilen AB Dünyası’nda bize azınlıklar konusunda tarihte de örneklerini gördüğümüz baskılar uygulanmaktadır. Buna karşılık Yunanistan’da, gerçeklere aykırı olarak azınlıkların bulunmadığı ifade edilebilmekte ve buna ses çıkarılmamaktadır. Bize komşularınızla sorunlarınızı çözün denirken, Güney Kıbrıs Rum yönetimi bu koşulları sağlamadan AB’ye üye olarak kabul edilmiştir. İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından yapılan çalışmada AB’yi koşulsuz savunma gayreti o derece ileriye götürülmüştür ki; örneğin, "Gümrük Birliği’nden Türkiye zarar görmüştür" tezine karşılık "İddialar, genellikle AB’ye verilmiş bir taviz görüşü etrafında şekillenmekte ve GB’ni dar bir perspektif içinde sadece dış ticaret rakamlarına indirgeyerek yapılan değerlendirmelere dayanmaktadır." denmekte ve istenmeden endişenin haklılığı doğrulanmaktadır. Gerçekte, Türkiye AB arasında Gümrük Birliği’ni temsil eden 1/95 sayılı ortaklık konseyi kararının giriş bölümü Türkiye’nin AB’ye girişine ilişkin kesin bir vaatte bulunmaksızın 64 maddesinin büyük bölümüyle Türkiye’nin dış ticaret dengesine bozucu ve AB’ye bağlayıcı hükümler içermektedir. Bugün ticaretimizin büyük ölçüde AB ülkelerine bağımlı hale gelmiş olması bizi AB’ye yaklaştırıcı bir neden olarak ileri sürülemez. Bu durum yanlış politikalar sonucunda ortaya çıkan bir sonuçtur. Türkiye’nin Osmanlı Devri’nde 7 alacaklı Avrupa Devleti’yle imzaladığı 20 Aralık 1881 tarihli "Muharrem Kararnamesi" benzer bir politikanın sonucu olan, çok acı bir deneyimdir.



Türkiye’nin AB politikasının özü Sayın Öztin Akgüç’ün Cumhuriyet Gazetesi’nde deyindiği bir anketle çarpıcı bir şekilde açıklanıyor. Akgüç’ün anlatımına göre, bir ilkokul öğrencisi "AB’ye nasıl girilir?" sorusunu "yalvararak girilir" şeklinde yanıtlıyor. Bu acı verici saptamayı ne olursa olsun girelim mantığını doğru bir tercümesi olarak not etmeliyiz.



Türkiye’nin tek taraflı aşkını çok iyi değerlendiren AB ülkeleri, Türkiye’den koparılacak ihaleler ve özelleştirme konjonktürüne göre, sırayla Türkiye’nin hamisi nöbetine de girerek bizden olmayacak şeyleri istemek cesaretini gösterebiliyorlar. Bir taraftan avutup diğer taraftan amaçlarını gerçekleştiriyorlar.



AB bizi almaya mecburdur. Çünkü onların çıkarları da Türkiye’nin üyeliğini gerektiriyor şeklindeki düşünceler bir yönüyle doğrudur. Bu doğru yargıyı, dik durarak, uzun vadeli düşünerek Türkiye’nin yararına kullanabiliriz. 17 Aralık doruğu kararında da bahsedildiği ve sık sık anımsatıldığı gibi, "güçlendirilmiş ortaklık ve ayrıcalıklı ortaklık" söylemlerini duymazdan gelerek böyle bir politikanın yürütülmesi olanaklı değildir. Yazılı ve görsel medya haberlerine göre; Eurobarometre 2005 raporu, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Belçika, İtalya, Finladiya, Danimarka, Estonya, Yunanistan, Lüksemburg, GKRY ve Avusturya halklarının Türkiye üyeliğine net bir şekilde karşı olduğunu gösteriyor. Almanya ve Fransa’da bu karşıtlık yüzde 21 civarında. Yani istemiyorlar, bizi ilkokul öğrencisinin söylediği gibi yalvarttırıyorlar.



Bu gerçekleri dikkate alınca gelecekte uygulanabilecek politikalarla ilgili saptamalar çok kolaylaşıyor. Görünen şu ki, yakın gelecekte ek protokol konusunda zevahiri kurtaracak formüller bulunacak ve 3 Ekim’de ya da sonrasında müzakereler başlatılacak. Böylece girilecek süreçte Türkiye terletilmeye, kapıda bekletilmeye ve kendi yapısıyla çelişen ödünleri vermeye devam edecektir. Başta Sayın Manisalı olmak üzere, birçok bilim adamımızın dediği gibi; Türkiye Gümrük Birliği’yle ekonomik alanda AB’ye almak istediklerini vermiştir. Şimdi kültürel, siyasal alanda vereceklerini vermesi beklenmektedir. Bu amaçla Türkiye yanlısı görünme nöbeti sırası şimdilerde İngiltere’de gibi gözüküyor. Avrupa Birliği Daimi Temsilciler Komitesi’nin işi ağırdan alıyor gözükmesi, Türkiye ile müzakerelerin başlatılmama olasılığının bulunduğu şeklinde algılanmamalıdır.



Çözüm Nerededir? Çözüm; Türkiye’nin ve ulusun geleceğinin, sonucunun net olarak görülemediği bir evlilik uğruna tehlikeye sokulmamasını güvence altına alacak önlemlerin geliştirilmesindedir. Bu amaçla öncelikle, kendimizi kafa karışıklığından kurtarmalıyız. Birilerinin de kafalarındaki oyunun çok tehlikeli olduğunu, başarılı olamayacaklarını, bu oyunun kendilerinin değil Türkiye’yi sömürmek isteyenlerin işine yarayacağını bilmeleri ve buna inandırılmaları gerekmektedir. Türkiye’ye mezar kazmaya soyunanların değil, yurttaşlarımızın özgürlüklerinin geliştirilmesi gereksinimi vardır. Belli merkezlerin çıkarları değil, öz çıkarlarımız hesaba alınmalıdır. Bu amaçla oluşturulacak özgün politikalar hem Türkiye’yi zengin kılar hem de yurttaşlarımızı mutlu yapar. Yani taşları yerine oturtmak zorundayız.



Nüfusumuzun yüzde 42’sinin günde 4 doların altında geçinmek zorunda olduğu, dost gözükenlerin Diyarbakır merkezli politikalar yürüttüğü ülkemizde özgün reçetelerin bulunması ve bu reçetelerin uygulanması gereklidir.

Ak_Zeynep 05-04-2008 15:33

AVRUPA BİRLİĞİ
 
AVRUPA BİRLİĞİ SERÜVENİ VE ERMENİ SORUNU

Gökmen KILIÇOĞLU

Türkiye oldukça uzun sayılabilecek bir süredir Avrupa Birliği’ne girmek için mücadele etmektedir. Bunun doğru bir politika olup olmadığı tartışması ayrı bir konudur ancak Türkiye’nin hemen hemen tüm kurumlarının üzerinde uzlaştıkları neredeyse tek konu AB’ye girilmesinin gerekliliğidir. Gelişmeler Türkiye’nin her sorununa AB’ye giriş süreci perspektifinden bakılmasını zorunlu kılmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri ve organları da bu hassas durumu kendi istedikleri doğrultuda sonuna kadar kullanmaktadırlar. İlgili ilgisiz her konuda görüş belirtmek ve hatta ülkemizi denetlemek yetkisini kendilerinde görmektedirler.

Avrupa ülke parlamentolarında kabul edilen sözde Ermeni soykırımının tanınmasına yönelik kanunlar bu çerçevede değerlendirilebilir. Bu tür uygulamalarla Avrupa Birliğine giriş sürecinde demokratikleşme, insan hakları, Güneydoğu ve Kıbrıs sorunu gibi önemli sorunlarla baş etmek zorunda olan Türkiye’nin bir de Ermeni meselesi ile köşeye sıkıştırılmak istendiği açıktır.[1]

Ermeni toplumunun görev bildiği bir diğer husus da bulundukları ülkede Türkiye ve Azerbaycan’ın lehine olabilecek her hareket ve girişimi bunlar kendilerinin veya Ermenistan’ın aleyhine olmasa bile, karsı çıkmaktır. Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu özellikle ABD’de Türkiye ve Azerbaycan’ın her türlü çıkarını önlemek, buna karşın Ermenistan’a maddi yardım sağlamak yolundaki gayretlerini sürdüreceklerdir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine aday olması Ermenilere bu üyeliği Türkiye’nin asılsız soy kırımının tanınması koşuluna bağlama fikrini vermiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmak için son derece istekli davranması bazı ülkelerde Türkiye’nin bu üyelik uğruna Ermeni sorununda taviz vereceği gibi düşüncelere yol açmış olması olasılığı vardır.[2]

Ermeni sorunu her zaman bir takım güçlerin ilgilendikleri ve Türkiye üzerine stratejilerini belirlerken kullanmaya çalıştıkları bir konu olmuştur. Sorunun başlangıcını oluşturan Batı kışkırtmacılığı ve Osmanlı Ermenilerini silah olarak kullanma eğilimi, üslup değiştirilerek devam etmektedir.

Ermenileri AB yoluyla hedeflerine ulaşabilecekleri konusunda ümitlendiren en önemli olay Avrupa Parlamentosunun 1987 yılında aldığı bir karardır. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmasından üç ay sonra Avrupa Parlamentosu “Ermeni Sorununun Siyasi Çözümü” başlıklı bir tavsiye kararı almıştır.[3] Bu kararda Avrupa Parlamentosu 1915 olaylarını soy kırım olarak kabul etmekte ve Türkiye soy kırımı tanımadığı taktirde Avrupa Birliği üyeliğine alınmayacağı belirtilmektedir. Türkiye’ni 1999 yılında adaylığının kabul edilmesinden sonra sözde Ermeni soykırımının tanınması konusu gündeme gelmiş ve Avrupa Parlamentosu 2000 yılı Kasım ayında Türkiye’nin adaylığı ile ilgili ilerleme raporu hakkındaki kararında asılsız soykırımı tanıması için Türk Hükümetine ve Türkiye Millet Meclisine çağrıda bulunmuştur. 2001 yılı ilerleme raporunda bu konu yok iken 2002 yılı ayı sonunda kabul edilen Güney Kafkasya Raporu ile ilgili Karar, 1987 yılı kararına atıfta bulunmakla, Türkiye’nin adaylığı ile asılsız soy kırım arasında tekrar bağ kurulmuştur[4]. Ermenilerin Avrupa Parlamentosundan her fırsatta bu konuda bir karar çıkartmaya veya eski kararları teyit ettirmeye çalışacakları ve Türkiye’nin adaylık statüsü devam ettiği sürece bu yoldaki faaliyetlerinin devam edeceği görülmektedir. Müzakerelere başlangıç tarihi olması beklenen 3 Ekim 2005 öncesi bu yönde bir karar Avrupa parlamentosunda yeniden kabul edilmiştir. Bunun üzerine yurtdışından açıklama yapan Tayip Erdoğan, bu kararın süreci etkilemeyeceğini savunmuştur.[5] Bazı hükümet yetkilileri ve milletvekilleri duruma şaşırdıklarını ve bunun kabul edilemez olduğunu söylemektedirler. Oysaki yukarıda tarihçesi verilen kararlara ek olarak çıkan yeni istekler bu bağlamda Ermeni soykırımı iddiaları müzakere başlangıç tarihi öncesi de önümüzde duruyordu. Bu talepler 6 Ekim günü yayımlanan ilerleme raporlarında yer almıştı. O gün yayımlanan üç belgeden biri olan ‘Etki Raporu’ hem Ermenistan ile sınırımızın derhal açılması talebini içeriyordu hem de Ermeni soykırımı iddialarının Türkiye tarafından bütün Ermenileri tatmin edecek bir tarzda kabullenilmesini istiyordu.[6] Avrupa Parlamentosu 17 Aralık 2004 zirvesinden iki gün önce 15 Aralık 2004 tarihinde de bir tavsiye kararı kabul etmiştir ve bu kararda da Türkiye’nin “soykırımı” tanıması istenmektedir.[7] 15 Aralık günü Türkiye’ye tarih verilmesini isteyen Avrupa Parlamentosu’nun çok ağır kararı diğer bir çok hususa ek olarak Ermeni soykırımı iddialarını da içermekteydi. Bu karar 17 Aralık Avrupa Konseyi yani AB zirve sonuçlarında da yer almıştı. AB zirvesi o kararında ‘Avrupa Parlamentosu’nun almış olduğu kararı memnuniyetle not’ etmekteydi.[8]

Avrupa Parlamentosunun bu tür kararlarının tavsiye mahiyetinde olduğu ve o nedenle de ne Avrupa Birliği üyesi ülkeler hükümetlerini ne de Türkiye’yi bağladığı, buna karşın Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturulmasına yardım ettiği ileri sürülebilir. Ancak, Türkiye Avrupa Birliğine üye olursa bu konudaki antlaşma tasdik için Avrupa Parlamentosuna gelecektir. Parlamento önceki kararlarını dikkate alarak tasdikten önce Türkiye’nin asılsız Ermeni soy kırımını tanımasını istemesi olasılığı vardır. Ayrıca bu kararın genel bir kanaat oluşturmasında etkili olduğu gözden kaçmamalıdır. Ayrıca Türkiye’nin süreç içinde kabul ettiği bazı belgelerin AP kararları konusunda bağlayıcı ifadeleri kabul ettiği ileri sürülmektedir.

Bu tartışmalar süre dursun biz içerde gerçekleşenlere baktığımızda vahim bir durumla karşılaşmaktayız. Daha müzakerenin başlaması aşamasında bile ülkemize yönelik yapılan saldırılar karşısında elimizi kolumuzu bağlamış duruma geldik. Bu bize ait bir ifade değildir. İçişleri bakanı Çiçek’in “AB ile müzakere yapacağız diye hapşıramıyoruz” ifadesi dikkate değerdir. Türk milleti’ne yönelik asılsız soykırım iddialarına destek içeren bir konferansa önce hainlik diyerek karşı çıkan, sonra çeşitli ayak oyunları ile yeniden düzenlenmesi gündeme gelince, mahkemece yasaklanan aynı konferansın düzenleyicilerine yol gösteren Çiçek’in bu tutumuna AB korkusundan başka bir izah getirmek zordur.

Hapşırmak sağlık için oldukça faydalıdır, üstelik hapşırığı tutmak bazen çok tehlikelidir. Devlet etrafı bu kadar çok sorun ve düşmanla çevrilirken hapşırabilsin ki, sevenleri de “Çok yaşa” diyebilsinler.

Türk milleti’ne iftira atmaktan utanmayan bir yazara açılan dava bile AB için kırmızı çizgi haline geliyorsa, birileri Atatürk resimlerinden rahatsızlık duyuyorsa, Kıbrıs’ı satın diye dayatılıyorsa, Türklük yoktur, etnik az(g)ınlıklara ses çıkarmayın, bölünün diye bastırılıyorsa, devlet artık hapşırmalıdır. “Devletim çok yaşa” diyenler göreve hazırdır.





--------------------------------------------------------------------------------

Ak_Zeynep 05-04-2008 15:54

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Avrupa Birliğine girebilirmiyiz giremezmiyiz bilmiyorum ama yalçın abi seninde dediğin gibi
AB yolunda alınan mesafeler eminim ülkemiz için faydalı olacaktır (inş).En azından özgürlükler açısından..
Faydalı yorumların için tekrar teşekkürler...

politikaci 05-04-2008 15:55

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Bence Avrupa birliği bizi almaz bizi oyalıyorlar kendi çıkarlaı doğrultusunda bize iş yaptırmaya çalışıyorlar... eski adı hristiyan birliğiymiş ben şahsen hristiyan birliğine girmek istemem

Ak_Zeynep 05-04-2008 16:09

AVRUPA BİRLİĞİ
 
:D

politikaci 05-04-2008 16:10

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Alıntı:

yalçın Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:

politikaci Nickli Üyeden Alıntı
Bence Avrupa birliği bizi almaz bizi oyalıyorlar kendi çıkarlaı doğrultusunda bize iş yaptırmaya çalışıyorlar... eski adı hristiyan birliğiymiş ben şahsen hristiyan birliğine girmek istemem

Sen girme :D , biz girelim iyi ise sizi cağırırız olurmu :)

toplu olarak konuştum . mecazii :-*

Ak_Zeynep 05-04-2008 16:11

AVRUPA BİRLİĞİ
 
AB üyesi 27 ülkenin profili

ALMANYA
Başkent: Berlin
Nüfus: 83.029.536
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.27
Bebek ölüm oranı: Binde 4.71
Ortalama ömür: 77.61 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 2,362 trilyon Dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 28 bin 700 Dolar
Büyüme hızı: Yüzde 1,7
Enflasyon oranı: Yüzde 2
İşsizlik oranı: Yüzde 9.9


AVUSTURYA
Başkent: Viyana
Nüfus: 8.150.835
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.24
Bebek ölüm oranı: Binde 4.44
Ortalama ömür: 77.84 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98
GSMH: 203 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 25 bin dolar
Büyüme hızı: Yüzde 3.1
Enflasyon oranı: Yüzde 2
İşsizlik oranı: Yüzde 5.4

BELÇİKA
Başkent: Brüksel
Nüfus: 10.258.762
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.16
Bebek ölüm oranı: Binde 4.7
Ortalama ömür: 77.96 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98
GSMH: 259.2 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 25 bin 300 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4.1
Enflasyon oranı: Yüzde 2.2
İşsizlik oranı: Yüzde 8.4

ÇEK CUMHURİYETİ
Başkent: Prag
Nüfus: 10.264.212
Nüfus artış hızı: Yüzde - 0.07
Bebek ölüm oranı: Binde 5.55
Ortalama ömür: 74.73 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 100
GSMH: 132.4 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 12 bin 900 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 2.5
Enflasyon oranı: Yüzde 3.8
İşsizlik oranı: Yüzde 8.7

DANİMARKA
Başkent: Kopenhag
Nüfus: 5.352.815
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.3
Bebek ölüm oranı: Binde 5.04
Ortalama ömür: 76.72 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 100
GSMH: 136.2 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 25 bin 500 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 2.8
Enflasyon oranı: Yüzde 2.9
İşsizlik oranı: Yüzde 5.3

ESTONYA
Başkent: Tallinn
Nüfus: 1.423.316
Nüfus artış hızı: Yüzde - 0.55
Bebek ölüm oranı: Binde 12.62
Ortalama ömür: 69.73 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 100
GSMH: 14.7 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 10 bin dolar
Büyüme hızı: Yüzde 6.4
Enflasyon oranı: Yüzde 4.1
İşsizlik oranı: Yüzde 11.7

FİNLANDİYA
Başkent: Helsinki
Nüfus: 5.175.783
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.16
Bebek ölüm oranı: Binde 3.79
Ortalama ömür: 77.58 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 100
GSMH: 118.3 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 22 bin 900 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 5.6
Enflasyon oranı: Yüzde 3.4
İşsizlik oranı: Yüzde 9.8

FRANSA
Başkent: Paris
Nüfus: 59.551.227
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.37
Bebek ölüm oranı: Binde 4.46
Ortalama ömür: 78.9 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 1.448 trilyon dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 24 bin 400 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 3.1
Enflasyon oranı: Yüzde 1.7
İşsizlik oranı: Yüzde 9.7

Ak_Zeynep 05-04-2008 16:12

AVRUPA BİRLİĞİ
 
HOLLANDA
Başkent: Lahey
Nüfus: 15.981.472
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.55
Bebek ölüm oranı: Binde 4.37
Ortalama ömür: 78.43 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 388.4 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 24 bin 400 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4
Enflasyon oranı: Yüzde 2.6
İşsizlik oranı: Yüzde 2.6

İNGİLTERE
Başkent: Londra
Nüfus: 59.647.790
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.23
Bebek ölüm oranı: Binde 5.54
Ortalama ömür: 77.82 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 1.36 trilyon dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 22 bin 800 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 3
Enflasyon oranı: Yüzde 2.4
İşsizlik oranı: Yüzde 5.5

İRLANDABaşkent: Dublin
Nüfus: 3.840.838
Nüfus artış hızı: Yüzde 1.12
Bebek ölüm oranı: Binde 5.53
Ortalama ömür: 77 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98
GSMH: 81.9 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 21 bin 600 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 9.9
Enflasyon oranı: Yüzde 5.6
İşsizlik oranı: Yüzde 4.1

İSPANYABaşkent: Madrid
Nüfus: 40.037.995
Nüfus artış hızı: Binde 1
Bebek ölüm oranı: Binde 5
Ortalama ömür: 79 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 97
GSMH: 720.8 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 18 bin dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4
Enflasyon oranı: Yüzde 3.4
İşsizlik oranı: Yüzde 14

İSVEÇ
Başkent: Stokholm
Nüfus: 8.875.053
Nüfus artış hızı: Binde 0.2
Bebek ölüm oranı: Binde 3.47
Ortalama ömür: 79.71 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 197 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 22 bin 200 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4.3
Enflasyon oranı: Yüzde 1.2
İşsizlik oranı: Yüzde 6

İTALYA
Başkent: Roma
Nüfus: 57.679.825
Nüfus artış hızı: Binde 0.7
Bebek ölüm oranı: Binde 5.84
Ortalama ömür: 79.14 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98
GSMH: 1.273 trilyon dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 22 bin 100 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 2.7
Enflasyon oranı: Yüzde 2.5
İşsizlik oranı: Yüzde 10.4

KIBRIS RUM KESİMİ
Başkent: Lefkoşa
Nüfus: 762.887
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.59
Bebek ölüm oranı: Binde 7.89
Ortalama ömür: 76.89 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 94
GSMH: 9.7 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 16 bin dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4.2
Enflasyon oranı: Yüzde 4.2
İşsizlik oranı: Yüzde 3.6


Ak_Zeynep 05-04-2008 16:13

AVRUPA BİRLİĞİ
 
LETONYA
Başkent: Riga
Nüfus: 2.385.231
Nüfus artış hızı: Yüzde -0.81
Bebek ölüm oranı: Binde 15.34
Ortalama ömür: 68.7 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 100
GSMH: 17.3 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 7.200 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 5.5
Enflasyon oranı: Yüzde 2.7
İşsizlik oranı: Yüzde 7.8

LİTVANYA
Başkent: Vilnius
Nüfus: 3.610.535
Nüfus artış hızı: Yüzde -0.27
Bebek ölüm oranı: Binde 14.5
Ortalama ömür: 69.25 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98
GSMH: 26.4 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 7 bin 300 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 2.9
Enflasyon oranı: Yüzde 1
İşsizlik oranı: Yüzde 10.8

LÜKSEMBURG
Başkent: Lüksemburg
Nüfus: 442.972
Nüfus artış hızı: Yüzde 1.26
Bebek ölüm oranı: Binde 4.77
Ortalama ömür: 77.3 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 100
GSMH: 15.9 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 36 bin 400 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 5.7
Enflasyon oranı: Yüzde 7.8
İşsizlik oranı: Yüzde 2.7

MACARİSTAN
Başkent: Budapeşte
Nüfus: 10.106.017
Nüfus artış hızı: Yüzde - 0.32
Bebek ölüm oranı: Binde 9
Ortalama ömür: 71.63 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 113.9 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 11 bin 200 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 5.5
Enflasyon oranı: Yüzde 9.8
İşsizlik oranı: Yüzde 10.4

MALTA
Başkent: Valetta
Nüfus: 394.538
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.74
Bebek ölüm oranı: Binde 5.83
Ortalama ömür: 78.1 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 88.76
GSMH: 5.6 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 14 bin 300 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 3.4
Enflasyon oranı: Yüzde 2.5
İşsizlik oranı: Yüzde 4.5

POLONYA
Başkent: Varşova
Nüfus: 38.633.912
Nüfus artış hızı: Yüzde -0.03
Bebek ölüm oranı: Binde 9.39
Ortalama ömür: 73.42 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 327.5 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 8 bin 500 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4.8
Enflasyon oranı: Yüzde 10.2
İşsizlik oranı: Yüzde 12

PORTEKİZ

Başkent: Lizbon
Nüfus: 10.066.253
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.18
Bebek ölüm oranı: Binde 5.94
Ortalama ömür: 76 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 87.4
GSMH: 159 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 15 bin 800 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 2.7
Enflasyon oranı: Yüzde 2.8
İşsizlik oranı: Yüzde 4.3

SLOVAKYA
Başkent: Bratislava
Nüfus: 5.414.937
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.13
Bebek ölüm oranı: Binde 9
Ortalama ömür: 74 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 55.3 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 10 bin 200 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 2.2
Enflasyon oranı: Yüzde 12.2
İşsizlik oranı: Yüzde 17

SLOVENYA

Başkent: Ljubliana
Nüfus: 1 930 132
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.14
Bebek ölüm oranı: Binde 4.51
Ortalama ömür: 75 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 22.9 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 12 bin dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4.5
Enflasyon oranı: Yüzde 8.9
İşsizlik oranı: Yüzde 7.1

YUNANİSTAN
Başkent: Atina
Nüfus: 10.623.835
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.21
Bebek ölüm oranı: Binde 6.38
Ortalama ömür: 78.59 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 95
GSMH: 181.9 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 17 bin 200 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 3.8
Enflasyon oranı: Yüzde 3.1
İşsizlik oranı: Yüzde 11.3

BULGARİSTAN
Başkent: Sofya
Nüfus: 7,385,367
Nüfus artış hızı: Yüzde -0.86
Bebek ölüm oranı: Binde 19.85
Ortalama ömür: 72.3 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98.6
GSMH: 71.54 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 9,600 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 5.5
Enflasyon oranı: Yüzde 5
İşsizlik oranı: Yüzde 11.5

ROMANYA
Başkent: Bükreş
Nüfus: 22,303,552
Nüfus artış hızı: Yüzde -0.12
Bebek ölüm oranı: Binde 25.5
Ortalama ömür: 71.63 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98.4
GSMH: 183.6 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 8,200 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4.5
Enflasyon oranı: Yüzde 9
İşsizlik oranı: Yüzde 5.9

Ak_Zeynep 05-04-2008 16:14

AVRUPA BİRLİĞİ
 
AB adayı 2 ülkenin profili
HIRVATİSTAN
Başkent: Zagreb
Nüfus: 4,494,749
Nüfus artış hızı: Binde -0.03
Bebek ölüm oranı: Binde 6.72
Ortalama ömür: 74.68 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98.5
GSMH: 55.76 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 11,600 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4
Enflasyon oranı: Yüzde 3.3
İşsizlik oranı: Yüzde 18

Ak_Zeynep 05-04-2008 16:14

AVRUPA BİRLİĞİ
 
TÜRKİYE
Başkent: Ankara
Nüfus: 70,413,958
Nüfus artış hızı: Yüzde 1.06
Bebek ölüm oranı: Binde 39.69
Ortalama ömür: 72.62 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 86.5
GSMH: 332.5 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 8,200 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 5.6
Enflasyon oranı: Yüzde 8.2
İşsizlik oranı: Yüzde 10.2



politikaci 05-04-2008 16:15

AVRUPA BİRLİĞİ
 
ak zeynep yavaşş :D :D

Ak_Zeynep 05-04-2008 16:20

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Tamam durdum :D

Bostancı 05-04-2008 16:23

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Alıntı:

LüGaT Nickli Üyeden Alıntı


Bostancı,

Ab. hakkında çizdiğin tasvire bakalım. Hrıstyanlaştırma çabası güden, kana susamış, bizi sevmeyen ve yoketmek isteyen.

Bir kısmına katılmak mümkün.

Ama

1. Onlar seni hrıstiyanlaştıracak diye korkuyorsun, dininden mi süphelisin, insanlarından mı ? Üç beş misyoner bizi Hrıstıyanlaştırıyorsa bu Ab'nin değil bizim sorunumuzdur. Bizim dini manada korkacak birşeyimiz olmadığı için "açık" olmalıyız. Biz manevi değerlerimize sahip çıkabiliyorsak misyonerlerden korkmamıza gerek yok. Çıkamıyorsak misyonerler olmasa da ateist oluruz, Hristiyan oluruz, Budist oluruz...

Benim Avrupa'nın falanca semtinde tebliğ etme hakkım varsa misyonerlerin deolmalı. Bundan korkacak bir dinim ya da insanlarım olduğunu düşünmüyorum. Misyonerler ve Hrıstiyanlar korksun. Fena halde korksun çünkü ellerinde İslam'ın güneşini söndürecek hiçbir şey yok. Ve batı yıllardır bir dine gebe. İnsanlar "birşeyler" arıyor.

2. Avrupa'da da Türkiye'de olduğu gibi birden fazla görüş var. Bunların arasında Türk- müslüman düşmanları da olabilir. Fakat bunun Ab'ye girişle alakasını anlamıyorum. Ab'nin "halklarımız birbirini çooook seviyor gelin küreselleşip bu hasreti dindirelim." gibi bir iddaası olduğunu hiç duymadım. Ab ila nihayeinde bir menfaat ilişkisidir, Ab'nin Türkiye'ye Türkiye'nin Ab'ye ihtiyacı vardır. Güç dengeleri, özellikle ekonomik ve siyasal güç birliği bakımından çıkarlar bunu gerektirir.

Devletlerin dostları yoktur, devletlerin düşmanları da yoktur, devletlerin menfaatleri vardır.

3. Almamaları mümkündür. Hatta almalarından daha mümkündür. Ama bu süreci öyle kullanalım ki Türkiye dinamiklerini tam manasıyla harekete geçirsin de onlar Türk birliğine girmeye çalışsın.


Kardeşim Çok basite indirgeyen bir yaklaşım göstermişin bir ülkenin hristyanlaşması,yahudileşmesi yahut putperestleşmesi öyle bir insan ömrüne sığabilecek bir zaman diliminde oluşabilecek bir şey değildir.
Bir çok örnek verebilirim zamanla nasıl değiştiğimizi ve hristyanlaştığımıza dair örnekler bunlar..
İlk önce başka kavimlerden örnek vericem..
Öncelikle şunu belirteyim bir ülkenin kendi inancından ve kültüründen tamamen kopması en az 2-3 asır'da tamamlanır..Hani sen diyorsun ya inanacından şüphenmi var diye bende sana ilk örneği putperstlerden vericem onlarında bizim gibi inançlarından hiç bir şüpeleri yoktu onlar putlara nasıl tapmaya başlamış, niye putperestlerden örnek veriyorsun biz Müslümanız deme çünkü onlarda daha önceler Hz.İbrahimin hanif Dinine bağlıydı onlardan çok önce yaşayanlarda Hz.Nuha iman etmiş olan topluluktu..
Yoksa siz puta tapanları hemen put heykellerini yapıp 2 dakika sonra'da önünde secdeyemi kapandı sanıyorsunuz..??
Hayır onlar ilk önce sevdikleri saygı duydukları insanların devlet ve Din büyüklerinin unutulmasın diye heykellerini yaptılar ilk 100 yıllık dönem zarfında o heykellere hiç bir şekilde tapmadılar sadecene kendi tarihlerinde önemli yerleri olan insanlar olarak andılar..
İkinci 100 yıllık zaman diliminde'de onlara tapmadılar ancak heykelleri çiçeklerle süslemeye ve tütsülerle(güzel kokularla) kokulandırmaya başladılar tabi bu dönem heykellere biraz daha saygı gösterip önünde tazim etmeye başladılar ama halaha tapmıyorlardı...
Ne var ki üçüncü 100 yılın ortalarına doğru heykeller yani putlara tapmaya başladılar ve onlarıda birer tanrı olarak kabul ettiler...
Görüyorsunuz tam 300 yıllık bir dönem içerisinde yavaş,yavaş değişimler yaşayarak putlara tağmaya başlıyorlar...
Bazı kavimler vardı onların bu tür heykelleri dahi yoktu mesela Yahudi kavmi bizim için çok büyük bir örnek teşkil ediyor bundan 2600 yıl önce yaşayan yahudi kavminden bahsediyorum onlarda Hz.Musa(a.s)'a ve henüz bozulmamış olan tevrata iman etmiştiler ama ne var ki kendilerinden daha güçlü olan purperest kavimlerle (tıpkı şimdi bizde olduğu gibi) iş anlaşmalar ve müzakereler düzenlemeye başladılar. sonra bunu daha da ilerlettiler ilk 100 yıl içinde kültürlerinin büyük bir bölümünü kaybedip o putperest kavmin kültürüne özendiler ikinci 100 yılın sonlarına doğru ise o putperest kavmin putlarına tapmaya başladılar sonrada Allahü teala onları çok büyük belalara maruz bıraktı..
Herneyse şimdi bizim yakın tarihimize bakalım kültürümüzden kopuyormuyuz, hristyanlaşıyormuyuz,yahudileşiyormuyuz gözden geçirelim...
Bir kaç örnek vericem Mini etek ve açık göbekle gezmek kimlerin modasıydı..? Tabiki Hristyan Avrupanın ve Amerikanın modasıydı ve hristyanlaşmanın örneklerindendir..
Hristyanlaşmak sadecene onların ibadetlerine yaparak değil onların kültürlerini benimseyerek'te olur...
1960'lı yıllar'da bir kız mini etek giyip şöyle istanbul'da yahut başka bir şehir'de dışarıda bir tur atmaya kalkışsa Ya bütün millet yüzüne tükürüp pis rezil diye bağırırdı..
Yahut linçte edebilirdi..Peki şimdi vaziyet ne..? kimsenin umurunda değil doğal karşılanıyor al sana bir hristyanlaşma örneği...
Mustafa Kemal batı müziğini Türkiye'ye getirdiğinde ilk olarak sivas sokaklarında Dinletilmişti..
Sonra Mustafa Kemal bir sivaslı vatandaşa "Nasıl beğendinmi " diye sormuştu..o vatandaşta "Sivas,sivas olalı böyle bir zulüm görmedi paşam"demişti..
Peki şimdi durum ne..? hangimiz bu zırıltıları zulüm olarak algılıyoruz..? neredeyse hiç birimiz işte buda Batılaşmadan'da ziyade hristyanlaşmaya bir örnektir..
Kendimizi kandırmayalım İnancından şüpenmi var diyorsun ama belki'de haram olan bu müzikleri dinliyorsunuzdur..ya da sizi es geçtim sokakta ki sizden Dini bilgisi daha az olan ve bu müzikleri dinleyen bir vatandaşın inanacı yokmu..? Peki bu adam inancından şüpelimi ki inanacına ters olan bu işleri yapıyor..?
Hayır belki'de günah olduğunu bile bilmiyor kandırılıyor,değiştiriliyor,git gide hristyanlaşıyor...
Allahu teala ve Peygamberimiz Yahudileşmeyi ve hristyanlaşmayı bu ümmetin karşılaşacağı en büyük tehlikelerden biri olarak görmüş Allahu teala Yahudileşmenin,Hristyanlaşmanın ne kadar büyük bir tehlike olduğunu anlatmak için onlarca ayet indirmiş.Peygamberimizin bir çok Hadisi şerifi var bu konu hakkında..
Olaya Dini literatürden bakıyorsun diyonuz ama başka bir literatürden bakmam mümkün değil ki...
Bakın neler diyor Peygamberimiz:

"(Ahir Zaman’da) Sizden önceki milletleri karış karış, arşın arşın izleyeceksiniz, hatta onlar (Yahudi ve Hıristiyanlar) kertenkele deliğine girseler, siz de peşlerinden gireceksiniz."
Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 470

"Ümmetimin son zamanlarında mescitlerini süsleyip kalplerini harap bırakan, elbisesini sakınıp koruduğu kadar dinini sakınıp korumayan, dünya işlerinin yolunda gitmesi uğrunda dinini vasıta yapmağa aldırış etmeyen birtakım insanlar türeyecektir."
Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 25

Bu konuya Kuranda'da çok değinilir Yahudileşme ve hristyanlaşmadan korunabilmek bu kadar basit olsaydı bu kadar çok üstünde durulmazdı..
Ayrıca bizde onlara tebliğde bulunuyoruz bırakın'da onlarda bizi hristyanlaştırsın demek komik olur bu biz onları bozuyoruz onlar'da bizi bozsun demekle aynı manadadır..
Dediğim gibi bu bozulma bir insan ömründen çok daha uzun zaman'da gerçekleşiyor..



Bostancı 05-04-2008 16:54

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Alıntı:

yalçın Nickli Üyeden Alıntı
Ayşe Berra ,Ak zeynep ,tayyipleyiz yorumlarımıza karşı göstermiş olduğunuz ilgi için çok teşekkür ederim.

Bostancı , kardeşimin olaya din litaratüründe yanaşmasına karşılık , lügat kardeşimin kendisine karşı göstermiş olduğu ayetler yerinde ve manalı teşekkür ederim , bizlerin yorumları biraz daha sosyal ve ekonomik bağlamda gelişmiş olmasına rağmen ,olayın din eksenine cekilmesi , konunun ehemmiyetini çökertme ve dünya gerçeklerini görmemeye perde olacak düzeydedir.

Kardeşim olaya Din literatüründen bakmak zorundayım evet sosyal ve ekonomik yönler'de önemli ama en önemli'si Din literatürü, en nihayetinde sosyal ve ekonomik yönler Dünyamızı mağmur edecek olan yönlerdir..
Dünyamız rahat olsun sıkıntı çekmeyelim diyerek Dini kuralları arkamıza atamayız yahut Her çağa ayrı bir Din anlayışı getiremeyiz eğer böyle yaparsak Peygamberimizin "Öyle insanlar türeyecek ki dünyalık işleri uğruna Dinlerini arkalarına atacaklar,satıcaklar" şeklinde ki hadislerine dahil oluruz..
Sizi tenzih ederek söylüyorum yanlış anlamayın...
Ama bakın hadis açık "dünya işleri uğruna" diyor sizde dünya gerçeklerinden bahsediyorsunuz..
Aslında dünya gerçeklerini'de kendi lehimize çevirecek gücümüz var Türkiye olarak...
Ama biz en küçük bir çalışmamız'da dahi sınırlarını Türkiye'ye birleştirmek için can atan etrafımızda ki Ülkeleri görmüyoruzda ab'yi görüyoruz

_Yeniden_ 05-04-2008 17:24

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Avrupa Birliğine girilmesi tarafındayım...Aslında giremeyeceğimizi biliyorum ancak girilmesi yönünde çalışmalara devam edilmesi gerektiğini düşünüyorum...

Kendimce iki önemli sebebi var;

Öncelikle asker baskısı...Türkiye'nin önünü tıkayan engellerden biri...Bizde asker istediği zaman aktif ya da pasif olarak siyasete karışabiliyor...Bir eylemde bulunmasa bile siyasi gündem hakkında yorum yaparak fikir beyan edebiliyor...Bu da diğer siyasileri arkamızda asker var psikolojisine sokuyor...

Şimdi AB'de buna bir örnek gösteremeyiz...Ordu sadece güvenlikten sorumludur...Siyasetle ilgilenmez dolayısıyla onun siyasi yorumları birilerince kullanılmaz...

İkinci sebebimize gelicek olursak;
Elbette orda yaşam standartlarının çok daha yüksek olması...İhalelere yolsuzlukların karışmaması...Bizde ordu silah vb. gereçler alıcakken bunların ihalesi askeriye kontrolünde yapılıyor...Daha ucuza, daha kaliteli vs. vs. özelliklerini taşıyıp taşımadığını bilmiyoruz...Bence bunlar devlet kontrolünde olmalıdır..

Ya da yola asfalt dökülecekse orda, kaldırım mesafeleri, altta kanalizasyona olan uzaklığı, üstten şusu, yandan busu diye incelenip mühendis onayından geçiyor....Ve işte o yollar bizim kırık dökük, engebeli yollarımız gibi kısa ömürlü olmuyor...
Bunlar ekonomik boyutundan örnekler sadece...Ha diyeceğiz ki girmeden de yaparız bunları...Ama yerleşmiş bu düzen birilerinin işine geliyor olsa gerek ki bunca zaman çark böyle döndü....
Ayrıca bizim halkımız da birşeyler yasalaşmadan, uygulanmadığı takdirde ceza alacağından emin olmadan kabullenemiyor, illa ki bir dayatma istiyor...

Bugün AB ye girme reformlarından biri de otobüslerin büyüklükleriyle orantılı olarak yolcu taşıması...Hiç bir otobüs şoförü bu kanunlaşmadan az yolcu taşımayı kabul etmez...İşte AB'yi bahane ederek kanunlaştırıyoruz....

Bunlar güzel, önümüzü açan, ilerlememizi hızlandıran eylemler olur...

Ancak bunlara rağmen giremeyeceğimizi düşünüyorum...

AB'de bizim AB üyesi olmamızı düşünenler ikiye ayrılıyor...
Bir kesim ki bunlar hümanisttir, bizim onlar gibi gelişmemizi, daha demokratikleşip, yaşam standartlarımızı daha da yükseltmemizi istiyor....Türkiye pek çok ülke tarafından beğeniliyor, eğer Türkiye AB'ye girerse, bu ülkelerde AB'ye karşı da bir sempati oluşacağı görüşündeler...

Bir kesim ise bizim Türki Cumhuriyetlerle ve İran gibi gelişmiş Orta Doğu ülkeleriyle ilişkimizin kesilmesi için AB'ye girmemizi istemekte....

İstemeyenleri ise, bizim kendilerine yük olacağımızı düşünüp, onlardan kesinlikle faydalanmamızı istemiyor ki bunun altında da tartışmaların bitmediği din yatıyor...

Farklı coğrafyalarda olduğumuzdan din ve kültürel yozlaşmaları yaşayacağımızı düşünmüyorum...Sadece ilişkilerimiz ilerleyecek karşılıklı olarak...Eğer bu birliğin tam ortasında bulunan bir ülke olsaydık girmeden zaten fazlaşıyla yozlaşırdık...

Onların da korkularından biri bu din faktörü olduğu için, bizi almayacaklarını düşünüyorum...Varsın almasınlar, bizler girermiş gibi düzeltelim bazı yanlışlarımızı...

LüGaT 05-04-2008 19:45

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Alıntı:

Kemalist59 Nickli Üyeden Alıntı
1.Kıbrıs'ta ne taviz verdik?İşbirlikçi TALAT hükümeti ile Kıbrıs'ta Türk Haklarının ve bağımsızlığının temsili RAUF DENKTAŞ'ı susturduk.


Siz ütopyanızdaki işbirlikçiler ve diğerleri hayalini yıkmadan anlaşmamız namümkün.

İşbirlikçi ölçerlerinizin ayarlarını kontrol ediniz.

Alıntı:

2.Biz ulusumuzda her vatandaşın özgürce ibadetini yapmasını ister bunu en temel hak görürüz.Ancak devleti cemaatlere teslim edemeyiz.Nurculuk-Süleymancılık....yasaktır.Bunu yaşamak değil bunu sömürmek yasaktır.
Bu konuda şunu diyicem''[color=red]Laiklik hacılık,hocalık,üfürükçülük ve büyücülük gibi sahte din kapılarını kapadığından dolayı aslında gerçek dinin de güvencesidir.''
Devleti cemaatlere teslim etmek derken?.. Ortada iki sorun var bir devleti size kim verdi ki siz başkasına teslim etmiyorsunuz, iki cemaatlerin devleti ele geçirmesinden anladığınız mensupların devlet kadrosunda yer alabilmesiyse bu konuda sizden izin alınacağını mı bekliyorsunuz?

Ayrıca Nurculuk, Süleymancılık... yasak değildir.Hiçbir demokratik devlette yasak da olamaz.Ütopik Kemalizm devletinde yasak olabilir ama Türkiye Cumhuriyetinde değildir. Yasaklanamaz zaten. Devletin (o kimse?) bunlardan haberi yok mu? Devlet dediğiiz şeyin hapishaneleri en fazla 20 bin nufüslu, hadi yiğitse atsın tüm Nurcuları, Süleymancıları içeri. Atacaksa ben de girmek isterim, buralardayım. Bunlar küçük hikayeler yani, yok öyle birşey ;)

Bir de neden AB'yi destekliyorsun diyorlar???..

Süleymancılık, Nurculuk üfürükçülük değildir. Laik de dinin güvencesi olmak gibi bir gaye edinemez. (Kemalistler bilmese de)


Alıntı:

3.Bizler kenan evren faşizmini tamaıyla etnik bölücülük olarak görmekteyiz.Kürt varlığını haklarını inkar etmemekteyiz.Ancak onlara ne mutlu Türküm idyene felsefesiyle yaklaşmak en gerçek çözümdür.AB nin istediği azınlık hakları yasasının objektifçe incelerseniz Türkiye'nin 7 de 2 sinin Askersiz İşgalini serbest bırakmıştır.Yani haklarını korumayı yabancılara devretmiştir.
Bu durumun kriterlerde geçtiğine, kriterlerin aslında neyi amaçladığına ve Türkiye'nin de bunu kabul ettiğine dair somut bir bilgi olmadığı için bunu geçiniz diyerek geçelim.

Alıntı:

4.IMF politikalarını bu ülkeden defedip muhakkak milli temelde ekonomiye ulaşmak zorunlu olup ulusun gerçek aydınlığa giden yoludur.

Şuandaki ekonomik genişleme (ki yetersiz ve kimi yerlerde hatalıdır) İMF politikalarıyla sağlandı. Siz görmek isteseniz de istemeseniz de. İMF ile ilişkileri kesmenin tek yolu da bu ekonomik refahı geliştirmek. Borcumuz olduğunu ulusalcılar ve kemalistler gibi "bekar" olmadığımızı gözardı edemesiniz. Dediğim gibi göstergeler, İMF başkanı "Türkiye 5 yıl içinde borcunu öder" açıklaması tüm ezberlerinizi bozacak mahiyette.



Alıntı:

NOT:Bizler ülkemizdede dünyadada barışı savunuruz.Yunanla savaş Ab ile savaş amerika ile savaş....Bunu savunamayız ama emperyallerin işgalci politikalarında uyumayız.Bana söyler misiniz Bugün Filistin'de olanları Bugün Irak'ta olanları,Bugün Afganistan'da olanları....O insan hakları sevdalısı hangi AB ülkesi kınadı?Bizler Türkiye'nin sömürgeleşmesine karşıyız.Bizler bağımsızlık sevdalılarıyız.
Sizin sözümona işbirlikçi olmayan (!) anlayışınız yıllar yılı doğuyu batıyı kuzaeyi güneyi bize düşman yaptı. Nerde kaldı Suriyeyle su sorunu, İranla ilgili sınır sorunu, Rusyayla ilgili bilmem ne sorunu?

Siyaset akıl işidir. Kurtlar sofrasında yem olmamanın tek yolu sofraya kurtlarla birlikte oturmak. Ya da sofrayı başlarına geçirmek. Sofrayı başlarına geçirecek kuvvetimiz olmadığı için en akilane çözüm ortadadır.

Ben laikçi kemalistlerin mandası altında kendi ülkemde bağımlı yaşamaktansa ingilizin rumun mandasını tercih ederim. Hiç değilse savaşmam gerektiğinde çok daha rahat olurum. Sizin bağımsızlığınız 80 yıllık Türkiye Cumhuriyeti ve resmi politikalarıysa sizin olsun. Demokrasi olmaksızın Bağımsızlığın da bir değeri yok.

Kemalist59 05-04-2008 20:00

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Lügat kardeş
1.İşbirlikçi benim şartlarımda vatan satan ve vatana göz dikene işbirliği yapandır.Kıbrısta bunlar olmuştur.
2.Bizler dinimizi savunur yaşayan ve yaşatan herkeze saygı duyarız.Laiklik dünsizlik olmayıp dinin güvencesidir.Bunu anlayacağınız günü umutla yanlış anlamayın laiklikte hemfikir olacağımız günü umutla beklerim.
3.sünü geçelim demişsiniz şarlatanlık yapmayacağım.Geçtim.
4.IMF politikaları şu anda tıkanmıştır.Gündem yoğunluğu halkı bundan uzak tutmuştur.Liberal dünya kriz yaşamaktadır ve Türkiye'de ki bizzat maliye bakanı bu hafta söyledi.Ancak 1 mayıs görüntüleri açıklamayı örttü.Neden 1 mayısta söyledi bence gizlemek için.
Bugün İngiltere milli ekonomiye dönmekte olup liberalizmin temeli ingiltere büyük bankalarını devlet tekeline alma çabasına girmiştir.IMF politikaları dünyayı idare edemez olmuştur.
Tekrar ediyorum bölücü dünya düşmanı savaşçı değiliz.Barıştan yanayız.Savaş zorunlu olmadıkça cinayettir.Ama bakıyorum bana katilmişim gibi davranıyorsunuz utanmasanız amerikada katledilen kızılderililerin hesabını bana soracaksınız.
Şİmdi maç izlemeye gidiyorum başak cevap yazamayacağım.
SAYGILARIMLA


All times are GMT +3. The time now is 14:59.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025