![]() |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
diyosun yani :D :D :D |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Eğitim dışında başörtüsünün kamusal alana girmesine karşıyım böyle bir karar alınırsa yanlış olacağı kanısındayım.
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Özer bey herkesin kendi inancı özgürdür diyordunuz..
Ben özgürlük lafzını heryerde yaşayanlardan olmak isterim (yaşamadım ya )..kamusal alan,eğitim gibi ayrım yapılmaksızın :) |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
yazıları bi zahmet okuyuverin :) |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
İkilik yaratır düye düşünüyorum bir ögretemenin başörtüsü ile eğitim vermesini hoş karşılamam elbet özgürdür ona sözüm yok bu başörtüsü ister siyasi simge olsun isterse inanç simgesi olsun çoçuğumun dersine böyle girmesin derim çünkü sonuçta ögretmeni benden çok etikleyecektir onu haç da takmasın başörtüsüde.
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Peki çocuğunuzun öğretmeni açık olunca ne değişiyor..
nasıl bir ikilemdir bu ? |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Çok şey fikirselde olsa inaçsalda olsa başörtüsü çoçuğu etkiler çocuk ona demiyecekmi ögretmenim bunu niye takıyorsunuz oda işet yok inançdan yada siyasi simge dediğinde çocuk acaba bu ne diye araştırmayacakmı Bugün Azerbaycan bile buna karşı çıkıyorken Türkiye bu kadar geri bir ülkemi yoksa bu izin onu ilericimi kılıyor. Türkiye'yi ilerici kılan başörtüsümü bilemiyorum ama ögretmenin hiç siyasi hiç bir inançsal gömleğini sınıfdada taşımasına karşıyım o okul kapısından içeri girmeden önceydi.
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Azerbaycan bizi ilgilendirmez burası Türkiye ve müslüman bir ülke..
Dinimiz gereği emrolmuş bir gereği niçin birileri etkilemek gibi düşünülür ki..Kişi özgür değil midir çocuğa kapan baskısı yapacak da değildir..eğer şahıs araştırır doğruyu o yönde görürse bunda ne sakınca vardır..Aklı başında olan hiçbir bayan siyasi simge budalalığı altında başörtüsünü takmaz :-* okul kapısından önce dinini yaşayan daha sonra ona karşı gelen birilerimi olaım yanii..kusura bakmayın yalnız sözleriniz biraz tutarsız..özgürlük diyorsunuz ben özgürlük lafzını kapının önüne kadar yaşayıp daha sonra ona esir mi olayım ! nerde özgürlük.. |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
bu arada çocuk sadece okulda yaşayan bir canlı değil değil mi? yani dışarı çıkan diğer insanları gören biri..öyle ise dışarda da başörtülü bayanları görüp niçin kapanıyorlar demiyecek midir...neden kısıtlansın (okul ardı gibi).. Başörtülü kişileri görünce araştırma çabası içine girmeyecek midir ? kaçınılmaz ise özgürlük lafzını bırakın heryerde hakkıyla yaşayanlardan olalım..ayrım yapılmaksızın ..
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Dışardakinden onane karşısından başörtülü bir hanım geliyor bana dönüp bu ne dediğinde ben ona açıklarım ve o ona cazip gelmez ancak ögretmen öyle değil çocuk evden çok orada vakit geçiriyor ögretmenini severse onun düşüncelerinide benimsiyor onun gibi olma çabası içine giriyor onun içindirki bir eğitmen eğer ğerçekten bir eğitmense siyasi görüşünü inançsal görüşünü kapının dışında bırakacak bırakmalıdır. Ha günümüzde ne bırakıyorlar böyle bir yasa olursa neler yapabilirler orası mechul onun için karşıyım.
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Özer kardeş ;D
Ayıp oluyor ama... |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Dışardaki ile ne fark varsa..neyse uzatmayalm..temennimiz gerçekleşirde sizin gibi düşünenlerde anlayanlardan olur..selametle .=)
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Ayıp değil böyle tutum gerçekten eğer eğitimde ögretemenede bu fırsat verilirse nerde kaldı Laik eğitim laiklik kadının başörtüsündemi hayır tabiki okulda ise bunu sorarsan evet derim ozaman medrese yollasak daha iyi nerde kaldı örgün laik eğitim her ögretmen dini inancını felanını filanını okula taşırsa orası kusura bakmayın orası eğitim yuvası değil empoze yuvası olur.
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Özer bişey sorcam ama açık konuş...
Yasin'in şifresini nasıl çaldın? (: |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
:)
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Ne diyon be kardeşim sen ncik benim nickim yasin bey dediğinde benim uyuma çalma olayı yok yanlışdasın düzelt kendini ne çaldını Ben akpartiliyim dostum sen yanlışdasın..
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
konumu mahvettiniz ;D :P
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
Konun çok güzel cidden okunmaya değer nitelikte.. ++ =) |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
çok teşekkür ederim..daha çok şey var ekleyecek ama yavaş yavaş ekliycem :D :D |
DÜNÜ BUGÜNÜ YARINIYLA BAŞÖRTÜSÜ SEMPOZYUMU
DÜNÜ BUGÜNÜ YARINIYLA BAŞÖRTÜSÜ SEMPOZYUMU Kadin erkek esitsizliginin ortadan kaldirilmaya calisildigi bir dunyada Turkiye hala, kadinlar arasindaki esitsizligin gunluk hayatimiza yansimalari ile mucadele veriyor. Soyle bir dusunuyorum: ne kadar zamandir var, bu basortusu yasagi? Kac nesildir devam ediyor? Kac aile pratik anlamda etkilendi, hayatinin akisini degistirmek zorunda birakildi?.... Yasak, Turkiye’nin kimligi ile ilgili bir sorundur, modernize edilmis bir Turkiye’yi hedefleyen sosyal muhendisligin hedefleri cercevesinde degerlendirilmelidir. Bu muhendisligin tavizsizlik karakteristigi, en cok basortusu yasaginda disa vuruyor, hayati belli alanlarda kisirlastiriyor. Yasagin tarihsel surecte analitik degerlendirmesini yaptigimizda goz onune serilen gerceklerden birkacina deginmek istiyorum: Turk kadininin guclendirilmesi, hukuki cercevede kadin alani ile ilintili olarak getirilecek degisimler, devletin herseyden once sosyal alanda kadina bagli bir modernlestirme acilimi gerceklestirilmesine kilitlenmistir. Ancak sosyal alandaki bu acilim gayreti, genelleme yaparsak, cogu yerde yuzeyselligi asamamis, hukuki acilimlar pesinden pragmatik degisimleri surukleyememistir. Kadinin sosyal alanda bireyselligini sinirlayan engeller ortadan kaldirilmak istenirken, modernlesen, batililasan Turk kadininin geleneksel kimliginden uzaklasacagi beklentisi hep var olmustur. Geleneksellik, dindarlik devlet tarafindan sinirlari belirlenen bir alan olarak algilanirken, modernlesme ve batililasma olgulari da yine devlet tarafindan belli olculere baglanan bir baska alan olusturmustur. Bu iki alanin birbiri ile kesismeyisinin, Turkiye’nin icinde bulundugu dengede kalmasinin onsarti oldugu dusunulmustur. Sonucta, adeta iki ayri Turkiye, ayni ama farkli iki Turkiye’li kimligi gelismistir. Batili, birincil Turkiye’yi, gelenegini, dinini onceleyen ikincil Anadolu Turkiye’sinden ayiran, kadina ait alanda, kadinin dis gorunumu, ulkenin bir Turkiye’den digerine geciste gosterdigi basarinin bir olcutu olarak belirlenmistir. Iki Turkiye’nin ortusemeyecegi varsayimindan hareketle hazirlanan Turkiye modeli, kiyafet dahil kadinla ilgili alanlarda da iki Turkiye’nin kesisiminin mumkun olmadigi temeline oturtulmustur. Iste basortusu yasagi, bu modeli gecersiz kilan verilerin curutulmesini hedefler. Bu yasak suregelen sosyal muhendisligin ongorulememis bir sonucu olarak degerlendirilebilir. Yasak, devlet tarafindan titizlikle hazirlanmis olan birincil Turkiye’li, “modern” kadin tiplemesi ile ortusmeyen her kadini, kamu alaninin disina iten ve cezalandiran, cayidirici nitelige sahip bir operasyonu icerir. Sonucta, kadin veya erkek her vatandasa sunulan imkanlari, egitim, calisma, hayatini kazanma gibi temel insan ve sivil haklarini talep eden, ancak dini icsellestirmekten vazgecmeyen, kiyafetini devletin kendisine empoze ettigi olcude sinirlandirmaya yanasmayan ikincil Turkiye’ye ait kadinin sistem ile carpismasinin tezahurudur, basortusu yasagi. Bir baska deyisle, kadin geleneksellikten kopup batililasirken, beklenmedik bir sekilde devletce gelenekselligin sembolu olarak algilanan basortusune yeniden sarilmistir. Koyunden cikan genc kadin, metropole gelip egitim talep ettiginde, basini da ortmeyi istemekte, bunu kisisel gelisimine engel gormemektedir. Bugun yasagin aldigi trajikomik konum, Meclis’e ve sonra da Cumhurbaskanligi konutuna kadar ulasan yansimalari, toplumu yogurma projesi hayata gecirilirken, verileri dogru tartamamis olmanin otesinde, zamanla icinden cikilmaz bir hal alan kavram kargasasina da dayanmaktadir. Birincil Turkiye’de basortusu, ilk defa 60’li yillarin basinda goruldu. Sayilari onu bulmayan, universiteli basortulu kadinlar, yadirganmanin disinda herhangi bir engelle karsilasmadilar. 60’li yillarin sonuna dogru yasanan bir iki istisna goz ardi edilirse, takip eden yirmi sene zarfinda ciddi anlamda bir yasaga tanik olunmadi. 1981 yili yasagin ilk olarak resmi anlamda uygulamaya konmasini beraberinde getirdi. On yil boyunca da yasak universitelerin insiyatifine birakilarak kimi sehirlerde uygulamaya kondu, kimi yerlerde konmadi. YOK’un yasagi, 1980 ihtilali sonrasinda devlet memurlarinin kiyafet yonetmeliginden alintilamasi sonucunda universitelerde de basortusu kullanilamaz oldu. Anadolu insaninin tarihinin, kulturunun ve dininin bir parcasi olan basortusunu karsiya almadan dolayi dogabilecek sikintilari gidermek amaci ile donemin YOK Baskani Ihsan Dogramaci cozum olarak “turban”i tanitti. Turban, basortusu kadar geleneksel kabul edilmeyen, daha ufak, devlet perspektifinde daha “batili” yeni bir ortunme tarzi idi. Boylece ogrenciler, akademisyenler turban kullanmaya basladilar. Ancak, YOK baskaninin onayi ile benimsenen ve basortusunun yerini alan turban, toplum muhendislerini rahatlatmadi, aksine daha da gerdi. Toplumsal degerlerle catisma potensiyelini de goz ardi etmeyen yoneticiler, ani bir soylem degisikligi ile turbani siyasal simge, basortusunu toplumsal deger olarak ilan ettiler. Boylece basortusune karsi olmadiklarini gostermeye calistilar. Turban, egitim ve calisma hakkini arayan, genc kadin tarafindan ortulen basortusune burunuverdi. Boylece, “ortu” devletce kabul edilmeyen turbana ve devletce tahammul edilebilen basortusune katagorize edilmis oldu. Turbani basortusunden ayiran ozellik ise, ortulus tarzindan cok, kim tarafindan ortuldugu idi. Genc, egitimli, veya okuma ve calisma hakkini talep eden ahenkli giyinmis bir kadin tarafindan kullanilan basorutusune “turban” damgasi yapistirildi. Basortusu ise, egitim alma talebi olmayan, yasca olgun, genel anlamda evinin disinda calismayan, calisirsa da calisma alani tarla v.b. ile sinirli kalan kadinin ortusunun adi idi. Ayni kumas, ayni basortusu, yasli bir kadinin degil de genc bir kadinin sacini orttugunde neden cagdisiligin, siyasetin sembolu olmustu? sorusu, sozunu ettigim kavramsal kargasanin bir sonucudur. Son on sene, basortusu ile ilgili kavramsal kargasaya, son olarak “kamusal alan” terimini hediye etti. Turbanin, basortusune karsi tercih edilir konumuna dayanan tarihsel surec, hem turban hem de basortusunun, bu sefer beraberce “kamusal alan” ilan edilen butun acik ve kapali mekanlardan cikartilmasi ile bizi bugune getirdi. Bu yeni gelisme ile, basortulu her kadin, ister ev hanimi, ister is kadini olsun, isterse basbakan esi, hatta hakim onune cikacak sanik olsun veya evladinin mezuniyet torenini seyretmeye giden anne yada -en acisi- sehid evladi icin verilen onur nisanini almaya giden anne olsun, kamusal alandan menedildi. Basindaki ortusu bir yana birakildiginda “Muasir medeniyet seviyesini yakalamis cagdas Turk kadini” olarak algilanacak kadin, basini dini geregi ortme talebi sonucunda kamusal alandan acimasizca disari cikartildi. Cagdaslasmayi, batililasmayi, modernizasyonu “tek boyutlu” kabul eden sistem, “Okumasin, ulkemize katkisi olmasin…ne olursa olsun basortulu olmasin”argumaninin savunucusu oldu. Zamanin, bu yasaga bir cozum uretememis olmasinin sebepleri arasinda basortusunu kutsal bir deger olarak addeden muhafazakar Turkiye’linin soruna olan ilgisizligini de sayabiliriz. Yasagin uygulamaya konmasi ile tepkisel bir varlik gosteremeyen en basta muhafazakar akademisyenlere ilerleyen zaman icerisinde kamu ve ozel sektordeki muhafazakar kimlikler de eklendi. Basortulu ogretmenlerin islerine ilk son verenler yine muhafazakar okul yonetimleri, basortulu kadinlarin terfilerine engel olanlar, onlari kamusal alanda arka plana alanlar yine muhafazakar ozel sektor temsilcileri oldu. Boylece, sorun bir “kadin” meselesine indirgendi. Basi ortulu gazeteci, muhendis, tezgahtar kendini yalniz birakilmis buldu. Acisini ancak kendi gibi olan, basortusu magudurlari ile paylasabildi, onlardan guc aldi. Ne kadar ironiktir ki, toplumsal hayattan dislanmak istenen basortulu kadin bu sefer de ”basortusu magduru” olarak toplumdaki yerini aldi. Boylece yasak, uzun muddet dinsel ozgurluge mudahale olarak degerlendirilmisken, bu noktadan itibaren kadin haklari cercevesinde de degerlendirilmeye baslandi. Sorun da potensiyel cozumu de basortululerin uzerine yikildi. Iki yil once, Kadikoy Imam Hatip Lisesi onunde kanatilan kucuk bilekler, bunun bir isbatidir. Sozlerime magduriyetten payima duseni anlattigim Basortusuz Demokrasi’den bir alinti ile son vermek istiyorum: “Bir ilk olmanin getirdigi sikintilar yasanmis, geriye ‘hak’ ve karsisinda ‘haksizlik’ kalmistir. Kamusal alan, laiklik, sivil ozgurluk tartismalarina bir ‘impetus’ teskil etmistir, basortlu bir hanim milletvekilinin secilmesi. Sistemin bu konulardaki tikanisinin barizlesmesine vesile olmustur. Kisa donem ve dar cercevede etkisinin tam anlamiyla olculemeyecegi ile beraber, uzun donem ve genis kontekstte sivil haklar mucadelesi kontinuumunda yerini alacagina suphe yoktur....Bu baglamda, umit ederim bu kitapta aktarilanlar, ‘Haklarin ihlali, bu haklarin baska haklar uzerinde olusturabilecegi muhtemel tehdit ile mesruiyet kazanir mi ?’ sorusuna cevap bulmaya da bir nebze vesile olur. Zira Turkiye’deki basortusu yasagi, kendilerini basortusu magduru olarak tanimlayan sosyal bir sinifin dogmasina sebep olmus, son on senede bu konu kanserlesmis bir yara halini almistir. Saglikli bir sekilde istatistiklere yansitilsa, acilen mudahele gerektiren bu yaranin belki de dolayli veya dolaysiz olarak her Turk ailesinin sorunu oldugu ortaya cikacaktir. Bu sosyal afet, devlet eliyle Turk halkini bolmek, siniflara ayirmak basortulu insanlari (...) rencide etmekten baska bir amaca hizmet etmemektedir. Bu zaman ve cagda, insanca muamele gormek herkesin hakki olmalidir.” MERVE KAVAKCI İstanbul / 10.11.2004 |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Dünya’da Filistin, Türkiye’de Başörtüsü
2/4/2008 -Kategori: siyaset Dünya’da Filistin, Türkiye’de Başörtüsü Yargıtay cumhuriyet başsavcısının iddianamesi Anayasa mahkemesinde şekil açısından kabul edildi. Ancak kabul edilen iddianamenin şaibeli olduğu, önyargı ile hazırlanmış ve yargının siyasallaşmışlığına dair görüntüsü bizzat Başsavcı’nın ağzından ikrar ediliyor. Yargıtay cumhuriyet başsavcısının gazeteci Nuray Başaran’a yaptığı açıklama aslında Ak Parti’yi kapatma davasının gerçek açılma nedenini ifade ediyor. “Bir ara söz Abdurrahman Yalçınkaya'nın 17 Ocak 2008 tarihinde türban ile ilgili Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinin değişikliğine ilişkin çalışma nedeniyle yaptığı açıklamaya geldi. Bizim medya olarak çok sert bulduğumuz o açıklama, Yalçınkaya'ya göre "çok samimi"ydi. Edindiğim izlenim, eğer o samimi açıklamadan sonra hükümet ya da AK Parti geri adım atsa, ya da bu konudaki çalışmasını durdurabilseydi belki bugün bu kapatma davası ile karşılaşmayacaktık.” (http://www.8sutun.com/node/56674) Aslında son bazı gelişmeler iddianamenin artık nasıl bir maksatname haline geldiğini gösteriyor. Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, “AKP’nin kapatmayı zorlaştıracak anayasa değişikliği yapmaya cesaret edemeyeceği” yolunda açıklaması bunu somut bir şekilde ortaya çıkarıyor. İşçi Partisi’nde Yapılan Ergenekon Aramasında El Konan Cd’lerden Birinde Yargıtay Binasının Ayrıntılı Krokisi Çıktığı bildiriliyor. Polis ve Güvenlik Görevlilerinin Bulunduğu Alanların da İşaretlendiği Krokinin Suikast İçin Hazırlanmış Olabileceği Kuşkusu Uyanıyor. Bu Arada Ak Parti Hakkındaki İddianamenin bir Kısmı da İp’te Bulundu ve İddianamenin Gül’le İlgili Kısmının İp’e Önceden Verildiği öne Sürülüyor. Dava’nın ne kadar önyargılarla açıldığı ortadadır. Ayrıca uzun zamandan beridir esrarengiz bilgi kaynakları ile hiç bir kesimin güvenini kazanamamış İşçi parti’sinin bilgisayarlarında iddianamenin çıkmış olması son derece düşündürücüdür.Bu gelişmeler son derece vahimdir.Danıştay saldırısının kamu vicdanını çok sızlatan bir Danıştay onayından sonra çıktığını ve saldırganın Ergenekon soruşturması tutukluları ile derin ilişkisini iyi biliyoruz.Yargıtay’ın krokilerinin bir partinin kasasında çıkması da son derece düşündürücüdür. Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, “AKP’nin kapatmayı zorlaştıracak anayasa değişikliği yapmaya cesaret edemeyeceği” yolunda açıklaması bunu somut bir şewkilde ortaya çıkarıyor. Türkiye’de sorunların çözümü sürekli bazı kesimler tarafından bastırılıyor. Bunun bir benzerini de Filistin’de görüyoruz. Filistin’de de yıllardır büyük bir zorbalık Dünya’ya kabul ettirilmeye çalışılıyor. Dünya’nın gözü önünde yaşanan katliamlar uluslararası meşruiyetin adı olan BM’de örtbas ediliyor. Bariz katliamlar güç sahibi A.B.D’nin vetosu ile cezasız kalıyor.Türkiye’de de yıllardır milyonlarca insan’ın gözyaşı dökmesine vesile olan Başörtüsü yasağı halkın ezici çoğunluğu tarafından kabul görmemesine rağmen yüksek yargı organları aracılığıyla dayatılmaya çalışılıyor.Filistin’de çözümsüzlük acı,kin ve nefret üretiyor.Türkiye’de ise yargıya güvensizliğin artmasına, başörtülülerin açık bir ayrımcılığa uğramasından dolayı kutuplaşmaya yol açıyor.Şüphesiz çözümsüzlük ve üretilen olumsuz duygular yapıcı değil.Ancak soykırım uygular gibi başörtüsü üzerinde kılıç sallayanların nasıl bir duygu yoğunluğu ürettiklerini fark etmeleri gerekir artık. Filistin’de sorunlar çözülmediği için tüm Dünya huzursuz. Olası bir 3. Dünya savaşının sebebi maalesef çözümsüzlüğe terk edilen Filistin meselesi olacak herhalde.Zira vicdanları sızlatan bu soykırıma tüm Dünya bu kadar seyirci ise ve hukuksuzluk bu denli meşru görülüyorsa sonuç istenmese de böyle olacağa benziyor.Türkiye’de başörtüsü yasağının devam etmesi de toplumun kabul edebileceği bir hal değildir.Kutuplaşmayı arttırıcı bir ihlaldir.Bu sorunun çözümsüz bırakılması ve hukuksuz girişimlerin nedeni olarak gösterilmesi kamu vicdanının kabul etmeyeceği bir durumdur.Gerginliğin devam etmesi ileride hiç istenmeyecek olaylara yol açabilir.Bu sorunu sun’i yollarla devam ettirmek isteyenler, kalıcı olarak kabul ettiremeyecekleri bir dayatmayı yaptıklarının farkında değiller mi?Cumhuriyet tarihi boyunca ne kadar engellemeye çalışsalar da halkın her geçen gün dinine daha çok sarıldığını görmüyorlar mı?Açık bir dini emir olan Başörtüsü’nü yasaklamak için hiç ilgileri olmadıkları halde dinden bile fetva bulmaya çalışma maskaralıklarının da aslında mahcubiyet duygularının bir yansıması olduğu belli değil mi?Bu fetva arayışları din’den bu toplumun vazgeçemeyeceğini hissetmelerinden değil mi? Sonunda manken Aysun Kayacı’nın ağzından gerçek zihniyet ortaya çıkıyor.”Benim oyumla, Çoban’ın oyu bir olur mu” diyen bir manken’in yaklaşımı gerçek anlayışı ele veriyor. Aysun Kayacı vb. düşünen kişiler kendisini bir profesör ile kıyaslamayı da tercih etse keşke. Demokrasi’den hazzetmeyenlerin gerçek ruh hali, böyle kriz hallerinde ortaya çıkıyor işte.Ancak böylesi kişilerin karşısında çoban bile olsa o halkın derin sağduyusunu gösteren bir bakış açısı var.Bazen eğitim düzeyi iyi olmayan kişilerin çok iyi bir hayat tecrübesine sahip olduğunu gözlemlemişizdir.Seçkinlerin oyuna itibar eden Aristokrasi doğru olsa idi, toplumlar onun üzerinde konsensüs sağlardı.Ancak genel olarak konsensüs sağlanan anlayış Demokrasidir.Demokrasi deniliyorsa da işinize geldiği zaman onu helvadan bir put gibi yemek o kadar kolay izah edebileceğiniz bir şey değildir. |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Emeğinize sağlık ...+1
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Teşekkür ederim :)
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
medeniyeti ahlakin cöküntüsünde arayanlar
basörtüsüne karsit eylemlere her daim mutabik kalacaklardir |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
ANAYASA MAHKEMESİ, CHP'NİN İSTEĞİNİ ONAYLADI İşte Mahkeme'nin başörtüsü kararı Anayasa Mahkemesi'nin, üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan anayasa değişikliğiyle ilgili kararı açıklandı. Anayasa Mahkemesi, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğini iptal etti ve yürürlüğünü durdurdu. Anayasa Mahkemesi, CHP ve DSP milletvekillerinin başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğinin ''iptali veya yok hükmünde kabul edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması'' istemiyle açtığı davanın sonucunu yazılı açıklamayla duyurdu. Açıklamada, şöyle denildi: ''9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair Kanun'un 1. ve 2. maddeleri, Anayasa'nın 2, 4. ve 148. maddeleri gözetilerek iptal edilmiştir. Ayrıca yürürlüğü de durdurulmuştur.'' YAPILAN DÜZENLEME Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği değişiklikle Anayasa'nın, ''Kanun önünde eşitlik'' başlıklı 10. maddesinin son fıkrasına, ''... ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında'' ibaresi eklenmişti. Bu değişiklikle madde, ''Devlet organları ve idari makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır'' haline gelmişti. Anayasa'nın, ''Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi'' başlıklı 42. maddesine ise ''Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir'' şeklinde yeni bir fıkra eklenmişti. Anayasa Mahkemesi, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğinin iptal kararını, Anayasa'nın 2. maddesiyle düzenlenen ''laiklik'', 148. maddesiyle düzenlenen Anayasa Mahkemesi'nin görevleri ve 4. maddesinde ilk 3 maddenin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyeceğine yönelik maddelerine dayandırdı. İŞTE 2, 4 VE 148. MADDENİN İÇERİKLERİ Anayasa Mahkemesi'nin, davanın sonucuna ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, iptal kararının Anayasa'nın 2, 4. ve 148. maddeleri gözetilerek verildiği kaydedildi. Anayasa'nın 2. maddesi, ''Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir'' hükmünü içeriyor. Anayasa'nın ''Değiştirilemeyecek hükümler'' başlıklı 4. maddesi ise ''Anayasa'nın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez'' hükmünü öngörüyor. Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasa'nın 148. maddesi ise şöyle: ''Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa'ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasa'ya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesi'nde dava açılamaz. Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı, Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz, defi yoluyla da ileri sürülemez. Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar. Yüce Divan kararları kesindir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir.'' Anayasa Mahkemesi'nin yazılı açıklamasında iptal kararının kaç üyenin oyuyla alındığına yer verilmedi. Ancak Anayasa'nın 149. maddesinin birinci fıkrası anayasa değişikliklerinin iptaline karar verilebilmesi için beşte üç oy çokluğu aranacağını öngörüyor. Bu da en az 7 üyenin iptal yönünde oy kullanmasını gerektiriyor. 05.Haziran.2008 17:19:54 |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Anayasa Mahkemesi, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğini iptal etti ve yürürlüğünü durdurdu.
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Yıl 2008 AK Parti MHP'nin hain politikaları'na alet olarak başörtüsü yasağı'nı meclis'te çözmeye çalıştı bunun üzerine CHP Anayasa Mahkemesi'ne giderek yasa tasarısının iptaline ilişkin talepte bulundu.. Anayasa Mahkemesi başörtüsü meselesini kararlaştırıp bir daha gündeme gelmemek üzere geri yolladı.. Etkin bir siyaset izleyemeyen AK Parti kapanma sürecine yaklaştı ve müslüman kesimdeki saygınlığını yitirmeye başladı.
Tarihe düşülen ufak bir not |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
AK Parti'nin kaderi'de Refah Partisi gibi olacak eriyip gidecektir. Bunları bir AK Parti karşıtı olarak söylemiyorum yanlış anlaşılmasın bunlar daha önce tecrübeyle sabitlenmiş gerçeklerdir. |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
Alıntı:
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
yazık çok yazık üniversiteye kapalı gideceğim diye ne çok sevinmiştim sevincim kursağımda kaldı :'(
|
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ SOMUT OLAYLAR VE ANKETLERE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ
Türkiye’de başını örten bayanlara karşı gerçekleştirilen uygulama, insan hakları alanında önemli bir ihlal oluşturmaktadır. Bu nedenle, konuya ilişkin somut vakalardan oluşan ve başörtüsü yasağının bir insan hakkı ihlali olup olmadığının değerlendirmesini yapan ve kısaca anketler ile insan hakları kuruluşlarının raporlarına yer veren aşağıdaki raporu Umran okuyucularının istifadesine sunuyoruz. (Bu rapor, BM dahil ilgili tüm kurum ve kuruluşlara gönderilmiştir.) BAŞINI ÖRTEN BAYANLARA KARŞI GERÇEKLEŞTİRİLEN UYGULAMALAR Türkiye’de kadınlar, din ve vicdan hürriyetinin tezahürü olan kıyafet biçimini benimseyerek başörtüsünü taktıklarında, kamusal alanda pek çok sınırlama ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Başını örten bayanların eğitim haklarını kullanmaları, öğrenimlerinin her kademesinde engellenmektedir. Öğrenciler sınavla eğitim görmeye hak kazandıkları okullarına ait kapalı yada açık hiç bir mekana alınmamaktadır. Bir bayanın Türkiye’de başı örtülü eğitim görebilmesi için hiç alternatifi yoktur. Özel yada Devlete ait tüm üniversiteler Yükseköğretim Kurumu’na bağlıdır. Yükseköğretim Kurumu Başkanlığı’nın 15 Eylül 2000 tarih, 3699/20644 sayılı kararı gereği, kişinin evi konumundaki lojmanlarda sürekli kalanların dahi başlarının açık olması gerekmektedir. (Ek 1) 27 Mart 2001 tarihli kararında ise öğrencilerin peruklu olmalarının, çıkarma cezasını gerektirir bir suç olduğu ifade ederek bu konudaki katı tutumunu ortaya koymuştur. (Ek 2) Bu durumun hiçbir istisnası yoktur. Öyle ki 26/05/1998 tarihinde 4 başörtülü öğrenci, sınıflarından çıkmadıkları için öğretim görevlisi emriyle ışıkları söndürülmüş bir amfiye kilitlenmişlerdir. Fatih 4 Asliye Hukuk Mahkemesi, bu durumu yerinde tespit eden Noter tutanağı bulunduğundan (Ek 3 ), öğrencilerin amfide mahsur bırakıldıklarını tespit etmiş fakat kimin bu emri verdiği tespit edilemediğinden tazminat talebinin reddine karar vermiştir. (Ek 5) Başörtülü bayanların vatandaş olarak dahi Üniversiteye ait herhangi bir mekana girmesi mümkün değildir. 05/02/2003 tarihinde başörtülü hastalar Cerrahpaşa Tıp Fakültesi tarafından bizzat astım hastalarını bilgilendirmek için yapılan toplantıya alınmamışlardır. (Ek 6) İstanbul Üniversitesi, bir panel yönetmek üzere Umman Sultanlığından davet ettikleri bir öğretim görevlisinin okula girişine izin vermemiştir. Akabinde “biz onu erkek zannediyorduk” açıklamasında bulunmuştur. (Ek 7) %40 oranında dini eğitim veren İmam Hatip Liseleri de dahil olmak üzere orta öğretim kurumlarında başı örtülü olarak eğitim görmek mümkün değildir. Öğrencilerden bahçede dahi başlarını açmaları istenmektedir. (Ek 4) Uygulama, özel sürücü kurslarında başı açık fotoğraf talep edilmesine kadar ileri boyutlara gelmiştir. Kırklareli İl Milli Eğitim Müdürlüğü, bir kursiyerin başı örtülü fotoğrafını kabul etmemiştir. (Ek 8) Bunun üzerine tamamıyla özel bir kurum olmasına ve ücreti ödenmesine ve bu konuda hiçbir hukuki mevzuat bulunmamasına rağmen kursiyerin kaydı silinmiştir. (Ek 9) + Meslek sahibi olan bayanlar açısından durum farklı değildir. Başlarını örten kadınların, çalışma imkanları kısıtlanmaktadır. Her Türk vatandaşının Devlet memuru olma hakkı bulunmasına rağmen, başörtülü bayanların memur olmasına izin verilmemektedir. Henüz sınav aşamasında başlarının açık olması istenmektedir. Daha önce memuriyete alınanlar ise 1998 yılından itibaren kademeli olarak Devlet memurluğundan çıkartılmışlardır. Devlet memurluğundan çıkartılan bir memurun, ömür boyu kamu kurumunda çalışmasına imkan bulunmamaktadır. Bu surette daha önceki senelere ait emeklilik haklarından da yoksun kalmaktadır. Başın örtülmesi yasal mevzuat uyarınca sadece uyarma ve kınama disiplin cezası gerektirir bir suç olduğundan, başörtülü memurlar, ideolojik veya siyasi amaçlarla ideolojik ve siyasi amaçlarla kurumun huzur sükun ve çalışma düzenini bozmakla suçlanmışlardır. Fakat gerçekte somut olarak düzenin bozulması aranmamıştır. Aynı kişilerin senelerce disiplin soruşturması geçirmeden ve düzen bozmadan görev yaptığı, fiiliyatta hiçbir zaman huzursuzluk olmadığı, pek çok memurun 25/10/1982 tarihli “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik” ihlal ettiği ve uyarma disiplin cezasıyla bile karşılaşmadıkları dikkate alınmamıştır. Sadece Milli Eğitim Bakanlığından çıkartılan öğretmen sayısının beş bin olduğu ifade edilmektedir. Toplam on dokuz sene değişik kurumlarda öğretmenlik yapan bir bayan devam eden kanser tedavisi nedeniyle sözlü savunma tanık dinletme hakkının kullanımına imkan olmadığı halde, fiili savunma hakkı tanınmadan matbu evraklarla Devlet memurluğundan çıkartılmıştır. (Ek 10 ) Peruk takan öğretmenler hakkında disiplin soruşturması açılmıştır. Memur yönetmeline uyduğunu ifade etmesine rağmen düzen bozmakla suçlanarak hakkında Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmesi teklif edilmiştir. (Ek 11) Hatta peruk taktığı için çıkarma cezası alan bir öğretmen hakkında, Mahkeme“peruk taktığına göre Kılık Kıyafet Yönetmeliği’ne uymada samimi değil, ideolojik veya siyasi amaçlarla düzen bozma isnadı ile verilen Devlet memurluğundan çıkarma cezası doğrudur” (Ek 12) şeklinde bir karar vermiştir. Düzen bozma vakıasının, zaten fiilen gerçeklemediği, başın açık olma, yani bu konuda yegane mevzuat olan yönetmeliğe uyma şartının dahi mevcut olduğu dikkate alınmamıştır. Bu surette başını örten bayanlara ceza verilmesinin temel sebebinin varsayımsal “niyetleri” olduğu açıkça ortaya konmuştur. Aynı şekilde öğretmenler hakkında, salt kıyafet biçimleri nedeniyle ceza davası açılması için lüzumu muhakeme kararları verilmiştir. Kıyafetin Türk Ceza Kanunu bağlamında suç olmaması nedeniyle açılan davalar teker teker beraat ile sonuçlanmıştır. (Ek 13) Fakat yüzlerce başörtülü bayan, adi suçlular gibi hakim karşısında ifade vermek zorunda kalmışlar ve senelerce başörtülü görev yapmaları dikkate alınmaksızın, istifa etmeleri yada başları açmaları yönünde baskı yapılmıştır. Tuzla Asliye Ceza Mahkemesinde bir hakim başıörtülü görev yaptığı için hakkında ceza davası açılan sanığı, kıyafeti gerekçesiyle duruşma salonundan çıkartmıştır. Sanığı kıyafetiyle değerlendiren hakimin bağımsız olamayacağı gerekçesiyle hakim reddi talebinde bulunulmuşsa da Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi hakim reddi talebini reddetmiştir. (Ek 14) Hakimler hakkında da, eşlerinin kıyafetleri nedeniyle disiplin soruşturması açılmıştır. “sosyal ve ailevi yaşantınız nedeni ile eşinizin benimsediği çağdaş olmayan giyim tarzı itibarıyla laiklik karşıtı düşüncelere yakınlık duyduğunuz hususunda kanaat uyandırdığınız ileri sürüldüğünden” (Ek 15) ya da eşinin kıyafet biçimine ek olarak “evinize gelen misafirleri haremlik ve selamlık şeklinde tabir edilen şekilde ağırladığınız, odanızdaki teypten veya radyodan dini yayınlar ve ilahi dinlediğiniz” (Ek 16) ifadelerinin yer aldığı soruşturma yazıları düzenlemiştir. Bir hakimin, disiplin cezası teşkil eder herhangi bir davranışı nedeni ile değil de, eşinin “çağdaş olmayan” şeklinde tabir edilen giyim tarzı nedeni ile soruşturma geçirdiği gerçeği, başörtülü davacılar hakkında tarafsız hukuk normları uyarınca karar verilmesini engellemiştir. Nitekim hukuki bir dayanağı bulunmayan uygulamanın hukuka aykırı olduğunu ifade eden hakimler soruşturma geçirmişler, cezai amaçla atamaları yapılmıştır. (Ek 17) Başörtülü avukatlar duruşmaya girememektedirler, hatta sanık olarak dahi mahkemede bulunamayacakları beyan edilmektedir. 07/11/2003 tarihinde bir sanık, başörtülü olduğu gerekçesiyle duruşma salonundan çıkartılmıştır. Savunma hakkının adil yargılanma hakkının en önemli parçası olduğu, temel bir hakkının kullanımı için kişiden başını açmasını istenemeyeceği önemsenmemiştir. Somut örnekleriyle ifade edilen ve hiçbir yasaya dayanmayan uygulama her geçen gün artmakta ve başını örten bayanlara karşı gerçekleştirilen hak ihlalinin kapsamı her an genişletilmektedir. |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
BAŞÖRTÜSÜ TAKMANIN DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLİP DEĞERLENDİRİLMEYECEĞİ SORUNUNUN İNCELENMESİ
Başörtüsü kullanımı, din ve vicdan hürriyetinin tezahürüdür. Zira başın örtülmesi dini inanç gereğidir. Bu durum bizzat Devlete ait bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın değişik tarihlerde verdiği fetvalar ile sabittir. Dini konularda devlet adına görüş bildiren tek kuruluş, “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Yasa” gereği Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, kadınların, saçlarını, başlarını, boyunlarını örtmelerinin dinin kesin bir emri olduğunu ve bu konuda ihtilaf bulunmadığını ifade etmiştir. Bu durumda başörtüsü din ve vicdan hürriyeti bağlamında değerlendirilmelidir. Din, inananların kimliğini ve yaşam konseptini oluşturan en hayati unsurlardan birisidir. Bu özgürlük, bir inanışa sahip olma veya olmamayı ve bir dinin kurallarını uygulayıp uygulamama özgürlüğünü de beraberinde getirir . (bakınız Kokkinakis v. Greece, judgment of 25 Mayıs 1993, Series A no. 260-A, p. 17, § 31, and Buscarini v. San Marino [GC], no. 24645/94, § 34, ECHR 1999-I). Başın örtülmesi, dini inançları yaşamak, gerektiğinde bu inancı dışarı vurmak şeklindeki din ve vicdan özgürlüğünün bir yansımasıdır. Devletin bu konuda yetkili tek Resmi Organı, bayanların başlarının örtülmesinin sadece dini inanç gereği olduğunu ortaya koyduğundan, başörtüsü takmak dini inancını yerine getirme noktasında iyi niyetli bir davranış olarak algılanmalıdır. Din ve vicdan özgürlüğünün bir ifadesi şeklinde ortaya çıkan başörtüsü kullanmaya saygı gösterilmesi, insan temel hak ve özgürlüklerine saygının bir gereğidir. Nitekim tüm dünya ülkelerinde dini veya geleneksel olsun, tüm giyim tarzları ve şekilleri, herhangi bir dinin simgesi sayılsalar bile hürmete layık görülmekte ve saygı duyulmaktadır. Başörtüsü kullanıp kullanmamak tamamen kişinin dinsel inancını yerine getirme alışkanlığı ile ilgili bir durumdur; kendisiyle Allah arasında bireysel bir ilişkidir. Başını örtmeyi tercih eden Türk kadınları örtünmenin İslam dinin emri olduğuna ve dinin böyle bir zorunluluk getirdiğine inandıkları için başörtüsü takmaktadırlar. Bu nedenle hakları ihlal edilen bayanlar müdahaleyle karşılaştıklarında, tüm yaşamlarında başlarının örtülü olması gerektiğini düşündükleri, basit bir alışkanlık olmadığı için başlarını açmamaktadırlar. Fakat bu durum diğer haklarından mahrum bırakılmalarını gerektirmemektedir. Zira ifade edilmesine ve kullanılmasına izin verilmeyen bir inanç veya fikrin, varolduğundan ve özgürlüğünden bahsedilemez. Devlet inançlara saygıyı, yani bu özgürlüğün fiilen ve gerçekten kullanılmasını sağlamak için gerekli tedbir ve güvenceleri getirmekle yükümlüdür. Din ve vicdan hürriyeti, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan kişiye bağlı dokunulmaz bir haktır. Ulusal ve Uluslar arası tüm insan hakları belgelerinde, bir din ve inanca sahip olmanın yanı sıra, bağlı olunan dinin gereklerinin yerine getirilmesini ve uygulanmasını da korunmaktadır. Türkiye de ise inancın serbest olduğu söylenirken, dini inancının gereklerinin yerine getirilmesine ve serbestçe uygulanmasına engel olunmaktadır. Din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen metinlerde ifade edildiği gibi, bu özgürlük sadece bireylerin inançlarını ve vicdani kanaatlerini güvence altına alarak gerçekleşemez. Bireysel yaşamada ve toplumsal yaşamda inancını gereğini gibi yerine getirme ve açıklama, dışa vurma özgürlüğünü de kapsar. İnsanın içinde kalan bir inanca, zaten müdahale edilemez. Başın örtülü olması din tarafından emredilen pratik bir uygulamadır. Bu durumda inandığı gibi yaşama yani ibadet özgürlüğünün, güvence altına alınan din ve vicdan hürriyetini kapsamında olduğunda şüphe yoktur. İnançların dış dünyada ortaya konulması açısından ileri sürülebilecek husus, bu amaçla icra edilen fiillere toplumda diğer fertlerin haklarını ihlal etmemesidir. Bir bayanın giyim tarzı da üçüncü kişilerin hak ve hürriyetlerini ihlal etmez. |
TÜRKİYE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ TARİHÇESİ
TÜRK HALKININ VE İNSAN HAKLARI KURULUŞLARININ KONUYA DEĞERLENDİRMESİ
Türkiye’deki yerel koşullar, başörtü kullanmasının başkalarının kendi dini inancına çekme (proselytist) bir etki yapacak nitelikte olmadığını ortaya koymaktadır. Türkiye’de kişilerin dini inançlarının ne olduğunu göstermek için, başını örtmelerine ihtiyaç duymadıkları açıktır. Sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan istatistiklerde, Türkiye’de başörtüsü bir ayrım, baskı aracı olarak değerlendirilmediği, farklı giyimdeki bireylerin kamu düzeni bozulmadan aynı ortamlarda bulunup bulunmadıkları incelenmiştir. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı TESEV’in “Türkiye’de din, toplum ve siyaset”, Liberal Düşünce Topluluğunun “Yasal ve Sosyal Yönleriyle Türkiye’de İfade Özgürlüğü”, Akademik Araştırmalar Merkezi AKART’ın genel çalışması, İstanbul Mülkiyeliler Vakfı Sosyal Araştırmalar Merkezi (İMV-SAM) “Siyasal ve Toplumsal Eğilimler Araştırması’nın Aralık 1997 Raporu”, Milliyet Gazetesi’nin on beş gün devam eden “Türban Dosyası”, Gerçek Hayat dergisinde üç hafta yayımlanan “Başı açıklar anketi” ve Modus Araştırma Merkezi tarafından gerçekleşen “Başörtüsü Mağdurları Anketi”nde konunun bir insan hakkı sorunu olarak görüldüğü halkın %70’inden fazlasının bu yasağın kalkması gerektiği yönünde görüş beyan ettiği ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde yerel ve uluslar arası insan hakları kuruluşları Human Rihts Watch, Eğitimciler Birliği Sendikası, İnsan Hakları Derneği(İHD) ve İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) ve pek çok sivil toplum kuruluşu bu konunun insan hakkı ihlali teşkil ettiğine ilişkin görüşlerini tekrarlamışlardır. + TESEV araştırması, Türk kadınlarının çoğunun örtündüğünü göstermektedir. Sokağa çıktıklarında başını örtmediğini söyleyen kadınların oranı sadece %27.3’tür. Buna karşılık %53.4’ü başörtüsü ve %15.7’si türban taktığını söylemektedir. Ankete cevap veren erkeklerden eşinin başını örtmediğini söyleyenlerin oranı %16. 4’tür. (s. 22) Görüşülenlerin %76.1’i üniversite öğrencisi kızların isterlerse başlarını örtmelerine izin verilmesi gerektiğine destek verirken, bu görüşe katılmayanlar yaklaşık %16 düzeyindedir. Devlet memuru kadınların isterlerse başlarını örtmelidir” ifadesine katılanların yüzdesi %74.2 olup, katılmayanların yüzdesi 16.0’dır. Türk halkının yarısı (%50.2) dindar insanlara baskı yapıldığını düşünmekte, baskı yapıldığını düşünen %42’nin yaklaşık %65’i türban yasağını örnek olarak vermektedir. Dinin kamu ve siyaset yaşamı üzerinde etkili olmaması gerektiğini düşünenlerin gibi devletin de dini yaşam müdahale etmemesi gerektiğini düşünenlerin çoğunluktadır. (s. 16) + Liberal Düşünce Topluluğunun, 3 Aralık 2002 tarihli basın açıklamasında deklare ettiği rapora[1] göre, toplumun yüzde 73’ü Türkiye’de insan hakları ihlallerinin yaygın olduğu kanaatindedir. Toplumun yarıdan fazlası, başörtülüler, kadınlar, dindarlar, eşcinseller ve Kürtlerin baskı gördüğü kanısındadır. (s.2) Toplumun yüzde 70’i üniversitelerde başörtüsünün serbest olması gerektiğini düşünmektedir. (s. 3) + Akademik Araştırmalar Merkezi (AKART’ın) araştırmada[2], Türk halkının %86’sı başörtüsü konusunda olumlu görüş bildirmektedir. Halkın üçte ikisi, okul devlet dairesi dahil ayrım yapılmaksızın her yerde başörtüsünün özgürce takabilmesini savunmaktadır. + Milliyet Gazetesinin on iki süren “Türban Dosyası” başlıklı yazı dizisindeki araştırma sonucuna göre, Türk kadınların yüzde 64'ü, sokağa çıkarken, evinin dışında başını kapamaktadır. Her 100 evin 77'sinde, başını örten bir kadın vardır. 17 yaşından büyük 22 milyon kadının, yaklaşık üçte ikisi, 14 milyonu, evinden dışarıya çıktığında başını bir giysiyle kapamaktadır. Başını örten 14 milyon kadının 11 milyonu, başına örttüğü giysiyi "başörtüsü" ya da "eşarp", 800 bini ise "türban" olarak adlandırmaktadır. 2 milyon kadın, "yöresel örtü" ile başını kapattığını, 270 bin kadınımız çarşafla örtündüğünü söylemektedir. Başını örtenler ve örtmeyenlerin çoğunluğu "türban"ı "sorun olarak" görmemektedir. Yetişkinlerin (42-44 milyon kişinin) en çok 6 milyonu için Türkiye’de "türban sorunu" vardır. (31/05/2003 tarihli Milliyet Gazetesi) Halkın dörtte üçü, üniversitelerde türban yasağı uygulanmasının karşısındadır. Cinsiyet ve yaş farkı, bu isteğin oranını değiştirememektedir. “Üniversitelerde turban yasağı olmamalıdır” diyenlerin oranı %75. 5’dir. Devlet dairelerinde çalışan bayanlardan isteyenler başlarını örtmelidir diyenler %62, 6 oranındadır. Üstelik Yüzde % 54.1 “size hizmet veren bir memurun kamu hizmetlisinin (hakim, öğretmen, tapu memuru, polis vs., ) siyasi olarak ne düşündüğünü belli edecek bir görünümde (rozet, işaret, belli bir şapka, türban vs) hizmet vermesinin kendisini sizi rahatsız etmeyeceğini ifade etmektedir. + Human Rigts Watch değişik tarihli raporlarında, Türkiye’de başörtüsü nedeniyle bayanların temel haklarını kullanmalarını engellenmesini insan hakkı ihlali olduğunu beyan etmiştir. (Ek 18) “OSCE İstanbul Zirvesinin Arka Planı” Kasım 1999 Dini hakların kısıtlanmasının (ifade özgürlüğünün daha ileri düzeye gelmesi sonucu) üzücü sonuçları başörtüsü ve türbanı toplum hayatında ve kamusal alanda yasa dışı ilan eden bir kampanya şeklinde tezahür etti. Geçen 3 yılda laiklik adı altında yürütülen işlemler, binlerce bayan öğrencinin yüksek öğretimden çıkarılmasına ya da okula devamlarına ara verilmesine, doktor ve hemşireleri de içeren kamu görevlilerinin işten çıkarılmasıyla sonuçlandı. |
| All times are GMT +3. The time now is 22:34. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025